4 Aİle hukukuna yöneliK Öneriler



Yüklə 41,65 Kb.
tarix12.10.2018
ölçüsü41,65 Kb.
#73146

4.6. AİLE HUKUKUNA YÖNELİK ÖNERİLER

4.6.1. Mevzuat ve Uygulamaya Yönelik Tespit ve Öneriler


  1. Türk Medeni Kanunu’nun “evlilik birliğinin sarsılması” kenar başlıklı 166 ncı maddesinin dördüncü fıkrasında; boşanma sebeplerinden herhangi biriyle açılmış bulunan davanın reddine karar verilmesi ve bu kararın kesinleştiği tarihten başlayarak üç yıl geçmesi halinde, her ne sebeple olursa olsun ortak hayat yeniden kurulamamışsa evlilik birliğinin temelden sarsılmış sayılacağı ve eşlerden birinin istemi üzerine boşanmaya karar verileceği belirtilmiştir. Ancak hükümde geçen üç yıllık bekleme süresinin günümüzde son derece uzun olduğu, dava ve temyiz sürelerinin tamamı göz önüne alındığında uygulamada mağduriyetlere, taraflar arasındaki uyuşmazlığın artmasına ve hatta çatışmanın devamına yol açtığından bu sürenin bir yıl olarak değiştirilmesi yönünde mevzuatta düzenleme yapılması,

  2. Türk Medeni Kanunu’nun “Yoksulluk nafakası” kenar başlıklı 175 inci maddesinin birinci fıkrasında; boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebileceği belirtilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2 nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk devleti olduğu belirtildiği, eşlerden birini süresiz olarak nafaka vemeye mecbur bırakan düzenlemenin, nafaka yükümlüsü eş için adeta bir ceza haline geldiği, uygulamada bir gün süren evlilikte bile erkeğin ömür boyu yoksulluk nafakası ödemek zorunda kaldığı, yoksulluk nafakasının süreli olarak verilmesinin erkeğin hayatını ipotek haline getirmesinin önüne geçeceği, farklı ülkelerde görüldüğü gibi 5 ila 10 yıl arasındaki gibi belirli bir sürede ilgili kurumlarca çalışılarak düzenlenmesi, yoksulluğun devam etmesi halinde kadının sosyal yardım, meslek edindirme, istihdam imkanlarından faydalanmasının sağlanması,

Sosyal devlet ilkesi göz önüne alınarak asgari ücretle çalışanlar aleyhine hükmedilecek nafakalarda, nafaka yükümlüsünün mağdur olduğu gerçeği göz önüne alınarak bir fon oluşturularak nafakanın bu fondan ödenmesini sağlayacak düzenleme yapılması,



Ayrıca, yine incelenen madde hükmüne göre, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilileceği hüküm altına alınmıştır.1 Boşanma davalarında maddi ve manevi tazminat alınması az kusurluolma koşuluna bağlanmışken yoksulluk nafakasında eşit kusurlu eşe yoksulluk nafakası sorumluluk hukuku kuralarına aykırıdır. Aynı kuralın yoksulluk nafakasında da geçerli olması ve yoksulluk nafakasının az kusurlu eşe verilmesi,

  1. Türk Medeni Kanununun “boşanmada yargılama usulü” kenar başlıklı 184 üncü maddesinin birinci fıkrasının (6) nolu bendinde; hâkimin taraflardan birinin istemi üzerine duruşmanın gizli yapılmasına karar verebileceği belirtilmiştir. Yine, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 28 inci maddesinde; duruşma ve kararların bildirilmesinin aleni olduğu, duruşmaların bir kısmının veya tamamının gizli olarak yapılmasına ancak genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde, taraflardan birinin talebi üzerine yahut re'sen mahkemece karar verilebileceği belirtilmiştir. Aile mahremiyetinin ve kişilik haklarının korunması açısından aile hukukuna ilişkin tüm davalarda duruşmaların gizli yapılması yönünde mevzuatta düzenleme yapılması,

  2. Türk Medeni Kanunu’nun 187 nci maddesinde; kadının, evlenmekle kocasının soyadını alacağı, ancak evlendirme memuruna veya daha sonra nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabileceğinin belirtildiği, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşmenin (CEDAW) “evlenme ve aile ilişkileri alanındaki haklar” kenar başlıklı 16 ncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendinde; soyadı, meslek ve iş seçme hakları da dahil, eşlerin aynı kişisel haklara sahip olmalarının öngörüldüğü; ayrıca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları2 ile Anayasa Mahkemesi kararları3 da dikkate alınarak mevzuatın üst normlarla uyumlu hale getirilmesi açısından eşlerin ortak bir soyadı seçebilmeleri yönünde Türk Medeni Kanunu’nda düzenleme yapılması,

  3. Türk Medeni Kanunu’nun 336 ncı maddesinde; evlilik devam ettiği sürece ana ve babanın velayeti birlikte kullanacakları, ortak hayata son verilmiş veya ayrılık hali gerçekleşmişse hakimin, velayeti eşlerden birine verebileceği, velayet, ana ve babadan birinin ölümü halinde sağ kalana, boşanmada ise çocuk kendisine bırakılan tarafa ait olduğu belirtilmiştir. Uygulamada çocuğun yüksek yararı göz önünde bulundurularak, müşterek çocuk hakkında, çocuğun taraflardan birine fiilen teslim edildiği anlaşılmaktadır. Ancak, çocukla ilgili olağanüstü ve çok önemli kararlar alınırken iki tarafın da rızasının arandığı “ortak velayet” kararı verilebilmesi veya eşlerin TMK’nın 166/3. maddesi gereğince anlaşmalı boşanma halinde müşterek çocukları için ortak velayeti istemeleri durumunda bu maddeye münhasır olarak ortak velayetin kabulü yönünde mevzuatta düzenleme yapılması,

  4. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 316 ncı maddesinde; basit yargılama usulüne tabi dava ve işlerin sıralandığı, bu kapsamda sayılmayan boşanma davaları ile aile hukukundan kaynaklanan diğer bazı davaların sonuçlanması ve kararın kesinleşmesine kadar geçen sürenin uzunluğu ve bu süreçte tarafların mağduriyeti göz önüne alınarak yargılamanın daha kısa sürede sonuçlanması bakımından aile hukukundan kaynaklanan tüm davaların basit yargılama usulüne tabi kılınması yönünde mevzuatta düzenleme yapılması,

  5. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun ve ilgili diğer mevzuatta belirtilen “14/01/1998 tarihli ve 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun....” ifadesinin, “20/03/2012 tarihli ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun....” olarak güncellenmesi yönünde mevzuatta değişiklik yapılması,

8. Çocuk teslimi ile çocukla şahsi münasebet tesisi, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun “ilamların icrası” başlıklı ikinci babında, 25, 25/a ve 25/b maddelerinde düzenlenmiştir.

