KİNDÎ’DE ÂLEMİN MÜKEMMELLİĞİ
209
işlemez. Kindî, yukarıdaki ifadelerinin dışında “Mucib-u emri aslah”
32
kavramını da ön plana çıkarmış, bununla “âlemin
en mükemmel şekilde
yaratıldığını” belirtmek istemiştir. Zira Allah’ın yaratması akıl sahiplerine
gizli kalmayan en sağlam (etkan) ve en üstündür (efdal).
33
Dolayısıyla
âlemde var olan cüzlerden her bir cüz, olabildiği en mükemmel surettedir.
34
Bu düzen, âlemdeki mutlak ilahî kudretin göstergesidir. O, âlemi imkândan
mümküne, yani kuvveden fiile çıkarmıştır. Bunu, Kindî’nin kendi ifadesiy-
le, “
muhal olmayanın fiile zorunlu olarak ıkması” şeklinde ifade etmek
mümkündür.
35
Burada, açık bir şekilde görüyoruz ki imkân ve aslah, bu
âlemle ilişkili olan iki öncelikli sıfattır. Allah’ın iradesi ve kudreti mutlaktır
ve ilmi bütün âlemleri kuşatmıştır.
Aslah ise iradeyi bu âlemle ilişkilendir-
miştir. Çünkü bu âlem,
imkân dâhilinde akli kanunların hükmettiği en üs-
tün (efdal) âlem olduğu gibi kemâl ve iyilikte de en üst seviyededir. Dola-
yısıyla
bu iki kavram, ilahi iradeyi sınırlandırmamaktadır. Eğer imkân ve
aslahın ilahi iradeyi sınırlandırdığı söylenirse, bu, iradenin mutlak olmadı-
ğı anlamına gelir. Hâlbuki Allah, hür ve muhtardır; ancak zatına göre fiilde
bulunur, zatının dışında onu bir fiile zorlayan etken yoktur.
36
Bu mutlak kudretin tecellisi veya tecellileri, normal suretlere yansımak-
tadır. Bu tecellinin en önemlisi de yokluktan yaratmadır. Allah, kudreti ge-
reğince âlemi
hi bir şeyden yani “la şey”den yaratmıştır. O’nun İbdâ’sında
madde yahut müddete ihtiyaç yoktur. O, mevcudu yokluktan varlığa getir-
diği (eys min leys) gibi madde olmadan ve zaman olmadan yaratmaya da
kadirdir.
37
O, âlemi
bir defada “kün feyek n”
38
emriyle meydana getirmiş-
tir. Öyleyse âlem hâdistir; çünkü onun başlangıcı vardır. Onda ayrıca müd-
det ve son da vardır. Allah âlemi yaratmıştır ve ne zaman dilerse sonlandı-
racaktır. Bu bağlamda, âlemin bekası öncelikle ilahî kudrete ve ikinci
olarak ilahî iradeye (meşîet) bağlıdır.
39
Yine ilahi iradenin bir diğer tecellisi
yeniden diriltmedir; yani yok olmuş çürümüş kemiklerin yeniden yaratıl-
masıdır. Yok olmuş kemikleri
yeniden diriltmek ise, yoktan var etmekten
daha kolaydır. Zira Kindî’ye göre,
“Ayrımları birleştirmek cem’ul-mufar-
rak , yoktan var etmekten ve İbdâ’dan daha kolaydır ”
40
Yine zıtların yara-
tılması ve bir araya getirilmesi aynı şekilde değerlendirilebilir. Allah, mut-
32
Muhammed Abdurrahman Merhaba, el-Mevsuatü’l-felsefiyye (mine’l-Felsefeti’l-
Yunaniyye ile’l-felsefeti’l İslamiyye), (Beyrut- übnan: trh. Yok), 2: 636-341.
33
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 236.
34
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 257.
35
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 237.
36
El-Budûr, el Akl ve’ l-fiil fi’l-felsefeti’l-İslamiyye, 34.
37
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 375.
38
Bir şeye “ol” denmesi ve onun hemen olması (Yasin: 36/82).
39
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 357.
40
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 374.
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
210
lak
kudret sahibidir, geceyi ve gündüzü, dirileri, cemadatı, büyük ve küçük
her şeyi yaratmıştır. O’nun bir ağaçtan zıddını çıkartmaya kudreti olduğu
gibi, bütün her şeyi zıtlarıyla birlikte yaratmaya da kudreti vardır. Bu du-
rumda şahidin gaibe kıyası mümkün değildir; yani kudreti sınırlı
olan insan
ile kudreti sınırsız olan ilahı mukayese etmek mümkün değildir.
41
Âlemde
zahir olan ilahi sıfatlar, varlığında, bekasında ve devamlılığında herhangi
bir illete muhtaç değildir. Hâlbuki âlemin illeti olmadığında varlığı son
bulacaktır. “
aratıcı (
Mubdi tüm var ettiklerini İbdâ’ , varlıkta tutandır
i bir şey onun kuvveti dışında de ildir dışında oldu unda da yok olma-
ya mahk mdur ”
42
Bu açıklama, bir yönüyle Kur’ân’ı Kerim’de Fatır sure-
sinde geçen şu âyetin izahıdır:
“ üphesiz Allah, kleri ve yeri yok olup
itmesinler diye kurdu u düzende tutuyor Ant olsun, e er onlar y rün-
elerinden sapıp yok olur iderlerse, ’ndan başka hi kimse onları tuta-
maz üphesiz , halîmdir, ok ba ışlayandır ”
43
Dolayısıyla âlemin bekası
ve sürekliliği bir illete bağlıdır.
44
Bu illet Allah’tır. O, âlemdeki ahvali ve
düzeni yönetendir. Bu da Allah’ın, icad ve İbdâ’nın illeti olduğuna delalet
etmektedir.
Kindî, ayrıca bu İllet’in illet (fail) olmasına işaret ederek âlemdeki inâ-
yete vurgu yapmakta; fail olmayı nefsin bedendeki faaliyetine benzetmek-
tedir: Nefs insan bedeninde gizli/görünmeyen bir irade olarak nasıl canlılı-
ğı sağlıyorsa âlemdeki nizam da gözle görülmeyen düzenleyici (müdebbir)
bir kuvvet vasıtasıyla öyle gerçekleşmektedir. Dolayısıyla
müdebbir kuv-
vet bedendeki nefs gibidir, nefsin tedbiri ve düzenlemesi olmadan bir şeyin
ikamesi nasıl mümkün değilse veya tedbir ancak beden üzerinden kavrana-
biliyorsa, görünen âlemin tedbir ve düzeni de görünmeyen âlemden gel-
mektedir. Bu çerçevede görünmeyen âlemin doğrudan bilinmesi mümkün
olmayabilir. Dolayısıyla görünen âlemdeki varlıklar görünmeyen âlemin
varlığına ve bilgisine delalet etmektedir.
45
Bu karşılaştırmadan anlıyoruz
ki; nefsin bedendeki faaliyeti ile Allah’ın âlemdeki etkisi, tedbirin/düzenin
güzelliğinden ve ilahi inâyetten hâsıl olan hikmettir; böylece âlem mükem-
mel âlem olarak ortaya çıkmaktadır.
Bu
tedbir ve hikmet, Allah’ın yaratmasının mükemmelliğini idrak etme
keyfiyeti ile ilgilidir. Zira bu keyfiyet, sadece duyular aracılığıyla elde etti-
ğimiz bir bilgi değildir. Çünkü duyular, yalnızca vakıaya ve gözle şahit
olunan hususlara yöneliktir ve akıl duyuların elde
ettiği bilgiler konusunda
41
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 373-376.
42
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 162.
43
Fatır 35/41.
44
Cemal el-Merzuki,
el-Felsefetü’l-İslamiyye beyne’n-nidiyye ve’ t-tebeiyye (Kahire:
Daru’l-Hidaye, 2002), 76.
45
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 174.