11
almak onunla işbirliği yapmak zorundadır. Zaten, Allah insanı bu konuda yalnız
bırakmaz. Gönderdiği elçiler ve kutsal kitaplarla, insanın davranışlarına ve
ilişkilerine ışık tutacak ilahî kural ve değerleri bildirmiştir. Gerçek huzur ve
mutluluğa, Peygamberin yol göstericiliğinde ve kutsal kitabın öğretileri
doğrultusunda dünyayı anlamlandırıp bireysel ve toplumsal görevleri yerine
getirmekle ulaşılır.
5
İslâmî bir düşünce ve hayat tarzı olan tasavvuf, bin yıllık bir geçmişe
sahiptir. Bu hareketin temel gayesi, sezgi yoluyla, Allah‘la doğrudan ilişki kurarak
hakikate ulaşmaktır. Bunun için hakkıyla Allah‘tan korkmak veya onu sevmektir.
Bu hareketin gelişimi, Ebû‘l-Hasen el-Basrî (ö.110/728), Râbiatü‘l-
Adeviyye (ö.185/801), Hâris b. Esed el-Muhâsibî (ö.243/837), Zünnûn-i Mısrî
(245/859), Bâyezîd-i Bistâmî (ö.261/874) ve Cüneyd-i Bağdâdî (ö.298/910) gibi
büyük sufî şahsiyetlerin döneminde başlamıştır. Daha sonra tarikatlar halinde
örgütlenen tasavvufî düşünce akımı, tekke ve zaviye denilen özel mekânlar ile kendi
ilkelerini, dinî ayin ve törenlerini oluşturmuş, zamanla bunları çeşitlendirip
geliştirmiştir.
6
Öte yandan bu düşünce akımı, mutlak hakikate ulaşmanın tek yolu olarak
içsel sezgi ve duyuşu (keşf ve ilhâmı) savunduğundan akıl ve felsefeye pek
güvenmez. Nitekim en önemli temsilcilerinden biri olan Gazâlî, Makâsidü’l –felsefe
5
Hökelekli, a.g.e., ss.200-201.
6
Hökelekli, a.g.e., s.231.
12
ve Tehâfütü’l-felâsife adlı eserlerinde İslâm filozoflarını belli noktalarda eleştirmiştir.
Böylece tasavvuf, Sünnîler arasında geniş bir destek bulmuştur.
7
İbn-i Haldûn göre, tasavvuf ehlinin tutmuş oldukları yol, sahabe, tâbiîn ve
onlardan sonra gelen ümmetin selefi ve büyükleri tarafından hiçbir zaman terk
edilmemişti. Bu yolun temeli ibadetlere kapanıp tamamen Allah‘a yönelmek,
dünyanın geçici nimetlerinden, süs ve ziynetinden yüz çevirmek, insanların genelinin
yöneldikleri zevklere, lezzetlere, mal ve makama sırt çevirmek, ibadete yönelmek
için insanlaradan uzaklaşmaktır. Sahabe ve onlardan sonraki selef döneminde bu hal
genel bir durumdu. Hicrî ikinci yüzyıldan itibaren dünyaya ve dünya malına
meyletmeler yaygınlaşınca ve insanlar dünya işlerine dalınca, eskisi gibi ibadetlere
yönelenlere sufîye ve mutasavvıfa isimleri verildi.
8
Tasavvufî düşüncenin oluşumunda felsefî ve mistik cereyanların etkisi de
söz konusudur. Nitekim Eflatun ve Plotinus‘un sezgiciliği Fârâbî ve İbn Sînâ‘ya
―işrâkîlik‖ olarak yansımış, İbn Arabî, Sühreverdî, Halebî ve Sadreddîn Şîrâzî gibi
mutasavvıflar da aynı etki altında kalmışlardır. Buna karşılık filozof mutasavvıflarda
benzer bir etkinin olmadığı ileri sürülmektedir. Çünkü onlar, düşüncenin mahiyeti,
ilmin kaynağı ve değeri, ezelî ve ebedî hakikat, insan etkinliğinin değeri gibi
konularda görüşlerini açıklarken işrâkî düşüncelerden habersiz hareket etmişlerdir.
Onlara göre sufî, iyi ve güzel işler yapan, ahlâk esaslarına göre hareket eden, ibadet
7
Hökelekli, a.y.
8
İbn-i Haldûn, Mukaddime, (Çev: Halil Kendir), Ankara 2004, s.669; Mehmet
Bayrakdar, Tasavvufa Yabancı Tesir Meselesi, Tanımı Kaynakları ve Tesirleriyle
Tasavvuf, (Haz: Coşkun Yılmaz), Seha Yayınları, İstanbul 1991, s.98.
13
ve iyi davranışlarla meşgul olan, yaptığı işleri düşünüp değerlendiren ve böylece öz
düşüncesiyle birtakım bilgilere (marifete) ulaşan kimsedir.
9
Felsefeye gelince, aslı Yunanca bir kelime olup ―İlim ve hikmet sevgisi‖
anlamına gelmektedir. Felsefe denilince akla eski Yunanistan ve burada yetişen
Aristo, Eflatun gibi filozoflar gelir. Tarih içerisinde Müslümanlar, Kur‘an ve hadis
gibi temel İslâm kaynaklarına dayalı bilgi ve düşüncelerle yetinmemiş, eski
milletlerin ve medeniyetlerin geliştirmiş oldukları ilim ve düşünce sistemlerine de, -
Peygamber efendimizin, ―Hikmet müminin yitik malıdır, nerede bulursa onu alır.‖
10
anlamındaki hadis gereğince- büyük ilgi duymuşlardır. Müslümanların Yunan
felsefesiyle ilgilenmeye başlamaları Emevi halifesi Hâlid b. Yezid (ö.90/708)
zamanına rastlamaktadır. Emeviler zamanında yavaş yavaş başlayan felsefi
çalışmalar, asıl ürünlerini Abbasiler döneminde vermeye başlamıştır. Bu dönemde
Yunan felsefesini tercüme etme ve yakından tanıma çalışmaları hızlanmıştır.
Yaklaşık hicri 217/miladi 832 yıllarında Abbasi halifesi Me‘mun tarafından kurulan
Felsefe akademisi (Dâru‘l Hikme), bu alanda önemli görevler ve hizmetler
yapmıştır.
11
Tercüme hareketinin başlayışı ve çok çeşitli dillerden eserlerin tercüme
edilişi İslâm felsefesinin de başlangıcı olarak kabul edilecek olursa, sekizinci
yüzyıldan on ikinci yüzyıl sonlarına kadar tarihi seyir içerisinde kökleşen ve gelişen
9
Hökelekli, a.g.e., s.232.
10
Tirmizî, Ebû İsâ Muhammed b. İsâ, Câmiu’t-Tirmizî, Dârüsselâm, Riyad 2000,
İlim, 19, had. no:2687, s.1922.
11
Hökelekli, a.y.
Dostları ilə paylaş: |