AbdürreşİD İbrahiM



Yüklə 112,47 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix30.12.2017
ölçüsü112,47 Kb.
#18579


 

ABDÜRREŞİD İBRAHİM 



Prof. Dr. Caner Arabacı 

http://www.canerarabaci.com/makaleler_abdurresid_ibrahim-sayfa_id-333-id-52006

  

(Batı Sibirya Tobolsk-Tara 23 Nisan 1857-Tokyo 17 Ağustos 1944) 

Rusya-Sibirya  Türklerinin  liderlerinden,  seyyah,  yazar,  bilgin  bir  şahsiyet.  Rusya’daki  özel-

likle Sibirya Türklerinin baskı ve kimlik değiştirme zorlamaları karşısında bir yandan iyi ye-

tişmeleri, uyanmaları için çalışırken diğer yandan onların korunmalarını sağlamak üzere etki-

leyebildiklerini Osmanlı devrinde Anadolu’ya hicret etmeye teşvik etmiştir. Yetmiş bin kadar 

Sibirya Türk’ünün 1908’lerde Anadolu’ya getirilmesinden maksadı, hem  onların Müslüman 

Türk olarak yaşamalarını temin etmek hem de ciddi bir tehdit altındaki Anadolu’nun kimlikli 

insan  unsurunu  artırarak  korunmasını  sağlamaktır.  Trablusgarp,  Balkan  Savaşları,  I.Dünya 

Harbi çöküntüleri; Ermeni, Rum isyanları, Birinci Dünya Harbi’ndeki Yahudi ihaneti, Bozok 

Yaylası  dışında  her  yeri  kaplayan  kahredici  işgaller  göz  önünde  tutulursa,  Abdürreşid  İbra-

him’in  Anadolu’yu  İkinci  Anavatan  olarak  koruma  kaygısındaki  yüksek  düşünce  daha  iyi 

anlaşılacaktır. Onun Türk dünyası, İslâm Âlemi ile ilgili kuşatıcı düşünceleri, bizzat yerinde 

inceleme, tanıma ve aydın sorumluğunu taşıyarak pratik, geleceğe dönük kalkındırıcı, gelişti-

rici çözümler arama çabaları ile pekişmektedir. Bir yandan seyyah olup “Demir çarık, demir 

asa”  gezerken, elinden kalemini hiç düşürmeyen, konferans, vaaz ve konuşmaları ile içinde 

bulunduğu birçok yerde etkili olan Abdürreşid İbrahim’in, çözülüş devrindeki fevkalâde gay-

ret ve çabasının günümüzde bilinmemesi, hayatı ve eserlerinin yeterince tanınmaması modern 

Türkiye  açısından  önemli  bir  eksikliktir.  Sibirya,  Japonya  dışında  İstanbul  ve  Konya’da  da 

yıllarca yaşayan bu bilge şahsiyetin hakkında geniş çaplı bir araştırmanın yapılarak, hazırla-

nacak bir belgeselle tanıtılması dün Anadolu’ya hizmet edenlere karşı günümüzün bir borcu 

durumundadır.  Konya-Cihanbeyli-Böğrüdelik  Köyü  ileri  gelenlerinin  1928’de  kendilerini 

Sibirya’dan getirmede emeği  geçen, Kuzey Türklüğünü “Millî Mefkûre ile” bilinçlendirme-

deki gayretleri ile öne çıkan Abdürreşid İbrahim’den dolayı köy adını “Reşid İli” olarak de-

ğiştirmek üzere resmi makamlara başvurmaları, Anadolu içinden bir kadirşinaslık örneğidir. 

Kimdir Abdürreşid İbrahim, fırtınalı geçen, ele-avuca sığmayan hayat hikâyesi nedir? 

Küçük yaştan itibaren öncelikle öğrenme ve eğitim ardından içinden çıktığı toplumun haklarını 

savunma ve iyileştirme çabasının içine giren ve bu konuda yılgınlık göstermeyen bir insandır. 

Yayınladığı  eserler,  dergiler  yanında, bütün ülke  çapında dört  ayrı  büyük  kongreyi toplamış, 

üstelik ikisini izinsiz gerçekleştirmiş olması azminin seviyesini göstermeye yeterlidir. 

23  Nisan  1857’de  Rusya’nın  Batı  Sibirya  bölgesinde,  Tobolsk  ili  Tara  kasabasında  doğ-

muştur. Aslı, dört asır önce Buhara’dan Sibirya’ya göç eden Özbek bir ailedendir. Babası 

Ömer Bey, annesi Başkurt Türklerinden Afife Hanım’dır. İkisi de değerlerine titizlikle bağ-

lı  ve  eğitimli  insanlardır.  Annesi  Tara’daki  kız  medresesinde  uzun  yıllar  muallimlik  yap-




 

mıştır.  İlk  dini  eğitimini  babasından  alan  Abdürreşid,  yedi  yaşındayken,  Tara’ya  80  km 



uzaklıktaki Avvuş Köyü’nde yatılı olarak okula (medrese) başlar. Sekiz ay kadar bu köyde 

okuduktan sonra, Tara’ya döner. Ertesi yıl, annesinin gayretleri ile diğer yerlere göre eğitim 

düzeyi  dahi  iyi  olan  Orenburg  ili  Çelyabinsk  (Çelebi)  nahiyesinde  bir  Başkurt  köyü  olan 

Elmen’e gönderilir. Burası ailesine oldukça uzaktır. Küçük yaşta, güçlükleri göğüslemeye, 

gurbet hayatına alışmaya, daha önemlisi öğrenmenin tadını almaya başlamıştır. Elmenliler, 

Rus  tahakkümü  altında  Müslüman  Türk  olarak  her  türlü  olumsuzluklara  rağmen  ayakta 

kalabilmenin temel esprisini yakalamış, fakir ama fedakâr insanlardan meydana gelmekte-

dir. “Gayet fakir” olmalarına rağmen, “beş yüz kadar talebe” okutmaktadırlar. Fedakârlıkla-

rı, âdeta destansıdır: “Evlerini talebelere vererek, kendileri kümes tabir olunacak barakalar-

da, bütün bir aile üst üste” yaşamaktadırlar. Okuttukları, dışarıdan gelen öğrencilere, “hiç-

bir karşılık beklemeden” yiyecek ekmeğini vermekte, üstelik çamaşırlarını yıkamaktadırlar. 

“Köyden birisi öldüğü zaman akrabaları, onun okuttuğu talebe sayısıyla” övünmektedirler.  

Abdürreşid İbrahim, Elmen’de dört yıl öğrenim görür. Ailesi, fakirdir. Ama 1871’de anne-

sini, ardından kısa süre sonra babasını kaybedince, çok yönlü garip kalır. Ailesinden hiçbir 

miras kalmamıştır. Kendilerine yardım edecek akrabaları da yoktur. On iki yaşındaki küçük 

kardeşini de yanına alır. 14 yaşındaki İbrahim, çalışıp harçlığını kazanarak kardeşini okut-

tuğu  gibi  kendi  tahsiline  de  devam  eder.  Fakat  mevcut  medrese  eğitimi  kendisini  tatmin 

etmemektedir. Teman medresesinde kısa bir süre eğitim gördükten sonra namını duyduğu, 

Kazan’daki  Kışkar  medresesine  gider.  Serbest  zamanlarında  hizmetçilik  yapıp,  mahalle 

güreşlerinde yarışarak harçlığını çıkarmaya çalışır. Buradaki eğitim seviyelidir. Önce oku-

duğu  yerlere göre üniversite gibidir. Fakat Pasaport süresi dolmuştur. Osmanlı-Rus Harbi 

ile birlikte sıkı denetimler yapılmaktadır. Bunun üzerine istemeyerek oradan ayrılır ve Ka-

zan yakınlarındaki köylerde dolaşırken  yakalanarak hapse atılır. Bir sene süren hapishane 

hayatı  onun  ufkunu  genişletmiştir.  Çünkü  hapishane,  Rusya’nın  değişik  yerlerinden,  pek 

çoğu siyasi ve dini olaylara karışmaktan suçlu bulunmuş Müslüman Türklerle doludur. On-

lardan Rus esaretindeki Türk ve Müslüman halkların durumu hakkında epeyce bilgi edinir. 

İleride yayınlayacağı Hapishane Esrarı adlı kitabı mahkûmiyet günlerinin eseri olur. 

Mahkûmiyetten  sonra  bir  süre  özel  öğretmenlik,  imamlık  yapan  İbrahim,  1879’da  İstan-

bul’a  gelerek  Hacca  gider.  Hacdan  geri  dönmeyerek  Medine’ye  yerleşip,  tahsilinin  ikinci 

devresine  devam  eder.  Beş  yılda  fıkıh,  tefsir,  hadis,  kıraat  gibi  dini  derslerinin  yanında 

Arapça  ve  Farsça  da  okur,  icazetnamesini  alır.  Önemli  şahsiyetlerle  tanışıp,  görüşür. 

1884 sonlarına doğru İskenderiye üzerinden İstanbul’a, oradan da Tara’ya döndü. Bir med-

resede  ders  vermeye  başladı  (1885)  ve  aynı  yıl  evlendi.  Altı  ay  Tara’da  kaldıktan  sonra 

Medine’ye talebe götürmek üzere İstanbul üzerinden ikinci defa hacca gitti. Öğrencilerini 

Medine’ye  yerleştirdikten  sonra  memleketine  döndü  ve  medreselerin  ıslahı  çalışmalarını 

başlattı. “Usul-i cedid” (yeni yöntem) okulu açmakta, halkın desteğini aldığı için zorlanma-

dı.  Yeni  öğretim  yöntemiyle  Kırım’da  ders  kitapları  hazırlayan  İsmail  Gaspıralı’dan  ders 



 

kitaplarını sağladı, İslâm âlemindeki düşünür ve bilginlerle mektuplaşarak kendini yenile-



meye devam etti. 1890’da Tara’dan yanına aldığı on talebeyle tekrar İstanbul’a geldi. Öğ-

rencilerini, Darüşşafaka ve Darü’t-tedris okullarına yerleştirdi. Bu talebelerin bütün masraf-

ları,  Osmanlı  Devleti  tarafından  karşılanmıştır.  Onun  İstanbul’a  talebe  yollaması  Müslü-

manlar arasında sevinçle karşılanıp, kendisine Rusya’nın her bölgesinden müracaatlar baş-

larken, Rus hükümeti durumu, aleyhine bularak rahatsız olmuş ve talebe akınına sıkı dene-

tim getirmiştir. Denetim 1910’da gevşedikten sonra İstanbul’a talebe gelişi yeniden başla-

mıştır.  Fakat  Abdürreşid  İbrahim’in,  eğitim  alanında  çalışmaları  ile  birlikte  yükselişi  de 

devam etmiştir. 1891’de geldiği Ufa’daki Orenburg Şer’i Mahkemesi’nde Rus dili imtiha-

nını verir. Ertesi yıl da Orenburg Ruhanî Meclisi tarafından mahkeme üyesi ve kadı atanır. 

Rusların, başına Rus çıkarlarına hizmet eden kişiler getirerek kullandığı mahkemeyi, Müs-

lümanlara hizmet eder hale getirmeye gayret etti. Mahkemeden alınan fetvalar, Müslüman 

halk arasında “bir  yüce ferman” gibi kabul edildiği için önemsedi. Bir ara mahkeme baş-

kanlığı da yapan Abdürreşit İbrahim, Ufa’daki fakir ve yetimler için dernekler kurarak ken-

disi de derneklerde gönüllü olarak çalıştı. Petersburg’a giderek Çarlık yönetiminin içişleri 

ve eğitim bakanları ile  görüşerek Rusya Müslümanlarının sorunlarına çözümler aradı.  Bu 

dönem kaleme aldığı Livaü’l-hamd adlı risalesini İstanbul’da bastırarak Rusya’da dağıtma-

sı,  Müslüman  kitleler  üzerinde  etkili  olmuştur.  Sibirya’dan  Anadolu’ya  göç  etmek  üzere 

insanları  hareketlendiren  bu  eserinden  sonra,  zamanla  yetmiş  bin  Türk,  Türkiye’ye  hicret 

etmiştir.  Ardından,  Rus  Çarlığı’nın  Türklere  yaptığı  baskı  ve  haksızlıkları  ortaya  koyan 

Çoban  Yıldızı  adlı  eserini  yayınlayıp  gizlice  Rusya’ya  gönderir.  Çoban  Yıldızı’nın,  Rus-

ya’daki “ilk Türk siyasi belgesi” olarak değerlendirilmesi önemini artırmaktadır. Bu arada 

kendisi de müftü ile anlaşmazlığa düştüğü için istifa ederek (1895), İstanbul’a gelmiş bu-

lunmaktadır. İstanbul’da bulunduğu toplam iki yıllık sürede bir yandan kımızcılık ve ziraat 

yaparak  geçimini  temin  eden  Abdürreşid  İbrahim,  öte  yandan  esaret  altındaki  kardeşleri 

için yapacaklarını planlar. 1896’da İstanbul’dan Avrupa’ya giderek İsviçre’de tanıştığı Rus 

sosyalistlerine  Rusya’daki  Müslümanların  durumlarını  anlatıp  onların  desteklerini  ister. 

1997’de İstanbul’dan başladığı üç yıl süren seyahatine çıkar. Bu uzun seyahatte, Mısır, Hi-

caz, Filistin,  İtalya, Avusturya, Fransa, Sırbistan, Bulgaristan, Batı Rusya, Kafkasya, Batı 

ve Doğu Türkistan, Yedisu Vilayeti ve Sibirya bölgelerinde dolaşıp çeşitli temaslarda bulu-

narak  Tara’ya  geldi.  Böylece  acınacak  durumdaki  Müslümanların  durumunu  yakından  in-

celeme fırsatını bulur (1900). Mehmed Âkif’in, “Süleymaniye Kürsünde” kendi dilden bü-

yük seyahatini şöyle özetler: “Şarkı baştanbaşa yıllarca dolaştım, gezdim;/Hem de oldukça 

görürdüm,  kafa  gezdirmezdim!/Bu  Arapmış,  bu  Acemmiş,  bu  Tatarmış  deme-

dim;/Müslüman unsurunun hepsini gördüm kendim.”  

Tara’da bir müddet kaldıktan sonra Japonya’ya geldi. Kısa bir müddet kaldıktan sonra 1900 

yılının  sonlarında  Petersburg’a  dönerek  burada  Mirat  adlı  bir  dergi  çıkarır.  Çünkü  basın, 

medeni insanlar için kürsülerin en yükseğidir. 



 

O,  1902-1903  yılları  arasında  tekrar  Japonya’dadır.  Uzak  Doğu’nun  “parlayan  yıldızına” 



çok  önem  vermektedir.  Zira  bu  coğrafyanın  Batı  esaret  ve  zulmünden  kurtulması,  Japon-

ya’nın süper güç olmasından geçmektedir.  

Japonya’da  ilk  İslam  tohumlarını  atan  Abdüreşid  İbrahim,  bir  ara  ziyaret  ettiği  II. 

Abdülhamid’e bir mektup yazarak, Japonya’da İslâm’ın yayılması için desteğini istemiştir. 

Padişah gözünde, Japonya’da “İslamiyeti yaymayı mukaddes vazife sayan” “ Kazanlı Müs-

lüman âlim”, “Türkçe, Arapça, Farsçadan başka Rusça ve Japonca biliyordu. Kırk yaşından 

sonra  Fransızca  ve  Latince”  öğrenmiş  biriydi.  Japonya’da  Rus  karşıtı  faaliyetleri  üzerine 

Rus  hükümetinin  isteğiyle  Japonya’dan  ayrılması  istendiğinden  İstanbul’a  geldi  (1904). 

Rus elçisinin isteği üzerine tevkif edilerek 14 Ağustos 1904’te Odesa’ya getirilerek hapse-

dilir.  Fakat  bir  hafta  hapis  yattıktan  sonra  Rusya  Türklerinin  Rus  hükümetine  yaptıkları 

baskıları sonucu 21 Ağustos 1904’te serbest bırakılır.  

Hapisten sonra Kazan’ı ziyaret ederek aydınlarla çalışmalar planlayan Abdürreşid İbrahim, 

Petersburg’a  yerleşti.  Rus  hâkimiyeti  altındaki  Türkler  arasında  siyasi  ve  dini  bir  birlik 

kurmak amacıyla 11 Aralık 1905’te Ülfet adlı bir dergi çıkardı. Ülfet bütün Rusya’da bü-

yük bir ilgiyle karşılandı. Hatta Türkistan’da gördüğü aşırı alaka yüzünden polis kayıtlarına 

“zararlı neşriyat” olarak geçti. Türkçe yayın yapan dergi, Osmanlı Türkleri ile Rusya Müs-

lüman Türk boyları arasında bir dil bağı işlevi de görüyordu. Dini konulara da ağırlık ver-

diği için medrese talebeleri tarafından da büyük bir ilgiyle takip edilen dergi, 85. sayısında 

Rus hükümeti tarafından kapatıldı. Ülfet’e olan yöneliş Tilmiz’i doğurmuştur. Ama bu der-

gi Arapça yayın yapıyordu. Amaç, Türkçe bilmeyen Kafkas Müslümanlarını ortak bir dilde 

birleşmek ve onları dünya Müslümanlarının durumundan haberdar etmekti. 1906’da başla-

yan yayın hayatını Rus idaresi, 1907’de sona erdirmiştir. Ülfet ve Tilmiz’in peş peşe kapa-

tılması Abdürreşid İbrahim’i yıldırmaz. Kazak lehçesi ile yayın tapan Sirke’yi (Rehber) 9 

Haziran  1907’de  çıkarır.  Yine  Haziran  1907’de  Petersburg’da,  Necat  (Selâm=Kurtuluş) 

adlı, dini-politik dergiyi çıkarır. Fakat derginin çıktığı gün Rus hükümeti, onun matbaasını 

basarak Abdürreşid İbrahim’i tutuklamak ister. Durumu önceden haber aldığı için şehri terk 

ederek aşağıda bahsedilen uzun seyahatine çıkar. Âkif, onun bu durumuna ve basın-eğitim 

faaliyetine Safahat’ta genişçe yer vermiştir. 

1905 Rus ihtilâlinden sonra ortaya çıkan geçici hürriyet havasından Rusya Müslümanları da 

yararlanmak istemektedirler. Bunun için haklarını aramaya başlarlar. Bu girişimlerin öncü-

lüğünü yapan Abdürreşid İbrahim, siyasi haklar tanınmasını elde etmek üzere Türklerin bir 

birlik oluşturması için yoğun bir çalışma içine girer. Onun için düğünler bile birer vesiledir. 

Müslüman  liderler,  aydın  kesim,  yazar,  edibler,  zengin  kesim,  talebelerin  katılımıyla 

Mekerce’de  (Nijni  Novgorod)  büyük  bir  toplantı  yapılması  kararlaştırılır.  Rus  yetkililer, 

defalarca müracaat edilmesine rağmen “Birinci Müslüman Kongresi”nin toplanmasına izin 

vermez. Ama Abdürreşid İbrahim, önceden yazı ile duyurulan, insanların toplanmaya baş-




 

ladığı  toplantıdan  sıkıyönetime  rağmen  vazgeçmez.  Onun  teklifiyle  toplantı,  gizlice  Oka 



nehri üzerinde kiralanan bir gemide 15 Ağustos 1905’te yapılır. On üç saat süren toplantı 

sonunda  bir  ittifak  kararı  alınarak  Rusya  Müslümanlarının  bir  çatı  altında  meselelerinin 

müzakere  edilmesi  ve  savunulması  fikri  kabul  edilir.  Karar  müsveddelerini  yanına  alan 

Abdürreşid  İbrahim, Petersburg’a döndüğünde Bin Üç Yüz Senelik Nazra adlı eserini ya-

yınlar. Müslümanların birlik olmalarının ehemmiyeti dile  getirilen  eser, sonraki  birlik ça-

lışmalarının özü olacaktır. 

Ayrıca,  19  Kasım  1905’te,  Rusya’da  yaşayan  otonomi  taraftarı  milletlerin  temsilcileri  ile 

Petersburg’da bir toplantı düzenlerler. Toplam 83 temsilcinin katıldığı toplantıda Azeriler, 

Estonya ve Letonyalılar birer, Litvanyalılar sekiz, Polonya on beş, Tatarlar üç, Ukrayna on 

sekiz kişi tarafından temsil edilir. Kırgız, Kazak, Gürcü, Ermeni delegeler bulunur. Kong-

rede Tatarlar adına görüş bildiren Abdürreşid  İbrahim, İslâm Birliği doğrultusunda Rusya 

Müslümanlarının  hak  ve  hukukunu  korumaya  dönük  Nijni  Novgorod  kararlarını  açıklar. 

Dört gün süren toplantı, farklı toplumların özerkliğini, hak ve hürriyetlerinin korunmasını 

öne çıkaran kararlar almıştır. 

13  Ocak  1906’da  ikinci  Müslüman  Kongresi  gerçekleştirilir.  Burada,  Abdürreşid  İbra-

him’in hazırladığı,  “ittifak nizamnamesi” oy birliğiyle kabul  edilir. Bir adım ileri atılarak 

yine onun öncülüğünde Rusya Müslümanlarının Muhtariyet meselesi gündeme getirilir. Bu 

fikir  Rus  meclisi  Duma’daki  Müslüman  milletvekilleri  vesilesi  ile  her  yer  ve  her  ortamda 

dile  getirilmeye  başlanır.  Abdürreşid  İbrahim  bu  konudaki  görüşlerini  kaleme  aldığı 

Aftonomiya risalesinde, millî, kültürel özerkliği, “Kırgızistan, Türkistan, Kuzey Kafkasya 

ve Azerbaycan topraklarının ulusal bağımsızlığı” fikrini açıkça yazar.  

Üçüncü Müslüman Kongresi,  16 Ağustos 1906’da Mekerce Pazarı’ndadır. Altı gün süren 

toplantıda,  Rusya  Türklerinin  ileri  gelenleri;  misyoner  faaliyetleri,  eğitim,  din  ve  ilim 

adamları ve her alanda iyileşmenin sağlanması için ıslahat konularını tartışırlar. Ancak, III. 

Duma döneminde Rus baskısı artarak birçok Müslüman aydın hapsedilir ve sürgüne gönde-

rilir.  Abdürreşid  İbrahim’in  de  dergileri  kapatılmış,  Rusya’da  kalmak  can  güvenliği  için 

tehdit  oluşturmaya  başlamıştır.  Bunun  üzerine  Rusya’dan  ayrılmaya  karar  vererek  ikinci 

büyük seyahatine çıkar. 

1907  sonlarında  Batı  Türkistan  şehirlerini  dolaşır,  halkın  durumuna  yakından  şahit  olur. 

Doğu  Türkistan’ı  da  kapsayan  bu  bir  senelik  seyahatinde,  ileri  gelenlerle  görüşerek  Rus 

hükümetine karşı ortak hareket edilmesi, medreselerin ıslahıyla usul-i  cedit mekteplerinin 

kurulması için çalışır. Tara’ya döndükten kısa bir süre sonra, ailesini alarak Kazan şehrine 

yerleştirir. Kazan’da hemen siyasi faaliyetlere başlayarak Dördüncü Müslüman kongresinin 

toplanması için hazırlıklara girişir. Yine gizlice bir gemide gerçekleşen toplantıda, eğitimle 

alakalı  bir  komite  oluşturularak  öğretmenlik  yaşına  gelmiş  Kazan  bölgesindeki  gençlerin 

İstanbul’a gönderilerek eğitim almaları kararlaştırılır. Bilinçli insan, en önemli güçtür. Ka-




 

rarlarını haber alan Rus hükümeti, önceleri engel olsa da 1908’den itibaren, aynı karar doğ-



rultusunda birçok genç Türkiye’ye gelmiştir. Rus baskısı, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu, 

Ali  Hüseynizade,  Alimcan  İdrisi  daha  sonra  A.  Zeki  Velidi  (Togan),  Mehmet  Emin 

Resulzade, Sadri Maksudi, Zakir Kadiri (Ugan), Fuat Tuktar, Ayaz İshaki, Abdullah Battal 

(Taymas)  gibi  tanınmış  şahsiyetlerin  Türkiye’ye  göçmesine  neden  olmuştur.  Abdürreşid 

İbrahim, doğrudan Türkiye’ye gelmez. Kazan’da, 5  - 6 yaşındaki kızından ayrılışı zor ol-

muştur. Kızı, dolu dolu gözlerle, "ne zaman döneceksin?” sorusunu sormaktadır. Cevabını 

bilmediği  soruyu  geçiştiren  “Babay”,  Kazan’dan  nehir  yolu  ile  Ufa’ya,  oradan  demiryolu 

ile Çelebi (Çelyabinsk)’ye hareket eder. Yolu Çelebi’den Kızılyar (Petropavlovsk), Omsk, 

Tomsk, İrkutsk üzerinden Moğolistan, Mançurya’ya gider. Sibirya Tatarları ile görüştükten 

sonra, Vladivostok’tan gemi ile Japonya’ya geçer. Tokyo’da yedi ay kalan Abdürreşid İb-

rahim,  Japon ileri  gelenlerinden,  halktan  büyük  alaka  görür.  Japon  imparatorluk  ailesi  ile 

yakın  dostluk  kurar.  Japon  eğitim  sistemini  yakından  inceler,  şerefine  verilen  ziyafetlere, 

toplantı  ve  konferanslara  katılır.  Japonca  öğrenir.  İslam  hakkında  misyonerler  tarafından 

yayılan yanlış bilgileri düzeltir. Japon gazeteleri, konuşma ve konferanslarına yer verdiğin-

den hayranları artar. Bir kısım üst düzey Japon diplomatlar İslam’ı kabul eder. Onların da 

gayretleri ile “Asya Gi Kay” adlı, amacı Uzakdoğu halkları arasında dayanışma ve yardım-

laşma ve İslami davet olan dernek, 21 Mayıs 1909’da kurulur. İslâm kardeşliğini esas alan 

derneğin  başkanı,  Ebu  Bekir  adını  alan  Müslümanlığı  benimsemiş  eskiden  Samuray  olan 

bir  Japon  diplomattır.  Tokyo’dan  cami  yeri  için  arsa  temin  eden  dernek,  çok  daha  sonra 

yine  Abdürreşid  İbrahim  önderliğinde  Tokyo  Camiinin  yapılmasına  vesile  olacaktır. 

Seyahatine, uzun süre kaldığı Japonya’dan 19.06.1909’da Kore’nin Pusan limanına geçerek 

devam  eder. Japonya’dan sonra Kore’de Asya insan unsurunun hasbi  davranışlarına şahit 

olur. Vapurdan alıp karaya götüren fakir kayıkçıya, cebinde ufak para olmadığından yarım 

yen  vermiştir.  Gümrükten  eşyalarını  alıp  rikşe  denilen  insanın  çektiği  bir  ulaşım  aracı  ile 

tren istasyonuna gider. Treni beklerken fukara bir adam dört kuruş kadar para verir. O çok-

tan kayıkçıya verdiği küçük parayı da üstünü de unutmuştur bile. Adam, “Kayıkçıya elli sin 

vermişsiniz, onun fazlası” diye izah eder. Demek ki, ehemmiyetsiz bir para üstü için yoksul 

adam, sahil gümrüğünden trene kadar yirmi dakikalık bir mesafeyi yürüyüp emaneti teslim 

etmiştir. 

Bir hafta kaldığı Kore’den trenle Çin’e geçer. Orada, İslâm’la çok erken çağda tanışmasına 

rağmen Çin Müslümanlarının İslam’dan hayli uzaklaş, Çin dinleri ile karışık bir hale gelmiş 

hayatına şahit olur. Hutbe, namazda okunan sureler bile Çince gibi, aslıyla tanınmaz hale 

gelmiştir. Gerilik, kirlilik diz boyudur. “İstanbul’un en pis caddesi Pekin’in en temiz cadde-

lerinden daha temizdir.” Halkta ayrı bir Osmanlı sevgisi vardır. Fakat Osmanlı Devleti’ni o 

topraklarda  temsil  edenlerin  halkla,  halkın  kendi  devletlerine  ilgisi  ile  alakalı  değillerdir. 

Devlet başkanı Halife olan “Osmanlı konsolosluklarında ne oruç tutan var, ne namaz kılan 

var”dır. 



 

Abdürreşid İbrahim, 7 Ağustos 1909 tarihinde Singapur’a ulaşır. Kendisini büyük bir coşku 



ile karşılayan Müslüman halka, ittihad-ı İslâm (İslâm birliği)’dan bahseden vaaz ve sohbet-

ler  yapar. Singapur’da parası  bittiği  için  yolculuğuna devam  edemediğini  fark eden Müs-

lümanlar, biletini alarak onu, Hindistan’a yolcu ederler. 

Hindistan o sıralar, İslâm Medeniyetine ve Osmanlı Devleti’ne en bilinçli düşman olan İn-

gilizler tarafından yönetilmektedir. Orada “İngiliz zulmü tahammül edilecek gibi değildir.” 

Halk fakirleştirilmiş, gelir düşürülmüştür. Gelir, “yüz sene önceki mahsule nispeten yarıya 

düşmüştür..  İngiltere  devleti,  Hindistan’ı  harap  etmek  için  yaratılmış  çekirgedir”.  Suni 

mezhepler, parçalanmış halk, “eskiden beri esarete alışkın” Hintlilerin, İngiliz zulmüne ses 

çıkarmamasını sağlamaktadır. Londra’da tahsil görmüş Hint kökenli subaylar bile, “İngiliz-

ler sahiptir (efendi)” anlayışıyla işgalci üstünlüğünü benimsemişlerdir. Ruslar gibi, İngiliz-

ler  de  Abdürreşid  İbrahim’in  işgal  bölgelerinde  bulunmasından  son  derece  rahatsız  olur. 

Onu  taciz  eder,  nezarete  atar,  peşine  casus  takarlar.  Bombay  durağına  geldiğinde  peşine 

takılan “haşerat” uyumaktadır. Hemen vagondan inerek büyük caddeden İslam mahallesine 

giderken  “haşerat”  koşarak  arkasından  yetişir.  Gecenin  üçü,  sokak  gayet  tenhadır. 

Abdürreşid  İbrahim’i  tutacak  olur.  Orada  yumruklarıyla  yuvarlar.  “Düdük  çalarak  geriye 

doğru yollanan” adamı bir daha görmez. Hindistan’da daha fazla kalması tehlikelidir. Bu-

nun  üzerine  7  Ekim  1909’da,  Bombay’dan  gemi  ile  Hicaz’a  hareket  eder.  1910  yılında 

Haccını  ifa  eden  Abdürreşid  İbrahim,  Hicaz  Demiryolu  ile  Beyrut’a,  oradan  da  gemi  ile 

İstanbul’a  geldi.  Hariciye  Nezaretine,  Osmanlı  vatandaşlığına  geçme  talebiyle  bir  dilekçe 

verir. Ancak 25 Ekim 1913’te Osmanlı vatandaşlığına kabul edilmiştir. 

İstanbul’a geldikten sonra Sırat-ı Müstakim dergisi idarehanesinin düzenlediği konferansla-

ra katılır. Sultanahmet, Ayasofya, Şehzadebaşı Camilerinde vaaz tarzında yapılan bu konfe-

ranslara  en  az  beş  bin  kişi  iştirak  etmiş,  cemaat  dışarılara  taşmıştır.  Konferanslarda 

Abdürreşid İbrahim halka, “Sibiryalı Meşhur Seyyah-ı Şehir”, “Hatib-i Şehir” diye takdim 

edilir. Bursa ve İstanbul’da düzenlenen konferansların konusu Âlem-i İslam’ın durumudur. 

“Bembeyaz lihye-i pakiyle (temiz sakalı) beyaz destarı/O mehib (heybetli) alnı, o pek mu-

nis olan didarı (yüzü)” ile dinleyicileri üzerinde etkilidir. 

İstanbul’da Sultanahmet civarında bir eve yerleşen “iri, babayiğit” Abdürreşid İbrahim, boş 

durmaz.  Bir  taraftan  yakın  dostu  Mehmed  Âkif’in  başyazarı  olduğu  Sıratımüsta-

kîm/Sebilürreşad’da (yalnız Sebil’de 18 ayrı makale) yazıları yayınlanırken diğer taraftan, 

Tearüf-i Müslimin adıyla bir dergi çıkarır. Dergi, adının anlamı gibi Müslümanların birbiri-

ni tanımasını, dertlerini öğrenmesini ve bir kardeşliğin gelişmesini hedef almaktadır. 

1911’de  İtalyan’ların  saldırması  üzerine  Abdürreşid  İbrahim,  Trablusgarb’a,  cepheye  git-

meye karar verir. 54 yaşındadır. Yerinde duramaz. Bir ateş yüreğini kaplamıştır. Yaşlı, ol-

duğu  için  ön  safta  savaşamasa  bile  “cihad  edenlere  su  vermeye”  yaramak  niyetiyle  yola 

düşer. Önce gemi ile İngiliz işgali altındaki Mısır’a gider. Bedevi kıyafetleri içinde deve kira-




 

layarak,  hayati  tehlikelerle  dolu  bir  yolculuğun  ardından  Libya’nın  Sollum  şehrine,  oradan 



şiddetli çatışmaların sürdüğü Derne’ye varır. Tobruk, Bingazi, Trablusgarb cephelerinde fii-

len bulunur, zaman zaman çarpışmalara katılır. Bir avuç Osmanlı subayı ve Libyalı kardeşle-

rinin tek vücut halinde destansı direnişi onu sevindirir.  Bingazi’de kırk  gün Enver Paşa ile 

aynı cephede olurlar. Aralarında dostluk gelişir. Trablusgarb’ta beş ay kaldıktan sonra İstan-

bul’a döner. Trablusgarp savaşı hakkında verdiği konferanslar büyük ilgi görür. Bu sıra Eşref 

Edib’in gayretiyle Âlem-i İslâm adlı hatıratı, İstanbul’da basılır (1912) ve adeta kapışılır. 

Felaketler peş peşe sökün etmiştir. 1912’de başlayan Balkan Savaşları sırasında serhat şehri 

Edirne,  Bulgar  çizmesi  altına  düşmüştür.  Aynı  yıl  Osmanlı  vatandaşlığına  kabul  edilen 

Abdürreşid  İbrahim, o sıralar çıkardığı  İslâm  Dünyası  adlı dergide, bu toprakların  kaybe-

dilmemesi için bütün dünya Müslümanlarını cihada çağırır. Japonya, Çin, Hindistan, Sin-

gapur, Cava, Malezya’daki dostlarına mektuplar yazarak onları cihada davet eder. Her ta-

raftan  maddi  yardım  ve  gönüllü  toplandığı  haberleri  gelmektedir.  Yalnız  bir  İslâm  ülkesi 

olmayan  Japonya’daki  durum  farklıdır.  Orada  Edirne’nin  düşüş  haberini  bazı  gazeteler, 

siyah çerçeveler halinde halka duyurur. Bu durum, Abdürreşid’in Japonya’da ülkemiz adı-

na oluşturduğu kamuoyu hakkında fikir vermektedir. 

O, Birinci Dünya Savaşında da yine değişik yerlerde görülür. Ruslar, Kasım 1914’te Doğu 

Anadolu’yu işgale başlamışlardır. Enver Paşa’nın yanına giderek, Doğu’da askerlere moral 

verir.  Rus  saflarındaki  Müslüman  askerlere,  gerçek  yerlerinde  savaşmaları  için  propaganda 

yapar.  Kafkas  Cephesindeki  hastalık,  donma  dahil  felâketi  ve  çekilmeyi  görür.  Üzüntüleri 

kahredicidir.  İstanbul’a dönerek,  “Rusya’daki Türk-Tatar Müslümanlarının  Haklarını Koru-

ma  Komitesi”ni  kurma  çalışmasına  katılır.  Türk  Tatar  Heyeti’nde  kendisi  dışında  Ahmet 

Ağaoğlu, Yusuf Akçura, Hüseyşnizade Ali, Çelebizade Mehmet Esat da bulunmaktadır. Ko-

mite,  “Kafkasya,  Türkistan,  Kırım,  Kazan  Türklerinin  gaspedilen  haklarının  geri  verilmesi 

için  mücadeleyi”  öngörmektedir.  Onun  için  bazı  üyeleri,  1915  sonlarında  Abdürreşit 

İbrahimle birlikte, Sofya, Budapeşte, Viyana’yı dolaşarak resmi, özel temaslarda bulunarak, 

“Bizi Rus boyunduruğundan kurtarın” cümlesiyle biten muhtıralar sunup İstanbul’a döndüler. 

Savaş sırasında Almanların aldıkları esirler arasında Tatar, Başkurt Türkü de bulunmaktay-

dı. Berlin yakınlarında Zossen esir kampına yerleştirilen Türkleri kazanıp, onlardan fayda-

lanmak isteniyordu. Onun için Enver Paşa’nın isteğiyle bir ara Almanya’ya giderek Müs-

lüman esirler arasında dolaşır. Esir kamplarında verdiği vaazlarla onları Halifenin safında 

çarpışmaya ikna etmeye çalışır. Bu esirlerden “Asya Taburu” adıyla bir tabur oluşturularak, 

7  Mayıs  1916’da  İstanbul’a  gönderilen  bu  tabur  Irak  Cephesinde  İngilizlerle  savaşmaya 

gönderilmiştir. Ayrıca, savaş sırasında ve sonrasında Teşkilat-ı Mahsusa (istihbarat teşkila-

tı) adına verilen bazı görevleri yerine getirdi. Onlar genelde Rusya Türkleri ile ilgili vazife-

lerdir.  Bu  arada  Avrupa’da  katıldığı  konferans  ve  toplantılarda,  her  fırsatta  Rusya  Müslü-

manlarının sesi olur. Milliyetler Birliği’nin (I’Urion des Nationalites), Lozan’da düzenledi-




 

ği Rusya Mahkûmu Milletler Konferansı’na Rusya Müslümanlarının temsilcisi olarak katı-



lır. Dini, medeni muhtariyet ister. Yasal kısıtlamaların kaldırılmasını, seçim sisteminin de-

ğiştirilmesini  talep  eder.  Birinci  Dünya  Savaşı  başlarında  Stockholm’de  kurulmuş  olan 

Rusya’daki  Yabancı  Milletler  Cemiyeti’nde  Rusya  Müslümanlarının  temsilciliğini  yapar. 

İçlerinde Alimcan İdrisi’nin de bulunduğu bir grup Tatar ile Berlin’de Müslüman, Rus sa-

vaş esirlerine seslenen Cihad-ı İslâm adlı bir gazete çıkarır. 

Savaşın  bitiminden  sonra  1918’de  Kiev’de  Türk  büyükelçiliğini  organize  etmek,  karmaşa 

içinde vatandaşları sağ salim Türkiye’ye göndermek göreviyle İstanbul’dan Rusya’ya gider. 

Bolşevik  devriminin  sancılı  günleridir.  Devletsizlik,  anarşi  kol  gezmektedir.  Trenlerin  ne 

hareket saatleri bellidir ne de ayakta duracak bir yer. İki gün iki gece İstasyon taşları üzerin-

de fırsat bekleyerek hareket yeri belli olmayan bir trene biner. Trene girdikten sonra anlar ki, 

ondan başka bilet alan kimse yoktur. Çünkü bilete lüzum yoktur. Rusya dağılmıştır. Öyle bir 

işkenceli  bir  yolculuktan  sonra  Ukrayna’nın  merkezi  Kiev’e  ulaşır.  Şehirde  Bolşeviklerin 

katliamına tanık olur. Dört-beş bin kişi öldürülmüştür. Bir ay Kiev’de kalıp görevini tamamla-

dıktan sonra,  ailesini almak üzere Almanya’ya  gider. Rusya Türklerine maddi-manevi  yardı-

mını esirgemeyen Talat  Paşa  Hükümeti istifa etmiştir. Almanya’da  da devletsizlik terörü es-

mektedir. Bin bir güçlükle ailesi ile birlikte Rusya’ya döner. Moskova’dan Petersburg’a ulaştı-

ğında, bildiği şehri tanıyamamıştır. Sokaklar hayvan leşleri, insan cesetleri ile doludur. Tara’ya 

dönerek, biri erkek diğeri kızlara ait iki mektep açar. Halk bilgiye açtır. Yaş sınırı gözetmeden 

bütün şehrin Müslüman erkek ve kadınlarını hanımıyla birlikte tedris ve talime başlar. Bolşe-

vikler, medreseleri kaldırıp, kapatmakta, kendilerinden olmayanlara ekmek vermeyerek açlık-

tan ölmelerini sağlamaktadır. Sükûnetle mücadele ederek iki yıl Tara’da kalır. 

Abdürreşid İbrahim, bu defa yanında oğlu olduğu halde Doğu Türkistan’a gider. Burada da 

büyük  iltifat  ve  ikramlarla  karşılaşırlar.  Çünkü  Türkiye’den  gelmişlerdir.  Vaazlar  vererek 

memleketi dolaşır. Müslüman halk, ıstırap duyduğu tek şey vardır; o da Yunanlıların, Sakar-

ya’ya  ve  Ankara  yakınlarına  gelmesi.  İstiklâl  Harbi’nin  kazanılması  her  yerde  olduğu  gibi 

Türkistan’da da çok büyük bir sevinçle karşılanır. 

Doğu Türkistan’dan Moskova’ya dönen Abdürreşid  İbrahim, Lenin, Stalin vb. ile yakın te-

masa  geçerek  Türk  halkının  zarar  görmemesine  çalışır.  Ama  Bolşevik  idare,  gittikçe  Rus 

şovenizmine  dönüşerek  Çarlık  yönetimini  aratır  hale  gelmiştir.  Bunun  üzerine  Rusya’dan 

ayrılarak Türkiye’ye iltica eder (1925). İstiklâl Harbi ve Lozan Anlaşması sırasında Rusya ile 

iyi  ilişkiler  gelişmiştir.  Bunun  sonucu  olarak,  bir  ara  iki  devlet  arasında  siyasi  sorun  olan 

(1904) Abdürreşid İbrahim’in İstanbul’da kalması, Rusya aleyhinde faaliyetlerde bulunması 

uygun bulunmamaktadır. 

Türkiye’de,  1908’de  Sibirya’dan  hicretleri  için  çalıştığı,  Konya’nın  Cihanbeyli  ilçesinin 

Böğrüdelik köyüne yerleşir. Onun için köy hayatı, bir çeşit gönüllü sürgün dönemidir (1925-

1933).  Fakat  köyde  boş  durmaz.  Öğrenciler  yetiştirir,  hayvancılıkla  uğraşır.  Konya  Valili-




10 

 

ği’nin, 24 Aralık 1828’de Cihanbeyli Müftüsü olarak tayin edilmesini teklif ettiği Abdürreşid 



Efendi, düşünce ve bilim alanında çalışmalarına ara vermez. Fırsat buldukça da İslam dünya-

sının problemlerini dile getiren eserler kaleme alır. Yalnız eserlerini, farklı bir değişim  dö-

nemini  yaşayan  Türkiye’de  bastırması  mümkün  değildir.  Aklı  İslâmi  hizmetlerinin  ilk  to-

humlarını  attığı  Japonya’dadır.  Japonlar  İslâm’ı  kabul  ederlerse  dünyada  önemli  bir  açılım 

gerçekleşecektir. Sağlık durumu çok iyi değildir. Yaşlıdır. Üstelik ailesini de geride bıraka-

rak 1933 Ağustos’unda İstanbul’dan yola çıkarak 12 Ekim’de Tokyo’ya varır. Bu son seya-

hatinde Japonya halkı onu büyük coşku ile karşılar. Japon basını, büyük ilgi gösterir, kendisi 

ile İslâm dünyası hakkında çok sayıda röportaj yapar. Japonya’da, 1909’da yeri alınan cami-

nin  temelini  attırır.  Hizmetleri  hızlandırır.  Dört  yılda  tamamlanarak,  Tokyo’da  bir  büyük 

camii  açılmasına  vesile  olup,  buranın  fahri  imamlığını  yapar  (1937).  İslâm  dininin  Japon 

yönetimi  tarafından  resmen  tanınmasını  sağlar.  Tokyo’daki  Tatar  ve  diğer  Müslümanların 

çocuklarına din ve tarih dersleri verir. Eşref Edip’in İstanbul’da çıkarmayı planladığı Türk-

İslâm  Ansiklopedisi’ne  maddeler  hazırlamaya  gayret  eder.  Kazan  Tatarlarının,  Türkiye’de 

Harf İnkılâbı yapıldığı için boşa çıkan bir matbaanın harflerini satın alarak Japonya’da kur-

dukları basım faaliyetlerine destek verir. Birçok Japon’un İslâm dinini seçmesine vesile olur. 

İslâm’ın  daha  iyi  tanınması  için  Japonya’da  çıkarmayı  düşündüğü  İngilizce-Arapça  dergiyi 

planlarken ömrü yetmez. 17 Ağustos 1944’te Tokyo’da vefat eder. 

Vefatı, İslam dünyasında ve Japonya’da büyük üzüntü ile karşılanmıştır. Japon devlet radyosu 

ve diğer basın organları tarafından, elim haber her yere duyurulur. Cenazesine katılmak iste-

yenlerin çokluğu üzerine, üç gün bekletildikten sonra büyük bir törenle toprağa verilir. Kabri 

Tokyo’ya “üç saatlik mesafedeki” Müslüman mezarlığı ile Japon mezarlığı arasındadır. 

Vefatının İslâm dünyasında yankısı da büyük olmuştur. Kızının bulunduğu Mısır’da Konya 

Böğrüdelik’te başta olmak üzere vefatı üzüntü ile karşılanır, ardından adına anma toplantıları 

yapılır. 

Japon ve Çinlilerdeki kültürel hassasiyeti takdir eden Abdürreşid İbrahim, onların “otuz altı 

bin hiyeroglif şeklini muhafaza için cemiyetler” kurduklarını, “Japonya’da Hiyeroglif Muha-

fazası Cemiyetinin bir buçuk milyon üyesi” bulunduğunu ifade etmektedir. Kültürel hassasi-

yeti,  “milli  hamiyet”  olarak  değerlendirmekte,  bu  nedenle  “ufak  sanılan”  konularda  hassas 

olunmasını öngörmektedir. Toplumun yaşayabilmesi için özde doğruluk ve değerler manzu-

mesine  bağlılık  gerekmektedir.  Onun  için  de,  “Er  yiğit  sözünün  sahibi  olur.  Sözüne  sahip 

olmayanlar isteklerinden devamlı mahrum olurlar” kanaatindedir. Kendisi 87 yıllık hayatında 

o kanaatlerin yılmaz, yorulmaz bir eri olmuş, o doğrultuda çok sayıda eser vermiştir. 

 

 

 




11 

 

ESERLERİNDEN BAZILARI 



Livaü’l-hamd,  İstanbul 1885. Rusya’daki Müslümanları, Türkiye’ye göç etmeye teşvik için 

yazılıp, gizlice Rusya’ya sokularak dağıtılmış bir risaledir. 

Çolpan (Çoban) Yıldızı,  İstanbul 1895. Rus Çarlığının Türklere  yaptığı  baskı  ve zulmü kı-

namak onlara karşı mücadele etmek için yazılmış bir kitapçıktır. İçinde Orenburg Şer’i Mah-

kemesi ile ilgili bilgiler de bulunmaktadır. 

Bin  Üç  Yüz  Senelik  Nazra,  Petersburg  1905.  Müslümanların  birlik  olmasını  öngören  bir 

önemli belgedir. 

Vicdan Muhakemesi ve İnsaf Terazisi, Petersburg 1906; İstanbul 1328. Hıristiyan misyoner-

lerine  karşı  İslâm  inancını  savunma  ve  toplumu  uyarı  amacıyla  yazılmış küçük  bir  eserdir. 

Subh-ı Sadık, Petersburg 1906. Rusya Müslümanlarının birlik olmaları için yazılmış bir risa-

ledir. 

Aftonomiya yâ ki İdare-i Muhtâriyye, Petersburg 1907. Rusya Müslümanlarının muhtariyet 



haklarını elde etmeleri için yazılmıştır. 

İlmihâl-i Tıbbi Hem Din Hikmetleri, 1907. Kazan Tatarcası ile yazılmış ilmihal bilgileri içe-

ren bir kitaptır. 

Devr-i Alem, Kazan 1909. Oğlu tarafından 1908 seyahatlerinin anlatımı olarak Tatar Türkçesi ile 

basılmıştır.  Âlem-i  İslâm  ve  Japonya’da  İntişar-ı  İslâmiyet’in  özeti  mahiyetindedir. 

Hapishane Esrarı, Kazan tarihsiz. 1878-1879 yılları arasında hapishane günlerini anlatan bir eser. 

Kazak  Ehvali.  Kazan  tarihsiz.  Medine’ye  tahsile  gidinceye  kadarki  hayatını  anlatmaktadır. 

Binbir Hadis-i Şerif Tercümesi, Petersburg tarihsiz. Mehmet Ârif Bey’in aynı adlı eserinden 

Tatar Türkçesinde ilavelerle çeviridir. 

Tercüme-i Halim yâ ki Başıma Gelenler, Petersburg tarihsiz. Yirmi sekiz yıllık hayatını an-

latmaktadır. 

Âlem-i  İslâm ve Japonya’da  İntişar-ı  İslâmiyet,  İstanbul 1328, 1329-1331. 1907-1910 arası 

gerçekleştirdiği büyük seyahati anlatmaktadır. 

Asya Tehlikede, İstanbul 1328. İngiltere, Rusya, Amerikan emperyalizmine karşı Asya mil-

letlerini  uyaran,  Japon  Hatano’dan  M.  Hilmi  Nakava  ile  birlikte  çevirdikleri  bir  eser. 

ed-Dinü’l-fıtrî, İstanbul 1340. İslâm Dininin insan fıtratına en uygun din olduğunu anlatmak 

için kaleme alınmıştır. 

Tarihin Unutulmuş Sahifeleri,  Berlin 1933.  İki  risale ve hatıralarından Mûsâ Cârullah tara-

fından yapılan bazı iddiaları da içeren bir derlemedir. 

 

 




12 

 

KAYNAKÇA 



Başbakanlık  Devlet  Arşivleri  Genel  Müdürlüğü  Osmanlı  Arşivi  (BOA),  24/Za/1331  H/25.10.1913, 

DN. 432, GN.1331/Za-18, FK. İ..HR.. (Rusya tebaasından, Dersaadet’te ikamet eden Abdürreşid İbra-

him’in Osmanlı tabiiyetine kabulü hk.) 

Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Cumhuriyet Arşivi (BCA), 24/12/1928, D. 22934, FK. 

30..10.0.0,  YN.  192.314..15.  (Konya  Valiliği’nin  Cihanbeyli  Müftülüğü’ne  Abdürreşid  Efendi’nin 

tayin edilmesi hakkındaki isteği).  

BCA, 8/8/1935 S. 2-3130, D. 2-422, FK. 30..18.1.2, YN. 57.67..6. (Abdürreşid’in vatandaşlığı hk.) 

Mehmet Hâkim OĞUZ Özel Arşivi. Oğuz, 1330/1914 doğumlu. Abdürreşid İbrahim’in öğrencisidir. 

Abdürreşîd  İbrâhîm,  2003,  Âlem-i  İslâm  ve  Japonya’da  İslâmiyet’in  Yayılması  1-2,  Sadeleştiren  ve 

Notlandıran: Ertuğrul Özalp, İşaret Yayınları, İstanbul. 

Abdürreşit  İbrahim  Efendi’nin  Hacı  Mehmet  Hâkim  Oğuz’a  Ders  Notları  1928,  (Basım  yeri  ve  yılı 

gösterilmemiştir, 2008). 

Böğrüdelik Köy Rehberi 100. Yıl Anısına, Hazırlayan: 100. Yıl Organize Komitesi, Böğrüdelik Köyü 

sosyal Dayanışma ve Kültür Derneği yayını, 2008, (Konya). 

CEYHAN Abdullah, 1991, Sırat-ı Müstakîm ve Sebîlürreşad Mecmuaları Fihristi, Diyanet İşleri Baş-

kanlığı yayını, Ankara. 

DÜNDAR Cevat, Anadolu’da Bir Fener Böğrüdelik 100. yıl anısına armağan, İstanbul 2007. 

DÜZDAĞ M. Ertuğrul, 2007, Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar-1, Kaynak Yayınları, İzmir. 

ERSOY Mehmed Âkif, 1977, Safahat, Hazırlayan: M. Ertuğrul Düzdağ, İnkılâp ve Aka yayını, İstanbul. 

Eşref  Edib  (FERGAN),  1381-1962,  Mehmed  Âkif  Hayatı-Eserleri  ve  Yetmiş  Muharririn  Yazıları, 

Sebilürreşad Neşriyatı, İstanbul. 

SONER Reyhan, 1994, Abdürreşid İbrahim Efendi’nin Sırat-ı Müstakim’de Yayımlanan Makaleleri, 

Ege  Üniversitesi  Edebiyat  Fakültesi  Türk  Dili  Edebiyatı  Bölümü  Bitirme  Tezi,  İzmir. 

TÜRKOĞLU İsmail, 1997, Sibiryalı Meşhur Seyyah Abdürreşid İbrahim, Türkiye Diyanet Vakfı Ya-

yını, Ankara. 

UZUN  Mustafa,  1988,  Abdürreşid  İbrahim,  Türkiye  Diyanet  Vakfı  İslâm  Ansiklopedisi  (DİA), 

c.1/295-297, İstanbul. 

http://www.bibilgi.com/Abd%FCrre%FEid-%DDbrahim

 

OKUR Salih, Önderlerimiz, “Abdürreşid İbrahim 1,2,3.”, 



www.cevaplar.org

 

kyazar@yeniumit.com.tr



 

http://www.tawish.org/tatar/tatar-foto/foto-tatar-sahsiyetleri/foto-abdurresid-ibrahim/category/34.html



 

Yüklə 112,47 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə