KİNDÎ’DE HULFÎ KIYAS/İMKÂNSIZA İNDİRGEME’NİN
KULLANIMI
227
rının Euklides’e Karşı Dermeyân Eyledikleri İtirâzın Reddi adlı bölümün-
de “davayı nakîzin ibdâl etmek suretiyle kullanılan isbât metodunun (hulfî
kıyas) her ilimde kullanıldığını ve pek çok hakikati kolaylıkla ortaya çıkar-
dığını” ifade etmektedir.
12
Bu yöntemi kullanan Kindî’ye göre bilgi, nefsin özdeşlik ilkesini kulla-
narak şeyleri tümel bilgi kapsamına almasıdır. Duymak bilmek değildir
ama bilmek için duymak gereklidir. Duyulara
konu olan tek tek şeyler, tü-
meller veya ikinci cevherlerle bilinir. Tümeller ise özdeşlik ilkesi ile elde
edilir.
13
Kindî bu yöntemi bir şeyin sebebinin yine kendisi olamayacağın-
dan âlemin sonluluğunun ispatına kadar çeşitli alanlarda kullanmıştır. Bu
bakımdan bu çalışma, Kindî’de hulfî kıyasın uygulandığı bölümleri incele-
yecek ve bunların felsefî anlamdaki değerini tartışacaktır. Şimdi Kindî’nin
bu yöntemi kullanarak tartışmaya açtığı konulardan önemli gördüklerimizi
başlıklar halinde sunabiliriz.
A. . Felsefeye Karşı Olanların elillerinin Tutarsızlığı
Kindî, genel düşünce sistemi içerisinde felsefeye karşı olanların fikirle-
rini yine onların felsefe yapmaları üzerinden çürütmektedir. Bunu, onların
felsefeye karşı olmalarından
hareketle değil, felsefeyi kullanmalarından
yacağını söyleyen mantık ilkesi. Düşünce yasası olarak Platon’un ‘Devlet’te öne sür-
düğü ve Aristoteles’in benimsediği geleneksel düşünce yasası. Platon’un dile getirdi-
ği şekliyle çelişmezlik ilkesi bir şeyin aynı parçasında, aynı zamanda ve aynı bakım-
dan çelişiklik özelliklerin bulunamayacağını söyler. Yani bir şey aynı zamanda ve
aynı yerde hem kendi hem de kendisinden başka bir şey olamaz. A aynı zamanda B
olamaz. Ya da özdeşlik ilkesiyle bağlantısından yola çıkarak açıklayacak
olursak A,
A olmayan değildir. Bir yargı aynı zamanda hem evetleyici hem de değilleyici ola-
maz. Kapalı kapı aynı zamanda açık olamaz. Çelişmelik ilkesi özdeşlik ilkesini temel
alarak türemiş gözükse de aslında o düşüncenin kendisiyle aynı olmasının bir adım
ileri götürülmesidir. Çelişmezlik ilkesi ile akıl yürütmenin evreni A’ları ve değil A’la-
rı kapsadığı için akıl yürütme evreni sınırlılıktan çıkıp bir anda sonsuz alanı kapsa-
maya başlar. Bk. Grünberg v.dğr.,
Mantık Terimleri S zlü ü, 101; Topçu,
Mantık, 10;
Öner,
Klasik Mantık, 3; Çüçen,
Klasik Mantık, 25-27; Köz,
Mantık Felsefesi, 20;
Özel, “Klasik Sembolik Mantık”, 357.
12
Bu durumun kıyas şekli “bir şey kendini yoktan var edemez” hükmünün ispatı üze-
rinden Sedâd’a göre şöyle yapılır:
E er bu do ru olmazsa zıddı olur yani bir şey
kendini yoktan var eder E er bir şey kendini yoktan var etse evvelce yok iken var
olması lazım elir halde ispatını istedi imiz mesele do ru olmazsa bir şey yok iken
var olması erekir Bu sonucu şartlı öncül yaparak tâlisinin nakîzini istisna edersek,
şöyle bir kıyas elde edilir: İspatını istediğimiz mesele doğru olmazsa bir şey yok iken
var olması gerekir.
ir şeyin yokken var olması batıldır Öyleyse ispatı
nı istedi imiz
mesele do rudur Ali Sedâd,
Mîzânu’l-uk l, çev. İbrahim Çapak v.dğr. (İstanbul: Tür-
kiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Yayınları, 2015), 26, 377-378.
13
Ali Durusoy,
Mantık İlmine Giriş (İstanbul: Marmara Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi
Vakfı Yayınları, 2012), 22,28.
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
228
hareketle yapmaktadır. Bu durum doğal olarak imkânsıza indirgemenin ba-
sit bir izdüşümüdür.
14
Ona göre bu zümre felsefeye karşı ancak iki reaksi-
yon geliştirebilir. Bunlardan ilki, onlar felsefe yapmanın gerekli olduğunu
söyleyebilirler. Eğer gerekli derlerse bu gereği yerine getirmeleri icap eder.
Ya da felsefe yapmanın gereksiz olduğunu söyleyeceklerdir.
Eğer gereksiz
derlerse bunun sebebini ortaya koyup ispat etmeleri gerekir. Oysa sebep
gösterme ve ispat etme varlığın hakikatini araştırmaktır. Bu durumda kendi
mantıklarına göre onların da felsefe yapmaları gerekir.
15
Kindî buradaki akıl yürütmesini, aklın ilkelerinden özdeşlik ve çeliş-
mezliğe göre temellendirmiş ve hulfî kıyas kullanmıştır.
Bir şey ne ise ken-
disinin aynıdır (A, A’dır) şeklinde özetleyebileceğimiz özdeşlik ilkesi fel-
sefeye karşı olanların yaptığı şeyin aslında felsefe olduğunun gerçekliğinde
karşımıza çıkmaktadır. Bir şeyin ne olduğunun o olmayan şeylerin o olma-
dığından hareketle ispat edilmesi (A, A olmayan değildir) şeklinde özetle-
nebilecek çelişmezlik ilkesinin karşılığı ise, felsefeye karşı olanların, bu
ilme karşıt
olmaktan hareket ederek, istemeseler de felsefenin gerekliliğini
zorunlu hale dönüştürmelerinde karşımıza çıkmaktadır.
A. . lemin Sonsuzluğuna air Akıl Yürütmenin mk nsızlığı
Kindî, âlemin sonlu olduğunu ispatlarken de hulfî kıyası kullanmıştır. O,
bunu yaparken öncelikle sonsuzluğu çağrıştıran bazı kavramları, sonsuz
olmalarının imkânsızlığına öteleyerek bütün mümkünleri çürütmüş ve bu-
radan hareketle âlemin sonlu olduğu kanısına ulaşmıştır.
16
Âlemin sonlulu-
ğuna ilişkin eski çağlardan bu yana çeşitli
aksiyomlar dile getirilmiş, bun-
lar üzerinden gerekli ispatlar yapılmaya çalışılmıştır. Bu aksiyomları
gerçeği öğrenmede bir vasıta olarak gören Kindî’nin yöntemi çeşitli sebep-
ler doğrultusunda eleştirilebilecekken, bu tartışmaya çok girmeden onun
aksiyomlarını yazarak, bunlar üzerinden kullandığı imkânsıza indirgeme
yönteminin nasıl sonuç verdiğine bakalım.
a. Miktarca biri diğerinden büyük olmayan her cisim birbirine eşittir.
b. Eşitlik, cismin sınırları arasındaki boyutların
bilfiil ve bilkuvve eşit
olmasıdır.
c. Sonlu olan bir şey sonsuz olamaz.
14
Kindî’nin buradaki reaksiyonunun sebebi sadece felsefenin değil mantık ilminin de
küfür gerekçesi ile inkârında aranabilir. İsmail Hakkı bu durumu açıklarken, Gaz-
zâlî’ye kadar mantık ilminin bir küfür olarak addedildiğini, ondan sonra ise farz-ı
kifâye hükmünde tutulduğunu belirtmiştir. Bk. İsmail Hakkı İzmirli,
Felsefe Dersleri
(İstanbul: Hukuk Matbaası, 1914); Öner,
Klasik Mantık, 9.
15
Ebû Ya’kûb el-Kindî, “İlk Felsefe Üzerine”,
Kindî Felsefi Risâleler içinde, çev. Mah-
mut Kaya (İstanbul: Klasik Yayınları, 2002), 142-143.
16
Kindî, “Âlemin Sonluluğu Üzerine”,
Kindî Felsefi Risâleler içinde, çev. Mahmut
Kaya (İstanbul: Klasik Yayınları, 2002), 199.