GiRİŞ: Gİzemli masonlar bu kitabın amacı, masonluğu karmaşık ve çoğu kez



Yüklə 84,62 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix29.11.2017
ölçüsü84,62 Kb.
#13165


5

GİRİŞ: GİZEMLİ MASONLAR

Bu  kitabın  amacı,  masonluğu  karmaşık  ve  çoğu  kez 

tartışmalı olan tarihini inceleyerek, ritüel ve törenleri

*

 de-


rinlemesine araştırarak ve yüzyıllardır onu örten gizem ve 

şüphe örtüsünü üzerinden çekerek tahlil etmektir. Tüm 

açıklığıyla, ben mason değilim, hiçbir zaman da olmadım. 

Olabilirdim,  zira  üyelik  için  temel  kuralları  karşılıyor-

dum. Tanrı’ya inanıyorum, yirmi bir yaşından büyüğüm 

ve  sabıka  kaydım  yok.  Masonluk,  Kiwanis,  Rotary,  Odd 

Fellows, Elks ve buna benzer diğer grupların arasında ol-

mamamın iki nedeni var. Katılmak için davet edilmedim 

ve mesleki topluluklar, üyeliğin istihdamın koşulu olduğu 

bazı işçi sendikaları ve Baker Street Irregulars olarak bili-

nen Sherlock Holmes’un anısı ve ruhunu canlı tutmaya 

adanmış özel bir grup dışında, hiçbir gruba üye olmadım. 

Sonuç  olarak,  Masonlar  hakkında  bir  kitap  yazmakla  il-

gilenip  ilgilenmeyeceğim  sorulduğunda,  onlar  hakkında 

neredeyse  hiçbir  şey  bilmiyordum.  Yıllık  Güller  Geçit 

Töreni’nde yürürken fes denilen püsküllü bir kep ve dö-

kümlü bir pelerinden oluşan ilginç, renkli kıyafetler giyen 

“tapınakçılar”dan, sinema Akademi Ödüllerinin Los An-

* İngilizce “rite” kelimesi genel anlamda “dinsel tören”, “tören” anla-

mına gelse de, masonlukta masonluğun öğretimini bir dereceler diz-

gesi içinde toplayan ve belirli bir şekildeki uygulamalarla verilmesini 

sağlayan bir yöntem anlamına gelir. (Ç.N.)




6

geles’taki  Tapınakçılar  Oditoryumu’nda  dağıtıldığından 

ve tapınakçıların çocuklar için birçok hastane işlettiğinden 

haberdardım. Memleketimde, Birleşik Devletler’in diğer 

şehirlerinde ve başka yerlerde Mason localarının yanından 

geçmiştim. Bana lise ve üniversite mezunlarının süslü sı-

nıf yüzükleri ve üniversite kardeşlik derneklerinin süve-

terlerindeki rozetlerden daha önemli gelmeyen, Masonik 

yüzük ve diğer amblemleri taşıyan adamlar görmüştüm. 

Kendimi projeye adamadan önce, konunun hızlı bir in-

celemesine girişmeye karar verdiğimde, masonluğun ulus-

lararası bir birlik olduğunu ve hatta bazı locaların kadınları 

da kabul ettiğini öğrendim. Üyelik, Yüce Kutsal Varlığa ve 

ruhun ölümsüzlüğüne inanan yetişkinlere açıktır. Her ne 

kadar masonluk bir din olmadığını iddia etse de, inançla-

rı 18. ve 19. yüzyıl evrenselcilik ve deizminden güçlü bir 

biçimde etkilenmiştir. Eleştirenler, onda okültizm, Hıris-

tiyanlık  karşıtlığı  ve  hatta  Satanizmin  etkilerini  bulurlar. 

Üyeler her ne kadar Kutsal Varlık üzerine yemin etseler 

de,  Masonluk  bütün  din  ve  ırklardan  insanlara  açıktır. 

Masonluk bütün dünyada bulunsa da, Katolik Kilisesi’nin 

papalığı, “uluslararası bir başkan” ya da “genel sekreter”, 

yönetim kurulu ya da kapsayıcı küresel bir otorite benzeri 

merkezi otorite şeklinde monolitik bir örgütlenme değil-

dir. Bir ülkedeki yönetim birimi Büyük Loca diye adlan-

dırılır. Birleşik Devletler’de Masonluğun var olduğu her 

eyalette bir tane vardır. 

Dünyadaki  en  eski  gizli  topluluk  olan  masonlar  Sü-

leyman Tapınağı’nın inşası ve Baş Mimar Hiram Abif’in 

öldürüldüğü  tarihe  dayandığı  söylenen  ritüel  ve  tören-

lere katılırlar. Masonik törenlerde ve inşaatın yapımında 

kullanılan eski basit araçlar – mala, çekül, tesviye, pergel- 

“Evrensel Işık”ın kavranmasında üyelerinin ilerlemelerine 

ve gelişen ahlaklarına ilişkin sembolik anlamlara sahiptir. 




7

Masonlar bu ritüellere dair gizlilik gösterseler de, Mason-

luğun tekin olmayan bir örgüt olduğunu reddederler. Ay-

rıca, Birleşik Devletler’i ve dünyayı kontrol etmeye yöne-

lik Masonik komplo iddialarını da reddederler. Masonlar, 

buna  kendilerinin  ortak  ahlaki  inanç  ve  bireysel  gelişim 

üzerinde  çalışmak  ve  bunu  övmek  adına  bir  araya  gelen 

basit idealistler oldukları şeklinde karşılık verirler. 

İhtilaf halinde olmayan şey ise Avrupa ve Birleşik Dev-

letler tarihi boyunca, insan faaliyetinin olduğu her alanda 

krallardan, başkanlardan ve politikacılardan sanayinin bü-

yüklerine, yazarlara, bestecilere, eğitimcilere, komutanla-

ra, doktorlara, gazetecilere ve diğer kültürel, toplumsal ve 

sivil  liderlere  kadar  mason  olan  önemli  şahsiyetlerin  şa-

şırtıcı sayısıdır. Masonluğun ortaya çıkmasından beri, bu 

adamların masonluğun ilkelerini “yeni dünya düzeni” ile 

empoze etmek için bir komploya katıldıklarına dair prova-

katif soru, devamlılık göstermektedir. Bazı eleştiriler ma-

sonların artık her şeyi yönettiğini iddia edecek kadar ileri 

gitmiştir. 

Birliğin  kökenleri  Masonların  kendileri  tarafından  da 

tartışılmaktadır.  Bazı  hikâyeler,  kaynağını  Süleyman  Ta-

pınağı’nın  yapımına,  hatta  daha  erken  Yunan  ve  Mısır’a 

kadar götürmektedir. Bilinen şey ise 1717’de birkaç Maso-

nun Britanya’daki taş ustalarının üzerinde yönetici bir güç 

olarak  İngiltere’nin  ilk  Büyük  Loca’sını  oluşturmak  için 

Londra’da toplandığıdır. Britanya İmparatorluğu, Ameri-

kan kolonilerine kadar uzayınca, masonluk da onu takip 

etmiştir. Kurucu babaların birçoğu, Masondu. Masonlu-

ğun bazı öğrencileri bunun Amerikan Devrimi’nin özün-

de olduğunu ve Birleşik Devletler yönetiminin köşe taşı 

haline geldiğini ileri sürmektedir. George Washington’dan 

beri, Kongre üyeleri ve diğer hükümet görevlilerinin yanı 

sıra, birçok başkan üye olmuştur. Birleşik Devletler Mali-




8

ye Dairesi bir dolarlık banknotun Masonik semboller içer-

diğini  inkâr  etse  de,  bazı  tarihçiler  Washington  D.C’nin 

planının Masonik inançlara göre tasarlandığını, çok sayı-

da güçlü kanıtın Masonik bağlantı inancını desteklediğini 

tartışmaktadır. 

Masonluğun, üyeleri tarafından gizlilik yemini edilme-

sini içeren kapalı törenlere ve ritüellerle üzerinin örtülme-

si, Masonların mistik ve kötü niyetli amaçları olan, Hıris-

tiyanlık karşıtı bir grup olduğuna dair yaygınca paylaşılan 

inancı yaratmıştır. Bu inanç, dinine bağlı kimselerin ma-

sonluğa  katılımını  yasaklayan  Roma  Katolik  Kilisesi’nin 

karşıtlığı ile sonuçlanmıştır. 

Masonlar, anti-demokratik gizli toplulukların prototipi 

oldukları  düşüncesine,  tam  bir  gizlilik  örtüsünün  olma-

dığını belirterek karşılık vermektedirler. Bir Mason grup, 

bütünüyle  doğru  bir  biçimde,  gizlilik  derecesinin  tüm 

dünyada geniş ölçüde değiştiğini ifade etmektedir. “İngi-

lizce konuşulan ülkelerde, birçok Masonun üyeliği tama-

men alenidir, Masonik binalar açıkça belirtilir ve toplantı 

zamanları genellikle kamuoyunun bilgisine açıktır.”

Bunlar  doğru  olmasına  rağmen,  masonluğun  temel 

hususları saklı tutulmaktadır. Toplantılar kamuya açık de-

ğildir. Üyeler neler ve neden olduğu konusunda sessizlik 

yemini etmişlerdir. Ayrıca, gizli bir tokalaşma dâhil olmak 

üzere, tanınma işaretleri sistemine sahiptirler. Bu nedenle, 

son günlerde Fransa’da, başsavcının, bazı hakim ve avukat-

ların Masonları içeren davaları geciktirmeyle suçladığında 

olduğu  gibi,  Masonların  diğer  Masonlara  iltimas  göster-

diklerinden şüphelenilir. 1990’da Büyük Britanya’da, İşçi 

Partisi hükümeti Mason olan bütün kamu görevlilerinin 

üyeliklerini kamuya açıklamasını ilgilendiren bir yasa çı-

karmaya çalışmıştı. 

Masonluğun tarihi üzerine bu araştırmada, buraya ka-




9

dar sözü edilen noktalar, Masonik localar, tören ve ritüel-

ler,  sembolizm,  kadınların  rolü,  Siyah  Masonlar  (Prince 

Hall Masonluğu), Masonik edebiyat, üyelik gereklilikleri, 

biri nasıl katılıyor, masonların toplumsal ve yardımsever 

sebeplerle müdahalesi, “hoodwink” yani “gözlerini bağla-

mak”, “on the square” yani “birinin doğru, güvenilir ol-

ması”  gibi  gündelik  dil  içine  girmeyi  başarmış  Masonik 

terimler dâhil olmak üzere grubun diğer veçheleri ince-

lenecektir. Diğer konular, Haçlı Seferleri’nde masonların 

rolü, Roma Katolik Kilisesi’nin masonluğa düşmanlığının 

araştırılması, Mormonizmle bağlantı, Wolfgang Amadeus 

Mozart’ın ölümünde masonların olası rolü, masonlar ile 

tarihin  ilk  seri  katili  (Karındeşen  Jack)  arasında  bağlantı 

kuran tartışmalı teori, 19. yüzyılda Amerika’nın ilk “üçün-

cü parti”sinin kurulması ile sonuçlanan Masonluk karşı-

tı bir eleştirmeninin gizemli kayboluşu ve öldürülmesini 

kapsamaktadır. 

Masonluğa şiddetle karşı çıkılsa da ve oluşumun kötü 

niyetli  bir  komplo  olmasından  kuşkulanılsa  da,  esasında 

her  düşünceli  insanın  sorduğu,  “Ben  kimim?”,  “Neden 

buradayım?”,  “Yaşamın  anlamı  nedir?”  gibi  soruları  ce-

vaplamayı  amaçlayan  ve  çarpıcı  törenlerde  açığa  vurulan 

dinsel temelli felsefi bir sistem olduğu için kuvvetlice sa-

vunulur.  Masonluğun  saygın  tarihçilerinden  biri,  W.L. 

Wilmshurst’a göre, bu, “İnsan yaşamının kaderi ve amacı-

nı hevesle soruşturanların ihtiyacını karşılamaktadır.” 

“Ruhu”  sembolizm  olan  masonluk  bütün  “iyi 

adamlar”ın  “özgürlük,  arkadaşlık  ve  ahlak”ı  geliştirmek 

için  birleşebileceği  bir  vasıta  olarak  tarif  edilmiştir.  Bu 

amaçlar için başka grupların da var olduğunu kabul eden, 

Wilmshurst The Meaning of Masonry kitabında, “Masonluk 

gibi muazzam bir örgütlenmenin sadece dünyanın yetiş-

kin erkeklerine birtakım basit inşaat aletlerinin sembolik 




10

anlamını ya da üyelerine ‘bilgi ve hakikatin kaynağı’ olan 

Kutsal Kitap’ta bulunabilecek ölçülülük, adalet, kardeşçe 

sevgi,  yardımseverlik  ve  ahlaklılığın  temel  erdemlerini 

öğretmek için kurulduğunu düşünmek abestir,” diye söz 

etmektedir. 

Masonların  “Kalfa” olarak adlandırdıkları katılımcılar, 

ortada  sadece  genel  toplumsal  değerlerin  uygulanmasını 

telkin  etmekten  daha  büyük  bir  amacın  olduğunu  iddia 

ettiği için, bu kitap yalnızca masonluğun kökenleri ve ge-

lişimini, sayısız ihtilaflarını, niyet, ritüel, tören, sembol ve 

işaretlerine ilişkin şüpheleri değil, ayrıca Batı uygarlığının 

oluşumu boyunca dinsel ve felsefi etkileri ve bu etkinin 

günümüzdeki büyüklüğünü araştırmaktadır. 




11

BÖLÜM 1


KÖŞETAŞLARI

Eğer 3000 yıl önce Kudüs’te işlenen bir cinayetin hikâ-

yesinin masonik ritüelin köşe taşlarından birini simgeledi-

ği doğru ise, kurban sıradan bir insan değildir. 

Hikâye, Eski Ahit’te İkinci Tarihler’in üçüncü kısmı-

nın birinci ayetiyle başlar. Bu ayet Kudüs’te Moriya Da-

ğı’nda  Kral  Süleyman’ın  emri  ile  hükümranlığının  dör-

düncü  yılının  ikinci  ayı  ikinci  günü  başlayan  “Tanrı’nın 

tapınağı”nın  inşasını  kayda  geçirir.  Tapınağı  inşa  etmek 

için, Süleyman “70.000 

adamı yük taşıması, 80.000 adamı 

tepeyi yontması ve 3.600 adamı onları denetlemesi için” 

bir araya getirdi. Kutsal mabedin layıkıyla bezenmesi için 

baş ustaya ihtiyaç duyan Süleyman, arkadaşı Sur kralından, 

“altın, gümüş, pirinç, demir, erguvan ve kızıl üzerinde ça-

lışmakta  marifetli  ve  benimle  çalışan  becerikli  adamlarla 

oymakta yetenekli olabilecek” bir adam istedi. 

Kral,  Hiram’ı  gönderdi.  Süleyman’ın  istediği  bütün 

alanlarda ve bununla birlikte “taş” üzerinde de “bilgiye sa-

hip, bu marifetli adam”a, gelenek, “Abif” adını eklemiştir. 

Kutsal  Kitap’ta  Yakin  ve  Boaz  sütunları  dâhil,  tapınağın 

altın  ve  gümüş  süslemelerinin  çoğunluğunda  ve  değerli 

metaller ile çalışmış olması dışında fazla bahsedilmese de, 



12

Tanrı tarafından Süleyman’a vahiyle bildirilen açıklama-

lar doğrultusunda tapınağın yapımının bütün safhalarında 

yer aldığı varsayılmaktadır. Birinci yüzyıl tarihçisi Flavius 

Josephus’a göre, Antiquities of the Jews’te, tapınağın temel-

leri  zeminin  “çok  derin”ine  atılmıştır.  Josephus,  bu  te-

meller, “Öyle güçlü taşlardı,” ki, “toprakla kaynaşacak,” ve 

üzerinde bina edilerek, “zamanın gücüne karşı direnecek,” 

yapıya, “sağlam bir temel ve taban,” olacaktı demiştir. 

Devasa taşları kesip biçme ustalığına erişmek için vazi-

fe verme otoritesine sahip bir idareci olarak Hiram, daha 

zorlu görevlere terfi için gerekli bazı “sırlar”ı öğrenmeye 

yeterli olmalarına göre çalışanların “çırak”, “kalfa” ve “üs-

tat” olmak üzere üç dereceye ayrılmasına karar verecekti. 

Mason geleneğine göre, tapınak tamamlanmaya yakın-

ken daha yüksek ücretler elde etmek için başka ülkelerde 

üstat olarak kabul edildikleri tehdidiyle Hiram’ı, kendileri-

ni terfi ettirmeye zorlamak için kumpas kuran on beş kalfa 

vardı. Bu adamların on ikisi entrikadan vazgeçse de Jubela, 

Jubelo ve Jubelum devam etmeye kararlıydı. Hiram’ın her 

gün geceleri dua etmek için tapınağın en kutsal yerine gir-

me alışkanlığını bildiklerinden, tapınağın üç girişine (batı, 

doğu ve güney) yerleşip beklediler. Hiram doğu kapısın-

dan ayrılırken, Jubela ustalığa yükseltilmek istedi. Hiram, 

Sur kralı ve Süleyman’ın izni olmadan “sırlar”a ulaşama-

yacağını söyledi. 

Beklemesi söylenmesine sinirlenen Jubela, 24 inçlik bir 

cetvelle Hiram’ı boğazından yaraladı. Hiram güney kapı-

sından  kaçmaya  çalışırken  Jubelo’nun  mimar  gönyesiyle 

saldırmasıyla  göğsünden  darbe  aldı.  Batı  kapısına  doğru 

yalpalarken, Jubelum’un basit bir çekiç ya da tokmak kul-

lanarak kafasına vurmasıyla hayatı son buldu. Sonra üçü 

cesedi batı kapısına doğru taşıdı ve bir çöp yığını içine sak-

ladı. Gece yarısı tekrar dönerek, altı fit doğu, altı fit batı 




13

ve altı fit derinlik ölçüsünde bir mezar kazdılar. Hiram’ın 

gömülmesiyle, Kudüs’ten Akdeniz kıyısındaki Yafa kasa-

basına doğru kaçtılar. Ertesi gün, Kral Süleyman Hiram’ın 

yokluğunu  fark  etti  ve  araştırmaya  başladı.  Plandan  geri 

çekilen on iki kalfa, komployla ilgili bilgi vermek ve Jube-

la, Jubelo ve Jubelum’u suçlamak için Süleyman’ı görme-

ye gittiklerinde, kralın karşısına masumiyetlerinin göster-

gesi olarak beyaz önlük ve beyaz eldiven giyerek çıktılar. 

Süleyman alanın her tarafına araştırma ekipleri gönderdi. 

Batı’ya doğru Akdeniz’e ilerleyen adamlar Yafa’ya var-

dığında, dinlenmek için bir kayanın üzerine oturan araş-

tırmacılardan biri, Jubela’nın feryadını duydu. “Ah ben ki 

üstadımız  Hiram’ın  ölümüyle  ilgim  olacağına,  boğazımı 

boydan boya kesip, dilimi kökünden kopartıp, med-cezi-

rin yirmi dört saat süresince muntazaman alçalıp yükseldi-

ği, kıyıdan yüz kulaç ötede çekilmiş suda denizin kumları 

altına gömülseydim.” 

Bir süre sonra Jubelo, “Ah! Ben ki bu kadar iyi bir üs-

tadın ölümüyle ilgim olacağına, çıplak kalmış göğsümün 

altından  kalbim  sökülüp,  gökyüzündeki  akbabalara  yem 

olarak verilseydi,” diye söyleyiverdi. 

Jubelum, “Ama, ah! Ben sizin ikinizden daha sert vur-

dum  ona,  zira  onu  ben  öldürdüm.  Ah!  Üstadımız  Hi-

ram’ın  ölümüyle  ilgim  olacağına,  bedenim  ikiye  ayrılsa, 

bir parçası güneye sürüklense, diğer parçası kuzeye, bağır-

saklarım küle dönene kadar yansa ve yeryüzünün dört bir 

tarafına dağılsaydı!” diye haykırdı. 

Yakalanıp  Kudüs’e  geri  götürülen  üçü,  Hiram’ı  nasıl 

öldürdüklerini izah ederek Süleyman’a itiraf ettiler ve ya-

şama arzularının olmadığını bildirdiler. Süleyman, “Onlar 

kendi ölümlerine işaret ettiler, 

öyleyse onların istediği gibi 

olsun.” 


Bunun üzerine, Jubela dışarı çıkarıldı ve boğazı boydan 


14

boya kesilip, dili kökünden kopartıldı. Med-cezirin yirmi 

dört  saat  süresince  muntazaman  alçalıp  yükseldiği,  kıyı-

dan yüz kulaç ötede çekilmiş suda denizin kumları altına 

gömüldü. 

Jubelo’nun  kalbi  ve  “hayati  organları”  çıplak  kalmış 

göğsünden çıkartılıp, kalanı akbabalar tarafından yenmek 

üzere yamaca atıldı. 

Jubelum’un bedeni ikiye ayrılarak bir tarafı kuzeye ve 

diğer tarafı güneye taşındı. Bağırsakları küle dönene kadar 

yakıldı ve dört bir tarafa atıldı. 

Her ne kadar Kutsal Kitap ve Josephus’un kaleme aldı-

ğı Yahudi tarihinden, Hiram’ın varlığını ve Süleyman’ın 

tapınağının inşasında çalıştığını bilsek de ne kendisinin ta-

pınağın baş mimarı olduğunun ve ölüm biçiminin ne de 

ustalık derecesine yükselme hırsında onu öldürecek kadar 

sabırsız olan ve feci biçimde acı çekerek can veren Jubela, 

Jubelo ve Jubelum isimli gerçek kişilerin olup olmadığının 

masonların ritüel ve törenlerinden başka yerde kaydı var-

dır.


 Dolayısıyla, hiç kimse masonluğun Yahudiler tarafın-

dan inşa edilen ilk tapınak kadar eski olduğunu kesin bir 

dille ifade edemez. Hiram Abif’in hikâyesine inanmamızı 

sağlayacak şekilde Süleyman tapınağının içinde herhangi 

bir kanıt var olmuş ve bir köle üçlüsü onu öldürmüş olsa 

da, tapınağın yıkımında kaybolmuştur. Tapınağın taşları-

nın  “zamanın  gücüne  direnecek”  kadar  güçlü  olduğuna 

dair Josephus’un betimlemesine karşın, taşlar M.Ö 597’de 

Babil birliklerinin istilası ve yağması ile parçalanmıştır. 

W. L. Wilmshurt tarafından, “İngiltere’nin Birleşik Bü-

yük Locası altında kurulmuş Masonik Düzen’in üyeleri” 

için yazılan bir yazı dizisinde, Süleyman Tapınağı ve Hi-

ram Abif’in öldürülmesinin nasıl ve neden masonluğa esas 

olduğu  açıklanmış  ve  yorumlanmıştır.  The Meaning Of 



Masonry derlemesinde Süleyman Tapınağı’nın “insanlığın 


15

kolektif bedeninin tapınağı”nın temsili anlamına geldiği-

ni ileri sürmektedir. Hiram Abif, Süleyman ve Sur kralı-

nı Hıristiyanlığın Kutsal Üçlemesi’ne karşılık gelen üçlü 

olarak  tanımlayan  Wilmshurt,  “Hiram  Abif’in  trajedisi, 

o durumda, tek bir adamın aşağılık, gaddarca cinayetinin 

tescili değildir. Kozmik ve evrensel bir kaybın ibretlik öy-

küsü, kutsal uyumun çökmesinin alegorisidir. Biz burada 

bir doğu şehrinde bir binanın inşası sırasında gerçekleşen 

bir facia ile değil, evrensel insanlık hakkında ahlaki bir fe-

laketten bahsediyoruz,” diye yazmaktadır. 

Hiram’ın katledilmesiyle, “Aydınlanma bilgeliği yetisi 

bizden  koparılmıştır,”  diye  iddia  etmektedir.  Sonuç  ola-

rak, insan doğasının tapınağı bitirilmemiş, kalmıştır:

Hiram Abif maktuldür. İnsanlığı aydınlatan ve rehberlik 

eden ışık ve bilgelik, içimize girmeyi istemektedir. Bizim 

olması gereken ışığın pür pırıltısı ve mükemmel bilgi, so-

yumuzdan kaybolsa da Takdir-i İlahi vasıtasıyla Doğu’da 

hala  hafifçe  parıldayan  bir  ışık  bize  kalmıştır.  Güneşin 

yok olduğu karanlık bir dünyada, biz hala akli yetilerimiz 

ile birlikte çalışan beş duyuya sahibiz ve bunlar biz özgün 

olanları yeniden elde etmeden önce, bizi öne çıkaran ika-

me gizler sağlamaktadır. 

Masonluk,  insanlığın  “yüksek  ve  kutsal”  merkezden 

düştüğünü  anlayabileceğimiz  “evren  ve  evrendeki  yeri-

mizin  öğretisi”ni  sağlayan  dini  bir  felsefe  sistemi  olarak 

tanımlanmaktadır.  Bunu  yeniden  elde  etmek  isteyenler 

kendilerine bakmalıdır. 

“Sadece  göstermelik  olarak  değil,  aynı  zamanda  ger-

çek  anlamda  yenilenmiş  insan,  belli  belirsiz  semboller 

olan  Masonik  derecelerin  aşamalarından  geçmektedir.” 

Wilmshurt, “Yenilenmiş insan, yalnızca, elle yapılan değil, 




16

mükemmeli yapan doğru insanların ruhlarıyla görünmez 

olarak  oluşan  Tapınağın  inşasında  Üstat-Mason  olmaya 

layıktır,” diye yazmaktadır. 

Süleyman Tapınağı’nı masonluğun metaforik kurulu-

şu olarak gören bu açıklama, The Meaning of Masonry baş-

lığı altında diğer söylevlerle birlikte basılan Albert Pike’ın 

1858’deki  bir  konuşmasında  da  desteklenmiştir.  “Hem 

bilim  adamı  hem  sanatçı  olan  Masonluğun  dahi  üstadı” 

olarak saygı duyulan ve 19. yüzyıl boyunca Amerikan ma-

sonluğunun en önemli şahsiyeti olarak kabul edilen Pike, 

1809’da  Boston’da  doğmuştur.  Akrabaları  arasında,  Bir-

leşik Devletler’de aritmetik üzerine ilk kitabın yazarı Ni-

cholas  Pike  ve  kâşif  Zebulon  Pike  (Pike  Tepesi)  vardır. 

(Bir şair, gazeteci, Müttefik asker, hukukçu, hatip olarak 

Albert  Pike’ın  tartışmalı  yaşamı  ve  Birleşik  Devletler’de 

masonluk  üzerindeki  etkisi  on  birinci  bölümde  ayrıntılı 

olarak tartışılacaktır.) 1850’de kırk bir yaşında Arkansas’a 

yerleşen Pike, yoğun olarak Masonik sembollerle ilgilen-

meye başladı. Onlar üzerinde çalıştıkça, Pike masonluğun 

kendisini “kadim dünyanın yüksek bilgelik havuzundan” 

yararlanarak “yarı-açıklanmış ve yarı-gizli tutulmuş müp-

hem  imalar”la  birlikte  “görkemli  ve  etkileyici,  kutsal  bir 

biçimde gizemli ve ihtişamlı bir şey” olarak şekillendirerek 

doğduğunu bulmuştur. 

Dünya tarihinin her döneminde “kutsal şeyler” hakkın-

da bilgileri ve “insan hayatının bazı hakikatlerini elverişli 

ve hazır zihinlere” bildirmek için “resmi kiliseler” dışın-

da gizli tarikat ve toplulukların kurulduğundan söz eden 

Pike, masonluğun “her ırk, her inanç ve cemaatten insan 

için” ortak olan temel ilkeleri nedeniyle bir anlaşma, bir 

sentez ortaya koyduğunu belirtmektedir. Âdem ile Hav-

va’nın Cennet Bahçesi’ndeki asiliği sonucunda (“Düşüş” 

olarak  bilinen)  insanoğlunun  Tanrı’dan  ayrılmasından 




17

sonra,  Tanrı  insanların  bu  ilkeler  aracılığıyla  kendisine 

geri dönüş yolunu bulabilmesini sağlamıştır. Tanrı bu ara-

yışta  yardım  etmek  için  aracı  insanlar  vasıtasıyla  rehber-

lik etmiştir. Onlar “kutsal hakikatin ışığı” ile dolu olarak, 

tarih boyunca bilge, peygamber, öğretmen, filozof, ahla-

ki hareketlerin lideri ve büyük dinlerin kurucuları olarak 

boy  göstermişlerdir.  Bu  “aydınlanmış”  insanlardan  biri 

olan St. Paul, bu liderleri “Gizemlerin hizmetkârları” ola-

rak isimlendirmiştir. Bu aydınlanmış insanlar kültürel ve 

toplumsal yapılara, çağın medeniyetlerinin dinlerine göre 

farklılaşmasına rağmen, hepsi de insan doğasının bilgisini, 

hayatın amacını ve insanoğlu tarafından Tanrı ile mutlak 

birlik  ve  uzlaşma  için  izlenebilecek  adımları  paylaşmaya 

uğraşmışlardır. İlke olarak şehir-devleti veya kabile adına 

tanrı veya tanrılara hitap etmekten ibaret olan resmi dinin 

biçimsel ritüellerinden tatmin olmayan insanlar arasından 

hevesli müritler bulmuşlardır. Kişisel kurtuluş ve ölüm-

süzlük için bir yol arayan bireyler bunu tarikatların içinde 

bulmayı umdular. Gizlice buluştular ve özenle hazırlan-

mış  kabul  törenlerini,  nesnelerin  kutsanmasını,  arınma 

ayinlerini gerçekleştirdiler; kutsal oyunlarda yer aldılar ve 

Gizemlerin derin ve tam bilgisine doğru adım adım geliş-

tiler. 


Yunanistan’da  M.Ö.  5.  yüzyıl  itibariyle  bu  tarikatlar 

hayatın dokusunun içsel bir parçası olmuştur. Helen im-

paratorluğunun Roma tarafından fethedilmesiyle, Gizem-

ler daha yaygın hale geldi ve o kadar sağlamlaştı ki, tarikat 

kamu kurumu gibi kabul edildi. İmparatorluğun yıkılışı, 

Hıristiyanlığın  gelişi ve İmparator  Konstantin  tarafından 

devlet dini olarak kabul edilişine kadar Roma toplumunun 

merkezi öğesi olarak kaldı. Son darbe M.S. 399’da İmpara-

tor Theodosious, “Rahip, vaiz, vali ve kutsal şeylerin tefsir-

ci rahiplerine eski kanunlarla hangi ayrıcalıklar verildiyse 




18

ya da bu kanunlarla her ne unvan tayin edilmişse bundan 

böyle  feshedilmiş  ve  dini  itiraflarının  kanunla  mahkûm 

edildiği  bilindiğine  göre,  bağışlanmış  bir  ayrıcalıkla  ko-

rundukları düşünülmesin,” diye buyurduğunda geldi. 

Gizemler esasen Eski Yunan ve Roma ile ilişkili olmakla 

birlikte, kökenleri Girit ve Mısır’dan beslenen daha evvel-

ki tarikatlara atfedilir. Masonluk tarihçisi, büyü bilimleri 

öğrencisi ve kâhinlik alanında uzman C. W. Leadbeater, 

Freemasonry and Its Ancient Mystic Rites’de Gizemler ve “bü-

yük İçsel Işık öğretisi”nin M.Ö. 40.000 civarlarında orta-

ya çıkmış olduğunu ileri sürmektedir. O zamanda, “Be-

yaz Loca”dan “her insanın kalbinde” evrensel ışığın, yani 

Tanrı’nın  bulunduğunu  vahyeden  bir  “Dünya-Hoca”sı 

ortaya  çıkmıştır.  Dünya-Hocası’ndan  öğrenen  rahipler 

öğretilenleri  ve  “Gizemlerde  kutsallaştırılan  gizli  bilgile-

ri”  aktardılar  ve  “Mısırlıların  Bilgeliğini  öğrenmek  için 

bütün milletlerden öğrenciler geldi ve Mısır Okulları’nın 

ünü  bütün  memleketlere  yayıldı.”  Mısır’ın  Gizemleri’ni 

öğrenenler ve onları başka yerlere götürenlerin arasından 

biri Musa adında eski bir prensti. Tarihçi Philo tarafından 

“müzikte, geometride, aritmetikte,  hiyeroglifte ve bütün 

sanat  ve  bilim  alanlarında  yetenekli”  olarak  tanımlanan 

Musa’ya “sütün ve balın ülkesine” doğru, İbranilerin esa-

retten kurtulmasına öncülük etmesi için Tanrı tarafından 

ilham  verilmiş  ki  o  yerde  Leadbeater’in  yazdığına  göre 

Gizemler, “Musa’nın zamanından, babası Davut’un tah-

tına oturan Kral Süleyman’a kadar güvenilir bir biçimde 

kuşaktan  kuşağa  geçmiş”  ve  Yahudiliğin  başyapıtı  olacak 

olan ve nihayetinde insanoğlunun Tanrı’yla birleşmesinin 

yolunun sembolü olarak masonluğun özünde bulunan ta-

pınağı inşa etmişlerdir. 

Masonlar, Leadbeater’in sözleriyle “sayısız nesiller bo-

yunca insanlara Saklı Olan Işığı taşıyan eski peygamber ve 



19

kralların soyundan olduklarını” iddia ettikleri halde, Orta 

Çağ boyunca Avrupa’nın büyük katedrallerinin yapı usta-

larına  ve  onların  18.  yüzyılın  Britanya’sındaki  artistik  ve 

ruhani mirasçılarıyla daha elle tutulur ve yakın bağlantılara 

sahiptirler.



Yüklə 84,62 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə