KİNDÎ’DE ÂLEMİN MÜKEMMELLİĞİ
219
V . Bilgi teorisi pistemolo i Marifet Nazariyyesi
Kindî felsefesinde bilgiye ulaştıran üç yol bulunmaktadır:
i. Duyusal
bilgi,
ii. Akli bilgi,
iii. İşraki bilgi. Duyusal bilgi, duyular vasıtasıyla elde
edilen bilgi iken akli bilgi, burhan yöntemiyle elde edilen bilgiye karşılık
gelmektedir. İşraki bilgi ise, ilhamla hâsıl olan bilgidir. Bu bilgilerden ilki
tüm
insanlarda, ikincisi filozoflarda, üçüncüsü de peygamberlerde gerçek-
leşmektedir.
88
Bu üç bilgi türüne nefs kuvvesiyle ulaşılmaktadır ve bunda
üç farklı bilgi edinme yöntemi vardır: Hissî, akli ve tasavvur (musavvira).
Tasavvur akıl ve his arasında orta bir konumdadır. Duyu güçlerinin vazife-
si, renk, şekil, ses, koku, tat ve dokunmaya yönelik beş duyu organıyla
duyusal olan mahsusâtı idrak etmektir. Musavvira,
vahime veya mütahay-
yile kuvvesinin vazifesi ise mücerret suretleri idrak etmektir. Duyuların
hissî kabiliyetleri burada geçerli değildir; zira mücerret suretlerin terkibi
duyuların yokluğunda gerçekleşmektedir. Musavvira (tasavvur eden) kuv-
vesi ise uyku ve uyanıklık halinde işlevini yerine getirmektedir. Onun alet-
lere yahut uzuvlara ihtiyacı bulunmamaktadır. Çünkü kaynağı dimağdır.
Dimağ ifsat olmadığı müddetçe, bilgi fesada uğramaz.
Akli gücün vazifesi ise mücerret makullerin idrakidir. Kindî’ye göre
akıl, “basit cevherdir, eşyayı hakikatleriyle idraktir.”
89
Bu manada akıl dört
çeşittir: “İlk Akıl” ki bilfiildir; tüm akılların ve makulatın illetidir. İkincisi,
bilkuvve akıldır, makulatı idrake istidadı vardır.
Üçüncüsü, kuvveden fiile
çıkan akıldır. Bu akıl, İlk Akıl’dan akli suretleri alır, mücerret makulleri ve
külliyatı idrak eder, böylece kuvveden fiile intikal eder. Sonuncu, yani dör-
düncü akıl ise, zahir olan akıldır, makulleri idrak ettiğinde onu başkasına
intikal ettirir.
90
İlk Akıl, nefsi ve bilkuvve aklı bilkuvve durumundan bilfi-
il akıl olmaya çıkartır. Akılda
nefs ise, bilkuvve akıldır, sonra bilfiil hale
gelmektedir. Akıl, makulatı aklettiğinde “müstefad” olur, makulat vasıta-
sıyla kuvveden fiile geçer. Onda duyular yer almaz, makullerin suretleri ve
külliler bulunur. Akl-ı müstefad’ın kuvveden fiile çıkması için bir fail ge-
reklidir ki o da akl-ı evveldir.
91
Müstefad akıl mertebesine ancak nebiler ve
filozoflar ulaşabilir. Nebiler seçilmiş olarak ona ulaşırken,
filozoflar dü-
şünce yoluyla onu elde etmektedir. İnsan, bu yüksek mertebeye ulaştığında
orada hakkın marifetine ve Yaratıcı’nın fiillerinin benzerliğine erişmiş ol-
makta; böylece Ay üstü ve Ay altı âlem arasında bağ kurmaktadır.
92
Sonuç
itibariyle âlemin birliği iniş ve yükselişle gerçekleşmektedir. İki âlem ara-
sında ayrılığın olmaması ise, mükemmel âlemi mümkün kılmaktadır.
88
Kindî, Felsefetuhû-muntehabât, 50.
89
Kindî, Resailü’l-Kindî el-Felsefiyye, 1: 295.
90
Kindî,
Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 353-358.
91
Ebu Rideh, Muhammed
, Şerh-u resaili’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 348-350.
92
El-Budûr, el Akl ve’ l-fiil fi’l-felsefeti’l-İslamiyye, 46.
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
220
Bu şekilde Kindî, âlemin güzel olduğunu ve onda eşyanın tabiatına hük-
meden kanunlar ile aklın kanunlarının bulunduğunu ve insanın bu kanunlar
vasıtasıyla şanının yüceldiğini, ilaha benzeme
mertebesine yükseldiğini;
böylece tam hayr ve saadetin gerçekleştiğini ifade etmektedir. O halde bu
âlemden daha güzeli düşünülebilir mi
93
Kindî’ye göre, Yaratıcı Zat’ın ke-
mali ile âlemin mükemmelliği arasında tam bir irtibat olduğu gibi, âlemde-
ki mükemmellik ile insan arasında da ilişki vardır. İnsanın, iki âlem arasın-
da bağ kurabildiği ve doğrudan Allah’a ulaşabildiği gerçeği bu düşünceyi
zirveye çıkarmaktadır. Mükemmellik, insanın Ay üstü âleme ulaşması Ya-
ratıcı’ya benzemesinde
görülebildiği gibi, ondaki bedenî, ruhi ve akli mer-
halelerde de görülmektedir. Neticede âlem, tüm sahip olduklarıyla olabil-
diği en mükemmel surette var edilmiştir.
Sonuç
Kindî, Fârâbî, İbn Sina ve İbn Rüşd’ten farklı olarak âlemin sonradan
var edildiğini (hâdis) ve yaratıldığını (mahlûk) savunmaktadır. Fakat bu
saydığımız filozoflar, âlemin yokluktan değil maddeden yaratıldığını söy-
lemektedirler. Kindî, âlemin ilim, kudret, irade ve kemal sıfatlarda
mutlak
olan Hakîm bir ilahtan meydana geldiğini söyleyerek bu âlemin mükem-
mellikte mümkün olan en üstün derecede varlık alanı olduğunu ortaya koy-
maya çalışmıştır. Kindî’ye göre bu âlemde var olan mükemmellik, kâinatın
külli nizamında ve hassas cüzlerinde açık bir şekilde görülmektedir. Geze-
genlerin ve yıldızların dairevi hareketi ve semavi cisimlerin yeryüzüne
olan tesiri, âlemin mükemmelliğine katkı sağladığı kadar varlığın hedefi
olan insanın saadetini temin eden hayrın gerçekleşmesine de katkı sağla-
maktadır. Zira Kindî’ye göre Allah’ın Zatı’nın kemâli ile âlemin mükem-
melliği arasında tam bir irtibat vardır ve bu manada İbdâ’, tesadüf olmadan
her şeyi kuşatan ilahi inâyet ile tahakkuk etmektedir.
Kaynakça
Abdu’l-Mun m, Mahmud Abdurrahman.
Mu’cemu’l-
Mustalaha-
ti’
l-Fıkhiyye. Kahire: Daru’l-Fadile, 1999.
Ali Neccar, Muhammed vd.
Mucemu’l- asît Kâhire: Mektebetu’ş-Şu-
ruk ed-Devliyye, 2004.
Budûr, Selman.
el Akl ve’ l-fiil fi’l-Felsefeti’l-İslamiyye Amman: Da-
rü’ş-Şuruk, 2006.
Cuburi, Nadlah;
el-Felsefetü’l-İslamiyye Bağdat, 1990.
Harbi, Halit;
el-Kindî ve’ l-Fârâbî Rü’ya edîde el-İskenderiye: Men-
şeetü’l-Maarif, 2003.
93
Kindî,
Resailü’l-Kindî el-felsefiyye, 1: 273.