Halk Şiiri Kavramı



Yüklə 103,5 Kb.
tarix22.07.2018
ölçüsü103,5 Kb.
#58200

Öğrenci Çalışmaları:

Kitap Tanıtma:

Hikmet Dizdaroğlu:

“HALK ŞİİRİNDE TÜRLER”1

Özetleyen ve Derleyen: Kenan Zukorliç2

A- Halk Şiiri Kavramı


Halk şiir terimi, Halk içinde yetişmiş kişileri (ozanların, âşıkların) ya da adları bilinmeyen halk sanatçıların hece ölçüsü ile ve özel biçimde ortaya koydukları nazım türlerini kapsamına alır. Yani halk şiir alanına hem bireysel hem de anonim ürünler girer. Yöntem açısından da halk şiiri terimini kullanmak gereklidir: Adları bilinen ya da bilinmeyen halk sanatçıların, başlangıçtan günümüze değin ortaya koydukları eserleri bir bütün halinde ele almak ve incelemek zorundayız. Tür edebiyatı bir bütündür ve inceleme yönteminin buna uygun olması gerekir.

Halk şiirinin, ister yazanı bilinsin ya da bilinmesin sonuç olarak her iki çeşidi de bir halk sanatçısının elinden çıkmış şiirlerin tümü için halk şiiri demekte de bir sakıncası yoktur. Halk Edebiyatı ve onun bir dalı olan halk şiiri, aslında halk bilimi alanına girer. Âşık edebiyatı ise, bireysel temele dayananş belli kuralı ve özelikleri olan bir edebiyatır.


B- Çağlar Boyunca Türk Halk Şiirine Genel Bakış


Türklerin tarihleri kadar eski bir edebiyatları vardır. Yazının bilinmediği bu çağlarda bu edebiyat sözlü idi. İslâmlıktan önce Türk edebiyatı bir bütündü; aydınlar ve halk için iki ayrı edebiyat yoktu. Çünkü, yazı diliyle konuşma dili aynıydı. Ozanların şiirlerindeki dil, halkın ve ulusun dili idi. Bu ayrımlaşma, yüksek tabaka ve halk için iki ayrı edebiyat, İslâmlıktan sonra Türk edebiyatında ortaya çıkar ve yüzyıllar boyunca yan yana yaşar.

Türkler tarihleri boyunca, çeşitli alfabeler kullanmışlardır: Göktürk alfabesi, Uygur alfabesi, Manihey alfabesi, Soğd alfabesi, Arap alfabesi. Orta Asya’da yaşayan Türkler, hangi dini kabul etmişlerse, o dinin alfabesiyle yazmışlardı.

Bunların en eskisi Orhun Yazıtları’ndaki Yenisey-Orhun alfabesi. Yaklaşık olarak beşinci yüzyıldan dokuzuncu yüzyıla değin kullanıldığı sanılan Orhun alfabesisinin Türklerce ne zaman bulunduğu ya da hangi kaynaktan alındığı kesinikle bilinmemekte. Bu duruma göre, Yenisey- Orhun alfabesisinin beşinci yüzyılda Türkler arasında geçerli olduğu kabul edilirse, en azından bin yüz yıllık bir yazılı edebiyatımız var demektir.

Kutatgu Bilig ile Divanü Lügat-it Türk’teki manzum parçalar, savlar, Budizm ve Maniheizm çevrelerinde yazılan eserler, eski Türk şiiri ve edebiyatı hakında bizi aydınlatmaktadır. Sözlü eserler; ölçü, tür, konu bakımlarından, yüzyıllar boyunca, pek az değişikliğe uğramıştır. Sözlü edebiyat geleneği, yazılı edebiyat döneminde de unutulmamıştır. Eski Türk topluluklarında ozanlar bütün ilkel topluluklarda görüldüğü gibi, çeşitli görevlileri üzerlerinde toplamışlardı: Kahramanlık şiirler söylüyor, büyücülük ve hekimlik yapıyorlardı.

Bu halk sanaçılarına, çeşitli Türk kavimler tarafından ayrı adlar verilmiştir; Altay Türkleri Kam, Kırgızlar Baksı, Yakutlar Oyun, Tonguzlar Şaman, Oğuz Türkleri de Ozan adını vermişlerdir. Bunların görevleri bütün milletlerde aynı idi. Eski Türklerde üç büyük tören vardı: Şölen (Şaylan), Sığır, Yuğ. Şölen, Oğuz Türklerin askerî-dinî nitelikte törenleriydi. Türkler, avcılığı seven bir bil ulustur. Türklerin ulusal totemlerinden birisi yak (Tibet sığırı)’tır. Totemin yılda bir kez avlanması gerekir, bunun için büyük bir av partisi yapılırdı. Eski Türkler Tibet öküzüne sığır dedikleri için bu avlarına da sığır adını vermişlerdi. Adına ilk kez rastladığımız yuğ’lar ise ölüler için yapılan genel dini törenlerdir.

Şölen’lerde, sığır’larda, yuğ’larda törenin yönetimi büyücü-şairlerin elinde idi. Türk şiirlerin en eski örnekleri, belki de bu büyücü-şairlerin törenler sırasında müzik eşliğinde söyledikleri parçalardır.

Bütün ilkel toplulukların edebiyatlarında, şiir, mitolojik kimlikte başlar, daha sonra dinî kılığına bürünür. Toplumsal gelişme daha ileri basamağa ulaşınca, dini konular yerlerini dini omayan konular alır. Türk şiirinde de başta destanî şiirler, dini şiirlere dönüşmüş, daha sonraları da her konu şiirin alanına girmiştir.

Türklerin şair-çalgıcıları hakkında en eski bilgiler, Hiyungnularla ilgilidir. İslamlıktan sonra da çeşitli Türk sülalelerinin ordularında halk şair-çalgıcıların bulunduğu tarihi kaynaklar bildirmektedir. Gaznelilerde, Karuhanlılarda, Selçuklularda, Harzemşahlarda, Altın Orduda, Mısır Memlüklerinde, Anadolu Selçuklularında, Osmanlılarda ve Anadolu Beyliklerinde, saraylarda, ordu ve halk arasında şair-çalgıcılar, ozanlar bulunuyor ve eski geleneği sürdürüyordu.

Yakın zamanlara dek, İslamlıktan önce Türk şairlerinden sadece Çuçu’nun adını biliyorduk.3Turfan kazılranında ele geçen Mani metinlerinden, sekiz Türk şairinin daha adlarını öğrenmiş oluyoruz: Aprınçur Tigin, Kül Tarkan, Sangku Seli Tutung Ki-Ki, Paratyaya-Şiri, Asıng Ttung, Cışuya Tutung, Kalım Keyşi.4

Oğuz Türklerinin Ozan dedikleri şair- çalgıcılara başka Türk kavimlerinde rastladığımız gibi, bu sözcüğü öteki Türk kavimlerinde görmekteyiz. On üçüncü yüzyılda, Mısır Memluk ordularındaki şair-çalgıcılar Ozan diye anılıyordu. On dördüncü ve on beşinci yüzyıllarda, Azerî alanında da halk şair-çalgıcılarına Ozan deniliyordu.

Fuat Köprülü ise, Ozan sözcüğünü ozmak köküne bağlamaktadır; ozmak, ‘’önce gelmek, ileri geçmek’’ anlamlarındadır. Bu kökten türemiş iki sözcük daha vardır: Ozgan (koşuda birinci, gelen köpeklere verilen ad), ozuş (kurtuluş). Fuat Köprülü, ozgan ile ozan’ın aynı olduğu fikrindedir.

Ozanlar, ilk zamanlar büyücü, oyuncu, hekim, şarkıcı ve çalgıcı görevlerini yüklenmişlerdi. Sonraları, şiirin hem ezgisini, hem sözünü, hem çalgıyı anlatır oldu. Üçüncü aşamada, şair-çalgıcı yani kopuzlarıyle şiirler söyleyen halk şairi anlamında kullanılmaya başlandı.

Ozanlık geleneği, on beşinci yüzyılan ortalarına dek sürmüştür. İsla kültürünün etkisiyle ozanlar ve ozanlık geleneği, yerini âşıklara bırakmıştır.


C- Aşık, Sazşairi, Kalem Şuarası, Halk Şairi


Ahmet Kutsi Tecer şunu sölüyor: ‘’Âşık kelimesi ise önceleri Yunus tarzında ilahiler ve mistik şiirler söyleyen şairler tarafından kullanılmaya başlanmış, daha sonraları sazşairlerin hepsi âşık adı verilmiştir.’’5

Âşık ve saz şairi sözcükleri anlamdaştır, aralarında ayrım yoktur.6 Sazşairleri ya da âşıklar iki bölüğe ayrılır.

Bir kısmı


  1. Ümmidirler, okuma yazma bilmezler, hiç öğrenim görmemişlerdir.

  2. Saz çalmasını bilirler, şairlerini saz eşliğinde söylerler.

  3. İrtical, yani hazırlıksız şiir söyleme, başlıca özeliklerdir.

  4. Şiirler hece ölçüsüyledir.

Âşıkların bir kısmı ise, belirli bir öğrenimden geçtikleri gibi, saz çalmasını da bilirler: Fakat şiirlerini hem hece, hem de aruz ölçüleriyle yazmışlardır ( Âşık Ömer, Gevheri, Dertli, Erzurumlu Emrah gibi).

Kalem şurası’na gelince, bu terim, aslında kalem şairleri demektir; fakat sazşairlerince tekil anlamında kullanılır. Kalem şuarası belli bir öğrenim geçmiş, saz çalmasını bilmeyen, hem hece hem aruz ölçüleriyle şiir yazan şairlere verilen addır.

Halka şairi terimi ise, bir genellik taşır ve âşıklarla kalem şuarasını kapsamına alır. Âşık edebiyatı türlerinde şiirler yazmaları ve bu soy şiirlerinde sade bir dil kullanmalarıyle halk şairi öbeğine girerler. Fuat Köprülü7 ve Pertev Naili Boratav8 halk şairini âşık ve sazşairinin anlamdaşı biçiminde düşünürler.

Korş, Kovalski Vefabo, Türk şiirinde birimin beyt olduğunu öne sürmüşlerdi. Onlara göre dörtlükler, iki beytin birleşmesinden meydana gelmiştir.9 Doktor Rıza Nur Türk şiirinde birimin, dize olduğu kanısındadır.

Öyle ise Türk şiirinde nazım biriminin dörtlük olduğu kanısı nereden gelmektedir? Fuat Köprülü Türk şiirinde nazım biriminin dize ya da beyt olduğu düşüncesini kabul etmez.

Bugünkü bilgilerimize ve eldeki metnlere göre, dörtlüklerin, Türk Şiirinin nazım birimi olduğu gerçeğine karşı çıkılamaz. İslamlıktan sonraki dönemde de üçlüklere yazılmış halk şiirlerine rastlıyoruz. Divanü- Lügat-it Türk’ teki parçalardan bir kısmı hece ölçüsünün altılı, yedili, sekizli kalıplarıyle yazılmış dörtlüklerden, bir kısmı da on bir, on iki, on üç, on dört heceli beyitlerden meydana gelmiştir.


D- Halk Şiirinde Ölçü


Türk halk şiirinde ölçü vezin karşılığı ölçü, daha seyrek olarak da tartı terimi kullanılır. Türk halk şiirinde ölçü hece ölçüsüdür. Divanü Lügat-it Türk’te vezin ölçü karşılığı köğ terimi geçer. Hece ölçüsü, Türk dilinin yapısından doğmuştur. Hece ölçüsünde esas, dizelerdeki hece sayısının birbirine eşitliğidir. İlk dörtlüğün dizeleri kaç ise, ondan sonraki dörtlüklerin hece sayıları da ona uymak zorundadır. Hece ölçüsüyle söylenmiş en eski şiir örneklerini Divan-ı Lügat-it Türk’te buluyoruz. Divan-ı Lügat-it Türk’te manzumelerin hece sayıları beş ile on beş arasında değişmektedir.

Saz şairleri, hece kalıpları içinde, en çok, 7, 8 ve 11’ li olanları kullanmışlardır. Âşık edebiyatında ve anonim halk edebiyatı ürünleri arasında beşli, altılı, dokuzlu, onlu, on ikili, on üçlü, on dörtlü, on beşli, on altılı kalıplara çok seyrek rastlanır. Bunlar da genelikle, türkülerde, bilmecelerde, manzum atasözlerinde görülür. Hece ölçüsünde uyum sağalayan öğelerden biri, duraklardır. Dizilerin belli bölümlere ayrılması, durguyu sağlar. Kullanılan bütün hece kalıplarda durgulara yer verilir. Duraklar gelişigüzel değildir; belirli bi düzeni vardır. Çift heceli (6, 8, 10, 12, 14, 16) dizelerde durak, dizeyi iki eşit parçaya böler. Tek heceli dizelerde ise, genelikle, çok heceli kısım dizenin ilk yarısında yer alır. Durgular aruzun takti’inde oldğu gibi sözcükleri bölmez.

Divanlar, hece ölçüsünün 15’li kalıbının ‘’med ve kasır ile aldığı şekildir.’’ Kalenderi’ler hece ölçüsünün 14 ya da 13’ lü kalıbındadır. Semai’ ler ise, genellikle 16 heceli maznumelerdir.

Türk halk şiirinin asıl ölçüsü, başlangıçtan beri, hece ölçüsü olarak kalmıştır; kimi halk şiirlerin aruza da yer vermesi, bu genel kuralı değiştiremez.


E- Halk Şiirinde Uyak


Kafiye sözcüğünün sözlük anlamı, ‘’sonda olan, arkadan gelen‘’dir. Uyak başlangıçta ‘’manzum bir hikmet ya da hicivli bir söz’’ karşılığı idi. Anlam değişikliğine uğrayarak beyit, şiir karşılığı kullanır olmuş, sonunda bugünkü anlamı kazanmış. Halk şairleri, ta eski çağalardan beri, uyak konusunda hafif bir ses benzerliğiyle yetinmişlerdir. Fuat Köprülü, halk şiirinde uyak düzeni için şöyle demektedir: ‘’ İlk şiirlerimizin tabi olduğu kafiye kaideleri, tabiyatıyle basit ve iptidai bir mahiyettedir ve onlara bugünkü manasıyle kefiye adını vermektense yarım kafiye (assonance) demek şüphesiz daha doğrudur”. Halk şiirinde kafiye karşılığı ayak terimi kullanılır.

Tarih boyunca Türk şiirinde üç türlü kafiye görülür: Yalnız dize başında, dize başında ve sonunda, yalnız dize sonunda. Eski Türk şiirinde uyak, dizenin başındadır.10 Bazan da dize sonunda raslanmaktadır. Prof. Reşit Rahmeti Arat, uyağın baştan sona kayışını vurgu ile ilgili görmektedir. Türkçe’ de esas vurgu kelimenin sonundadır, ikinci derece vurgu ise kelimenin başındadır. Eski Tür şiirlerinde asıl ahengin temininde esas olarak kafiye mısraın başında buluduğuna göre, bu ilk hecenin, bugünküden farklı olarak, vurgulu olması veya öyle telafüz edilmesi icap eder.

Halk şiirinde kafiyenin yanı sıra redif de önemli rol oynar. Redif de eski Türk şiirinin özeliklerinden biri. Sazşairlerin eserleride redif, çeşitli biçimlerde görülür. Genelikle dizenin sonunda; kimi zaman da, başa doğru kayar ve dize başındaki sözcükleri kapsar.


II

  1. İlk Örnekler



  1. Koşuk

Şemsettin Sami, koşuk’u ‘’bir nevi raks havası’’ olarak niteledirmektedir.11 L. Sami Akalın değişik bir görüşle karşımıza çıkıyor. Koşuk’la ilgli maddede şu bilgiyi veriyor: ‘’ İslamlıktan önceki Türk şiirinin yiğitlik, aşk ve tabiat temaları üzerine söylenmiş şiirlerin genel adı. Hece vezniyle ve dörtlüklerle düzenlenmiştir. Kafiye sıralanışı şöyledir: aaab/cccb/dddb.’’12

Fuat köprülü ise, koşuk’u halk şiirinde bir tür anlamında kullanmakta ve koşuk’la koşmayı bir tutmaktadır. En fazla on üç heceli ve 6-7 duraklı yazıldığını biliyoruz. Koşuk sözcüğü, sonraki yüzyıllarda daha sınırlı bir anlam kazanmış. ‘’Şarkı, oynarken söylenen koşma’’ kavramını karşılamıştır.



  1. Kojan

Bu deyim ‘’ şarkı, türkü’’ demektir. Kojan söyleyenlere kojancı (şarkıcı), ‘’ şarkı söylemek’’ e de kojan aytmak ya da kojodomak denilmektedir.

  1. Takşut

Özelikle Uygurlar arasında geçerli bir deyimdir. Umumi olarak şiir, nazım, manzume manalarına gelmektedir.13

  1. Takmak

Takşutla aynı kökten geldiğini düşünülüyor. Çeşitli Türk lehçelerde bulmaca, atasözü, türkü, şaka, masal anamlarına kullanılmaktadır.14

  1. Ir (Yır)

Kaşgarlı Mahmut, bunlara koşma, türkü, şiir, gazel demektedir. Ir (Yır) deyimi, on dördüncü yüzyıldan beri, ‘’nağme, hava’’ karşılığında kullanılagelmiştir.

  1. Kuğ

Konumuzla ilgili olanları ‘’şiirin ölçüsü’’, ‘’ırın ölçüsü’’,’’ırlamak ta sesin yükselip alçalışıdır’’. Nazım, şiir, türkü, ır, şeklinde bir türdür. Kuğ bugünkü Türk lehçelerinde de ‘’ses, musiki, makam ve ahenk’’ karşılığında kullanılmaktadır.

  1. Şlok

Asıl Sanskriçe’dir ve sloka biçimindedir. Manzume, sevindirici şiir anlamına gelmektedir.

  1. Podak

Sanskriçe padaka’dan gelmektedir; “şiir, bir şiirin (dörtlüğü) dörtte biri’’ demektir.

  1. Kavi

Sanskriçe kavyadır. Dede Korkut Kitabı’ ındaki gibi, düz yazıyle nazım arasındaki bir anlatım biçimidir.

  1. Baş, Başlık

Mani dinini kabul etmiş Türklerle ilgili edebi metinlerde görülen bir tür adıdır. İlahi karşılığıdır.

  1. ANADOLU HALK ŞİİRİNDE TÜRLER

Halk Şiirinde Tür Kavramı ve Türlerin Doğuşu

Halk şiirinde, belirli kuralarla bağlı nazım biçimleri yoktur. Halk şiirinde nazım biçimleri değil tür’ler vardır. Saz şairleri için önemli olan, bir öğrneğe uygun deyişler söylemek değil, irticalın geretirdiği hava içinde duygularını hiç kurala bağlı olmaksızın, dile getirmektir. Cönklerde koşma, destan, türkü, Türkmani, varsağı diye adladırılan parçalar, herzaman aynı yapıda ve biçimde değidir.

Halk şiirinde nazım biçimi değil tür sözkonusudur. Mâni, türkü, koşma, destan... gibi türler vardır. Halk şiirinde nazım biçimi yoktur. Tür vardır, ve tür ler, biçimleriyle değil ezgileri ve okunuşarıyle birbirbirlerinden ayrılırlar; onların ayrımları ezgilerindedir. Değişik kalıptaki şiirlerin aynı adı alması bundan ötürüdür. Bir deyiş, okunuşuna göre mani, ya da koşma olabilir. Dizelerin aynı hece sayısını taşıması bunların okunuşlarına göre- aynı ad almalarına engel değidir.15 Halk şiirindeki türlerin beste ve ezgi ile sıkı bağlantısı olduğunda bütün kaynaklar birliktir. Türk halk şiirinin asıl nazım biçimi, dörtlüklerden meydana gelen manidir.

Anonim halk şiiri ve aşık edebiyatı ürünlerini, tür bakımından, iki öbekte toplayabiliriz: Hece ölçüsüyle söylenenler, arzulu olanlar. Halk şiirinde, tip olarak, aslında iki tür vardır: Mani, koşma.16



  1. Mani

Mani sözcüğünün kaynağı şimdiye dek aydınlatılmamıştır. Bu konuda en tutarlı bigiyi Hüseyi Kazim Kadri’ de buluyoruz. ‘’ man (?) halk edebiyatının tarzı mahsusu, ki ekseriyetle dört ve bazen altı mısradan teşekkül eder ve hece vezninin 7’li si ile söylenir.’’ Çoğunluk, maninin mananın bozulmuş biçimi olduğu görüşündedir. Mani, anonim halk şiirinin en yaygı türüdür, yedi heceli ve dört dizeli tek kıtadan meydana gelir. İlk iki dize giriş niteliğindedir: Dörtlüğün anlam yükünü üçüncü ve dördüncü dizlere taşır. En güzel maniler ilk dizleriyle son iki dizesi arasında uyum olanlardır. Uyak şeması aaxa düzenine uymayan maniler de vardır. Böylelerinde, birinci ve üçüncü dizler bağımsızdır, uyak ikinci ve dördüncü dizler arasındadır. Kafiye düzeni xaxa tarzındır.

Mani Çeşitleri

  1. Düz Mani

Yedi heceli dört dizeden oluşmuş, uyakları çoğu kez cinassız olan manilerdir. Bunlara tam mani de denir

  1. Kesik maniler

İki dizesi düşerek, yerini, yedi heceden az, anlamlı ya da anlamsız bir sözcük almış, uyakları cinaslı olan manilerdir. İki dizenin düşmesi, maninin yapısını zedelemez, bir eksiklik doğurmaz. Çünkü ilk iki dize, asıl maksada bir giriş ve uyağa başlangıç niteliğindedir. Kesik manilerde uyaklar genelikle cinaslı olduğundan, bunlara cinaslı mani adı da verilir.17 Kesik manilerde birinci dize yedi heceli olursa, doldurmalı kesik mani ya da ayaklı mani de denir. Maniler halk edebiyatın ürünleridir.

Mani kıtaları, koşma dörtlüklerinin arasında da girebilir. Böyle koşmalar, yedekli koşma diye anılır. Manilerin bir kullanış yeri de türkülerdir. Maniler (bayatılar) destan ya da ağıtın sonunda da bulunur. Manilerin başlıca teması sevgidir. Manilerin yapısı gereği, toplumsal olaylara değinilmez.

Manilerin konuları değişiktir. Pertev Naili Boratav manileri on bölüme ayırır: 1- Niyet manileri, 2-Atışma manileri,3- Tarlada ve işte çalışırken gelip geçenleresöylenen maniler, 4- Bekçi ve davulcu maniler, 5-Satıcıların söyledikleri maniler, 6- Semai kahvelerinde söylenen cinaslı maniler,7-Âşık- hikayecilerin söyledikleri maniler,8- Mektup manileri, 9- Düğünlerde söylenen maniler, 10- Mani kıtalarından oluşmuş, mani özelliğini yitirmemiş maniler.

Mani söyleme, kadınların tekelindedir, denebilir. Sazşairleri dışında, erkeklerin söylediklerine pek rastlanmaz. Halk arasında mani söylemek için mani yakmak, mani düzmek, mani atmak deyimleri kullanulır. Mani söyleyenlere manici, mani yakıcı, mani düzücü denir. Öteki halk şiiri türleri gibi , özel bir ezgi ile söylenir. Maninin günümüzde en canlı olarak yaşadığı yerler Kerkük bölgesiyle Yukarı-Doğu illerimiz, özelikle Kars ve çevresidir.

Maniye çeşitli kavimlerde farklı isimler verilmiştir. Irak Türkleri hoyrat, Azaybercan Türkleri bayatı derler.


  1. Koşma

Koşma, halk şiirinin türlerinin en sevilen ve en çok işlenmiş bir türüdür. Âşık edebiyatı deyince ilk akla gelen şey koşmadır. Koşma sözcüğü koşmak masdarının türevidir. Kökeni olan koşmak, ‘’zam ve ilave etmek, güfteye beste ilavesi’’ anlamındadır. Fuat Köprülü’nün görüşünce, Anadolu Türklerindeki koşma türü Doğu Türklerindeki koşuklarla Altay Türklerindeki kojanlardan başka bir şey değildir.

Koşma terimi, günümüzde, on heceli dörtlüklerden meydana gelen ve özel bir uyak örgüsü olan sazşairlerin eserleri için kullanılır. Koşmanın da özel ezgisi vardır. Koşma, tür anlamı dışında, bir de ezginin adıdır.

Klasik koşmanın ilk dörtlüğünde birinci ve üçüncü dizler ya bağımsızdır, ya da uyaklıdır.; ikinci ile dördüncü dizler ise her zaman uyaklıdır. Bunun şeması da şöyledir:

xaxa-bbba-ccca...

abab—cccb-çççb...

Kimi zaman, ilk dörtlükte uyak dizeninin değiştiği olur ve kafiye şeması aaab ya da xxxb biçimine de girer. Âşık edebyatının ürünlerinde koşmaların dörtlük sayısı genelikle üçle beş arasına değişir. Koşmanın tür olarak yerleşik biçimi, hece ölçüsünün 11’li kalıbına uyandır. 11’ li kalıbın dışındakiler koşma diye adladırılmaları, ezgilerinden doğmaktadır.



  1. Ezgilerine göre koşma çeşitleri

Hece sayısı ne olursa olsun, özel bir ezgiye okunan parçalar halk arasında koşma diye anılır. Özel ezgiyle okunan koşmalarla koşma adına bağlı başlıca ezgiler şunlardır: Acem koşması, Kerem, Kesik Kerem, Gevheri, Ankara koşması, Elpük koşması, Yelpük koşması, Bayındır koşması, Sivrihisar koşması, Sümmani, Cem koşması, Bülbül koşması, Topal koşma.

  1. Yapılarına göre koşma çeşitleri.



  1. Düz koşma

Düz koşma, on bir hecelidir ve uyak düzeni şöyledir :

X a x a

B b b a

C c c a

Ya da:


A b a b

C c c b

Ç ç ç b

Şemaları koşma tipidir.



  1. Yedekli koşma

Doğu Anadolu ile, Azeri alanına giren bölgelerdeki sazşairlerin kullandıkları bir koşma çeşididir. İki değişik biçimi vardır. Birincisi mani-koşma karışımı olandır. Bu tür yedekli koşmada koşma beyitlerin arasına, aynı uyakta, bir mani kıtası ya da uyak şeması maniye uymayan, yedi heceli kıtalar girer. İkinci çeşidi ise, yedekli beşli koşmadır ve yapısı daha değişiktir: Hece ölçüsünün sekizli kalıbı iledir. Her bentte iki kıta bulunur. İlk kıta beş ikinci ve yedek sayılan kıta dört dizelidir. Bu tip yedekli koşmanın uyak şeması şöyledir:

A a a b b

C n c n

Ç ç ç d d

C n c n

E e e f f

C n c n

  1. Musammat koşması

Musammat, iç uyak demektir. Yani, bir şiirin dizeleri sonundaki uyak dışında, her dizenin içinde de, sondakilere uyan, ikinci bir uyak bulunur. Böylece her, her dize, aynı uyakta iki parçaya bölünmüş olur. Musammat koşmalarda her dizenin birinci ve ikinci kısımları birbiriyle uyaklıdır.

Ç. Ayaklı koşma

Beş heceli ziyade eklenmesiyle meydana gelen koşma çeşididir. Ayaklı koşmalar genellikle musammat koşmalardan oluşturuluyor.



  1. Zincirbent ayaklı koşma

Ziyadeler zincirleme tipindeki koşmalara ulanırsa bu tip koşmalara zincir bent ayaklı koşmalar denir.

  1. Zincirleme koşma

Koşma ve destanlarda, her dörtlüğün son dizesindeki uyak sözcüğünün, kendinden sonraki dörtlüğün ilk dizesinin başında tekrarlanması demektir. Zincirleme biçiminde, daha çok, destanlarda rastlanır.

  1. Koşma- Şarkı

Dördüncü dizeleri her dörtlüğün sonunda kavuştak olarak tekrarlanan koşmalardır. Bu tip koşmalar, kuruluşça şarkıya benzerler.

Koşma, saz şairlerince, özel bir ezgiyle söylenir.



  1. Varsağı

Varsağı koşma türünün özel bir ezgisiyle söylenen biçimidir. Uyak düzeni koşmanınki gibidir. Dörtlük sayısı, ,üç, dört, beş, kimi zaman daha artık olabilir. Biçimce semaiye benzer. Sekizli onbir heceli varsağılar vardır.

  1. Semai

Semai sözcüğü Arapçadır, ‘bir kurala bağlı kalmadan işitilerek öğrenilen’ anlamındadır. Semailer ya hece ölçüsüyledir ya da aruzun özel bir kalıbıyla yazılır. Hece ölçüsüne bağlı semailer, koşma tipindedir; biçimce koşmanın aynıdır. Sadece dizilerindeki hece sayısı ile koşmadan ayrılır. Semailer, hecenin sekizli kalıbı iledir. Ya 4+4 duraklı ya da duraksız olurlar. Semailerde sevgi, dua, ayrılık duygusu temaları işlenir.

  1. Destan

Destan sözcüğünün asıl biçimi dâstân dır ve Farsçadır. Hikaye, masal, kısa anlamlarını taşımaktadır. Destan sözcüğü, değişik türdeki eserleri kapsamına almıştır.

  1. Divan Edebiyatında

Aruz ölçüsüyle ve mesnevi tarzında yazılmış dini hikayeler, fikri- tasavvufi eserler, aşk hikayeleri, mensur öğüt kitapları, manzum tarih kitapları, mensur tarih kitapları destan adını alır.

  1. Halk edebiyatında

Manzum masallar, mensur biyografik romanlar, mensur epik karakterli romanlar, halk şiirinde bir tür oluşturur. Tür olarak destan koşma tipine girer. Aralarındaki ayrım, dört noktada toplanır; dörtlük sayısı, konu, anlatım ve ezgi yönünden birbirlerinden ayrılırlar.

  1. Dörtlük sayısı bakımından;

Koşmalarda dörtlük sayısı az olduğu halde, destanların uzunluğuna bir sınır çizilemez. Destanların on iki dörtlükten aşağı olmaması gerekir.

  1. Konu bakımından:

Koşma, semai, varsağı da duygusal temalar işlendiği halde destanda temel öğe, belirli bir olay, bir vakadır: savaş, deprem, salgın, yiğitlik olayları, eşkıyaların serüvenleri, güldürücü konular, toplumsal yargı ya da eleştiri, çevrede yankı uyandıran olaylar başlıca konulardır.

  1. Anlatım bakımından:

Destanlarda hikâye etme esastır; destanlar, epik şiiri daha doğrusu vaka anlatan şiiri temsil ederler. Destanlar, didaktik şiirlerdir.

  1. Ezgileri bakımından:

Öteki halk şiirleri gibi destanlar da özel bir ezgiyle okunur. Bu ezgi, destanı öbür türlerden ayırır.

3.Türkü

Türkü teriminin kaynağı, Türk sözcüğüdür. Türk sözcüğünün sonuna nisbet eki kullanarak Türkî elde edilmiş, bu sözcük zamanla türkü haline gelmiştir. Türklere mahsus bir besteyle söylenen şarkılardır.18 Öteki halk şiiri türleri gibi türkünün de en büyük ayrımı, ezgisindedir. Mani ve koşma tipindeki şiirler ezgilerin değişmesiyle, türkü olur. Türkü, Türk halk şiirinin en eski türlerinden biridir. Türküler, kişisel ya da toplumsal bir olayla ilgilidir.

Türkülerin üç bakımından sınıflaması yapılabilir: ezgileri, konuları, yapılarına göre.


  1. Ezgilerine göre

Mahmut Ragip Gazimihal’e göre usulsüzler ve usullüler ollarak ikiye ayırabiliyoruz. Usulsüz olanlar uzun havalardır. Bunun da çeşitleri vardır: divan, bozlak, koşma, hoyrat, Çukurova. Usullü havalar, genellikle oyun havalardır.

  1. Konularına göre

Halk şarkıları iki ana bölümde toplanabilir:

  1. Hikâye şarkıları: hayali ya da şairane şarkılar; savaş ve kışla şarkıları; aile konuları, küçük serüvenler; eğlenceli ve gülünç şarkılar

  2. Kasideler(yanık ve dindarca şarkılar): dini konular, mucizeler; efsanevi, dramatik konular; tarihi şarkılar.

  1. Yapılarına göre

Türkülerin yapısı çok değişiktir. Halk şiiri türlerinden her biri türkü olabilir.

  1. Mani kıtalarında kurulu türküler: birbiriyle yakından ya da uzaktan ilgili konulara ilişkin mani kıtaları art artta sıralanarak ve bir ezgiye bağlanarak türküler meydana getirilir. Bu yapıdaki türkülerde birinci, ikinci, dördüncü diziler kendi aralarında uyaklıdır, üçüncü dize bağımsızdır. Her dörtlüğün uyak düzeni ayrıdır.

Uyak şeması şöyledir: aaxa- bbxb- ccxc…

  1. Dörtlüklerle kurulu, dördüncü dizeleri kavuştak olan türküler. Bu çeşit türkülerde ilk üç dize birbiriyle uyaklıdır, dördüncü dize her dörtlüğün sonunda kavuştak olarak tekrarlanır. Bu duruma göre uyak şeması şöyledir: aaan (xnxn, anan)- cccn- çççn…

  2. Dörtlüklerle kurulu türküler: bu türkülerde ilk üç dize kendi aralarında, dördüncüsü ise öteki dörtlüklerin dördüncü dizeleriyle uyaklıdır. Uyak şeması şöyle olur: aaab (xbxb, abab)- cccb-çççb…

  3. Bentleri dörtlük olanlar, kavuştağı tek dize olan türküler

Bu soy türkülerin uyak düzeni şöyledir: xaxa-n, xbxb-n,xcxc-n

İlk dörtlüğün uyak düzeni değişik düzende olabilir:aaaa-n.



  1. bentleri dörtlük, iki dizeli olan türküler, üçlü olan türküler, dörtlük olan türküler, beşlik olan türküler

  2. Üçlüklerden kurulu türküler: bu yapıdaki türkülerin uyak şeması şöyledir: aaa-ccc…

  3. bentleri üçlük, kavuştağı tek dizeli türküler. İki dizeli türküler.

  4. bentleri de kavuştakları da üçlüklerle kurulu türküler.

  5. bentleri üçlük kavuştakları dörtlük olan türküler.

  6. iki dizeli türküler

  7. bentleri iki kavuştakları bir dizeli türküler

  8. bentleri de kavuştakları da iki dizeli türküler

  9. bentleri iki kavuştakları altı dizeli türküler

ARUZLU TÜRKÜLER

Halk şairleri, divan şairlerinden etkilenme ve biraz da özenti sonucu, aruzlu şiirler de yazmışlardır. Örnekleri yalnız halk şiirinde gördüğümüz bir takım aruzlu eserler ortaya koymuşlardır. Halk şiirine özgü aruzlu türlerin başlıcaları divan, selis, semai, kalenderi, santranç vezn-i ahirdir.



1. divan

Aruzun failatun, failatun, failatun, failun kalıbında olan şiirlere, saz şairleri divan adını vermişlerdir. Fuat köprülü, divanların hece ölçüsünün 8+8 kalıbına uyduğunu bildirmektedir. Divanlar ya gazel ya da murabba, muhammes, müseddes biçimlerinde olur. Musammat divanlarda vardır.

Dörtlüklerden oluşan divanların kafiye şeması şöyledir: aaba- ccca- ççça…

Bu şema, ilk dörtlüğün uyak durumuna göre değişebilir



Aaaa-bbba-ççça

Abab-cccb-çççb

Aaab-cccb-çççb

Divanın bir de ayaklı divan ya da yedekli divan adı verilen çeşidi var.



2. selis

Saz şairlerinin aruzun üç feilatun bir feilun kalıbına uyan şiirlerine selis denir. Çok rastlanılan gazel örgüsünde yazılanlardır. Uyak şeması, divanın aynıdır.



  1. semai

Aruzun dört mefâîlun kalıbındaki şiirlere semai denilir. Gazel, murabba, muhammes, müseddes biçiminde yazılırlar. Uyak düzenleri, divan ve seliste olduğu gibidir. Semailer, hece ölçüsünün 8+8 kalıbına da uyarlar. Semailer üç türlüdürler

  1. Gazel, murabba, muhammes, müseddes, biçiminde olanlar

  2. musammat semai,

Aruzun aynı kalıbında olan, fakat her beyiti dört parçadan meydana gelen semailerdir.

  1. Ayaklı(yedekli) semai

4. Kalenderi

Terimin nereden doğduğu konusunda şimdilik belgelere dayalı ve kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Kalenderiler, aruzun mef’ulu mefâilu, mefâîlu, feûlun kalıbında yazılır ve özel bir ezgi eşliğinde söylenir. Ezgisi bakımından düz kalenderi, acem kalenderisi, Emrah kalenderisi gibi çeşitleri vardır. Vezinlerine gelince hepsi de on dörtlü, duraklı hecelidirler. Kalenderiler yapılarına göre üçe ayrılırlar.



    1. Aruzun özel bir kalıbı ile gazel, murabba, muhammes, müseddes biçimlerinde olanlar

    2. Ayaklı(yedekli) kalenderi

    3. Hece ölçüsüyle ve dörtlük biçiminde kalenderi

5. Satranç

Saz sairlerinin aruzla yazdıkları türlerden biridir, örnekleri azdır ve ancak on dokuzuncu yüzyılda görülür. Aruzun dört müfteilün kalıbındadır, gazel biçimindedir ve özel bir ezgiyle okunur. Satranç, musammat beytlerinden oluştuğu için her dize iki eşit bölünür ve iç uyak bulunur. İç uyaklarına göre uyak şeması şöyledir: abab-cccb- çççb… Satranç hece ölçüsünün 8+8 kalıbına da uyar.



6.vezn-i aher

Saz şairlerinin, aruzun müstef’ilâtun kalıbında yazdıkları şiirlere vezn- i aher denilir. Vezni aherde her dize, ilkle uyaklı, dört esit parcaya bölünmüştür. Bir bentteki dizelerin her parçası ayrı harfle gösterilirse, bendin şeması şöyle olur:



Abcç

Bcçd

Cçde

Çdef

Birkaç bentten oluşan bir vezn-i aherin uyaklarının genel şeması, divan, selis, semai ve kalenderinin aynıdır. Üçlüklerden kurulu vezn-i aherin genel uyak şeması ise şöyledir:



Aab- ccb-ççb…

Ege-edebiyat.org




1 Hikmet Dizdaroğlu, Halk Şiirinde Türler, TDKY. Ankara 1969.


2 Bu yazı, sadece kitabın zengin içeriği hakkında öğrencilerimize bir fikir vermek için hazırlanmıştır, yararlanmak isteyen okuyucuların esas kaynağı görmeleri zorunludur.

3 Besim Atalay, aynı eser, c.3,Ankara,1994,cüz 94, İstanbul, 1962. Syf.385.

4 Reşit Rahmeti Arat, Eski Türk Şiiri, s. XXI-XXII.

5 Ahmet kutsi Tecer, aynı makale.

6 Fuat Köprülü, Türk sazşairleri, I, s. 12; III, İstanbul, 1940, s. 877.

7 Fuat Köprülü, Edebiyat Araştırmaları, s. 56, 272, 298.

8 Petren Naili Boratav, Halk Edebiyatı Dersleri, s. 81-87; Koşma, İslam Ansiklopedisi, cüz 65, s. 876

9 ‘ Rıza Nur, Türk Şiirlerinin Vahidi Kıyasısı Mısradır, Türk Bilig Revüsü, 1938, sayı 8, s. 35 (1735)

10 Reşit Rahmeti Arat, Eski Türk Şiiri, s. 19.

11 Kamus- i Türki, İstanbul, 1317, s. 1102.

12 Edebiyat Terimleri Sözlüğü, s. 95.

13 Eski Türk Şiiri, s. XIV.

14 ibid

15 Aynı biçimdeki Şiirlerin değişik ad almaları için bkz. Ahmet Talat,Türk Şiirlerin Vezni, s. 120- 122:

16 Hikmet İlaydın, Türk Edebiyatında Nazım, s. 74

17 Hikmet İlaydın, Türk Edebiyatında Nazım, s. 75.

18 Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s.275, not 1.

Yüklə 103,5 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə