DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
204
Giriș
*
. bd
K
indî, âlemin mükemmelliğini öncelikle
İbdâ’ kavramı çerçevesinde temellen-
dirmektedir. İbdâ’,
isânü’l-Arab’ta
“İbtida’” bu kökten türetilmiş olup “enşee” anla-
mında kullanılmaktadır. Bu manada “Ebdea eş-
şey’ü” demek, misalî bir şeyin icat edilip varlığa
getirilmesi demektir. Allah’ın isimlerinden birisi
olan edî’ ise “ klerin ve yerin aratıcısı’dır
edî’ ” şeklinde Kur’ân’ı Kerim’de geçmekte-
dir.
1
Bu manada feîl vezninde ve fail anlamında
olan Bedî’ sıfatı, Allah’ın daha önceden örneği
olmayan bir şeyi var etmesidir.
2
Filozoflara göre ise, İbdâ’nın farklı anlamları
bulunmaktadır. Bunlar:
i. Bir şeyi bir şeyden tesis etmek.
ii. Bir şeyi olmayan bir şeyden icat etmek.
iii. Yok olmayandan bir şeyi var etmek.
iv. Daimi İbdâ’dır.”
3
Bu anlamları ayrıntılarıyla ele alırsak; birinci
anlamda İbdâ’, bir şeyi başka bir şeyden icat et-
mek veya mevcut olan şeyleri bir araya getirmek
suretiyle yeni bir eser meydana getirmektir. İnsan-
ların ilmî, fennî ve edebî alanlarda ürünler ortaya
koyması buna örnek verilebilir. Fakat bu mana,
Kindî’nin İbdâ’dan kastettiği mana değildir. İkin-
ci anlamda İbdâ’, yokluktan varlığa getirmek
veya kuvveden fiile çıkarmaktır. Bundan maksat,
ilahî fiillerdir. Yani, Yaratıcı’nın maddi ve zaman-
sal olarak öncesi olmadan bir şeyden başka bir
şeyin varlığını ortaya çıkarmasıdır. Üçüncü an-
*
Alemin Mükemmelliği ve Mükemmel Alem adlı tez-
den üretilmiştir.
1
Bakara 2/117.
2
İbn Manzur, isanü’l-arab (Kahire: Daru’l-Maarif,
1984), 213-229; Dil bilimci Cemil Sıleyba İbdâ’yı
lügatte “Önceki bir örneği olmadan ihdas etmek, var
etmektir.” şeklinde açıklamaktadır (Cemil Sıleyba, el-
Mu’cemu’l-felsefi (Beyrut: Daru’l-Kitabi’l- ubnânî,
1982), 1: 31-32).
3
Sıleyba, el-Mu’cemu’l-felsefi, 1: 31-32.
KİNDÎ’DE ÂLEMİN MÜKEMMELLİĞİ
205
lamda İbdâ’, yok iken varlığa getirilene tekabül etmektedir. Dördüncüsü
olan daimi İbdâ’ ise, Allah’ın âlemi daimi kılıp devam ettirmesidir. Bu çer-
çevede İbdâ’, ilahî inâyet, koruma ve devam ettirme anlamlarına gelmek-
tedir.
4
İbdâ’; “inşa”, “terkip”, “telif”, “sun’ (sa-ne-a)”, “ihdas”, “tekvin” ve
“halk” manalarının üstünde, onlardan daha geniş ve daha kapsayıcı anlam-
da kullanılmaktadır. Zira sun’, terkip, telif, inşa ve halk kavramlarının hep-
sinde “daha nceden var olan belirli bir şeyin sonradan meydana etiril-
mesi” anlamı vardır. Bu kapsamda meydana gelen şey, daha öncesinde var
olan bir şeyden varlığa gelmekte; fakat daha önceki şeyin yaratmaya bir
etkisi bulunmamaktadır. Bunların yanısıra “tekvin”, maddi bir şeyden
meydana gelmeyi ifade ederken, “ihdas”, bir şeyden zamansal olarak mey-
dana gelmeyi ifade etmektedir.”
5
Bu iki kelime açısından bakıldığında da
İbdâ’, hem tekvinden hem ihdastan daha umumi ve öncedir. Çünkü Al-
lah’ın yaratmadan önce bir maddeye ve zamana ihtiyacı yoktur.
6
Bu neden-
le Allah kendisi hakkında göklerin ve yerin edii olarak bahsetmektedir;
fakat insanın Bedii dememektedir.
7
Bütün bu açıklamalardan hareketle Kindî’nin “İbdâ’” mefhumunu ilahî
fiili açıklamak üzere tercih ettiği açıklığa kavuşmuş olmaktadır. Zira İbdâ’,
yokluktan varlığa getirmeyi açıklayan yegâne kavramdır. Başka bir ifadey-
le, “Varlığın yokluktan var edilmesidir. (Te’yisu leysat an leys)”
8
Bu çerçe-
vede ilk hakiki fiili ifade eden İbdâ’nın Allah’ın dışında başka bir şey için
kullanılması uygun olmadığı gibi, O’nun yarattıklarından herhangi birinin
bu fiile iştiraki söz konusu değildir. Yani Allah, hakikatte faildir ve başka
herhangi bir şeyin etkisi olmadan kendisi tesir etmektedir. Ancak İbdâ’,
Allah’ın fiillerini ifade etmenin yanısıra mahlûkatın fiillerini ifade etmek
için de kullanılmaktadır. Bu manada İbdâ’, etkilenende etkileyenin eseri
9
anlamına gelmektedir. Ve Kindî etkileyen açısından mahlûkatı “mecazî
fail” konumunda değerlendirmektedir.
10
Çünkü mecazî fail konumunda bu-
lunan âlemdeki varlıklar, konumlarına göre ilk fail olan Allah’ın tesirinden
etkilenmiş ve başka varlıkları etkilemişlerdir. Bu etki, ilk etkilenen varlıkta
başlamakta, son etkilenen varlıkta sona ermektedir. Kindî’nin kendi ifade-
4
Sıleyba, el-Mu’cemu’l-felsefi, 1: 31-32
5
Sıleyba, el-Mu’cemu’l-felsefi, 1: 32.
6
Hatta “halk” kavramı da bir şeyin bir şeyden icat edilmesi anlamına gelmektedir.
7
Sıleyba, el-Mu’cemu’l-felsefi, 1: 31-32.
8
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, tkk. Muhammed Abdülhadi Ebu Ride (Kahire:
Daru’l-Fikri’l-Arabi 1950), 1: 182.
9
Eseru’l-müessiri fi muesseri fihi.
10
Enver Uysal, Kindî ve İbn Sina Felsefesinin Temel Kavramlar (İstanbul: Emin
Yayınları, 2008); Başka bir deyişle, müesser olanda müessirin eseri (Eseru’l-müessiri
fi muesseri fihi).
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
206
siyle, “bir infialden başka bir infiale ulaşılmaktadır.”
11
Özetle âlem, Al-
lah’tan hakiki İbdâ’ ve icat yoluyla varlığa gelmiştir; İbdâ’ ve icat ise,
“yoktan varlığa getirme” ile gerçekleşmiştir. Bu çerçevede Kindî’nin İbdâ’
kavramını dinî ilkeleri dikkate alarak geliştirdiği görülmektedir.
Bu durumda, Kindî nasıl filozof olarak görülebilir Bundan önce şu hu-
susları vurgulamak gerekir. Kindî, iki türlü varlıktan söz etmektedir.
12
Bi-
rincisi, Allah, mevcut ve ezelidir. Bu açıdan Allah’ın iki temel vasfı bulun-
maktadır: İlki, Allah’ın varlığı, hakiki varlık olup, öncesi yokluk olmayan,
kâmil ve sabit; kâinattaki değişimin ve fesadın kendisine tesir etmediği her
daim var olan varlıktır. Çünkü O, cisim değildir ve yaratılmış cismani un-
surlardan hiçbir şey ona benzememektedir. Kindî’nin tabiriyle, “ ’nun in-
niyesi varlı ı haktır ’nda ebediyen yokluk olmaz ve ’nda varlık ebe-
diyen zail olmaz , Diri’dir ve ahid’tir ’nda elbette o alma ve kesret
de olmaz ”
13
İkinci olarak, Allah’ın varlığı Zat’ındandır. Çünkü O, tüm var
olanların İlleti’dir; dolayısıyla malul olamaz. O, her şeyin failidir ve eşyayı
varlıktan icat edendir. Bu bağlamda O, “İlleti olmayan İlk İllet’tir.”, “Faili
olmayan Fail’dir.”, “Tamamlayıcısı olmayan Mütemmim’dir.”, “Var olanı
Var Eden”dir. Ve O, “Her şeyi birbirine sebep kılandır.”
14
kinci türden mevcut olanlar ise üç kısma ayrılır:
i. Saf madde gibi maddi mevcut.
ii. İnsan gibi maddeyle iltibası olan mevcut.
iii. Felekler ve göksel cisimler gibi ruhani mevcut.
Bunların hepsi, sonradan var olmuştur ve bunlar değişim ve yok olmayı
kabul eden özellikleriyle âlemin şeklini oluşturmaktadır.
. lahi Sıfatlar
İlk Olan’ın (Allah’ın) sıfatlarına gelince, Kindî, sıfatlar meselesini mut-
lak tenzih açısından ele almaktadır. Bu sıfatlar, selbi (tenzihî) ve sübûti
(icabî) sıfatların bütününü kapsamaktadır ki zaten noksan sıfatların Allah’a
nispeti mümkün değildir.
15
Bu manada O, unsur değildir, cins değildir, nev’
değildir, şahıs değildir, akıl değildir, küll değildir, cüz değildir, cem değil-
dir, kısım değildir, çokluğu kabul etmez, mürekkep değildir, heyûlâ değil-
dir, suret sahibi değildir, kemiyet sahibi değildir, keyfiyet sahibi değildir,
makulattan başka bir şeyle sıfatlanan değildir, fasl sahibi değildir, hassa
sahibi değildir, araz sahibi değildir, hareket ettirilen değildir ve başka bir
11
Selman el-Budûr, el Akl ve’ l-fiil fi’l-Felsefeti’l-İslamiyye, (Amman: Darü’ş-Şuruk,
2006), 33.
12
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 78.
13
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 215.
14
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 216.
15
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 480.
Dostları ilə paylaş: |