KİNDÎ METAFİZİĞİ
59
rin birlik türünü belirlemeyi amaçlar. Bu amaçla
ilk olarak beş tümelin
birliğini ele alır. Ona göre cins, suret, fert, fasıl, hassa ve genel araza “bir”
denmesinin nedeni, tamamının bir tür bitişikliği (ittisâl) bildirmesidir.
Bunlara bir denmesi ise bütün kategorilere “bir” denildiğini gösterir. Çün-
kü kategorilerin yüklem olduğu şeyler ya cinstir ya türdür ya fasıldır ya
hassâdır ya genel arazdır ya da ferttir. Dolayısıyla ne çokluk olmadan kate-
gorik birlik ne de birlik olmadan kategorik çokluk mümkündür.
7
Durum
böyleyse onların birliklerinin hakiki olmaması, bir tür arazî olması gerekir.
Zira herhangi bir şekilde çokluk ve terkip kabul eden her şey, kaçınılmaz
olarak arazî bir birlikle bir olabilir.
8
Arazî birlik ise bir eser veya sonuç olup
müessire ihtiyaç duyar.
9
Cisimler gibi bölünme
kabul eden nesnelerin birli-
ğinin arazî olabileceğini düşünmek nispeten kolay görünür. Ama meşşâî
felsefede parçalanma kabul etmediği düşünülen akıllar ve nefsler için bir-
liğin arazî olduğu sözünü nasıl anlayabiliriz Soruya nefsler açısından ce-
vap vermek nispeten kolay görünmektedir. Çünkü nefs, düşünme esnasın-
da bir suretten diğerine intikal ettiğinden nefs için düşünme denilen şey,
nefsin anlamlardaki yahut suretlerdeki hareketinden ibarettir. Dolayısıyla
nefsin de birliği hakiki değil, arazîdir.
10
Oysa külli akıl,
bütünüyle bilfiil
olduğundan herhangi bir fikrî intikale de konu olmaz. Bu bakımdan küllî
akıl, ne madde-suret bölünmesine ne de düşünce hareketlerine konu olur.
Geriye tek bir şık kalmaktadır: Hüviyet ve birlik ayrımı. Diğer deyişle kül-
li aklın birliği kabul ettiğini ortaya koymamız gerekir ki onun mutlak birlik
olmadığını gösterelim. Kindî külli aklın yapısını
Fî’l-akl risalesinde nefsle
karşılaştırır:
Öyleyse nefs bilkuvvedir ve birinci (anlamıyla) akılla bağ-
lantı kurduğunda (bâşrethu) bilfiil akıl olur. Çünkü aklî sûret
nefsle ittihat ettiğinde ikisi birbirinden başka olmaz. Çünkü
nefs bölünmez ki o ve aklî suret birbirinden başka olsun. Do-
layısıyla aklî sûret nefsle birleştiğinde nefs ve akıl tek bir şey
olur
ve bu durumda nefs, hem âkil hem de mâkul olur. Öyley-
se akıl ve mâkul nefs açısından tek bir şeydir. Fakat daima
bilfiil olan ve nefsi kuvveden fiile intikal ettiren akla gelince
onda akıl ve âkil (bilgi ve taşıyıcısı) tek bir şey değildir. Öy-
leyse nefsteki mâkul ile birinci akıl tek bir şey değildir. Nefs
yönünden ise akıl ve mâkul tek bir şeydir. Oysa (birinci) akıl,
nefsten ziyade basite benzer ve duyulur söz konusu olduğun-
da nefsten çok daha güçlüdür. Öyleyse akıl, ya illettir ve bü-
7
Kindî
, “Fi’l-felsefeti’l-ûlâ”, 149.
8
Kindî, “Fi’l-felsefeti’l-ûlâ”, 149-51.
9
Kindî, “Fi’l-felsefeti’l-ûlâ”, 149.
10
Bkz. Kindî, “Fi’l-felsefeti’l-ûlâ”, 169-70.
DİYANET İLMÎ DERGİ
·
CİLT: 54
·
SAYI: 2
·
NİSAN-MAYIS-HAZİRAN 2018
60
tün makuller ve ikinci akıllar için ilktir ya da ikincidir. İkinci
olan akıl, nefs bilfiil âkil olmadığı
sürece nefs için bilkuvve
olan akıldır.
11
Kindî, bu metinde kuvveden fiile intikal eden şeyin birliği ile daima
bilfiil olan şeyin basitliğini ayrıştırmaya çalışmaktadır. Ona göre birinci
veya küllî aklın nefsten üç farkı vardır: (ı) Daima bilfiil olması, (ıı) başka
bir ilke tarafından kuvveden fiile intikal ettirilmediği için birleşeceği mâ-
kullerin olmaması yani basit olması ve (ııı) ikincil akılların ilkesi olması.
Bu üç özelliğin tamamı da aynı şeyin farklı açılardan ifadesinden ibarettir.
Fakat küllî aklın bilgi ve zât bölünmesine dahi konu olması mümkün değil-
se ondaki birliğin bir başkasından alınmış olması nasıl açıklanacaktır Kin-
dî’nin günümüze ulaşan eserlerindeki açıklamaları bütün olarak dikkate
alındığında buna vereceği cevabın, sûret kavramında saklı olduğu görülür.
Bilindiği gibi basit varlıklar maddesiz sûretlerdir.
12
Kindî’ye
göre cevher
ve sûret mutlak birlik sahibi olamaz, zira cevher ve sûretler tanımında or-
tak olunan şeylerdir. Nitekim Kindî,
Fi’l-hud s ve’r-rus m risalesinde akıl
ve cevherin tanımlarından bu iki özelliğe dikkat çeker. Buna göre akıl
“şeyleri hakikatleriyle idrak eden basit bir cevherdir.” Cevher ise “kendi
başına kâim olan, arazları taşıyan, zatı değişmeyen ve nitelenen olan şey-
dir.”
13
Dolayısıyla cevher ve arazlar yahut akıllar, nefsler, cisimler ve bun-
ların arazları bir bütün olarak âlemi meydana getirir. Ancak âleminin bütü-
nünü aşkın bir ilke, saf birliğe özdeş olabilir. Bu sebeple de küllî akıl
yalnızca birliğin saydığı hüviyetler arasında
bulunabilir, saf birliğin kendi-
si olamaz. O halde küllî aklın birliği de saf birliğe nispetle arazî birlikler-
den biri olmak zorundadır.
Yukarıdaki açıklamalardan anlaşıldığı üzere arazî birlik, şeyin hakikati-
ne özdeş olmayan birliktir. Akıl, nefs yahut cisimlerden herhangi biri haki-
katiyle bir olsaydı yahut hakikati birlikten ibaret olsaydı,
herhangi bir şe-
kilde bölünme veya çoğalma kabul etmemesi gerekirdi. Bölünme kabul
ettiklerine göre çokturlar.
14
Şu halde var olan şeylerin tamamı, ya zâtı nede-
niyle bir olmalıdır ya da bir yönden bir, diğer yönden çok olmalıdır. Bir
şeyin bir yönden bir, başka yönden çok olması ise onun birliğinin bir illetin
eseri olduğunu gösterir. Bu bakımdan arazî birlikle
bir olan nesnede birlik
ve çokluğun birleşebilmesi için bir illetin olması gerekir.
15
Bu durumda
11
Kindî, “Fi’l-akl”,
Kindî Felsefî Risâleler içinde (İstanbul: Küre Yayınları, 2014),
266.
12
Kindî, “Fi’l-ibâne an sucûdi’l-cirmi’l-aksâ”,
Kindî Felsefî Risâleler içinde (İstan-
bul: Küre Yayınları, 2014), 237.
13
Kindî, “Fi’l-hudûd ve’r-rusûm”,
Kindî Felsefî Risâleler içinde (İstanbul: Küre Ya-
yınları, 2014), 178-79.
14
Kindî, “Fi’l-felsefeti’l-ûlâ”, 152-58.
15
Kindî, “Fi’l-felsefeti’l-ûlâ”, 158.