ARİSTOCULUK VE MU‘TEZİLE ARASINDA KİNDÎ
155
çalışan kimsenin de kâfir olacağını, çünkü böyle bir tavrın Allah’ın varlığı-
nı inkâr anlamına geleceğini savunmaktadırlar.
45
İslâm filozofları ise akıl ile nakil arasındaki alaka kurma çabasını kendi
açılarından
ele alarak, bunu, felsefe ve din münasebeti ekseninde incele-
mişlerdir. Kullanılan amiller arasında ciddi farklılıkların görülmemesi ise,
İslâm dünyasının ilk filozoflarının bayrağı Mu‘tezilî mütekellimlerden
devraldığı kanısını güçlendirmektedir.
Felsefe ve dini uzlaştırma çabası içerisinde olan İslâm filozofları, bu iki
alanın muhalif olmadığını; aksine her birinin ötekini destekler konumda
olduğunu belirtmişlerdir.
Onlara göre, Din ve felsefe arasında çelişki arz
eden bir durum göründüğünde, sorun kişilerin anlayış eksikliğinden kay-
naklanmaktadır.
46
Akıl konusunda Kindî’nin görüşüne müracaat ettiğimizde ise ilk olarak
göze çarpan şey, onun ismi malum olmayan bir
talebesinin sorusu üzerine
kaleme aldığı
Akıl zerine’ adlı eseridir. Filozofumuz bu risalede Aristo
ile hocası Eflatun’un, aklın mahiyeti ve fonksiyonları üzerine düşünceleri-
ni serdederek bunları açıklamaya çalışmıştır.
47
Kindî, Hudud risalesinde akla, varlığın hakikatini kavrayan basit cevher
anlamı vermiş
48
; “
G klerin Allah’a Secde ve İtaat Edişi zerine” adlı risa-
lede de bu tanıma benzer bir akıl anlayışı ortaya koymuştur: “
ayatıma
yemin olsun ki er ekten sadık olan Muhammed’in -Allah’ın rahmeti üze-
rine olsun- şanı yüce Allah’tan etirdiklerinin hepsi aklın verilerinde
el-mekayisü’l-akliyye mevcuttur Öyle ki bütün insanlar arasında bu ger-
çeği ancak akıldan
yoksun olanlar ve cehaletle yo rulanlar inkâr edebi-
lir.”
49
Kindî, ulûhiyet, vahdaniyet ve ahlak bilgisi; hatta tüm yararlı olan şey-
lerin ve yararlıyı elde etmeye vesile olan her şeyin bilgisi ile zararlardan
sakınma ve korunmaya ait bilgilerin, varlığın hakikatinin bilgisi olan felse-
fenin sınırlarına girdiğini, dolayısıyla
din ile felsefenin, saldırgan ve zalim
olarak nitelendirdiği insanların iddia ettiği gibi birbirinin zıttı şeyler olma-
dığını söylemektedir. Hatta felsefeye karşı olanların mantığına göre kendi-
lerinin de felsefe yapması gerekir. Şöyle ki: Onlar felsefe yapmanın ya
gerekli ya da gereksiz olduğunu söyleyeceklerdir. Eğer gereklidir derlerse
bu gereği yerine getirmeleri îcab eder. Gereksiz olduğunu söylerlerse, bu-
nun sebebini ortaya koyup ispat etmeleri gerekir.
Oysa sebep gösterme ve
45
Elbir Nasri Nadir,
Felsefetü’l-Mu’tezile Felasifetü’l-İslâmi’l-Esbekin (Bağdat: Mat-
baatü’r-rabıta, 1951), 2:160.
46
Muhammed el-Behiy,
el- anibü’l-ilahî min et-tefkiri’l-İslâmî (Kahire: Darü’l-kütü-
bi’l-arabi li’t-tibae ve’n-neşr, 1967), 287.
47
Bkz. Kindî,
Risâle fi’l-akl, içinde,
Felsefî Risâleler
48
Kindî,
Felsefî Risâleler, 248.
49
Kindî,
Felsefî Risâleler, 346.
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
156
ispat etme varlığın hakikatini bilmenin (felsefenin) alanına girer. Bu du-
rumda kendi mantıklarına göre onların da felsefe yapmaları bir zorunluluk-
tur.
50
Kindî’nin felsefî anlayışı veya onu kullanım biçimi, aslına bakılırsa dini
korumak gayesiyle felsefeyi reddeden kimselerin korktuklarından uzaktır.
Hakikatin bilgisini elde etmek yolunda yapılan çabanın adına felsefe diyen
Kindî’nin,
51
din ile felsefe arasında sun’î değil tabiî bir ilişki gördüğünü ve
bu ikisinin birbirini desteklemesi gerektiğini düşündüğünü söyleyebiliriz.
Akıl, Mu‘tezile nezdinde bir tevil aracı, Kindî’ye
göre ise felsefe yap-
manın temel argümanıyken, ikisi açısından da düşüncelerini hem tafsil ve
hem telhis etmek noktasında önemli bir konumdadır. Bu iki anlayışın akla
verdiği değer zaman içerisinde kendilerini dinin inanç esaslarını felsefî öğ-
retilerle uyuşturma çabasına itmiştir.
52
Kindî’nin tevil metodu da aslında bu
çabanın bir ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Kur’ân âyetlerinde tevili
kullanan Kindî’nin, yapmak istediği şey akılla naklin çelişmeyeceğini ispat
etmektir. Bir sonraki başlığımızda Kindî’nin bu metodundan örnekler su-
narak maksadını incelemeye çalışacağız.
Kindî nin Tevil Anlayışı
Mu‘tezile’nin akıl-nakil ilişkisine olan bakış açısının bir sonucu olarak
ele alınabilecek tevil anlayışı, İslâm düşüncesinde esasen Kur’ânî hitaba
mahsustur. Usul-i fıkıh bilginleri ile kelâm âlimleri âyet
tefsiri için bir ta-
kım kurallar koyma noktasında fikir birliği etmişlerdir. İhtilaf, Mu‘tezile
ile Ehl-i Sünnet arasında tevil konusunda aklın yerinin ve sınırlarının ne
olacağı hususunda vuku bulmuştur. Bu durum, konunun Arapça üsluplar-
daki lafız ve anlam arasında ortaya çıkan ilişki çeşitleriyle irtibatlandırıl-
ması sebebiyledir. Ancak son tahlilde bu iki fırka, tevilde beyan çeşitlerinin
izin verdiği kadarıyla yetinmek ve onları aşmamak noktasında ittifak halin-
dedir. Bir başka ifade ile Arapça, tevili tayin
eden önemli bir amil olmakta-
dır. Onlar Arap diline rağmen yapılmış bir tevili geçerli saymamaktadır.
53
“
G klerin Allah’a Secde ve İtaat edişi zerine” ile “
Aristoteles’in Ki-
taplarının Sayısı zerine” adlı risalelerinin farklı bölümlerinde başvurdu-
ğu âyetleri açıklarken tevil metoduna kullandığı görülen Kindî, Rahmanî
hitabın tevil edilmesi konusunda kendisine meşru bir zemin hazırlamak
maksadıyla, Hz. Muhammed’in peygamberliğine inanan ve onu tasdik
50
Kindî,
Felsefî Risâleler, 150.
51
Kindî,
Felsefî Risâleler, 260.
52
Saparudin Supianto, ‘’Eseru Menheci’t-tevil inde’l-mu’tezile fi menheci’t-tevfik
beyne’d-din ve’l-felsefe’’, urnal Kalımah, sy.12 (2014): 337.
53
Ömer Mahir Alper,
İslâm Felsefesinde Akıl- ahiy Felsefe-Din ilişkisi (İstanbul: Ayı-
şığı Kitapları, 2000), 67.