|
Fesale = ayirmak ayrilmak bakara Suresi 249
|
tarix | 12.10.2018 | ölçüsü | 63,03 Kb. | | #73897 |
|
FESALE = AYIRMAK - AYRILMAK
Bakara Suresi
249
فَلَمَّا فَصَلَ
ayrıldığında
|
طَالُوتُ
Talut
|
بِالْجُنُودِ
ordularla
|
قَالَ
dedi ki
|
إِنَّ
şüphesiz
|
اللَّهَ
Allah
|
مُبْتَلِيكُمْ
sizi deneyecektir
|
بِنَهَرٍ
bir ırmakla
|
فَمَنْ
kim
|
شَرِبَ
içerse
|
مِنْهُ
ondan
|
فَلَيْسَ
değildir
|
مِنِّي
benden
|
وَمَنْ
ve kim
|
لَمْ يَطْعَمْهُ
ondan (kana kana) tadmazsa
|
فَإِنَّهُ
şüphesiz o
|
مِنِّي
bendendir
|
إِلَّا
dışında
|
مَنِ
kimsenin
|
اغْتَرَفَ
avuçlayan
|
غُرْفَةً
bir avuç
|
بِيَدِهِۚ
eliyle
|
فَشَرِبُوا
hepsi içtiler
|
مِنْهُ
ondan
|
إِلَّا
hariç
|
قَلِيلًا
pek azı
|
مِنْهُمْۚ
içlerinden
|
فَلَمَّا
nihayet
|
جَاوَزَهُ
(ırmağı) geçince
|
هُوَ
o (Talut)
|
وَالَّذِينَ آمَنُوا
ve iman eden
|
مَعَهُ
beraberindekiler
|
قَالُوا
dediler
|
لَا طَاقَةَ لَنَا
bizim gücümüz yok
|
الْيَوْمَ
bugün
|
بِجَالُوتَ
Calut'a
|
وَجُنُودِهِۚ
ve askerlerine karşı
|
قَالَ
dedi
|
الَّذِينَ يَظُنُّونَ
kanaat getirenler
|
أَنَّهُمْ مُلَاقُو
kavuşacaklarına
|
اللَّهِ
Allah'a
|
كَمْ
nice
|
مِنْ فِئَةٍ
topluluk
|
قَلِيلَةٍ
az olan
|
غَلَبَتْ
galib gelmiştir
|
فِئَةً
topluluğa
|
كَثِيرَةً
çok olan
|
بِإِذْنِ
izniyle
|
اللَّهِۗ
Allah'ın
|
وَاللَّهُ
Allah
|
مَعَ
beraberdir
|
الصَّابِرِينَ
sabredenlerle
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Felemmâ fasale tâlûtu bilcunûdi kâle inna(A)llâhe mubtelîkum bineherin femen şeribe minhu feleyse minnî vemen lem yet’amhu fe-innehu minnî illâ meni-ġterafe ġurfeten biyedih(i)(c) feşeribû minhu illâ kalîlen minhum(c) felemmâ câvezehu huve velleżîne âmenû me’ahu kâlû lâ tâkate lene-lyevme bicâlûte vecunûdih(i)(c)kâle-lleżîne yazunnûne ennehum mulâkû(A)llâhi kem min fi-etin kalîletin ġalebet fi-eten keśîraten bi-iżni(A)llâh(i)(k) va(A)llâhu me’a-ssâbirîn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: 'Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariçonu tadmazsa bendendir. Küçük bir bölümü hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): 'Bugün bizim Calut'a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok' dediler. (O zaman) Muhakkak Allah'a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: 'Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah'ın izniyle galib gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.'
|
Edip Yüksel Meali
|
Talut ordunun kumandasını alınca şunları bildirdi: "ALLAH sizi bir ırmakla sınayacak. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmayıp sadece eliyle bir yudum alırsa bendendir." Pek azı dışında hepsi ondan içti. O, beraberindeki inananlarla ırmağıgeçince, "Bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak gücümüz yok," dediler. ALLAH ile karşılaşacaklarına inananlar ise şöyle dediler: "Sayıca az nice bölük, ALLAH'ın izniyle kalabalık bölükleri yenmiştir. ALLAH sabredenlerle beraberdir."
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Talut, ordu ile hareket edince dedi ki: "Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan içerse, benden değildir. Kim de onu tatmazsa, işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka (bu kadarına ruhsat vardır)." Derken içlerinden pek azı hariç, hepsi de varır varmaz ondan içtiler. Talut ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde. "Bizim bugün, Calut ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok." dediler. Allah'a kavuşacaklarına inanıp, bilenler ise şu cevabı verdiler: "Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmişlerdir. Allah, sabırlılarla beraberdir."
|
Süleyman Ateş Meali
|
Talut, askerleri(ni) yürütüp (ordugahtan) çıkarınca dedi ki: "Allah sizi bir ırmakla deneyecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Ondan (kana kana) tadmayıp sadece eliyle bir avuç alan bendendir." İçlerinden pek azı hariç, hepsi ondan içtiler. Nihayet Talut ve kendisiyle beraber inananlar, ırmağı geçince: "Bugün Calut'a ve askerlerine karşı bizim gücümüz yok." dediler. Allah'a kavuşacaklarına kanaat getirenler ise: "Nice az bir topluluk var ki, Allah'ın izniyle çok topluluğa galib gelmiştir. Allah, sabredenlerle beraberdir." dediler.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Tâlût, askerleriyle yola çıkınca dedi ki: " Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. O halde, ondan içen benden değildir. Ama onu tatmayan bendendir. Eliyle bir avuç alan kişi başka." Bunun ardından, pek azı müstesna olmak üzere ondan içtiler. Nihayet o ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçtiklerinde şöyle dediler: "Bugün bizim Câlût'a ve ordusuna karşı hiçbir gücümüz yoktur." Allah'a kavuşacaklarını düşünenler ise şöyle konuştular: "Sayıca az nice topluluk vardır ki, sayıca çok nice topluluğa Allah'ın izniyle galip gelmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir."
|
Yusuf Ali (English)
|
When Talut set forth with the armies, he said(284): "(Allah) will test you at the stream: if any drinks of its water, He goes not with my army: Only those who taste not of it go with me: A mere sip out of the hand is excused." but they all drank of it, except a few. When they crossed the river,- He and the faithful ones with him,they said: "This day(285) We cannot cope with Goliath and his forces." but those who were convinced that they must meet Allah, said: "How oft, by Allah.s will, Hath a small force vanquished a big one? Allah is with those who steadfastly persevere." *
|
M. Pickthall (English)
|
And when Saul set out with the army, be said: Lo! Allah will try you by (the ordeal of) a river. Whosoever therefore drinketh thereof he is not of me, and whosoever tasteth it not he is of me, save him who taketh (thereof) in the hollow of his hand. But they drank thereof, all save a few of them. And after he had crossed (the river), he and those who believed with him, they said: We have no power this day against Goliath and his hosts. But those who knew that they would meet their Lord exclaimed: How many a little company hath overcome a mighty host by Allah's leave! Allah is with the steadfast.
|
En’âm Suresi
57
قُلْ
de ki
|
إِنِّي
ben
|
عَلَىٰ
üzerindeyim
|
بَيِّنَةٍ
açık bir delil
|
مِنْ رَبِّي
Rabbimden
|
وَكَذَّبْتُمْ
siz ise yalanladınız
|
بِهِۚ
onu
|
مَا
değildir
|
عِنْدِي
benim yanımda
|
مَا
şey (azab)
|
تَسْتَعْجِلُونَ بِهِۚ
acele istediğiniz
|
إِنِ الْحُكْمُ
Hüküm vermek
|
إِلَّا
yalnızca
|
لِلَّهِۖ
Allah'a aittir
|
يَقُصُّ
(O) anlatır
|
الْحَقَّۖ
gerçeği
|
وَهُوَ
ve O
|
خَيْرُ
en iyisidir
|
الْفَاصِلِينَ
ayırdedenlerin
|
|
|
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Kul innî ‘alâbeyyinetinminrabbî ve keżżebtumbih(i)(c)mâ ‘indî mâtesta’cilûnebih(i)(c) ini-lhukmu illâ li(A)llâh(i)(s)yekussu-lhakk(a)(s) ve huveḣayru-lfâsilîn(e)
|
Ali Bulaç Meali
|
De ki: 'Ben, gerçekten Rabbimden kesin bir belge üzerindeyim, siz ise onu yalanladınız. Kendisine acele ettiğiniz (azab) yanımda değildir. Hüküm yalnızca Allah'ındır. O, doğru haberi verir ve O, ayırd edenlerin en hayırlısıdır.'
|
Edip Yüksel Meali
|
De: "Ben Rabbimden bir delile dayanmaktayım. Siz ise onu yalanladınız. Ona meydan okuyarak istediğiniz şeyi getirmek benim elimde değil. Hüküm, ancak ve ancak ALLAH'ın. Gerçeği anlatıyor. O, en iyi ayırandır. *
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
De ki: "Ben Rabbimden apaçık bir delile dayanmaktayım, siz ise onu yalanladınız. O çabuk gelmesini istediğiniz azab benim elimde değildir, hüküm ancak Allah'a aittir, gerçeği O anlatır ve O, hakkı bâtıldan ayırdedenlerin en hayırlısıdır".
|
Süleyman Ateş Meali
|
De ki: "Ben, Rabbimden (gelen) açık bir delil üzerindeyim. Siz ise onu yalanladınız. Acele istediğiniz (azab) da benim yanımda değildir. Hüküm vermek, yalnız Allah'a aittir. (O) gerçeği anlatır ve O, (davayı çözüp) ayırdedenlerin en iyisidir."
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
De ki: "Ben Rabbimden gelen bir beyyine üzerindeyim. Ama siz onu yalanladınız. Acele istediğiniz şey benim yanımda değil. Hüküm yalnız ve yalnız Allah'ındır. Hakkı O anlatır. Ayırt edip çözüm getirenlerin en hayırlısı O'dur."
|
Yusuf Ali (English)
|
Say: "For me, I (work) on a clearsignfrommyLord, but ye rejectHim. What ye(877) wouldseehastened, is not in mypower. Thecommandrestswithnone but Allah. He declaresthetruth, and He is thebest of judges." *
|
M. Pickthall (English)
|
Say: I am (relying) on clearprooffrommyLord, while ye denyHim. I have not thatforwhich ye areimpatient. Thedecision is for Allah only. He telleththetruthand He is the Best of Deciders.
|
Yûsuf Suresi
94
وَلَمَّا فَصَلَتِ
ayrılınca
|
الْعِيرُ
kervan
|
قَالَ
dedi ki
|
أَبُوهُمْ
babaları
|
إِنِّي
ben
|
لَأَجِدُ
alıyorum
|
رِيحَ
kokusunu
|
يُوسُفَۖ
Yusuf'un
|
لَوْ
eğer
|
لَا أَنْ تُفَنِّدُونِ
bana bunak demezseniz
|
|
|
Türkçe Transcript (*)
|
Velemmâ fesaleti-l’îru kâle ebûhum innî leecidu rîha yûsuf(e)(s) levlâ en tufennidûn(i)
|
Ali Bulaç Meali
|
Kafile (Mısır'dan) ayrılmaya başladığı zaman, babaları dedi ki: 'Eğer beni bunamış saymıyorsanız, inanın Yusuf'un kokusunu (burnumda tüter) buluyorum.'
|
Edip Yüksel Meali
|
Kervan (Mısır'dan) ayrılınca babaları, "Beni bunamış saymayın, Yusuf'un kokusunu işitiyorum," dedi.
|
Elmalılı Hamdi Yazır Meali
|
Ne zaman ki, kafile (Mısır'dan) ayrıldı, öteden babaları dedi ki: "Eğer bana bunak demezseniz, doğrusu ben Yusuf'un kokusunu alıyorum."
|
Süleyman Ateş Meali
|
Kervan (Mısır'dan) ayrıl(ıp yola koyul)unca, babaları, (yanında bulunanlara): "Eğer bana bunak demezseniz, ben Yusuf'un kokusunu alıyorum." dedi.
|
Yaşar Nuri Öztürk Meali
|
Kervan oradan ayrılınca, öte yandan babaları şöyle seslendi: "Yemin olsun, ben Yûsuf'un kokusunu duyuyorum! Umarım bana bunaklık isnat etmezsiniz."
|
Yusuf Ali (English)
|
When the caravan left (Egypt), their father said: "I do indeed scent the presence of Joseph:(1770) Nay, think me not a dotard." *
|
M. Pickthall (English)
|
When the caravan departed their father had said : Truly I am conscious of the breath of Joseph, though ye call me dotard.
|
Dostları ilə paylaş: |
|
|