Uygulamada, boşanma ya da velayet davası devam ederken ve bu davalar sona erdikten sonra, çocuk teslimi ve çocukla şahsi ilişki tesisine yönelik mahkeme kararlarının yerine getirilmesinin icra müdürlükleri aracılığıyla yapılmasının taraflar arasındaki gerginliği artırdığı, çocuğun ve tarafların manevi olarak zarar görmesine neden olduğu anlaşılmaktadır.

Yukarıda belirtilen nedenlerle, çocuğun yüksek menfaati de göz önüne alınarak çocuk teslimi ve çocukla şahsi ilişki tesisine yönelik mahkeme kararlarının infazının icra dairelerinin görev alından çıkartılması, bu amaçla Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının bünyesinde oluşturulacak, içerisinde sosyal hizmet uzmanlarının yer aldığı, teslim ve kişisel ilişki sağlanması sürecinin her aşamasında çocuğun ve tarafların zarar görmesine engel olacak, mahkemelerce verilen kararların uygulanması ve takibini sağlamak üzere kamu gücüne sahip bir idari birim içerisinde bu işlemlerin gerçekleştirilmesi, ayrıca bu işlemlerin tamamının harçtan ve diğer ücretlerden muaf olması yönünde mevzuatta düzenleme yapılması,

9. Boşanma davası açılmasında, boşanma sebebi ispatlanmış olursa hakim tarafından boşanma veya ayrılığa karar verileceği ve bu sürenin 1 yıldan 3 yıla kadar olduğu TMK’nın 170 ve 171. maddelerinde açıklanmıştır; ancak maddede belirtilen sürenin çok uzun ve seçimlik olması, uygulamada ciddi sıkıntılara yol açmaktadır. Bu nedenle belirtilen sürenin en üst sınırının 1 yıl olarak mevzuatta düzenleme yapılması,

10. Yasal mal rejiminin sona ermesi nedeniyle açılacak davalarda TMK’da bir süre belirtilmemiştir. Yargıtay uygulamalarıyla bu davaların alacak davası olması nedeniyle TBK çerçevesinde 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Ancak taraflar arasındaki husumeti uzun süre ve canlı tutması nedeniyle bu davaların boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 1-3 yıl içerisinde açılması için yasal düzenleme yapılması, (eski 11. Madde silindi) (1 veya 2 yıl olarak düzenleme yapılması),

11. Yasal mal rejiminin sona ermesi nedeniyle açılacak davalarda TMK’da bir süre belirtilmemiştir. Yargıtay uygulamalarıyla bu davaların alacak davası olması nedeniyle TBK çerçevesinde 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Ancak taraflar arasındaki husumeti uzun süre ve canlı tutması nedeniyle bu davaların boşanma kararının kesinleşmesinden itibaren 1-3 yıl içerisinde açılması için yasal düzenleme yapılması,

12. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un 8 inci maddesinin üçüncü fıkrasında; koruyucu tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmayacağı, önleyici tedbir kararlarının geciktirilmeksizin verileceği belirtilmiştir. Kanunun genel amacına uygun olması ve anlam bütünlüğünün sağlanabilmesi bakımından hem koruyucu hem de önleyici tedbir kararları için delil ve belge aranmaması hususunda ilgili maddeye “koruyucu ve önleyici tedbir kararı verilebilmesi için, şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranmaması durumunda tedbir kararının en fazla 15 gün verilebileceği” ifadesinin eklenmesi yönünde mevzuatta düzenleme yapılması,

Ancak, hakim tarafından verilen aile konutu şerhi, işyeri değişikliği, kimlik değişikliği gibi koruyucu tedbir kararlarında, isabetli uygulamaların çoğaltılabilmesi ve telafisi güç sonuçlara yol açmaması amacıyla, hayati tehlike içeren durumlar hariç olmak üzere, delil ve belge aranması suretiyle araştırma yapılarak karar verilebilmesi için gerekli mevzuat değişikliğinin yapılması,



13. 6284 sayılıKanunun mülki amir tarafından verilecek koruyucu tedbir kararlarına ilişkin 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde düzenlenen ve kişinin çocukları varsa, çalışma yaşamına katılımını desteklemek üzere dört ay, kişinin çalışması halinde ise iki aylık kreş imkânının sağlanmasına yönelik tedbir süresinin, diğer tedbir kararları için öngörülen altı aylık süreyle aynı olması için gerekli mevzuat değişikliğinin yapılması,

14. 6284 sayılıKanunun 4 üncü maddesi uyarınca verilen “İşyerinin değiştirilmesi”, “ 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi” gibi tedbirler doğası gereği süreye tabi olamayacağından bu tedbirlere ilişkin süre sınırının kaldırılması yönünde mevzuat değişikliğinin yapılması

Ayrıca tedaviye yönelik olarak verilen tedbir kararının ne şekilde ve hangi kurum tarafından uygulanacağı, takibinin nasıl yapılacağına yönelik olarak da mevzuatta düzenleme yapılması,



15. 6284 sayılıKanunun 5 inci maddesine göre, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluk amiri tarafından verilen ve en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hakimin onayına sunulan önleyici tedbir kararlarının süresine yönelik olarak; uygulamada bazı kararlarda sürenin hakim tarafından tayin edildiği, bazı kararlarda ise süre tayininin kolluğa bırakıldığı anlaşılmaktadır. Uygulama birliğinin sağlanması amacıyla tedbir süresinin onay makamı olan ve dosyayı değerlendiren hakim tarafından belirlenmesi yönünde mevzuatta düzenleme yapılması,

