İSLAM'DA AKTİvİzM
VE QUİETİZMı: İLK
MÜRCİE'NİN DURUMU*
Michael COOK
Çeviren: Dr. Sönmez KUTLU**
Bu makalede ilk Müreiiliğin politik yapısının teşekkülü ele alınmak-
tadır.Yaygın görüşün aksine, ben Mürcie'nin
aktivist bir mezhep olduğu
tezini tartışacağım. Tarihi geçmişine giderek, ilk Mürcie ile ilgili yetersiz
bilgimizi kabataslak zikretmekle işe başlayacağım.
Sonunda kapsamlı bir
*
**
1.
"Activism and Quietism in Islam: The Case of the Early Murjia"
adlı bu makale,
Islam and Power (ed. Alexander S. Cudsi ve Ali E. Hilal Dessouki, London 1982)
kitabının 15-23 sayfalan arasında yayınlannuştır.
2. ve 5. dipnotlar makale yazarına aittir. Diğerleri ise, yazann bazı görüşlerinin cleş-
tirisiyle ilgili olarak konulmuştur.
Bunu göstermek
için (Çev.) kısaltmasını
kullan-
dık.
Türkçe'de
tam karşılıklannı
bulmak biraz zor olduğundan
bu kavramlan
aynen kul-
lanmayı
tercih ederek
Türkçe'ye
çevirmekten
kaçındık.
Aynca
bu kavramlann,
erken dönemde ortaya çıkan Islam mezhepleri
ilc irtibatlı kullanılıp kullanılamaya-
cağı, onlann
siyasi eğilimlerini
doğru olarak yansıtıp
yansıtmayacağı
tartışmaya
açık bir konudur. Aktivivn.
siyasi bir kavram olarak, bir takım siyasi ve sosyal deği-
şimleri gerçekleştirebilmek
için güç kullanma da dahil her türlü icraatı g'erekli gören
eğilimlerin ortak ismidir. Quietizm ise, siyasi iktidann uygulamalanna
destek olma-
yan, siyasi beklentisi bulunmayan
ve bu yönde faaliyet göstermeyen;
köşeye ve inzi-
vaya çekilmeyi; tarafsız ve sessiz kalmayı benimseyenlerin
tavırlannı
ifade için kul-
lanılan
bir
kavramdır.
Cook,
bu
kavramı,
Salim'in
Slre'sinde
zikredilen
ve
Mürcie'den
tamamen farklı bir grup için kullanır. Salim, olara herhangi özel bir kav-
ram kullanmadan,
onlardan "bir grup insan (fietün)" diye sözetmektedir.
Cook'un
kendilerine
Quietist dediği bu kimselerin
temel görüşlerini
Salim şu şekilde nakIet-
mektedir:" Toplumun yöneticileri, insanlara zulmetmişler
ve yeryüzünde
haksız ola-
rak bozguneuluk
yapmışlardır.
Ancak biz onlann bu yüzden cezalandırılaeaklannı
veya affedileeeklerini
bilmiyoruz."
(Cook, bunları Sıre 'nin 187. sayfasından
naklet-
mektedir. Bkz. Early Muslim Dogma, Cambridge
1981, s.31) ve "yine. toplumun yö-
neticileri, kötü ve sapmış kimselerdir.
Fakat Allah onlara karşı cihadı ve onlan öl-
dürmeyi
yasaklanuştır.
Belki
onlar
hakka
döner,
içine
düştükleri
sapıklıktan
vazgeçerler."
(Cook, bu görüşleri
Slre'nin
185. sayfasından
nakletmektedir.
Bkz.
Early Muslim Dogma.
s.34). Cook, yukarda
zikredilen
bu görüşleri
benimseyen
kimselere Quietist kavramını kullanmaktadır.
Diğer taraftan Quietivn,
17. yüzyılda İspanya, Fransa ve İtalya 'daki roma Ka-
tolildiği içerisinden çıkan ve tamamen pasif bir zühd hayatını benimseyenler
olarak
tanımlanan İspanyol papaz Miguel Molinos (1628-1696)'un
başını ç~ktiği mistik bir
hareketin adıdır. Bunlar, meditasyona,
ruhani zühde, sözlü dualara, Isa ve Meryem-
306
SÖNMEZ KUTLU
problem olan İslam'da aktivizm ve quietizm konusundaki kendi bulguları-
mayer
vereceğim. Burada anahatlarıyla sunduğum bu çalışma, İslam'ın
ilk dönemlerindeki
Müreiı ve Kaderı tartışmaları içeren bir incelemenin
kaynakları konusunda çıkacak olan monografide etraflı bir şekilde ele alı-
kühüne
önem
vermedikleri
için Cizvillerin
eleştirilerine
muhatab
olmuşlardır.
Onlar, tamamen pasif bir zühd hayatına ve "Içsel bir ışığa:' inanırlar. Onlara göre
Allah, niyaz, dua, arzu ve istek olmadan
da tck tck ruhlarla konl!şabilir.
Ancak
ruhun böyle bir şeye tam bir sükunet içerisinde hazır olması gerekir. Insan tabiatı ve
kurtuluşu konusunda kötümser bir doktrin benimseyen bu gruba göre, saf iman, fi-
kirler ve inançlardan
daha önemlidir. Saf sevgi de, herhangi bir şeyin sevgisi değil
sevgi amacıyla beslenen bir sevgidir. Bu konuda geniş bilgi için bkz. E. Royston
Pike, Encyclopedia
of Religion and Religions, !...Dndon1951) (I. Baskı), s. 314; Ver-
gilius Ferm, "Quietism",
An Encyclopedia
of ReliRion, ed. Vergilius Ferm, s. 631-
632; The Encyclopedia
of ReliRion, ed. Mircea Eliade, !...Dndon1987. (Quitizm mad-
desi) E. Herman, "Quietism",
Encyclopadia
of Religion and Ethics, ed. James Has-
tings, New York, c.x, s.533-538.
Aktivitzm,
İslam Mezhepleri Tarihi'nin
kavramları arasında, siyası çekişmeler-
den uzak duran ve tarafsız kalan anlamında, Mu'tezile
(Bkz. Naşı el-Ekber, Ebü'l-
Abbas Abdullah b. Şirşır el-Enban (293-906), Mesiiilü 'I-İmame, Kitiibü'I-Evslit [ı'i
Makaliit, thko Josef Wan Ess, Beyrut 1971, s. 17; Eb(ı'l Hüseyin Muhammed
b.
Ahmed el-Malatı
(377/987),
et-Tenbfn
ve'r-Red
alii Ehii'i-Ehvil
ve 'I-Bida , !kd.
Zahid
Kevsen, Kahire 19912,28-29),
olaylar hakkında şüpheleri bulunanlar anla-
mında Şükkilk (Bkz. İbn Asakır, Ebl'I-Kasım
Ali b. el-Hasen b. Hibetüllah b. AbdiI-
lah eş-Şafi'ı
(57111175),
Tiirfhu Medineti
Dımaşk,
Osman b. Affiin Kısmı, thko
Seklne eş-Şihabı, Dımaşk 1954,
S.
504) ve köşeye çekilenler anlamında Huleysiyye
(Bkz., Naşı el-Ekber, MesiiilU'I-İmilme,
16) kavramı kullanılmaktadır.
Batıda çağ-
daş siyasi düşüncenin ürünü olan veya Hristiyan bir grup için kullanılan ve Cook ta-
rafından makalesine başlık olarak seçilen bu iki kavramın Islam tarihinin ilk dönem-
lerinde ortaya çıkan, tamamen farklı özelliklere
sahip siyasi ve itikadi ekollerin
iktidara karşı tavırlarını
ifade için kullanılmasının
doğru olmadığı
kanaatindeyiz.
çünkü Emeviler döneminde Şia'nın veya Hariellerin yanında yer almamak ve ikti-
dara doğrudan destek vermemek veya karşı çıkmamak siyasetin dışında olmak anla-
mını taşımıyordu.
Bilakis bu farklı bir siyasi tavrı benimsemek
demektL Mesela
Mürciiler, Hrieiler gibi Hz. Ali, Osman ve diğer sahabeyi tektir etmiyorlar;
Şiiler
gibi Osman ve taraftarlarını tekfır ederek, Ali ve taraftarlarını göklere çıkarmıyorlar-
dı. Ayrıca onlar, Emevi yönetiminin Hz. AIi'yi Ianetlerne kampanyasını da destekle-
miyorIardı. Hz. Ali ve Osman'ı her ikisini birden sevmemek veya birini sevip diğe-
rine lanet okumak nasıl siyasi bir tavırsa, bu şekildeki görüşleri reddederek bu iki
halifeyi ve siyasi anlaşmazlıklarda
onlara taraf olanların ve bu uğurda ölenlerin du-
rumlarını Allah'a bırakmak da,
i.
Hicn asrın'ortalarında,
bizatihi siyasi bir tavırdı.
Bu onların,
siyasetten
el çekmelerini
gerektirmiyor
veya resmi bazı kadrolarda
görevalmalarını,
hatta iktidarın haksız uygulamalarına
karşı çıkmalarını engelle mi-
yordu. Diğer taraftan, Mürcie arasında siyasi iktadara karşı itaati telkin edenler, hak-
sız tarafla mücadelenin
şart olduğunu ileri sürenler ve uzlcti tercih edenler olmak
üzere üç eğilim vardı. Ancak Mürcie içerisinde haksız tarafla mücadeleyi şart koşan-
lar, diğerlerine nazaran daha ağır basmaktaydı.
Bu konuda geniş bilgi için bkz. Sön-
mez Kullu, Müreie ve Horasan-Maveraünnehir'de
Yayıiışı, Ankara 1994,60-66;
94
vd. (Basılmamış
doktora tezi). Ayrıca günümüz kavramlarıyla
geçmişteki
olayları,
geçmişin kavramlarıyla
günümüz olaylarını tanımlamak,
anlam kayması ve kavram
kargaşasına sebep olabilir. Bu konuda dikkatli olmada fayda vardır. Islam Dilşilnce-
si'ndeki
mezhep adlarının çoğu önyargılı
muhaliflerce
verildiğinden
tartışmalıdır.
Buna bir de farklı kültürlerde ortaya çıkan akımlar için kullanılan kavramlar
ilave
edilirse, durum daha da tartışmalı hale gelecektir (Çev.).
İSLAM'DA
AKTİvİZM
VE QUİETİZM:
İLK MÜRCİE'NİN
DURUMU
307
nacaktırı.
Araştırmamızdaki
kaynak kritiği ile ilgili hususiyet, bu özet
makalemizde
de açıkça görülecektir: Siyasi görüşlerden çok kaynakların
tartışması yapılacaktır. Kaynaklar, siyası tezahürlerden daha az ilgi çeki-
cidir. Fakat bu makale, en azından, modern yorumlarımızda
esas aldığı-
mız dayanakların (kaynaklar ve rivayetler) ne kadar zayıf olduğunun an-.
laşılmasına yardımcı olacaktır.
İLK MÜRCİİLİK
Mürci1liğin klasik doktrini, imanın amellere dahil edilmemesi inan-
cından ibarettirlo İyi davranışlı müminler olduğu gibi günah işleyen mü-
minler de vardır, fakat bunların hepsi mümindirler.
Bu fikir, II. ve III.
asırda yazılmış kaynaklarda uzun uzadıya tartışılmaktadır.
İslam'la ilgili
konuları araştıran hiç kimse, bunu görmezlikten gelemez. Bununla bera-
ber,
kaynak~arımız,
"İlk Mürcie" den
(el-Mürcie
el- Ula) veya
"İlk
Müreiflik"
(Irca el-Evvel)'ten nadiren bahsetmektedirler.
Onlar, bunu, bir
kimsenin, ilk iç savaştaki haklı ve haksız tarafla ilgili hükmü ertelernesi
gerektiği şeklindeki kelarnı olmaktan çok, tarihi olarak sınıflandırılabile-
cek bir doktrine atıfla yaparlar. Bu makalede bizi ilgilendirecek
olan
budur. Onun, gerçekten, tarihi olarak klasik doktrinden önce olup olmadı-
ğı önemli bir sorudur, fakat onu burada bir kenara bırakacağız.
Bu "İlk Mürciflik'in"
içeriği, erken dönemlere ait iki kitapçıkta çok
güzel
bir
şekilde
~çıklanmaktadır.
Birincisi,
Muhammed
b.
el-
Hanefıyye'nin
oğ.lu Hasan'a nisbet edilen ve herkesin okuması amacıyla
yazılan Kitabü'l-Irca'dır.
Medineli ve Ali'mn soyundan gelen bu şahsın,
Halife Abdülmelik döneminde yıldızı parladı. (Muhtemelen onun döne-
minde öldüt.
Onun mektubu, kısa ve anlaşılması biraz güç Mürciı tavrı
içermektedir. Bu kitapçık, geniş bir tahliliyle, Professor Josef van Ess ta-
rafından yayınlanmış bulunmaktadır.
Van Ess, mektubun sahihliğini sa-
2.
Early Muslim Doğma: A Souree-Critieal
Study, Cambridge
1981, (Cambridge
Üni-
versiıesi yayını.)
3.
Amellerin
imana dahil edilmemesi
Mürciı iman nazariyesinin
sadece bir esasıdır.
Bu iman nazariyesi, bu esasın dışında imanın dil ile ikrdr olduğu veya kalb ile ıasdik
olduğu ya da her ikisi olduğu, imanda istisnanın bulunmadığı,
imanda eşitlik, ima-
nın artma ve eksilme kabul etmemesi, büyük günah sahibinin durumu hakkında veri-
lecek hükmün
Allah'a
bırakılması,
büyük günahın dinden çıkarmaması,
Allah'ın
va'dinden
dönmemesi,
fakat vaıdinden
dönebilmesi
gibi temel esaslardan
oluşur.
Geniş bilgi için bkz. Kutlu, Müreie ve Horasan-Maveraünnehir'de
Yayılışı. 103-151
(Çev.)
4.
Kaynakların
çoğu, onun Ömer b. Abdülaziz döneminde öldüğü üzerinde durmakta-
.
dır. Daha önce ölmüş olması oldukça zayıf bir ihtimaldir. Bkz. Muhammed b. Sa'd
(230/844),
Tabaklıtü'l-Kübra,
Beyrut
195R, V, 328; Halife b. Hayy.at, Tarıh, thko
Ekrem Ziya e1-Ömeri, Riyad 19R5, 325; İbnü'l.İmad
ise, onun hicri 95 yılında öldü-
ğü fılerindedir. Bkz. Şez{ıratü'z.Zeheb,
Beyrut trz., I, 121; Zehebi, Halife b. Hay-
yat'a dayanarak
onun hicri 100 veya daha önce öldüğünü savunurken
(Bkz. Siyerü
A 'lami'n-Nübela,
Beyrut 1985, IV, 130); İbn Hacer de aynı kaynağa dayanarak hicri
99 veya 100 yılında öldüğünü ileri sürer. (Bkz. Tehzfbü't.Tehzıb,
Beyrut 1967, II,
320), (Çev.)
308
SÖNMEZ KUTLU
vunur.
Bu husustaki ikinci kitapçık, Salim b~ Zekvan'a
nisbet edilen
İbadi bir metindir
6•
Buna, başka açılardan, Dr. A. K. en-Nami tarafından
dikkat çekilmiştir. Mürcie aleyhtarlığı ile ilgili uzun bir tartışmayı içeren
bu metni, yukarıda dikkat çektiğim monografik çalışmamda yayınlayaca-
ğım. Bu 'eser, eğer sahihse, ilk yetmişl! yıllarda yazılmıştır.
Bu, Van
Ess'in 75/694 yılına tarihlediği Kitabü'l-lrdi
ile karşılaştırılabilir.
Bunla-
rın gerçekten sahih olup olmadığı, monografi çalışmamda uzun uzadıya
tartıştığım bir sorudur. Bu münakaşada en önemli nokta, onların ya her
ikisinin sahih olarak kalması veya her ikisinin birden sahihliğini kaybet-
mesidir.
Salim tarafından ağır bir şekilde eleştirilen Mürcii doktrin, dil ve içe-
rik itibariyle, Hasan tarafından ileri sürülen doktrine son derece yakındır.
Ayrıca Kitabü 'l-İrca 'nın metninin anlaşılmasına ve düzeltilmesine büyük
katkısı olacaktır. Bu doktrinin özü, şu basit bilgi nazariyesinden
(episte-
moloji) oluşur. Bir kimse, (a) olaylara bizzat tanık olmamışsa (b) onlarla
ilgili kesin bir delili de yoksa, onun bu konuyla ilgili hükmünü erteleme-
si
7
gerekir. (Bu bilgi nazariyesinin kaynağı tesadüfen aklıma gelen, ilginç
bir sorudur: o, ya yerli ve yaygın bir mantıktır veya bu dönemlerde varlı-
5.
Görüşlerinin kısa İngilizce ozeti "The Beginnings of lslamic theology"
adlı makale-
sinde bulunmaktadır.
Bkz. The Cultural Context of Medieval Learning.
(ed.) J.E.
Murdoch ve
ED.
Sylla, Dordrecht, Boston 1975, s. 93-97.
6.
es-S/re adıyla bilinen eserinin Müreie ile ilgili kısmını kasdetmektedir.
Bu bölüm,
yazar tarafından neşredilmiş
ve Early Muslim Doğma adlı eserinde yayınlanmıştır.
(Bkz. 160-163). Müreie'yle
ilgili bir tartışmayı içeren bu metin ve yazan hakkında
kısa bilgi verilmek suretiyle tarafınuzdan
Türkçe'ye
çevrilmiş ve A.Ü. İlahiyat Fa-
kültesi Dergisi'nde
yayınlannuştır.
Bkz. XXXV (1996),467-475
(Çev.)
7.
irca etmesi, Allah'a bırakınası gerekir. (Çev.)
8.
irdi nazariyesi
Kur'an'daki
bazı ayetlerden
çıkanlnuştır.
Onun İslam'dan
önceki
felsefi sistemlerden
alındığını iddia etmek mümkün değildir. Cook, bu makaleden
sonra yayınladığı kitabında (bkz. Early Muslim Dogma, 44-47, ve 7. kısmın 19. ve
20. dipnot). Mürcie'nin
bu fikrini nereden aldığı konusuna özel bir bölüm ayırarak,
ısrarla irdi fikrinin Septik veya Empirist felsefi görüşlerin Irak 'ta bulunan kalınlıla-
nndan alındığı iddiasında bulunmaktadır.
O, önce bu kültürlerin kalıntılan
üzerinde'
durur, sonra Muharib b. Disar'ın,
"herşeyden şüphe ederim ancak ima~ımdan şüphe
etmem" görüşünü (bkz. ıbn Hanbel, Kitabü'l-Ilel,
thk , Talat Koçyiğit-Ismail
Cerra-
hoğlu, Ankara 1963, I, 372) ve hicri 134 yılından sonra ölen Şebib b. Atiyye'nin
er-
Red a/a'ş-Şükkiik
ve'l-Mürcie
kitabını delil getirerek Müreie ile şüpheciler anlamına
gelen Şükkiik arasında bir bağlantı kurmaya çalışmaktadır.
Her ne kadar ilk dönem
hadiselerine
katılmayan
bu tarafsızlar için Şükkiik ismi verilmişse de bunlar böyle
bir ekolün tesirinde kaldLklanndan değil, hangi tarafın haklı olduğunu bilemedikleri
için tabii bir tavır olarak, şühneye düşmüşler ve verilecek kararı Allah 'a bırakmış lar-
dır. Muharib b. Disar, bu sözünü imanında istisna yaparak şüphe eden kimselere
cevap olarak, onların şüpheciliğini
reddetmek
için söylemiştir.
Şebib b. Atiyye'ye
gelince, O Mürcie'yi
sırf büyük günah işleyenin ahiretteki durumu konusunda
veri-
lecek hükmü Allah'a
bırakmaları
dolayısı.yla şükkiik olarak isimlendirmiştir.
(er-
Red ala'ş-Şükkdk
ve'l-Mürcie,
Cambridge Universitesi Kütüphanesi Or; 1402 numa-
rada kayıtlı mikrofilm içerisinde, 283). Ancak asıl şüphecilikle suçladığı kimselerin,
imanında istisna yapan veya onun deyimiyle" kimin mümin olup olmadığını bileme-
yen" kimselerdir. (Aynı mikrofilm, 282). Eserinin başlığında bu iki kavramı ayırma-
sı, Şükiik ve Mürcie'nin
aslında ayn kavramlar olduğunu ve farklı gruplara tekabül
için kullanıldığını
ima ettirmektedir.
Diğer taraftan, Septisizm hiçbir konuda yakin
•
İSLAM'DA
AKTİvİzM
VE QUİETİzM:
İLK MÜRCİE'NİN
DURUMU
309
ğını sürdüren Septik-Emprist
gelenekten
kaynaklanmaktadırS).
Bu bilgi
nazariyesi (epistemoloji) usturasının ilk kullanılması, ilk sivil savaşlarda
9
olmuştur. Bu esasa göre', orada bulunmadığımız
ve yalnızca çelişkili ifa-
deler duyduğumuz için, kimin haklı kimin haksız olduğuna hükmedeme-
yiz. Bu birinci iç savaş, İslam 'ın ilk dönemlerinde, herhangi bir mezhebin
kendisini tanımlaması konusunda çok önemli bir temeloluşturduğu
için,
bu Mürciı doktrini, kasıtlı olarak, mezhep dışı bir doktrin olarak görmek
fazla önem arzetmemektedir.
Biz, bu doktrini hangi tarihi döneme yerleştireceğiz?
Onu ilk defa
kim, ne zaman ve nerede ortaya attı? Kaynaklanmızın
yanıltmaya başla-
ması bu noktadadır. Mürcilliği ilk çıkaranın kim olduğundan başlamak en
kolayıdır. Çünkü bu kaynakların cevaplamak
için ortaya attığı bir soru-
dur. Daha da önemlisi onlar, üç karşıt cevap vermektedirler:
1- En yaygın cevap, yukarıda da bahsedildiği gibi, Kitabü'l-İrca'nın
'
yazarı olarak gösterilen Hasan'dır. Buna III. asra kadar yazılan biyografik
eserlerde çok sık raslanır. Bu görüş, başta Van Ess olmak üzere-alternatif
cevapları tartışmadan kabul eder - bir kaç çağdaş bilim adamı tarafından
benimsenm iştir.
2- İkinci cevap, Evzaı (öl. 157/773)'ye atfedilen ve Ebu Davut es-
Sicistanİ (öl. 257/870) tarafından da rivayet edilen görüştür. Burada söy-
lendiğine göre, Mürcilliği ilk ortaya atan kişi, 82/701 'de Cemacim savaşı-
na katılmış Kays b. Ebi Müslim el-Masır adında Kufeli biridir. Bunun,
kısa tartışması, Helga Brentjes ve W. Madelung tarafından yapılmıştır.
3- Üçüncü cevap-ilk
Hanbeli kaynaklarda
daha çok göze çarpar-
Cemacim'de
savaşmış, oldukça meşhur bir Kufe'li Zerr b. Abdillah'tır.
Bu cevab, bir çok dökümanda yer almasına rağmen, bildiğim kadarıyla,
çağdaş alimlerce tartışılmamaktadır.
Görüldüğü gibi, Mürciıliği ilk ortaya atan rolünde üç ayrı adaya sahi-
bizIO.
bir bilgiye ulaşılamayacağını
iddia ederken, (HayriBoIay,
Felsefi Doktrinler Sözlü-
ğü, İstanbul 19R4, 244-245; Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, Ankara 1984,
155) Ampirizm ise, bilginin yegane kaynağının
tecrübeye dayandığını ileri sürmek-
ledir. (Bolay,
29). İrdi fikrinde,
felsefi anlamda
böyle bir iz bulunmamaktadır.
çünkü
bu fikrin kaynağı, kendi bilgimizle bilemediğimiz
veya anlaşmazlığa
düştü-
ğümüz bir könunun kıyamet gününde hükmetmesi
için Allah'a bırakılmasından
iba-
rettir. Halbuki sözünü ettiğimiz her iki ekol de, Allah 'i bir otorite olarak kabul etme-
mekıedir. irdi fikrinde ise, Allah'ın
ilirnde otorite kabul edilmesi temel esastır. irdi
nazariyesinin
Kur'an'ın
bilgi nazariyesinden
çıkarıldığı
konusunda geniş bilgi için
bkz. Kutlu, Mürcie ve Horasan,-Maveraünnehir'de
Yayıltşı, 20 vd, (Çev).
9.
Cemel ve Sıffın savaşlarını kasdetmekledir
(Çev.).
10.
Kaynaklarda,
ilk irdi fikrini ortaya atan birden fazla kişiden bahsedilmektedir.
Bun-
ların başında
MedineH Hasan b. Muhammed,
Kufeli Hammad
b. Ebı Süleyman
(Bkz., Ebil Bekir el-Ha1liil, Ahmed b. Muhammed
b. Harun (311/923), Müsned min
310
SÖNMEZ KUTLU
Mürcilliğin
ne zaman ortaya çıktığı meselesi, kaynaklarımızın
sık
sık, doğrudan bahsettikleri
bir konu değildir. Kaynaklar, genelolarak,
bizi i. asrın 70/689'li veya 80/699'li yılları arası üzerinde düşünmeye
davet etmektedir!l. Eğer daha sağlam deliilere başvurursak, yine çelişki-
lerle karşılaşırız. Hasan'ın bu fikri ilk ortaya atması rolüyle ilgili tüm ge-
lenek, onun (son derece tartışmaya açık) ölüm tarihini Cemacim öncesi
olarak tesbit etmemizle ilgilidirıı. O halde, irdi 82/701'dı::n önce b.aşladı.
Yine de kaynaklarımızda,
tarihle ilgili kesin tek ifade, Irdi'nın
Ibnü'l.
Eş'as' ın yenilgisinden yani 82/70 i 'den sonra ortaya çıktığını açıkça bildi-
ren rivayettir. Bu konuyla daha fazla uğraşmamıza gerek yoktur.
irdi'nın nerede ortaya çıktığı meselesine gelince, bu fikri ortaya atan
muhtemel şahsı belirlerken, kaynaklarımız bunun cevabını net olarak ver-
mektedirler
13•
Hasan Medine'li, oysa Kaysve
Zerr Kufelididcr.
Bu şek-
Mesaili Ahmed b. Hanbel, Briıish Museum, Or: 2676, v. 103a; İshak b. İbrahim b.
Hanı en-NisabOrl
(275/888),
Mesailü'I-İmallZ Ahmed b. Hanbel, ilik. Zübeyr eş.
Şaviş, Beyruı
1400, ll, 162), Zer b. Abdillah (Bkz., EbO Bekir el-Hana,
Mesail,
v.94a, 127b.,
i
37/b; NisabOıi, Mesaiı., 11,162.), Basralı Hassan b. Haris el-Müzenı
ve EbO Salt es-Semman (Bkz., Takiyüddin Ahmed b. Ali el-Makrizi, (84511444), e-
Mevaız ve 'l-İıibiir bi Zikri'I-Hllal
ve'l.A 'sar, Beyrut tr.::. 11,350) gelmektedir.
Han-
beliler, daha çok imanla ilgili düşünceleri dolayısıyla Hammad ve Zerr'i Irdi fikrini
ilk ortaya atan biri olarak vermektedirler.
Hasan'ı
da böyle bir gerekçeyle
Mürciı
gösterirler. (EbO Bekir cl-Halla, Mesôil, v.97b.) Kays b. Ebı Müslim, Müreie'ye
ka-
tılan ilk Kufe'lidir.
(Bkz. Ahmed b. Ali b. Hacer, (85211448), Tehzfbü't-Tehzib,
Beyrut 1967, VII, 489); Müreie 'nin herhangi bir felsefi ekol gibi tek kişiyle başlatıl-
ması fikrine katılmıyoruz.
Çünkü bilinmeyen ve hakkında kesin bilgi olmayan bir
konuda verilecek hükmü Allah'a bırakma, Kur'an ayetlerinden çıkarılmıştır.
Bu na-
zariyeye göre, ilirnde tck otorite Allah'tır. İnsanlar arasındaki çözülmemiş nlaşmaz-
hkları, Kıyamet günü Allah çözeeektir. Her şeyi en iyi Allah bilir. Tebük seferine
mazeretsiz olarak katılmayan müslümanlarla
ilgili takınılan tavır böyle bir anlayış-
tan kaynaklanmaktadır.
Bu Kur'an'a
şu şekilde yansmuştır:
"Diğerleri de Allah'ın
emrine bırakılnuşlardır,
Allah, onlara ya azab eder, ya da affeder. Allah bilendir,
hikmet sahibidir."
(Bkz. Tevbe 106). Müslümanlar
arasında orıaya çıkan ilk iç sa-
vaşlarda yer alanlann durumunun değerlendirilmesinde,
bu ilkeye başvurulmasıyla,
irdi fikri, hicri 60'lardan itibaren siyasi bir tavır olarak benimsenmeye
ve bu fIkrin
~opluma mal olmasıyla
da Müreie mezhebi teşekktil etmeye başladı. Bu sebeple,
Irdi fikrinin kaynağını tck kişiye bağlamak veya Islam öncesi EllZprist-Sepıik düşün-
celere kadar gerilere göttirmek pek mümkün görtinmemektedir.
Bu fikri ilk ortaya
atanlar olarak gösterilen şahıslar, aslında bu fikrin akli ve nakli temellendirmesini
yapan farklı şehirlere mensup ilk kişilerdir. Bu fikrin ilk nüvelerini, Muaviye ve Hz.
Ali'nin yanında yer almayan tarafsızlar grubu arasında bulmak mümkündür.
Onlar
da böyle bir fikre Kur'an'ın
sunduğu ilkelerden yararlanarak varmışlardır. (Çev.)
IL.
Mürcie, Hz. Ali, Osman ve taraftarlannın
durumunu Allah'a bırakma fikrinin hicri
60-75/679-694
yıllan ara~ında siyasi bir tavır olarak kabul edilmesiyle
ıeşekkül et-
meye başlamıştır. Geniş bilgi için bkz. Kutlu agı., 60-66. (Çev).
12.
Hasan b. Muhammed'in
hicri 82 yılında yaşanan Cemacim olayından önce öldüğü-
nü, daha önce de zikrettiğimiz
gibi, ıarihi vesikalarla doğrulamak
pek mümkün gö:
rtinmemektedir(Çev.)
.
13.
Bu mezhebin ortaya ÇıkıŞı tck kişiye bağlanamayaeıığı
için onun ilk önce nerede or-
taya çıktığı konusunda
tartışmak bizi kesin neticeye ulaştırmaz. Çünkü İrca fikrinin
nüvelerini oluşturan Tarafsızlar grubu, genelde Mekke ve Medine'de
olmakla bera.
ber, Şam (Bkz. Muhammed b. Sa' d, Tabiikôtü'l-Kübra,
VI, 38-39; Abdülhamid
Hi.
bettilIah b. MuI)ammed b. cl-Hüseyin
İbn Ebl'l-Hadıd
(655/1257),
Şerhu Nehci'l-
Belôga, Darti'I-lhya
el-Kütübü'I-Arabl,
1968, ll, 231). Kufe, Mısır (Bkz., EbO Cafer
İSLAM'DA
AKTİvİzM
VE QUİETİZM:
İLK MÜRCİE'NİN
DURUMU
311
liyle, konu, bizim görüş belirtmemİzi gerekJi kılmaktadır. Hasan ve dola-
yısıyla Hicazlı olması lehinde, onun üyeliğinin genelde kabulü. daha son-
raki kaynakların yanısıra, kendi yazdığı Kitabü' ı-irca tarafından da des-
teklenmektedir.
Fakat
sonraki
kaynakların
onayladıkları,
bize
göre,
gereğinden fazla bizi etkilememelidir.
Eğer sadece isnadda Hasan'a atfe-
dildiğini k.~bul edersek, bu mektub tartışmanın kuvvetli bir dayanak nok-
tası olur. Uzerinde duracağımız bir sebepten dolayı, bu isnad şüphelidir.
Burada başta mektubun metni olmak üzere, Hasan'ın bir Mürciı olduğuna
dair mevcut dökümanımızın, hemen hemen tamamının, özellikle de bu ki-
tapçığın metninin Kufe kaynaklı olduğunu
belirtmek yeterlidir.
Bizzat
Hicaz'dan gelen rivayetlerden de müstakil birkanıt
elde etmek mümkün
değildir. Hatta Mürciı kaydı (bu rivayetlerde) bizzat yoktur. İrdi'nın Kufe
kaynaklı oluşu, kaynaklarımızdan
öğrendiğimize
göre, bu akımın ağır
basan Kufe'li karekteriyle tam olarak uyuşmaktadır.
Bu sebeple, benim tercihim, irdi'nın Kufe kaynaklı olduğu yönünde-
dir. Hasan'ın iddia edilen rolünü, Kufe Mürcilliği lehinde ortaya atı.\mış
bir iddia olarak açıklamaya devam edeceğim. Kufe Mürciılerinin ilk mu-
haliflerinin Kufe Şilieri olduğunu hatırlayacak olursak, o zaman, Ali'nin
soyundan ve Hicazlı kurucu rolündeki önemsiz bir kişinin böyle bir çağrı-
sı, maksatlı polemik bir harekete benziyor. Fakat Hasan'ın rolünün tarihi-
liğine inanan bir kimse, bu yorumu mükemmel bir şekilde tersine çevire-
bilecektir: Zerr' in rolü ile ilgili belgeler, Hanbeli kaynaklı bile olsalar,
belirgin Kufe şiiliğinin izlerini taşıyan isnadlarla doludur ve bu isnadlar,
ikinci derecede bir Şiı uydurması olarak görülebilir. Bundan sonraki satır-
larda, Medine ve Kufe kaynaklı şeklindeki her iki görüşü de alternatif hi-
potezler olarak gözönünde bulunduracağım.
İLK MÜRCil SİY ASET
İkinci derecedeki kaynakların çoğunda, Mürelllerin politik adı cazip
değildir, en iyisi, quietistler olduldarı, en kötüsü ise mevcut rejimin uysal
destekcileri
oldukları şeklindeki
bilgilerdir.
Bu lakab, öncelikle, ikinci
yüzyıla ait, özellikle de, ilk Hanefilikle ilgili bir belgeye dayanır. Hanefi-
ler için böyle bir şey söylememizin
ne ölçüde doğru olduğu konusunu,
burada ele almamıza gerek yokt~r. Benim tartışmak istediğim konu, bu
imajın tartışmasını
yaptığımız
"Ilk Mürcie'yi"
kapsayacak kadar, haklı
olarak, geriye götürülüp götürülemeyeceğidir.
Bunun ilk Mürcie'ye kadar gerjye götürülebileceğini
gösteren, farklı
yorumlara müsait olmayan ve son derece açık olan tek metin vardır. Kita-
Muhammed b. Cem et-Taberi (310/922), Tarfhü'/-Ümem
ve'/-Mü/Cık,
thko M. Ebfi'l
Fazı İbrahim, Bey.rut trz., I, 3244) ve Basra (Taberi, I, 308.8) gibi diğer şehirlerde de
mevcuttu. Ancak Jrcl! fikrine ilk ciddi ve önemli desteğin Omerci ve Ebu Bekirci at-
mosferc sahip olan Mekke ve Medine'den
geldiğini,
daha sonra Mürciı fikirleri n
Kufc'liler
tarafından sistemleştirilerek
daha geniş bir şekilde işlendiğini ve özellikle
Kufe'de nüfusun önemli bir kısmını oluşturan mcvali tarafından büyük ilgi gördüğü-
nü söylemek mümkündür (Çev.)
312
SÖNMEZ KUTLU
bü' l-İrca'nın bir bölümünde, Hasan, aşırı şiileri, Emeviler ve Aıı~h hak-
kında yalan uydurmakla itham eder (ve a'lenü'l-Firya
ala beni Umeyye
ve ala'l-Allah).
Van Ess de, Hasan'ın eserindeki diğer pasajları ve ondan
miras kalan diğer konuları (Kaderiyye'yi
reddi, mut'ayı reddeden meşhur
hadisin isnadında yer alışı, Peygamber'in
ölümünden
sonra ganimetin
taksimine karşı 'Olması rivayeti- bu rivayet maalesef, çok fazla tahrife uğ-
ramıştır-) Emevi taraftarlığı veya quietist anlamında yorumlamıştır. Bura-
da bunları etraflıca tartışmak istemiyorum. Benim ısrarla üzerinde dur-
mak istediğim
nokta, bunlardan
hiçbirinin,
Hasan'ın
lehinde,
Emevi
taraftarlığının
veya quietist tavQn müstakil bir delilini vermemektedir.
Bir başka deyişle, eserde benfUmeyye'ye
atıfta bulunan ifade, tartışma
götürmemesine rağmen, kuşkusuz tek bir ifadedir.
İlk Mürciiliğin, Ümeyyeoğuııarı taraftarlığı ve quietist demek olduğu
tezine karşı getirilebilecek deliller nelerdir? Birincisi, burada gözden kaç-
mayan ve vurgulanması gereken bir gerçek vardır: Madelung'un
da orta-
ya koyduğu gibi, Mürciiler, Cemacim savaşında isyan edenlerin yanında
yer almışlardır. Buna ilk Müreii rolündeki iki adayolan
hem Kays, hem
de Zerr dahildir. Bunu Hasan'ın mektubundaki Emevi taraftarlığıyla uz-
laştıracak garip ve acelece ortaya atılmış bir hipoteze gerek vardır. Made-
lung gibi, bu isyana katılan Mürciilerin, ya kendi prensiplerine ihanet et-
tiklerini
veya Van Ess gibi, onların
Hasan' ın "ilk iç savaşla"
ilgili
doktrinini
benimsediklerini,
fakat çağdaş politikalarında
hiçbir zaman
faydasını görmediklerini düşünebiliriz.
İkincisi;
yukarda
bahsedilen
İbadi bir eserin
kesin tanıklığıdır.
Salim'den öğrendiğimize göre, Mürciiler Muaviye'den
teberri
14
ediyorlar-
dı. (O, Mürciilerin genç nesli kendilerine katılmaya davet etmekJe "genç
neslin Muaviye konusunda hiçbir bilgileri olmadığı şeklindeki (Irca) na-
zariyelerini ihlal ettiklerine dikkat çekmek için böyle bir şeyi zikreder).
Bununla beraber, Mürcie içinde o günün yöneticilerinin durumu konusun-
da farklı görüşler olduğunu da öğrenmekteyiz; bazıları, onları dost edinil-
meleri yasaklanmış günahkar müminler (mü 'minun daııun) olarak kabul
ederken, diğer bazıları, onları kesin kafir olarak görürler. Salim, iki grubu
karşı karşıya getirebilmek için bu uygun polemikten
yararlanmıştır.
O,
rejim hakkında daha olumlu bir görüşe sahip olan Mürcie'ye hiç atıfta bu-
lunmaz, açıkca sükut eder. çünkü bu tip görüşlerden kendi tartışma mi h-
verinde
istifade
edilecektir.
Aynı
şekilde,
o böyle
bir
manzarada,
Hasan 'ın Ernevileri destekleme tavrına uygun olacak garip ve acilen orta-
ya atılmış özel bir hipoteze gerek duyabilir.
Bu durumda, Kitabü'l-irca'da
Emevilerin lehine bir atıfta bulunma-
sını nasıl izah etmeliyiz? Muhtemel iki ayn yorum akla gelmektedir: Bi-
rincisi, isnadla ilgili değerlendirmelerden
kaynaklanmaktadır.
Daha önce
14.
Teberri, bir şahıs hakkında kullanıldığında
onunla ilişkileri koparmak, onu sevrne-
rnek ve dost edinmernek anlamına gelmektedir. (Çev)
İSLAM'DA
AKTİvİzM
VE QUİETİZM:
İLK MÜRCİE'NİN
DURUMU
313
söylediğim gibi, Hasan'ı bir Mürciı olarak kabul eden dökümanın tama-
mına yakım Kufe kaynaklıdır. (Kufe'li olmayan az bir kısmı ise, Basra
kaynaklı görünüyor.) Fakat bunun içerisinde, dökümanın
iki farklı turü
birbiinden ayrılabilir. Birincisi, isnadları II. asrın ilk yarısındaki
Kufeli
ravileri gösteren kesin Kufeli döküman diyebileceğimiz
metinlerimiz var.
Bu rivayette, kısmen, Kufeli Şiiler roloynadı.
(Hasan'ın Kaderilere karşı
tepkisini açıklayan rivayet buna örnek verilebilir). Fakat en dikkat çekici
konular, Kufeli Mürciilerden-tamamıyla
gerçek veya tartışmalı
Hicazlı
kurucu liderin mirasını ellerinde bulmayı ümit ettiğimiz bu kimselerden
gelmektedir.
İkinci olarak, bu kesin Kufe kaynaklı dökümanların
yanında, ikinci
derecede Kufe dökümanı adım verebileceklerimiz
vardır. Bu gruba giren
rivayetler, II. asrın sonlarında yaşamış Kufeliler tarafından rivayet edil-
mişlerdir. (Kufe asıllı olmasına rağmen Mekke' de yerleşmiş olan büyük
hadisci Süfyan b. Uyeyne'yi
buraya dahil etmemizin
bazı gerekçeleri
var.) Fakat Kufelilerin kendilerinden rivayette bulundukları bu otoriteler,
çok eski ve hayatları net olmayan Hicazlılardır~ Mekkeli Arnr b. Dinar
(öL. 126), muhtemelen .onun genç çağdaşlarından
Abdülvahid b. Eymen
ve Medineli Osman b. ıbrahim el-Hatibi. Bu ikinci derecedeki Kufeli dö-
kümanın iki önemli özelliği vardır. Birincisi; isnadlar son derece şüphe
uyandırıcıdır.
Mesela,
ilk' Mekkelilerden
olan hadisci
Abdülvahid
b.
Eymen, özellikle 1.90'larda veya daha sonra ölen Kufelilerin rivayette bu-
l.unduğu birisidir. lkinei olarak bu materyal, bu metin de dahil, Kitabü'l-
lrca 'ya yapılan bütün atıfları içerir. Sadece yazarı Hasa~:ı, böyle bir eseri
yazdığına pişman ettiren muhalif bir rivayet istisnadır. Ustelik bu atıflar-
dan birisi onun doktrinini e~-İrca el-Evvel şeklinde açıkca yapmış olduğu
bir sımflandırmayı
içerir. Ilk iç savaşla ilgili iman konusunda
ortaya
çıkan kötü bir bidatin aksine olarak beğenilen bir tavır şeklinde ima edil-
miştir .
Bu değerlendirmeler
ışığında ele alacağımız bu hipotez, aşağı yukarı
bunun gibidir. Klasik türdeki aşırı Müreiiliğin Kufe'de zayıflamaya baş-
ladığı ikinci yüzyılın ikinci yarısındaki bir dönemde, Mürciı mirastan dü-
zeltilebilecek olanı düzeltmek için bir teşebbüste bulunuldu. Bu kurtarı-
lan kısım,
rolü uygun
bir şekilde
oyna~mJş
Hicazlı
kurucunun
ilk
Mürciiliği şeklinde takdim edildi. Kiıabü'l-lrca'nın
metnine sahib olma-
mızı sağlayan böyle bir teşebbüse şükran borçluyuz. Fakat buna uygun
olarak, bu metne orjinal şekliyle sahip olduğumuz
konusunda güvence
veremeyiz ve bütünüyle korunabilmesi
için ödenmiş olabilecek bir bedel
de, bir çeşit politik neşriyat olmasından kaynaklanmış
olabilir. Hasan'ın
Cemacim'den
önce öldüğü rivayetini, daha çok onu Mürciı hareketten
ayırma teşebbüsünün bir ürünü olarak yorumlayabiliriz.
Bu bağlamda,
Ki-
tabü'l-İrca'yı
yazdığı için Hasan'dan tövbe etmesini isteyenin kim oldu-
ğunu bilmek büyük önem arzetmektedir. Maalesef bu isnad, böyle bir so-
ruyu cevaplamamıza
müsaade etmeyecek kadar yetersiz ve düzensizdir.
Bu rivayetin Kufeli veya Basralı olduğunu, Kufeli kabul ettiğimiz takdir-
de, Müreillere veya Şiilere ait olduğunu söylemek zordur.
314
SÖNMEZ KUTLU
Bununla beraber, böyle b~rşey, daha çok, f!.ndık kırmak için balyoz
kullanmaya
benzer. Kitabü'[-lreti'daki
"beni Umeyye" ifadesinin daha
doğru bir yorumu metnin tahrifi demektir. Elimizdeki eserin birkaç bölü-
mü açıkça tahrif edilmiştir ki bunları asıl metnini tesbit etmemiz zordur.
Bizim üzerinde duracağımız
pasajda tahrif edilmiş böyle bir pasajdır.
Akla gelen ilk ihtimal, b~lli bir dönemde metni rivayet ederken, "Nebi-
yellah" ibaresinin "beni Umeyye" şeklinde yanlış okunmuş olduğudur.
Bir kimse, ister Mürciiliğin aktivist ister quietist olarak ele alsın, ge-
riye açıklanması gereken bir şey kalmaktadır. Benim iddiam, aktivist ol-
dukları şeklindeki nazariyede, quietist oldukları nazariseyine kıyasla açık-
lanması gereken daha az nokta vardır.
İSLAM'IN İLK DÖNEMLERİNDE
AKTİvİzM
VE QUİETİzM
Herkesin bildiği gibi İslam siyasi bir dindir. Ümmet ve İmamet,
İslam toplumunda tarih boyunca etkili olan siyasi ve dini kavramlardır.
Tıpatıp benzer bir duruma Hristiyanlıkta
rastlanmaz. Bu şekilde, temel
müslüman siyasi değerleri var olunca, o zaman ilk bakışta, müslümanın
siyasi görevinin bu değerlerle ilgili bir şey~er yapmakta yattığı tahmin
edilebilir. Bu bağlamda böyle bir aktivizm Islam'da
mevcuttur. Burada
Hristiyanlığın aksine, kendisini mazur göstermek için çalışması. gereken
quietist'lerdir. Mesela, iki büyük şii mezhebi olan Zeydller ve ımamller
arasındaki
karşıtlığı
ele
alalım.
Aşırı
aktivi~t'lerin
mezhebi
olan
Zeydiliğin siyasi düşüncesi, açık ve bağımsızdır; Imamiyyenin siyasi gö-
rüşleri ise, aksine, gaybet ve takiyye gibi fikirleri son derece ayrıntılı bir
şekilde ele almakla tanınır. Bu iki görüşten herbiri (Takiyye ve gaybet),
Imamiyye'nin
quietist bir mezhebe dönüşme konusunda, ne kadar zorlan-
dığının ve baskı altında kaldığının açık bir delilidir.
Bu aktivist miras, İslamtarihinde
kabile toplumunun esas önemini
yansıtır. Müslüman dünyayı oluşturacak toprakları fetheden, kabile men-
suplarıydı. Onlar yüzyıllar boyu aktivist hareketin canlı kalması için elle-
rinden geleni yaptılar. Umman'lı, Yemen'li ve Fas'lı İmamiyye'nin
kabi-
levi çevrelerini
veya İbn Tumart
ve Sudan 'lı mehdinin
durumlarını
(car~ers) bunun kanıtı olarak alabiliriz. Diğer büyük dinlerden farklı ola-
rak Islam, kabile dayanışmasında
son derece başarılı bir ideolojidir. (Hz.)
Muhammed'in
kıyıda köşede kalmış taklidcilerinin
bolluğunu da buna
delil gösterebiliriz.
Fakat genelde, müslüman dünyası, siyasetinde bu manevi özelliğini
güçlükle sürdürebiIdi. Halifeliğin yerleşik hayata geçmiş bölgelerinde, si-
yasetin sosyal temellerinın değiştirilmesi için iki süreç işletiidi. Birincisi,
yeni ve oldukça farklı siyasi ve askeri bir sınıfın ortaya çıkmasıyla kabile
mensuplarından
oluşa~ fetih ordularındaki
dayanışma
ruhunun
yavaş
yavaş z~yıflamasıydı. lkinci~!, fethe.dilen bölgelerdeki halktan çok sayıda
insanın Islam'ı seçmesiydi. Oyleki Islam'ı seçmenin imtiyazlı fatihler
SI-
İSLAM'DA
AKlivİzM
VE QUİETİZM:
İLK MÜReİE'NİN
DURUMU
315
nıfına katılmak anlamına geldiği konusundaartık
hiçbir şüphe kalmamış-
tı. Bu iki sürecin sonucunda siyasi iktidarın uygulamalarına
destek olma-
yan ve onu elde etmek için gerçekci bir beklentisi olmayan çoğunluğu
oluşturan müslüman bir halk tabakası meydana geldi.
Bu şartlar altında, işiniz siyaset değilse, en iyisi ondan uzak durmak
gerektiği fikrinin, giderek daha fazla üzerinde du.rulması bir süpriz değil-
di. Yani fitne varsa kapıları kilitle ve evde otur. Ikinci asırda, bir dönem,
bir yığın bu çeşit tavsiyeler, hadisciler arasında dolaşmaya başladı; üçün-
cü asrın ilk başlarında ise Abbas! aşırılığına karşı siyasi anlaşmazlıkta
Hanbeli akımının politik olmayan bir siyaset geleneği hakjm oldu.
İlk Mürcie'nin durumu, bu genel perspektife tam olarak uymaktadır.
Çevre, herhangi bir kabileye mensub fatihlerin Irak'taki büyük yerleşim
merkezi olan Kufe'dir
ls.
Irak, imparatorluğun
en büyük eyaletidir. Fakat
ilk iç~avaşın sonucuolarak
- ikinci iç savaşla da doğrulandı- onu eyalet-
ten öteye bir şeyolmamaya
mahkum etmişti. Yavaş yavaş Irak'ın gerçek
askeri rolünü, daha tecrübeli Suriye'li askerler üstlenmeye başladı. Suri-
yeli'lere
karşı başarısız
olmalarından
dolayı,
Kufeliler
Harici isyancı
Sahib ve putperest Zunbil'e karşı görevlerini ifa etme konusunda el1erin-
~en geleni yapmadılar. Kufeliler, çok faydasız duruma düştüler. Bu süreç,
Ibnü'l-Eş'as
isyanında ve Cemacim felaketinde yayıldı ve bu iki savaşla
hızlandı. Bundan sonra gerçek iktidar hiç Kufelilerin elinde olamadı. Sa-
dece iktidarın hatırası ve kuruntusuyla yaşadılar. Şi! cephede, Kufelilerin
hissiyat ye isteksiz bir aktivizm'i ruhi taşkınlıklara dönüştü. Muhtemelen,
burada, ımamllik, Abbası devletiyle uzun süre dayanışma içerisinde ola-
cağı quietist bir inanç haline geldi. İhtida amili, aynı yönde işledi. İkinci
iç savaş sırasında, bütün ordu muhtedilerden oluşuturulabildi.
Fakat o, so-
palarla silahlandınlmış
bir orduydu. Sonraki dönemde, ilk savaşa katılan-
lar arasında silahları bırakıp sivil görevler üstlenen böyle kimseler olabi-
lirdi. Şüphesiz muhtediler, bazı aşırı ruhani şahısları temin etti; onlar da
quietizm 'in gelişmesi için gerekli ortamı sağladılar.
Bu arka plan çerçevesinde, hem ilk Mürciı aktivizm 'i, hem de quie-
tizm'e doğru kayan sonraki gelişme, tarihi açıdan oldukça anlamlıdır.
15.
Irak'ı, özellikle Kufe'yi
İrca'nın kaynağı gösterip, daha sonra oranın sosyal yapısı
ile Müreie'nin
aktivizm'i
arasında
bağ kurmanıii- yanlış
olduğu
kanaatindeyiL.
Çünkü bir mezhebi n siyasi otoritelere karşı tavrında veya şahısların bazı fikirleri be-
nimsemesinde
içinde bulundukları
sosyal, siyasi ve iktisadi şartlar oldukça önemli
bir tesire sahiptir. Bu yüzden, bir mezhep bir bölgede veya bir dönemde şarılar gere-
ği çok aktivist olurken bir başka bölgede veya dönemde
farklı olabilir. üzellikle
Emevilerin
Kufe'de ve Basra'da
me valiye karşı yaptığı haksız uygulamaları
bizzat
gören Müreiller, diğer şehirlerde yaşayan Müreiilere kıyasla daha fazla tepki göster-
mişler ve bu uygulamaya son verilmesini sağlamak için onlarla Emevilere karşı aynı
safta
mücadele
vermişlerdir.
Hatta
Abdurrahman
b. el-Eş'as
isyanına,
Basralı
Müreiller ayrı bir bölük halinde katılmışlardır.
(Bkz. Taberi, Il, 1400, 1407). Bu
şartlar, sadece Kufe'de
değil, mevalinin
yoğun olarak bulunduğu
Basra ve Hora-
san 'da da Mürcie'nin
Mekke ve Medine'ye
nazaran daha aktivist olmasını gerektir-
miştir. (Çev.).
Document Outline - 00000001
- 00000002
- 00000003
- 00000004
- 00000005
- 00000006
- 00000007
- 00000008
- 00000009
- 00000010
- 00000011
Dostları ilə paylaş: |