18 TEMMUZ 2014 CUMA
21 RAMAZAN
1435
+
Şeytan ümit kesmiş artık
Sofralarda türlü katık
Yirmi birinci sahura
Rabbimin izniyle kalktık
HAsAN ARsLAN
T A K V İ M
Dünya ezvakından vaz geçtik
Manevî alemlerin seyrine daldık
Nasıl geldi geçti anlayamadık
Yirmi bir oldu farkına varamadık
HALİL KIzILIRMAK
T A K V İ M
nebe’ sÛresi: haber vermek. Meâ-
ric’den sonra nâzil olmuştur. İlk Mekkî (Mek-
ke’de nâzil olan) sûrelerden olup 40 âyettir.
Nebe, “ haber” demektir. kıyamet haberlerini ih-
tiva ettiği için bu ad verilmiştir. İkindi namazın-
dan sonra tamamını okumak faziletlidir.
nÂzi’Ât sÛresi: Nebe’ sûresinden sonra
Mekke’de nâzil olmuştur 46 âyettir. Adını,
“söküp çıkaranlar” manasına gelen “nâziât”
kelimesinden alır. Ana fikir olarak kıyameti
anlatır. Cenâb-ı Allah, sûrenin başında,
kendilerini, ilk beş âyette belirtilen güç
ve melekelerle donattığı varlıklara yemin
etmektedir.
abese sÛresi: Mekke’de
nâzil olmuştur 42 âyettir.
Adını, “yüzünü ekşitti,
buruşturdu” manasına
gelen ilk kelimesin-
den almıştır. Bu sû-
renin nüzul, iniş
sebebiyle ilgili olarak
şöyle bir hadise nakledil-
miştir: peygamber (asm);
velîd, ümeyye b. halef, utbe b.
Rabîa gibi kureyş’in ileri gelenlerine İs-
lâm’ı anlattığı bir sırada, âmâ olan Ab-
dullah b. ümmü Mektum gelir ve “yâ
Resûlallah! Allah’ın sana öğrettiklerin-
den bana da öğret” der. o esnada Resû-
lullah (asm) cevap vermez. çünkü
kureyş’in bu ileri gelen kimseleri, zaten
kendilerine özel muamele edilmesini istiyor-
lardı. efendimiz (asm) onları gücendirmek iste-
medi. Abdullah tekrar seslenince, elinde
olmayarak yüz hatları değişti. Bu esnada onlar
kalkıp gittiler. Biraz sonra bu âyetler nâzil oldu.
Resûlullah’ın (asm), bazı davranışlarını tenkit ve
onu ikaz mahiyetinde gelen bu ve benzeri âyet-
ler, onun hak peygamber olduğuna en büyük
delildir. zira hiç kimse kendisini bu şekilde
tenkit etmez.
(A'raf Sûresi, 156)
AHMET ERGENEKON
K U R ’ Â N ’ D A N
D U Â L A R
“Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana
varan doğru yola yöneldik.” Allah, şöyle dedi: “Azabım var ya,
dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi
kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı
verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.”
R
amazan orucu bedenin kendi lez-
zetlerini ve tabiî ihtiyaçlarını terk
etmesi esasına dayandığı için,
böyle bedenî ibâdete güç yetiremeyen
kimselerin, güç yetirene kadar Ramazan
orucundan muaf tutulmaları sırf merha-
met ve şefkat-i İlâhînin bir ikrâmıdır.
Allah ü zülcelâl kişiye gücünün yetme-
diği işi emretmemiştir.
oruç tutmama izni güç yetirene kadardır,
ömür boyu değildir. yani hasta ise iyileşti-
ğinde, yolcu ise yoldan döndüğünde sona
erer; artık tutamadığı orucu bir an evvel gü-
nüne gün kazâ etmesi gerekir.
ramazan ayında oruç tutmamayı
mübah kılan özürler şunlardır:
1- yolculuk: oruç günleri içinde en az 90
kilometrelik bir yere yolculuğa çıkan kim-
seler. Ancak meşakkati olmayan yolcular
orucunu tutarsa, –bilhassa günümüzde yol-
culukların daha rahat geçtiğini nazara aldı-
ğımızda- daha evlâ olacağı açıktır.
2- hastalık: hastalar, oruç tutmaya güç
yetiremeyecek derecede zafiyete veya aczi-
yete düştüklerinde oruç tutmayabilirler.
kezâ aşırı zayıf ve halsiz olanlar, oruca da-
yanamadıklarında, oruç tutmayabilirler.
3- hamilelik ve çocuk emzirme: oruç tut-
tuğu takdirde kendisinin veya çocuğunun
beslenmesinden endişeye düşen, halsiz dü-
şeceğinden korkan hamile veya emzikli ka-
dınlar da oruç tutmayabilirler. Fakat
çocuğunu ilâve besinlerle besleyebilenler,
oruç tutabilirler.
4- ihtiyarlık: zafiyete uğramış, güçten ve
tâkatten düşmüş yaşlı kimseler de oruca da-
yanamayacaklarını anladıklarında oruç tut-
mayabilirler. yaşlı kimseler daha sonra kazâ
yapabileceklerine umut taşımadıklarında,
tutamadıkları oruç günleri sayısınca fidye
verirler. eğer fidye verebilecek mâlî güçleri
de yoksa, Allah’a duâ ve istiğfar ederler.
C
evşeni hz. peygamberden (asm) gelen
bir rivayet olarak kabul etmeyenler
onun uzun bir duâ olduğu için ezberlen-
mesi kolay olmayacağını ve kısa hadisler gibi hafı-
zada tutulması mümkün olmayacağını söylüyorlar.
çünkü bu 20 sahifelik metin elbette bir defa okun-
makla ve işitilmekle hafızada tutulmaz ve ezber ri-
vayet edilmez.
İtirazın sebebi meseleyi bilmemekten ve yanlış
anlayıp yorumlamaktan kaynaklanmaktadır.
sanki peygamberimizin (asm) zamanında yazı
yoktu, ilim yoktu ve âlim yoktu, herkes koyu bir
cehalet içinde zannedilmektedir. Şurası bir ger-
çektir ki “Cehalet, bilmemek değil, yanlış bilmek-
tir.” ebu Cehil üç dil bilen ve Arapların diplomatı
olarak Bizans, İran, yemen ve habeşistan ile ticarî
ve diplomatik anlaşmalar yapan birisiydi. Ancak
peygamberimizin (asm) getirdiği “İman, hak ve
hakikate karşı kör ve sağır olduğu, karşı çıkıp
itiraz ettiği için kendisine cehaletin babası anla-
mında “ebu Cehil” denildi.
peygamberimiz (asm) zamanında yazı
vardı, okur yazar da vardı ve ilim sahibi
Tevratın şerh ve izahlarını bir deve
yükü yapan Beniisrail’in âlimleri de
vardı. Ancak Araplar putlara taptıkları
için okumaya yazmaya ve kitaba önem
vermiyorlardı. peygamberimiz (asm)
“oku!”
1
emrinin gereği olarak
okumayı, “Nuna, kaleme ve
kalemin yazdığı satır-
lara yemin olsun!”
2
diye
başlayan “kalem sû-
resi” nazil olduktan
sonra
“okuma-
yazma” seferberliği baş-
lattı ve Müslüman olan
herkesi okuma yamaya teş-
vik etti. zira kur’ân okunarak
ve yazılarak öğrenilecek ve koruna-
caktı. Ancak hz. Cebrail’den (as)
kur’ân’ı öğrenen ve bütün kâinat ki-
tabını okuyarak bilgi sahibi olan pey-
gamberimizin
(asm)
elbette
bilmeyenlerin öğrenmek için harfleri ve
sembolleri kullanarak bilgi sahibi olmasına
ihtiyacı yoktu. hem İlâhî vahyi ancak Allah’tan
aldığından okuma yazma öğrenmesi yasaklan-
mıştı, ta ki vahye bir şüphe gelmesin ve biri
çıkıp ta “Muhammed benden öğrendi ve falan
kitaptan aldı” diyemesinler.
Bu sebeple peygamberimiz (asm) zamanında
yazı vardı. kur’ân-ı kerîm’i yazan kırka yakın
“vahiy kâtipleri” bulunuyordu. peygamberimiz
(asm) Mekke döneminde “Benden kur’ân’dan
başka bir şey yazmayınız!”
3
ferman buyurmuştu.
zira o zaman kur’ân’ın peygamberimizin (asm)
sözleri ile karışma imkânı vardı. Ancak Medine dö-
neminde peygamberimiz (asm) yazıya müsaade
etti. çünkü artık kur’ân ile peygamberimizin (asm)
diğer sözlerinin karışma ihtimali ortadan kalktı ve
sahebeler ilim sahibi oldular. Bu nedenle “İlmi yazı
ile kaydedin!”
4
ferman etti. Bizzat kendisi valilere
mektuplar gönderdi, onların sorularına cevaplar
verdi ve meselâ zekât ahkâmına ait nisap miktar-
larını yazarak “Genelge” şeklinde gönderdi. hz.
Ali’nin (ra) “Ahkâma ait hadisleri” topladığı bir
tomar sahifesi vardı ve yanından ayırmazdı.
dipnotlar:
1. Alak sûresi, 96:1.
2. kalem sûresi, 68:1.
3. Müslim, zühd: 72; Müsned, 3:16; dârimî, İlim, 42.
4. dârimî, İlim: 43; Müstedrek. 1:188.
8
21. MEKTUP
İnsanın elinde kaç yıl yaşadığıyla alâkalı kemiyet değil, nasıl yaşadığıyla ilgili keyfiyet kaldı.
Günler rüzgâr gibi geçti, Ramazanın firkat endişesi kalbi dağladı, hüzünlü oruç yirmi bir oldu
hukuk-u ebeveyne ait yirmi birinci Mektup: “onlara, üf demekten hazer et!” diye tenbih eder.
koca cenneti, rızası üstüne bina ederek; bütün ihtişamıyla o yüksek varlıkların ayakları altına serer.
M E K T U B A T ’ T A N M I S R A L A R A
ı
A B D U L L A H ş A H İ N
R Ö P O R T A J
F A R U K Ç A K I R & E R H A N A K K A Y A
Ramazan’ı Kur’ân ve
Risale ayı yapmak lâzım
Kuvveler adalet üzere olmalı
Ramazan’da kendimizi bir ay boyunca yiyeceklerden
uzak tuttuğumuzda bunun en büyük etkisi mide üze-
rinde olur. Mide insanın sahip olduğu en önemli güç
kaynaklarından bir tanesidir. Bildiğiniz üzere insanda
4 temel kuvvet vardır: kuvve-i akliye, kuvve-i gadabiye,
kuvve-i şeheviye ve kuvve-i batınıye. Risale-i Nur eser-
lerinde bunlardan bahsedilir. İnsana baktığımızda
onun temel fonksiyonlarının ve enerji kaynaklarının bu
dördünün içinde olduğunu görürüz. Bunların “adalet”
üzere olması gerekir.
Gıdamız ziKrullah olur
oruç tuttuğumuzda en etkili cephemize, mideye yö-
nelmiş oluruz. oruçta sabahtan akşama kadar yeme iç-
meden uzak durmanın ötesinde asıl odaklanılması
gereken şey zikrullahtır. Ramazan’da bir ay boyunca
gün içinde hiç bir şey yemeyiz, fakat ne ile beslenece-
ğiz? zikrullah ile… Allah’ı anmak, zikretmek bizim gı-
damız olur, diğer yiyecekler değil…
rahman ve rezzaK’ın manasına
uruc etmeliyiz
İnsan 11 ay boyunca yer, yer, yer… çoğu kişi sadece
nimetlere bakar, onları vereni pek düşünmez. Bazıları
ise, onların sahibini, Münim-i hakikî’yi de hatırlar. hal-
buki Münim-i hakikî’yi akıldan hiç çıkarmamak gere-
kir. İşte insan bir ay boyunca, oruç tutarak o nimetlerin
bir sahibi olduğunun şuuruna varır.
doğru şekilde oruç tuttuğunuzda gerçekten odak-
lanacağınız nokta o yiyeceklerin ihsan edilmiş olduğu
hakikatidir. 11 ay boyunca onları Rezzak’tan aldınız.
Bu, Ramazan’da da devam ediyor. Allah Rezzak’tır. Biz
Rahman isminin manasına uruc etmeliyiz. çünkü Rah-
manın diğer bir manası Rezzaktır.
ramazan bir cevaptır
eğer gerçekten 11 ay boyunca Allah için yediyseniz
bir ay boyunca Allah için yemeyebilirsiniz. evet 11 ay
boyunca Allah için yediğinizin işareti Ramazan’da yine
Allah için yeme içmeyi terk etmeniz, yani oruç tutma-
nızdır. Ramazan burada 11 ay boyunca “Allah için yiyip
yemediğiniz” sualinin cevabıdır.
oruçlarımızı
“upGrade” etmeliyiz
Ramazan’da herkes oruçtur. Günboyu yeme iç-
meyi terk eder. Bu iyidir. Fakat bu oruç için ilk aşa-
madır. Bununla sınırlı kalmamak gerekir.
orucumuzu “upgrade” (bir üst seviyeye
yükseltme) etmemiz gerekir.
Bu ayda biz normal olarak orucumuzu
bozmamaya konsantre oluruz. Fakat asıl
odaklanmamız gereken şey oruç-
tan sonraki namaz, teravih ve
kur’ân okuma gibi ibadetler-
dir. eğer 11 ay boyunca
Allah içinseniz, bir ay
boyunca yine “Allah için
olma” yolunda güç ka-
zanırsınız.
yemeyerek,
oruç tutarak, Allah’ı anarak,
zikrederek kur’ân ve Risale
okuyarak, tasbihat yaparak Allah
için hizmetlerde ve hayır hasenatta
bulunarak.
nefis muhasebesi şart
Benim mesajım, hepimiz kendimizi nefis
muhasebesine tabi tutmalıyız. Ramazanı-
mıza bakarak ibadetlerimizi gerçekten Allah
için yapıp yapmadığımızı, Resule (asm) ittiba edip
etmediğimizi anlayabiliriz.
KÂmil manadaKi bir ramazan
Ramazanımız nasıl? eğer Ramazanımız gerçekten
Allah’a, peygamberine, adalete ve şefkate kuvvetli şe-
kilde odaklanmışsa… eğer Risalelerde geçen uluhiyet,
nübüvvet adalet ve haşir hakikatini anlamaya çalışıyor-
sak, evet gerçekten o kâmil manada bir Ramazan’dır.
Ramazan’ı kur’ân ve Risale ayı yapmak için kur’ân’ın
manalarıyla, uluhiyet, nübüvvet, adalet, haşir hakikat-
leriyle hemhâl olmalıyız.
ruhen besleniriz,
tertemiz oluruz
Ramazan’da oruçluyken zahiren yani bedenen
yeme-içmeyi terkederiz. Fakat batınen yani kalp, ruh
ve akıl bakımından aslında besleniriz. orucun kendisi
aslında ruhun beslenmesidir. Bu konsepti anlamak
çok önemlidir. Fiziksel olarak yeme içmeyi bı-
rakmak ruhen beslenmek… Buna odaklanma-
mız ve her zaman hatırlamamız lâzım.
Ramazan’ın hedefi budur. Ramazan’ı bitirdi-
ğimizde farklı bir insan oluruz. Ramazan bir
yıkama makinesi gibidir. Girersiniz ve
tertemiz olarak çıkarsınız. Tıpkı yeni
bir araba, yeni bir kıyafet gibi…
Ramazan ayında oruç
tutmamayı mübah kılan özürler?
R A M A Z A N F I K H I
ı
s ü L E Y M A N K Ö s M E N E
R A M A Z A N N A M E
ı
İ H s A N Y I L D I R I M
Cevşen’e
neden itiraz
edilmektedir?
C E V Ş E N ’ İ N K I Y M E T V E F A Z İ L E T İ
R İ s A L E - İ N U R E N s T İ T ü s ü
F AT M A N U R ş A H İ N / F O T O Y O R U M
Risale-i Nur sırf ahirete bakar; gayesi Rıza-yı İlâhî ve imanı kurtarmak
ve şakirtlerinin ise, kendilerini ve vatandaşlarını idam-ı ebediden ve
ebedi haps-i münferitten kurtarmaya çalışmaktır. Fakat dünyaya ait
ikinci derecede gayet ehemmiyetli bir hizmettir; ve bu millet ve vatanı
anarşilik tehlikesinden ve nesl-i atinin biçareler kısmını dalâlet-i mut-
lakadan kurtarmaktır. Çünkü bir Müslüman başkasına benzemez. Dini
terk edip İslâmiyet seciyesinden çıkan bir Müslim dalâlet-i mutlakaya
düşer, anarşist olur, daha idare edilmez.
Emirdağ Lâhikası
S Û R E L E R İ N
İ S İ M L E R İ V E M Â N Â L A R I
O s M A N z E N G İ N
“Kur’ân’ın hamelelerine
(*) ikrâm, hürmet ediniz.”
(* Kur’ân’ın hameleleri ya Kur’ân’ı
hıfzedenlerdir ve yâhut Kur’ân’ın
hakikatlarını yaşayanlardır.)
Kur’ân’ın hameleleri Bediüzzaman’ın hadis-i şerifin şerhine
yazdığı gibi hafızlar ile Kur’ân’a hizmeti amaç edinenlerdir. Bun-
lar da İman ve Kur’ân hizmeti yapanlardır. Hizmetler içinde en de-
ğerli hizmet Kur’ân’a hizmet etmektir. Kur’ân’a hizmet edenler çok
büyük saygı ve hürmete lâyıktır. Bu hadis bize bunu ihtar etmektedir..
“Ulemâya hürmet ediniz, ikrâm ediniz.
Çünkü ulemâ, peygamberlerin vârisidir.”
Âlimler peygamberlerin varisleridir. Peygamberin sünnetine hizmet
ederler. Dinin ihyası sünnetin ihyasıdır. Peygamberimizin (asm)
sünnetini ihya edenler Peygamberimizin (asm) varisidir. Bu se-
beple sünneti ihya eden âlimlere hürmet peygambere hür-
met sayılır. Bir âlim “Bu Allah’ın emri, Peygamberimizin
(asm) sünneti” derse ona uymak vaciptir. Bu benim
görüşüm derse ona itibar etmek gerekmez.
YENİ AsYA
ARAşTIRMA MERKEzİ
O T U Z Ü Ç H A D Î S
Nefs'in elinden herkes, daim zarar dildedir,
Tarafsız gözle bakan, vicdanen bunu bilir.
Hata ile düşerse, gaflet, isyan vadisine,
Günahta direnen insan; muhakkak hesap verir.
Tövbe kapısı açıktır, Allah her şeye Kadir,
Yarı yolu çoktan geçtik, oruç oldu yirmi bir.
9
R
isale-i Nur, kuv-
vetli ve kudsî ve
imânî bir tefek-
kür semeresi olup bütün mev-
cudatın lisan-ı hal ve kal suretinde
tercümanlığını yapar. Aynı za-
manda İmân hakikatlerini ilmelya-
kîn ve aynelyakîn ve hakkalyakîn
derecelerinde inkişaf ettirir. Risale-
i Nur, bütün ilimleri câmi oluşudur.
Adeta ilim iplikleriyle dokunmuş
müzeyyen kumaş gibidir. ve şim-
diye kadar hiçbir ilim erbabı tara-
fından söylenmemiş ve her ilme
olan en derin vukufunu tebarüz et-
tiren vecizeler mecmuasıdır.
(Risale-i Nur Külliyatından)
R İ S A L E - İ N U R N E D İ R ?
A H M E T D E M İ R
ocuk yüreği bü-
yüklerden daha
hassas ve daha
bir sevgi dolu-
dur. İftar sofrasında, çeşit
çeşit yiyecekler önünde durur-
ken, bir lokma ekmeğe muhtaç
olan ve açlıktan bir deri bir kemik
kalmış çocuklar hatırına gelir. onların bir
dilim kuru ekmeğe bile ne kadar muhtaç ol-
duklarını düşünür. halbuki çevresinde ve
belki de kendi evlerinde hergün çöpe atılan
ekmekler ve yemek artıkları o çocuklar için
ne kadar değerlidir. Ramazan vesilesiyle
bunları düşünen çocuk, sahip oldukları ni-
metlerin kıymetini daha iyi anlar ve nimete
saygı bilincini geliştirir.
D A V U L C U R A M A Z A N
D E M İ R H A N K A D I O Ğ L U
E L İ F V E D E D E S İ
B U K E T K U T L U
Ç A K I L T A Ş I
A H M E T Ç A K I L
“Bir kimse, bir
çocuğa, gel sana
şunu vereceğim
der ve sonra da
vermezse, bu (sözü)
bir yalandır. ”
(Ahmed İbn-i hanbel’den)
“Çocuklarınız size ihsan,
hürmet ve itaatte âdil
olmalarını istediğiniz
gibi, siz de onlar
arasında hediyede ve
bağışlamada adâlete
(eşitliğe) riâyet ediniz.
”
(Taberânî’den)
Ramazan nimete saygıyı öğretir
ç
R A M A Z A N D A Ç O C U K O L M A K
A B D İ L Y I L D I R I M
MAlezyAlı Şeyh Alİ ABdülkAdİR el-TAhİRî, RAMAzAN İBAdeTİNİ yeNİ AsyA’yA de-
ğeRleNdİRdİ: “RAMAzAN’ı kuR’âN ve RİsAle Ayı yApMAk İçİN kuR’âN’ıN MANAlA-
RıylA, uluhİyeT, NüBüvveT, AdAleT, hAŞİR hAkİkATleRİyle heMhâl olMAlıyız.”
İngiltere’de yaşayan Ali Abdülkadir,
memleketi Malezya’ya gidip gelirken
mutlaka İstanbul’a uğruyor ve
dostlarıyla görüşüyor.
R
amazan ayı öncesinde görüştüğümüz Ma-
lezyalı Şeyh Ali Abdülkadir el-Tahirî ile Ra-
mazan ayının mana ve önemine dair bir
sohbet gerçekleştirdik. İngiltere’de yaşayan ve
eğitim hizmetleriyle meşgul olan Ali Ali Abdül-
kadir el-Tahirî, ‘namaz tesbihatı’ vesilesiyle Ri-
sale-i Nurları ve Bediüzzaman’ı tanımış.
Risaleleri İngilizcesinden ve Arapçasından oku-
duğunu söyleyen Ali Abdülkadir el-Tahirî, oku-
duğu kısımlardan Bediüzzaman’ın nasıl bir yapı
inşa etmeye çalıştığını anladığını belirtiyor. el-
Tahirî ile İstanbul Fatih’te gerçekleştirdiğimiz
sohbetimizden satır başlarını sunuyoruz.