16. 6284 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasında tedbir kararlarının en çabuk ve en kolay ulaşılabilecek yer hakiminden, mülki amirden ya da kolluk biriminden talep edilebileceği düzenlenmiştir. Kanunun amacı ve temel ilkeleri göz önüne alındığında, etkili ve süratli bir usul izlenmesi amacıyla tedbir kararlarının aynı zamanda soruşturma yetkisi bulunan Cumhuriyet savcısından da talep edilebilmesine yönelik gerekli mevzuat değişikliğinin yapılması,

17. 6284 sayılıKanunun tedbir kararlarının bildirimi ve uygulanmasının düzenlendiği 10 uncu maddesinin altıncı fıkrasında, hakkında barınma yeri sağlanmasına karar verilen şiddet mağdurlarının, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığına ait veya bu Bakanlığın gözetim ve denetimi altında bulunan yerlere yerleştirileceğinin belirtildiği, aynı maddenin, rehabilitasyonu kabul etmesi halinde, uzaklaştırma tedbiri verilen şiddet uygulayan hakkında da uygulanabilmesi amacıyla mevzuatta düzenleme yapılması,

18. 6284 sayılıKanunun uygulamasında; taraflar arasında şiddetin karşılıklı olması veya her iki taraf hakkında da tedbir kararı verilmesi ya da aynı mağdur hakkında farklı mahkemelerce birden fazla tedbir kararı verilmesi veya aynı anda tarafların her ikisinin de farklı mahkemelerden tedbir kararı verilmesini talep etmeleri hallerinde uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi amacıyla, ne şekilde işlem yapılacağına ilişkin yol gösterici nitelikte mevzuatta düzenleme yapılması,,

20.Aile içi şiddet suçları” ile “cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar” dan mahkûm olanların cezalarının infazına yönelik kuralların, bu suçların özelliğine uygun olup olmadığı değerlendirilerek, fiil neticesinde ortaya çıkan olumsuz durumların toplumsal ve bireysel sonuçlarının hafifletilebilmesi için işlenen suçun niteliğine göre farklı bir infaz rejimine tabi tutulmaları gerektiği düşünülmektedir.

Belirtilen nedenlerle bu suçlar yönünden;



  • Hapis cezalarının infazında gözetilecek ilkelerin yeniden değerlendirilerek suçun niteliğine göre özel bir infaz rejiminin benimsenmesi,

  • Özellikle cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkum olanların kendi aralarında ayrı bir tasnife tabi tutularak infaz rejimi kurallarının belirlenmesi,

  • Hapis cezalarının infazının kapalı ceza infaz kurumunda yerine getirilmesi, doğrudan açık kuruma alınma ile kapalı kurumdan açık kuruma ayrılma koşullarının sınırlandırılması, açık kuruma ayrılamayacak hükümlü kapsamının genişletilmesi,

  • Hükümlünün istemiyle infazın ertelenmesi koşullarının sınırlandırılması,

  • Hükümlülerin gözlem, sınıflandırma ve gruplandırmaları sırasında “kadına yönelik olarak işlenen şiddet suçları” ve “cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar” yönünden özel değerlendirme yapılması,

  • Kurum dışında çalıştırma ve kurum hizmetinde çalıştırılabilme koşullarının sınırlandırılması,

  • Bireyselleştirme ve iyileştirme programlarının belirlenmesi sırasında, bu suçlara özel önem atfedilerek değerlendirme yapılması,

  • Denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak cezanın infazı ilkelerinin bu suçların özelliğine uygun şekilde değiştirilerek sınırlandırma ve yükümlülükler getirilmesi,

  • Koşullu salıverme hükümlerinin uygulanamayacağı suç kapsamının genişletilmesi ve koşullu salıverme sürelerinin uzatılması,

  • Belirtilen suçlardan mahkûm olanlara yönelik olarak iyileştirme ve eğitim programları hazırlanması, bu hükümlülerin anılan programlara katılmalarının zorunlu tutulması, bakımından mevzuat değişikliği yapılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.

Tüm bu hususların yanında, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkûm olanların, yeniden suç işlemelerinin önlenebilmesi için, işlenen suç ile orantılı olarak cezalandırılmalarının yanında, hapis cezasının infazı sırasında, kendilerine uygun tedavi programlarına katılmalarının da zorunlu hale getirilmesi son derece önem arz etmektedir.

Ayrıca bu mahkûmların hüküm giydikten sonra süreklilik içeren bir tedavi ve gözetim sistemi içerisinde takip edilmeleri, bu takip sisteminin de kamuoyu tarafından bilinmesinin sağlanması, yeniden suç işlenmesinin önüne geçilebilmesi yönünden değerlendirilerek bu yönde mevzuat çalışması yapılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.



Diğer yandan, 5275 sayılı Kanunun 108 inci maddesinin on birinci fıkrasında, aynı maddenin dokuzuncu fıkrasının uygulanmasına ilişkin usul ve esasların, Sağlık Bakanlığının görüşü alınmak suretiyle Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanacak olan yönetmelikle düzenleneceği belirtildiğinden, anılan yönetmelik çalışmalarının başlatılarak tamamlanarak yürürlüğe konulması da ayrıca, önem arz etmektedir.

21. Türk Ceza Kanunun 103 üncü maddesi “Çocukların cinsel istismarı” suçunu düzenlemiştir. Evlenmeyle sonuçlanan çocuğun cinsel istismarı suçunun, rızai de olsa suç olarak kalması gerektiği, ancak sorunsuz ve başarılı devam eden evlilikler açısından 5 yıl denetim süresi getirilerek, sürenin sonunda ilgili kurumların yetkili uzmanlarınca hazırlanan raporlar da dikkate alınarak koşulların uygun olması halinde, denetimli serbestlik hususunda Türk Ceza Kanununun yürürlük kanununda tarih belirtilerek düzenlenmesi, taraflardan her ikisinin de 15 yaşın altında olması durumunda ise şahsi cezasızlık sebebi sayılacağına ilişkin düzenleme yapılması,

22. Türk Medeni Kanununun 132 nci maddesinde düzenlenen bekleme-iddet süresinin kaldırılmasına ilişkin görevin, mahkemelerin iş yükünü azaltmak için, mahkeme görevinden çıkartılıp evlendirme memuruna verilmesi,

23. Evliliğin eşlerden birinin ölümü ile sona ermesi halinde evlilik içerisinde edinilen malların tasfiyesinde çocukların üstün yararı göz önüne alınarak sağ kalan eşin sadece miras payını alması; yani evliliğin ölümle sona ermesinde mal rejiminin tasviyesi davası açılamayacağı yönünde mevzuatta düzenleme yapılması,

24. Evlilik birliği kurulurken ve boşanma gerçekleşirken ailenin toplumun temel taşlarından biri olduğu gözetilerek eşlerin evlilik konusunda, boşanırken müşterek çocukları var ise velayetin kullanılması konusunda taraflara eğitim verilmesi;

25. Evlilik gerçekleşirken ve boşanma gerçekleşirken ailenin toplumun temel taşlarından biri olduğu gözetilerek eşlerin evlilik konusunda, boşanırken velayetin kullanılması konusunda eğitim verilmesi yönünde düzenleme yapılması,

26. Ailemahkemelerinde görülen davalarda malvarlığına konulacak tedbirler konusunda tarafların mağduriyetlerine mahal vermemek üzere özel bir düzenleme yapılması,

27. Adli tebligatlarda özellikle boşanma davalarındaki hassasiyet göz önüne alınarak özel bir tebliğat usulünün getirilmesi,

29. Evlilik sona erdikten sonra aile konutu şerhinin kaldırılmasına ilişkin açılan davanın mahkemeleri meşgul ettiği gözetilerek bunun idari bir işlem sayılması konusunda düzenleme yapılması,

30. Boşanma davaları sürerken evliliğin devam edebileceği yönünde hakimde bir kanaat oluşursa tarafları aile danışmanına yönlendirme konusunda hakime yetki verilmesi,

31. İstanbul Sözleşmesine göre, şiddet iddiası varken zorunlu arabuluculuk uygulamasına gidilemeyeceği, Arabuluculuk Kanunu‘nda da şiddet varsa arabuluculuğa gidilemeyeceği düzenlemelerinin bulunduğu, boşanma sürecinin sıkıntılı ve uzun zaman almasının taraflar arasındaki husumeti artırdığı gözetilerek şiddet iddiası olmayan boşanma sürecinde, varsa çocuğun yüksek yararı da gözetilerek hakimin taraflara açıklama yapması ve arabuluculuğa teşvikinin ihsası rey sayılmaması, tarafları sulhe teşvik etmesi, boşanma ya da evliliğin devamına ilişkin daha geniş yetki verilmesi yönünde mevzuatta düzenleme yapılması,

32. Aile mahkemesi hakimleri, uzmanları ve personelinin aile duyarlılığı olan kişilerden seçilmesi ve mesleki tecrübelerinin artırılması için özel eğitimler verilmesi ile boşanma davasına bakacak avukatların barolar tarafından verilen özel eğitimler almış ve bu konuda sertifika almış avukatlar olması yönünde düzenleme yapılması,

34. Aile Mahkemesi hakimlerinin yasa maddelerini farklı uygulamalarının önüne geçmek için düzenli ve zorunlu olarak meslek içi eğitimlere tabi tutulması ile uzmanların Adalet Bakanlığı tarafından atanmaları ile göreve başlamadan önceki süreç arasında ilk hizmet içi eğitimlerini almaları, hizmet içi eğitimlerin düzenli aralıklarla yurtiçi olduğu kadar yurtdışı eğitimleri de kapsayabilecek şekilde uzmanların eğitim ihtiyaçlarını karşılayabilecek yeterlilikte yapılması,

41. Mahkeme hakiminin dava başında müşterek çocuk için ebeveynlerden velayet ve şahsi ilişkiye dair önerilerini yazılı olarak bildirmeleri yönünde usul mevzuatında düzenleme yapılması,

46. Ebeveyne yabancılaşma sendromunun önlenebilmesi için reddedilen ebeveynle şahsi ilişki düzenlemesinin bir süre sık ve uzun süreli şekilde düzenlenmesi gereklidir. Çocukla ebeveyn arasındaki yabancılaşmayı önlemek için çocuğun durumuna göre kademeli olarak artırılan bir şahsi ilişki planı mahkemece yapılandırılması, yabancılaşmanın hafiften orta dereceye kadar olduğu durumlarda yabancılaşmanın çocuklardaki etkilerine odaklanan anne baba eğitimi ve çocuğun her ikisiyle de yeterince zaman geçirmesini sağlayan mahkeme kararları yeterli olacaktır. Çocuğun yabancılaşma olasılığını azaltan özel eğitim programları oldukça yararlı olacaktır. Anne baba için de terapiye gerek duyulabilir. İttifak kurulan anne baba kendi düşüncelerini çocuğunkilerden ayrıştırmak ve çocuğu çatışmanın dışında tutmak konusunda yardıma gereksinim duyabilir. İttifak kurulan anne babaya çocuğun reddettiği anne babayla olan ilişkisini sürdürmesinin değerini anlaması konusunda yardımcı olmak önemlidir. Reddedilen anne baba da sınır koyabilmek, çocuğa ve diğer ebeveyne yönelik empati kurabilmek için yardıma gereksinim duyabilir. Çocuğa yönelik terapiler ise çocuğa kendi duygularını anne babasınınkinden ayırmak konusunda yardımcı olmaya odaklanılması önerilmektedir.

4.6.2. Aile arabuluculuğu Konusunda Mukayeseli Hukuk ile Sonuç ve Öneriler


Aile hukukunun kendine özgü yapısı ve hassasiyeti bu uyuşmazlıkların normal dava yoluna oranla daha çabuk ve dostane bir şekilde sonuçlandırılmasını gerekli kılmaktadır. Çocuğun aile içi sorunlardan ötürü ya da boşanma nedeniyle yaşayabileceği sorunlar hayatını ve gelişimini sürdürmesini olumsuz yönde etkileyebilir ve bu da ileride toplum için sorun doğurabilecek ve psikolojik yönden sorunlu bireylerin topluma katılmasına yol açabilir.

Arabuluculuk süreci aile hukukuna ilişkin sorunlara uygulanırken sadece müzakere aşamasında kalmamalı dünyadaki uygulamaya paralel olarak destekleyici programlarla geliştirilmelidir. Toplumun eğitim ve kültürel yapısı da dikkate alındığında, bu sürece katılmayı kendi rızalarıyla kabul eden bireylerin süreç hakkında bilgilendirilmeleri mutlaka sağlanmalı ve gerekirse kendilerine bu yönde eğitim verilmelidir. Gerek Adalet Bakanlığı bünyesinde gerek sivil toplum örgütleri ve gönüllü kuruluşların katılımıyla bu eğitim programları desteklenmelidir. Ayrıca belli başlı uyuşmazlıklar için bu eğitim ve danışmanlık hizmetlerinin alınması bir “dava şartı” gibi görülmeli ve arabuluculuk ve uzlaştırma sürecinden önce başvurulması zorunlu bir yol olarak belirlenmelidir. Ancak bu şekilde arabuluculuğun faydaları en üst seviyeye çıkarılabilecek ve aynı zamanda mahkemelerin yükü de azaltılabilecektir.

Arabuluculuk kurumları eşlerin barışıp evliliğini yeniden sürdürmesini değil, boşanmaların çatışmasız bir şekilde gerçekleşmesini sağlamaktadır. Mukayeseli hukuku incelediğimizde de pek çok ülkede boşanma arabuluculuğunun uygulandığını görmekteyiz. Mukayeseli hukukda da boşanma arabuluculuğu uygulanmaktadır.

Almanya’da 1990’ların başında bütün arabuluculuk hizmeti iki ana kuruluş bünyesinde toplanmıştır: Bundesarbeitsgemeinschaft für Familienmediation (BAFM) ve Bundesverband für Mediation (BM). Arabuluculuk kurumları sadece boşanma esnasında değil, okul arasında ve aile içi sorunlarında da devreye girmektedir. 4 Almanya'da ayrılık veya boşanma sürecine giren eşler arabulucular vasıtasıyla sorunlarını müzakere ederek üzerinde anlaşmaya vardıkları hususları aile mahkemesinin yargılaması sırasında tescil ettirmektedirler. Ayrıca Alman mevzuatı çocukla ilişki kurulması konusunda hâkimin onaylaması şartıyla tarafların uzlaşmasına imkân verilmektedir.

Hollanda’da arabuluculuk, Rotterdam şehrinde yer alan 1995 yılından itibaren hizmet veren “Hollanda Arabuluculuk Enstitüsü”5 tarafından yürütülmektedir. Bu kurum Hollanda’da faaliyet gösteren tüm arabulucuların kaydının tutulduğu bir şemsiye kuruluş olarak faaliyet göstermektedir. Üye olmak zorunlu olmamasına rağmen uygulamada arabulucuların çoğu bu enstitüye üyedir. Arabuluculuk eğitimi vermeyen enstitü, arabuluculuk eğitiminin standardını ve etik kurallarını belirlemektedir.6 Adalet Bakanlığı resmi olarak arabuluculuğu desteklemekte ve onaylamaktadır. Arabuluculuk uygulamasının sabit bir ücreti yoktur. Maddi durumu yetersiz olan kişilere arabuluculuk hizmetinden faydalanabilmeleri için devlet maddi destek sağlamaktadır.7

İngiltere uygulamasında hâkim, boşanmak isteyen tarafları, öncelikle bu konuda eğitim alan bir arabulucuya göndererek tarafların öncelikle uzman bir kişinin yardımı ile ortak menfaatler çerçevesinde iletişim kurmasını sağlamaya çalışmaktadır. Uzman bir arabulucu vasıtası ile birbiriyle iletişim kuran taraflar birtakım hususlarda anlaşma sağlayabilmektedir. Boşanma kararını ise yine hâkim vermektedir.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi R(98) 1 Sayılı Tavsiye Kararı ile Aile uyuşmazlıklarını, birbirine bağlı olacak ve süreklilik arzeden ilişkiler içinde bulunacak kişilerin taraf olduğu uyuşmazlıklar olarak tanımlayarak, aile üyeleri arasındaki iletişimin iyileştirilmesi, ihtilaflı taraflar arasındaki anlaşmazlığın azaltılması, dostane çözümler üretilmesi, ayrılık ve boşanmanın, tarafların kendileri ve devlet için yol açtığı sosyal ve ekonomik masrafların azaltılması, anlaşmazlığın çözülmesi için gereken zamanın azaltılması hususunda aile arabuluculuğun önemini belirtmiştir.

Ayrıca 25/10/1980 tarihli Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Veçhelerine Dair Sözleşme çerçevesinde yürürlüğe giren, 5717 sayılı "Uluslararası Çocuk Kaçırmanın Hukuki Yön ve Kapsamına dair Kanununun 5.maddesinin 1/b, 1/c, 6 ncı maddesi ve 8 inci maddesine göre Aile Mahkemesi, milletlerarası çocuk kaçırma halinde, çocuğun iadesi ile ilgili olarak çıkan uyuşmazlıkta uzlaşma yoluna başvurması halinde, mevzuatta düzenleme yapılmak suretiyle arabuluculuk yolu düşünülebilir.



Ülkemizde, boşanma davalarında mahkeme sürecinde tarafların ilişkileri boşanma sürecinden önceki durumdan daha kötü bir hal alabilmektedir. Taraflar davayı kazanabilmek için birbirlerinin bütün kusurlarını dava dilekçelerine yansıtmakta ve bu durum husumetlerin daha da derinleşmesine sebep olmakta, boşanma sonrası asgari ilişkilerin dahi devam etmesini engellemektedir. Bu hususta en büyük zararı da müşterek çocuklar görmektedir. Oysaki tarafların dava açmadan önce psikoloji, beden dili, çatışma çözme konularında uzmanlık eğitimi almış bir arabulucu eşliğinde sorunlarını konuşması, boşanma sonrası ilişkileri açısından da büyük önem arz edecektir. Bu durum da ileri vadede toplum içindeki çocukların boşanma veya ayrılık durumundan asgari etkilenmelerini sağlayacak ve aile kurumunun daha sağlam zeminde gelişimine yardımcı olacaktır.

Sonuç itibariyle, açıklanan gerekçelerle "Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul, 11.V.2011)'nin 3 üncü maddesinde tanımı yapılan "aile içi şiddet" iddiası içermeyen boşanma davalarında, dava süreci sırasında ve boşanma öncesinde arabuluculuk sürecinin kullanılmasının faydalı olacağı değerlendirilmektedir.

4.6.3. Kolluk Hizmetleri


A. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ve Uygulama Yönetmeliğinden Kaynaklanan Sorunların Çözüm Önerileri

2. Cumhuriyet Başsavcılıkları ve Mahkemelerce Alınacak Tanık Koruma Tedbirlerine İlişkin Esas ve Usuller Hakkında Yönetmelikte sayılan koruma türlerinin tanımlanması ve geçici koruma tedbirinin uygulamasının ne şekilde yapılacağına ilişkin olarak 6284 sayılı Kanunun Uygulama Yönetmeliğine hüküm konulması,

  1. 6284 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinde belirtilen hâkim tarafından verilecek koruyucu tedbir kararlarının arasına "okul değişikliği" tedbirinin eklenmesi yönünde mevzuat değişikliği yapılması,

  2. 6284 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi uyarınca verilen "İşyerinin değiştirilmesi", “kimlik ve ilgili diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi" gibi tedbirlere ilişkin “süre sınırının kaldırılması” yönünde mevzuat değişikliğiyapılması,

  3. 6284 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi uyarınca, hâkim tarafından verilebilecek koruyucu tedbir kararları arasında sayılan, korunan kişi bakımından hayati tehlikenin bulunması ve bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olmayacağının anlaşılması halinde ve ilgilinin aydınlatılmış rızasına dayalı olarak 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu hükümlerine göre, kimlik ve diğer ilgili bilgi ve belgelerin değiştirilmesine yönelik tedbir kararları verilmeden önce;

  1. Korunan kişi bakımından hayati tehlikenin bulunması,

  2. Bu tehlikenin önlenmesi için diğer tedbirlerin yeterli olup olmayacağına yönelik araştırma yapılması,

  3. Bu araştırmanının kapsamının belirlenmesi, araştırmanın hangi kurum tarafından ve ne şekilde yapılacağı,

  4. "Aydınlatılmış rıza" kavramının tanımı ve bu rızanın kim tarafından ve ne şekilde açıklığa kavuşturulacağı,

  5. Sosyal inceleme raporu düzenleneceği,

  6. Var ise mağdurun çocuklarının durumu, diğer ebeveyn ile şahsi ilişkinin ne şekilde düzenleneceği,

  7. Mağdura ait tüm resmi kayıtlardaki (tapu kaydı, diploma, pasaport vb.) değişikliklerde diğer kurumların rolü ve sorumluluklarının ne olacağı,

  8. İşlemlere ait harç ve masrafların hangi bütçeden karşılanacağı,

  9. 5726 sayılı Tanık Koruma Kanununa yapılan atfın içeriği,

  10. Kimliği değiştirilen mağdurun, sonuçları ağır olan bu yeni duruma psikolojik olarak uyum sağlamasına yönelik destek hizmetlerinin ne şekilde gerçekleştirileceği,

  11. ŞÖNİM’lerin bu maddeye ilişkin olarak görev kapsamının belirlenmesine yönelik uygulamadaki tereddütlerin giderilmesi, amacıyla yönetmelikte düzenleme yapılması,

  1. 6284 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendinde belirtilen, korunan kişilerin bulundukları yerlerde alkol ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaması ya da bu maddelerin etkisindeyken korunan kişilere ve bunların bulundukları yerlere yaklaşmaması, bağımlılığın olması halinde hastaneye yatmak dâhil muayene ve tedavisinin sağlanması ile (ı) bendinde belirtilen bir sağlık kuruluşuna muayene veya tedavi için başvurması ve tedavisinin sağlanmasına yönelik önleyici tedbir kararlarına uyulmaması halinde bu durumun tedbir kararının ihlali olarak değerlendirilerek yaptırım uygulanması yönünde mevzuat değişikliği yapılması,

Ayrıca tedaviye yönelik olarak verilen tedbir kararının ne şekilde ve hangi kurum tarafından uygulanacağı, takibinin nasıl yapılacağına yönelik olarak da mevzuatta düzenleme yapılması,

  1. 6284 sayılı Kanunun 5 inci maddesine göre, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluk amiri tarafından verilen ve en geç kararın alındığı tarihi takip eden ilk işgünü içinde hâkimin onayına sunulan önleyici tedbir kararlarının süresine yönelik olarak uygulama birliğinin sağlanması amacıyla gecikmesinde sakınca bulunan hallerde kolluk amirince verilen kararın içeriğinde neler olması gerektiği yönünde mevzuatta düzenleme yapılması,

  2. 6284 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (ç) bendi kapsamında hakkında evden uzaklaştırma kararı verilen şiddet uygulayanın çocukları ile kişisel ilişkinin ne şekilde sağlanacağına yönelik mevzuatta düzenleme yapılması (örneğin, aile mahkemelerinde veya ŞÖNİM’lerde görev yapan uzmanlardan destek alınması, refakatçi eşliğinde kişisel ilişkinin sağlanması vb.),

  3. 6284 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (g) bendine göre, bulundurulması ve taşınmasına kanunen izin verilen silahın kolluğa teslim edilmesi; aynı fıkranın (ğ) bendine göre ise, şiddet uygulayan hakkında hâkim tarafından, silah taşıması zorunlu olan bir kamu görevi ifa etse bile bu görevi nedeniyle zimmetinde bulunan silahı kurumuna teslim etmesi yönünde hâkim tarafından önleyici tedbir kararına yönelik olarak uygulamadaki tereddütlerin ortadan kaldırılması ve kararların etkinliğinin artırılması amacıyla, uygulamanın ne şekilde yapılacağı; özellikle silahın teslim ve muhafaza edileceği yerin belirlenmesi;

  4. 6284 sayılı Kanun 5 inci maddesi kapsamında tedbir süresinin bitiminde, hakkında tedbir kararı verilen kişinin silah taşımasında veya bulundurmasında psikolojik veya nörolojik bakımdan sakınca bulunup bulunmadığına dair tam teşekküllü devlet hastanesinden sağlık raporu talep edilmesi, hâkim tarafından araştırma yapılarak ve sağlık raporu göz önünde bulundurularak;gerektiğindeşiddet uygulayan adına kayıtlı ve 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun ve 2521 sayılı Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ile Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanuna göre verilen bulundurma ve taşıma ruhsatlarının iptali veya zimmetinde bulunun silahın bağlı bulunduğu kuruma iadesi yönünde yasal düzenleme yapılması,

  5. 6284 sayılı Kanun 5 inci maddesi kapsamında silah teslimi yalnızca hâkim tarafından verilebilen önleyici tedbir kararları arasında sayılmaktadır. Kadınların daha etkin korunabilmesi amacıyla Kanunun 5 inci maddesinin ikinci fıkrasında yer alan gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, sonradan hâkimin onayına sunulması kaydıyla kolluk amiri tarafından alınabilecek tedbir kararlarının arasına, (g) ve (ğ) bentlerinde sayılan "silah teslimi" tedbirinin de eklenmesi yönünde mevzuatta düzenleme yapılması, böylece, somut olayda kullanılıp kullanılmadığına bakılmaksızın şiddet uygulayan ya da uygulama ihtimali bulunan kişi tarafından taşınan, bulundurulan veya zimmetinde bulunan silahın ivedi olarak kolluk tarafından geçici muhafaza altına alınmasının sağlanması,

Bu hususta belirtilen değişiklik doğrultusunda, gerektiğinde "kolluk tarafından geçici muhafaza altına alma" kenar başlıklı bir tanımın uygulama yönetmeliğine eklenmesi, bu doğrultuda uygulamanın ne şekilde yapılacağına ilişkin aynı yönetmelikte düzenleme yapılması,

  1. 6284 sayılı Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrası kapsamında Kanunun amacı ve temel ilkeleri göz önüne alındığında, etkili ve süratli bir usul izlenmesi amacıyla tedbir kararlarının aynı zamanda soruşturma yetkisi bulunan Cumhuriyet Savcısı tarafından da alınabilmesi için Kanunda ve yönetmelikte düzenleme yapılması,

  2. 6284 sayılı Kanun’nun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (h) bendi kapsamında tedbir kararları verilirken alkol ve uyuşturucu madde bağımlılarının gerektiğinde vesayet altına da alınmalarına ihtiyaç duyulabildiği anlaşıldığından etkili bir koruma sağlanabilmesi amacıyla maddenin üçüncü fıkrasına hâkimin “vesayet” altına alınmasına ilişkin karar verebilmesi yönünde mevzuat değişikliği yapılması,

  3. Kanunun 7 nci maddesinin uygulanmasına yönelik olarak; Türk Ceza Kanunu’nun 278 inci maddesinde her ne kadar işlenmekte olan bir suçu yetkili makamlara bildirmemek suçu düzenlenmiş ise de “şiddet uygulanma tehlikesinin varlığı halinde” ihbar yükümlülüğünü yerine getirmeyenlere ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmadığından, bu eksikliğin giderilmesi yönünde Türk Ceza Kanunu’nun da gerekli değişikliğin yapılması,

  4. Kanunun 8 inci maddesidördüncü fıkrasındakapsamında yapılan tedbir kararlarının, korunan kişiye ve şiddet uygulayana tefhim veya tebliğ edileceği hususunun kimlik değişikliği, işyeri değişikliği, kimlik ve adres bilgilerinin gizlenmesi gibi, doğrudan şiddet uygulayana yönelik olmayan, yalnızca mağduru korumaya yönelik olan tedbir kararlarının şiddet uygulayana bildirilmemesinin gerektiği, bu nedenlerle tedbir kararlarının tebliğine ilişkin olarak ikili bir ayrıma gidilmesine yönelik mevzuatta düzenleme yapılması,

  5. Tedbir kararlarının şiddet uygulayana tebliğ edilmesi, şiddet uygulayanın itiraz hakkı, tedbir kararının ihlali halinde zorlama hapsinin uygulanabilmesi ve tedbirlerin etkinliğinin artırılabilmesi maksadıyla özellikle müşterek konuttan veya bulunduğu yerden derhal uzaklaştırılan şiddet uygulayana, 6284 sayılı Kanun uyarınca verilen kararların zaman kaybetmeksizin kolaylıkla tebliğ edilmesini sağlayan etkili ve süratli, özel bir usul getirilmesine ilişkin olarak mevzuatta düzenleme yapılması (elektronik posta, mobil telefon mesajları gibi),

  6. Kanunun 8 inci maddesinin dördüncü fıkrası kapsamında, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ilgili kolluk birimi tarafından verilen tedbir kararının mahkeme tarafından onaylanmaması veya değiştirilmesinin söz konusu olduğu durumlarda, şiddet uygulayana tebligat yapılmasına ilişkin Uygulama Yönetmeliğinde düzenleme yapılması,

  7. Kanunun 8 inci maddesinin altıncı fıkrası kapsamında, İçişleri Bakanlığı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü bünyesinde bulunan kimlik paylaşım sisteminden kimliği gizlenen kişiler için gönderilen uyarı sonrasında ilgili kurum, kuruluşlar tarafından ara yüz oluşturulmak suretiyle, geçmişte alınan hizmet bilgilerinin özellikle adres, telefon kaydı, muayene olunan hastane adı, sigorta pirim kaydı, kredi kartı bilgileri, okul kaydı vb. görünmeyeceği sadece hizmet için gereken bilgilerin ulaşılabileceği veri sisteminin oluşturulması,

  8. Kanunun 9 uncu maddesinin birinci fıkrası kapsamında alınan önleyici ve koruyucu tedbirlerin itiraz süresinin yedi gün olarak düzenlenmesi yönünde mevzuatta değişiklik yapılması,

  9. Evden uzaklaştırma tedbiri uygulanan erkeklere barınma imkânı verilerek aynı zamanda rehabilite programlarına zorunlu katılımlarının sağlanması hususunda Kanunda ve Yönetmelikte düzenleme yapılması,

  10. Kanunun 13 üncü maddesi kapsamında

  1. Zorlama hapsine ilişkin karar verilmeden önce şiddet uygulayanın mahkeme huzurunda savunmasının alınıp alınmayacağı,

  2. Bu kararın hangi süre içerisinde alınacağı, özellikle tedbir süresi bittikten sonra zorlama hapsine yönelik karar verilip verilemeyeceği,

  3. İnfaz için kararın kesinleşmesinin beklenip beklenilmeyeceği,

  4. İnfaz zamanaşımı süresinin ne kadar olduğu hususlarında mevzuatta düzenleme yapılması,

  1. Kanunun harçlar ve masraflardan, vergilerden muafiyeti ve davaya katılmayı düzenleyen 20 nci maddesinin, değerli kâğıt bedelini de kapsayacak şekilde düzenlenmesi,

  2. Kanun kapsamında, hakkında tedbir kararı verilmesi istenilen şiddet uygulayanın yabancı uyruklu ve sığınmacı olması halinde; ne şekilde işlem yapılacağına yönelik düzenleme yapılması ve bu kişiler hakkında uygulanabilecek önleyici tedbir türlerinin mevzuat kapsamında ayrıca düzenlenmesi,

Ülkemizin taraf olduğu ve çekincesiz olarak onayladığı İstanbul Sözleşmesi kapsamında Ülkemizdeki şiddet mağduru sığınmacı kadınların korunması açısından 6284 sayılı Kanunda yer alan "mütekabiliyet" ifadesinin çıkarılması yönünde mevzuatta düzenleme yapılması,

  1. Kanun kapsamında mülki amir ve/veya hakim tarafından verilen koruyucu tedbir kararlarınınuygulanmasındaki mükerrerliğin giderilmesi ve ne şekilde işlem yapılacağına ilişkin mevzuatta düzenleme yapılması,

  2. Kanun’da, mağdurların da tedbir kararlarını ihlali tesis edilecek iş ve işlemlere ilişkin uygulama Yönetmeliğinde detaylı düzenleme yapılması,

  3. Uzmanlardan oluşturulacak bir heyetin mağdurun talep etmesi halinde şiddet uygulayanla biraraya getirilerek basit ve tekerrürü olmayan şikâyetler için çözüm bulunması, mağdurlardan gelen görüşme taleplerinin değerlendirilerek aile kurumunun korunması ve aile bütünlüğünün sağlanabilmesine yönelik mevzuatta düzenleme yapılması,

  4. Kolluğa gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde verilen tedbir kararının şiddet uygulayana da tebliğ edebilmesine yönelik mevzuatta düzenleme yapılması,

  5. Kanun kapsamında “gecikmesinde sakınca bulunan hal”in yeniden tanımlanarak, istisnai durumların belirlenmesinin en azından mesai saatleri içinde mülki amir ve hâkimin görevli olması, mesai saatleri dışında ve resmi tatil günlerinde kolluk amirinin görevli olması hususunda mevzuatta düzenleme yapılması,

  6. Kanunun cinsiyet temelli içeriğine uygun olarak “Tek taraflı ısrarlı takip mağduru” tanımının mevzuatta yeniden yapılması

  7. “6284 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliği”nde görev alan kurum ve kuruluşların görev ve sorumlulukları ayrı başlıklar altında tek tek tanımlanmalıdır.

B. Diğer Çözüm Önerileri

  1. Yerelde ŞÖNİM veya ASP İl Müdürlükleri koordinasyonunda; kolluk, adliye, sağlık, yerel yönetim, STK vb. kurum ve kuruluşlar arasındaki koordine daha etkin sağlanmalı,

  2. Polise intikal eden olaylar, ŞÖNİM veya ASP İl Müdürlüklerine bildirildiğinde, bu birimdeki uzmanlar tarafından değerlendirmeye alınmalı, şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla ayrı ayrı görüşülerek her olaya özel tedbirler geliştirilmeli,

  3. Şiddet uygulayanların rehabilitasyonuna yönelik önleyici tedbirlere önem verilmeli,

  4. Evden uzaklaştırma tedbiri uygulanan şiddet uygulayanlara, barınma imkanı verilerek aynı zamanda rehabilitasyon programlarına zorunlu katılımları sağlanmalı,

  5. Elektronik Kelepçe Sistemi ülke geneline yaygınlaştırılmalı,

  6. Toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı eğitimler başta olmak üzere toplumu bilinçlendirecek ve farkındalık yaratacak aktivitelere önem verilmeli,

  7. Koruyucu ve önleyici tedbirlerin Cumhuriyet Savcılarınca da alınabilmesi için 6284 sayılı Kanunda değişiklik yapılmalı,

  8. Evlenen çiftlere, birbirlerine nasıl davranacakları konusunda rehberlik yapmak, aileyi korumak, şiddeti azaltmak, sağlıklı nesillerin yetiştirilebilmesi için gerekli olan sağlıklı ve güçlü aileleri kurmak için ilgili kurum ve kuruluşlarca düzenlenen evlilik eğitim programları yaygınlaştırılmalı ve daha etkin hale getirilmelidir.

  9. Kırsal kalkınmada kadınların güçlendirilmesine yönelik tedbirler alınmalıdır.

  10. Kız çocuklarının okula devam oranları artırılmalı özellikle 12 yıllık zorunlu eğitim sürecini tamamlayabilmeleri için eğitime erişim imkânları gözden geçirilmelidir.

  1. Kırsaldaki nüfusun demografik ve sosyo-ekonomik özellikleri dikkate alınarak Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından icra edilmekte olan Aile Eğitim Programlarının (AEP) yaygınlaştırılması sağlanmalıdır.



1Madde gerekçesinde de ifade edildiği üzere maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesi yürürlükteki maddeden sadeleştirilmek suretiyle alınmıştır. Yürürlükteki maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesindeki "Ancak, erkeğin kadından yoksulluk nafakası isteyebilmesi için, kadının hâli refahta bulunması gerekir." hükmü kadın-erkek eşitliği ilkesine ters düştüğü için çıkarılmıştır. Maddenin ikinci fıkrası aynen yürürlükteki Kanundan alınmıştır.

2 Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Dördüncü Daire – Ünal Tekeli Türkiye Davası (Başvuru no: 29865/96) KARAR STRAZBURG 16 Kasım 2004.

3 Anayasa Mahkemesi 19/12/2013 tarihli 12013/2187 nolu kararı.

4 3-5 Nisan 2016, Komisyonumuzun Almanya-hollanda çalışma ziyareti notları

5https://mfnregister.nl/

6 MFN Arabuluculuk Kurumu sunumu, Rotterdam, 5 Nisan 2016.

7 3-5 Nisan 2016, Komisyonumuzun Almanya-hollanda çalışma ziyareti notları


Yüklə 41,65 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə