Geleceğİn toplumu, DÖNÜŞÜMCÜ Lİderlik ve özal



Yüklə 134,39 Kb.
tarix26.09.2017
ölçüsü134,39 Kb.
#2063



GELECEĞİN TOPLUMU, DÖNÜŞÜMCÜ LİDERLİK VE TURGUT ÖZAL1



Veysel BOZKURT*
Giriş

Dışarıdan Türkiye’ye bakanların gözünde Turgut Özal, “Atatürk’ten sonra Cumhuriyet tarihinde en köklü reformları yapan” ya da “Türkiye’yi dünyaya açan kişidir”. Onlara göre Özal, “Türkiye’yi hem içeride hem de dışarıda çok daha güçlü hale getirmiştir”. The Sunday Telegraf’ın ifadesiyle “Türkiye’yi haritaya koyan adam”dır. Özellikle AB, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların gözünde, en çok “güvenilen” lider olmuştur2.


Özal’a yönelik içeriden bakanların görüşleri ise, çok daha büyük çeşitlilik taşımaktadır. Örneğin kimilerine göre O, “tabuları yıkan3, “konformizme karşı çıkan”,4ekonomik yaşamın elindeki kelepçeyi çözen” ve “en çok gizli hayranları olan5, “Türkiye’yi “az gelişmiş ülke kompleksinden kurtaran6, dış politikada “büyük düşünmeyi öğreten”7 bir “büyük devrimci”dir8. O, “İslam rönesansı yaratmayı kafasına koymuş, bilgisayar delisi bir gelecek savaşçısıdır”9; “Sıradan olmayan bir siyaset adamıdır”10. Özal, “derin bir değişme” yaratan11, Türkiye’deki sağ, sol dengelerini birbirine karıştırıp, bir çok kişiyi olmadık tutarsızlıklara düşüren, “kafası özgür” bir liderdir.12
Bir çok konuda Özal’a sempatiyle bakanlar arasında da büyük bir “çeşitlilik” vardır. Örneğin, seküler anlayışa yakın olanlar için “Atatürk’ün başlattığı devrimleri tamamlayan” ve “İkinci Atatürk” anlamına gelebilecek yorumlara karşılık Özal, İslamcılar için Nakşibendi tarikatına mensup, bir “anti-Atatürk”tür; O, “namaz kılan ilk cumhurbaşkanıdır”.13
Öte yandan O’nun reformlarının karşısında yer alanlara göre Özal, “zenginlerden yanadır”; “laikliğin ve ulus devletin kuyusunu kazmıştır”.14 O’nun döneminde yolsuzluk ve vurgunculuk artmıştır15; Özal, “devletin geleneklerini bozarak16, “çetelerin doğuşunu hazırlayan” kişidir17. Toplumumuzu bir “ahlak erozyonu”na uğratmış18 ve “Türkiye’yi uluslararası kuruluşların yönlendirmesine terk etmiştir” 19.
Özal’ın ölümü üzerinden yirmi yıldan fazla bir zaman geçmiş olması, O’nun toplumsal dönüşüm süreci içerisindeki yerini daha “serinkanlı” değerlendirmemizi belirli ölçüde kolaylaştırmaktadır.
“Geleceğin Toplumu”na yönelik olarak Turgut Özal’ın görüşlerini kısmen de olsa sağlıklı bir şekilde değerlendirebilmek ve O’nun liderlik tarzını doğru anlayabilmek, ancak günlük siyasal çekişmelerin dışına çıkarak mümkün olabilir.
Özal’ın düşüncelerinin şekillendiği ve politikalarını uygulamaya koyduğu yıllar aynı zamanda, dünyada modern/endüstriyel toplum paradigmasının sorgulandığı bir dönem olmuştur. Bu sebeple Özal’ın Türkiye’nin 21. yüzyıldaki yerine yönelik görüşlerini daha iyi anlayabilmek için çok kısada olsa, O’nun döneminde bu paradigma dönüşümünü ortaya koyan yaklaşımlara bakmak yararlı olacaktır.

I. Geleceğin Toplumu ve Dönüşümcü Liderlik



a. Özal Dönemi “Geleceğin Toplumu” Öngörülerinin Ortak Bazı Özellikleri

1970’li ve 80’li yıllar, gelişmiş ülkelerin modern/endüstriyel toplumlardan, postmodern/postendüstriyel toplumlara geçiş sürecini sorguladığı bir dönemdir. Bu dönemde büyük bir popülarite kazanan ve Özal’ın düşünceleri üzerinde dolaylı da olsa etkisi olduğunu düşündüğümüz, paradigma dönüşümüne yönelik yazılar yazan D. Bell20, J. Masuda21, P.F. Drucker22, A. Toffler23 ve J. Naisbitt24 gibi yazarların çalışmalarına baktığımız zaman, ortak iddia, artık modern endüstriyel toplumun simgesi olan kavram ve kurumlar yeni dönemin ihtiyaçlarına cevap veremez hale gelmişlerdir.25


İlk baskısı 1973 yılında yayınlamış olduğu “Post-Endüstriyel Toplumun Gelişi” çalışmasında D. Bell, ekonomik yapının dönüşümüne dikkatleri çekmiştir. Geçmişte tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişte, bir taraftan tarımsal üretim artarken, diğer taraftan gerek istihdam içinde, gerekse üretim içinde tarımın payı sanayi sektörüne göre nasıl gerilemişse, postendüstriyel topluma geçiş sürecinde de benzer değişim, sanayi sektörü açısından yaşanmaya başlamıştır. Bir taraftan sanayi üretimi artarken, diğer taraftan, postendüstriyel toplumun hakim sektörü olan hizmetler karşısında sanayinin payı gerileme sürecine girmiştir. Sanayi artık geçmişteki gibi yeni işler yaratamaz hale gelmiş; hatta büyük miktarlarda bu sektörde istihdam kayıpları yaşamaya başlamıştır.
Bell’e göre, endüstri sonrası toplumlarda esas önemli nokta eğitim, sağlık gibi insani hizmetler; bilgisayar, sistem analizi, bilimsel araştırma ve geliştirme gibi mesleki hizmetler arasında yoğunlaşmaktadır. P.F. Druker’a göre ise postendüstriyel toplumun simgesi haline gelen hizmet işleri, aslında “bilgi işleri”dir.
“Geleceğin toplumu”na yönelik epistemolojik açıdan faklı kavramlaştırmalar olsa bile, hemen hemen bütün futuristlerin mutabakata vardığı nokta, “bilgi”nin bu toplumda “sermaye”nin ve “doğal kaynaklar”ın önüne geçerek “stratejik” kaynak olduğudur.
Nasıl modern/endüstriyel toplumun yükselişine paralel bir biçimde, “makine teknolojisi” yeni uygarlığın simgesi haline getirilerek yüceltilmişse, postendüstriyel/enformasyon toplumlarının yükselişine paralel bir biçimde “enformasyon teknolojileri” (özellikle bilgisayar), benzer simgesel özelliğe sahip olmuştur. Geçmişin “ağır sanayi” tutkusunun yerini, yükselen yeni sektör olarak enformasyon teknolojileri (IT) almaya başlamıştır.
Endüstriyel toplumun bir başka alamet-i farikası olan, “merkeziyetçi/bürokratik” örgütler, geçmişten farklı olarak rasyonelleşmenin değil, tam aksine hantallığın simgesi haline gelmiştir. Toffler’in 1970’li yılların başından itibaren farklı çalışmalarında popülarite kazandırdığı, “değişim” ve “hız” kavramları ön plana geçmiş ve bu ihtiyaçlara cevap verebilecek daha “esnek” ve “çevik” örgütlenme anlayışları bürokratik yapıların yerini almaya başlamıştır. “Teknik devlet” tartışmaları da, bu sürecin bir parçası olarak gündeme gelmiştir.
Dönüşüm konusunda yazanların aralarında söz birliği etmişçesine savunduğu tezlerden birisi de, postendüstriyel çağda, gerek ülkeler, gerekse örgütler, enformasyon/bilgi çağının ihtiyaçlarına göre “yeniden yapılanmak” zorundadırlar; aksi takdirde varlıklarını koruyamayacaklardır. Ya da dönüşemeyenler, başkaları tarafından dönüştürüleceklerdir.
Bu anlayışın doğal bir sonucu olarak, bürokratik hantallığın simgesi olan kamu girişimciliği mutlaka küçültülmeli ve piyasa mekanizmasının terbiye edici özelliğinden de yararlanarak, kaynakların daha optimal kullanımı sağlanmalıdır. Bu süreç içerinde “birey”in yeri ise, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar stratejik bir konuma gelir.
1980’li yıllar aynı zamanda küreselleşme eğilimimin hız kazandığı bir dönemdir. Bir taraftan hızla yaygınlık kazan enformasyon teknolojilerinin, diğer taraftan da doymuş olan ulusal piyasaların etkisi ile dünya ekonomisi hızla bütünleşme sürecine girmiştir. Bunun yanında özellikle 1980’li yılların sonunda yıkılan doğu blokunun duvarları bu süreci çok daha hızlandırmıştır.
Küreselleşme süreci daha önce görülmedik düzeyde insanların çalışma ve yaşama şekillerini etkilemeye başlayarak, modern paradigmanın bir başka simgesi olan “ulus devlet” ve onun kurumlarını dışarıdan aşındırmaya başlamıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, birazda savaşın arkasındaki temel müşevviklerden birisi olarak görülen milliyetçiliğe tepki olarak doğan “bölgesel bütünleşme” teşebbüsleri, son dönemde hızla yaygınlaşmaya başlamıştır. AB’de olduğu gibi gelişmiş ülkeler, ulusal devletlerin üzerindeki otoriteleri güçlendirme çabası içerisine girmişlerdir.
Öte yandan, küreselleşmenin adeta tersine işleyen tekerlekleri gibi, bu dönemde yerelleşme eğilimleri de güç kazanmaya başlamış, yerel “kültürel kimlik” talepleri hiç görülmedik düzeyde artmıştır. Köklü bir demokrasi geleneği olan ve ekonomik gelişmenin sağladığı “melting pot” imkanlarından yaralanan gelişmiş ülkeler, bunları büyük toplumsal çalkantılara dönüştürmeden manipüle ederken, benzer gelenek ve imkanlardan mahrum olan eksik modernleşmiş ülkeler yeni çatışmalarla karşı karşıya kalmışlardır.
Enformasyon çağının gelişi, bir taraftan ulusal/merkezi otoritelerin ellerinden teknolojiyi tek yönlü (homojenleştirici) kullanma imkanını alırken, diğer taraftan yerel unsurların küresel düzeyde kendilerini ifade etmelerini ve destek bulmalarını kolaylaştırmaktadır. Klasik yöntemler yeni sorunların çözümü açısından uygulanamaz hale gelmektedir.
Öte yandan sosyal teoride, modernitenin “homojenleştirici” etkisine karşılık, post-endüstriyel dönemde vurgu artık “farklılıklar”a yapılmaya başlaşmıştır. Hemen hemen toplumun her sektöründe faklılıkların kendini daha rahat ifade edebileceği bir ortam doğmuştur. Masuda, Toffler ve Inglehart gibi yazarların da vurguladığı şekilde farklılıkları bastırmak yerine, kendini ifadeyi26 öne çıkartan yeni bir demokrasi anlayışı ön plana geçmiştir.

Bir çok alanda olduğu gibi eğitimde de standartlaşma ve formel okul sınırlamaları sorgulanmaya başlanmıştır. Eğitim sürecinde yaratıcılık, hiç görülmedik düzeyde vurgulanır hale gelmiş ve yaşam boyu eğitim programları uygulamaya koyulmuştur.


Bunun yanı sıra yeni dönemde, endüstriyel toplumun “ölçek ekonomisi” kavramının yerine, “zaman ekonomisi” kavramı öncelik kazanmış ve bu süreçte “esneklik” ve “çeviklik”, özellikle çalışma hayatının en önemli kavramları haline gelmiştir; ve “değişimin ivme kazandığı” bu çağda, bir tür “haritası çizilmemiş topraklar üzerinde” çıkılan yolculukta, dönüşümcü liderlik kavramına özel bir anlam yüklenmeye başlanmıştır.
b. Dönüşümcü liderlik...
Turgut Özal’ın liderlik tarzını doğru anlamaya yardımcı olacak kuramlardan birisi de, 1970’li yılların sonunda Burns ve Bass tarafından geliştirilen, “yönetsel lider” (transactional leader) ve “dönüşümcü lider”(transformational leader) ayrımıdır27.
Bu kurama göre, yönetsel liderler, mevcut yapının korunarak daha etkin çalıştırılmasını amaçlarken, dönüşümcü liderler, mevcut yapıda günün ihtiyaçlarına göre değişimi hedeflemektedirler. Bir diğer ifade ile yönetsel liderler, işleri doğru yapmayı amaçlarlarken, dönüşümcü liderler, doğru işleri yapmayı amaçlamaktadırlar.

Yine yönetsel liderler, daha çok hata yapmamak üzerinde yoğunlaşırken, dönüşümcü liderler hatanın yapılmasını veri kabul ederler ve yönetsel liderlerden farklı olarak bunlar risk alırlar. İzleyenlerini de risk alma konusunda yüreklendirirler ve yönettikleri kitlelerin de daha yüksek amaçlar için, ufuklarını genişletirler. Yönetsel liderler daha çok geçmişe dönük olmalarına karşılık, dönüşümcü liderler, geleceğe dönüktürler.


Dönüşümcü liderler ortak bir vizyon duygusu yaratarak, bunu yönettiklerine aktarırlar; bu vizyon, yönettikleri örgütün ortak geleceğidir28. Vizyonu canlı tutmak için, tekrar tekrar, açık seçik izleyenlerine anlatırlar. Bunu ortak amaçlar ve paylaşılan değerlerle gerçekleştirirler. Schein’a29 göre liderin yaptığı en önemli şey, ortak bir kültürün inşa edilmesidir. Dönüşümcü liderler, vizyonlarını aktarmak için metaforlar kullanırlar; analojiler yaparlar, hikayeler anlatırlar, kutlama törenleri düzenlerler, gelenekler ve ritüeller yaratırlar.
Ayrıca paylaşılan değerlerin uygulanmasına öncülük ederler. Büyük bir lider, çoğu zaman büyük bir öğretmendir. Bu liderler, izleyenlerinin kedilerini geliştirmeleri için uygun fırsatlar sunarlar. Onlar, rollerini hizmetkar lider olarak görürler. Yönettikleri ile etkin bir iletişim kurarlar; çok iyi dinleyicidirler.30
Dönüşümcü liderler, tutkuludurlar. Geniş bir perspektifleri vardır. Zeka, yönetim sürecinin karmaşık sorunları ile başa çıkabilmek için, en önemli özelliklerden bir başkasını oluşturur.31 Dönüşümcü liderler dost canlısı ve informeldirler. Kurallar çoğu kere onları sıkar. Yönettikleri grupta güven oluştururlar. İlişkilerinde samimidirler, belli bir çekicilikleri vardır.
Kendilerine güven duyguları çok güçlüdür. Bir çok bakımdan narsistik kişilik özelliklerine sahiptirler. Ancak karizmatik özelliklere sahip dönüşümcü liderler her zaman olumlu özelliklere sahip değillerdir. Çünkü çok kolay otoriteryen özelliklerini ön plana çıkabilirler. Ancak yapılan çalışmalar, dönüşümcü liderliğin çoğunlukla izleyicileri üzerinde olumlu etkiye sahip olduklarını gözlenmiştir.32
Henüz denenmemişi deneme cesaretini gösteren dönüşümcü liderler, insanları mobilize etme göreviyle karşı karşıyadırlar. Bunun için de yaptıkları işe yönelik büyük bir inanç ve hayal gücüne ihtiyaçları vardır. . Dönüşümcü liderler, bu inanç ve hayal gücünü kitlelere aktarmakta ustadırlar.33
Aslında yukarıda Burns ve Bass’ın dönüşümcü liderlik kuramında anlatılan bir çok özelliğin, Turgut Özal’ın kişilik özellikleri ve yönetim şekliyle çok büyük ölçüde örtüştüğünü görüyoruz.

II. Dönüşümcü Bir Lider Olarak Turgut Özal

a. Özal’ın Yetiştiği Toplumsal/Kültürel Çevre ve Kişilik Özellikleri: 1983 Öncesi



Özal hakkında yazılan kitapların bir çoğunda, Özal’ın kişilik yapısı üzerinde, annesinin etkisi öne plana çıkartılır Ailede otorite annedir ve sosyalleşme sürecinde babanın rolü daha geri plandır.34
Turgut Özal (ve kardeşlerinin) en çok vurgulanan özellikleri arasında, zeki olmaları ve yeniliğe düşkün olmaları vardır. Örneğin Hasal Cemal’e göre, “Küçük hesap makinalarıyla oynamak, Özal kardeşlerin en büyük tutkusudur”.35 Nitekim 65 yaşında bilgisayar öğrenmesi, bunu da etrafında gördüğü herkese tavsiye etmesi, Özal’ı yakından tanıyanlar tarafından sık sık dile getirilmiştir. Özal Sendromu’nun yazarı Yavuz Gökmen’in ifadesiyle o sürekli çocukluğunun doğasını yaşayan son derece meraklı bir insandır.36
İTÜ öğrenciliği, Özal’ın siyasal görüşlerinin biçimlediği yıllardır. Nitekim burada daha sonra Türk siyasal hayatının en önemli aktörleri arasında yer alan, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan gibi isimlerle bir arada olacak ve üniversite öğrencisi olarak bir takım siyasal olayların içinde yer alacaktır.
Ancak Özal, düşüncelerinin üzerinde, Amerika’da gördüklerinin büyük etki yaptığını ifade eder. Nitekim Cedid Grubunu Ankara’da düzenlediği toplantıda şunları anlatmıştır:37
“1952 senesinde, mezun olduktan bir yıl sonra Amerika’ya yolladılar. Şimdi, o günkü Türkiye’den bir insanı New York’a götürün. Nasıl şaşırdığını tahmin edemezsiniz. Tabii bize hep şunu öğrettiler: Bir Türk cihana bedeldir. Bir Türk on düşmana bedeldir. Ondan sonra gittik Amerika’ya.. Dev binalar, muazzam medeniyet. Onun karşısında sorgulamaya başladık, bunu bize öğretenler doğrumu diye...1952 senesinde Amerika’da elektrik mühendisiydim. Hava hatlarını gördüm. İnanır mısınız, 1952 senesinde Türkiye’de bir tane enerji nakil hattı yoktu. Bütün şehirler izole... Bir çok şehirde de elektrik yoktu. Bugün 1950 Türkiye’sinin elektriğini ya iki, ya üç günde üretiyoruz. Tabii, onları görünce müthiş bir eziklik hissediyor insan. Bizden o kadar ileride bir toplum ki, her şeyleri var. Televizyon çıkmış, bizde yok. 1952’de gittiğim Amerika’da ilk defa televizyonu gördüm. Ondan sonra da üzülüyorsunuz, nasıl olacak da biz bu ileri topluma yetişeceğiz diye...”
Aslında 50’li yıllarda Özal’ın Amerika’da gördükleri bütün hayatı boyunca siyasal görüşlerini ve politikalarını etkileyecektir. Amerika O’nun açısından hayatının sonuna kadar Türkiye için model olacaktır. “İleri ülkelerde ne varsa biz de de o olacaktır” derken aklındaki ülke hep Amerika olmuştur.
Kuşkusuz Özal, bir dönem basında sıkça kullanıldığı şekilde sadece Red Kid okuyan bir lider değildi; konuşmalarına ve uygulamalarına baktığımız zaman, yukarıda kısaca özetlenen ve dünyada toplumsal dönüşüm sürecini sorgulayan yazarların görüşlerinden haberdardır. Hatta dünyada gelişimi en dikkatli izleyenlerdendir; ancak, O’nun belki de mühendisliğinden gelen pragmatik bir yaklaşımla, okumaktan çok gezip görerek aktarma yönünün daha ağır bastığını görüyoruz.
Yine Mehmet Barlas’ın kaleme aldığı anılarında, söyle diyor:38
“Amerika’ya her gidişimde “drugstore”ları gezer, etrafa bakardım. Baktım, çok güzel bilgisayar oyunları var, hepsiyle çocuklar oynuyor. Onları seyrettim. Anladım ki bu bilgisayar, çocuk yaşta alışkanlık verilerek başlatılacak, ciddi bir iş... Biz de böyle yapmazsak, bizi geçerler. Dönünce elektronik sanayini kotalardan çıkartıp, serbest yapacağız dedim. “Liberasyona alacağız... Nihai mamulleri biraz yüksekçe gümrüklü” Orta ve ara mamulleri daha düşük, ileride girdileri sıfır gümrüklü... Yurt dışına ne için gidersem gideyim, gözümü kulağımı hep açıp, her yeniliği öğrenmeye çalışıyorum. Birinci elden ilgilileri bulup, soruyorum... Okuyorum... Geziyorum .. Daha ileri ülkeleri kaçırmamak için, öğrenmeye ara vermiyorum...”
Yine Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı Özal’ın Türkiye’nin ekonomik ve toplumsal yapısına ait verileri ayrıntılarıyla birinci elden öğrendiği dönem olmuştur. Hasan Cemal’in bir eski bir Planlama çalışanından aktardığına göre Özal, “Planlama’da çalışırken işi ehline verirdi. Yaratıcı bir zekaya sahiptir.. Müthiş bir teşkilatlandırma gücü vardır. Bilgisi ve kişiliğiyle yanında çalışanları ezmezdi. İşi en iyi yapacak olana teslim ederdi. Bir kişiye güvenirse insiyatif tanır; bir daha genellikle ne yaptın, ne ettin diye sormaz. İzlemez artık. Başarısızlık halinde kendi de yara alır bundan. Zaafıdır bu ve Demirel’den ayrıldığı noktadır da aynı zamanda. Demirel bir inisiyatif verir yanında çalışana; ancak, ne yapıp ettiğini de izlemeyi ihmal etmez.”.39
Planlama müsteşarlığından sonra Dünya Bankası’nda çalıştığı yıllar, dış dünyayı ve daha sonraki yıllarda küreselleşme olarak anılan süreci herkesten önce kavraması için uygun bir ortam hazırlamıştır. Dünya Bankası’nın hemen sonrasında da özel sektörde çalışması, O’na, Türkiye’deki özel sektörü içeriden tanıma imkanı sunmuştur. Özal, daha sonraki yıllarda özel sektördeki pragmatist çalışma şeklini, büyük ölçüde devlete taşımıştır. Nitekim O’na sıkça yöneltilen eleştirilerden birisi, “Devleti özel şirket gibi yönetiyor” suçlaması olmuştur.
Aslında Özal’ın kişiliği ile özel sektörün çalışma şekli büyük ölçüde örtüşmektedir. Çünkü O, bürokrasiden ve bir takım kurallardan hoşlanmadığını sık sık göstermiştir. Kamu bürokrasisini, gelişmenin önündeki en büyük engellerden birisi olarak görmüştür. Nitekim Anılar’ında, dönüşümcü liderlerde olduğu gibi, kendisini “Protokol adamı değilim.. Hizmet adamıyım” diye tanımlamaktadır.40
Dönüşümcü liderlerin bir başka önemli özelliği olan “iyi dinleyiciliğin” Özal’da da olduğunu görüyoruz. Nitekim Özel sektörde çalıştığı yıllarda beraber olan Sakıp Sabancı, basına yansıyan bir konuşmasında Özal hakkında şunları söylüyor: “İyi dinler, gönülden dinlerdi. İyi anlardı. Kapasitesi mükemmeldi. İyi anladığı için hemen karar verirdi. Ona göre hükümetler “yasak mercileri” olmamalıydı. Ufkumuz onun kadar geniş değildi”.
Ancak teknisyen Özal’ın “iş bitiricilik” olarak formüle ettiği pragmatist yanı, siyasete girdikten sonra, hem bir çok kararın alınma sürecini hızlandırmış, hem de yeni sorunlar yaratmıştır. Nitekim O’nun “kafasını gözünü yararak” sonuca varma tutkusu, daha sonraki yıllarda, kuralsızlığın neredeyse kural haline gelmesi için uygun bir ortam hazırlamıştır.
Eskiyi devirmek ve yeni bir yapı kurmaktan son derece hoşlandığı ifade edilen Özal’ın, değişimin faturasına çok fazla aldırdığı söylenemez. Prof. Berkay’ın deyimiyle, bilgi çağına damga vurmak istiyorsak, bu “değişimin sancıları”na katlanmak zorundayız anlayışı içinde olmuştur.41
Öte yandan, Hasan Cemal’in Özal Hikayesi”nde vurguladığı, O’nun bir başka özelliği de, hemen hemen bütün liderlerde görülen, narsistik yanıdır.42 Yani kendini beğenme ve benden daha büyük bir kurtarıcı yok psikolojisi. Nitekim Özal, adeta mukadderatmışçasına, kendisinin bir kurtarıcı olarak tarihsel bir misyon üstlendiğini çağrıştıran bir tavır içinde olmuştur.
Özal, yaptıklarıyla, aldığı risklerle, “Öldükten sonrada yaşamak isteyen insanlar” arasında olmak istediğini ortaya koymaktadır. Çünkü Türk siyasal hayatında görülmedik düzeyde, geleceğe odaklanmış ve Türkiye’yi 21. yüzyılın lider ülkeleri arasına sokmayı tutku haline dönüştürmüş bir liderdir.
Turgut Özal, siyasete atıldıktan sonra yaptığı uygulamaların esaslarını büyük ölçüde teknisyenlik yıllarında kafasında biçimlendirmiş bir liderdir. Nitekim Taha Akyol’un aktardığına göre43, daha 1979 yılında Ankara Dedeman Otelindeki bir sempozyumda sunduğu tebliğinde “serbest kambiyo rejimi”, “ithalat ve ihracatın liberalleştirilmesi”, “ihracat seferberliği”, “konvertibiliteye geçiş”, “katma değer vergisi”, “toplu konut”, “serbest faiz ve serbest fiyat” kavramlarını savunmuş ve ısrarla “Türkiye’nin dünya ekonomisine entegre edilmesi”nin gereğini vurgulamıştır.
Nitekim bu konuşmadan sonra alınan 24 Ocak 1980 kararları, Demirel’in başbakanlığı ve Özal’ın müsteşarlığı döneminde bile alınsa, hem içeride hem de dışarıda Özal’ın kararları olarak anılmıştır. Özal, Türkiye’nin kendi içine kapalı olduğu bir dönemde, dünyadaki değişimi büyük bir uzak görüşlülükle sezmiştir. Görüşlerine katılmazsa bile, bir çok yazar O’nun geleceğe yönelik isabetli sezgilerini zaman zaman dile getirmişlerdir. Örneğin 1982 yılında Osman Ulugay’a : “Benim görüşüm Doğu Avrupa’daki bu katı sitem devam ederse ekonomi çökecektir” sözü44, O’nun geleceğe yönelik sezgilerini anlamak bakımından önemlidir.
Özal’ın kişiliği hakkında ise, Birand’ın aktardığına göre45 son derece kibirli bir insan olan dönemin AB Komisyonu başkan yardımcısı Claude Cheysson’un, yeni başbakan olan Özal’ın ilk Bürüksel gezisi sonrasındaki sözleri son derece çarpıcıdır:

“Kapı açıldı ve içeri şişman, kısa boylu, çirkin bir insan girdi. Biz, tam takım hazırdık. Aramızda bakıştık. Konuşmaların ilk beş dakikası nezaket sözleriyle geçti ve ardından Özal bize Ortadoğu’yu, Amerika’yı ve Türkiye’yi anlatmaya başladı... Öylesine ilginç saptamalar yapıyor, öylesine etkili sözler söylüyor ve öylesine farklı bir bakışla gelişmeleri anlatıyordu ki, biz donup kaldık. On dakika önce kapıdan giren şişman, kısa boylu o adam gitmiş ve yerine, bütün odayı dolduran bir başka adam gelmişti. O günü hiç unutmam. Turgut Özal bu toplantıdan sonra AT Komisyonu’nun sözlerine en çok inandığı lider oldu...”


b. 1983-87 Dönemi

Turgut Özal, 1983 yılında başbakan olduğunda, belki de tarihte eşine az rastlanır bir hızla, teknisyen olarak savunduğu görüşlerini uygulamaya geçirmeye başlamıştır; nitekim daha güven oyu almadan ilk bakanlar kurulu toplantısına Türkiye’nin kaderini etkileyecek kanun tasarılarıyla gelmiştir. Yeni bakanlar ilk toplantılarında neyi imzaladığını bilmeksizin olağanüstü önemli tasarıları imzalarlar.

İlk bakanlar kurulu toplantısı, Özal’ın kafasına koyduğu dönüşüm sürecini gerçekleştirmek konusunda ne derece “tutkulu” ve “kararlı” olduğunun da göstergesidir. Bu aynı zamanda Özal’ın “ağabey”i Demirel’den de farkıdır. Örneğin Demirel, son başbakanlığı döneminde, aylarca ziyaretçi kabul etmiştir.

Özal’ın ilk başbakanlığı dönemi, en başarılı dönemidir. Türkiye’nin yeniden yapılanması için gerekli altyapı çalışmalarında büyük aşama kaydedilmiştir. Örneğin Türkiye’yi dünyaya açacak telekomünikasyon alanında büyük bir dönüşüm gerçekleştirilir. Uygarlığın bir başka önemli taşıyıcısı elektrik alanında da bu dönemde önemli gelişmeler sağlanır. Bunların yanı sıra, yollar, limanlar ve havalimanları yapımına bu dönemde ağırlık verilir.


Bu dönem ileri düzeyde endüstrileşmiş ülkelerde postendüstriyel dönüşümün yaşandığı bir çağda, Türkiye’nin endüstriyel bir topluma giden yolda gerekli alt yapıyı tamamlamaya çalıştığı yıllardır. Yine bu yıllar, 24 Ocak kararlarıyla “ithal ikameci” politikadan vazgeçerek, “ihracata yönelik sanayileşme” politikalarının olanca hızıyla sürdürüldüğü yıllardır. Bu dönemde Özal sadece, lideri olduğu grupta değil, iş dünyası açısından da bir “öğretmen” olmuştur. Dönemin İngiltere başbakanı Thatcher’da olduğu gibi, her yurt dışı seyahatinde, yanına çok sayıda iş adamını da almış ve onların sorunlarıyla yakından ilgilenmiştir.
Bu durum daha sonra büyük eleştiriler almıştır. Çünkü Türkiye gibi kamu kaynaklarıyla zengin olma geleneğinin baskın olduğu bir ülkede, iktidarla yakın ilişki içinde olan bazı iş adamlarının olağanüstü hızla servetlerini arttırdıklarına tanık olunmuştur. Yolsuzluk söylentileri çok büyük ölçüde artmıştır.46
Yine Özal bu dönemde bürokratik formalitelerden kurtularak daha hızlı çalışmalarını sağlayacak olan fon sistemini getirmiştir. Bu fonlar kuşkusuz önemli işlevler görmüştür; ancak, fonlarda çok büyük paralar birikmiş ve bu paralar iktidar tarafından çoğu zaman amaçlarını aşacak biçimde kullanılmıştır. Feroz Ahmad’a göre iktidarın nimetlerini hiç kimse Özal kadar iyi kullanmamıştır.47
Türkiye, Weberyen anlamda yönetimde rasyonel-hukuki otoriteyi tesis edememiş, eş-dost kapitalizmi (crony capitalism) kültürünün hakim olduğu bir ülke. Yolsuzluk ve kendinden olanı kayırma (nepotizm) sadece Özal dönemi ile sınırlı değil. Her dönem iktidarda olanlar Türkiye’de iktidarın nimetlerini sonuna kadar kullanmak yoluna giderler. Toplumdaki politik kutuplaşmanın ve iktidar mücadelelerinin bu derece sert geçmesinin ana sebeblerinden birisi birazda bu kayanakların paylaşımı kavgasıdır.
Öte yandan 1980’li yıllarda dünyada liberal politikalar öncelik kazanır. Başından itibaren Özal’ın savunduğu politikalar aynı zamanda, Dünya Bankası ve IMF gibi kuruluşların da desteklediği politikalardır. Dolayısıyla Özal döneminde, dış dünya ile sıkı ilişkiler kurulur.
Türkiye dışa açık ekonomi politikaları ile bir taraftan ihracatı teşvik etmiş, diğer taraftan da Türklerin daha önce yabancı bankalarda tuttukları paraları Türkiye’ye getirmiştir. Bu paraların kaynağı konusundaki kuşkular ve bir kısmının hayali ihracat şeklinde Türkiye’ye dönüşü, Türkiye’de etkisi günümüze kadar devam eden bazı sorunları yaratmış olsa bile, bu sayede döviz açığı büyük ölçüde kapatılmıştır. 1980’li yıllardaki reform programlarının sonucunda Özal, yabancı ülkelerin karşısına, “biz sizden yardım istemiyoruz, bizimle ticaret yapın” talebiyle çıkmıştır.
Yine 12 Eylül sonrasında terörün ortadan kalkması, güvenlik sorunların çözülmüş olması, Özal’ın bütün dikkatini, ekonomin yeniden yapılanması sürecine vermesini sağlamıştır. O, bir ekonomik deterministtir. Yani ekonomik yapıdaki dönüşümün zamanla siyasal ve kültürel yapıyı da dönüştüreceğine inanır. Bu sebeple de O’nun ilk önemli uygulamaları daha ziyade ekonomik konularda yoğunlaşmıştır.
Özal aynı zamanda arkasındaki parlemento desteği ile güçlü bir muhalefetin eksikliğinden de yararlanarak, Türkiye’yi dünya ile bütünleştirecek olan ve Stalin’in “karşı devrim48 dediği süreci başlatmıştır. Yani bir çok alanda dünyaya açılmış Türkiye’yi, artık istense de yeniden kendi içine uzun süre kapatılamaz noktaya getirmiştir.
Öte yandan Özal, gerçekleştirdiği ekonomik reformlara göre sınırlı da olsa, siyasette de bazı dönüşüm projelerini gerçekleştirmek istemiştir. Özellikle “korkuya dayalı yönetim” anlayışını yıkmaya çalışmıştır. Nitekim Özal dönemi “toplumsal uzlaşma” kavramın en çok tartışıldığı dönem olmuştur.
Özal bir taraftan siyasette dış dünya ile gerilimi azaltmanın yolunu ararken, ekonomide de Türkiye ekonomisini tümüyle rekabete açmanın çabası içinde olmuştur. Özal’ın ilk yıllarında çok sayıda sanayici ve ekonomist Türkiye ekonomisinin batacağı şeklinde yaygın bir karşı kampanya yürütmüşler; ancak sonuçta bazı işletmeler güç duruma düşseler bile, hem sanayi üretiminin hacmi, hem de kalitesi artmıştır. Özal’ın bu alandaki cesaretinin ve geleceğe yönelik öngörülerinin doğruluğunu görmezden gelmek büyük haksızlık olacaktır.
c. 1987-89 Dönemi

Özal’ın başbakanlığının ikinci dönemi (yani 1987-89) arası, kısmen şaşkınlık yıllarıdır. Eski kurt politikacılar yeniden dönmüşler ve onlarla birlikte eski politika yapma alışkanlıkları siyaset sahnesinde yerini almıştır. Daha önce “uzun vadeli düşünen” ve “geleceğe yönelik” dönüşüm projelerine ağırlık veren Özal, “onlar ne veriyorsa ben beş fazlasını vereceğim” diyen eskiler karşısında ayakta durabilmek için, büyük ölçüde onların yöntemini kullanmaya başlamıştır. Bu da bilinen “dönüşümü” ve “çağ atlama”yı tutku haline getiren teknisyen Özal’ın karşısında popülist/politikacı Özal’ın ortaya çıkmasına yol açmıştır.


Eskilerin dönüşü ve daha da kötüleşen sağlığıtonton” Özal’ı unutturmuş, yerine çok daha agresif bir Özal’ı getirmiştir. Bir yazarın deyimiyle, “Cumhurbaşkanlığı Özal için bir kaçış olmuştur.”49 Oysa Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı, Özal’ın kişiliğindeki dönüşümcü bir lider için, hiç de uygun bir makam değildir. Nitekim Cumhurbaşkanlığı döneminde de Özal bu kurumunun yetkilerini aşan bir tarzda çalışmıştır.
d. Cumhurbaşkanı Özal”: 1989-93

Cumhurbaşkanlığı dönemi, yeniden dünyadaki dönüşüm süreci ile Türkiye’nin bu süreçteki yerini sorgulamaya başladığı yıllardır. Bu dönemde Özal, zaman zaman yetkilerini aşarak müdahalelerde bulunmasının yanında, Türkiye’yi 21. yüzyılda lider ülke yapacağına inandığı projelerin üretimi ile meşgul olduğu yıllardır.


Bu dönemde kendisini bir taraftan geleceğe yönelik dönüşüm projelerine verirken, diğer taraftan da, tarih alanıyla yoğun bir şekilde ilgilenmeye başlaması, O’nu yakından izleyen bazı yazarlar tarafından, geleceğin tarihinde alacağı yeri öğrenme çabasının bir parçası olarak yorumlanabileceği şeklinde ifade edilmiştir.
Özal’ın bu dönemde modern mühendisin rasyonelliğinden kopmaksızın adeta çağın gereklerine uygun Türkiye’yi dönüştürecek projelerin peşinde olmuştur. Türkiye’de, ölümünden sonra da en büyük çatışma alanlarını oluşturan, din ve etnik sorunlar gibi alanlarda çözüm arayışlarına girmiştir. Bu temel sorunlar karşındaki tutumu modern/homojenleştirici bir tutumdan ziyade, faklılıkları ve toplumsal uzlaşmayı öne çıkartan bir tarzda olmuştur.
Özal bu dönemde başında bulunduğu devleti küçülterek “teknik devlet”e dönüştürme çabası içinde olmuştur. Doğan Kutluay’ın,50 kısa bir süre danışmanlığını yapan Hikmet Özdemir’den aktardığına göre, “Özal “İkinci Değişim Programı” çerçevesinde bir de özet “anayasa taslağı” hazırlamıştır. Bu özet taslakta, siyasi tercihler asgariye indiriliyor ve tamamen teknik görevler yüklenen bir devlet modeli önermiştir.
Ancak Özal’ın “İkinci Değişim Programı”, laiklik ve ulusal bütünlüğü tehlikeye atacağı gerekçesiyle, iktidar elitlerince büyük bir tepki ile karşılanmıştır. Nitekim Özal’ın ölümünden sonra, 1990’lı yıllar, özellikle Refah Partisinin iktidara gelmesiyle laik cumhuriyetin tehlikeye girdiği kaygılarını daha da artırmıştır. Bunun yanında etnik terörün de tırmanmasıyla, Türkiye’de, “dönüşüm”, “bilgi çağı”, “küreselleşme” ve “yeniden yapılanma” gibi kavramlar, iktidar elitleri tarafından tehdit olarak algılanmaya başlanmıştır. Öte yandan yarınından emin olamayan koalisyon hükümetleri, bütün dikkatlerini kısa vadeli hesaplar üzerine kurmuşlardır. Bu dönemde dünya küreselleşirken, Türkiye tam tersi bir istikamette “güvenlik” kaygılarıyla “içe kapanma” sürecine sokulmak istenmiştir.
Turgut Özal III. İzmir İktisat Kongre’sindeki konuşmasında,51 Türkiye’yi 21. yüzyılda lider ülkeler arasına sokabilmenin şartları ile ana hedef ve yöntemlerini şu şekilde ifade etmiştir:

  • “Bu hedefe ulaşmanın temelinde, demokrasiyle el ele gelişen serbest pazar ekonomi sistemi yatar. Bu sisteme önümüzdeki on yıl süresinde de mutlaka bağlı kalmalı, devletin ekonomiye müdahalesini asgariye indirmeliyiz. Dışa açılma politikasından asla taviz vermemeli ve korumacılık gibi kolaycı yaklaşımlardan uzak durmalıyız.

  • Devletin topladığı ve kullandığı kaynaklar milli gelirin yüzde otuzunu geçmemelidir.

  • Devlet ticari ve endüstriyel faaliyetlere asla girmemelidir. KİT’ler derhal tavsiye edilmeli, özelleştirilmeli veya kiralanmalıdır.

  • Hukuk reformu yapılmalıdır.

  • 21. yüzyıl ileri teknoloji ve bilgi çağıdır. 80’li yıllarda başlayan teknoloji ihtilali, başta elektronik ve biyoteknoloji olmak üzere bilimde sağlanan baş döndürücü gelişmeler, insanoğlunun beyin gücünü çok daha iyi kullanmasını sağlayarak önüne inanılmaz sonsuzluk açmaktadır. Önümüzdeki yüzyıl, bireyin ve bilginin yüzyılıdır. Bu yüzyılda, bireyler kitleler halinde değil daha çok ufak gruplar ve tek tek çalıştıkları bilgisayar, telekomünikasyon, nakliye, inşaat, turizm gibi ekonomik faaliyetlerden oluşan hizmet sektörü toplam işgücünün yüzde sekseninden fazlasını istihdam edecektir. Mutlaka idrak etmemiz geren husus, 21. yüzyılı şekillendirecek olan, hizmet sektörünün daha yetenekli, daha bilgili insanlara ihtiyaç gösterdiğidir. Değişim, bireyin bizzat kendisinden başlayacaktır. İleri memleketler arasına girebilen, insanını 21. yüzyılın gerekleri doğrultusunda eğitebilen milletler olacaktır. Türkiye’nin bundan böyle hedefi, binlerce kişinin çalıştığı devasa fabrikalar değil, bilgi çağının arkasında kalmayacak insan yetiştirmek olmalıdır. Ciddi hatalar yapmazsak, 21. yüzyıl Türklerin ve Türkiye’nin yüzyılı olacaktır”.

Görüldüğü gibi Özal’ın III. İzmir İktisat Kongerisi’nde yaptığı konuşmadaki 21. yüzyıla yönelik öngörüleri ile bu çalışmanın ilk bölümünde görüşleri kısaca özetlenen dönemin geleceğin toplumu konusunda yazan teorisyenlerin görüşleri büyük ölçüde örtüşmektedir. Ancak Özal Cumhurbaşkanı olarak yapılmasını önerdiği bir takım önemli reformları Parlemento’da yeterli desteği olduğu dönemde yapamamakla suçlanmıştır. Bunların başında da özelleştirme gelmektedir. Ancak daha sonraki yıllarda muhaliflerinin özellikle Anayasa Mahkemesi üzerinden yaptıkları engeller, Özal’ın istesede aklındaki yapısal dönüşümü yapmasının o gün için çok da kolay olmadığını göstermiştir.


Yine anılarında Özal, Türkiye’nin ilk endüstri devrimini kaçırdığımız; ancak gelişmiş ülkelerin şimdi o endüstri toplumunu da geride bıraktıklarını, dolayısıyla bizim onların geçtiği tüm aşamalardan geçmeksizin, onları, bugün içinde bulundukları devirde yakalamamız gerektiğini ifade eder. Özal’a göre, ancak serbest toplumlar, üretici toplumlar olabilir.
Napolyon, “Bir lider, umut satıcıdır” der. Dönüşümcü bir lider olarak da Özal’ın en iyi yaptığı şeylerden birisi bu olmuştur. Halka “çağ atlıyoruz”, “dünyanın model ülkesi” olduk, “21. asır Türklerin asrı olacaktır” şeklindeki mesajlarla müthiş bir güven duygusu ve geleceğe yönelik “iyimserlik” aşılamıştır.
Özal, ekonomik ilişkilerin siyasal ilişkileri etkileyeceğine inanmıştır. Gerektiğinde bazı büyük ihaleleri, dış politik ilişkileri etkileyecek bir biçimde kullanmak yoluna gitmiştir. 21. yüzyılı Türk yüzyılı yapma idealiyle ortaya çıkan Özal bu politikalarında başarılı olamazsa bile, bazı yazarların da belirttiği şekilde52, O’nun inisiyatifi ile Türkiye bölgede önemli bir aktör haline gelmiştir. Bir taraftan Rusya ile ekonomik ilişkiler güçlenirken, diğer taraftan 21. yüzyılda Türk Dünyası’nın daha çok bütünleşmesinin temellerini atma çabası içinde olmuştur. Dış politikada çok eleştirilen bazı uygulamalarına rağmen Özal, muhtemel bazı tehlikeleri önceden sezebilmiştir. Örneğin Irak’ın Kuveyt’i işgalinden 6 ay öncesinde Amerika’ya, “Kaddafi ile uğraşmayı bırakın, O’nun işi bitti; şimdi asıl tehlike Saddam’dır”53 uyarısı da O’nu geleceğe yönelik sezgilerinin bir başka örneğidir. Yavuz Gökmen’in aktardığına göre54, Washington Post’da çıkan bir yazıda “Margaret Thatcher’dan başka hiçbir lider Bush üzerinde Özal kadar derin etki yapmamıştır”.
Kısaca ifade etmek gerekirse, bir Cumhurbaşkanı olarak Turgut Özal, ekonomide, siyasette ve kültürde değişim sürecini doğru okumak için sürekli bir arayış içinde olmuştur. Çoğunlukla yetkilerini aşmış ve zaman zaman yarı başkan gibi davranmıştır. Özal’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde getirmiş olduğu “ikinci değişim programı”, bir modernlik projesi olan Cumhuriyet Türkiyesi’ni yeniden yapılandırmayı ön gören bir programdır.

Sonuç ve Değerlendirme

Turgut Özal, Taha Akyol’un deyimiyle55 Türkiye’de aydınların “dünya ekonomisi”ni “emperyalizm” olduğunu düşündüğü yıllarda, “çağı doğru okumuş” ve iktidara geldiğinde de daha önceden savunduğu görüşlerini, hızla uygulamaya geçirme çabası içinde olmuştur. Gerek içerideki, gerekse dışarıdaki uygun konjonktürü son derece iyi değerlendirmiştir.


Özal’lı yıllar, tarım toplumu karakteristiği baskın olan Türkiye’nin, endüstriyel dönüşüm için gerekli altyapısını tamamlama çalışmaları yanında, yüksek teknolojinin egemen olduğu endüstri-sonrası bir dünya ile bütünleşme çabası içinde geçmiştir. Batı Avrupa ülkelerinin bir kaç yüzyılda geçtikleri süreci daha kısa bir döneme sığdırmak istemiştir. Ancak özellikle iktidar elitleri arasında laiklik ve toplumsal bütünlüğün korunması alanında ortaya çıkan kaygılar, Özal’ın başlattığı, dönüşüm sürecinin önünü kesmiştir.
Bir başka açıdan, Özal’la birlikte gelen dönüşüm, hem Türkiye’yi güçlendirmiş; hem de yepyeni sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. Ancak bu sorunların sorumluluğunu sadece Özal’a yüklemek haksızlık olacaktır. Çünkü Giddens’ın ifadesi ile “elimizden kaçıp giden bir dünya”da, Türkiye, benzer sorunlarla zaten kaçınılmaz olarak bir şekille yüzleşecekti. Bazı temel sorunların görmezden gelinmesi ya da geleneksel yöntemlerle bu sorunların çözüleceğinin umulması da, değişimin ivme kazandığı bir çağda, yarınki Türkiye’yi daha büyük sıkıntılarla karşı karşıya bırakmak dışında bir işlev görmeyecektir.
Liderlik tipi olarak, geçmişe dönük, işleri doğru yapmaya çalışan yönetsel bir liderden çok, geleceğe dönük, risk alan, geniş bir vizyonu olan, izleyenlerine umut aşılayan, hata yapmaktan korkmayan, kendisini toplumun hizmetkarı olarak gören son derece tutkulu bir dönüşümcü liderdir.
Ölümünün hemen ardından, “Özal olmasaydı Türkiye bugün üçüncü dünya ülkesi olurdu” diyenlerin görüşlerinde büyük ölçüde haklılık payına vardır. “Elektronik, bilgisayar ve enformatik sahalarındaki en son gelişmeleri takip etmek zorundayız. Sadece üniversitelerimize, öğretim müesseselerimize değil, bütün insanlarımızın emrine kütüphaneler, bilgi bankaları gibi modern sistemleri sunmak, Batı’nın ileri ülkelerinin bilgi ağlarıyla bütünleştirmek zorundayız”56 diyen Turgut Özal, “iz bırakan” dönüşümcü bir lider olarak tarihteki yerini almıştır. Bu dünyadan ayrılışının ardından geçen 20 yıl, Turgut Özal’ın Türkiye’nin sorunlarını ve “zamanın ruhu”nu doğru okuyan, “uzak görüşlü” bir lider olduğunu kanıtlamıştır. O’nun siyasi muhalifleri ve bu ülkenin iktidar elitleri, Özal’ı ve onun fikirlerini vaktinde doğru anlasaydı, temel sorunlarımız bu derece kangren olmaz ve Türkiye 21. yüzyıla çok daha güçlü bir ülke olarak girerdi.

Kaynakça

Abramovitz, Morton,I.; Dateline Ankara: Turkey After Ozal.; Foreign Policy, Summer, Issue. 91.


Ahmad, F.; Modern Türkiye’nin Oluşumu, Sarmal Yayınları, Y. Alogan, İstanbul, 1995.
Akyol, T.; Bir Radyum Södü, Ne Dediler İçinde, (Der. M. Nuroğlu), Sebil Yay. 1993, İstanbul.
Altan, M., Cami Kışla Parantezinde Türkiye, Hemen Kitap, 2012
Altan, Ç. ; Özal’ın Yaptığı Son Sürpriz, Sabah Gazetesi, 18, Nisan, 1993.
Ateş, T.; Özal'ın Misyonu, Cumhuriyet Gazetesi, 13, Haziran, 1998.
Avolio; B.J.; Bass, B.M.; Re-Examining The Components Of Transformational And Transactional Leadership, Journal of Occupational & Organizational Psychology, December 1999., Vol. 72, Issue. 4.

Balbay, M.; Turgut Özal Yargılanmalı!, Cumhuriyet Gazetesi, 25 Haziran, 1999.


Barbaros, H.; 'Çeteler Turgut Özal'a Dayanıyor', Cumhuriyet Gazetesi, 25/10/1998
Barlas, M.; Turgut Özal’ın Anıları, Sabah Yayınları, İstanbul, 1994.
Berkay, F.; “Turgut Özal, Türkiye ve Dünya” yayınlanmamış tebliğ, 17.4, 1994.
Bass, B.M.; From Transactional to Transformational Leadership: Learning to Share the Vision, Organizational Dynamics, Winter, 1990.
Bell, D.; The Comming Of The Post-Industrial Society, Basic Books, Inc. New York, 1973.
Berksoy, T.; Özal Ekonomisi, Cumhuriyet Gazetesi, 21, Nisan , 1993.
Birand, M.A.; Eğer Uygar Bir Toplum Olsaydık Özal Kurtulurdu, Sabah Gazetesi, 19 Nisan, 1993.
Bozkurt, V.; Enformasyon Toplumu ve Türkiye, Sistem Yayınları, 3. Baskı, İstanbul, 2000.
Cemal, H.; Özal Hikayesi, Bilgi Yayınevi, Sekizinci Basım, İstanbul, 1990.
Çandar, C.; Heyhat, Beni Yine Yanıltmadı, Sabah Gazetesi, 18, Nisan, 1993.
Çölaşan, E.; (1989); Turgut Nereden Koşuyor, Onuncu Basım, Tekin Yayınevi, İstanbul.
Den, H.; vd.; Culture Specific And Cross-Culturally Generalizable Implicit Leadership Theories: Are Attributes Of Charismatic/Transformational Leadership Universally Endorsed? Leadership Quarterly, Summer, 1999, Vol. 10, Issue. 2.
Dixon, D.L.; The Balanced CEO: A Transformational Leader And Capable, Healthcare Forum Journal, Mar/April, 1998, Vol. 41, Issue 2.
Drucker, P.F.; Kapitalist Ötesi Toplum, Çev. B. Çorakçı, İnkilap Yayınları, İstanbul, 1993.
Eygi, M.Ş.; Merhum Turgut Beyin Ardından, Milli Gazete, 19, Nisan, 1993, Ne Dediler İçinde, (Der. M. Nuroğlu), Sebil Yay. 1993, İstanbul.
Forbes, M.S.; True Friend Gone, Forbes, 5,24,1993, Vol. 151, Issue.11.
Gökmen, Y.; Özal Sendromu, V Yayınları, İstanbul, 1992.
Inglehart, R. Modernization and Postmodernization: Cultural, Economic and Political Change in 43 Societies, Princeton University Press, 1997.
Kazdağlı, C.; Demirel’in Liderlik Sırları, İstanbul, 1999.
Kışlalı, A.T.; Haftaya Bakış: Yollar da Karıştı, Cumhuriyet Gazetesi,28,08,1998.
Kohen, S.; Alem Bizi Daha Büyük Görüyor, Milliyet’ten, Ne Dediler İçinde, , (Der. M. Nuroğlu), Sebil Yay. 1993, İstanbul.
Kutluay, D.; Turgut Özal Belgeseli, Türk Haberler Ajansı, Ankara, 1994.
Lashway, L.; The Strategies Of A Leader, Emergency Librarian, Jan/Feb, 1998, Vol. 25, Issue, 3.
Lawday, D.; The Savvy Sultan Of Ankara, U.S. News & World Report, 7,29,1991, Vol. 111, Issue.5.
Lawday, D.; Turkey Aims To Be A Middle East Japan, U.S. News & World Report, 7,29,1991, Vol. 111, Issue.5.
Livaneli, Z.; Resmi İdeolojiye Karşı Çıkan Cumhurbaşkanı, Sabah Gazetesi, 19, Nisan, 1993.
Masuda, Y.; Managing in The Information Society, Releasing Snergy Japanese Style, Bassil Blaackwell, 1990.
Naisbitt, J.; Megatrends 2000, Büyük Yönelimler, Çev. Erdal Güven, Form Yayınlaarı, İstanbul.
Özal, T.; Değişim Belgeleri, İstanbul, 1993.
Özal, T.; “Dünyadaki Yeni Dengeler ve Türkiye” konulu konuşma, 17. kasım, 1991.
Özal, T.; “Karadeniz Ekonomik İşbirliği Zirvesi Açılış Konuşması”, 25. haziran, 1992, İstanbul.
Özal, T.; “2000’li Yıllara Doğru” konuşması, 7. Bilgisayar Kongresi, 28, Mayıs, 1990, İstanbul.
Özal, T. “21. Asır Türkiye’nin ve Türklerin Asrı Olacaktır” konulu konuşması, 22 Mayıs, 1991, Bursa.
Özkök, E.; Elveda Büyük İhtilalci, Hürriyet Gazetesi, 18,Nisan,1993.
Pielstick, C.D.; The Transforming Leader: A Meta-Ethnographic Analysis, Community College Review, Winter 1998, Vol. 26, Issue, 3.
Ruseckas, L.; Turkey and Eurasia, Journal of International Affairs, Fall 2000, Vol.54, Issue.1.
Stone, N.; Talking Turkey, National Interest, Fall 2000, Issue 61.
Şimşek, H.; Paradigmalar Savaşı; Kaostaki Türkiye, Sistem Yayınları, İstanbul, 1997.
Toffler, A.; Üçüncü Dalga, Çe. A. Seden, Altın Kitaplar Yayını, İstanbul, 1981.
Uluengin, H.; Artık Yazabilirim, Hürriyet Gazetesi, 18, Nisan, 1993.
Ülsever, C.; Karadul, Timaş Yayınları, İstanbul, 1998.
Ülsever, C.; Teneke Evin Torunu, Timaş Yayınları, İstanbul, 1999.
Wriston, W. B.; Ulusal Egemenliği Sonu, Cep Yayınlar, İstanbul, 1993.


1 Bu yazı, editörlüğünü İ. Sezal and İ. Dağı’nın yaptığı Kim Bu Özal, Boyut Yay. Istanbul. 2001 kitabında yer alan makalenin güncellenmiş halidir.

* Prof, Dr. Istanbul Üniversitesi, İktisat Bölümü, İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı, E.mail: vbozkurt@istanbul.edu.tr

2 Abramovitz, M.; Dateline Ankara: Turkey After Ozal.; Foreign Policy, Summer, Issue. 91; Forbes, M.S.; True Friend Gone, Forbes, 5,24,1993, Vol. 151, Issue.11 ; Lashway, L.; The Strategies Of A Leader, Emergency Librarian, Jan/Feb, 1998, Vol. 25, Issue, 3; Lawday, D.; The Savvy Sultan Of Ankara, U.S. News & World Report, 7,29,1991, Vol. 111, Issue.5, s.38.

3 Birand, M.A., Eğer Uygar Bir Toplum Olsaydık Özal Kurtulurdu, Sabah Gazetesi, 19 Nisan 1993.

4 Altan, Ç. ; Özal’ın Yaptığı Son Sürpriz, Sabah Gazetesi, 18, Nisan, 1993

5 Özkök, E.; Elveda Büyük İhtilalci, Hürriyet Gazetesi, 18,Nisan,1993

6 Akyol, T.; Bir Radyum Söndü, Ne Dediler İçinde, (Der. M. Nuroğlu), Sebil Yay. 1993, İstanbul, s.232-233.

7 Kohen, S.; Alem Bizi Daha Büyük Görüyor, Milliyet’ten, Ne Dediler İçinde, , (Der. M. Nuroğlu), Sebil Yay. 1993, İstanbul, s. 611.

8 Uluengin, H.; Artık Yazabilirim, Hürriyet Gazetesi, 18, Nisan, 1993

9 Çandar, C.; Heyhat, Beni Yine Yanıltmadı, Sabah Gazetesi, 18, Nisan, 1993

10 Cemal, H.; Özal Hikayesi, Bilgi Yayınevi, Sekizinci Basım, İstanbul, 1990

11 Altan, M., Cami Kışla Parantezinde Türkiye, Hemen Kitap, 2012

12 Livaneli, Z.; Resmi İdeolojiye Karşı Çıkan Cumhurbaşkanı, Sabah Gazetesi, 19, Nisan, 1993

13 Eygi, M.Ş.; Merhum Turgut Beyin Ardından, Milli Gazete, 19, Nisan, 1993, Ne Dediler İçinde, (Der. M. Nuroğlu), Sebil Yay. 1993, İstanbul, s.122-3.

14 Kışlalı, A.T.; Haftaya Bakış: Yollar da Karıştı, Cumhuriyet Gazetesi,28,08,1998

15 Çölaşan, E.; (1989); Turgut Nereden Koşuyor, Onuncu Basım, Tekin Yayınevi, İstanbul

16 Balbay, M.; Turgut Özal Yargılanmalı!, Cumhuriyet Gazetesi, 25 Haziran, 1999

17 Barbaros, H.; 'Çeteler Turgut Özal'a Dayanıyor', Cumhuriyet Gazetesi, 25/10/1998

18 Berksoy, T.; Özal Ekonomisi, Cumhuriyet Gazetesi, 21, Nisan , 1993

19 Ateş, T.; Özal'ın Misyonu, Cumhuriyet Gazetesi, 13, Haziran, 1998

20 Bkz.:Bell, D.; The Comming Of The Post-Industrial Society, Basic Books, Inc. New York, 1973

21 Bkz.:Masuda, Y.; Managing in The Information Society, Releasing Snergy Japanese Style, Bassil Blaackwell, 1990

22 Bkz.:Drucker, P.F.; Kapitalist Ötesi Toplum, Çev. B. Çorakçı, İnkilap Yayınları, İstanbul, 1993

23 Bkz.:Toffler, A.; Üçüncü Dalga, çev. A. Seden, Altın Kitaplar Yayını, İstanbul, 1981

24 Bkz.:Naisbitt, J.; Megatrends 2000, Büyük Yönelimler, Çev. Erdal Güven, Form Yayınları, İstanbul

25 Bozkurt, V.; Enformasyon Toplumu ve Türkiye, Sistem Yayınları, 3. baskı, İstanbul, 2000, s..3.

26 Bkz: Inglehart, R. Modernization and Postmodernization: Cultural, Economic and Political Change in 43 Societies, Princeton University Press, 1997.

27 Bass, B.M.; From Transactional to Transformational Leadership: Learning to Share the Vision, Organizational Dynamics, Winter, 1990; Avolio; B.J.; Bass, B.M.; Re-Examining The Components Of Transformational And Transactional Leadership, Journal of Occupational & Organizational Psychology, December 1999., Vol. 72, Issue. 4, s.441-463.

28 Lashway, L.; The Strategies Of A Leader, Emergency Librarian, Jan/Feb, 1998, Vol. 25, Issue, 3, s.43-4.

29 Ak. Pielstick, C.D.; The Transforming Leader: A Meta-ethnographic Analysis, Community Collage Review, Winter 1998, Vol. 26, Issue 3, s. 15-35.

30 Dixon, D.L.; The Balanced CEO: A Transformational Leader And Capable, Healthcare Forum Journal, Mar/April, 1998, Vol. 41, Issue 2, s. 26-9.

31 Pielstick, C.D.; The Transforming Leader: A Meta-Ethnographic Analysis, Community College Review, Winter 1998, Vol. 26, Issue, 3, s.15.

32 Den, H.; vd.; Culture Specific And Cross-Culturally Generalizable İmplicit Leadership Theories: Are Attributes Of Charismatic/Transformational Leadership Universally Endorsed? Leadership Quarterly, Summer, 1999, Vol. 10, Issue. 2, s.219-20.

33 Şimşek, H.; Paradigmalar Savaşı; Kaostaki Türkiye, Sistem Yayınları, İstanbul, 1997, s.165.

34 Çölaşan op. cit.; Gökmen, Y.; Özal Sendromu, V Yayınları, İstanbul, 1992, s.26-8.

35 Cemal, op.cit., s.88.

36 Gökmen, op.cit., s.42.

37 Ak. Kutluay D.; Turgut Özal Belgeseli, Türk Haberler Ajansı, Ankara, 1994, s.24.

38 Barlas, M.; Turgut Özal’ın Anıları, Sabah Yayınları, İstanbul, 1994, s.48.

39 Cemal op.cit. , s.104-5.

40 Barlas op. cit., s.92.

41 Berkay, F.; “Turgut Özal, Türkiye ve Dünya” yayınlanmamış tebliğ, 17.4, 1994

42 Cemal, op.cit. s.86.

43 Akyol, op.cit. s.232.

44 Ak. Doğan, K., Turgut Özal Belgeseli, Ankara, 1994, s.100.

45


 Birand, M.A.; Eğer Uygar Bir Toplum Olsaydık Özal Kurtulurdu, Sabah Gazetesi, 19 Nisan, 1993.

46 Stone, N.; Talking Turkey, National Interest, Fall 2000, Issue 61, s.66-74.

47 Ahmad, F.; Modern Türkiye’nin Oluşumu, Sarmal Yayınları, Y. Alogan, İstanbul, 1995, s.267.

48 Rus devrimi sonrasının ilk yıllarında Leon Troçki’nin Stalin’e Sovyet devletinde modern bir telefon sistemi kurulmasını önerdiği söylenir. Stalin bu fikre, “Zamanımızda bundan daha büyük bir karşı devrim aracı düşünemiyorum” diyerek karşı çıkmıştır (Ak. Wriston, W. B.; Ulusal Egemenliği Sonu, Cep Yayınlar, İstanbul, 1993, s.38).

49 Bkz. Ülsever, C., Karadul Romanı (Timaş, 1999), s. 314.

50 Kutluay, op.cit., s.295.

51 T. Özal, III. İktisat Kongresi Konuşması, 4-7 Haziran, 1992.

52 Ruseckas, L.; Turkey and Eurasia, Journal of International Affairs, Fall 2000, Vol.54, Issue.1, s. 217-37.

53 Lawday, op. cit., s.38.

54 Gökmen, op.cit., s.206.

55 Akyol, op. cit. S.232.

56 Özal’ın geleceğin toplumuna yönelik görüşleri konusunda bkz: Özal, T.; “2000’li Yıllara Doğru” konuşması, 7. Bilgisayar Kongresi, 28, Mayıs, 1990, İstanbul; Özal, T. “21. Asır Türkiye’nin ve Türklerin Asrı Olacaktır” konulu konuşması, 22 Mayıs, 1991, Bursa; T. Özal, Değişim Belgeleri, İstanbul, 1993.


Yüklə 134,39 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə