KİNDÎ’DE ÂLEMİN MÜKEMMELLİĞİ
217
sini muhafaza etmektedir. Bu da “Hakîm bir Müdebbir”in
düzenine işaret
etmektedir.
75
V. Tesadüfün Muhal Olması
Kindî’ye göre, kâinatta hâkim olan düzende gayesizliğin ve tesadüfün
olması mümkün değildir. Çünkü “Tabiatta abes/gayesiz ve illetsiz bir şey
bulunmaz.”
76
Bu bağlamda, kâinatta var olan şeylerin bütünü bir hedef ve
gaye çerçevesinde gerçekleşmektedir. Örümcek bir gaye ile ağını örmekte,
ağaç gıdasını verebilmek için köklerini toprağın içinde tutmaktadır.
77
Bü-
tün bunlar, gayeliliğe, akliliğe ve tedbire delil teşkil etmektedir; zira âlem
bunlar olmadan ayakta duramaz. Bu âlemdeki
nizam ve tertip, âlemdeki
varlıkların birbirlerine tesirleri, bağlılıkları ve teshirleriyle gerçekleşmek-
tedir. Nitekim her var olan var olmakta, yok olan yok olmakta, her sabit
sebat etmekte ve zeval olan her şey de zail olmaktadır. Tüm bunlar, bir
tertip
ve düzene delalet etmektedir
78
ve buradan ulaşılan netice, âlemin mü-
kemmelliğidir. Güneşte, Ayda, yıldızlarda, yeryüzünde, kısaca kâinatın her
bir kısmında kevn/oluş, illetler ve maluller silsilesi içerisinde meydana gel-
mektedir. Bu durum, insicam içerisinde hareket eden uzuvların birbirleriy-
le ilişkisine benzemektedir. Burada bir çelişki yahut tenakuz bulunmamak-
tadır. Bunların hepsi akli kanunlara uygun olarak ilahî inâyetin gölgesinde
ortaya çıkmakta, en uygun şekliyle âlem meydana gelmektedir.
79
V . nsan
İnsan, âlemdeki en önemli varlık olup iyiliğin gayesidir.
Çünkü insan,
marifeti elde edip yeryüzünde medeniyetler inşa etmeye güç yetiren tek
varlıktır. İnsan, Allah’ın kendisine verdiklerini aklı ile idrak ederek elde
etmektedir. Böylece insan, hakikatleri keşfederek saadeti kusvaya ulaş-
maktadır. Bu bağlamda Kindî, Ay altı âlemde sadece insanı en yüksek ke-
mal derecelerine ulaşmış varlık olarak değerlendirmektedir.
Daha önce değindiğimiz gibi, yüksek nefs kuvvetine sahip “eşhas-ı ali-
ye/yüce varlıklar” kendi haricindeki varlıklara
tesir etmekte ve onlara ha-
yat bahşetmektedirler. Bu tesir, insana kadar ulaşmaktadır. Bu kapsamda
insan, büyük âlemin mükemmeliyetini yansıtan küçük bir surettir. Kindî
bunu ispata gayret etmekte, büyük âlemde yer alan mevcut kuvvetler ile
küçük âlemde yer alan insan arasında karşılaştırma yapmaktadır. Örneğin,
75
Nadlah el-Cuburi,
el-Felsefetü’l-İslamiyye (Bağdat, 1990), 166; Merhaba,
el-
Kindî felsefetuh -muntehabât, 80.
76
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 254.
77
Harbi, el-Kindî ve’ l-Fârâbî rü’ya cedîde, 30.
78
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 215.
79
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 236.
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
218
insandaki kemiklerin kâinattaki karşılığı dağlar; damarların karşılığı nehir-
ler ve denizlerdir. İnsandaki hararet ise âlemdeki ateş gibidir. Yine insanın
saçları nebatata benzemektedir.
80
Bu nedenle bazı hükemâ
ve kadim filozof-
lar, insanı âlem-i sağir olarak tanımlamışlardır. Çünkü onda “küll”de mev-
cut olan kuvvetlerin hepsi bir araya gelmiştir: Büyüme, canlılık ve düşün-
me/akletme.
81
İnsan, nefs ve bedenden bir araya gelmiş ve tekevvün
etmiştir. Bu manada nefs, bedenin kemâli ve “
bilkuvve hayat sahibi olan
tabii cismin ilk yetkinli idir ”
82
Çünkü nefs bedene hayat vermektedir. Nefs
olmadan beden mücerret madde olarak kuvve halinden öteye geçemez.
Kindî’ye göre nefs, cisimden ayrı (infirad) ve ondan farklıdır (müba-
yin).
83
Çünkü nefs, maddeye zıt bir cevherdir:
“ asittir, şeref ve kemâl sa-
hibidir, azimdir nun cevheri üneş ışı ının üneşten olması ibi ari’nin
azze ve celle cevherindendir ”
84
Buna mukabil beden karanlıktadır ve bil-
gisizdir. Nitekim nefs bedenden ayrıldığında âlemdeki tüm gizlilikler orta-
dan kalkacak ve hakikat âlemi ortaya çıkacaktır. Bu hususta Kindî’nin dü-
şünceleri üzerinde Eflatun’un etkisi olduğu görülmektedir. Kindî’ye göre,
insan nefsi yüceliğe erişmek istiyorsa kendini maddi âlemde soyutlamalı,
yüksek ve şerefli âleme yani Ay üstü âleme yönelmelidir.
Yine ona göre,
kimin nefsinde şehvet ve dünya sevgisi varsa, onda akli marifetlere yer
yoktur; kimin nefsinde de nefsî kuvvetler ağır basarsa o faziletli insandır.
Böyle bir insanın fiilleri hikmet, kudret, adalet, hayr ve cemal konularında
ari’nin fiillerine yakındır.
85
Eğer felsefe,
“insanın takati ve istidadı l üsünde Allah’ın fiillerine
benzemesi”ne yönelik bir faaliyet ise insanın kâmil manada fazilet sahibi
olması onun maddi âlemden soyutlanması iledir.
86
Bu yaklaşım, bizi Kin-
dî’nin ölüm düşüncesine ulaştırır. Kindî’de ölüm iki kısımdır:
Birincisi,
tabii olarak bedenin nefsten ayrılmasıdır. İkincisi ise, nefse egemen olan
şehvetin öldürülmesidir. Bu bağlamda fazilete götüren yol, maddi şeyler-
den ve arzu ve isteklerden arınmakla gerçekleşir. Böylece insan marifete
ulaşır, Faal Akıl’la ittisal (bağ) kurar. Bu gerçekleştiğinde insan, irtibat
noktası ve Ay üstü âlemle Ay altı âlem arasında vuslat halkası olur.
87
80
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 260.
81
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 165.
82
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 273.
83
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 172.
84
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 172.
85
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 275.
86
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 215.
87
Kindî, Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 172.