5
GİRİŞ: GİZEMLİ MASONLAR
Bu kitabın amacı, masonluğu karmaşık ve çoğu kez
tartışmalı olan tarihini inceleyerek, ritüel ve törenleri
*
de-
rinlemesine araştırarak ve yüzyıllardır onu örten gizem ve
şüphe örtüsünü üzerinden çekerek tahlil etmektir. Tüm
açıklığıyla, ben mason değilim, hiçbir zaman da olmadım.
Olabilirdim, zira üyelik için temel kuralları karşılıyor-
dum. Tanrı’ya inanıyorum, yirmi bir yaşından büyüğüm
ve sabıka kaydım yok. Masonluk, Kiwanis, Rotary, Odd
Fellows, Elks ve buna benzer diğer grupların arasında ol-
mamamın iki nedeni var. Katılmak için davet edilmedim
ve mesleki topluluklar, üyeliğin istihdamın koşulu olduğu
bazı işçi sendikaları ve Baker Street Irregulars olarak bili-
nen Sherlock Holmes’un anısı ve ruhunu canlı tutmaya
adanmış özel bir grup dışında, hiçbir gruba üye olmadım.
Sonuç olarak, Masonlar hakkında bir kitap yazmakla il-
gilenip ilgilenmeyeceğim sorulduğunda, onlar hakkında
neredeyse hiçbir şey bilmiyordum. Yıllık Güller Geçit
Töreni’nde yürürken fes denilen püsküllü bir kep ve dö-
kümlü bir pelerinden oluşan ilginç, renkli kıyafetler giyen
“tapınakçılar”dan, sinema Akademi Ödüllerinin Los An-
* İngilizce “rite” kelimesi genel anlamda “dinsel tören”, “tören” anla-
mına gelse de, masonlukta masonluğun öğretimini bir dereceler diz-
gesi içinde toplayan ve belirli bir şekildeki uygulamalarla verilmesini
sağlayan bir yöntem anlamına gelir. (Ç.N.)
6
geles’taki Tapınakçılar Oditoryumu’nda dağıtıldığından
ve tapınakçıların çocuklar için birçok hastane işlettiğinden
haberdardım. Memleketimde, Birleşik Devletler’in diğer
şehirlerinde ve başka yerlerde Mason localarının yanından
geçmiştim. Bana lise ve üniversite mezunlarının süslü sı-
nıf yüzükleri ve üniversite kardeşlik derneklerinin süve-
terlerindeki rozetlerden daha önemli gelmeyen, Masonik
yüzük ve diğer amblemleri taşıyan adamlar görmüştüm.
Kendimi projeye adamadan önce, konunun hızlı bir in-
celemesine girişmeye karar verdiğimde, masonluğun ulus-
lararası bir birlik olduğunu ve hatta bazı locaların kadınları
da kabul ettiğini öğrendim. Üyelik, Yüce Kutsal Varlığa ve
ruhun ölümsüzlüğüne inanan yetişkinlere açıktır. Her ne
kadar masonluk bir din olmadığını iddia etse de, inançla-
rı 18. ve 19. yüzyıl evrenselcilik ve deizminden güçlü bir
biçimde etkilenmiştir. Eleştirenler, onda okültizm, Hıris-
tiyanlık karşıtlığı ve hatta Satanizmin etkilerini bulurlar.
Üyeler her ne kadar Kutsal Varlık üzerine yemin etseler
de, Masonluk bütün din ve ırklardan insanlara açıktır.
Masonluk bütün dünyada bulunsa da, Katolik Kilisesi’nin
papalığı, “uluslararası bir başkan” ya da “genel sekreter”,
yönetim kurulu ya da kapsayıcı küresel bir otorite benzeri
merkezi otorite şeklinde monolitik bir örgütlenme değil-
dir. Bir ülkedeki yönetim birimi Büyük Loca diye adlan-
dırılır. Birleşik Devletler’de Masonluğun var olduğu her
eyalette bir tane vardır.
Dünyadaki en eski gizli topluluk olan masonlar Sü-
leyman Tapınağı’nın inşası ve Baş Mimar Hiram Abif’in
öldürüldüğü tarihe dayandığı söylenen ritüel ve tören-
lere katılırlar. Masonik törenlerde ve inşaatın yapımında
kullanılan eski basit araçlar – mala, çekül, tesviye, pergel-
“Evrensel Işık”ın kavranmasında üyelerinin ilerlemelerine
ve gelişen ahlaklarına ilişkin sembolik anlamlara sahiptir.
7
Masonlar bu ritüellere dair gizlilik gösterseler de, Mason-
luğun tekin olmayan bir örgüt olduğunu reddederler. Ay-
rıca, Birleşik Devletler’i ve dünyayı kontrol etmeye yöne-
lik Masonik komplo iddialarını da reddederler. Masonlar,
buna kendilerinin ortak ahlaki inanç ve bireysel gelişim
üzerinde çalışmak ve bunu övmek adına bir araya gelen
basit idealistler oldukları şeklinde karşılık verirler.
İhtilaf halinde olmayan şey ise Avrupa ve Birleşik Dev-
letler tarihi boyunca, insan faaliyetinin olduğu her alanda
krallardan, başkanlardan ve politikacılardan sanayinin bü-
yüklerine, yazarlara, bestecilere, eğitimcilere, komutanla-
ra, doktorlara, gazetecilere ve diğer kültürel, toplumsal ve
sivil liderlere kadar mason olan önemli şahsiyetlerin şa-
şırtıcı sayısıdır. Masonluğun ortaya çıkmasından beri, bu
adamların masonluğun ilkelerini “yeni dünya düzeni” ile
empoze etmek için bir komploya katıldıklarına dair prova-
katif soru, devamlılık göstermektedir. Bazı eleştiriler ma-
sonların artık her şeyi yönettiğini iddia edecek kadar ileri
gitmiştir.
Birliğin kökenleri Masonların kendileri tarafından da
tartışılmaktadır. Bazı hikâyeler, kaynağını Süleyman Ta-
pınağı’nın yapımına, hatta daha erken Yunan ve Mısır’a
kadar götürmektedir. Bilinen şey ise 1717’de birkaç Maso-
nun Britanya’daki taş ustalarının üzerinde yönetici bir güç
olarak İngiltere’nin ilk Büyük Loca’sını oluşturmak için
Londra’da toplandığıdır. Britanya İmparatorluğu, Ameri-
kan kolonilerine kadar uzayınca, masonluk da onu takip
etmiştir. Kurucu babaların birçoğu, Masondu. Masonlu-
ğun bazı öğrencileri bunun Amerikan Devrimi’nin özün-
de olduğunu ve Birleşik Devletler yönetiminin köşe taşı
haline geldiğini ileri sürmektedir. George Washington’dan
beri, Kongre üyeleri ve diğer hükümet görevlilerinin yanı
sıra, birçok başkan üye olmuştur. Birleşik Devletler Mali-
8
ye Dairesi bir dolarlık banknotun Masonik semboller içer-
diğini inkâr etse de, bazı tarihçiler Washington D.C’nin
planının Masonik inançlara göre tasarlandığını, çok sayı-
da güçlü kanıtın Masonik bağlantı inancını desteklediğini
tartışmaktadır.
Masonluğun, üyeleri tarafından gizlilik yemini edilme-
sini içeren kapalı törenlere ve ritüellerle üzerinin örtülme-
si, Masonların mistik ve kötü niyetli amaçları olan, Hıris-
tiyanlık karşıtı bir grup olduğuna dair yaygınca paylaşılan
inancı yaratmıştır. Bu inanç, dinine bağlı kimselerin ma-
sonluğa katılımını yasaklayan Roma Katolik Kilisesi’nin
karşıtlığı ile sonuçlanmıştır.
Masonlar, anti-demokratik gizli toplulukların prototipi
oldukları düşüncesine, tam bir gizlilik örtüsünün olma-
dığını belirterek karşılık vermektedirler. Bir Mason grup,
bütünüyle doğru bir biçimde, gizlilik derecesinin tüm
dünyada geniş ölçüde değiştiğini ifade etmektedir. “İngi-
lizce konuşulan ülkelerde, birçok Masonun üyeliği tama-
men alenidir, Masonik binalar açıkça belirtilir ve toplantı
zamanları genellikle kamuoyunun bilgisine açıktır.”
Bunlar doğru olmasına rağmen, masonluğun temel
hususları saklı tutulmaktadır. Toplantılar kamuya açık de-
ğildir. Üyeler neler ve neden olduğu konusunda sessizlik
yemini etmişlerdir. Ayrıca, gizli bir tokalaşma dâhil olmak
üzere, tanınma işaretleri sistemine sahiptirler. Bu nedenle,
son günlerde Fransa’da, başsavcının, bazı hakim ve avukat-
ların Masonları içeren davaları geciktirmeyle suçladığında
olduğu gibi, Masonların diğer Masonlara iltimas göster-
diklerinden şüphelenilir. 1990’da Büyük Britanya’da, İşçi
Partisi hükümeti Mason olan bütün kamu görevlilerinin
üyeliklerini kamuya açıklamasını ilgilendiren bir yasa çı-
karmaya çalışmıştı.
Masonluğun tarihi üzerine bu araştırmada, buraya ka-
9
dar sözü edilen noktalar, Masonik localar, tören ve ritüel-
ler, sembolizm, kadınların rolü, Siyah Masonlar (Prince
Hall Masonluğu), Masonik edebiyat, üyelik gereklilikleri,
biri nasıl katılıyor, masonların toplumsal ve yardımsever
sebeplerle müdahalesi, “hoodwink” yani “gözlerini bağla-
mak”, “on the square” yani “birinin doğru, güvenilir ol-
ması” gibi gündelik dil içine girmeyi başarmış Masonik
terimler dâhil olmak üzere grubun diğer veçheleri ince-
lenecektir. Diğer konular, Haçlı Seferleri’nde masonların
rolü, Roma Katolik Kilisesi’nin masonluğa düşmanlığının
araştırılması, Mormonizmle bağlantı, Wolfgang Amadeus
Mozart’ın ölümünde masonların olası rolü, masonlar ile
tarihin ilk seri katili (Karındeşen Jack) arasında bağlantı
kuran tartışmalı teori, 19. yüzyılda Amerika’nın ilk “üçün-
cü parti”sinin kurulması ile sonuçlanan Masonluk karşı-
tı bir eleştirmeninin gizemli kayboluşu ve öldürülmesini
kapsamaktadır.
Masonluğa şiddetle karşı çıkılsa da ve oluşumun kötü
niyetli bir komplo olmasından kuşkulanılsa da, esasında
her düşünceli insanın sorduğu, “Ben kimim?”, “Neden
buradayım?”, “Yaşamın anlamı nedir?” gibi soruları ce-
vaplamayı amaçlayan ve çarpıcı törenlerde açığa vurulan
dinsel temelli felsefi bir sistem olduğu için kuvvetlice sa-
vunulur. Masonluğun saygın tarihçilerinden biri, W.L.
Wilmshurst’a göre, bu, “İnsan yaşamının kaderi ve amacı-
nı hevesle soruşturanların ihtiyacını karşılamaktadır.”
“Ruhu” sembolizm olan masonluk bütün “iyi
adamlar”ın “özgürlük, arkadaşlık ve ahlak”ı geliştirmek
için birleşebileceği bir vasıta olarak tarif edilmiştir. Bu
amaçlar için başka grupların da var olduğunu kabul eden,
Wilmshurst The Meaning of Masonry kitabında, “Masonluk
gibi muazzam bir örgütlenmenin sadece dünyanın yetiş-
kin erkeklerine birtakım basit inşaat aletlerinin sembolik
10
anlamını ya da üyelerine ‘bilgi ve hakikatin kaynağı’ olan
Kutsal Kitap’ta bulunabilecek ölçülülük, adalet, kardeşçe
sevgi, yardımseverlik ve ahlaklılığın temel erdemlerini
öğretmek için kurulduğunu düşünmek abestir,” diye söz
etmektedir.
Masonların “Kalfa” olarak adlandırdıkları katılımcılar,
ortada sadece genel toplumsal değerlerin uygulanmasını
telkin etmekten daha büyük bir amacın olduğunu iddia
ettiği için, bu kitap yalnızca masonluğun kökenleri ve ge-
lişimini, sayısız ihtilaflarını, niyet, ritüel, tören, sembol ve
işaretlerine ilişkin şüpheleri değil, ayrıca Batı uygarlığının
oluşumu boyunca dinsel ve felsefi etkileri ve bu etkinin
günümüzdeki büyüklüğünü araştırmaktadır.
11
BÖLÜM 1
KÖŞETAŞLARI
Eğer 3000 yıl önce Kudüs’te işlenen bir cinayetin hikâ-
yesinin masonik ritüelin köşe taşlarından birini simgeledi-
ği doğru ise, kurban sıradan bir insan değildir.
Hikâye, Eski Ahit’te İkinci Tarihler’in üçüncü kısmı-
nın birinci ayetiyle başlar. Bu ayet Kudüs’te Moriya Da-
ğı’nda Kral Süleyman’ın emri ile hükümranlığının dör-
düncü yılının ikinci ayı ikinci günü başlayan “Tanrı’nın
tapınağı”nın inşasını kayda geçirir. Tapınağı inşa etmek
için, Süleyman “70.000
adamı yük taşıması, 80.000 adamı
tepeyi yontması ve 3.600 adamı onları denetlemesi için”
bir araya getirdi. Kutsal mabedin layıkıyla bezenmesi için
baş ustaya ihtiyaç duyan Süleyman, arkadaşı Sur kralından,
“altın, gümüş, pirinç, demir, erguvan ve kızıl üzerinde ça-
lışmakta marifetli ve benimle çalışan becerikli adamlarla
oymakta yetenekli olabilecek” bir adam istedi.
Kral, Hiram’ı gönderdi. Süleyman’ın istediği bütün
alanlarda ve bununla birlikte “taş” üzerinde de “bilgiye sa-
hip, bu marifetli adam”a, gelenek, “Abif” adını eklemiştir.
Kutsal Kitap’ta Yakin ve Boaz sütunları dâhil, tapınağın
altın ve gümüş süslemelerinin çoğunluğunda ve değerli
metaller ile çalışmış olması dışında fazla bahsedilmese de,
12
Tanrı tarafından Süleyman’a vahiyle bildirilen açıklama-
lar doğrultusunda tapınağın yapımının bütün safhalarında
yer aldığı varsayılmaktadır. Birinci yüzyıl tarihçisi Flavius
Josephus’a göre, Antiquities of the Jews’te, tapınağın temel-
leri zeminin “çok derin”ine atılmıştır. Josephus, bu te-
meller, “Öyle güçlü taşlardı,” ki, “toprakla kaynaşacak,” ve
üzerinde bina edilerek, “zamanın gücüne karşı direnecek,”
yapıya, “sağlam bir temel ve taban,” olacaktı demiştir.
Devasa taşları kesip biçme ustalığına erişmek için vazi-
fe verme otoritesine sahip bir idareci olarak Hiram, daha
zorlu görevlere terfi için gerekli bazı “sırlar”ı öğrenmeye
yeterli olmalarına göre çalışanların “çırak”, “kalfa” ve “üs-
tat” olmak üzere üç dereceye ayrılmasına karar verecekti.
Mason geleneğine göre, tapınak tamamlanmaya yakın-
ken daha yüksek ücretler elde etmek için başka ülkelerde
üstat olarak kabul edildikleri tehdidiyle Hiram’ı, kendileri-
ni terfi ettirmeye zorlamak için kumpas kuran on beş kalfa
vardı. Bu adamların on ikisi entrikadan vazgeçse de Jubela,
Jubelo ve Jubelum devam etmeye kararlıydı. Hiram’ın her
gün geceleri dua etmek için tapınağın en kutsal yerine gir-
me alışkanlığını bildiklerinden, tapınağın üç girişine (batı,
doğu ve güney) yerleşip beklediler. Hiram doğu kapısın-
dan ayrılırken, Jubela ustalığa yükseltilmek istedi. Hiram,
Sur kralı ve Süleyman’ın izni olmadan “sırlar”a ulaşama-
yacağını söyledi.
Beklemesi söylenmesine sinirlenen Jubela, 24 inçlik bir
cetvelle Hiram’ı boğazından yaraladı. Hiram güney kapı-
sından kaçmaya çalışırken Jubelo’nun mimar gönyesiyle
saldırmasıyla göğsünden darbe aldı. Batı kapısına doğru
yalpalarken, Jubelum’un basit bir çekiç ya da tokmak kul-
lanarak kafasına vurmasıyla hayatı son buldu. Sonra üçü
cesedi batı kapısına doğru taşıdı ve bir çöp yığını içine sak-
ladı. Gece yarısı tekrar dönerek, altı fit doğu, altı fit batı
13
ve altı fit derinlik ölçüsünde bir mezar kazdılar. Hiram’ın
gömülmesiyle, Kudüs’ten Akdeniz kıyısındaki Yafa kasa-
basına doğru kaçtılar. Ertesi gün, Kral Süleyman Hiram’ın
yokluğunu fark etti ve araştırmaya başladı. Plandan geri
çekilen on iki kalfa, komployla ilgili bilgi vermek ve Jube-
la, Jubelo ve Jubelum’u suçlamak için Süleyman’ı görme-
ye gittiklerinde, kralın karşısına masumiyetlerinin göster-
gesi olarak beyaz önlük ve beyaz eldiven giyerek çıktılar.
Süleyman alanın her tarafına araştırma ekipleri gönderdi.
Batı’ya doğru Akdeniz’e ilerleyen adamlar Yafa’ya var-
dığında, dinlenmek için bir kayanın üzerine oturan araş-
tırmacılardan biri, Jubela’nın feryadını duydu. “Ah ben ki
üstadımız Hiram’ın ölümüyle ilgim olacağına, boğazımı
boydan boya kesip, dilimi kökünden kopartıp, med-cezi-
rin yirmi dört saat süresince muntazaman alçalıp yükseldi-
ği, kıyıdan yüz kulaç ötede çekilmiş suda denizin kumları
altına gömülseydim.”
Bir süre sonra Jubelo, “Ah! Ben ki bu kadar iyi bir üs-
tadın ölümüyle ilgim olacağına, çıplak kalmış göğsümün
altından kalbim sökülüp, gökyüzündeki akbabalara yem
olarak verilseydi,” diye söyleyiverdi.
Jubelum, “Ama, ah! Ben sizin ikinizden daha sert vur-
dum ona, zira onu ben öldürdüm. Ah! Üstadımız Hi-
ram’ın ölümüyle ilgim olacağına, bedenim ikiye ayrılsa,
bir parçası güneye sürüklense, diğer parçası kuzeye, bağır-
saklarım küle dönene kadar yansa ve yeryüzünün dört bir
tarafına dağılsaydı!” diye haykırdı.
Yakalanıp Kudüs’e geri götürülen üçü, Hiram’ı nasıl
öldürdüklerini izah ederek Süleyman’a itiraf ettiler ve ya-
şama arzularının olmadığını bildirdiler. Süleyman, “Onlar
kendi ölümlerine işaret ettiler,
öyleyse onların istediği gibi
olsun.”
Bunun üzerine, Jubela dışarı çıkarıldı ve boğazı boydan
14
boya kesilip, dili kökünden kopartıldı. Med-cezirin yirmi
dört saat süresince muntazaman alçalıp yükseldiği, kıyı-
dan yüz kulaç ötede çekilmiş suda denizin kumları altına
gömüldü.
Jubelo’nun kalbi ve “hayati organları” çıplak kalmış
göğsünden çıkartılıp, kalanı akbabalar tarafından yenmek
üzere yamaca atıldı.
Jubelum’un bedeni ikiye ayrılarak bir tarafı kuzeye ve
diğer tarafı güneye taşındı. Bağırsakları küle dönene kadar
yakıldı ve dört bir tarafa atıldı.
Her ne kadar Kutsal Kitap ve Josephus’un kaleme aldı-
ğı Yahudi tarihinden, Hiram’ın varlığını ve Süleyman’ın
tapınağının inşasında çalıştığını bilsek de ne kendisinin ta-
pınağın baş mimarı olduğunun ve ölüm biçiminin ne de
ustalık derecesine yükselme hırsında onu öldürecek kadar
sabırsız olan ve feci biçimde acı çekerek can veren Jubela,
Jubelo ve Jubelum isimli gerçek kişilerin olup olmadığının
masonların ritüel ve törenlerinden başka yerde kaydı var-
dır.
Dolayısıyla, hiç kimse masonluğun Yahudiler tarafın-
dan inşa edilen ilk tapınak kadar eski olduğunu kesin bir
dille ifade edemez. Hiram Abif’in hikâyesine inanmamızı
sağlayacak şekilde Süleyman tapınağının içinde herhangi
bir kanıt var olmuş ve bir köle üçlüsü onu öldürmüş olsa
da, tapınağın yıkımında kaybolmuştur. Tapınağın taşları-
nın “zamanın gücüne direnecek” kadar güçlü olduğuna
dair Josephus’un betimlemesine karşın, taşlar M.Ö 597’de
Babil birliklerinin istilası ve yağması ile parçalanmıştır.
W. L. Wilmshurt tarafından, “İngiltere’nin Birleşik Bü-
yük Locası altında kurulmuş Masonik Düzen’in üyeleri”
için yazılan bir yazı dizisinde, Süleyman Tapınağı ve Hi-
ram Abif’in öldürülmesinin nasıl ve neden masonluğa esas
olduğu açıklanmış ve yorumlanmıştır. The Meaning Of
Masonry derlemesinde Süleyman Tapınağı’nın “insanlığın
15
kolektif bedeninin tapınağı”nın temsili anlamına geldiği-
ni ileri sürmektedir. Hiram Abif, Süleyman ve Sur kralı-
nı Hıristiyanlığın Kutsal Üçlemesi’ne karşılık gelen üçlü
olarak tanımlayan Wilmshurt, “Hiram Abif’in trajedisi,
o durumda, tek bir adamın aşağılık, gaddarca cinayetinin
tescili değildir. Kozmik ve evrensel bir kaybın ibretlik öy-
küsü, kutsal uyumun çökmesinin alegorisidir. Biz burada
bir doğu şehrinde bir binanın inşası sırasında gerçekleşen
bir facia ile değil, evrensel insanlık hakkında ahlaki bir fe-
laketten bahsediyoruz,” diye yazmaktadır.
Hiram’ın katledilmesiyle, “Aydınlanma bilgeliği yetisi
bizden koparılmıştır,” diye iddia etmektedir. Sonuç ola-
rak, insan doğasının tapınağı bitirilmemiş, kalmıştır:
Hiram Abif maktuldür. İnsanlığı aydınlatan ve rehberlik
eden ışık ve bilgelik, içimize girmeyi istemektedir. Bizim
olması gereken ışığın pür pırıltısı ve mükemmel bilgi, so-
yumuzdan kaybolsa da Takdir-i İlahi vasıtasıyla Doğu’da
hala hafifçe parıldayan bir ışık bize kalmıştır. Güneşin
yok olduğu karanlık bir dünyada, biz hala akli yetilerimiz
ile birlikte çalışan beş duyuya sahibiz ve bunlar biz özgün
olanları yeniden elde etmeden önce, bizi öne çıkaran ika-
me gizler sağlamaktadır.
Masonluk, insanlığın “yüksek ve kutsal” merkezden
düştüğünü anlayabileceğimiz “evren ve evrendeki yeri-
mizin öğretisi”ni sağlayan dini bir felsefe sistemi olarak
tanımlanmaktadır. Bunu yeniden elde etmek isteyenler
kendilerine bakmalıdır.
“Sadece göstermelik olarak değil, aynı zamanda ger-
çek anlamda yenilenmiş insan, belli belirsiz semboller
olan Masonik derecelerin aşamalarından geçmektedir.”
Wilmshurt, “Yenilenmiş insan, yalnızca, elle yapılan değil,
16
mükemmeli yapan doğru insanların ruhlarıyla görünmez
olarak oluşan Tapınağın inşasında Üstat-Mason olmaya
layıktır,” diye yazmaktadır.
Süleyman Tapınağı’nı masonluğun metaforik kurulu-
şu olarak gören bu açıklama, The Meaning of Masonry baş-
lığı altında diğer söylevlerle birlikte basılan Albert Pike’ın
1858’deki bir konuşmasında da desteklenmiştir. “Hem
bilim adamı hem sanatçı olan Masonluğun dahi üstadı”
olarak saygı duyulan ve 19. yüzyıl boyunca Amerikan ma-
sonluğunun en önemli şahsiyeti olarak kabul edilen Pike,
1809’da Boston’da doğmuştur. Akrabaları arasında, Bir-
leşik Devletler’de aritmetik üzerine ilk kitabın yazarı Ni-
cholas Pike ve kâşif Zebulon Pike (Pike Tepesi) vardır.
(Bir şair, gazeteci, Müttefik asker, hukukçu, hatip olarak
Albert Pike’ın tartışmalı yaşamı ve Birleşik Devletler’de
masonluk üzerindeki etkisi on birinci bölümde ayrıntılı
olarak tartışılacaktır.) 1850’de kırk bir yaşında Arkansas’a
yerleşen Pike, yoğun olarak Masonik sembollerle ilgilen-
meye başladı. Onlar üzerinde çalıştıkça, Pike masonluğun
kendisini “kadim dünyanın yüksek bilgelik havuzundan”
yararlanarak “yarı-açıklanmış ve yarı-gizli tutulmuş müp-
hem imalar”la birlikte “görkemli ve etkileyici, kutsal bir
biçimde gizemli ve ihtişamlı bir şey” olarak şekillendirerek
doğduğunu bulmuştur.
Dünya tarihinin her döneminde “kutsal şeyler” hakkın-
da bilgileri ve “insan hayatının bazı hakikatlerini elverişli
ve hazır zihinlere” bildirmek için “resmi kiliseler” dışın-
da gizli tarikat ve toplulukların kurulduğundan söz eden
Pike, masonluğun “her ırk, her inanç ve cemaatten insan
için” ortak olan temel ilkeleri nedeniyle bir anlaşma, bir
sentez ortaya koyduğunu belirtmektedir. Âdem ile Hav-
va’nın Cennet Bahçesi’ndeki asiliği sonucunda (“Düşüş”
olarak bilinen) insanoğlunun Tanrı’dan ayrılmasından
17
sonra, Tanrı insanların bu ilkeler aracılığıyla kendisine
geri dönüş yolunu bulabilmesini sağlamıştır. Tanrı bu ara-
yışta yardım etmek için aracı insanlar vasıtasıyla rehber-
lik etmiştir. Onlar “kutsal hakikatin ışığı” ile dolu olarak,
tarih boyunca bilge, peygamber, öğretmen, filozof, ahla-
ki hareketlerin lideri ve büyük dinlerin kurucuları olarak
boy göstermişlerdir. Bu “aydınlanmış” insanlardan biri
olan St. Paul, bu liderleri “Gizemlerin hizmetkârları” ola-
rak isimlendirmiştir. Bu aydınlanmış insanlar kültürel ve
toplumsal yapılara, çağın medeniyetlerinin dinlerine göre
farklılaşmasına rağmen, hepsi de insan doğasının bilgisini,
hayatın amacını ve insanoğlu tarafından Tanrı ile mutlak
birlik ve uzlaşma için izlenebilecek adımları paylaşmaya
uğraşmışlardır. İlke olarak şehir-devleti veya kabile adına
tanrı veya tanrılara hitap etmekten ibaret olan resmi dinin
biçimsel ritüellerinden tatmin olmayan insanlar arasından
hevesli müritler bulmuşlardır. Kişisel kurtuluş ve ölüm-
süzlük için bir yol arayan bireyler bunu tarikatların içinde
bulmayı umdular. Gizlice buluştular ve özenle hazırlan-
mış kabul törenlerini, nesnelerin kutsanmasını, arınma
ayinlerini gerçekleştirdiler; kutsal oyunlarda yer aldılar ve
Gizemlerin derin ve tam bilgisine doğru adım adım geliş-
tiler.
Yunanistan’da M.Ö. 5. yüzyıl itibariyle bu tarikatlar
hayatın dokusunun içsel bir parçası olmuştur. Helen im-
paratorluğunun Roma tarafından fethedilmesiyle, Gizem-
ler daha yaygın hale geldi ve o kadar sağlamlaştı ki, tarikat
kamu kurumu gibi kabul edildi. İmparatorluğun yıkılışı,
Hıristiyanlığın gelişi ve İmparator Konstantin tarafından
devlet dini olarak kabul edilişine kadar Roma toplumunun
merkezi öğesi olarak kaldı. Son darbe M.S. 399’da İmpara-
tor Theodosious, “Rahip, vaiz, vali ve kutsal şeylerin tefsir-
ci rahiplerine eski kanunlarla hangi ayrıcalıklar verildiyse
18
ya da bu kanunlarla her ne unvan tayin edilmişse bundan
böyle feshedilmiş ve dini itiraflarının kanunla mahkûm
edildiği bilindiğine göre, bağışlanmış bir ayrıcalıkla ko-
rundukları düşünülmesin,” diye buyurduğunda geldi.
Gizemler esasen Eski Yunan ve Roma ile ilişkili olmakla
birlikte, kökenleri Girit ve Mısır’dan beslenen daha evvel-
ki tarikatlara atfedilir. Masonluk tarihçisi, büyü bilimleri
öğrencisi ve kâhinlik alanında uzman C. W. Leadbeater,
Freemasonry and Its Ancient Mystic Rites’de Gizemler ve “bü-
yük İçsel Işık öğretisi”nin M.Ö. 40.000 civarlarında orta-
ya çıkmış olduğunu ileri sürmektedir. O zamanda, “Be-
yaz Loca”dan “her insanın kalbinde” evrensel ışığın, yani
Tanrı’nın bulunduğunu vahyeden bir “Dünya-Hoca”sı
ortaya çıkmıştır. Dünya-Hocası’ndan öğrenen rahipler
öğretilenleri ve “Gizemlerde kutsallaştırılan gizli bilgile-
ri” aktardılar ve “Mısırlıların Bilgeliğini öğrenmek için
bütün milletlerden öğrenciler geldi ve Mısır Okulları’nın
ünü bütün memleketlere yayıldı.” Mısır’ın Gizemleri’ni
öğrenenler ve onları başka yerlere götürenlerin arasından
biri Musa adında eski bir prensti. Tarihçi Philo tarafından
“müzikte, geometride, aritmetikte, hiyeroglifte ve bütün
sanat ve bilim alanlarında yetenekli” olarak tanımlanan
Musa’ya “sütün ve balın ülkesine” doğru, İbranilerin esa-
retten kurtulmasına öncülük etmesi için Tanrı tarafından
ilham verilmiş ki o yerde Leadbeater’in yazdığına göre
Gizemler, “Musa’nın zamanından, babası Davut’un tah-
tına oturan Kral Süleyman’a kadar güvenilir bir biçimde
kuşaktan kuşağa geçmiş” ve Yahudiliğin başyapıtı olacak
olan ve nihayetinde insanoğlunun Tanrı’yla birleşmesinin
yolunun sembolü olarak masonluğun özünde bulunan ta-
pınağı inşa etmişlerdir.
Masonlar, Leadbeater’in sözleriyle “sayısız nesiller bo-
yunca insanlara Saklı Olan Işığı taşıyan eski peygamber ve
19
kralların soyundan olduklarını” iddia ettikleri halde, Orta
Çağ boyunca Avrupa’nın büyük katedrallerinin yapı usta-
larına ve onların 18. yüzyılın Britanya’sındaki artistik ve
ruhani mirasçılarıyla daha elle tutulur ve yakın bağlantılara
sahiptirler.
Dostları ilə paylaş: |