HUMANİZM'İN ÇIKIŞI ve YAYILIŞI
Dr. M. ŞÜKRÜ AKKAYA
Alman Dili ve Edebiyatı Doçenti
Hümanizm tâbiri ve mefhumu :
Hümanizm tâbiri mefhumca, kültür tarihinde emsalsiz bir şekilde
yüksek değer taşıyan bir hareketin, insanın fert olarak, hiç bir kayda
bağlı olmaksızın mükemmel bir surette yetişmesini, ideâl insanlığa eriş-
meşini gözetliyen cereyanın ifadesidir.
Antik çağda insanın her türlü kayıttan âzâde olarak gelişmesi im
kânları geniş ölçüde mevcut olduğu halde, Roma kültürünün çökerek
ortadan kalkması, yuvarlak rakamla bin yıl süren Ortaçağ-Skolastik
zihniyetinin hâkim olması yüzünden Antik kültür köşeye atılmış, fikrî
mahsuller yanında tasvirî sanatlar da bütün çöküm devri boyunca fena
halde soysuzlaşmıştı.
Bununla berabar kan ve ruhça kendini Antik Roma kültürünün vâ
risi sayan İtalya'da Antik irfana bağlılık keyfiyeti tam manasiyle hiç de
kesilmemişti. Yaşamakta olan neslin dil ve tarihinin geçmişe bağlı bu
lunduğu, Eskiçağın zengin varlığını temsil eden bir sürü sanat abide
leri harabelerinin büyük geçmişi hatırlattığı İtalya, Humanizm'e beşiklik
etmişti.
Türedilere üstten aşağı bakan, eski bir asaletin mühmel bir mümes
sili edasiyle durmakta olan, vakur, sessiz kulelerden yükselerek ufuk
ları aşan kartallar, artık periler yatağı olan yosunlu şadırvanların mırıl
tılarından koparak ıssız hâllerde çınlıyan eski nağmeler, ince duygulu
şahsiyetleri büyülemiş, şuurlarının altında uyuklamakta olan benlik ruhu
nu kendine getirmişti : Böylece uyanan Antik ruhunun İtalyan ruhiyle
birleşmesi suretiyle öyle bir filiz doğmuştu ki, gelişen dalları hemen
hemen bütün Avrupa kültürünü kaplıyacak, gelecek yeni yüzyılların fiz
yonomisinin şekillenmesinde örneklik yaparak insanlığın yeni irfan ide
âlini teşkil edecekti.
İtalya'da XIV. yüz yılda beliren bu romantik hareketin, yeni cereya
nın meş'alesini taşıyan şairler bu yeni oluşun cereyaniyle ateşlenmiş ve
sürüklenmişlerdi. Fakat bu ancak bir sezişten ibaretti. Yeni cereyanın
asıl mahiyetini, müteakip nesiller şuurla kavramış ve Çiçero'nun eski
tabiriyle Humanitas suretinde adlandırmışlardı.
XV. Yüzyılın yazmanları klâsik latincedeki bu Humanitas kelime
sinden, ruhî olgunlaşma anlamına, Humanitas tâbirini yaratmışlardı.
XIX. yüzyılın Alman tarih ilmi ise, Hümanist kelimesinden ruhî-fikrî
cereyan anlamına Humanizmus (Hümanizm) şeklini ihya etmişlerdir
1
.
Huizinga, Wege der kulturgeschiehte, s. 92. haşiye 6.
200 ŞÜKRÜ AKKAYA
Hümanizm ve Rönesans mefhumları :
Hümanizm ve Rönesans tâbirleri - karşılıklı biribirinin yerini tutan
müşterek mefhum sayılırlar. Yalnız kullanışta, arada mana farkı husule
gelmiştir. Rönesans tâbiri, aslında daha geniş bir mefhumu ifade eder.
Zira Rönesans tâbiri yalnız cereyanın istikametini değil, aynı zamanda
bütün büyük devri tazammun eder. Bu yüzden münferit hallerde kulla-
nılagelen adlandırmalar biribirini tamamiyle tutmazlar. Bu iki mefhum
arasındaki farkı şu şekilde açıklamak doğru olur: Cereyanın ilmî-fikrî
cephesi belirtilmek istendiği vakit h ü m a n i z m tabiri, devrin umum!
sanat muhtevası belirtilmek istendiği takdirde ise R ö n e s a n s tabiri
yer alır. Vakıa ilmî ve sanatkârane damarlar birbirine temas ve nüfuz
ederlerse de birbirlerinden ayrılmıyacak şekil arzetmezler; onun için
bunları ayrı ayrı mütalâa etmek imkânı vardır. Bu ayırma işi, ilmî faa
liyetle sanatkârane çalışma arasındaki münasebetin o kadar sıkı olma
dığı Almanya'da, İtalya'ya nisbetle daha kolaydır
1
.
Bizim bugünkü rönesans mefhumunu Jacob Burckhardt yaratmıştır.
Burckhardt, rönesansı Ortaçağa karşı ruhî bir cephe alma olarak
ayırdığı reformasyondan ve reformasyon muhalefetinden de ayırır.
Burckhardt'ın rönesans mefhumu hiç de zoraki bir yaratma değildir.
Bilakis her gerçek tarihte olduğu gibi bu da, yüzyılların mevrusatının
toplu bir halde yorumlanması, şekülenmesidir.
Nasıl bir biyograf kendi kahramanının yaşayış ve hüviyetini, ya
şamış olanın kendisine nisbetle, daha serbest ve daha açık olarak
görürse, bir tarihçi de tarihî olayların bağlarını, birliklerini çağdaşların
malûmu olmadığı bir şekilde görebilir,
Vakıa rönesans parolasını çağdaşların kendileri vermişlerdi. Fakat
ne bunlar, ne de sonraki yüzyılların tarihçileri rönesans mefhumunu
bir şekle bağlıyamamış, tarihî yerini verememişlerdi. Çünkü tarih ilmi
henüz başlangıç halinde bile değildi, bu çağlarda ancak Orta çağın
iki büyük tarih nevi olan mahallî kroniklerle dünya kroniki biliniyordu.
Fakat bunlar da garip bir şekilde biribirine karıştırılırdı.
Nitekim Floransa'lı Givanni Villani de- 1300 yılında, yıldönümü
dolayısiyle yapılan günah bağışlama olayından ilham alarak - kendi
şehir tarihini yazarken tâ Bâbil kulesine elatmak suretiyle gerilere git
miş, zamanın tahribatından tesadüfen kurtulan rivayet ve efsaneleri ras
gele ve sathî bir surette dizerek, Floransa tarihinin en eski tarihçesini
naklettikten sonra hasbihal yollu rahat bin ifade ile kendi değişik ha
yatının zengin intibalarıni anlatmıştı.
XV. Yüzyılın, Antik yazmanlarla oldukça serbest bir şekilde donanmış
olan hümanist tarihçileri, tarihî kaynaklara sadâkat ve nisbeten mâkul
bir tertip yoliyle hasbihal tarzına son vermişlerdi. Fakat başlarda kuru
1
Reallexikon der deutschen Literaturgeschichte, cilt I. s. 526, sütun 2.