4. Hafta Eski Yunan Siyaset Felsefesi: Platon I



Yüklə 158,33 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix04.12.2017
ölçüsü158,33 Kb.
#13753


 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 1 

www.acikders.org.tr



 

4.Hafta 

 

Eski Yunan Siyaset Felsefesi: 

Platon I 

 

Platon’u öncelikle Sokrates’in polis

e ilişkin düşüncelerini benimseyen ve bunları kendi 

görüşleri  doğrultusunda  yorumlayarak  siyasal  elitizmi  doruk  noktasına  ulaştıran  en 

büyük  Yunan  düşünürü  olarak  nitelemek  mümkündür.  Aynı  zamanda  o,  siyaset 

üzerine  sistematik  olarak  eğilen  ilk  antik  düşünür  olma  vasfını  taşımaktadır 

(Rowe, 

2001: 17). Zaten Aristote



les ile birlikte kendisini önceki Yunan felsefesinden ayıran 

en  önemli  nitelik  de  sistematik  bir  yapıya  sahip  olmaları  olup  belli  ölçülerde  kendi 

içine  kapalı 

bilim sistemlerinin 

yaratıcıları  olmuşlardır  (Gökberk,  1980:  57).  Burada 

onun sahip olduğu önemi 

vurgularken kendinden önceki fa

rklı düşünürlerin hep belli 

problem  gruplarını,  dolayısıyla  da  gerçeğin  belli  alanlarını  inceledikleri 

anımsanmalıdır. Platon ise bilim sorunlarının tamamını

 

ele alırken, o ana değin ayrı 



bulunanları  bir  araya  getirerek  bunları  bir  temel  üzerinde 

etkili bir biçimde birbirine 

bağlamıştır.  Bu  yüzdendir  ki  bilgilerin  kapsayıcı  bir  felsefe  öğretisi  içinde 

sistemleştirilmesi denemesi de Platon ile başlar (Gökberk, 1980: 57). Sonuçta onun 

tarafından  kurulan  idealist,  eşitsizlikçi,  aristokratik  felsefe,  kendinden  sonra 

zamanımıza  değin  düşünce  tarihinde  sayısız  düşünürü  etkilemiş  ve  etkisini

 

sürdürmüştür (Şenel, 1996: 140). 



 

İ.Ö.  427  yılında  Atina’da  doğan  Platon’un  yaşamı  Pel

eponnes 

Savaşları’nın 

şiddetine, sınıf çatışmalarına, parti mücadelelerine, 

Otuz


lar Tiranlığı’nın terörüne ve 

demokrasinin hoşgörüsüzlüğüne tanıklık etmiş; Yunan polislerinin çözülüşünü bizatihi 

gözlemlemekle  geçmiştir  (Ağaoğulları,  2002:  191).    Özellikle  de  bir  yandan  Otuzlar 

Tiranlığı’nın  uygulamaları,  öte  yandan  “demokratik”  hükümetin  hocası  Sokrates’i 

idama mahkûm edişi,  kendisinin  Atina siyasetinden ve 

suiistimallerinden 

bıkmasına 



 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 2 

www.acikders.org.tr



 

neden  olmuştur.  Buradan  hareketle  Platon’un  temel  amacının

  siyasetin yeniden 

inşası olduğundan söz edilebilir. Platon, sofistlerin göreceliğini

 siyasi gerilemenin bir 

parçası olarak görüp bu görüşleri çürütmeye çalışmıştır. Sağlıklı bir siya

sal sistemin 

inşa edilebilmesi için gerekli ilkeleri ortaya koyma çabasına girerek bu doğrultudaki 

ideal  devletini  açıklamıştır  (Skirbekk  ve  Gilje,  2001:  70).  Söz  konusu  arayış 

polis

kurtaracak, çatışmanın olmayacağı ve bozulmaya karşı dirençli bir düzen 

arzusuyla 

paralel olup Platon, insanın genel sorunları dışında kendi toplumuna özgü sorunları 

bir çözüme kavuşturmaya uğraşmıştır (Ağaoğulları, 2001: 182).

 

İdeal  devletini  hayata  geçirebilme  gayretiyle  başta  Syracuse  tiranları  I.  ve  II. 



Dionysius  ile  işbirliğine  girişmişse  de  her  seferinde  başarısızlığa  uğramıştır. 

Uygul


amadaki başarısızlığına karşın İ.

Ö. 


388 civarında kurmuş olduğu 

Akademia ise 

siyasal düşüncesinin yaygınlaşmasına hizmet etmiştir. Platon’un 

Akademi’si sadece 

felsefe  değil  aynı  zamanda  geometri,  coğrafya,  zooloji  ve  botanik  dersleri  de 

vermekte  olup  siyasal  eğitim  için  de  bir  merkez  niteliğindedir.  900  yıldan  fazla  bir 

süreyle  ayakta  kalan  bu  okulun  Avrupa’nın  ilk  üniversitesi  olarak  nitelen

dirilmesi 

yanlış  olmayacaktır.  İ

.Ö.  360’ta II. Syra

cuse  deneyiminde  de  hüsranla  karşılaşıp 

Atina’ya  döndükten  sonra,  önceki  görüşlerini

gözden  geçirilmesi,  yeni  yapıtlarını



ortaya koyulması ve akademideki dersleriyle vakit geçirmiş, İ

.Ö. 

347 yılında ölmüştür.



 

Platon’un  düşüncesinin  odak  noktasının  siyaset  felsefesi  olduğu,  genel 

felsefesinin  de  siyasal  görüşlerini  desteklemek  için  geliştirdiği  bir  sistem  niteliği 

taşıdığı söylenebilir (Şenel, 1996: 143). Bu açıdan öncelikle kendisinin bilgi ve ahlak 

felsefeleri ele alınacak, sonrasında ise siyaset felsefesi üzerinde durulacaktır.

