KİNDÎ VE BAZI ÂYET YORUMLARI
171
bilmemektedir. Her ne kadar bu
gibi problemler Arap dilinde
çoksa da bu durum bütün diller için söz konusudur. Arap di-
linde benzer isimlerden kaynaklanan birçok kelime çeşidi
vardır, hatta bir tek isim iki zıt anlamı ifade edebilir. Mesela
bir şeye hakkını veren anlamındaki ‘âdil’ kelimesi bunun zıd-
dı olan zalim anlamına da gelmektedir.
Arap dilinde secde, namazda alnı, elleri ve dizleri yere koy-
maktır. Aynı zamanda secde alın,
el ve dizler söz konusu ol-
maksızın- itaat etme anlamına da gelir; secdenin namaz dı-
şındaki anlamı itaattir. Nâbigatu’z-Zubyânî, “Gassan, Türk,
bir bölük acem ve Kâbul, yarını umdukları için ona secde
ederler.” derken burada secdeden maksat itaat etmeleridir,
çünkü şâirin namazdaki secdeyi kastetmiş olması imkânsız-
dır. Onun “sucûdun leh” ifadesi sürekli secdeye delalet eder;
oysa namaz secdesi sürekli değildir. Demek oluyor ki şâir
onların itaatlarını kastetmiştir. İtaat (tâat) eksikten mükem-
mele doğru gidiş anlamına da gelir.
Nitekim gelişip büyüyen
bitki için “Bitki itaat etti.” denir. Şâirin “Bahçedeki bakla ona
itaat etti.” ifadesi, mahsul verdi, büyüyüp çoğaldı anlamına
gelmektedir. Aynı şeklide şâir, “Parlak yıldız doğuş ve batı-
şıyla ona itaat etti.” derken güç halinden fiil alanına çıktı;
eksikken tamam oldu ve yıldız itaat etti demek istemiştir.
Ayrıca Arap dilinde itaat, âmirin verdiği emri eksiksiz yerine
getirme manası taşır. Bu durumda eksikten tamama doğru gi-
diş söz konusu olmadığına göre, itaatin manası âmirin emrini
yerine getirmekten ibarettir. Âmirin
emrini yerine getirmek
ancak irade (
ihtiyâr) ile olur, irade ise nefsi yetkin olanlar
için yani düşünen varlıklar için geçerlidir. O halde gezegenler
(
el-eşhâsu’l-âliye) söz konusu olunca, secdeye, âmirin emri-
ne itaat etme anlamının dışında başka bir anlam verme ihti-
mali kalmıyor. Çünkü onlar namaz
secdesi yapacak organlara
sahip değildir. Gezegenlerde oluş ve başkalaşma, dolayısıyla
eksiklikten tamama doğru intikal mümkün olmadığı için on-
lar itaat eden varlıklardandır -burada başkalaşmadan kastım,
sadece yüklemlerin (niteliklerin) değişikliğe uğraması; oluş-
tan kastım da konunun (
cevher) değişikliğe uğramasıdır.- Şu
halde gezegenlerin şânı yüce Âmir’in emrine itaat ettikleri
çok açıktır. Çünkü onlar değişikliğe uğramadan uzaya dağıl-
mış olarak hareket etmek zorundadırlar. Onların bu gayeye
yönelik hareketleri, çok uzun bir
geçmişten beri devam et-
mektedir. Gezegenlerin hareketi sonucu mevsimler (
ezmân)
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
172
değişmekte, mevsimlerin değişmesiyle de bütün hayati faali-
yetler (
el-hars ve’n-nesl) tamamlanmakta, her çeşit oluş ve
bozuluş meydana gelmektedir. Demek oluyor ki onlar, bir tek
emre (kanuna) tabidirler; şânı yüce yaratıcıları
var ettiği süre-
ce o emrin dışına çıkamazlar. Her olanın oluşu, O’nun irade-
siyledir, şanı yüce Yaratıcı bozulanın oluşunu dilemediği için
hali üzere kalmış ve oluşmamıştır. Gezegenlerin hiç sapma
göstermeden düzenli hareketleri de (O’nun iradesiyle) ol-
maktadır. Demek oluyor ki gezegenler, şanı yüce Yaratıcıları-
nın iradesi doğrultusunda O’na itaat etmektedir. Bu irade,
onların muazzam varlıklarının devamı ve hareketleri sonu-
cunda oluşan varlıkların bekası için itaati gerekli kılmıştır.”
10
Bu paragraflarda Kindî ilk olarak İbnu’l-Mu’tasım’a, ilgili âyetin aklî
verilerle (el-mekâyisu’l-akliyye) yorumunu sunacağını ifade etmektedir.
Ardından Kur’ân’da var olan her şeyin aklın verilerinde de bulunacağını
yani akılla çelişmeyeceğini ifade etmektedir. Devamında da bir âyeti anla-
mak için vahyin dilini yani Arapçayı bilmenin
zorunluluğunu dile getir-
mektedir. Bu dilbilgisi, sıradan gündelik bir konuşma şeklinde değil, eş
anlamlı, zıt anlamlı, benzer anlamlı ve eş sesli kelimeleri, çekim kuralları-
nı, etimolojiyi bilmeyi kapsamaktadır.
Bu temel bilgilendirmelerden sonra Kindî âyeti yorumlamaya başlar. İlk
olarak âyetteki secde kelimesinin dildeki karşılıklarını ortaya koyar. Ardın-
dan secde kelimesinin dildeki muhtemel anlamlarından âyete uygun düştü-
ğünü düşündüğü manayı gerekçesiyle birlikte belirler. Buna göre secde
Arap dilinde iki anlama gelmektedir. Birincisi namazda alnı,
elleri ve diz-
leri yere koymaktır. İkincisi ise alın, eller ve dizler söz konusu olmaksızın
yapılan itaattir. Secdenin itaat anlamını şiirle delillendirir.
11
Kindî, ilgili
beyitte yer alan
suc dun leh ifadesinin sürekli secdeyi ifade ettiğini dolayı-
sıyla namaz secdesi sürekli olmadığı için buradaki secdeden kastın itaat
olduğunu söyler.
Kindî itaat kelimesini de tahlil eder. Buna göre itaatin Arap dilinde üç
anlamı vardır. Birincisi salt boyun eğmedir. İkincisi eksikten mükemmele
doğru gidiştir. Üçüncüsü ise âmirin verdiği emri eksiksiz yerine getirmek-
tir. Burada da Kindî şiirle delillendirme yapar. Kindî itaatin bu üç anlamını
verdikten sonra akıl yürütme ile emri yerine getirmenin irade sahibi olmayı
gerektirdiğini, iradenin de nefsi yetkin yani düşünebilen varlıklarda bulun-
duğunu ifade eder. Bu aklî çıkarımdan sonra
söz konusu gezegenler olunca
secdeye, âmirin emrine itaat etme anlamının dışında başka bir anlam verme
ihtimalinin kalmadığını açıkça dile getirir. Bu tercihin gerekçesini de geze-
10
Kindî, “Göklerin Allâh’a Secde ve İtaat Edişi Üzerine”, 228-230.
11
İlgili beyit şudur: