Cudi Dağı’nın doruklarının 2017 metrelik tepesinde Sefine makamı
HZ. NUH VE TUFAN BAĞLAMINDA
KADİM MEZOPOTAMYA
HAVZASINDA İKİNCİ MEDENİYET
İNŞÂSI
Mezopotamya coğrafyası medeniyetlerin hafızasında
derin köklere sahiptir. Bu kökler sadece etnik
topluluklarda değil, birçok dini ve mitolojik
gelenekte de izlere sahiptir. Mezopotamya havzası,
monoteist gelenekler denilen Yahudilik Hıristiyanlık
ve İslamiyet açısından ontolojik bir öneme sahiptir.
Zira bu üç dini geleneğe göre de insanlığın hayata
başlaması Mezopotamya’da gerçekleşmiştir. Bu
çalışmamızda Mezopotamya havzasının bu konumu,
evrensel bir olgu olarak tüm kültürlerde görülen Hz.
Nuh ve tufan olayı ile birlikte ele alınacaktır.
Cudi Dağı, bahar ayında bir görünüm
I. İnsanlığın Ortaya Çıktığı Coğrafya
Mezopotamya’da bulunan Cudi dağı ve çevresi
aynı zamanda insanlık hayatının başladığı coğrafyadır.
Zira Tevrat’ın Yaratılış kitabındaki anlatıya göre ilk
insan ve ilk peygamber Hz. Adem, Allah tarafından
Aden cennetine yerleştirilmiştir. Sonrasında ise Aden
cennetini sulamak için bir ırmak yaratılmıştır. Dört kola
ayrılan bu ırmaklardan ikisi Fırat ve Dicle’dir. Diğer
ikisi de Pişon, Gihon’dur (Yaratılış, 2/10-14). Medeniyet
tarihinde “bolluk ve sevinç bahçesi” şeklinde meşhur
olan Aden, ayrıca ilk insanların yaşadığı bereketli
topraklarla özdeşleşmiştir. İşte Dicle Nehri kıyısında
bulunan Cudi, Hz. Adem’in vefatından yaklaşık bin yıl
sonra gerçekleşen tufanın olayının bu bölgede
gerçekleştiğini göstermektedir. Çünkü nasıl Hz. Nuh’tan
önceki nesiller Cudi ve Dicle çevresinde yaşamışsa,
tufandan 293 sene sonra doğan Hz. İbrahim de Harran ve
çevresinde yaşamıştır.
Şırnak’tan Cudi Dağı’nın görünümü
Hz. Nuh zamanında gerçekleşen tufan, Hz. Nuh’a
inanlar dışındaki tüm canlılarına sular altında kalmasıyla
biliniyor. Bu yüzdendir ki Hz. Adem’den sonra insanlığın
ikinci atası ve babası olarak Hz. Nuh kabul edilir. Cudi dağı
ise Hz. Nuh zamanından beri bereketi ile meşhur olmuştur.
Nitekim Hz. Nuh tufandan sonra geminin bereketli bir yere
inmesi için (Müminun Suresi, 23/29) dua ediyor. Dicle
havzasında bulunan Bakarda ve Bazebday’ın bu özelliği
tarih kitaplarına geçen bir şiire şu şekilde konu olmuştur:
Bakarda ve Bazebda yazlık ve baharlıktır.
Selsebili andıran serin tatlı suları vardır.
Bunların yanında Bağdat ne ki?
Ya insanı bunaltan sıcak toprağı, ya da şiddetli soğuğu var
Günümüzde Cudi Dağı
Kutsal
metinlerin
tasvirinden
anlaşıldığına göre Hz. Adem’in yaşadığı coğrafya
ile Hz. Nuh’unki aynıdır. Bunun için Hz. Nuh’un,
günümüz Suriye ve Irak’ın birleştiği yerde yani
Mezopotamya’da yaşaması ve tufanın da
Mezopotamya merkezli olması muhtemeldir.
Mezopotamya’daki en yüksek dağlarından biri
olan Cudi ise suların yeryüzünden çekilmesinden
sonra Hz. Nuh’un gemisinin inmesi için en
müsait yer konumundadır.
İslam tarihinde Tufanı gösteren bir minyatür
Tufan hadisesi tüm kültürlerin üzerinde
evrensel bir vakıa olarak tüm medeniyetlerin
zihninde yer almıştır. Tufanın izleri Eski
Mezopotamya sakinleri olan Sümer, Akad ve
Asur medeniyetleri ile Babillilere ait Gılgamış
destanında yer almaktadır. Yine tufan eski İran ve
Yunan tarihlerinde de kendisine yer bulmuştur.
Esas önemlisi ise Yahudilik, Hıristiyanlık ve
İslam dinlerine ait kutsal metinlerin tufanı
ayrıntılarıyla birlikte anlatmasıdır. Neticede
tufanla ilgili bilgilerin detaylarında farklılıklar
bulunsa da, kadim milletlerin tufanla ilgili
hafızasının temelinde, Allah’a ve onun
peygamberi Hz. Nuh’a uymayan zalim ve
inkârcıların
tufanla
cezalandırılması
yer
almaktadır.
Hafız-ı Abru’nun Macma’u Tevarih eserinde tufan
minyatürü (15. yüzyıl)
II. Tufan Evrensel mi Yoksa Mezopotamya
Merkezli mi?
Tarihçiler ve din bilginleri tufan olayının nerede
gerçekleştiği ve evrensel veya bölgesel bir tufan olup olmadığı
hakkında şimdiye kadar ortak bir görüşe ulaşmamışlardır.
Tevrat’taki tufan anlatımı tüm yeryüzünün sular altında kaldığını ve
Hz. Nuh ile ona inananlar dışındaki tüm canlıların suda boğulduğunu
haber vermektedir. Kuran-ı Kerim ise tufanı anlatırken Hz. Nuh’un
kavmini merkeze almaktadır. Nitekim Hz. Nuh zamanında
yeryüzünde vahiyle muhatap başka canlı grubunun olup olmadığı
bilinmemektedir. Bu nedenle Hz. Nuh’un kavminin ve onların
yaşadığı bölgelerin tufana muhatap olduğu kesin olarak
bilinmektedir. Böylece Hz. Nuh zamanında bilinen dünya olan
Mezopotamya’nın sular altında kaldığı açıktır. Bunun ötesinde tüm
yeryüzünün sular altında kaldığı ve bütün canlıların yok olduğunu
ileri sürmek Kuran-ı Kerim’in konusu olmadığı gibi, bu yönde bir
bilgi verme hedefi de yoktur. Bu nedenle Kuran-ı Kerim’deki
bilgiler ışığında, Nuh tufanının tüm yeryüzünü kapladığını ve
gemidekiler dışındaki tüm canlıları yok ettiğini -kesin olarak-
söylemek mümkün değildir.
Sadrüddin el-Hüseynî’nin Zübdatül Tevarih eserinde Hz. Nuh ve tufan
(13. yüzyıl)
III. Gemi Hangi Dağa İndi?
Tufanın boyutunun yanı sıra tufana inananların
esas meraklarını çeken bir diğer nokta ise suların
yeryüzünden çekilmesinden sonra Hz. Nuh’un
gemisinin nerede durduğu ve hayatına nerede devam
ettiğidir. Hemen hemen tüm tufan anlatımlarında
suların yeryüzünden çekilmesinden sonra Hz. Nuh’un
gemisinin bir dağ üzerinde karaya oturmasından söz
edilmektedir. Sümerlere ait anlatımda bu dağın ismi
Dilmun, Gılgamış destanında ise Nissur veya Nisir,
başka rivayetlerde ise Lubar ve Massis dağlarından söz
edilmektedir. Her ne kadar tarihi rivayetlerde geçen bu
dağ isimlerinden bazıları farklı seslenişlerde (Dilmun,
Nissir ve Missir gibi) Cudi dağı ile özdeşleşse de;
bunların hem coğrafi konumu hem de varlığı tam
olarak bilinmemektedir.
Tevrat’ta zikredilen Ararat dağlarına geminin inmesini
gösteren Yahudi sanatkarlara ait tablo (13. yüzyıl)
IV. Ararat’tan Cudi’ye
Hz. Nuh’un gemisinin tufandan sonra karaya oturduğu
yer ile ilgili tartışmalara yol açan neden ise, Tevrat’ın Yaratılış
bölümünde “Gemi yedinci ayda, ayın on yedinci gününde
Ararat dağlarına oturdu” (Yaratılış, 8/4) ifadeleridir. Burada
geçen “Ararat dağları”, gemi için belirli bir yeri göstermekten
ziyade Urartuların toprakları içinde yer alan dağlar silsilesine
işaret etmektedir. Nitekim M.Ö. 900-600 yıllarında Van Gölü
merkezli hüküm süren Urartular, Mezopotamya’da bulunan
Asurlular’a komşu ve rakip bir krallıktır. Urartular günümüz
Ermenistan ve Azerbaycan’ın Batı kesimi ile İran’ın Urmiye
bölgesini ve Dicle Nehrinin kuzeyini içine alan bir coğrafyadır.
Dolayısıyla Ararat dağlarından söz eden Tevrat’taki ifadeler,
Cudi dağını da içine alan geniş bir alana yayılmış dağları ifade
etmektedir. İşte bu nedenle Tevrat’ın Yaratılış bölümündeki
“Ararat dağları” ifadesi, Arami ve Süryani çevirilerde Van
Gölü’nün güneydoğusunda bulunan “Ture Kardu” yani
“Kürdistan’ın dağları” olarak çevrilmiştir.
Hz. Nuh’u güvercin gönderirken gösteren bir mozaik
Bu konu ile ilgili en açık ifade ise Kuran-ı Kerim’de
“sular çekildi ve gemi Cudi’de karaya oturdu” (Hud Suresi,
11/44) ayetinde geçen Cudi ismidir. Ararat dağları, Van
Gölü’nün güneyinden başlayıp Cudi dağının da bulunduğu
Dicle Nehri’ne kadar uzayan dağ silsilesi olarak
düşünüldüğünde Tevrat ve Kuran-ı Kerim’deki ifadelerin
birbiriyle örtüştüğü görülür.
Cudi Dağı uzaktan bir görünüm
V. İşaretler Cudi’yi Gösteriyor
Kuran-ı Kerim’de Nuh tufanının anlatıldığı Hud Suresi’nde
ismi açıkça geçen Cudi dağı, Hz. Nuh’un gemisinin durduğu yer
ile ilgili, en kesin tarihsel konum olarak bilinmektedir. Nitekim
Cudi dağı, tüm Ortadoğu ve Mezopotamya’da İslam hâkimiyetinin
kurulduğu yedinci yüzyıldan itibaren İslam coğrafyacıları
tarafından Hz. Nuh’un gemisinin karaya oturduğu yer olarak kabul
edilmiştir. Esas önemlisi ise Cudi dağı ve çevresinin, tufan ve Hz.
Nuh’un yaşamı ile ilgili günümüze kadar ulaşan birçok olguya
sahip olmasıdır. Zira Hz. Nuh’un gemisinin Cudi’ye indiğine
tanıklık edecek mahiyette tarihi rivayetler, şehirler, ziyaret yerleri
ve makamlar bulunmaktadır.
Tufandan sonra geminin Cudi’ye indiği ve Hz. Nuh’un
yaşamını Cudi etrafında devam ettirdiğinin işareti sayılabilecek
işaretlerin en belirgin olanları şunlardır:
Cudi Dağı yakın mesafeden
1. Cudi Dağı (Cebel Kardu)
Cizre, Şırnak ve Silopi üçgeni içinde yer alan
Cudi dağı, Mezopotamya’nın en yüksek dağlarından
biridir. Tufanın önemli safhalarının anlatıldığı
Kuran-ı Kerim’de Hz. Nuh’un gemisinin Cudi’ye
ineceği, tufan devam ederken belirlenir. Çünkü Hz.
Nuh tufan sırasında gemide bulunurken “Rabbim
beni bereketli bir yere indir” (Müminun Suresi,
23/29) sözleriyle Allah’a duada bulunur. Bu duanın
ardından Hz. Nuh’un gemisi yerleşime müsait olan
Mezopotamya’daki Cudi dağında karaya oturur
(Hud Suresi, 11/44). Sonunda Hz. Nuh’un duasına
karşılık olarak “Selam ile nice bereketlere kavuşmak
üzere yanındakilerle beraber gemiden in” (Hud
Suresi, 11/48) vahyi Allah tarafından indirilir.
Bundan böyle bu dağ, cömertlik anlamına gelen
“Cudi” adını alır.
Cudi Dağı Cizre-Şırnak yolundan bir kare
Kuran-ı Kerim açık olarak Cudi ismini
anmadan önce Mezopotamya sakinleri olan
Süryaniler Cudi bölgesini tanımlamak için Kardu
ismini kullanırlar. Esas önemlisi ise Süryaniler,
Cudi dağı için ise “Ture Kardu” yani Kürtlerin
dağı ismini kullanıyor ve Hz. Nuh’un gemisinin
buraya indiğini kabul ediyorlar. Günümüzde
Cudi’nin yanı başındaki Silopi ilçesine bağlı olan
Bakarda veya Bajarkard köyü bu dönemden kalan
bir isimlendirmedir.
Sefine; Hz. Nuh’un gemisinin indiği yer. (Gertrude Bell’in çekiminden 1910)
2. Sefineti Nebi Nuh: Geminin
Karaya Oturduğu Yer
Dicle Nehri kıyısında bulunan
Cudi dağında iki bin metrenin üzerinde
olan dört doruk vardır. 2017 metre
yüksekliğindeki bir doruğun üzerinde
“Nuh peygamber ziyaret tepesi” yer
alır. Ziyaret tepesinin ortasında etrafı
taşlarla çevrili bir alan ise “Sefine”
yani gemi ismiyle bilinir. İslamiyet’ten
önce Sasani topraklarında yaşayan
Doğu Süryaniler, yani Nasturiler,
sefine bölgesinde “Geminin Manastırı”
adında bir mabed yapmışlardır.
Mezopotamya’da İslam’ın yayılması
ile bu manastırın yerine “Sefinet Nebi
Nuh” adında bir mescit yapılmıştır.
Nasturi Hıristiyanlar Sefine makamını ziyaret ederken (1910)
Sefine makamına yapılan ziyaretlerin
yaygınlığı ise dikkat çekici boyuttadır. Çünkü
20. yüzyıla kadar Cudi yakınlarında yaşayan
Yahudi, Hıristiyan, Sabii, Müslüman ve
Yezidiler Hz. Nuh’un hatırasını canlı tutmak
için temmuz-eylül aylarında sefine makamında
toplanırlardı. Günümüze kadar Sefine makamı
yakın coğrafyalarda yaşayan halk tarafından da
sürekli bir şekilde ziyaret edilir. Nitekim halk
arasındaki bir inanışa göre hacca gidemeyenler,
yedi defa Sefine makamını ziyaret ederek hac
sevabına ulaşmayı umarlar. Öyle ki buraya
yapılan ziyaretlerin sıklığından dolayı, bölge
halkı Cudi dağının Sefine bölgesini kastederek
“Cudiye mırada” (dileklerin Cudi’si) deyimini
kullanır.
- Şırnak iline bağlı olan Heştan; yani seksenler köyü
3. Heştan Köyü (Karyat Semanin)
Gemiden inen Nuh ve beraberindekiler Cudi dağının
eteğinde “Semanin” yani seksenler köyü adında bir köy kurmuş
ve yanındakilerle beraber buraya yerleşmiştir. Kuran-ı Kerim
Hz. Nuh ile beraber tufandan kurtulanların sayısından söz
etmeksizin, sadece onların pek az olduğunu (Hud Suresi, 11/40)
haber verir. Müfessirler ise bu kişilerle ilgili olarak sekiz, kırk
ve seksen sayısını verir. Hz. Peygamberin Amcasının oğlu olan
Abdullah bin Abbas’tan gelen bir rivayette ise gemide seksen
kişinin indiği bilgisi vardır. Günümüze kadar Seksenler
köyünün bir yerleşim yeri olarak Cudi eteklerinde bulunması
da, Abdullah bin Abbas’tan bize ulaşan bu sayının doğruluğunu
desteklemektedir. Nitekim tarih kitaplarında Seksenler
köyünden söz ederken burasının tufandan sonra Hz. Nuh
tarafından kurulan bir yer olduğu söylenir. Ayrıca burası el-
Cezire yani Mezopotamya’da inşa edilen ilk şehirdir.
1990 yılında il olan Şırnak’ın Cudi ile birlikte görünümü
4. Şera Nuh (Şehri Nuh, Şırnex, Şırnak)
Günümüzde Cudi dağı ve Semanin köyünün
karşısında yer alan bir diğer yerleşim yeri Şırnak
ilidir. Şırnak isminin esas hali olan Şera Nuh
zamanla Şehri Nuh ve Şırnex ve son olarak da Şırnak
haline gelmiştir. Şera Nuh kelimesi Süryanicede
“Nuh istirahat etti, iskân etti” cümlesinin isimleşmiş
halidir. Çünkü Hz. Nuh tufandan kurtulduktan sonra
beraberindeki seksen kişi ile Heştan köyüne gelmiş,
ardından yazlık ve yayla olarak kullanmak üzere
Şırnak’ı kurmuştur. Hz. Nuh’un istirahatgâhı olan
Şera Nuh, zamanla Nuh’un yaşadığı yer anlamında
Şehri Nuh halini almıştır. Halk arasındaki sözlü
gelenekte, Şırnak için Şehri Nuh ismi günümüze
kadar kullanılagelmiştir.
Dicle Nehri’nin kenarında bulunan Cizre
5. Ceziretu İbn Ömer (Cizre)
Dicle Nehri’nin kıyısında olan Cizre, ada
şeklinde olduğundan dolayı Ceziretu İbn Ömer olarak
bilinmektedir. Cizre’nin kuruluşu da tufandan sonraya
denk gelmektedir. Cizre ilçesi, Hz. Nuh’un burada
yaşadığına dair önemli bulgulara sahiptir. Bunlardan
birisi daha önce Cizre’ye bağlı bir yer olan Yafes
köyüdür. Yafes köyü günümüzde Cizre’nin içinde
kaldığından dolayı
“Yafes Mahallesi”
olarak
bilinmektedir. Bilindiği gibi Yafes tufandan sonra
insanlığın soyundan geldiği Hz. Nuh’un üç oğlundan
biridir. Yine Cizre’de Hz. Nuh’un mirasının göstergesi
olarak yapılışı milattan önceye kadar giden Cizre
surları, Hz. Nuh’un gemisinin hatırası olarak gemi
şeklinde yapılmıştır.
Cizre’de bulunan Hz. Nuh Türbesi içerden başka bir kare
Bunların dışında Hz. Nuh’un kabrinin
Cizre’de bulunması da Hz. Nuh’un
gemisinin Cudi dağına indiğini
gösteren önemli bir diğer işarettir. Hz.
Nuh’un mezarının yeri olarak Cizre
dışında Mekke’de Mescidi Haram,
Ürdün’de Kerek ve Irak’ta Necef
mekânları gösterilmiştir. Fakat Hz.
Nuh’un Cizre’deki kabri, çevresi ile
beraber düşünüldüğünde Hz. Nuh’un
burada vefat etmiş olması daha
kuvvetle muhtemeldir.
Nahçivan’daki Hz. Nuh makamı
Hz. Nuh'un makamı Amman'a bağlı Kerek
Bazebday’den (İdil) eski bir resim
6. Bazebday (Âzax, Hezex, İdil)
Cizre’de vefat eden Hz. Nuh’tan sonra onun
çocukları ve tufandan kurtulan diğer inananlar
hayatlarına Mezopotamya bölgesinde devam
etmişlerdir. İşte bu nedenle Cizre’ye en yakın
yerleşim yerlerinden biri konumunda olan
Bazebday’ın kuruluşu Hz. Nuh’a ve çocuklarına
dayanır. Süryaniler arasında Bazebday olarak
bilinen yerleşim yeri, Kürtler arasında Hezex diye
çağrılır. Günümüzde ise buranın ismi İdil olarak
değiştirilmiştir.
Bazebday (İdil) modern şehri gösteren bir resim
Tarihi kayıtlara göre Hz. Nuh,
Bazebday’ın güzel iklimi ve tatlı sularını
beğenmesinden dolayı tufan sonrası
yaşamının bir kısmını burada sürdürmüştür.
Bazebday şehri tufandan kurtulanlarla
yakın bir ilişki içinde olmasından dolayı
şehrin güneyinde eski bir yapı olan
“Kasru’l-Kuvel” isminde bir yer vardır.
Ayrıca kuvel ismi şehrin mahallelerinden
birine verilmiş ve “Kuvel Mahallesi” geçen
yüzyıla kadar kullanılagelmiştir. Bu
isimlerde dikkatleri çeken “kuvel” ismi
Süryanice bir kelime olup gemi manasına
gelmektedir. Ayrıca kuvel,
Tevrat’ın
Yaratılış bölümünden Hz. Nuh’un gemisi
için kullanılmıştır.
Nuh Tufanını gösteren bir minyatür
Sonuç
Tarihi tecrübede yer isimlerinin rastgele
verilmediği, genelde tarihi bir olay veya kişi ile
ilişkilendirilen isimlendirmelerin tercih edildiği bir
vakıadır. Bu olgulardan yola çıkarak tufandan
kurtulan Hz. Nuh ve beraberindekilerin yaşam
izlerinin Cudi ve etrafındaki yerleşim yerlerine
yayıldığı
görülür.
Bu
olaylar
dizisi
şunu
göstermektedir ki; Hz. Nuh’un ve kendisinden sonra
da çocuklarının yaşadığı coğrafya, Dicle Nehri’nin
kıyısında olan Cudi, Cizre ve İdil’dir. Sonuç olarak
gelenekten kaynaklanan tarihi ve sözlü kayıtların yanı
sıra, somut işaretler, tufan’dan sonra Hz. Nuh’un
gemisinin Cudi dağına indiğini göstermektedir. Bunun
akabinde Hz. Nuh ile beraber tufandan kurtulan
inananlar Cizre, Bazebday ve Mezopotamya ovası
boyunca yayılarak insanlığın neslinin buradan
yayılmasını sağlamışlardır.
Bir Hıristiyan Mozaiğinde İsa Mesih ve Hz. Nuh
Hz. Nuh, tufan ve Cudi’nin Ortadoğu’daki
konumunu anlamak üzere birtakım teklifler sunmak
istiyoruz: Bütün bu mirasın üzerine söylenmesi
gereken, adı daha önce güvenlik problemleriyle anılan
Cudi dağı ve çevresinin, yeniden Mezopotamya
coğrafyasının tüm halk ve kültürlerine hizmet etmek
üzere asli misyonuna kazandırılmasıdır. Nitekim Cudi
etrafında Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanların
birlikte katıldığı festivaller 1980’lere kadar geleneksel
bir şekilde yapılıyordu. Bu çerçevede bu coğrafyada
bulunan valilik belediye ve kaymakamlık ve sivil
toplum kuruluşları; panayır ve kültür organizasyonları
düzenleyerek tüm inanç sahiplerini bir araya
getirmelidir.
Bu
şekilde
Mezopotamya
coğrafyasındaki halkların birlikteliği, kardeşliği ve
kadim
medeniyetin
canlanması
sağlanacaktır.
Temennimiz Hz. Nuh’un mirasının hak ettiği yere
ulaşması için, Hz. Nuh ve tufanla ilgili inancı taşıyan
tüm halkların, Mezopotamya ve Cudi etrafında
bütünleşmesinin sağlanmasıdır.
Dostları ilə paylaş: |