ARİSTOCULUK VE MU‘TEZİLE ARASINDA KİNDÎ
157
eden
birinin, sonra kalkıp Peygamber’den aldıklarının yorumunu yapan
din ve akıl sahiplerine karşı çıkmasının, açıkça onun ayırt etme gücünün
zayıf olmasından ileri geleceğini söylemektedir. Bunların yanında tevili
yapacak kimsenin bazı meziyetleri haiz olması gerektiğini şart koşan Kin-
dî, bu kişinin dindar ve akıl sahibi, vahyî kelamın maksatlarını anlayacak
potansiyelde ve etimolojik incelikler ile bunların
meydana getirebileceği
mana farklılıklarına vakıf olması gerektiğini belirtmektedir.
54
Kindî’nin hocalığını da yaptığı Ahmed b. Mutasım için kâleme aldığı
el-İbane
an Sücudi’l- irmi’l-Aksa ve Taatullahi Azze ve elle G klerin
anı üce Allah’a Secde ve İtaat Edişi zerine adlı risalede, “Yıldızlar ve
ağaçlar secde ederler” (Rahman 55/6)
55
âyetini açıklamaya koyulmaktadır.
Öncelikle buradaki secde ifadesinin hangi manaya delalet edebileceğini ele
alan Kindî, secdenin, Arap dilinde namazda alnı, elleri ve dizleri yere koy-
mak anlamına geldiğini, bu kelimenin aynı zamanda -alın,
el ve dizler söz
konusu olmaksızın- itaat etme manasını da taşıdığını bildirdikten sonra,
secdenin namaz dışındaki anlamının itaat olduğunu söylemektedir.
Kindî bu görüşünü desteklemek üzere cahiliye dönemi şairi Nâbiga
ez-Zübyânî (ö.604 )’nin bir mısrasını delil olarak sunar.
“Gassan, Türk,
bir b lük acem ve Kâbul, yararını umdukları i in ona secde ederler” mıs-
rasındaki secdeden kastın itaat olup; namazdaki secde olamayacağını çün-
kü sücudun leh ifadesinin sürekli secdeye delalet ettiğini oysa namaz sec-
desinin sürekli olmadığını belirtmektedir.
56
Daha sonra itaatin gelebileceği iki farklı anlamı da zikreden Kindî, bun-
lardan birisinin eksikten mükemmele doğru gidiş, (örneğin bitkinin itaati,
yetişip meyve vermesidir) diğerinin de âmirin
verdiği emri eksiksiz yerine
getirmek olduğunu aktardıktan sonra, yıldızlar
57
söz konusu olunca secde-
ye, amirin emrine itaat anlamı dışında başka bir anlam verme ihtimali kal-
madığına, çünkü onların namaz secdesini yapacak organlara sahip olmadı-
ğına işaret etmektedir.
58
54
Yakub. b.İshak el-Kindî,
Resailü’l-Kindî el-Felsefîyye, thk. Muhammed Abdulhadi
Ebu Ride (Kahire: Matbaatu Hassan, ty.), 18.
55
Kindî, döneminde üzerinde ihtilaf edilen ‘’
Necm’’ kelimesinin anlamıyla ilgili olarak
bir
şüphe içinde değildir ve
o bu kelimenin “yıldızlar” olarak anlaşılması hususunda
kadim akaid geleneğinin
en iyi otoriteleri olan Mekkeli Mücahid (ö. 718) ve Basralı
Katade’yi (ö. 720)124 takip eder. Bkz. Richard Walzer,
Kindî ve Mu’tezile Etkileşimi,
162.
56
Kindî,
Felsefî Risâleler, 348.
57
Kindî’nin kullanmış olduğu “el-eşhasü’l-âliye” ifadesini Mahmut Kaya gezegenler
olarak tercüme ederken; Walzer, bunu metin içerisinde yıldızlar şeklinde kullanmış-
tır. Makalenin çevirisini yapan Mustakim Arıcı’nın işaret
ettiği bu hususu teyid ettik-
ten sonra biz de
çalışmamızda genel olarak Walzer’in yıldız tercümesini tercih ettik.
Walzer, 164; Kindî, 350.
58
Kindî,
Felsefî Risâleler, 348-350.
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
158
Kindî’nin, yıldızlar için itaat anlamını seçmesinin tek sebebi onların yal-
nızca namaz secdesini yerine getirecek organlara sahip olmaması değil,
aynı zamanda bütünüyle kevn ve fesad âleminin ötesinde olmasındandır ki
onların hareketleri yüzyıllar boyunca devam eden astronomik gözlemler
uyarınca değişmemiştir ve değişiklik de göstermez. Yıldızların hareketleri
zaman ve mevsimlerin meydana gelmesine sebep olmakta, böylece zaman
içinde yıldızlar sayesinde tüm canlı hayatı gerçekleşmekte
ve her türlü
oluş-bozuluş meydana gelmektedir. Yıldızlar, ay altı âlemdeki her olayın
yakın sebebi olma işlevini yerine getirirken bir tek emre/kanuna tabidirler
ve dolayısıyla onlar Tanrı’nın iradesine itaat ederler. Ancak âlemin işleyişi
tek bir biçimde ve değişmeksizin olsa da ezelî değildir. Yıldızlar, Tanrı
onları var ettiği sürece o emrin dışına çıkmazlar. Âlem ilahî iradeye tabidir
ve Tanrı’nın muttali olunamayacak iradesi izin verdiği sürece varlığını sür-
dürür.
59
Kindî’nin tefsir anlayışı hakkında fikir edinmemizi sağlayan diğer risâ-
lesi de bir öğrencisinin isteği üzerine kaleme aldığı
Risâle fi Kemmiyeti
Kütübi Aristutalis ve ma uhtacu ileyhi fi Tahsili’l-Felsefe Aristoteles’in
Kitaplarını Sayısı ve Felsefe Tahsilinde una Duyulan İhtiya zerine
adlı eseridir. Risâlede Kindî, inkârcılara cevap veren âyetleri konu edine-
rek, Yâsîn sûresinin 78-83. âyetleri arasını açıklamakta ayrıca burada vası-
tasız gerçekleşen vahiy bilgisi ile vasıtalı beşeri bilginin karşılaştırılmasını
yaparak, özellikle insanî tatmin açısından Kur’ân-ı Kerim’in verdiği bilgi
ve sahip olduğu i’cazın felsefî kanıtlamadan
çok daha üstün olduğunu sa-
vunmaktadır.
60
Bu meyanda müşriklerin, Hz. Peygamber’i küçük düşür-
mek maksadıyla sordukları “Ey Muhammed çürümüş kemikleri kim diril-
tebilir ” sorusuna Hz. Peygamber’in Allah’ın ona öğrettiği şekilde veciz
açık seçik ve kestirme “De ki: Onlara ilk önce kim varlık verdiyse o diriltir.
O bütün yaratıkları hakkıyla bilendir” şeklinde bir cevap vermiş imkânsız
gördükleri noktada, kendilerine en mantıklı, en kesin tarzda karşılık vere-
rek onları ilzam etmesine dikkat çekmiştir. Kindî bu konunun “O bir şeyin
olmasını
dilediği zaman, O’nun emri ona ol demektir. O da hemen oluve-
rir” âyetine kadar devam ettiğini söyledikten sonra meselenin akli izahına
yönelerek aydınlanmış akıllara göre var olduktan sora çürüyüp bozu-
lan-hatta var olmasa dahi- kemiklerin tekrar var olmasının mümkün oldu-
ğunu söyler. Çünkü dağılanı toplamak yoktan yaratmaktan daha kolaydır.
Kindî daha sonra şöyle devam eder:
“Ger i onları yaratanın katında daha
zor daha kolay diye bir şey yoktur, ’na re hepsi birdir aratan ücün
da ılanı inşâ etmesi pekâlâ mümkündür Kaldı ki mevcut olmayan kemikle-
59
Kindî,
Felsefî Risâleler, 350.
60
Yakub. b.İshak el-Kindî,
Felsefî Risâleler, thk-trc, Mahmut Kaya (İstanbul: Klasik
Yayınları, 2006), 133.