 

 



 

 


 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 3 

www.acikders.org.tr



 

Platon’un Bilgi Felsefesi

1

 

 

Platon’un  bilgi  kuramı,  bilginin  ve  kesinliğin  var



 

olduğunu  ve  aslında  bir 

şeylerin  bilgisine  sahip  olmanın  buna  “kesinlik”le  sahip  olmak  anlamına  geldiğini 

kabul eder (Popkin ve Stroll, 2002: 43).  P

laton’un bilgi kuramında bilginin doğasına 

ilişkin  bu  cesur  iddia

 

konuyla  ilgili  şüpheci  görüşlerle  tezatlık  arz  eder.  Ancak 



Platon’un  bilgi  kuramı  ile  şüphecilik  arasındaki  radikal  anlaşmazlıklara  rağmen, 

aralarında  önemli  ortak  bir  noktanın  varlığı  da  be

lirtilmelidir. Bu nokta, duyular 

aracılığıyla  algılananlara  ilişkindir.  Kuşkucular  gibi  Platon  da  duyuların  kesinliği 

sağlayamayacağına  inanır.  Platon’un  Heraklitos’un  akış  doktrinini 

(doctrine of flux) 

kabulü,  duyusal  algıların  sonuçlarına  dair  tereddüdünün  de  arka  planını 

oluşturmaktadır. 

 

 

Aristoteles’in Metafizik’te (1941) 



işaret ettiği

 üzere Platon, Cratylus vesilesiyle 

Heraklitos’un akış teorisine aşinadır. Bu teorinin temel ilkesi “her şeyin akış halinde” 

olduğudur;  duyusal  algıların  konusu  da 

sürekl

i  değişen  nesneler



dir. Bu nedenle de 

bilginin uygun konus

u değildirler (987a

-987b). Efesli Heraklitos’a (M.Ö. 540? -  470) 

göre  sürekli

lik  duyuların  bir  yanılsamasıdır;  tek  gerçek  değişimdir.  Bu  anlayış  onun 

“aynı  suda  iki  kez  yıkanamazsın”  (Reinhold,  1964:

  1) sözünde özetlenmektedir. 

Popkin ve Stroll’un belirtt

iği üzere (2002: 50) Heraklitos “dünyanın tüm özellikleri var 

olur  ve  yok  olurlar.  Değişmeyen  tek  şey  her  şeyin  sürekli  değişimi  ile  tanımlanan 

kozmik dengedir” fikrindedir.  

                                            

1

 



Bu bölüm, ders sorumlusunun 2003 yılında University of Maryland, College Park’ta savunmuş olduğu 

“An Investigation of the Contributions of Plato and Aristotle to the Development of the Concept of 

Toleration” başlıklı doktora tezinin ilgili kısımlarının Türkçe’ye çevrilip uyarlanması ile elde edilmiştir. 

 

 



 


 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 4 

www.acikders.org.tr



 

 

Heraklitos’un kendisi ra



dikal  şüpheci  bir  karakter  çizmese  de  takipçilerinden 

Cratylus  böyle  bir  yol  tutacaktır.  Akış  doktrinine  dayanarak  Cratylus,  gerçekliğin 

anlaşılmaz olduğunu iddia edecektir. Eğer her şey 

sürekli 


bir değişim altındaysa ve 

hiçbir  şey  kavranabilecek  uzunlukta

  sabit 

kalamıyorsa,

 

sözcüklerimiz  ve  onların 



anlamları  da 

sürekli  olarak 

değişeceği  için

 

insanlar  arası  iletişim



 

olanaksızdır. 

Heraklitos’un akış metaforunu kullanarak Cratylus, kişinin birden çok kez aynı suya 

giremeyeceğini  çünkü  girilen  suyun  ilk  seferindeki  su  olmayacağı  sonucuna 

varmaktadır. Hatta buna bağlı olarak suya ilk sefer giren kişi ile ikinci sefer girenin de 

aynı  kişi  olamayacağı  fikrindedir.  Dolayısıyla

  böylesi bir doktrinin kabulü 

kişiyi, 


tanımla

n

masını  mümkün  kılacak



 

durağan  hiçbir  şeyin  olmadığı  ve  kesinlik  için  he

arayışın  beyhude  olduğu  anlayışıyla  sonuçlanacak  aşırı  bir  şüpheciliğe 



sürükleyecektir.  

Bu  noktada  Heraklitos’un  akış  doktrinini  kabul  ettikten  sonra  Platon’un  nasıl 

olup da kesin olarak elde edilebilecek 

bilgi diye bir şeyin olduğunu iddia ettiği merak 

uyandırabilir. Bu sorunun yanıtı ise Aristot

eles’de bulunabilecektir.  

 

Aristoteles’e (1941) göre, Heraklitos’un a



kış  doktrini  ile  genel  tanımları

 

bulmaya 



dönük Sokratik araştırmanın birleşimi, Platon’un bilginin gerçeklikte var

 olan 


nesnelerini tasarlamasına yol açmıştır 

(Metafizik987a – 987b)Gulley’in (1961: 22) 

belirttiği gibi

Platon’un erken dönem diyaloglarında Sokrates’in sorgulamalarının en 



temel ve önemli karakteristiği, genel tanımların verilmesine gösterilen dikkat

tir.  


 

Sokrates,  duyularla  algılanan  her  bir  objenin  evrensel,  değişmez,  soyut  bir 

tanımının  olduğuna  inanır.  Duyularla  algılananlar  kişiden  kişiye  değişse  de  ideal 

tanımlar  böyle  değildir.  Bizler  ideal  olanın  bütünüyle  maddi  olarak  somutlaşmasına

 

hiçbir z


aman  şahit  olmayız.  Evrensel  bir 

olguya  (ideal)  dair tüm örnekler o evren 




 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 5 

www.acikders.org.tr



 

içinde yer almaktadır ancak bunlar hiçbir zaman ideale birebir karşılık gelmez. Yine 

de bu, Platon’u  kesinlikle bilinebilecek bilgi 

nesnelerinin  varlığını  düşünmekten 

alıkoymaz. Bu açıdan 

Aristoteles

’in de vurguladığı gibi bir yandan Heraklitos’un akış 

doktrini Platon’u duyularla algılanan nesnelerin 

sürekli 

bir değişimin konusu olduğunu 

ve bunun bir sonucu olarak bilginin uygun bir nesnesi olamayacaklar

ını düşünmeye 

iterken; genel ta

nımların  olabileceğine  ilişkin  Sokratik  sorgulama  da  onu,  duyularla 

algılanana  ulaşmanın  ötesinde,  soyut,  evrensel,  değişmez  ve  mükemmel  olan  bilgi 

ne

snelerinin varlığına ikna eder.



