19. YÜZyila ait bir yazmada bulunan nasreddin hoca fikralarinda söz varliği yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı



Yüklə 30,93 Kb.
tarix22.07.2018
ölçüsü30,93 Kb.
#58192

19. YÜZYILA AİT BİR YAZMADA BULUNAN

NASREDDİN HOCA FIKRALARINDA SÖZ VARLIĞI
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı
  Bütün Türk dünyasında ortak değer olan Nasreddin Hoca, kendine özgü bir eda ile gönülleri ışıtan, iyilik tohumlarını yeşerten, gülerken insanı düşündüren, gönüllere yer eden kimliğiyle, döneminin dilini en iyi kullanan ilginç bir yol göstericidir.

Gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında pek çok yazmada Nasreddin Hoca fıkralarının yer aldığı bilinmektedir. Bu yazmalardan hareketle Hoca'nın 13. yüzyıl alimlerinden biri olduğu yargısına varılmaktadır.

İçinde 13. yüzyıla ait kayıtların olduğu Saltuk-name'de Nasreddin Hoca ile ilgili kayıtların olması1, Bursalı Lamii'nin "Letâif-i Lamiî" adlı eserinde yer alan Hoca ile Şeyyad Hamza arasındaki diyaloğa yer veren iki fıkra bulunması bu görüşün kanıtlarından sadece ikisidir.

Fikret Türkmen, bu yazmalardan Türkiye'de olanlarının en önemlilerini:

1) DTCF Kütüphanesi İsmail Saib Sencer kitapları arasında 1777 istinsah tarihli yazma.

2) Elmalı Kütüphanesi 3032 numarada kayıtlı, “Hikâyâ-ı Nasireddin Hoca” adla yazma.

3) Süleymaniye Kütüphanesi Hoca Mahmud Kitapları, No:6272’de kayıtlı, “Hikâyâtı Nasreddin Hoca”.

4) Letâif-i Nasreddin Hoca, (XIX. yy Sabri Koz, Nasreddin Hoca’dan Fıkralar).

5) Bahâi’nin (Velet Çelebi) sözünü ettiği ve 48 fıkra ihtiva eden başka bir yazma.

6) Süleymaniye Kütüphanesi’nde Esat Efendi Kitapları arasında “Letâif-i Hoca Nasreddin” başlığı ile bir başka yazma bulunmaktadır.2 biçiminde işaret etmektedir.

Mehmet Eraslan ve Burhan Paçacıoğlu 37 yazma eser olduğunu, Sabri Koz da Mustafa Duman'ın araştırmalarına dayalı olarak yazma eserlerin sayısının 59 olduğunu belirtmektedir.

Biz de çalışmamızda, halen orjinal nüshası Afyon (Gedik Paşa Kütüphanesi) İl Halk Kütüphanesi'nde bulunan Seyyit Burhaneddin Çelebi'nin Burhaniye yazmasından Fikret Türkmen'in "Nasreddin Hoca Latifelerinin Şerhi (Burhaniye Tercümesi) " adlı eserindeki bazı fıkraları esas alıp, 19. yüzyıla ait bu yazmadaki Nasreddin Hoca Fıkralarında Söz Varlığı üzerinde durduk.

Doğan Aksan, “Bir dilin söz varlığı denince, yalnızca o dilin sözcüklerini değil, deyimlerin, kalıp sözlerin, kalıplaşmış sözlerin, atasözlerinin, terimlerin ve çeşitli anlatım kalıplarının oluşturduğu bütünü anlıyoruz"3 demektedir. Deyimlerin çoğu bir fıkradan, toplumsal bir olaydan, inanış, gelenek ve göreneklerden kaynaklanır. Bunların ortaya çıkarılması gerekir, yoksa deyimlerdeki mecazlı anlamın inceliğine varılamaz. Hoca'nın fıkralarında mesleği gereği söz varlıkları arasında vaaz, abdest, namaz, bayram gibi dini konular önemli yer tutar.

Biz de söz varlığına geniş çerçeveden bakmaya özen gösterdik. Bilindiği gibi Türkçenin söz varlığı içinde Nasreddin Hoca’nın önemli bir yeri vardır. Onun anlattığı birçok fıkra iyice kısalarak deyimleşmiştir. Zaten Deyimlerin çoğu bir fıkradan, toplumsal bir olaydan, inanış, gelenek ve göreneklerden kaynaklanmaktadır. Dikkat edilirse, kimi deyimler ve atasözleri Nasreddin Hoca fıkralarında yinelenerek anlatım güçlendirilmiş, kimi fıkraların bütünü bir deyim ya da atasözünü oluşturmuş, kimileri de fıkra içinde dolaylı olarak, yeri geldikçe kullanılmıştır.

Fıkralarda yer alan özlü sözler de bugün birer atasözü gibi halkın dilinde yaşamaktadır. Bu sözlerin çoğu aynı zamanda fıkraların adı gibi kullanılıp tanınmasını sağlamaktadırlar. Fıkralardaki deyim ve atasözleri ile Hoca’ya maledilen sözlerden bazıları Acemi bülbül bu kadar öter. Ağız torba değil ki büzesin. Bindiğin dalı kesme. Buyurun cenaze namazına. Damdan düşen halden anlar. Dostlar alışverişte görsün. Geç yiğidim geç. İpe un sermek. Kabak tadı vermek. Kazın ayağı. Kuşa benzemek. Parayı veren düdüğü çalar. Tavşanın suyunun suyu. Yer kürküm ye. Yorgan gitti, kavga bitti. biçimindedir.

Hoca'nın bazı fıkralarında asıl etkiyi yapan bitiş cümlesinin fıkradan koparak bir atasözü ya da deyim halinde yaşadığı görülmektedir.



Latife:12 "Bir gün Hoca yumurtanın tokuzun alub onun bir akçeye diğer mekanda satar. 'Hoca niçün tokuzun alub onun satarsın?' dediklerinde Hoca, 'Ziyade faidedendir, dostlar alışverişte görsün." demiş.4

Dostlar bizi alışverişte görsün: Amaç iş yapmak değil, yapıyor görünmek olan kişiler için kullanılan bir deyim haline gelmiştir.

Aynı fıkranın günümüz anlatmalarında sözcüklerdeki ses değişmelerinin yanında akçe sözünün lira olarak güncellendiği görülmektedir. Yine aynı fıkra:



Hoca evlerden yumurtanın dokuzunu bir akçeye alır, pazara götürüp onunu bir akçeye satarmış.

- Bu ne biçim ticaret Hoca? demişler.

-Bir öteki satıcılara bakın, bir de bana... demiş. Müşteriler kaynaşıyor önümde... Bundan âlâ keyif mi olur? Amacım madrabazlık değil. Yeter ki dostlar alış verişte görsün!5 biçiminde anlatılarak söz varlığının yenilendiği ve anlatıma güncel bir düzen verildiği görülmektedir.

Latife:73 Bir gün Hoca hanesinde otururken kapunun önünde bir gavga işitdi. Karıya, "Kalk şu mumu yak, şunları göreyim" dedi. Karısı, "Otur âdem" dedi ise de dinlemeyüb yorganı arkasına alup çıkar. Bir âdem gelüp yorganı alup kaçar. Hoca ditreyerek içeri gelince, karısı kavganın aslını sorar. "Kavga bizim yorgan için imiş, yorgan gitdi, kavga bitti" demiş.6

Hoca'nın bu fıkrasında da bitiş cümlesi olan Yorgan gitti kavga bitti ifadesi fıkradan koparak çeşitli nedenlerle söylenilen yaygın bir deyim biçimine girmiştir.



Latife: 58 Bir gün Hoca merkebini gaib edib birine sual eder, ol dahi "Falan yerde gördüm kadı olmuş" der. Hoca, "Gerçektir, zira ben İmad'a ders verirken kulaklarını dikip dinlerdi" demiş.

Aynı fıkra için Saim Sakaoğlu'nun "Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler"7 kitabına baktığımızda, fıkranın özü aynı kalmak şartı ile: Bazı dostları Hoca'ya takılmadan edemezler. Bu takılmalar bazen Hoca'yı da üzecek boyutlara ulaşır.

Cami avlusunda otururlarken içlerinden biri ortaya bir söz atar:

"Hocam, duydum ki senin eşek filân yere kadı olmuş!"

Hoca ne desin bu kendini bilmezliğe... Hemen kendine yakışan cevabı veriverir:

"Belliydi öyle olacağı... Ben camide sizlere vaaz ederken pencereden de onu görürdüm. Kulaklarını diker dikkatli dikkatli beni dinlerdi." biçiminde görmekteyiz. Sözcüklerdeki değişim, anlatımdaki yorum farklılığına baktığımızda hemen aklımıza Sakaoğlu'nun: "Nasreddin Hoca Fıkralarını Hangi Türkçe ile Yazıya Aktarmalıyız"8 makalesi gelmektedir. Bu yazıda 7 maddede belirttiği hususları "Kısacası, Hoca ne yazmalardaki ne de basmalardaki gibi konuşmuştur. Onun dilini biz yazıcılar belirlemişizdir." görüşüne katıldığımızı belirterek elimizdeki yazmadan hareketle Hoca'nın söz varlığı üzerinde durmaya çalışacağız.

Burada da anlatım yazarın zevki doğrultusunda değişime uğramış, süslü bir anlatım kazanılmış yazmadaki imad (Nasreddin Hoca'nın mollaları, talebeleri) sözü sizlere sözü ile değiştirilmiştir.

Bu yazmada yer alan, Türk milletinin zeka inceliğini, nükte gücünü en iyi şekilde yansıtan fıkralarından hareketle, her fıkradan çıkan kıssalara bakılırsa Nasreddin Hoca fıkraları veya ona maledilen fıkralarla günümüze 'Kör döğüşü', 'Bindiğin dalı kesme', 'El, elin eşeğini türkü çağıra çağıra arar' gibi pek çok deyim, özdeyiş ve atasözünün Nasreddin Hoca fıkralarından geldiği görülür.

Nasreddin Hoca fıkralarında söz varlığının önemli bir bölümünü deyimler oluşturur.

İsmail Parlatır'ın: "En az iki söz varlığından oluşan ve gerçek anlamları dışında mecazî anlam ile pekiştirilmiş bulunan kalıplaşmış söz öbeği ya da deyiş"9 ifadesi göz önüne alınır ve deyimleşme bir süreç olarak düşünülürse, bazı deyimlerin fıkralardan doğmuş olabileceği, bazı deyimlerin de fıkralaştığı hissi uyanmaktadır. Her iki koşulda da Hoca'nın Türk diline katkısının büyüklüğü ortadadır. Nasreddin Hoca fıkralarındaki söz öbeklerinin kimisi kurallı bir cümle gibi gözükürken, kimisi de acemi çaylak, göz hakkı gibi söz öbeği biçiminde görülmektedir. Kimileri de birden çok çekimli eylemle oluşan geç yiğidim geç gibi kullanılmıştır.

Atasözleri yılların hatta yüzyılların süzgecinden geçerek olgunlaşmış ve kalıplaşmış söz varlıkları iken deyimler değişen dünya görüşünün ve yaşanan çağın getirdiği yeni değer yargılarıyla yeni oluşumlar biçiminde ortaya çıkmaktadır.

Nasreddin Hoca bir anlatıcıdır. Halkın çeşitli nedenlerle söylemek ya da dinlemek istediğini Hoca'nın dilinden söyletilmiştir. Bu nedenle Hoca'nın dili yazmayı yazanın ya da anlatmaları derleyerek sonradan kaleme alanların yaşadıkları zamanın dil özelliklerinin ve söz varlıklarının öne çıktığı dildir. Bunu Bindiği dalı kesmek deyimi ile ünlü fıkranın üç farklı yazmadaki biçimlerine göz attığımızda net olarak görmekteyiz.

Boratav’ın yayımladığı Nasreddin Hoca fıkralarında “Nasreddin Hâce bir gün bir ağacın dalına çıkup ucından cânib oturup dibinden keserdi. Bir herif geldi: “Be Hâce! Öyle oturma, düşersin.” dedi. Akabınca dal kırılup Hâce aşağı düşdi.” biçimindeki fıkranın10, M. Sabri Koz’un, Letâ’if (çeviriyazı tıpkıbasım)'da, Bir gün Hoca bir ağaca çıkıp oturduğu dalı kesmeğe başladı. Aşağıdan bir herif geçerken eyitti: “Bre âdem, n’eylersin, şimdi dal kesildiği gibi düşersin.” dedi…” biçiminde verildiği11, İncelediğimiz Fikret Türkmen'in Burhaniye Tercümesinde:

Latife:46 "Bir gün Hoca ağaca çokup, oturduğu dalı kesmeye başlar. Aşağıda bir herif geçerken , 'Bre âdem neylersin şimdi düşersin' dedikte, buna Hoca hiç cevap vermez. Dal kesildiği gibi düşer, andan kalkup seğirdüp ol kimseye 'Bre âdem sen benim düşeceğimi bildin, öleceğimi de bilirsin ' deyip yakasına sarılır." biçiminde yer aldığı görülmektedir.12

Boratav'da bulunan cânib sözü, Koz'da ve Türkmen'de yer almazken, Boratav'daki Akabınca sözünün Türkmen'de kesildiği gibi biçimine dönüştüğü ama her üçünde de "Bindiği dalı kesmek " deyiminin oluşumuna zemin hazırlayıcı anlatımın ortak olduğu görülür. Sözler önemli ölçüde çağa göre değişime uğramıştır.

İncelediğimiz yazmadaki, "Bu kadar tavuğa bir horoz lazım değil mi" fıkrası, Memet Fuat'ın yayımladığı aynı fıkrada zamana bağlı olarak sözcüklerde değişiklik meydana gelmiş, anlatıcının zevki doğrultusunda "Hoca bunları görünce horoz gibi çırpınıp ötmeye başlar" sözü", "Hoca şöyle bir doğrulmuş: Öörö ööööööö! diye horoz gibi ötmüş." biçiminde işlenmiştir.

Fıkralarda yerli yerinde kullanılmış söz varlıkları ile bugün moda ve bazı nedenlerle unutulan ya da kullanılmayan geleneksel kültürümüze bağlı, 'çarık', 'sarık', 'heybe', 'ibrik', 'kandi'l, 'testi', 'semer', 'körük', gibi sözcüklerin canlılığının korunmasına ve dil bilincine sahip çıkılmasına önemli ölçüde hizmet etmektedir.

İncelediğimiz Burhaniye Tercümesi dahil, hiç bir yazmada bulunmayan, fıkralara bir şekilde girmiş tost, tren, kamyon, gazete gibi Nasreddin Hoca döneminde bilinmeyen sözcüklere yer veren fıkralarınsa ya sonradan uydurulan ve Nasreddin Hoca'ya bağlanan fıkralar ya da güncellenmesi adına tahrip edilmiş fıkralar olduğunun işaretidir.

Hoca’nın başlangıçta söylediği her söz onun kişisel kullanımıdır. Bu kişisel kullanım

daha sonra genelleşerek dilin ortak malı olarak herkes tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Acaba bu tür kullanımlar ilk defa Hoca’ya mı aittir, yoksa Hoca dilin malzemesini mi kullanmıştır?

Fıkra metinlerindeki değişim başlı başına bir araştırma konusudur. İncelediğimiz yazmada Seyyit Burhaneddin Çelebi'nin, seçtiği fıkralarda Anadolu’nun özellikle Konya’nın mahallî ağız özelliklerini kullandığı, fıkralardaki bazı meşhur “formel” ifadelerin değiştirildiği görülmektedir.

Hoca’nın eşeğine binerken düşüp “ihtiyarlık” diye hayıflandığı, etrafında kimse olmadığını anlayınca da “Ben senin gençliğini de bilirim.” dediği fıkra:

Latife: 24. olarak alınan Burhaniye Tercümesi'ndeki metinde; “Bir gün Hoca bir ata binmek murad eyledi. Yümsek olduğundan binemedi. “Hay gidi nikbed…”diyub ardına bakar. Kimse yokdur, “Biz de evveli hırlı uğursuz değildik” dimiş.13 biçiminde geçmektedir.

Zaman içinde bu fıkranın da özü aynı kalmak koşulu ile yazmadaki sözcüklerden: Yümsek: Yüksek, nikbed: talihsizlik, murad eylemek: arzu etmek, hırlı: işe yarar, hayırlı, uğursuz: hayırsız sözcükleri değişime uğrayıp:

"Hoca eşeğine binip pazara gidecektir. Ancak ilk hamlelerinde eşeğe binemez. Sağda solda da eş dost vardır, onlara mahcup olacaktır. Son bir hamle yapıp bir daha sıçrarsa da yine başaramaz; eşeğin öbür tarafından düşer.

Durum hiç de iç açıcı değildir. Bir şeyler yapması gerekir. Biraz yüksekçe bir sesle söylenmeye başlar.

"Ah, siz beni bir de gençliğimde görecektiniz!"

Arkasından da kendi kendine mırıldanır:

Hoca, ben senin gençliğini de bilirim."14

biçiminde işlenip, güncellenerek yaygınlık kazanmıştır.

Dursun Yıldırım’ın “Türk milletinin birçok meseleyi Nasreddin Hoca’nın dilinden ifade etmekten hoşlanması, onun aklı ve zekâsı ile meseleleri yargılaması, hükme bağlaması, tenkit etmesi, üzerinde ciddiyetle durulması gereken ayrı bir mevzudur. Çünkü bu ortak güç, halkın ortak gücüdür; Nasreddin Hoca şeklinde aksedişidir. Nasreddin Hoca’nın şahsiyetinde şekillenen Türk halk düşüncesi, dünya görüşü, insan anlayışı ve cemiyet hayatında cereyan eden olaylara karşı alınan tavır ve tutumların genel yapısıdır.15 görüşü dikkate alınmalıdır.

Nasreddin Hoca’ya bağlı olarak anlatılan fıkralar, Türk düşüncesinin özgün anlatım kalıpları gibidir. Bu nedenle, Nasreddin Hoca'nın söz varlıkları Türk düşüncesinin, dünya görüşünün, insan anlayışının en iyi biçimde kullanımıdır. Bu kullanım gelenekten ödün verilmeden her kalem erbabınca çağın dil ve anlayışına göre biçimlenmiştir. Bu nedenle Nasreddin Hoca'da söz varlığı ifadesi yerine falan yazmada Nasreddin Hoca söz varlığı ya da falan eserde Nasreddin Hoca söz varlığı ifadesi daha tutarlı bir davranış olacaktır.

Bizce, üzerinde bu kadar geniş çalışmalar yapılan Nasreddin Hoca fıkralarının sadece güldürme amacıyla söylendiğini kabul etmek yanlıştır. Bunların çoğu çok önemli mesajlar içermektedir. Bu mesajların kimileri açık bir biçimde ifade edilirken, kimileri dinleyenin düşüncesine bırakılmaktadır.

Bunlardan "Ye kürküm ye" fıkrasındaki dış görünüşe önem verilmenin doğru olmadığı mesajı açıkça verilirken, Hoca'nın su içmek için tıpasını çıkardığı çeşmenin üstünü ıslatmasını anlatan fıkrada verilen, masum bir sebeple kendisine yaklaşanları hışım ve öfke ile paylayan, dilini tutmasını bilmeyen öfkeli insanların toplumda sevilmeyip, dışlandığını ifade eden mesaj gizlidir. Yorum, okuyan ya da dinleyenin düşüncesine bırakılmıştır.



Latife: 51 Bir gün Hoca düğün ziyafetine gider. Esvâb eski olduğundan itibar etmezler. Hoca hemen gizlice evine gelüp kürkünü giyüp düğün evine gidince kapudan karşılayub tazim ve tekrim ile sofra başına oturtup, "Buyrun Hoca Efendi" derler. Hoca dahi kürkünün yenini tutup, "Buyrun kürküm" der. Halk "Hoca neylersin?" dedikte, Hoca "Zahir ikram kürkedir, taamı dahi ol yesün" der.16 biçiminde Burhaniye Tercümesinde yer alan fıkranın zaman içinde özü değiştirilmeden işlenerek:

"Hoca'yı bir eve yemeğe çağırırlar. O da günü gelince çağırıldığı evin yolunu tutar. Dalgınlığından mıdır, yoksa acele ettiğinden midir, bilemez. Hoca üzerine eski cüppesini giyiverir. Ancak onunla kimse ilgilenmez; yüzüne bakan bile çıkmaz. İlgi hep güzel elbiseleri giyenleredir.



Bu durumu gören Hoca hemen evine dönüp en iyi ve süslü cüppesini giyer. Tekrar aynı eve gelince, demin yüzüne bakmayanlar yakından ilgilenmeye başlarlar.

"Aman Hocam, şöyle buyurun..."

"Size şu köşede yer ayırmıştık..."

Neyse, Hoca gösterilen yere oturur. Sofra tamamlanınca yemekler gelmeye başlar. Her yemeğin gelişinde Hoca kürkünün eteğini kaldırır, tasa veya tabağa yaklaştırıp:

"Ye kürküm ye..."

der. Bir böyle, iki böyle derken sofradakiler olayı bir türlü anlayamazlar.

"Hoca ne yapıyorsun? Vallahi bir şey anlayamadık."

Hoca yaşadıklarını kısaca anlattıktan sonra asıl söyleyeceğini söyleyiverir.

"Madem ki ikram bana değil kürkedir; o zaman yemeğe o buyursun. Haydi, ye kürküm ye!.." 17

biçiminde işlenilerek anlatılan fıkra başka bir yazıcı tarafından da bazı değişikliklere uğratılarak:

"Bir gün Nasreddin Hoca bir düğüne gitmiş. Varlıklıları, iyi giyimlileri baş köşeye buyur ediyorlarmış. Ona dönüp bakan bile olmamış. Karnı da bayağı açmış. Ne bulduysa yiyip içip bir köşede oturmuş.

Başka bir düğüne çağırılınca dostlarını dolaşıp kiminden kürk, kiminden kavuk, kiminden kaftan, kiminden kuşak, kiminden at eyer ödünç almış. Düğün kapısında konukları karşılayanlar hemen koşuşup onu coşkuyla atından indirip baş köşeye buyur etmişler. En güzel yemekler, içkiler önüne sıra sıra dizilmiş.

Hoca bir yandan atıştırır, bir yandan da kürkünün ucunu yemeklere doğru tutarak: 'Ye kürküm ye!' dermiş. 'Bütün bunlar aslında bana değil sanadır.'" biçiminde anlatılır olmuştur.18

Burada hem anlatım ve sözcükler güncellenmiş, aynı düğün değil, başka bir düğün biçimine sokulmuştur. Hoca'nın bu fıkrasında asıl etkiyi yapan bitiş cümlesinin fıkradan koparak bir deyim haline girdiğinin ilginç örneklerinden biri sergilenmiştir.



Latife:15 Birgün adam eline bir yumurta alup, "Hoca şu avucumdakini bilürsen sana bir kaykanalığı veririm" der. Hoca, "Şeklini söyle bilürim" dedikte , "Tışı beyaz, içi saru"dir. Hoca, bildim, şalgamı oymuşlar, içine havuş toldurmuşlar" demiş.19

Hoca'nın bu fıkrasında da Türkçe'nin söz varlıklarından güzel bir bilmece örneği ile karşılaşmaktayız. Bazı bilmece kitaplarında "Şalgamı oymuşlar, içine havucu koymuşlar"20 biçiminde rastlanan bilmecenin cevabı yumurtadır.

Türk tarihinde bazı kişiler vardır ki bunlar, eserleriyle, fikirleriyle, eylemleriyle toplum üzerinde izler bırakmışlardır. Bu ulu kişiler Anadolu'yu aydınlatan erenlerdir. Bizce Nasreddin Hoca da bunlardan biridir.

Fıkralarıyla 13. yüzyıldan günümüze değin sesini daha canlı, daha geniş bir coğrafyada duyuran Türk filozofudur. Onun yaşamıyla ilgili bilgiler, halkın Hoca’ya olan sevgisi yüzünden, söylentilerle karışmış, zaman zaman olağanüstü nitelikler kazanmıştır. Kin yerine sevgiyi, şüphe yerine güveni, ümitsizlik yerine ümidi öne çıkaran Hoca, halkın ortak yaratıcılığını, zekâsını, aklını ve sağduyusunu temsil eden bir fıkra tipidir. Az sözle büyük ve kalıcı mesajlar vermiştir.

Nasrettin Hoca'nın fıkralarında ele alınmayan hiçbir konu, üzerinde durulmayan sosyal bir olay yok gibidir. Cahillik, bencillik, nefse aşırı düşkünlük gibi insan zaafları ile yöneticilerin adaletsiz yönetimleri, rüşvet, yolsuzluk gibi sosyal yaralar, bazı din adamlarının bağnazlığı, iman ve ibadet esasları, ahlâki kurallar fıkralara konu olan olayların çoğunu oluşturmaktadır.

Dil öğretiminde Nasreddin Hoca'nın dil varlığının önemi de gözardı edilmemelidir.. Çünkü, Nasrettin Hoca fıkralarını okuyan öğrenciler, kendilerini fıkradaki kahramanların ya da Hoca’nın yerine koymaktadırlar.

Yabancılara Türkçenin öğretiminde Nasrettin Hoca fıkralarının kullanılması söz hazinesi açısından önemli katkılar sunmaktadır. Önemli olan bu fıkraların, öğrencilerin Türkçedeki söz dağarcığı ve dil bilgisi düzeylerine uygun olarak seçilmesi ve kültürümüze açılan bir pencere olarak düşünülmesidir. 

Kendi döneminin ideal insan portresini gülmece unsuruyla yoğurarak fıkralarında çizmeye çalışan bu Selçuklu bilgesinin, dili ustaca kullanımı, Türk halkının hem kültürünü, hem düşüncesini büyük ölçüde etkilemiştir. Anadolu insanının başından geçen bir çok olay, neredeyse bir Nasreddin Hoca nüktesiyle özdeşleştirilerek anlatılmaktadır.

Nasreddin Hoca’ya özgü sözler, onun mizah dilinin güzel örneklerinden olup, halkın zengin söz varlıklarının yerli yerinde, ustaca kullanımın yansımasıdır.

KAYNAKÇA

Doğan Aksan, Türkçenin Sözvarlığı, Bilgi Yay. Ankara, 1996.

İlhan Başgöz, Geçmişten Günümüze Nasreddin Hoca, İstanbul, 2005

İlhan Başgöz, Türk Bilmeceleri II, Kültür Bakanlığı Yay. Ankara, 1993.

Pertev Naili Boratav (1996), Nasreddin Hoca, 2. bs., Ankara: Edebiyatçılar Derneği.

Memet Fuat, Nasrettin Hoca Fıkraları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 2002.

Fahir İz, Eski Türk Edebiyatında Nesir I, İstanbul, 1964.

Alpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca, Özgür Yay. İst. 2000.

M. Sabri Koz, (Hazırlayan), Letâ’if (çeviriyazı - tıpkıbasım), İstanbul Büyükşehir Belediyesi

Kültürel ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü, İst. 2008.

Şükrü Kurgan, Nasrettin Hoca, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1996

İsmail Parlatır, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü II, Deyimler, Yargı Yay. Ankara, 2008.

Saim Sakaoğlu, Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler, Akçağ Yay. 2. bas. Ankara, 2006.

Saim Sakaoğlu, Nasreddin Hoca Üzerine Yazılar, Kömen Yay. Konya, 2013.

Saim Sakaoğlu, Türk Fıkraları ve Nasreddin Hoca, Konya, 1992

Fikret Türkmen, Nasreddin Hoca Latifelerinin Şerhi (Burhaniye Tercümesi), Akademi Kit. İzmir,1999

Seyfullah Türkmen, “Türkçenin Söz Varlığında Nasreddin Hoca’nın Yeri”, Karadeniz Araştırmaları, Cilt: 5, Sayı: 17, Bahar 2008, s.153.

Öner Yağcı, Nasreddin Hoca, Yaşamı ve Fıkraları, İleri Yay. İstanbul, 2006




1 Fahir İz, Eski Türk Edebiyatında Nesir I, İstanbul, 1964, s. 315-318

2 Fikret Türkmen, Nasreddin Hoca Latifelerinin Şerhi (Burhaniye Tercümesi), Akademi Kitabevi, İzmir, 1999, s.3-4

3 Doğan Aksan, Türkçenin Sözvarlığı, Bilgi Yay. Ankara, 1996, s.7

4 Fikret Türkmen, a.g.e. s.48

5 Alpay Kabacalı, Bütün Yönleriyle Nasreddin Hoca, Özgür Yay. İst. 2000, s.182

6 Fikret Türkmen, a.g.e. s.72

7 Saim Sakaoğlu, Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler, Akçağ Yay. 2. bas. Ankara, 2006, s.100

8 Saim Sakaoğlu, Nasreddin Hoca Üzerine Yazılar, Kömen Yay. Konya, 2013, s.174-179

9 İsmail Parlatır, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü II, Deyimler, Yargı Yay. Ankara, 2008, s.6

10 Boratav, Pertev Naili, (1996), Nasreddin Hoca, 2. bs., Ankara: Edebiyatçılar Derneği. s.97

11 Koz, M. Sabri (Hazırlayan), (2008), Letâ’if (çeviriyazı - tıpkıbasım), İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültürel ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü. s.28

12 Fikret Türkmen, Nasreddin Hoca Latifelerinin Şerhi (Burhaniye Tercümesi), Akademi Kitabevi, İzmir, 1999, s.60

13 Fikret Türkmen, Letâif-i Nasreddin Hoca (Burhaniye Tercümesi) İnceleme – Şerh, Ankara, Kültür Bakanlığı, 1989, s.52.

14 Saim Sakaoğlu, Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler, Akçağ Yay. 2. bas. Ankara, 2006, s.77

15 Seyfullah Türkmen, “Türkçenin Söz Varlığında Nasreddin Hoca’nın Yeri”, Karadeniz

Araştırmaları, Cilt: 5, Sayı: 17, Bahar 2008, s.153.



16 Fikret Türkmen, a.g.e. s.63

17 Saim Sakaoğlu, Nasreddin Hoca Fıkralarından Seçmeler, Akçağ Yay. 2. bas. Ankara, 2006, s.224

18 Memet Fuat, Nasrettin Hoca Fıkraları, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara, 2002, s.59

19  Fikret Türkmen, a.g.e. s.49

20 İlhan Başgöz, Türk Bilmeceleri II, Kültür Bakanlığı Yay. Ankara, 1993, s. 581

Yüklə 30,93 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə