COPYRIGHT © 2016
Bu yayının tüm hakları SETA Siyaset, Ekonomi ve Toplum
Araştırmaları Vakfı’na aittir. SETA’nın izni olmaksızın yayının
tümünün veya bir kısmının elektronik veya mekanik (fotokopi,
kayıt ve bilgi depolama, vd.) yollarla basımı, yayını, çoğaltılması
veya dağıtımı yapılamaz. Kaynak göstermek suretiyle alıntı
yapılabilir.
Uygulama: Erkan Söğüt
Baskı: Turkuvaz Matbaacılık Yayıncılık A.Ş., İstanbul
SETA | SİYASET, EKONOMİ VE TOPLUM ARAŞTIRMALARI VAKFI
Nenehatun Caddesi No: 66 GOP Çankaya 06700 Ankara TÜRKİYE
Tel: +90 312 551 21 00 | Faks: +90 312 551 21 90
www.setav.org | info@setav.org | @setavakfi
SETA | Washington D.C.
1025 Connecticut Avenue, N.W., Suite 1106
Washington D.C., 20036 USA
Tel: 202-223-9885 | Faks: 202-223-6099
www.setadc.org | info@setadc.org | @setadc
SETA | Kahire
21 Fahmi Street Bab al Luq Abdeen Flat No 19 Cairo EGYPT
Tel: 00202 279 56866 | 00202 279 56985 | @setakahire
SETA | İstanbul
Defterdar Mh. Savaklar Cd. Ayvansaray Kavşağı No: 41-43
Eyüp İstanbul TÜRKİYE
Tel: +90 212 395 11 00 | Faks: +90 212 395 11 11
7
s e t a v . o r g
ARAP BAHARI SONRASI KÖRFEZ GÜVENLİĞİ VE SAVUNMACI AKTİVİZM
Körfez ülkeleri son dönemde Ortadoğu’daki gelişmelerin bir sonucu olarak ulusal
güvenliklerine dair ciddi tehditler algılamaktadırlar. Bu güvenlik endişeleri (ayak-
lanmalar, İran nükleer anlaşması ve bölgedeki vekalet savaşları) Körfez ülkelerini
yeni güvenlik politikası arayışına yöneltmektedir. Bu çerçevede ABD’ye dayalı tek
boyutlu güvenlik politikalarını terk etme eğilimine girildiği görülmektedir. Bu
yeni politikayı “savunmacı aktivizm” olarak isimlendirmek mümkündür.
Savunmacı aktivizm politikalarının sonucu olarak Körfez ülkeleri öncelikle
Arap Baharı’nda –İhvan özelinde– sorunun kaynağı olarak görülen aktörlerin sis-
tem dışına itilerek tasfiye edilmesine yöneldi.
İkinci olarak, İran nükleer anlaşması sonrasında bölgesel ve küresel denklem-
de yeni arayışlar ile birlikte silahlanma artışını önceledi.
Üçüncü olarak ise, ABD ile yıl içerisinde gerginlikler yaşayan Körfez ülkeleri
hem silahlanmada çeşitlilik hem de güvenlik merkezli yeni ortak arayışlarına yöneldi.
Körfez ülkelerinin en hassas oldukları İran tehdidine yönelik bölgede üretme-
ye çalıştıkları cevaplar bir yandan refleksif güç kullanımının öne çıkmasına diğer
yandan Yemen örneğinde görüldüğü üzere stratejik plan yetersizliğinin tezahürü
olarak oldukça büyük bir maliyetin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla
bölgesel düzenin yeniden şekillendiği Arap Baharı sonrası süreçte Körfez güvenlik
mimarisine, bölge ülkelerinin yeni oluşan tehdit algılarına ve bu tehdit algılarının
yol açacağı muhtemel tepkilere yakından bakılması büyük önem arz etmektedir.
ÖZET
Bu çalışmada
Arap Baharı,
İran nükleer
anlaşması ve
ABD’nin yeni
bölge politikası
sonrası Körfez
ülkelerinin
değişen
güvenlik
politikası analiz
edilmektedir.
8
ANALİZ
s e t a v . o r g
Arap Baharı sürecinin vaki olduğu diğer ülke-
lerde ise Müslüman Kardeşler gerilimi ile yüz
yüze gelmektedirler.
Bu aşamada yapılacak ilk kesin tespit ise;
Körfez ülkelerinin tarihlerinde ilk defa bu derece
kapsamlı ve çok boyutlu tehditler ile karşılaşmala-
rı ve bu tehditler karşısında çok ciddi bir güvenlik
problemiyle yüzleşmek durumunda kalmalarıdır.
Bununla birlikte bölgeye tarihsel olarak nü-
fuz eden ABD açısından dış politikada Asya-Pa-
sifik ekseninin öncelenmesiyle Körfez bölgesinin
stratejik değerinin sorgulanır hale geldiğini ve
Körfez’e yönelik güvenlik kaygısına makul bir
sınırlama getirildiğini görmekteyiz. Hem aynı
zaman diliminde farklı alanlarda karşılaşılan teh-
ditler hem de ABD gibi bir küresel güvenlik mi-
marının yeni bir külfetin altına girmeme çabasıyla
birlikte,
1
Körfez ülkelerinin güvenliğe dair her
alanda refleksif politikalara sürüklendiğine tanık
olmaktayız. Bu raddeden itibaren sert güç unsur-
larını yoğun olarak kullanmaya başlayan Körfez
ülkeleri için şüphesiz ki arzu edilen; ABD’nin
askeri ve diplomatik varlığının güçlü bir biçimde
bölgede daha hissedilebilir olması, en azından böl-
gedeki revizyonist ve hırslı ülkelerin iddialı politi-
kalarını etkisizleştirecek bir yapının inşa edilmesi-
dir. Dolayısıyla bu güvenlik endişeleri ekseninde
Riyad yönetimi başta olmak üzere Körfez ülkeleri
bir taraftan karşı karşıya kalınan güvenlik prob-
lemlerine yol açan tehditleri bertaraf etmeye, diğer
taraftan diplomatik temaslarla Ortadoğu’daki kriz
bölgeleri üzerinde etkili olmaya çalışmaktadır-
lar. İhvan üzerinden yaşanan ayrışma sonrası ilk
olarak Kasım 2014’te kendi iç uzlaşısını sağlayan
Körfez ülkeleri, ikinci aşamada bölgesel düzenin
dinamiklerini kendi lehlerine toparlama çabasına
girmişlerdir. İlaveten bu diplomatik ve askeri kon-
solidasyon eş zamanlı şekilde petro-politik kıskaç
ile İran’ı makul sınırlar içerisinde hareket etmeye
zorlamak gibi bir tercihe de sürüklemiştir.
1. Frederic Wehrey, “A New U.S. Approach to Gulf Security”,
Carnegie Endowment for International Peace, 10 Mart 2014,
http://carnegieendowment.org/2014/03/10/new-u.s.-approach-
to-gulf-security.
GİRİŞ
Ortadoğu’daki mevcut istikrarsızlığın gittikçe
artması, İran ile varılan nükleer anlaşma ve Su-
udi Arabistan-İran arasında tırmanan siyasi geri-
lim ve bölgesel rekabet, Körfez İşbirliği Konseyi
(KİK) üyesi altı ülkenin (Suudi Arabistan, Ka-
tar, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Kuveyt
ve Umman) iç ve dış politikalarında güvenlikçi
bir yaklaşımı merkezileştirmelerine neden oldu.
KİK üyesi ülkeler halihazırda İran, Yemen ve
DAİŞ tehditleri karşısında bölgede yeni bir gü-
venlik paradigması ortaya koymanın yollarını
aramaktadırlar. Körfez ülkelerinin bölgede karşı
karşıya oldukları tabloya bakıldığında bu tespi-
tin daha sarih anlaşılacağı ortaya çıkacaktır.
Birincisi, Ortadoğu’da otorite boşluğundan
yararlanarak ulus-devlet sistemine meydan okuyan
ve bu boşluğun daha da büyümesine neden olan
DAİŞ tehdidinin etkinlik alanını artırmasıdır.
İkincisi, İran’ın, Irak ve Suriye başta olmak
üzere Ortadoğu’da istikrarsız alanlardan azami de-
recede istifade eden ülke olması ve nükleer anlaş-
ma ile birlikte nüfuzunu daha da genişletmesidir.
Üçüncüsü, Arap Baharı’yla birlikte –İhvan
örneğinde görüldüğü gibi– bölgede meşru siyaset
zemininde siyaset üretme potansiyeline sahip ak-
törlerin vesayetin gölgesinde etkisizleştirildiği bir
sürece şahit olunmaktadır.
Bu bağlamda Körfez ülkeleri DAİŞ ve İran
tehditleriyle Yemen, Suriye, Bahreyn, Irak ve
Lübnan’da doğrudan karşılaşmakta, Mısır ve