 

 

Platon’un evrenseller



in  bilgisini  yani  kendi  adlandırdığı  biçimiyle  “Form”ları 

elde  etmeye  dönük  kendi  yönteminin  tartışılmasından  önce  Platon’un  nesnel 

doğrunun  varlığına  dair  görüşlerini  yönlendiren  diğer  bir  etkenden  de  bahsedilmesi 

gerekir.  

 

Bu etki, görüşleri 



genel bir gözlemden hareket eden Parmenides’e (M.Ö. 515-

440) ba


ğlıdır.  Ona  göre,  bizlerin  bazı  şeyleri  sürekli  bir  değişim  altında  olmaları

na 


rağmen  aynı  isimle  çağırmamız,  onların  bazı  temel  özelliklerinin  sabit  kaldığını 

göstermektedir. Bu durumun 

örneklerinden  biri  mevsimlere  göre  rengi  yeşilden 

kahverengiye  dönüşen  bir  yaprakta  bulunabilir.  Yaprağın  görünümü  değişimin 

konusu oluyorsa da o 

halen yaprak olarak kalmaktadır. Bu, değişim sürecine rağmen 

sabit kalan bazı şeylerin varlığını gösterir. Bu anlamıyla değişim, farklı görünümlerin 

ardı  ardınalığı  değildir.  P

arm

enides  için  renk  ya  da  şekilden  farklı  olan  sabit, 



duyularla  ulaşılabilen  bir  şey  olamaz.  Bu  özün  bilgisine  ancak  akıl  erişebilecektir 

(Reinhold,  1964:  2).  Bu  bağlamda  Platon,  bilginin  konusunun,  duyularla 

algılananların  konusu  ile  aynı  olmadığı  yolundaki  inancına  Pa

rmenides’ten destek 

bulmaktadır. 

 



 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 6 

www.acikders.org.tr



 

Formlar Teorisi: Bilgi Nesnelerinin 

Doğası

 

“Form”  ve  “idea”,  Platon’un  felsefesinde  bilginin  nesnesi  hakkında  kullanılan 

sözcüklerdir.  Day’in  (1994)  işaret  ettiği  üzere  Formlar  Teorisi  ilk  kez 

Phaedo, 

Symposium  ve  Devlet (Republic) 

gibi  klasik  diyaloglarda  sunulmuştur. 



Devlet’in 

Altıncı  Kitabı’nda  Platon,  Sokrates’in  “mutlak  bir  güzel,  mutlak  bir  iyi  vardır; 

kendilerine  ‘birçok’  teriminin  atfedildiği  diğer  şeylerin  de  bir  mutlak  olanı  vardır; 

nitekim onlar da her 

birinin  özü  (esence)  olarak  adlandırılabilecek  olan  bir  idea 

altında toplanabilirler” sözlerini alıntılamaktadır (



Devlet  507). Yine Devlet’in Onuncu 

Kitabı’nda Sokrates, “her ne zaman birden çok tekil ortak bir ismi taşıdığında, onlara 

karşılık  gelen  bir  idea,  formun  da  olduğunu  varsayıyoruz”  demektedir  (

Devlet  597). 

Bu noktayı açık hale getirmek için Sokrates yatak ve masalara dair bir örnek verir. 

Buna göre dünyada birçok yatak ve masa bulunmaktadır; ancak yine de bunların iki 

formu  vardır 

–  bir yatak formu ve bir masa formu-. Bu nedenle bizler formun, 

kendilerine aynı ismi atfettiğimiz birçok şeye

 

karşılık gelen bir ideal olduğu anlamını 



çıkarabiliriz.

 

Formların  doğasını  açık



la

madaki  yollardan  biri  onları

farklı  örnekleri  ile 



kendileri arasında bir karşılaştırma yapmaktır. Platon’un sıkça başvurduğu bir örnek 

olan  güzellik  formuna  bakıldığında  Platon,  bunun  aslında  güzelliğin  ne  olduğunun 

tanımını  verdiğini  söyler.  Bu  nedenle  tanım  mutlak,  herhangi  bir  kısıtl

amaya 


uğramamış, zaman, mekân

 

ve kişilerden bağımsız olmalıdır. Buna karşılık,



 genellikle 

güzel  olarak 

adlandırılan  şeyler 

ise güzellik formunun belirli örneklerinden ibarettir. 

Bunlar, belli bir zamana, içeriğe ve bakış açısına göre güzeldirler. Bu açıdan bir şey

 

belli bir zaman ve yerde, belli bir b



akış açısı uyarınca güzel olabilecekken, başka bir 

zamanda  ve  yerde,  başka  bir  bakış  açısına  göre  çirkin  sayılabilecektir  (Day,  1994: 

12).    



 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 7 

www.acikders.org.tr



 

Formların  diğer  bir  ayırt  edici  özelliği,  herhangi  bir  değişiklikten  bağımsız 

olmalarıdır.  Zaten  kusursuz  oldukları

 

için  herhangi  bir  değişikliğe  uğramaları,  esas 



itibarıyla çözü

lm

eye doğru bir hareket anlamına gelir. 



 

 

Bu  tanımlamaların  nihai  sonucunda  sıra,  Platon’un  görünenler  dünyası  ile 



gerçeklerin  dünyası  arasında  yaptığı  ayrıma  gelmektedir.  Bizim  duyularımız 

ara


cılığıyla  farkında  olduklarımızdan  oluşan

  dünya 


formların  değil,  örneklerin 

dünyasıdır. Çünkü görünenlerin  dünyası, sürekli değişime ev sahipliği yapmaktadır; 

formlar ise bir başka dünyada 

– 

gerçekliğin dünyasında 



– 

bulunmalıdır. Bu nedenle 

gerçek dünya du

yularla değil ancak akıl aracılığıyla anlaşılabilir. 

 

 

Platon’un buna karşın duyularla algılananları da bütünü ile anlamsız görmediği 



not edilmelidir. Çünkü duyumlar hiçbir zaman bilgiyi ve kesinliği üretemiyorsa da akla 

bu doğrultuda yardımcı olmaktadır. Duyusal algılamalar aynı zamanda sanı

 (opinion) 

için temeli oluşturmaktadır. Sanı, doğru ile ilgili olarak bilginin sahip olduğu ölçüde bir 

içeriğe sahip değilse de, bilgisizlikle eşdeğer 

de 


değildir. Bu nokta, 

Devlet’de Platon 

tarafından  açıklanır.  Ona  gö

re 

varlık


  (being)  bilginin  konusu iken yokluk da 

bilgisizliğin (ignorance) 

konusudur (Devlet 478). B

ilgiden daha karanlık, bilgisizlikten 

daha aydınlık bir durumda olan sanının (fikir) konusu bu ikisinin arasında bir yerde 

konumlanma

lıdır



Böylece,  sanının



 

konusu  ‘oluş

’ (becoming) ol

maktadır.  Bu 

bağlamda, ‘oluş

’  içinde 

duyusal algıların nesnelerinin var olduğu bir duruma karşılık 

gelir. Formlar ideallerdir, her şey için yalnız bir ideal bulunmakta, bu idealin örnekleri 

ise  çeşitlilik  arz  etmektedir.  Platon 

için bilgi mutlakken 

sanı  yanılabilir  niteliktedir 

(Devlet 478-480).  

 

Görünenlerin  dünyası  ile  gerçekliğin  dünyası  arasındaki  farkı  anlamada 



-  iki 

farklı  dünyada  doğrunun  derecelerinin  farkını  ortaya  koymada 

-  belki de en iyi yol 



 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 8 

www.acikders.org.tr



 

çizgi analojisinden yara

rlanmaktır  (

Devlet  509-511). Bu analojide görünenler ve 

gerçeklik 

dünyası,  iki  eşit  olmayan  parçaya  ayrılmış  bir  çizgi  ile  temsil  edilir.

  Bu iki 

eşitsiz parça, aynı oranda bir kez daha bölünür. Buna göre iki ana parça görünen ve 

gerçek 


dünya  arasındaki  bölünmeyi  temsil  eder.  Görünenler  dünyasının  ilk  kısmı 

suda  ve  katı  cisimlerde,  parlak  yüzeylerde  ve  bunların  benzerlerindeki  yansımaları 

içermektedir. Görünenler 

dünyasının  ikinci  kısmı  ise  canlı  varlıklar,  bitkiler  ve 

insanların  yaptıkları  şeylerden  oluşmaktadır.  Bunlardan  ilk  kısım,  ikincisinin 

yansımasından  ibarettir,  bu  nedenle  de  bizler  bir  hayvanın  sudaki  yansımasını  ve 

aynı  zamanda  hayvanın  kendisini  görebiliriz.  Yansıma  ya  da  Platon’un  kullandığı 

ifade  ile  yansı  nesnenin  bir  kopyasından  ibarettir  ve  n

esnenin kendisi olarak 

görülemez.  Görünenler  dünyasının,  her  biri  farklı  bir  aydınlık  ve  doğruluk  düzeyini 

ifade edecek biçimde alt birimlere ayrılması görünen ve 

gerçeklik dünya

ları

 

arasında 



yapılan  kıyaslamaya  paraleldir.  Bu  anlamıyla  bir  bütün  olarak  görünenler  dünyası, 

gerçeklikler 

dünyasının bir kopyasından ibarettir, bu nedenle de onun aşağısındadır. 

Görününler dünyasına ait olan nesneler, Formlarını yani gerçekliklerini andırmaktadır. 

 

 

Görünen  dünyanın  açıklamasını  tamamlamak  için  Platon,  gerçek  dünyanın 



açıklamasına geçer. Bu dünya da iki parçaya bölünmüştür. 

Gerçeklik 

alanının

  daha 


aşağıdaki  parçası  matematik  ve  geometrik  gerçeklerin  alanıdır.  Ruh 

–insan 


vücudunda  kavrayışın  gerçekleştiği  kısım

-  bu nesnelerin bilgisini tasavvur  ederken 

görünen düny

anın  yansılarından  sağlanan  figürleri  kullanır.  Bu  alt  kısım  için  Platon 

(1991), 

“Araştırma  varsayımlar  üzerinden  ilerlemek  zorunda  kalır;  yukarıdaki  bir 

ilkeye ilerlemeyip, aşağıdaki diğer sona iner”

 

yorumunu yapmaktadır. Bu anlatım

 bir 

miktar kafa karıştırıcıdır. Belirtildiği gibi bu parçadaki bilginin nesneleri matematik ve 



geometrik  gerçeklerdir.  Bu  gerçeklere  duyulardan  ziyade  akıl  aracılığıyla  ulaşılır. 

Ancak,  muhakeme  sürecinde  kişi,  görünenler  alanındaki  figürlerden  yararlanabilir. 




 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 9 

www.acikders.org.tr



 

Örneğin bu noktada yararlanılan şey 

yere çizilen bir üçgen olabilir. Bu figür, üçgenler 

hakkında  bir  tasarımda  yardımcı  olabilecektir.  Kişi  üçgenin  iç  açılarının  toplamının 

yüz seksen derece olduğu gibi belli aksiyomlardan başlayarak üçgeni tasarlayabilir. 

Aksiyomu sorgula

mayan  ama  bunun  sonuçlarıyla  çizim  yapan  kişi;  bu  yönüyle 

matematik ve geometrik bilgileri tümdengelimle türetmiş olur. Bu tür gerçeklerin ifade 

edilişi ise “eğer

ise” şeklinde yani varsayım niteliğinde olacaktır. 



 

 

Gerçeklik  dünya



sının  daha  üst  aşamasının  tartışılmasında  Platon,  “ruh,

 

yansılara başvurmadan varsayımdan ilkeye gider, araştırmalarını yalnız kavramlarla 



yapar” demektedir (Devlet 

510). Bu alt kısımda ruh, Sokrates tarafından “iyi ideası” 

olarak adlandırılan bir 

nihai 


doğru yönünde yükselecektir. Nesnelere gerçekliğini, 

akla 


da  bilme  gücünü  veren  iyi  ideasıdır  (

Devlet 

508).  Ruh,  tüm  bu  yolculuğu  boyunca 

yalnızdır, görünenler dünyasına ait olan yansıları kullanamaz. Bağlı bulundukları alan 

nedeniyle  iyilik  ideası  olarak  adlandırılan  mutlak,  sabit

 

ve  ilahi  varlığı  kapsamada 



bunlar yeter

sizdir.  Bilginin  elde  edilmesine  dair  tartışmalarda  görüleceği  üzere 

duyusal  algılamanın  nesneleri

  sadece, ruhun daha önceki zamanlarda zaten 

öğrendiği  şeyleri  ona

 

anımsatabilir. 



Gerçeklik  dünya

sının  bu  iki  alt  alanına  dair 

tartışmanın  gösterdiği  ise  bilginin  nesnesi  olan  Formların,  açıklık  ve  doğruluk 

derecesi bakımlarından

 

hiyerarşik bir sıraya 



tabi olduk

larıdır. 

 

 

Platon’un  felsefesinde  bilginin  elde  edilmesinin  yöntemine  bakıldığında  ise 



bununl

a ilgili ilk sistematik açıklamanın 



Menon (1994) diyalogunda yer 

aldığı görülür. 

Bu diyalogda Sok

rates  ve  Menon  erdemin  öğretilip  öğretilemeyeceğini 

tartışmaktadırlar.  Burada  Sokrates’in  ilk  tepkisi  erdemin  ne  olduğunu  bilmediği 

olmakta, dolayısıyla öncelikle erdemin ne olduğunun tanımlanmasına girişilmektedir. 

Tanımla

ma 


girişiminde temel kural ise erdemin ne olduğunun belli örnekler üzerinden 

açıklanamayacağıdır;  dolayısıyla  erdemin  farklı  görüşlerine  dair  anlatı




 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 

10 

www.acikders.org.tr



 

işlemeyecektir. Bu durumdan ötürü Menon, şaşkın ve çaresiz bir halde Sokrates’e şu 

soruyu yönel

tecektir:  “Ne  olduğunu  bilmediğin  bir  şeyi  nasıl  araştıracaksın? 

Bilmediğin tüm şeyler arasında hangileri senin için bir araştırma hedefi olacaktır? Ve 

sen karşı karşıya geldiğinde o şeyin ne olduğunu bilmediğin şey olduğunu nereden 

bileceksin?” (Menon 80d6-10) 

 

Bu, 



Platon’un  bilgi  teorisine  bir  giriş  yapabilme  imkânını  sunan  kritik  bir 

sorudur. Platon’un Sokrates’in ağzından verdiği yanıt, ruhun daha önceki zamanlarda 

öğrenmediği  hiçbir  şeyin  olamayacağıdır.  Bu  yönüyle  öğrenme  denilen  süreç  esas 

olarak  bir  “anımsama”dır  (



Menon  81c4-81d6). Bu nedenle teori

kaynağının  bu 

yaşamdaki  deneyimden  bağımsız  olması  anlamında

  bilginin  a priori 

olduğunu 

göstermektedir. Gulley’in (1961: 6) işaret ettiği üzere bu teorinin içerdiği temel ilkeler 

“bilgi sahibi olanın ruh olduğu, ruhun daha önceden vücut bulduğu ve ruhun bilgisinin 

onun bugünkü vücut bulmuş deneyiminden bağımsız olduğudur.” Zihinsel aktivitenin 

ruhla  ilişkilendirilmesinde  Platon,  ruhun  bireyin  ahlaki  ya  da  rasyonel  benliği  ile 

tanımlandığı Sokrates’in ruhu ön plana alan görüşlerini takip eder. Ruhun ön plana 

alınması,  belli  ölçülerde  ruh  hakkındaki  dinsel  fikirlerden  yansımalar  taşımaktadır. 

Özellikle  de  Platon’un  ruha  dair  anlayışı  ve  ona  atfettiği  özelli

kler, Orfeus ve 

Pisa


gorcu  dinsel  ve  felsefi  öğretiler  gibi  en  nüfuzlu  iki  dinsel  doktrinden  izler  taşır. 

Orfeus’a göre ruh, dünya üzerindeki yaşamında bir ceza olarak vücuda hapsedilmiştir 

ve  inisiye  ve  arınma  aracılığıyla 

Hades’de 

daha  büyük  cezalarından  kaçınmayı 

amaçlar.  Orfeusçular  ruhun  bedendeki  hapsolmuşluğundan  sonsuz  kurtuluşun 

peşindedirler.  Benzer  dinsel  inanışlar  Pisagor  ve  o

nun okuluna da atfedilmektedir 

(Gulley, 1961: 7). 

 

Orfeusçu ve Pisa



gorcu  dinsel  doktrinlere  dayalı  olarak  Platon,  insanın 

bu 


dünya ile öldükten sonraki dünyadaki varoluşları arasında gidip gelişlerinde öğrendiği 


 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 

11 

www.acikders.org.tr



 

erdemin bilgisini ve diğer her şeyi anımsayabileceği düşüncesindedir. Birçok sayıdaki 

yaşamı  boyunca  ruh  her

 

şeyi  öğrenir.  Sokrates’in  şu  sözleri,  Platon’un  dinsel 



rüşlerin ne derece etkisi altında olduğunu gösterir: 

 

Ruh ölümsüz olduğu, birçok kereler doğduğu ve burada ve Hades’te ne varsa 



gördüğü  için  öğreneceği  hiçbir  şey  yoktur.  Dolayısıyla  önceden  zaten  edindiği 

erdemi ve diğer şeyleri yeniden toplaması olanağında şaşılacak bir şey yoktur. 

Eğer  bir  kişi  cesursa  ve  arayıştan  vazgeçmezse,  onu  insanların  öğrenme 

dedikleri  her  şeyi  keşfetmeden  alıkoyacak  hiçbir  şey  yoktur.  Ve  onun  için 

araştırma ve öğrenme yalnız bir anımsamadır (

Menon 81c4-81d6). 

