ARİSTOCULUK VE MU‘TEZİLE ARASINDA KİNDÎ
159
rin meydana elişini akıl bir yana, duyu bile al ılamaktadır Ayrıca bu
mesele hakkında soru soran ve şânı yüce Allah’ın kudretini inkâ
r eden de
kendisinin yokken sonradan oldu unu kabul etmektedir yokken kemi i
de yoktu, fakat zorunlu olarak meydana eldi ok olduktan ürüdükten
sonra kemikleri eski haline d ndürmek ve onlara can vermek de işte b yle
kolay olacaktır Kemikler cansızken şu anda canlı olarak mevcuttur o hal-
de canlılı ını yitirdikten sona yeniden canlanmaları pekâlâ mümkündür ”
61
Walzer’e göre Kindî’nin bu yorumu, vahyin meşruluğunu Allah’ın kud-
retini ve Peygamberin yüce ve sorgulanamaz konumunu kanıtlayarak mü-
minin inancını takviye etmekte ve aynı zamanda Halife Me’mun zamanın-
dan önce Arapça’ya çevrilen Aristo’nun
Topikler’inde
geliştirilen
metotlarda da destek bulmaktadır.
62
Filozofumuz bir sonraki âyette ise eşyanın zıddıyla kaim olduğu, yani
bir şeyin kendisinin zıddından yaratıldığı düşüncesine -ki bu anlayış Platon
ve Aristo’dan beri süregelmektedir- “O Allah ki size yeşil ağaçtan ateş ya-
rattı işte siz onu yakıyorsunuz.” âyetini delil olarak getirmiş, her şeyin ken-
disinden başkasından olduğunu demek ki her
olan şeyin yoktan meydana
geldiğini ortaya koymaya çalışmıştır. Kindî böylece Yâsîn Sûresi’nin 82.
âyeti olan “Bir şeyi murat ettiğinde O’nun buyruğu ‘ol ’ demekten ibaret-
tir; hemen oluverir.” için de zemin hazırlamıştır. Kindî bu âyetin, göklerin
yaratılışını insan fiilleriyle kıyaslayarak bu konuda yaratılış sürecinden
kaynaklanan şüpheleri sonucu onların yaratıldığını inkâr eden kâfirlerin
kalplerinden geçenlere cevap olmak üzere nazil olduğunu belirtmiştir. Kin-
dî’ye göre böyle kimseler daha büyük işi daha uzun zamanda gerçekleştir-
diğinden fiziki varlıkların en büyüğü ile ilgili işin de en uzun sürede mey-
dana getirilebileceğine inanmaktadırlar. Oysa eserini yaratırken Allah’ın
sürece ihtiyacı yoktur. Çünkü O, ‘var’ı ‘yok’tan yaratmıştır.
O halde cisim
olmayandan cisim yapma ve yokluktan varlığı çıkarma kudretine sahip bu-
lunanın zaman içinde iş yapmaya ihtiyacı yoktur; çünkü O maddesiz yap-
maya kadirdir. Öyleyse bir fiili yapmada maddeye muhtaç olmayan zama-
na da muhtaç değildir. Fakat insanların fiillerinin zamansız gerçekleşmesi
mümkün değildir.
63
Kindî’nin kullandığı bu tefsir metodu bizim açımızdan önemlidir. Zira
Kindî, vahyin felsefî olmayan hatabî delilinin,
filozofun inşa edebileceği
herhangi bir delilden üstün olduğunu ısrarla savunmaktadır. Kur’ân’ın bu
hatabî ve ikna edici üstünlüğüyle ilgili coşkulu değerlendirme, Mu‘tezi-
le’nin Kur’ân yorumlarında da sıkça ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bu,
61
Kindî,
Felsefî Risâleler, 442-444.
62
Richard Walzer,
Kindî ve Mu’tezile Etkileşimi, 151.
63
Ali Hadi Tahir el-Musevi, “Nazariyyetü’l-ma’rife inde’l-Kindî”, Mecelletü Âdab
el-Basra, sy.55 (2011): 400.
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
160
özgün bir yaklaşıma sahip olan Kindî’yi, döneminin resmi İslâm yorumu-
nu temsil eden püriten kelâmcıların akılcılığıyla birbirine bağlar.
64
Kindî’nin tevil anlayışında, Mu‘tezilî kaynaklarla olan münasebetine
delil teşkil edebilecek
başka bir nokta da onun, dil ve lafız kurallarının tu-
tarlılığına büyük önem vermesidir.
65
Kindî âyetleri yorumlamada cahiliye
dönemi şiirini de aktif bir şekilde kullanmıştır. Mu‘tezilîlere gelince, onla-
rın nazarında Kur’ân, üslup ve düzen bakımından kemalin göstergesidir ve
böyle bir eser içerisinde mecaz, istiare vb. edebî sanatların tamamını barın-
dırmalıdır.
66
Kindî’nin bu metodu, talimatlarını popüler şiir formları yoluy-
la yaymaya yönelik ilginç teşebbüsü ile de tanınan Me’mun döneminde
Bağdat Mu‘tezile ekolünü kuran Bişr b. Mu’temir (ö. 210/825)
ile de ben-
zerlik arz etmektedir.
67
Mu‘tezile, i’cazu’l-Kur’ân, vahyin herhangi bir bilgi çeşidinden üstün
olması gibi konulara olan inancında yalnız değildi. Onların yaratılmış
Kur’ân’ın ispatı savunusu ve tefsir metotlarıyla karakterize edilen yakla-
şımlarından asıl maksatları dini inançların dogmatik tabiatını daha rasyo-
nel bir şekilde yorumlamak suretiyle ele almaktı.
68
Bu sebeple Kindî, aslın-
da Tanrı kelamının metaforik bir şekilde anlaşılmasını başarma konusunda
filolojik ve poetik kriteri kullanmasında Mu‘tezile ile ilişkilendirilebilir;
ancak bu tür bir anlamanın,
nazari yönelimli, yani kendisini filozof olarak
mülahaza eden birisinden beklenecek bir şey olduğunu
69
da göz ardı etme-
mek gerekmektedir.
Mu’tezilî anlayışın Kindî hususundaki görüşünü ortaya koyması açısın-
dan, Kâdî Abdülcebbar’ı (ö.1025) örnek vermemiz mümkündür. Kâdî Ab-
dulcebbâr,
Tespitu Delaili’n-Nübuvve eserinde “Tabiplerin Tutarsızlıkları
Üzerine” başlığı altında filozofumuzun tabip yönünden bahsederek onun
gaflete düşüp, yanlış teşhisler koyduğunu, bunun yanında astroloji konu-
sunda da yanlış
tespitlerinin olduğunu, birkaç sayfa boyunca anlatmakta-
dır. Kâdî, daha sonra Kindî’nin Müslüman görünen bir mülhid olup, bütün
malını İslâm’a kötülük ve peygamberleri t’an yolunda harcadığını, onun
kitaplarının edinilip, İslâm düşmanlarının cahilliklerinin ve yalanlarının
64
Richard Walzer,
Kindî ve Mu tezile Etkileşimi, 148.
65
Bkz. Kadri Hafız Tukan,
Makamu’l-Akl inde’l-Arab (Beyrut: Darü’l-Mearif bi Mısr,
2002), 45.
66
Haydar Abdulhüseyn Kasir, Eserü’l-İtizal fi Fikri Feylesufu’l-Arab el-Kindî’’, Me-
celletü Dirasati’l-Basra, sy.16 (2013): 240.
67
Richard Walzer,
Kindî ve Mu tezile Etkileşimi, 150.
68
Ignac Goldziher,
Die Richtun en der İslâmîschen
Koranausle un ( eiden, 1920),
130’dan naklen; Alfred . Ivry, ‘’Kindî ve Mu‘tezile: Yeni Bir Değerlendirme’’, Mar-
mara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy.44, (2013): 325.
69
Alfred . Ivry, Kindî ve Mu‘tezile”, 325.