1
ABDÜRREŞİD İBRAHİM
Prof. Dr. Caner Arabacı
http://www.canerarabaci.com/makaleler_abdurresid_ibrahim-sayfa_id-333-id-52006
(Batı Sibirya Tobolsk-Tara 23 Nisan 1857-Tokyo 17 Ağustos 1944)
Rusya-Sibirya Türklerinin liderlerinden, seyyah, yazar, bilgin bir şahsiyet. Rusya’daki özel-
likle Sibirya Türklerinin baskı ve kimlik değiştirme zorlamaları karşısında bir yandan iyi ye-
tişmeleri, uyanmaları için çalışırken diğer yandan onların korunmalarını sağlamak üzere etki-
leyebildiklerini Osmanlı devrinde Anadolu’ya hicret etmeye teşvik etmiştir. Yetmiş bin kadar
Sibirya Türk’ünün 1908’lerde Anadolu’ya getirilmesinden maksadı, hem onların Müslüman
Türk olarak yaşamalarını temin etmek hem de ciddi bir tehdit altındaki Anadolu’nun kimlikli
insan unsurunu artırarak korunmasını sağlamaktır. Trablusgarp, Balkan Savaşları, I.Dünya
Harbi çöküntüleri; Ermeni, Rum isyanları, Birinci Dünya Harbi’ndeki Yahudi ihaneti, Bozok
Yaylası dışında her yeri kaplayan kahredici işgaller göz önünde tutulursa, Abdürreşid İbra-
him’in Anadolu’yu İkinci Anavatan olarak koruma kaygısındaki yüksek düşünce daha iyi
anlaşılacaktır. Onun Türk dünyası, İslâm Âlemi ile ilgili kuşatıcı düşünceleri, bizzat yerinde
inceleme, tanıma ve aydın sorumluğunu taşıyarak pratik, geleceğe dönük kalkındırıcı, gelişti-
rici çözümler arama çabaları ile pekişmektedir. Bir yandan seyyah olup “Demir çarık, demir
asa” gezerken, elinden kalemini hiç düşürmeyen, konferans, vaaz ve konuşmaları ile içinde
bulunduğu birçok yerde etkili olan Abdürreşid İbrahim’in, çözülüş devrindeki fevkalâde gay-
ret ve çabasının günümüzde bilinmemesi, hayatı ve eserlerinin yeterince tanınmaması modern
Türkiye açısından önemli bir eksikliktir. Sibirya, Japonya dışında İstanbul ve Konya’da da
yıllarca yaşayan bu bilge şahsiyetin hakkında geniş çaplı bir araştırmanın yapılarak, hazırla-
nacak bir belgeselle tanıtılması dün Anadolu’ya hizmet edenlere karşı günümüzün bir borcu
durumundadır. Konya-Cihanbeyli-Böğrüdelik Köyü ileri gelenlerinin 1928’de kendilerini
Sibirya’dan getirmede emeği geçen, Kuzey Türklüğünü “Millî Mefkûre ile” bilinçlendirme-
deki gayretleri ile öne çıkan Abdürreşid İbrahim’den dolayı köy adını “Reşid İli” olarak de-
ğiştirmek üzere resmi makamlara başvurmaları, Anadolu içinden bir kadirşinaslık örneğidir.
Kimdir Abdürreşid İbrahim, fırtınalı geçen, ele-avuca sığmayan hayat hikâyesi nedir?
Küçük yaştan itibaren öncelikle öğrenme ve eğitim ardından içinden çıktığı toplumun haklarını
savunma ve iyileştirme çabasının içine giren ve bu konuda yılgınlık göstermeyen bir insandır.
Yayınladığı eserler, dergiler yanında, bütün ülke çapında dört ayrı büyük kongreyi toplamış,
üstelik ikisini izinsiz gerçekleştirmiş olması azminin seviyesini göstermeye yeterlidir.
23 Nisan 1857’de Rusya’nın Batı Sibirya bölgesinde, Tobolsk ili Tara kasabasında doğ-
muştur. Aslı, dört asır önce Buhara’dan Sibirya’ya göç eden Özbek bir ailedendir. Babası
Ömer Bey, annesi Başkurt Türklerinden Afife Hanım’dır. İkisi de değerlerine titizlikle bağ-
lı ve eğitimli insanlardır. Annesi Tara’daki kız medresesinde uzun yıllar muallimlik yap-
2
mıştır. İlk dini eğitimini babasından alan Abdürreşid, yedi yaşındayken, Tara’ya 80 km
uzaklıktaki Avvuş Köyü’nde yatılı olarak okula (medrese) başlar. Sekiz ay kadar bu köyde
okuduktan sonra, Tara’ya döner. Ertesi yıl, annesinin gayretleri ile diğer yerlere göre eğitim
düzeyi dahi iyi olan Orenburg ili Çelyabinsk (Çelebi) nahiyesinde bir Başkurt köyü olan
Elmen’e gönderilir. Burası ailesine oldukça uzaktır. Küçük yaşta, güçlükleri göğüslemeye,
gurbet hayatına alışmaya, daha önemlisi öğrenmenin tadını almaya başlamıştır. Elmenliler,
Rus tahakkümü altında Müslüman Türk olarak her türlü olumsuzluklara rağmen ayakta
kalabilmenin temel esprisini yakalamış, fakir ama fedakâr insanlardan meydana gelmekte-
dir. “Gayet fakir” olmalarına rağmen, “beş yüz kadar talebe” okutmaktadırlar. Fedakârlıkla-
rı, âdeta destansıdır: “Evlerini talebelere vererek, kendileri kümes tabir olunacak barakalar-
da, bütün bir aile üst üste” yaşamaktadırlar. Okuttukları, dışarıdan gelen öğrencilere, “hiç-
bir karşılık beklemeden” yiyecek ekmeğini vermekte, üstelik çamaşırlarını yıkamaktadırlar.
“Köyden birisi öldüğü zaman akrabaları, onun okuttuğu talebe sayısıyla” övünmektedirler.
Abdürreşid İbrahim, Elmen’de dört yıl öğrenim görür. Ailesi, fakirdir. Ama 1871’de anne-
sini, ardından kısa süre sonra babasını kaybedince, çok yönlü garip kalır. Ailesinden hiçbir
miras kalmamıştır. Kendilerine yardım edecek akrabaları da yoktur. On iki yaşındaki küçük
kardeşini de yanına alır. 14 yaşındaki İbrahim, çalışıp harçlığını kazanarak kardeşini okut-
tuğu gibi kendi tahsiline de devam eder. Fakat mevcut medrese eğitimi kendisini tatmin
etmemektedir. Teman medresesinde kısa bir süre eğitim gördükten sonra namını duyduğu,
Kazan’daki Kışkar medresesine gider. Serbest zamanlarında hizmetçilik yapıp, mahalle
güreşlerinde yarışarak harçlığını çıkarmaya çalışır. Buradaki eğitim seviyelidir. Önce oku-
duğu yerlere göre üniversite gibidir. Fakat Pasaport süresi dolmuştur. Osmanlı-Rus Harbi
ile birlikte sıkı denetimler yapılmaktadır. Bunun üzerine istemeyerek oradan ayrılır ve Ka-
zan yakınlarındaki köylerde dolaşırken yakalanarak hapse atılır. Bir sene süren hapishane
hayatı onun ufkunu genişletmiştir. Çünkü hapishane, Rusya’nın değişik yerlerinden, pek
çoğu siyasi ve dini olaylara karışmaktan suçlu bulunmuş Müslüman Türklerle doludur. On-
lardan Rus esaretindeki Türk ve Müslüman halkların durumu hakkında epeyce bilgi edinir.
İleride yayınlayacağı Hapishane Esrarı adlı kitabı mahkûmiyet günlerinin eseri olur.
Mahkûmiyetten sonra bir süre özel öğretmenlik, imamlık yapan İbrahim, 1879’da İstan-
bul’a gelerek Hacca gider. Hacdan geri dönmeyerek Medine’ye yerleşip, tahsilinin ikinci
devresine devam eder. Beş yılda fıkıh, tefsir, hadis, kıraat gibi dini derslerinin yanında
Arapça ve Farsça da okur, icazetnamesini alır. Önemli şahsiyetlerle tanışıp, görüşür.
1884 sonlarına doğru İskenderiye üzerinden İstanbul’a, oradan da Tara’ya döndü. Bir med-
resede ders vermeye başladı (1885) ve aynı yıl evlendi. Altı ay Tara’da kaldıktan sonra
Medine’ye talebe götürmek üzere İstanbul üzerinden ikinci defa hacca gitti. Öğrencilerini
Medine’ye yerleştirdikten sonra memleketine döndü ve medreselerin ıslahı çalışmalarını
başlattı. “Usul-i cedid” (yeni yöntem) okulu açmakta, halkın desteğini aldığı için zorlanma-
dı. Yeni öğretim yöntemiyle Kırım’da ders kitapları hazırlayan İsmail Gaspıralı’dan ders
3
kitaplarını sağladı, İslâm âlemindeki düşünür ve bilginlerle mektuplaşarak kendini yenile-
meye devam etti. 1890’da Tara’dan yanına aldığı on talebeyle tekrar İstanbul’a geldi. Öğ-
rencilerini, Darüşşafaka ve Darü’t-tedris okullarına yerleştirdi. Bu talebelerin bütün masraf-
ları, Osmanlı Devleti tarafından karşılanmıştır. Onun İstanbul’a talebe yollaması Müslü-
manlar arasında sevinçle karşılanıp, kendisine Rusya’nın her bölgesinden müracaatlar baş-
larken, Rus hükümeti durumu, aleyhine bularak rahatsız olmuş ve talebe akınına sıkı dene-
tim getirmiştir. Denetim 1910’da gevşedikten sonra İstanbul’a talebe gelişi yeniden başla-
mıştır. Fakat Abdürreşid İbrahim’in, eğitim alanında çalışmaları ile birlikte yükselişi de
devam etmiştir. 1891’de geldiği Ufa’daki Orenburg Şer’i Mahkemesi’nde Rus dili imtiha-
nını verir. Ertesi yıl da Orenburg Ruhanî Meclisi tarafından mahkeme üyesi ve kadı atanır.
Rusların, başına Rus çıkarlarına hizmet eden kişiler getirerek kullandığı mahkemeyi, Müs-
lümanlara hizmet eder hale getirmeye gayret etti. Mahkemeden alınan fetvalar, Müslüman
halk arasında “bir yüce ferman” gibi kabul edildiği için önemsedi. Bir ara mahkeme baş-
kanlığı da yapan Abdürreşit İbrahim, Ufa’daki fakir ve yetimler için dernekler kurarak ken-
disi de derneklerde gönüllü olarak çalıştı. Petersburg’a giderek Çarlık yönetiminin içişleri
ve eğitim bakanları ile görüşerek Rusya Müslümanlarının sorunlarına çözümler aradı. Bu
dönem kaleme aldığı Livaü’l-hamd adlı risalesini İstanbul’da bastırarak Rusya’da dağıtma-
sı, Müslüman kitleler üzerinde etkili olmuştur. Sibirya’dan Anadolu’ya göç etmek üzere
insanları hareketlendiren bu eserinden sonra, zamanla yetmiş bin Türk, Türkiye’ye hicret
etmiştir. Ardından, Rus Çarlığı’nın Türklere yaptığı baskı ve haksızlıkları ortaya koyan
Çoban Yıldızı adlı eserini yayınlayıp gizlice Rusya’ya gönderir. Çoban Yıldızı’nın, Rus-
ya’daki “ilk Türk siyasi belgesi” olarak değerlendirilmesi önemini artırmaktadır. Bu arada
kendisi de müftü ile anlaşmazlığa düştüğü için istifa ederek (1895), İstanbul’a gelmiş bu-
lunmaktadır. İstanbul’da bulunduğu toplam iki yıllık sürede bir yandan kımızcılık ve ziraat
yaparak geçimini temin eden Abdürreşid İbrahim, öte yandan esaret altındaki kardeşleri
için yapacaklarını planlar. 1896’da İstanbul’dan Avrupa’ya giderek İsviçre’de tanıştığı Rus
sosyalistlerine Rusya’daki Müslümanların durumlarını anlatıp onların desteklerini ister.
1997’de İstanbul’dan başladığı üç yıl süren seyahatine çıkar. Bu uzun seyahatte, Mısır, Hi-
caz, Filistin, İtalya, Avusturya, Fransa, Sırbistan, Bulgaristan, Batı Rusya, Kafkasya, Batı
ve Doğu Türkistan, Yedisu Vilayeti ve Sibirya bölgelerinde dolaşıp çeşitli temaslarda bulu-
narak Tara’ya geldi. Böylece acınacak durumdaki Müslümanların durumunu yakından in-
celeme fırsatını bulur (1900). Mehmed Âkif’in, “Süleymaniye Kürsünde” kendi dilden bü-
yük seyahatini şöyle özetler: “Şarkı baştanbaşa yıllarca dolaştım, gezdim;/Hem de oldukça
görürdüm, kafa gezdirmezdim!/Bu Arapmış, bu Acemmiş, bu Tatarmış deme-
dim;/Müslüman unsurunun hepsini gördüm kendim.”
Tara’da bir müddet kaldıktan sonra Japonya’ya geldi. Kısa bir müddet kaldıktan sonra 1900
yılının sonlarında Petersburg’a dönerek burada Mirat adlı bir dergi çıkarır. Çünkü basın,
medeni insanlar için kürsülerin en yükseğidir.
4
O, 1902-1903 yılları arasında tekrar Japonya’dadır. Uzak Doğu’nun “parlayan yıldızına”
çok önem vermektedir. Zira bu coğrafyanın Batı esaret ve zulmünden kurtulması, Japon-
ya’nın süper güç olmasından geçmektedir.
Japonya’da ilk İslam tohumlarını atan Abdüreşid İbrahim, bir ara ziyaret ettiği II.
Abdülhamid’e bir mektup yazarak, Japonya’da İslâm’ın yayılması için desteğini istemiştir.
Padişah gözünde, Japonya’da “İslamiyeti yaymayı mukaddes vazife sayan” “ Kazanlı Müs-
lüman âlim”, “Türkçe, Arapça, Farsçadan başka Rusça ve Japonca biliyordu. Kırk yaşından
sonra Fransızca ve Latince” öğrenmiş biriydi. Japonya’da Rus karşıtı faaliyetleri üzerine
Rus hükümetinin isteğiyle Japonya’dan ayrılması istendiğinden İstanbul’a geldi (1904).
Rus elçisinin isteği üzerine tevkif edilerek 14 Ağustos 1904’te Odesa’ya getirilerek hapse-
dilir. Fakat bir hafta hapis yattıktan sonra Rusya Türklerinin Rus hükümetine yaptıkları
baskıları sonucu 21 Ağustos 1904’te serbest bırakılır.
Hapisten sonra Kazan’ı ziyaret ederek aydınlarla çalışmalar planlayan Abdürreşid İbrahim,
Petersburg’a yerleşti. Rus hâkimiyeti altındaki Türkler arasında siyasi ve dini bir birlik
kurmak amacıyla 11 Aralık 1905’te Ülfet adlı bir dergi çıkardı. Ülfet bütün Rusya’da bü-
yük bir ilgiyle karşılandı. Hatta Türkistan’da gördüğü aşırı alaka yüzünden polis kayıtlarına
“zararlı neşriyat” olarak geçti. Türkçe yayın yapan dergi, Osmanlı Türkleri ile Rusya Müs-
lüman Türk boyları arasında bir dil bağı işlevi de görüyordu. Dini konulara da ağırlık ver-
diği için medrese talebeleri tarafından da büyük bir ilgiyle takip edilen dergi, 85. sayısında
Rus hükümeti tarafından kapatıldı. Ülfet’e olan yöneliş Tilmiz’i doğurmuştur. Ama bu der-
gi Arapça yayın yapıyordu. Amaç, Türkçe bilmeyen Kafkas Müslümanlarını ortak bir dilde
birleşmek ve onları dünya Müslümanlarının durumundan haberdar etmekti. 1906’da başla-
yan yayın hayatını Rus idaresi, 1907’de sona erdirmiştir. Ülfet ve Tilmiz’in peş peşe kapa-
tılması Abdürreşid İbrahim’i yıldırmaz. Kazak lehçesi ile yayın tapan Sirke’yi (Rehber) 9
Haziran 1907’de çıkarır. Yine Haziran 1907’de Petersburg’da, Necat (Selâm=Kurtuluş)
adlı, dini-politik dergiyi çıkarır. Fakat derginin çıktığı gün Rus hükümeti, onun matbaasını
basarak Abdürreşid İbrahim’i tutuklamak ister. Durumu önceden haber aldığı için şehri terk
ederek aşağıda bahsedilen uzun seyahatine çıkar. Âkif, onun bu durumuna ve basın-eğitim
faaliyetine Safahat’ta genişçe yer vermiştir.
1905 Rus ihtilâlinden sonra ortaya çıkan geçici hürriyet havasından Rusya Müslümanları da
yararlanmak istemektedirler. Bunun için haklarını aramaya başlarlar. Bu girişimlerin öncü-
lüğünü yapan Abdürreşid İbrahim, siyasi haklar tanınmasını elde etmek üzere Türklerin bir
birlik oluşturması için yoğun bir çalışma içine girer. Onun için düğünler bile birer vesiledir.
Müslüman liderler, aydın kesim, yazar, edibler, zengin kesim, talebelerin katılımıyla
Mekerce’de (Nijni Novgorod) büyük bir toplantı yapılması kararlaştırılır. Rus yetkililer,
defalarca müracaat edilmesine rağmen “Birinci Müslüman Kongresi”nin toplanmasına izin
vermez. Ama Abdürreşid İbrahim, önceden yazı ile duyurulan, insanların toplanmaya baş-
5
ladığı toplantıdan sıkıyönetime rağmen vazgeçmez. Onun teklifiyle toplantı, gizlice Oka
nehri üzerinde kiralanan bir gemide 15 Ağustos 1905’te yapılır. On üç saat süren toplantı
sonunda bir ittifak kararı alınarak Rusya Müslümanlarının bir çatı altında meselelerinin
müzakere edilmesi ve savunulması fikri kabul edilir. Karar müsveddelerini yanına alan
Abdürreşid İbrahim, Petersburg’a döndüğünde Bin Üç Yüz Senelik Nazra adlı eserini ya-
yınlar. Müslümanların birlik olmalarının ehemmiyeti dile getirilen eser, sonraki birlik ça-
lışmalarının özü olacaktır.
Ayrıca, 19 Kasım 1905’te, Rusya’da yaşayan otonomi taraftarı milletlerin temsilcileri ile
Petersburg’da bir toplantı düzenlerler. Toplam 83 temsilcinin katıldığı toplantıda Azeriler,
Estonya ve Letonyalılar birer, Litvanyalılar sekiz, Polonya on beş, Tatarlar üç, Ukrayna on
sekiz kişi tarafından temsil edilir. Kırgız, Kazak, Gürcü, Ermeni delegeler bulunur. Kong-
rede Tatarlar adına görüş bildiren Abdürreşid İbrahim, İslâm Birliği doğrultusunda Rusya
Müslümanlarının hak ve hukukunu korumaya dönük Nijni Novgorod kararlarını açıklar.
Dört gün süren toplantı, farklı toplumların özerkliğini, hak ve hürriyetlerinin korunmasını
öne çıkaran kararlar almıştır.
13 Ocak 1906’da ikinci Müslüman Kongresi gerçekleştirilir. Burada, Abdürreşid İbra-
him’in hazırladığı, “ittifak nizamnamesi” oy birliğiyle kabul edilir. Bir adım ileri atılarak
yine onun öncülüğünde Rusya Müslümanlarının Muhtariyet meselesi gündeme getirilir. Bu
fikir Rus meclisi Duma’daki Müslüman milletvekilleri vesilesi ile her yer ve her ortamda
dile getirilmeye başlanır. Abdürreşid İbrahim bu konudaki görüşlerini kaleme aldığı
Aftonomiya risalesinde, millî, kültürel özerkliği, “Kırgızistan, Türkistan, Kuzey Kafkasya
ve Azerbaycan topraklarının ulusal bağımsızlığı” fikrini açıkça yazar.
Üçüncü Müslüman Kongresi, 16 Ağustos 1906’da Mekerce Pazarı’ndadır. Altı gün süren
toplantıda, Rusya Türklerinin ileri gelenleri; misyoner faaliyetleri, eğitim, din ve ilim
adamları ve her alanda iyileşmenin sağlanması için ıslahat konularını tartışırlar. Ancak, III.
Duma döneminde Rus baskısı artarak birçok Müslüman aydın hapsedilir ve sürgüne gönde-
rilir. Abdürreşid İbrahim’in de dergileri kapatılmış, Rusya’da kalmak can güvenliği için
tehdit oluşturmaya başlamıştır. Bunun üzerine Rusya’dan ayrılmaya karar vererek ikinci
büyük seyahatine çıkar.
1907 sonlarında Batı Türkistan şehirlerini dolaşır, halkın durumuna yakından şahit olur.
Doğu Türkistan’ı da kapsayan bu bir senelik seyahatinde, ileri gelenlerle görüşerek Rus
hükümetine karşı ortak hareket edilmesi, medreselerin ıslahıyla usul-i cedit mekteplerinin
kurulması için çalışır. Tara’ya döndükten kısa bir süre sonra, ailesini alarak Kazan şehrine
yerleştirir. Kazan’da hemen siyasi faaliyetlere başlayarak Dördüncü Müslüman kongresinin
toplanması için hazırlıklara girişir. Yine gizlice bir gemide gerçekleşen toplantıda, eğitimle
alakalı bir komite oluşturularak öğretmenlik yaşına gelmiş Kazan bölgesindeki gençlerin
İstanbul’a gönderilerek eğitim almaları kararlaştırılır. Bilinçli insan, en önemli güçtür. Ka-
6
rarlarını haber alan Rus hükümeti, önceleri engel olsa da 1908’den itibaren, aynı karar doğ-
rultusunda birçok genç Türkiye’ye gelmiştir. Rus baskısı, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu,
Ali Hüseynizade, Alimcan İdrisi daha sonra A. Zeki Velidi (Togan), Mehmet Emin
Resulzade, Sadri Maksudi, Zakir Kadiri (Ugan), Fuat Tuktar, Ayaz İshaki, Abdullah Battal
(Taymas) gibi tanınmış şahsiyetlerin Türkiye’ye göçmesine neden olmuştur. Abdürreşid
İbrahim, doğrudan Türkiye’ye gelmez. Kazan’da, 5 - 6 yaşındaki kızından ayrılışı zor ol-
muştur. Kızı, dolu dolu gözlerle, "ne zaman döneceksin?” sorusunu sormaktadır. Cevabını
bilmediği soruyu geçiştiren “Babay”, Kazan’dan nehir yolu ile Ufa’ya, oradan demiryolu
ile Çelebi (Çelyabinsk)’ye hareket eder. Yolu Çelebi’den Kızılyar (Petropavlovsk), Omsk,
Tomsk, İrkutsk üzerinden Moğolistan, Mançurya’ya gider. Sibirya Tatarları ile görüştükten
sonra, Vladivostok’tan gemi ile Japonya’ya geçer. Tokyo’da yedi ay kalan Abdürreşid İb-
rahim, Japon ileri gelenlerinden, halktan büyük alaka görür. Japon imparatorluk ailesi ile
yakın dostluk kurar. Japon eğitim sistemini yakından inceler, şerefine verilen ziyafetlere,
toplantı ve konferanslara katılır. Japonca öğrenir. İslam hakkında misyonerler tarafından
yayılan yanlış bilgileri düzeltir. Japon gazeteleri, konuşma ve konferanslarına yer verdiğin-
den hayranları artar. Bir kısım üst düzey Japon diplomatlar İslam’ı kabul eder. Onların da
gayretleri ile “Asya Gi Kay” adlı, amacı Uzakdoğu halkları arasında dayanışma ve yardım-
laşma ve İslami davet olan dernek, 21 Mayıs 1909’da kurulur. İslâm kardeşliğini esas alan
derneğin başkanı, Ebu Bekir adını alan Müslümanlığı benimsemiş eskiden Samuray olan
bir Japon diplomattır. Tokyo’dan cami yeri için arsa temin eden dernek, çok daha sonra
yine Abdürreşid İbrahim önderliğinde Tokyo Camiinin yapılmasına vesile olacaktır.
Seyahatine, uzun süre kaldığı Japonya’dan 19.06.1909’da Kore’nin Pusan limanına geçerek
devam eder. Japonya’dan sonra Kore’de Asya insan unsurunun hasbi davranışlarına şahit
olur. Vapurdan alıp karaya götüren fakir kayıkçıya, cebinde ufak para olmadığından yarım
yen vermiştir. Gümrükten eşyalarını alıp rikşe denilen insanın çektiği bir ulaşım aracı ile
tren istasyonuna gider. Treni beklerken fukara bir adam dört kuruş kadar para verir. O çok-
tan kayıkçıya verdiği küçük parayı da üstünü de unutmuştur bile. Adam, “Kayıkçıya elli sin
vermişsiniz, onun fazlası” diye izah eder. Demek ki, ehemmiyetsiz bir para üstü için yoksul
adam, sahil gümrüğünden trene kadar yirmi dakikalık bir mesafeyi yürüyüp emaneti teslim
etmiştir.
Bir hafta kaldığı Kore’den trenle Çin’e geçer. Orada, İslâm’la çok erken çağda tanışmasına
rağmen Çin Müslümanlarının İslam’dan hayli uzaklaş, Çin dinleri ile karışık bir hale gelmiş
hayatına şahit olur. Hutbe, namazda okunan sureler bile Çince gibi, aslıyla tanınmaz hale
gelmiştir. Gerilik, kirlilik diz boyudur. “İstanbul’un en pis caddesi Pekin’in en temiz cadde-
lerinden daha temizdir.” Halkta ayrı bir Osmanlı sevgisi vardır. Fakat Osmanlı Devleti’ni o
topraklarda temsil edenlerin halkla, halkın kendi devletlerine ilgisi ile alakalı değillerdir.
Devlet başkanı Halife olan “Osmanlı konsolosluklarında ne oruç tutan var, ne namaz kılan
var”dır.
7
Abdürreşid İbrahim, 7 Ağustos 1909 tarihinde Singapur’a ulaşır. Kendisini büyük bir coşku
ile karşılayan Müslüman halka, ittihad-ı İslâm (İslâm birliği)’dan bahseden vaaz ve sohbet-
ler yapar. Singapur’da parası bittiği için yolculuğuna devam edemediğini fark eden Müs-
lümanlar, biletini alarak onu, Hindistan’a yolcu ederler.
Hindistan o sıralar, İslâm Medeniyetine ve Osmanlı Devleti’ne en bilinçli düşman olan İn-
gilizler tarafından yönetilmektedir. Orada “İngiliz zulmü tahammül edilecek gibi değildir.”
Halk fakirleştirilmiş, gelir düşürülmüştür. Gelir, “yüz sene önceki mahsule nispeten yarıya
düşmüştür.. İngiltere devleti, Hindistan’ı harap etmek için yaratılmış çekirgedir”. Suni
mezhepler, parçalanmış halk, “eskiden beri esarete alışkın” Hintlilerin, İngiliz zulmüne ses
çıkarmamasını sağlamaktadır. Londra’da tahsil görmüş Hint kökenli subaylar bile, “İngiliz-
ler sahiptir (efendi)” anlayışıyla işgalci üstünlüğünü benimsemişlerdir. Ruslar gibi, İngiliz-
ler de Abdürreşid İbrahim’in işgal bölgelerinde bulunmasından son derece rahatsız olur.
Onu taciz eder, nezarete atar, peşine casus takarlar. Bombay durağına geldiğinde peşine
takılan “haşerat” uyumaktadır. Hemen vagondan inerek büyük caddeden İslam mahallesine
giderken “haşerat” koşarak arkasından yetişir. Gecenin üçü, sokak gayet tenhadır.
Abdürreşid İbrahim’i tutacak olur. Orada yumruklarıyla yuvarlar. “Düdük çalarak geriye
doğru yollanan” adamı bir daha görmez. Hindistan’da daha fazla kalması tehlikelidir. Bu-
nun üzerine 7 Ekim 1909’da, Bombay’dan gemi ile Hicaz’a hareket eder. 1910 yılında
Haccını ifa eden Abdürreşid İbrahim, Hicaz Demiryolu ile Beyrut’a, oradan da gemi ile
İstanbul’a geldi. Hariciye Nezaretine, Osmanlı vatandaşlığına geçme talebiyle bir dilekçe
verir. Ancak 25 Ekim 1913’te Osmanlı vatandaşlığına kabul edilmiştir.
İstanbul’a geldikten sonra Sırat-ı Müstakim dergisi idarehanesinin düzenlediği konferansla-
ra katılır. Sultanahmet, Ayasofya, Şehzadebaşı Camilerinde vaaz tarzında yapılan bu konfe-
ranslara en az beş bin kişi iştirak etmiş, cemaat dışarılara taşmıştır. Konferanslarda
Abdürreşid İbrahim halka, “Sibiryalı Meşhur Seyyah-ı Şehir”, “Hatib-i Şehir” diye takdim
edilir. Bursa ve İstanbul’da düzenlenen konferansların konusu Âlem-i İslam’ın durumudur.
“Bembeyaz lihye-i pakiyle (temiz sakalı) beyaz destarı/O mehib (heybetli) alnı, o pek mu-
nis olan didarı (yüzü)” ile dinleyicileri üzerinde etkilidir.
İstanbul’da Sultanahmet civarında bir eve yerleşen “iri, babayiğit” Abdürreşid İbrahim, boş
durmaz. Bir taraftan yakın dostu Mehmed Âkif’in başyazarı olduğu Sıratımüsta-
kîm/Sebilürreşad’da (yalnız Sebil’de 18 ayrı makale) yazıları yayınlanırken diğer taraftan,
Tearüf-i Müslimin adıyla bir dergi çıkarır. Dergi, adının anlamı gibi Müslümanların birbiri-
ni tanımasını, dertlerini öğrenmesini ve bir kardeşliğin gelişmesini hedef almaktadır.
1911’de İtalyan’ların saldırması üzerine Abdürreşid İbrahim, Trablusgarb’a, cepheye git-
meye karar verir. 54 yaşındadır. Yerinde duramaz. Bir ateş yüreğini kaplamıştır. Yaşlı, ol-
duğu için ön safta savaşamasa bile “cihad edenlere su vermeye” yaramak niyetiyle yola
düşer. Önce gemi ile İngiliz işgali altındaki Mısır’a gider. Bedevi kıyafetleri içinde deve kira-
8
layarak, hayati tehlikelerle dolu bir yolculuğun ardından Libya’nın Sollum şehrine, oradan
şiddetli çatışmaların sürdüğü Derne’ye varır. Tobruk, Bingazi, Trablusgarb cephelerinde fii-
len bulunur, zaman zaman çarpışmalara katılır. Bir avuç Osmanlı subayı ve Libyalı kardeşle-
rinin tek vücut halinde destansı direnişi onu sevindirir. Bingazi’de kırk gün Enver Paşa ile
aynı cephede olurlar. Aralarında dostluk gelişir. Trablusgarb’ta beş ay kaldıktan sonra İstan-
bul’a döner. Trablusgarp savaşı hakkında verdiği konferanslar büyük ilgi görür. Bu sıra Eşref
Edib’in gayretiyle Âlem-i İslâm adlı hatıratı, İstanbul’da basılır (1912) ve adeta kapışılır.
Felaketler peş peşe sökün etmiştir. 1912’de başlayan Balkan Savaşları sırasında serhat şehri
Edirne, Bulgar çizmesi altına düşmüştür. Aynı yıl Osmanlı vatandaşlığına kabul edilen
Abdürreşid İbrahim, o sıralar çıkardığı İslâm Dünyası adlı dergide, bu toprakların kaybe-
dilmemesi için bütün dünya Müslümanlarını cihada çağırır. Japonya, Çin, Hindistan, Sin-
gapur, Cava, Malezya’daki dostlarına mektuplar yazarak onları cihada davet eder. Her ta-
raftan maddi yardım ve gönüllü toplandığı haberleri gelmektedir. Yalnız bir İslâm ülkesi
olmayan Japonya’daki durum farklıdır. Orada Edirne’nin düşüş haberini bazı gazeteler,
siyah çerçeveler halinde halka duyurur. Bu durum, Abdürreşid’in Japonya’da ülkemiz adı-
na oluşturduğu kamuoyu hakkında fikir vermektedir.
O, Birinci Dünya Savaşında da yine değişik yerlerde görülür. Ruslar, Kasım 1914’te Doğu
Anadolu’yu işgale başlamışlardır. Enver Paşa’nın yanına giderek, Doğu’da askerlere moral
verir. Rus saflarındaki Müslüman askerlere, gerçek yerlerinde savaşmaları için propaganda
yapar. Kafkas Cephesindeki hastalık, donma dahil felâketi ve çekilmeyi görür. Üzüntüleri
kahredicidir. İstanbul’a dönerek, “Rusya’daki Türk-Tatar Müslümanlarının Haklarını Koru-
ma Komitesi”ni kurma çalışmasına katılır. Türk Tatar Heyeti’nde kendisi dışında Ahmet
Ağaoğlu, Yusuf Akçura, Hüseyşnizade Ali, Çelebizade Mehmet Esat da bulunmaktadır. Ko-
mite, “Kafkasya, Türkistan, Kırım, Kazan Türklerinin gaspedilen haklarının geri verilmesi
için mücadeleyi” öngörmektedir. Onun için bazı üyeleri, 1915 sonlarında Abdürreşit
İbrahimle birlikte, Sofya, Budapeşte, Viyana’yı dolaşarak resmi, özel temaslarda bulunarak,
“Bizi Rus boyunduruğundan kurtarın” cümlesiyle biten muhtıralar sunup İstanbul’a döndüler.
Savaş sırasında Almanların aldıkları esirler arasında Tatar, Başkurt Türkü de bulunmaktay-
dı. Berlin yakınlarında Zossen esir kampına yerleştirilen Türkleri kazanıp, onlardan fayda-
lanmak isteniyordu. Onun için Enver Paşa’nın isteğiyle bir ara Almanya’ya giderek Müs-
lüman esirler arasında dolaşır. Esir kamplarında verdiği vaazlarla onları Halifenin safında
çarpışmaya ikna etmeye çalışır. Bu esirlerden “Asya Taburu” adıyla bir tabur oluşturularak,
7 Mayıs 1916’da İstanbul’a gönderilen bu tabur Irak Cephesinde İngilizlerle savaşmaya
gönderilmiştir. Ayrıca, savaş sırasında ve sonrasında Teşkilat-ı Mahsusa (istihbarat teşkila-
tı) adına verilen bazı görevleri yerine getirdi. Onlar genelde Rusya Türkleri ile ilgili vazife-
lerdir. Bu arada Avrupa’da katıldığı konferans ve toplantılarda, her fırsatta Rusya Müslü-
manlarının sesi olur. Milliyetler Birliği’nin (I’Urion des Nationalites), Lozan’da düzenledi-
9
ği Rusya Mahkûmu Milletler Konferansı’na Rusya Müslümanlarının temsilcisi olarak katı-
lır. Dini, medeni muhtariyet ister. Yasal kısıtlamaların kaldırılmasını, seçim sisteminin de-
ğiştirilmesini talep eder. Birinci Dünya Savaşı başlarında Stockholm’de kurulmuş olan
Rusya’daki Yabancı Milletler Cemiyeti’nde Rusya Müslümanlarının temsilciliğini yapar.
İçlerinde Alimcan İdrisi’nin de bulunduğu bir grup Tatar ile Berlin’de Müslüman, Rus sa-
vaş esirlerine seslenen Cihad-ı İslâm adlı bir gazete çıkarır.
Savaşın bitiminden sonra 1918’de Kiev’de Türk büyükelçiliğini organize etmek, karmaşa
içinde vatandaşları sağ salim Türkiye’ye göndermek göreviyle İstanbul’dan Rusya’ya gider.
Bolşevik devriminin sancılı günleridir. Devletsizlik, anarşi kol gezmektedir. Trenlerin ne
hareket saatleri bellidir ne de ayakta duracak bir yer. İki gün iki gece İstasyon taşları üzerin-
de fırsat bekleyerek hareket yeri belli olmayan bir trene biner. Trene girdikten sonra anlar ki,
ondan başka bilet alan kimse yoktur. Çünkü bilete lüzum yoktur. Rusya dağılmıştır. Öyle bir
işkenceli bir yolculuktan sonra Ukrayna’nın merkezi Kiev’e ulaşır. Şehirde Bolşeviklerin
katliamına tanık olur. Dört-beş bin kişi öldürülmüştür. Bir ay Kiev’de kalıp görevini tamamla-
dıktan sonra, ailesini almak üzere Almanya’ya gider. Rusya Türklerine maddi-manevi yardı-
mını esirgemeyen Talat Paşa Hükümeti istifa etmiştir. Almanya’da da devletsizlik terörü es-
mektedir. Bin bir güçlükle ailesi ile birlikte Rusya’ya döner. Moskova’dan Petersburg’a ulaştı-
ğında, bildiği şehri tanıyamamıştır. Sokaklar hayvan leşleri, insan cesetleri ile doludur. Tara’ya
dönerek, biri erkek diğeri kızlara ait iki mektep açar. Halk bilgiye açtır. Yaş sınırı gözetmeden
bütün şehrin Müslüman erkek ve kadınlarını hanımıyla birlikte tedris ve talime başlar. Bolşe-
vikler, medreseleri kaldırıp, kapatmakta, kendilerinden olmayanlara ekmek vermeyerek açlık-
tan ölmelerini sağlamaktadır. Sükûnetle mücadele ederek iki yıl Tara’da kalır.
Abdürreşid İbrahim, bu defa yanında oğlu olduğu halde Doğu Türkistan’a gider. Burada da
büyük iltifat ve ikramlarla karşılaşırlar. Çünkü Türkiye’den gelmişlerdir. Vaazlar vererek
memleketi dolaşır. Müslüman halk, ıstırap duyduğu tek şey vardır; o da Yunanlıların, Sakar-
ya’ya ve Ankara yakınlarına gelmesi. İstiklâl Harbi’nin kazanılması her yerde olduğu gibi
Türkistan’da da çok büyük bir sevinçle karşılanır.
Doğu Türkistan’dan Moskova’ya dönen Abdürreşid İbrahim, Lenin, Stalin vb. ile yakın te-
masa geçerek Türk halkının zarar görmemesine çalışır. Ama Bolşevik idare, gittikçe Rus
şovenizmine dönüşerek Çarlık yönetimini aratır hale gelmiştir. Bunun üzerine Rusya’dan
ayrılarak Türkiye’ye iltica eder (1925). İstiklâl Harbi ve Lozan Anlaşması sırasında Rusya ile
iyi ilişkiler gelişmiştir. Bunun sonucu olarak, bir ara iki devlet arasında siyasi sorun olan
(1904) Abdürreşid İbrahim’in İstanbul’da kalması, Rusya aleyhinde faaliyetlerde bulunması
uygun bulunmamaktadır.
Türkiye’de, 1908’de Sibirya’dan hicretleri için çalıştığı, Konya’nın Cihanbeyli ilçesinin
Böğrüdelik köyüne yerleşir. Onun için köy hayatı, bir çeşit gönüllü sürgün dönemidir (1925-
1933). Fakat köyde boş durmaz. Öğrenciler yetiştirir, hayvancılıkla uğraşır. Konya Valili-
10
ği’nin, 24 Aralık 1828’de Cihanbeyli Müftüsü olarak tayin edilmesini teklif ettiği Abdürreşid
Efendi, düşünce ve bilim alanında çalışmalarına ara vermez. Fırsat buldukça da İslam dünya-
sının problemlerini dile getiren eserler kaleme alır. Yalnız eserlerini, farklı bir değişim dö-
nemini yaşayan Türkiye’de bastırması mümkün değildir. Aklı İslâmi hizmetlerinin ilk to-
humlarını attığı Japonya’dadır. Japonlar İslâm’ı kabul ederlerse dünyada önemli bir açılım
gerçekleşecektir. Sağlık durumu çok iyi değildir. Yaşlıdır. Üstelik ailesini de geride bıraka-
rak 1933 Ağustos’unda İstanbul’dan yola çıkarak 12 Ekim’de Tokyo’ya varır. Bu son seya-
hatinde Japonya halkı onu büyük coşku ile karşılar. Japon basını, büyük ilgi gösterir, kendisi
ile İslâm dünyası hakkında çok sayıda röportaj yapar. Japonya’da, 1909’da yeri alınan cami-
nin temelini attırır. Hizmetleri hızlandırır. Dört yılda tamamlanarak, Tokyo’da bir büyük
camii açılmasına vesile olup, buranın fahri imamlığını yapar (1937). İslâm dininin Japon
yönetimi tarafından resmen tanınmasını sağlar. Tokyo’daki Tatar ve diğer Müslümanların
çocuklarına din ve tarih dersleri verir. Eşref Edip’in İstanbul’da çıkarmayı planladığı Türk-
İslâm Ansiklopedisi’ne maddeler hazırlamaya gayret eder. Kazan Tatarlarının, Türkiye’de
Harf İnkılâbı yapıldığı için boşa çıkan bir matbaanın harflerini satın alarak Japonya’da kur-
dukları basım faaliyetlerine destek verir. Birçok Japon’un İslâm dinini seçmesine vesile olur.
İslâm’ın daha iyi tanınması için Japonya’da çıkarmayı düşündüğü İngilizce-Arapça dergiyi
planlarken ömrü yetmez. 17 Ağustos 1944’te Tokyo’da vefat eder.
Vefatı, İslam dünyasında ve Japonya’da büyük üzüntü ile karşılanmıştır. Japon devlet radyosu
ve diğer basın organları tarafından, elim haber her yere duyurulur. Cenazesine katılmak iste-
yenlerin çokluğu üzerine, üç gün bekletildikten sonra büyük bir törenle toprağa verilir. Kabri
Tokyo’ya “üç saatlik mesafedeki” Müslüman mezarlığı ile Japon mezarlığı arasındadır.
Vefatının İslâm dünyasında yankısı da büyük olmuştur. Kızının bulunduğu Mısır’da Konya
Böğrüdelik’te başta olmak üzere vefatı üzüntü ile karşılanır, ardından adına anma toplantıları
yapılır.
Japon ve Çinlilerdeki kültürel hassasiyeti takdir eden Abdürreşid İbrahim, onların “otuz altı
bin hiyeroglif şeklini muhafaza için cemiyetler” kurduklarını, “Japonya’da Hiyeroglif Muha-
fazası Cemiyetinin bir buçuk milyon üyesi” bulunduğunu ifade etmektedir. Kültürel hassasi-
yeti, “milli hamiyet” olarak değerlendirmekte, bu nedenle “ufak sanılan” konularda hassas
olunmasını öngörmektedir. Toplumun yaşayabilmesi için özde doğruluk ve değerler manzu-
mesine bağlılık gerekmektedir. Onun için de, “Er yiğit sözünün sahibi olur. Sözüne sahip
olmayanlar isteklerinden devamlı mahrum olurlar” kanaatindedir. Kendisi 87 yıllık hayatında
o kanaatlerin yılmaz, yorulmaz bir eri olmuş, o doğrultuda çok sayıda eser vermiştir.
11
ESERLERİNDEN BAZILARI
Livaü’l-hamd, İstanbul 1885. Rusya’daki Müslümanları, Türkiye’ye göç etmeye teşvik için
yazılıp, gizlice Rusya’ya sokularak dağıtılmış bir risaledir.
Çolpan (Çoban) Yıldızı, İstanbul 1895. Rus Çarlığının Türklere yaptığı baskı ve zulmü kı-
namak onlara karşı mücadele etmek için yazılmış bir kitapçıktır. İçinde Orenburg Şer’i Mah-
kemesi ile ilgili bilgiler de bulunmaktadır.
Bin Üç Yüz Senelik Nazra, Petersburg 1905. Müslümanların birlik olmasını öngören bir
önemli belgedir.
Vicdan Muhakemesi ve İnsaf Terazisi, Petersburg 1906; İstanbul 1328. Hıristiyan misyoner-
lerine karşı İslâm inancını savunma ve toplumu uyarı amacıyla yazılmış küçük bir eserdir.
Subh-ı Sadık, Petersburg 1906. Rusya Müslümanlarının birlik olmaları için yazılmış bir risa-
ledir.
Aftonomiya yâ ki İdare-i Muhtâriyye, Petersburg 1907. Rusya Müslümanlarının muhtariyet
haklarını elde etmeleri için yazılmıştır.
İlmihâl-i Tıbbi Hem Din Hikmetleri, 1907. Kazan Tatarcası ile yazılmış ilmihal bilgileri içe-
ren bir kitaptır.
Devr-i Alem, Kazan 1909. Oğlu tarafından 1908 seyahatlerinin anlatımı olarak Tatar Türkçesi ile
basılmıştır. Âlem-i İslâm ve Japonya’da İntişar-ı İslâmiyet’in özeti mahiyetindedir.
Hapishane Esrarı, Kazan tarihsiz. 1878-1879 yılları arasında hapishane günlerini anlatan bir eser.
Kazak Ehvali. Kazan tarihsiz. Medine’ye tahsile gidinceye kadarki hayatını anlatmaktadır.
Binbir Hadis-i Şerif Tercümesi, Petersburg tarihsiz. Mehmet Ârif Bey’in aynı adlı eserinden
Tatar Türkçesinde ilavelerle çeviridir.
Tercüme-i Halim yâ ki Başıma Gelenler, Petersburg tarihsiz. Yirmi sekiz yıllık hayatını an-
latmaktadır.
Âlem-i İslâm ve Japonya’da İntişar-ı İslâmiyet, İstanbul 1328, 1329-1331. 1907-1910 arası
gerçekleştirdiği büyük seyahati anlatmaktadır.
Asya Tehlikede, İstanbul 1328. İngiltere, Rusya, Amerikan emperyalizmine karşı Asya mil-
letlerini uyaran, Japon Hatano’dan M. Hilmi Nakava ile birlikte çevirdikleri bir eser.
ed-Dinü’l-fıtrî, İstanbul 1340. İslâm Dininin insan fıtratına en uygun din olduğunu anlatmak
için kaleme alınmıştır.
Tarihin Unutulmuş Sahifeleri, Berlin 1933. İki risale ve hatıralarından Mûsâ Cârullah tara-
fından yapılan bazı iddiaları da içeren bir derlemedir.
12
KAYNAKÇA
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi (BOA), 24/Za/1331 H/25.10.1913,
DN. 432, GN.1331/Za-18, FK. İ..HR.. (Rusya tebaasından, Dersaadet’te ikamet eden Abdürreşid İbra-
him’in Osmanlı tabiiyetine kabulü hk.)
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Cumhuriyet Arşivi (BCA), 24/12/1928, D. 22934, FK.
30..10.0.0, YN. 192.314..15. (Konya Valiliği’nin Cihanbeyli Müftülüğü’ne Abdürreşid Efendi’nin
tayin edilmesi hakkındaki isteği).
BCA, 8/8/1935 S. 2-3130, D. 2-422, FK. 30..18.1.2, YN. 57.67..6. (Abdürreşid’in vatandaşlığı hk.)
Mehmet Hâkim OĞUZ Özel Arşivi. Oğuz, 1330/1914 doğumlu. Abdürreşid İbrahim’in öğrencisidir.
Abdürreşîd İbrâhîm, 2003, Âlem-i İslâm ve Japonya’da İslâmiyet’in Yayılması 1-2, Sadeleştiren ve
Notlandıran: Ertuğrul Özalp, İşaret Yayınları, İstanbul.
Abdürreşit İbrahim Efendi’nin Hacı Mehmet Hâkim Oğuz’a Ders Notları 1928, (Basım yeri ve yılı
gösterilmemiştir, 2008).
Böğrüdelik Köy Rehberi 100. Yıl Anısına, Hazırlayan: 100. Yıl Organize Komitesi, Böğrüdelik Köyü
sosyal Dayanışma ve Kültür Derneği yayını, 2008, (Konya).
CEYHAN Abdullah, 1991, Sırat-ı Müstakîm ve Sebîlürreşad Mecmuaları Fihristi, Diyanet İşleri Baş-
kanlığı yayını, Ankara.
DÜNDAR Cevat, Anadolu’da Bir Fener Böğrüdelik 100. yıl anısına armağan, İstanbul 2007.
DÜZDAĞ M. Ertuğrul, 2007, Üstad Ali Ulvi Kurucu Hatıralar-1, Kaynak Yayınları, İzmir.
ERSOY Mehmed Âkif, 1977, Safahat, Hazırlayan: M. Ertuğrul Düzdağ, İnkılâp ve Aka yayını, İstanbul.
Eşref Edib (FERGAN), 1381-1962, Mehmed Âkif Hayatı-Eserleri ve Yetmiş Muharririn Yazıları,
Sebilürreşad Neşriyatı, İstanbul.
SONER Reyhan, 1994, Abdürreşid İbrahim Efendi’nin Sırat-ı Müstakim’de Yayımlanan Makaleleri,
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Bölümü Bitirme Tezi, İzmir.
TÜRKOĞLU İsmail, 1997, Sibiryalı Meşhur Seyyah Abdürreşid İbrahim, Türkiye Diyanet Vakfı Ya-
yını, Ankara.
UZUN Mustafa, 1988, Abdürreşid İbrahim, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA),
c.1/295-297, İstanbul.
http://www.bibilgi.com/Abd%FCrre%FEid-%DDbrahim
OKUR Salih, Önderlerimiz, “Abdürreşid İbrahim 1,2,3.”,
www.cevaplar.org
kyazar@yeniumit.com.tr
http://www.tawish.org/tatar/tatar-foto/foto-tatar-sahsiyetleri/foto-abdurresid-ibrahim/category/34.html
Dostları ilə paylaş: |