 

Tüm bir öğrenmenin



 

aslında bir anımsama olduğunu ispatlama doğrultusunda 

Platon, Menon’da Sokrates’e geometri konusunda hiçbir bilgisi olmayan cahil bir 

köleyi sorgulatır. Sokrates’in burada yaptığı, köleye bir geometri problemini çözmesi 

doğrultusunda sorduğu sorular aracılığıyla rehberlik etmektir. Problem, alanı bilinen 

bir karenin kenarının uzunluğunun ne olduğu ile ilgilidir. Dahası Sokrates tarafından 

seçilen  problemin  açık  bir  aritmetik  çözümü  de  bulunmamakta,  dolayısıyla  da  köle 

yanlış  cevaplar  vererek  kafa  karışıklığı  yaşamaktadır.  Gulley’in  (1961:  11)  belirttiği 

gibi  yine  problem,  kölenin  her  noktada  yanıldığının  farkına  varmasını  sağlayacak 

akıllıca  diyagramları  gerektirmektedir.  Bu  nedenle  çözüm  doğrultusunda  köleye 

rehberlik  eden  yöntem,  diyagramların  kullanımıyla  yönlendirici  soruların  bileşimidir. 

Sokrates’in  yaptığı  da  köleye  bir  şey  öğretmek  değil  çözüm  doğrultusunda 

kılavuzluktur. Sokrates de bu durumu, “Görmüyor musun Menon, ona nasıl da hiçbir 

şey öğretmiyor ama aksine her şeyi soruyorum?” sözleri ile dile 

getirir (Menon 82e3-

4). 


Gulley’in  (1961:  12)  vurguladığı  biçimiyle  bir  kölenin  geometri  konusunda 

önceden  hiçbir  bilgisi  olmaksızın  buna  dair  belli  geometrik  ilkeleri  fark  edebilmesi, 

insan biçiminde somutlaşmasının öncesinde doğruya ruh tarafından sahip olunduğu 

anlamına gelmektedir. Dahası bu, aksi halde bu yaşamda gerçekleşmesi olanaksız 




 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 

12 

www.acikders.org.tr



 

olduğundan,  gerçeğin  bu  yaşamda  da  ruhta  olduğu  anlamına  gelmektedir.  Sonuç 

olarak Platon, geometri için geçerli ola

nın bilginin diğer tüm branşlar

  için de geçerli 

olduğunu savunmaktadır (



Meno 85e1-2).

2

 



 

Formlar  hakkında  doğru  bilgilere  sahip  olmak  için  gerekli  olan,  formların 

öğretildiği değil, onlara ulaşmak için gerekli olan yönteme dair bir eğitimdir. Formlar, 

ruhlarımızda yer almakta ve keşfedilmeyi beklemektedir. Onların keşfi ise zahmetli bir 

süreçtir. Duyularımızla edindiklerimiz bizi uzak bir geçmişte 

– 

doğumumuzdan önce



öğrendiklerimiz hakkında uyarabilirler ancak nesnelerin doğasının duyu organlarınca 

ancak  kusurlu  biçimde  bilinebilecek  olması,  sonucun  anımsans

a da mükemmel 

olmayacağını  gösterir.  Asıl  ihtiyaç  duyulan  Formların  gerçek  doğasına  erişebilmek 

için  ruhun  işbirliğidir.  Bu  noktada  ise  karşımıza  Platon’un  ruhun  yukarı  doğru 

yolculuğu biçimindeki ünlü doktrini çıkar.

 

 



Platon Devlet’

de, bu yolculuğu ayrıntılı biçimde sunar. Ruhun yukarı doğru bu 

yolculuğu  esas  olarak  ruhun  entelektüel  dünyaya  doğru  yolculuğudur.  Bununla  ilgili 

olarak Laidlaw & Johnson (1996: 31-

32) şunları söyler:

 

Platon, bilgi için yapılan araştırmayı, ruhun yanlış bilincin yol açtığı karanlık bir 



yerden bilginin aydınlığına doğru temkinli bir dönüşüm süreci olarak tasvir eder. 

Ruh kalıcı bir güce ve akla sahiptir ki bu, karanlıktan ışığa geçen bir gözün önce 

geri dönüp sonra ışığa yavaşça uyum sağlamasına benzer. Bu nedenle bilme 

organı  olan  akıl,  ruh  varlık  ve  oluş  hakkında  düşünmeye  hazır  hale  gelinceye 

değin ruhun bütününe geri dönmelidir. 

 

Bu yolculuğun son durağında iyi ideası bulunmaktadır. Ruh varlığı, varlığın en 



parlak ve üstününü diğer bir deyişle iyiyi belli aşamalarla öğrenir: 

 

Her  halde  benim  düşünceme  göre  gerçek  dünyanın  sınırlarında  “iyi”  ideası 



vardır. İnsan onu kolay kolay göremez. Görebilmek için de dünyada iyi ve güzel 

ne  varsa,  hepsinin  ondan  geldiğini  anlamış  olması  gerekir.  Görülen  dünyada 

ışığı yaratan ve dağıtan odur. Gerçek dünyada da doğruluk ve kavrayış ondan 

                                            

2

 

Platon’un anımsamaya dair doktrininin diğer bir anlatısı için bakınız 



Phaedo (Platon, 1992). 


 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 

13 

www.acikders.org.tr



 

gelir. İnsan ancak onu gördükten sonra iç ve dış hayatında bilgece davranabilir 

(Devlet 517). 

 

Sonunda



  “

i

yi  ideası



na  ulaşılacak  olan  bu  yolculuk  için  atılması  gereken 

adımlar  nelerdir?  Burada  gerekli  olan  bir

 

şey  sabırdır.  Ayrıca  bu  yolculuğa  çıkacak 



olan  biri  öncelikle  aritmetik  bilgisine  sahip  olmalıdır.  Aritme

tik, ona bir dükkan 

katibinin  değil  ancak  bir  filozofun  bakış  açısıyla  yaklaşılırsa

 

iyi  ideasına  ulaşma 



çabasına katkı sağlayabilir

 (Devlet 525-526). Aritmetik görülebilir ve somut nesnelerle 

değil,  rakamlar  gibi  düşüncenin  nesneleri  ile  ilgilenir.  Ancak  varsayımlar  temelinde 

oluşu ile ruha iyi ideası doğrultusunda yol göstermede başarısız olur. Daha önce de 

belirtildiği  gibi  Platon  için  varsayımlar  üzerinde  ilerleyen  bilimler  varsayımlarını 

sorgulamamakta ama bunlardan sonuçlar çıkarmaktadır. Bu nedenle gidişleri yukarı 

değil

 

aşağı  doğru  olup  mutlak  bilgiyi  sağlayamazlar.  Çizgi  analojisinden 



anımsanacağı  üzere,  aritmetik  zihinsel  dünyanın  daha  aşağı

 

kısımlarında 



kalmaktadır. Sokrates’in şu sözlerinden anlaşılacağı gibi “geometri ve benzerleri gibi 

gerçek  varlıkla  ilgili  bazı  algıları  olan  matematiksel  bilimlerin  edindiği  bilgi  bir  düşe 

benzer. Varlığı bütün aydınlığı içinde göremezler, bir takım varsayımlara dayanır ve 

kanıtlayamadıkları için onlara dokunmazlar” (



Devlet 533).  

 

İkinci  ve  üçüncü  adımlarda,  kişi  yüzey  ve  katı  geometri 



(plane and solid 

geometry) 

gibi  iki  branşa  ihtiyaç  duyar  (

Devlet 

528).  Eğer  genel  geometri,  ruhu  iyi 

ideasına  döndürmeye  yardımcı  olacaksa,  onun  pratik  kullanıma  dönük  değil,  felsefi 

kullanıma dair bir bakışı

 

olmalıdır. 



 

 

Öğrenilmesi gereken dördüncü bilim astronomidir. Bir kez daha felsefi 



tutum, 

astronomi  eğitimi  için  kılavuz  ilke  olmalıdır.  Astronominin  yararlarına  dair 

konu

şmalarında  Glaucon,  bilimlerin  sıralaması  hakkında  Sokrates’e  karşı  çıkar.  O, 



astronominin  iyi  ideası  doğrultusunda  ruha  rehberlik  edecek  olduğunu  çünkü  ruhu 


 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 

14 

www.acikders.org.tr



 

yukarılara  bakma  doğrultusunda  zorlayıp,  bu  dünyadan  diğer  dünyaya  değin 

yönlendirdiğini  iddia  eder.  Buna  karşın  Sokrates  kendisini  azarlar. 

Burada 


astronominin baktığı

 

bu dünyanın en güzel ve en düzenli şeyleri ola



n gök kubbedeki 

yıldız kümeleri

 

olsa da bunlar görülen dünyaya aittir; dolayısıyla iyi ideasının bilgisini 



tek başına sağlayamaz (

Devlet 528-530).  

 

Beşinci  sırada  yer  alan  bilim  ise  armonidir.  Bu  bilim  seslerin  hareketi  ile 



ilgilenmektedir (Devlet  530-

531).  İyi  ideasının  keşfedilmesinde  bunların  yardımcı 

olabilmesi  için  “sayılan  bilimlerin  aralarındaki  ilinti  ve  yakınlığı  bulması,  birbirleri

  ile 


nasıl bağlandıklarını ortaya koyması” gerekmektedir (

Devlet  531). Tüm bu bilimlere 

sahip olunduğu 

durumda en üst bilime girilebilecektir ki, bu da diyalektiktir. Diyalektik 

iyi  ideasının  keşfedilebilmesinde  ruha  rehberlik  edebilir.  Diğer  bir  deyişle,  tartışılan 

diğer  tüm  bilimler,  egemen  bilim  olan  diyalektik  için  bir  giriş  niteliğindedir.  Aslında 

diğerlerinin bilim olarak adlandırılmaları da sahip oldukları liyakatten değil bu türdeki 

yerleşik adetler nedeniyledir (

Devlet 

533). Platon’a göre yalnız di

yalektik bilim olarak 

adlandırılmayı hak eder. Bilimlerin en üstünü olan diyalektik diğerlerini de  harekete 

geçirendir (Devlet  534). Çizgi analojisin

de  yer  aldığı  şekliyle  gerçek  dünyanın  en 

yüksek  kısmında,  “ruh  hipotezleri  geride  bırakmakta,  tü

m hipotezlerin üzerinde ve 

herhangi  bir  yansıya  başvurmaksızın  ideaların  kendilerinde  ve  onların  aracılığıyla 

girişilen  temel  ilkelere  varmaktadır

” (Devlet  510-511). Platon diyalektik olarak 

adlandırdığı bu sürecin bilimin kendisi olduğunu Sokrates’in ağzından şu şe

kilde dile 

getirir:  

Yalnız  diyalektik  metodu,  varsayımları  birer  birer  atarak  ilkenin  ta  kendisine 

yükselir. Orada da kendini sağlama alır. Yalnız o ruhun gözünü gömülü olduğu 

dünyanın  çamurundan  kurtarır  ve  saydığımız  bilimleri  kullanarak  yüceltir  onu 

(Devlet 533).  

 

Bu  nedenle  ruh  nihai  olarak  diyalektik  vasıtasıyla  iyi  ideasına  ulaşabilir.  Bu 



sonuç  noktasında  duyuların  yardımına  herhangi

 

bir  ihtiyaç  duymaz,  akıl  yürütmede



 


 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 

15 

www.acikders.org.tr



 

yalnız Formları kullanır ve sonunda entelektüel dünyanın sonuna 

– özel olarak da iyi 

ideasına


ulaşır


Gerçeğin  keşfedilmesine  dair  tüm  bu  süreç,  en  iyi  şekilde  Mağara 

Alegorisi’nde özetlenir.  

Karanlık  bir  mağaranın  ortamı,  çizgi  alegorisindeki  görünenler  dünyasına 

tekabül etmektedir. Mağarada bulunanlar el ve ayaklarından zincirlenmiş

 

durumdadır, 



dolayısıyla  da  hareket  edememekte,  kafalarını  döndürmeleri  de  engellendiğinden 

sadece  önlerindekini  görebilmektedir.  Bu  kişiler,  tüm  hayatları  boyunca 

mahkûm 

olarak  kalmışlardır.  Mahkûmların



 

arkasında  bir  ateş  yanmakta,  ateş  ve 

mahkûmlar 

arasında  bir  duvar  yükselmekte,  duvarın  gerisinden  de  başlarının  üzerinde  kaplar, 

heykeller, hayvan figürleri taşıyan kişiler geçmekte, bunların taşıdıklarının gölgesi de 

mahkûmların

 

önündeki  duvara  vurmaktadır.  Mahkûmların



  gördükleri duvardaki 

gölgelerden ibar

et olduğu için, onlar bu gölgeleri gerçekler olarak yorumlamaktadır.

 

Platon  için  tasvir  edilen  bu  durum,  görünenler  dünyasındaki  insanların 



deneyimini  temsil  etmektedir.  Bizler  de  duyu  organlarıyla  elde  edilenleri  gerçeklik 

sayarız çünkü sonsuz gerçeğin varlığının farkında değilizdir. Duvardaki gölgeler suda 

ya  da  parlak  yüzeylerdeki  görüntülere  uymaktadır.  Duvarın  arkasından  geçmekte 

olan  gerçek  insanlar  ise  çizgi  analojisi  uyarınca  görünenler  dünyasındaki  görünür 

objelere tekabül etmektedir.  

İkinci  adımda  Sokrates,  mahkûmlardan  birinin  zincirlerinden  kurtulması 

durumunda  nelerin  olabileceğini  tasvir  eder.  İlk  olarak  mahkûm,  duvarda  gördüğü 

gölgelerin 

yani  önceki  deneyiminin  şu  an  gördüklerinden  daha  gerçek  olduğunda 

ısrarcı  olacaktır.  Ancak  bir  kişi  ona  önceden  gördüklerinin  birer  illüzyon  olduğunu 

açıklayacaktır.  Bir  yandan  mahkûm  görüp  öğrendikleri  karşısında  şok  yaşamaya 

devam ederken, diğer yandan bir adım daha atıp mağaranın dışına çıkacaktır. Çizgi 




 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 

16 

www.acikders.org.tr



 

analojisi çerçevesinde mahkûmun 

ulaştığı yeni çevre 

gerçek  dünyaya tekabül eder. 

Güneşin  ışığı  nedeniyle  ilk  önce  mahkûmun  gözleri  kamaşacaktır.  Bu  nedenle 

güneşe baka

mayacak ama gözleri bu kez 

nesnelerin sudaki yansıma ve gölgelerini 

görecektir.  Gözlerinin  ışığa  alışması  ile  birlikte  nesnelerin  kendileri  artık  görülebilir 

olacaktır. Nihayetinde mahkûm başını güneşe doğru çevirebilecektir. Güneşin sudaki 

yansımasına  değil  de  gökyüzündeki  haline  baktığında  bunun  “mevsimleri  ve  yılları 

yapan, görünen dünyayı koruyan ve her şeyin asıl kaynağını oluşturan” şey 

o

lduğunu 


anlar (Devlet 

516).  Bu  yeni  çevrede  nesnelerin  sudaki  yansıma  ve  gölgeleri  çizgi 

analojisi  uyarınca 

gerçek 


dünyanın  daha  aşağıdaki  kesimine;  nesnelerin  kendisi  ve 

güneş  ise 

gerçek 

dünyanın  üst  kesimindeki  formlara  ve  iyi  ideasına  karşılık 



gelmektedir. Bu sebeple Platon, kavramaya 

dair  dört  aşamanın  olduğu  fikrindedir: 

Bilim, anlama, inanma ve 

gölgelerin algılanması

.  

 

Bilginin ilk bölümüne bilim  diyelim, ikincisine anlama, üçüncüsüne inanma (belief), 



dördüncüsüne 

gölgelerin  algılanması

; ilk iki bölüme birden kavrama, son ikisine de 

sanma  diyelim.  Sanma  oluş

  (becoming) 

hakkındayken,  kavrama  varlık

  (being) 

hakkındadır (



Devlet 533-534). 

 

Kaynakça 

Ağaoğulları,  Mehmet  Ali.  (2002)



.  Kent  Devletinden  İmparatorluğa

. Ankara: 

İmge

 

Kitabevi.  



 

Aristotle. (1941).  “The Metaphysics”.  içinde The Basic Works of Aristotle. (ed. 

Richard McKeon). New York: Random House, pp. 689-926. 

 

Day,  Jane  M.  (1994).  “Giriş”.  içinde 



Plato’s Meno in Focus.  ed. Jane M. Day.  

London: Routledge. 

 

Gökberk, Macit. (1980). Felsefe Tarihi. 



İstanbul: Remzi Kitabevi.

 

 



Gulley, Norman. (1961).  Plato’s Theory of Knowledge.  London: Methuen & Co 

Ltd., 1961. 




 

 

Siyasal Düşünceler Tarihi I



 

 

Platon I 



 

Sayfa 

17 

www.acikders.org.tr



 

Laidlaw-Johnson, Elizabeth A. (1996). Plato’s Epistemology: How Hard Is It to 



Know? New York: Peter Lang. 

 

Platon. (1991). The Republic.  trans. Benjamin Jowett.  New York: Vintage Classics. 



 

Platon. (1992). “The  Phaedo”.  içinde The Trial and Death of Socrates Four 



Dialogues.  trans. Benjamin Jowett.  New York: Dover Publications, Inc. 

 

Platon. (1994). “The Meno”. içinde Plato’s Meno in Focus.  ed. Jane M. Day.  



London: Routledge. 

 

Popkin, Richard H., Avrum Stroll.  (2002). Skeptical Philosophy for Everyone. New 



York: Prometheus Books. 

 

Reinhold, Meyer.  (1964). A Simplified Approach to Plato & Aristotle New York: 



Barron’s Educational Series Inc. 

 

Rowe,  Christopher.  (2001).  “Platon:  İdeal  Devlet  Biçiminin  Arayışı”.  i



çinde  Siyasal 

Düşüncenin Temelleri. der. Brian Redhead. İstanbul: Alfa Yayınları. s. 

15-


30. 

 

Skirbekk, Gunnar, Nils Gilje. (2001). Antik Yunan’dan Modern Döneme Felsefe 



Tarihi. çev

. E. Akbaş, Ş. Mutlu. İstanbul: Kesit Yayınları.

 

 

Şenel,  Alaaddin.  (1996). 



Siyasal 

Düşünceler  Tarihi. 

Ankara: Bilim ve Sanat 

Yayınları. 

 

 



Yüklə 158,33 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə