2012 - ARALIK 2012 - Milli Çözüm Dergisi
Locanın Devrim Merkezi gibi çalışması
Orhan Koloğlu’na göre:
Tüccarı ve düşünürü çoğalan bir kentte mason locası gereksinmesinin hissedilmesi doğaldı.
Ticari açıdan daha çok İtalya ile bağlantıda olduklarından Selanik'te İtalyan masonluğu daha
çok ilgi görmeye başlamıştı. Örneğin İstanbul'daki Italia Risorta Locası'na 1867-1923 arasındaki
245 katılımdan sadece 6’sının Türk olduğu saptanmıştır. İtalyan masonluğunun İzmir ve
Orhaniye'de kurduğu locaları da büyük gelişme sağlayamamıştı. Selanik'te 1864’te kurulan
Macedonia Risorta Locası da dil sorunundan pek taraftar toplayamamıştı. İtalyan Büyük
Maşrıkı'nın Büyük Üstadı Emesto Nathan 1900 yılı sonbaharında yardımcısı Ettore Ferrari'yi
İstanbul, Selanik ve İzmir vadilerindeki locaları yirmi yıllık uykudan uyanmaya çağırmak
amacıyla yollamıştı. Bu çerçevede Macedonia Risorta Locası, Selanik'te bir bahçe içindeki iki
katlı binasında tekrar faaliyete başladı. Mayıs 1902’de tekris edilip locanın üstatlığına getirilen
Yahudi Emanuel Carasso'nun katkısı büyük olmuştur. 1862 Selanik doğumlu olan Carasso,
tanınmış bir Yahudi tüccar ailesine mensuptu. 1880'de aile İtalyan uyruğundan çıkıp İspanyol,
sonra da Osmanlı uyruğuna alınmıştı. Hukuk eğitimi gören Emanuel, Selanik'te avukatlık
yaparken bir yandan da Selanik Hukuk Mektebi'nden kriminoloji dersleri veriyordu. Dolayısıyla
Türkçesi kuvvetli ve şehirde saygı duyulan bir insandı. (Sh.121)
Masonlar, toplantı yeri olarak, yabancılara ait olmakla Osmanlı polisinin müdahale hakkı
bulunmayan diplomatik binalara yönelmeyi uygun bulmuşlardı. Bir mason locasının hedefe
konması doğaldı. Başına Emanuel Carasso (Türk kaynaklarında Karasu) gibi uzman bir
hukukçunun getirildiği Macedonia Risorta Locası'nın bu iş için seçilmesinde İtalyan Büyük
Maşrıkı'nın da etkisi bulunduğu açıktı.
İttihat ve Terakki partisinin tahribatları:
1906 yılı Ağustos'unda kurulacak yeni İttihat ve Terakki'nin altyapısını oluşturacak kadroların,
1903 yılı başından itibaren locaya kabul edilen Türklerden oluşturulması amaçlanmıştı.
1 / 11
2012 - ARALIK 2012 - Milli Çözüm Dergisi
Aralarında dönmeler ya da diğer Balkanlı millet kökenlilerin de bulunmasına rağmen hepsine
Türk denmesinin sebebi, isimlerin niteliği ve genelde devletin görevlileri olmalarındandır. 1906
yılı Ağustos'unda kurulan İttihat ve Terakki'nin İkici Meşrutiyet'in ilanına varan eylemlerinin
planlanması ve yürütülmesi açısından önemli bir rol oynadığı kabul edilen Macedonia
Risorta'nın üyeleri konusunda en sağlıklı bilgileri veren Lacovella'nın eseri önemli bir kaynaktır.
1908 Temmuz'unda (Sabataist Mason İttihatçıların tezgâhladığı 31 Mart ihtilaliyle) hedefe
varılan eylemle mason bağının açıklanmasına kadar geçen sürede Macedonia Risorta'da 154
kişinin tekris edildiği anlaşılmaktadır. Bunların 42'si Türk ismi taşımakta, ama çoğu Yahudi ve
Ermeni dönmesi olmaktadır. İttihat ve Terakki'nin kurulmasından, yani 1906 Ağustos'u
öncesinde ise Türklerin sayıları sadece 25 kadardır. (Sh.122)
31 Mart İnkılâbın Mason Bağlantıları
Meşrutiyet'in ilanı Rumeli'de - özellikle Manastır, Serez ve Selanik'te - İstanbul ve Anadolu'dan
çok ayrı şekillerde karşılandı. Manastır ve Serez'de anayasanın yürürlüğe konduğu İttihat ve
Terakki örgütleri tarafından önce açıklandı (Rumi 10 Temmuz=23 Temmuz 1908), sonra da
Padişah'a telgraf gönderilip buna bağlı kalması konusunda uyarıldı. Aksi halde biatlerini geri
alacakları yazılmıştı. (Sh.137)
19 Ağustos'ta Türk farmasonları Pera Palas'ta, Kudüs Locası Üstadı Mısır kökenli Muhammed
Ürfi Paşa’nın başkanlığında 36 kişilik, bir ziyafetle anayasayı kutlamıştı. (Sh.138)
Atatürk’ü Mason gösterme çabaları
Eski bir İttihatçı ve mason olarak Celal Bayar'ın bu konudaki düşüncesi, Mithad Gürata'nın Atatü
rk ve Masonlar
kitabına göre şöyle:
"Atatürk'ün masonluğu hakkında bir bilgim yoktur. Yüzbaşılığı sırasında, Selanik'te bir
locaya girmiş olduğu söylenirse de, bu rivayetten ileri değildir."
Yazar Cemal Kutay bana; Atatürk'ün, 196 kayıt numarasıyla, Mithad Şükrü'nün evinde, Talat
Bey ve Kâzım Nami tarafından tekris edildiğini söyledi. Ama sonradan daha Selanik’teyken
biraderlikten vazgeçtiğini ve "Biz kendi yolumuzda devam edelim" deyip toplantılara hiç
katılmadığını ekledi. Bu kayıt pekâlâ İttihatçı kayıt numarası da olabilir. Dolayısıyla Atatürk’ün
2 / 11
2012 - ARALIK 2012 - Milli Çözüm Dergisi
Masonluğu ile ilgili kesin delil mevcut değildir.
Masonluk üzerine pek çok eski söylentiyi aktarmakla tanınan yazar Ertuğrul Düzdağ bir gün
masonların 33. dereceli bir büyüğüne: “Atatürk niçin sizi kapattı? diye sorunca, şu yanıtı
vermiştir.
-Hıncı vardır da ondan... Vaktiyle Selanik'te mülazım iken masonluğa girmek için
başvurmuş, fakat ne sebeple ise kabul olunmamıştı. Onun intikamını aldı. Yoksa prensip
itibarıyla bize hasım değildi. Husumeti şahsi idi."
Bütün bu iddialar “Atatürk resmen masonluğa girmemiştir ama fikren ve fiilen masonluk
prensiplerine göre hareket etmiştir.”
İmajını güçlendirmek içindir.
İtalya'daki faşist rejimden kaçıp İsviçre'ye sığınmış olan eski İtalya Dışişleri Bakanı Kont
Sforza da (ki, Mustafa Kemal Paşa'yı Mütareke sırasında İstanbul'da şahsen tanımış ve
konuşmuştur) Modern Avrupa'nın Kurucuları adlı kitabında Atatürk'ten büyük saygıyla
bahsedip mason olduğunu söylemektedir. Belçika ve Hollanda mason arşivlerinde
çalışmış olan Hüseyin Özgen ise, Atatürk'ün masonluğu ile ilgili herhangi bir bilgiye
rastlanmadığını belirmiştir. Buna karşılık, Daniel Ligou'nun Mason Ansiklopedisinde
Atatürk'ün mason olduğu hakkındaki kaydın herkes tarafından benimsenmesi sonucu
Batı'nın bunu tartışmasız kabul ettiğini bildirmektedir. (Sh.204)
Atatürk Mason Localarını Neden Kapatmıştı?
Locaların kapatılmasında Layiktez'in kitabında çok kısa olarak bahsedilen, başka kaynakta da
rastlamadığımız devrim karşıtı bir olayın etkisi olabilir mi?
“İzmir'de bir locada Harf Devrimi'ne karşı bir konuşma yapılmış. Konuşmacı kardeş eski
harfleri öğrenemeyecek olan yeni nesillerin geçmişimizden kopacakları tezini işlemiş,
bunu öğrenen Atatürk de 'Masonları ilerici bilirdim, devrimleri savunacaklarına köstek
olmaya başladılar. Galiba kapanmalarının zamanı geldi,' gibi bir ifade kullanmış.”
(Sh:206)
iddiaları gariptir ve temelsizdir. Oysa Atatürk’ün:
3 / 11
2012 - ARALIK 2012 - Milli Çözüm Dergisi
“Ben bu cemiyete girmem. Ben başkalarının yaptığı prensiplere değil, ancak kendi
prensiplerime uyarım.”
(Sh:207) dediği bilinmektedir.
Bizim düşüncemiz şöyledir:
Atatürk, çağının en çok okuyan, araştıran, öğrenmeye çalışan kişilerin başında geliyordu. Her
tezi inceliyor, Osmanlı/Türk toplumuna bunların uygunluğunu değerlendiriyordu. Bunun için
geçerli olacak yöntemi planlıyordu. Dolayısıyla mason kurumunu anlamaya çalıştığı ve
hakkında bilgi topladığı doğruydu. Ancak özel seçkinlerden oluşan ve kökü dışarıda bulunan bir
örgütün, daha 1922 başında "Türkiye'nin sahibi ve efendisi, hakiki üretici olan köylüdür,"
diyen biri tarafından bütün çözümlere örnek sayılmasını kabullenmek, akla ters düşüyordu.
(Sh:209)
Cumhuriyet Halk Fırkası'nın yapısına değişiklikler getiren 1935 Mayıs'ındaki Kurultayı
sırasında, konunun gündeme getiriliş şeklini milletvekillerinden İbrahim Arvas Tarihi
Hakikatler
adlı anılarında şöyle anlatmaktadır:
"Mustafa Kemal Paşa bir gün eski Adliye Vekili Mahmud Esad Bozkurt'u çağırdı,
kendisine masonların taksimat, teşkilat ve ahvalini bildirir bir kitap verdi. 'Bunu güzelce
mütalaa et, bir takrirle Halk Partisi Grup Başkanlığı'na ver, grupta bunlara şiddetli bir
hücum yap; ve grupça kapanmasına delalet et. Senin de bu işte büyük şeref payın
olacaktır,' dedi. Grup günü Mahmud Esad Bozkurt riyaset makamına bir takrir verdi ve
takririnin okunmasını reisten rica etti. Kâtip takriri okudu. Grup dinledi. Hülasası şöyle
idi:
'Bizim ebai emced
(çok eskiden beri) gelen atalarımızın mensubu bulunduğu tarikatları
(bile hurafelere dalmaları ve bünyelerinde karanlık kişileri barındırmaları sebebiyle
) kapattık. Masonluk da kökü dışarıda bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir.
Memleketimizde bunun ne işi vardır? Bunu da grup kararıyla kapatalım.' Ve söz istedi,
kürsüye gelerek takririni gayet veciz olarak izah etti. Meclis'teki masonları bir telaştır aldı,
hele sözcüleri Şükrü Kaya'yı görse idiniz, başından süt dökülmüş kediye benziyordu.
Meşhur hatip Mahmud Esad Bey'e söz yetiştirilebilir miydi! Şükrü Kaya “masonluğun bir
hayır müessesesi” olduğunu kürsüde söylediği zaman grubun hemen bütün azası
4 / 11
2012 - ARALIK 2012 - Milli Çözüm Dergisi
yüzüne karşı şöyle haykırdılar: 'Hayır hizmetleri dediğiniz nedir, birisini gösterebilir
misiniz? Sen yalan söylüyorsun, in aşağı!' dediler.
Mahmud Esad ise masonluğun kökü dışarıda bulunan, gizli, memleket ve millet için muzır
bir tarikat olduğunu ve her yerde umumi reislerinin, yani maşrıkı azamlarının Yahudi
olduğunu birçok vesikalarla ispat etti.
Şükrü Kaya, Kâzım Özalp, Mazhar Germen, (gibi masonlar) son çareyi Umumi Kâtip
Recep Peker'e ilticada buldular. Ve salonda oturan Recep Peker'in etrafını alarak
yalvarmaya başladılar. Gruptaki hava çok elektrikli idi. Heyecan son haddini bulmuş, her
tarafta kapatalım sesleri yükseliyordu. O sırada Recep Peker söz istedi ve kürsüye
gelerek, 'Arkadaşlar, çok mühim bir iş üstündeyiz, müsaade buyurun, bu işi bir defa da
Devlet Reisi'ne götürelim, onun da görüşünü alalım, gelecek hafta bugün tekrar
huzurunuza getireceğim,’ dedi. Bu söz grubun tasvibine mazhar oldu ve mesele gelecek
haftaya kaldı. “Bir hafta sonra olsun, biz herhalde bütün locaları kapatırız” dediler. Ertesi
hafta Recep Peker geldi ve kürsüye çıkarak şu müjdeyi verdi:
-Arkadaşlar, bugünden itibaren Türkiye'de masonluk kalmamıştır ve bütün localar
kapanmıştır!
Salonda bir kıyamettir koptu, alkışlar, bağırmalar ve “kahrolsun Yahudi uşakları” sesleri
tavanları çınlatıyordu. Şükrü Kaya ile arkadaşları ortadan sırra kadem basmışlardı."
“Anıların olaylardan otuz yıl sonra ve Arvas 80 yaşındayken yazılmış olması yüzünden bazı
olayların birbirine karıştırıldığı ve aşırı abartmalar yapıldığı görülüyor. Nitekim Atatürk'e “Defolu
n gidin!.. Yahudi'ye uşak mı olacağım... Hepinizi divanı harbi örfiye gönderir astırırım!"
gibi sözlerin yakıştırılması, bu lafların ondan çok, mason karşıtı olduğu anlaşılan Arvas'ın ürünü
olduklarını düşündürüyor.” Diyen Orhan Koloğlu, anlaşılan Mason localarının kapatılmasını ve
Atatürk’ün haklı suçlamalarını hala içine sindiremiyordu. Oysa Kurultayda ismen masonluğu
hedef alan bir önerge verilmiyor, ama parti programının 69. maddesi şöyle değiştiriliyordu:
"Beynelmilelce maksatlarla
(küresel amaçlarla) cemiyet yapılamayacağı gibi, kökü
yurtdışında olan cemiyetler kurmakta yasak olacaktır. Milletler arasında işbirliği
yapmakta, devletin fayda göreceği maksatlarla cemiyet kurmak veya kurulu olanların
5 / 11
2012 - ARALIK 2012 - Milli Çözüm Dergisi
şubesini açmak için, İcra Vekilleri Heyeti'nin
(Bakanlar Kurulu)
kararı lazımdır."
(Sh.235)
13 Yıllık Uykudan Uyanış ve İnönü’nün, Atatürk tarafından kapatılan Mason Localarına
tekrar resmiyet kazandırması!
5 Şubat 1948 tarihinde "Türkiye Mason Derneği' ismiyle bir dernek kurmak üzere 7 kişinin
imzaladığı dilekçe İstanbul vilayetine sunuldu. İmzacılar her biri 33 dereceli Mason olan
şu kişilerdi:
Ticaret Odası Sicil Müdürü Mecdi Akasya, Emekli Çocuk Esirgeme Kurumu Müdürü Cevdet
Hamdi Balım,
Emekli Polis Müfettişi
Muhip Nihat Kuran,
Profesör
Hazım Atıf Kuyucak,
Profesör
Mustafa Hakkı Nalçacı,
Doktor
Orhan Tahsin
.
Girişim kamuoyuna ilk olarak 6 Şubat tarihli Vatan gazetesiyle duyuruldu. Asıl önemlisi, kısa
olan habere Mim Kemâl'in bir demecinin eklenmiş olmasıydı:
"Ben de bir şayia halinde bazı şeyler duymakta idim. Fakat bu kadar kat'i bir safhaya
girmesinden haberim yoktu. Yalnız bir müddet evvel bazı arkadaşlar böyle bir teşebbüse
geçmek istediklerini söylemişlerdi. Onlara daha vakti değil demiştim. Çünkü:
Masonluk muazzam bir teşkilattır. Faaliyeti hükümet tarafından tatil edilmeyen, kendi
verdiği bir kararla kendini tasfiye eden, daha doğrusu bir uyuma devresine giren bu
teşkilat namına söz söylemek, onu uyku halinde çıkarıp faaliyete geçirmeye kalkışmak bir
6 / 11
2012 - ARALIK 2012 - Milli Çözüm Dergisi
kişinin veya heyetin hakkı değildir. Bu hak bana bile verilmemiştir.”
(sh. 240) Bu itiraflar,
Türkiye Masonlarının dış güçler ve Siyonist merkezlerce yeniden açıldığının ifadesiydi.
“Masonlukta esrar yoktur, ketumluk vardır.
(tam bir safsata ve saptırmadır) (...) Cumhuriyet
devrinde masonluk CHP büyüklerinin gösterdikleri kesin istek üzerine kendi kendini
feshetmiş, locaları Halkevleri'ne devredilmiş; yıllık balolardan, yardımlardan toplanan
paraları da bankadan alınarak harcanmıştı.
(bu iddialar yalandır ve Atatürk’ün mason localarını kapattığı gerçeğini gizleme amaçlıdır.)
Masonluk günlük siyasetle uğraşmaz; masonlar içinde başka başka siyasi partilere
mensup olanlar vardır. Gerçek bir masonun vasıfları şöyle sıralanır:
1. Allah'a inanmak gerekir
(Bir ve büyük Allah’a değil, Kâinatın Ulu Mimarı denen mason
ilahına)
2. Her türlü dini akideye hürmet edilecektir.
(Halka hoş görünecektir.)
3. Bütün masonlar kardeştir.
(Mason olmayanlar yabanidir.)
4. Muhtaç kardeşe yardım mecburiyettir.
(Mason biraderliği din kardeşliğinden ve milli
mesuliyetten çok ileridir.)
5. Masonlar yoksullara yardımla mükelleftir.
(Bu yoksullar, sadece masonluğa hizmet
edenlerdir.)
6. Milliyetçi olmamak lazım gelir fakat her memleketin masonluğu milli bir mahiyet arz
edebilir. Binaen aleyh masonlar içinde, koyu milliyetçiler bulunabilir.
(İslam şeriatına
bağlılık yasak, ırkçılık serbesttir.)
7. Masonlar kendi biraderlerine yalan söylemeyecektir.
(Başkalarını aldatmak caizdir.)
7 / 11
2012 - ARALIK 2012 - Milli Çözüm Dergisi
8. Masonlar; Okuryazar, bilgili, aydın kimselerden seçilir.
(Aydın, dini bağlardan sıyrılmış
masonluğa sığınmış demektir.)
9. Borçlu, batakçı olmamak dışında, ailesinin geçimini sağlayacak derecede mali
durumu iyi olanlar kabul edilir. (Dikkat edilirse bu şart masonluğa en çok burjuvaların
girebildiklerini gösterir.)
“Her şeye rağmen ihtirasla ve menfaat için katılan da bulunabilir
.(O zaman ki Türkiye
nüfusu)
18 milyon
nüfuslu bir memlekette 2-3 bin mason devede kulak kalır; fakat mademki demokrasiyi
kabullendik, varsın masonlar da localarını açıp çalışsınlar; bu, üzerinde durulacak önemli
bir mesele değildir. Umulur ki masonluk yoluyla bir kısım Türk vatandaşları arasında
kardeşlik kurulsun. Bu hale göre masonluğun ihyası lazım mıdır, değil midir hükmünü
okurlara bırakıyorum.”
(Sh:243) sözleri masonluğu meşrulaştırma, hatta masumlaştırma gayretleridir.
28 Ekim 1955'te Ankara'da düzenlenen toplantı sonucunda Türkiye Büyük Locası kuruldu
ve şu kararlar açıklandı:
- Merkezi Ankara'dadır.
- Müstakildir, kendisine eşit veya üstün hiçbir otorite tanımamaktadır.
- İstanbul veya İzmir vadilerindeki provensiyal (taşra) mahiyetteki büyük localar geçersiz
sayılmaktadır.
- Türkiye'de bir tek obediyans olması fikri esas alınmıştır. (Sh:250)
Evet, açıkça anlaşılıyor ki, ülke çapındaki bütün Mason Locaları tek bir merkeze bağlıdır,
onlar da Siyonist Yahudi odaklarla irtibatlıdır.
Milli Nizam'ın cesur ve onurlu Kampanyası!
Mason karşıtlığının bir parti programının parçası haline gelmesi Necmettin Erbakan'ın başkanı
8 / 11
2012 - ARALIK 2012 - Milli Çözüm Dergisi
olduğu Milli Nizam Partisi’nin kuruluşuyla başladığı görülüyordu. Tabii ki ne tüzüğünde ne de
programında “masonlukla savaş” diye bir kayıt yoktu. (Ama “masonlar üye olamaz” maddesi
MNP tüzüğünde bulunuyordu.) Ancak 8 Şubat 1970 günü yapılan kuruluş töreninde gençlerin
okudukları parti marşında (Abdurrahim Karakoç'un şiiri) mücadele edilecek güçler arasında
masonluğun da bulunduğu açıkça belirtiliyordu!
"Kör dünyanın göbeğine...
Milli Nizam yazacağız!
Kuşların gözbebeğine...
“Hak yol İslam” yazacağız!
Yola, dağlara, pınara...
Yıldıza, aya, çınara...
Yağmur yüklü bulutlara...
Milli Nizam yazacağız.”
9 / 11
2012 - ARALIK 2012 - Milli Çözüm Dergisi
“Memurların masasına
Solcuların kafasına
MASONLARIN LOCASINA
Milli Nizam yazacağız.”
Masonluğun bu şekilde siyaset aracı yapılmasının arkasında Demirel ve Erbakan
arasında, daha mühendislik eğitimi günlerinde başladığı söylenen bir çekişmenin
bulunduğu iddia ediliyordu. Asıl büyük çatışma, 1969 Mayıs'ında Türkiye Odalar Birliği
Genel Kurulu'nda, Erbakan'ın başkanlığa seçilmesi ile su yüzüne çıkıyordu. AP’li Ticaret
Bakanı'nın talimatıyla Erbakan’ın seçimle geldiği görevden alınması -koltuğundan polis
gücüyle kaldırıldığı söylenir- gerginliğe tuz biber ekiyordu. Hele Erbakan'ın AP'li rakibi
Sırrı Enver Batur'un mason olması bardağı taşırıyordu. Batur, 9 Ağustos 1969'da yaptığı
basın toplantısında mason olduğu yolundaki iddialara şöyle cevap veriyordu:
"Masonlukla milliyetçilik arasında hiçbir fark yoktur. Mason, her şeyden önce dinini ve
milliyetini savunur... Masonluğum, müktesep vasıflarım arasında en fazla şeref
duyduğum bir vasıftır, gururumdur."
O yıl milletvekili seçimi için Erbakan'ın Konya'dan AP adayı olma girişiminin Demirel'in
etkisiyle veto edilmesi iplerin tamamen kopmasına sebep oldu. Böylece Erbakan Milli
Nizam Partisi'ni kurmaya mecbur kalıyordu. Partinin marşında, solcularla Ecevit
CHP'sinin, masonlarla da Demirel AP'sinin hedef alındığı belli oluyordu. Milli Nizam
Partisi'nin “bu şarkı yüzünden kapatıldığı” yandaşlarının temel tezini oluşturuyordu.”
(Sh
:262)
10 / 11
2012 - ARALIK 2012 - Milli Çözüm Dergisi
Evet, düşmanın şahitliği, en geçerli ve gerçekçi delildir ve bu itiraflar Erbakan’ın şerefidir. Evet,
O masonlara ve Siyonist odaklara karşı en cesur ve vakur mücadeleyi başlatan ve şeytani
kesimlerin uykularını kaçıran, oyunlarını bozan Erbakan kutlu bir şahsiyettir. Yıllarca Mason
Demirel’in şimdi Yahudi lobilerinden cesaret madalyalı AKP’nin peşinden giden Nurcu,
Süleymancı, tarikatçı geçinen nursuz ve şuursuz kesimlerin bu talihsiz tavrı, acaba gaflet ve
cehalet midir, yoksa bir nasipsizlik alameti midir?
11 / 11
Dostları ilə paylaş: |