Hüseyin arslan, Rahmi Deniz Özbay



Yüklə 97,06 Kb.
səhifə1/3
tarix19.07.2018
ölçüsü97,06 Kb.
#56989
  1   2   3

Arslan, H. ve Özbay, R. D. (2015). İktisadî ve siyasî etkenlerle Osmanlı’da dış göç: 16. yüzyılda mühimme defterlerinde, Sosyoloji Dergisi, 3. Dizi, 30. Sayı, 2015/1, ???-???.

İktisadi ve Siyasi Etkenlerle Osmanlı’da Dış Göç: 16. Yüzyılda Mühimme Defterlerinde
Hüseyin ARSLAN, Rahmi Deniz ÖZBAY*
Özet: Özet: Nüfus kazanma veya yitirme anlamına gelen dış göçün, 16. asırda Osmanlı’da, hangi etkenlerle yaşandığı sorgulandı. Dışardan göçerek gelen ve Osmanlı’dan dışarıya göç edenlerin hangi etkenler altında yer değiştirdikleri hakkında bilgi edinmek amaçlandı. Sınırlı sayıda Mühimme Defteri tarandı. İkincil kaynaklarla desteklendi. Hükümlerin; transkripsiyonu verildikten sonra günümüz Türkçesi ile özeti ve ana teması verildi. Bazı belgelerde sadeleştirme yapıldı. Doğuda Sâfevî İranı, Batıda ise Macaristan-Avusturya sınır bölgelerinde, nüfus hareketliliği işlendi. Uygulamada birlik, bütünlük, hukuka uygunluk, adalet ve uyum ilkeleri görüldü. Dışarıya göçün istenmediği, önlenmesi amacıyla tedbirlerin alınmasının yöneticilerden talep edildiği görülmüştür. Nüfus hareketlerinin; güvenlik arayışı, yaylak-kışlak yerlerinin yöneticiler tarafından başkalarına verilmesi, vergi yükünün ağırlığı, dışarıdan nüfus çağrılması, bir idarecinin verilen yerleri beğenmemesi, rea’âyadan bir kısmının Safevîlere katılma faaliyetleri, üç yıla kadar vergi muafiyeti, iç kesimlerden nüfus çekilmesi gibi ekonomik, politik, idari, sosyal ve mezhebî sebeplere dayandığı anlaşılmıştır. Nüfusun bulunduğu yerde yaşamasını teşvik edici, refah şartlarını sağlayan, ülkede kalmasını sağlayıcı nüfus politikalarının uygulanması önerilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Göç, Nüfus Hareketleri, Aşiretler, Sâfevî, Osmanlı, Bozulus, Karaulus.
Emigration in the Ottoman State due to Economic and Political Factors:

In the Muhimmah Books in the 16th Century
Abstract: Abstract: In the 16th century’s Ottoman, external migration, which means winning or losing population, were questioned to originate from which factors. Gaining information about, under which factors, the migrate from the outside and migrating out of the Ottoman replaced each other, were aimed. The provisions of a limited number of Muhimmah were screened and was supported by secondary sources. After the transcription of the provisions were given, summary and main theme were given with today’s Turkish. Simplification was made in some documents. It was seen to be demanded from the concerned state officials that the required measures be taken for the prevention of population movements, the population mobility in Safavid Iran in the East and on the borderland between Hungary and Austria in the West, were processed. In practice, unity, integrity, legality, justice and harmony principles were observed. The population movements were based on such reasons as economical, political, administrative, social and denominational; with the purpose of search for security; that the summer pastures and winter quarters were seized of them by the rulers to be transferred to some others for diverse reasons; the heavy burden of taxes; invited population from abroad; that those places allocated were considered to be insufficient by some administrators; the attempts of some people to join the Safavids; offering tax exemption up to three years and drawing populations from inlands. The implementation of the population policy that, encourages the population living in the place they are, providing welfare requirements, has been proposed.

Key Words: Emigration, Population Movements, Ashirats, Safavid, Ottoman, Bozulus, Karaulus.
Giriş

Göç ve Türleri

Göç, kişi veya kişilerin gelecekteki hayatlarının tamamını veya bir parçasını geçirmek üzere, tamamen yahut geçici bir süreliğine bir iskân ünitesinden (şehir, köy gibi) diğerine yerleşmek üzere yaptıkları coğrafi yer değiştirme hadisesidir. Bu nüfus hareketinin oluşmasında rol oynayan, hareketi sağlayan faktörler açısından göçü iki şekilde incelemek mümkündür: İnsanoğlunun serbest iradesi ile gerçekleşen göç ve güdümlü veya otoriter bir baskı altında gerçekleşen zorunlu göç. Göçler, doğrudan doğruya ülkelerin veya daha küçük toplulukların nüfusunun artma veya azalma yönünde gelişmesini etkileyen, nüfusun nitelik ve nicelik bakımından yapısını değiştiren önemli faktörlerden biridir. Nüfusun yaş, cinsiyet, vasıf ve kalite yapısında değişmeye sebep olurlar. Bu değişmeler göç alan ve göç veren çevrelerde birbirine zıt yönde etkiler bırakır. Göçe konu olan fert veya kütlelerin nitelik yapısına göre değişimler gerçekleşir göç (Akkayan,1979, s. 20).

Göçün olumlu ve olumsuz etkileri vardır. Göçün; ekonomik imkânlarla nüfus arasında denge sağlayan, aynı zamanda insanların, yetenek ve uzmanlıklarından en etkin biçimde faydalanmayı mümkün kılan; kişilerin sosyal, siyasal, ekonomik, teknolojik, eğitimsel, kültürel, psikolojik arzularının tatminine imkân veren olumlu bir mekanizma olduğunu tespit etmek mümkündür. Problemlerle dolu bir bünye kazanması halinde ise mekanizmanın olumsuz bir işleyişe yöneleceği de söylenebilir göç (Akkayan,1979, s.21).

Bir sosyal hareketlilik (Tuna,1981,s.245-252) türü olan göç olayı: iç göç ve dış göç olmak üzere iki şekilde incelenebilir: İç göç, bir ülkenin milli sınırları içinde, dış göç de ülkelerin milli sınırlarını aşarak (her iki yönde de olabilir, milli sınırların içinden dışarıya veya milli sınırların dışından içine doğru), tanımlarda belirtilen özelikleri taşıyan nüfus hareketleridir. “Bir memleket hudutlarını her iki istikamette aşmak suretiyle meydana gelen ve çalışmak, yerleşmek maksadıyla yapılan nüfus hareketine dış göç (external migration) veya aynı anlama gelmek üzere beynelmilel göç (international migration) adı verilir göç (Akkayan,1979, s.21).

Dış göçün bir başka boyutu ise nitelikli insan göçüdür. Burada her türlü nitelikli, topluma katma değer katabilecek insan ve nüfusun ülke dışına çıkışı söz konusudur. Bunun bir başka adı beyin göçüdür (Kurtuluş,1999,s.XV-XIX). Yine mevsimlik göç ve daimi göçten de söz edilebilir. Mevsimlik göçte; göç edilen yörenin (kaynak noktasının) ekonomik faaliyetinin yoğun olduğu süre dışındaki zamanlarda kişilerin yerlerini gelecek döneme kadar terk edip, diğer bölgelerde çalışmaya gittikleri göç türüdür. İkinci türde ise belirli bir süre söz konusu olmayıp, daimi yerleşmeden söz edilir (Akkayan, 1979, s. 24).
Mühimme Defterleri’nin Önemi

Osmanlı Devleti’nin müesseselerine, uygulamalarına ve benzeri birçok alanda tarihine ışık tutmakta olan, devletin en üst yönetim organı Divân-ı Hümâyûn’un aldığı kararların kaydedildiği kaynaklara Mühimme Defterler denilir. Defterlerde yer aldığı şekli ile belgeler/bilgiler bu çalışmaya kaynaklık edecektir.

Mühimme defterleri, Osmanlı Devleti’nin birinci derecede önemli resmi kayıtlarıdır. Divan-ı Hümayûn’da alınan devletin önemli kararları bu defterlere yazılıdır. Bu kararlara hüküm denir. Padişahın payitahtta bulunduğu sırada, Sadrazam başkanlığındaki Divan toplantısından çıkan emirlerin kayıt edildiği defterlerdir. Eğer bu hükümler ilgilisine de gönderilecekse suretleri çıkartılarak ilgili vezirin bilgisi çerçevesinde ulak ile gönderilirdi. Genellikle gönderildiği kimseler, tebaadan ilgili bir kimse, beylerbeyi, hükümdar, hakim, kadı gibi önemli muhataplardır. Devletin özgün ve tartışmasız kayıtları olan bu defterler bu yönü ile o devirler ile ilgili hayatın her alanı ile alakalı değerli bilgi kaynaklarıdır. Günümüzde, gelişmiş ülkelere nitelikli nüfus aktarım aracı olarak değerlendirilen dış göçün Osmanlı Devleti’nde nasıl vuku bulduğu ilgi çekicidir. Bu sebeple özgün bir çalışma olması arzusuyla dışarıya göç ve dıştan göç konusunda devletin izlediği politika ne ve nasıl olmuş ve aynı zamanda hangi etkenler altında cereyan etmiş, sorularına cevap ararken bu kaynakların güvenilirliği, araştırmada Mühimme Defterleri’ni ana kaynak olarak incelemeye yöneltmiştir (Genç ve ark.., 2010, s.7).
Osmanlı Devleti’nde Nüfusa Bir Bakış

Osmanlı Devleti’nde, üretimin büyük ölçüde tarıma bağlı olması ve nüfus-toprak oranının dengeli olmaması, yani nüfus yoğunluğunun düşüklüğü nedeniyle hem tahıl hem de vergi kaynağı olan üretimin optimum düzeyini korumak ve buna bağlı olarak herhangi bir şekilde nüfus kaybını önlemek ve korumak öncelikli politikalar arasında yer almaktaydı. Klasik dönemden itibaren en çok bilinen uygulamalar ve alınan tedbirler arasında çift bozan akçesi yer almaktadır (Arslan, 2001, s. 207-213).

Bulgular kısmında görüleceği gibi 16. yüzyıl başlarında bu nüfus hareketliliği daha çok mevsimlik göç niteliğindeydi. Göç edenler, Şah İsmail’in daveti üzerine onun seferlerine katılır, sefer sonrası geldikleri yerlere dönerdi. Daha II. Bâyezid döneminde durum böyleydi. Bu tür nüfus kayması doğal olarak Osmanlı tarım ve zenaat ekonomisine, dolayısıyla devlet gelirlerine zarar veriyordu (Djafar-Pour, 1977,s. 14-15). Nüfus kaybıyla birlikte tarımsal üretim duruyor ve bunun sonucunda kıtlık ve yokluklara kadar olumsuz etkiler bırakıyordu. Bu endişelerle II. Bâyezid, Şah İsmail’den seferlerini ve buna bağlı davetlerini ekim ve hasat mevsimleri dışındaki zamanlarda yapmasını istiyor ve tavsiye etmişti. Ama durumda düzelme olmayınca sonuçta sert önlemler alma gereği doğmuştu (Emecen ve Şahin,1994, s. XXIV).1

Osmanlı idaresi nüfus artışını tercih etmekte ve bu çerçevede ilgili merciler teşvik edilmektedir. Boş ve verimli topraklara nüfus aktarımı yanında, dıştan içe göç hareketleri de teşvik edilmektedir. Benzer şekilde, konar göçerlerin yerleşik hale getirilmesini hedefleyen iskan politikaları da, bir çok diğer amacın yanı sıra, öncelikle çeşitli sektörlerde üretim düzeyini arttırmak için de uygulama alanı bulmuştur. Tüm bunların yanı sıra, ülke yararına olabilecek her türlü bilgi ve nitelikli işgücü ile her türlü bilginin kaybına yol açmamak da bir başka neden olarak düşünülebilir. Bu tür bir politikanın altında yatan amacın; geniş kapsamlı olarak askeri, mali, ekonomik, sosyal ve siyasî politikaları gerçekleştirmek için daha fazla nüfusa olan ihtiyaçtan ortaya çıktığı kabul edilebilir. Tam aksi bir duruma, ülkenin çeşitli bölgelerinden içten dışa (sınır aşan) göçlere ise, bu göçlerin amacı ne olursa olsun müsamaha gösterilmezdi. Özellikle büyük kitleler halinde ortaya çıkan ve özünde devletle çelişik düştüğünden çareyi dışa çıkmakta bulan nüfus hareketlerine, hem nüfus eksilişine yol açtığından hem de muhaliflere ve düşmana jeopolitik, stratejik, istihbarat ve lojistik destek yanında taze kuvvet olması ihtimali bakımından izin verilmek istenmezdi.2

Belgelerden izlenebileceği gibi bu tür nüfus hareketlerine karşı sosyal, idari ve ekonomik tedbirlerin etkili olmaması halinde, askeri ve caydırıcı tedbirlere de başvurulmuştur. Bu tedbirlere başvurmadan önce, öncelikle gerekli tedbirlerin alınması için ilgili ümera ve ehl-i örfe tavsiyede bulunulduğu görülmektedir. Bu tedbirlerin işe yaramaması durumunda, sert cezalara başvurulacağı fermanlarda özellikle vurgulanırdı.3
Amaç

Bu arşiv araştırmasının amacı; Osmanlı Devleti’nin, nüfus hareketleri kapsamında başka devletlerden kendisine göç eden ve kendi topraklarından başka devletlere göç edenlerin hangi etkenlerle yer değiştirdikleri hakkında bir fikir edinmektir. Asya ve Avrupa sınırlarında ve mücavir devletlerle bu kapsamdaki ilişkileri nasıl yönetmiştir. Nüfus çekme veya nüfus aktarma aracı olarak dış göç nasıl değerlendirilmiştir. Bu tür sorulara cevap aranırken 16. yüzyıla ait Mühimme Defterleri esas alınarak araştırma gerçekleştirildi. Belge örneklerinden yola çıkılarak bulgular değerlendirildi. Sonuçlardan esinlenerek günümüze dair projeksiyonda bulunmak da bu kapsamdadır.


Yöntem

Osmanlı Devleti’nin klasik dönem argümanlarına sıkı sıkıya bağlı olduğu dönem, 14-16. yüzyıllar olarak kabul edilir. 16. Yüzyıl Osmanlı Devleti’nin birçok yönden en gelişmiş asrı olması nedeniyle tercih edilmiştir. Konu makale boyutunda ele alınmıştır. Sınırlı sayıda orijinal arşiv belgesi ile yetinilmek zorunda kalınmasına karşın, çalışma ikincil kaynaklarla desteklenmiştir.

Osmanlıca Divani hattı ile yazılmış bulunan Mühimme hükümlerinin; transkripsiyonunu verildikten sonra, hükümden bağımsız olarak günümüz Türkçesi ile özeti ve ana teması verilmiştir. Konunun akışı içerisinde uygun olan yerlerde, anlaşılmasını kolaylaştırmak amacı ile hükümler sadeleştirilmiştir.

Konu; Osmanlı Devleti’nin Asya ve Avrupa kıtasındaki topraklarından örneklerle ele alınmıştır. Doğu ve batı sınırlarının birlikte ele alınma amacı; uygulamada birlik, bütünlük ve uyum ilkelerinin varlığı konusunda da bilgi edinebilmektir.

Mühimme Defterleri’ni kaynak gösterirken şu sıra izlendi: Mühimme Defteri numarası, sayfa numarası, hüküm numarası ve hükmün yazıldığı hicri tarih ve miladi karşılığı verildi (Örneğin, Mühimme Defteri: 6, 206-207, 445. 26 Rebi'ü'l-evvel Sene 972/ 1.11.1564).

Girişten sonra amaç, yöntem, arşiv araştırması ve literatür taraması, bulgular, değerlendirme ve sonuç’un ardından kaynaklar listesi verilerek çalışma tamamlanmıştır.


Arşiv ve Literatür Araştırması

Bu çalışmanın belkemiğini Osmanlı Arşivi belge koleksiyonlarından biri olan Mühimme Defterleri oluşturmaktadır. Fert, toplum, devlet ve medeniyet olarak gelişmek, ilerlemek, nüfus yapısını ve niteliğini daha iyiye doğru geliştirmek adına bu tarihi geçmişten ve bu özgün kaynaktan yararlanarak bilimsel bir katkı sağlamak mümkündür. Bu düşünce ile 5, 6, 7, 12, 31, 32 ve 35 numaralı Mühimme Defterleri’nden Osmanlı Devleti’nin, doğu ve batı yakasındaki Asya ve Avrupa kıtalarındaki topraklarında dış göçe konu olabilecek nüfus hareketliliği konu edinilmiş ve birbiriyle ilgisi olan hükümler değerlendirilmiştir. Bu hükümlerdeki tarihi şahsiyetler, olaylar, mekanlar ve meseleler hakkında tamamlayıcı ve aydınlatıcı bilgileri ikincil kaynaklardan yararlanarak arz ettik. Eski okumalarımızdan yararlanarak aktardığımız bilgilere ise kaynak belirtme güçlüğü nedeniyle, ayrıca kaynak gösterilmemiştir.


Bulgular

Doğu Sınırlarında: İçten Dışa Göçün Önlenmesi

Osmanlı Devleti’nin Asya topraklarında, doğu sınırları diye niteleyebileceğimiz alanlarda 1500 yılından itibaren Şah İsmail tarafından Safevî Türkmen devleti oluşturulmuştu. Bu başlık altında Van, Soran, Urmiye, İmadiye, Kazvin, Loristan, Mekri, Şehr-i Zol, Tebriz gibi yerlerde vuku bulan ve dış göç kapsamında değerlendirilebilecek nüfus hareketliliğini ele alacağız.


Nüfus Hareketliliği: Mevsimlik ve Siyasi Göç

Osmanlı topraklarından doğuya doğru hareketlilik Şah İsmail’in ortaya çıkışı ve öncesinden gözlemlenmeye başlamıştır. Mürit ve danışmanlarının tavsiyesine uyan İsmail, Erzincan civarındaki Sarukaya yaylağına giderken Anadolu’daki Sâfevi bağlılarını kendisine katılmaya çağırdı. Anadolu’nun köylü ve göçebe Türkmenleri, büyük bir istekle bu davete uyarak, asker ve idareci olarak Sâfevi Devleti’nin kurulmasında ve yükselmesinde büyük ölçüde etkili oldular (Djafar-Pour,1977, s.14). İşte Sâfevi Devleti’nin başlıca dayanağı olan bu Kızılbaş uluslarından Ustaclu (Usta-Hacıoglu, Ustaclu) lar, Sivas, Amasya bölgesinden, Rumlu’lar; Tokat, Amasya, Corum, Koyulhisar, Bayburt ve İspir köylülerinden; Tekelü’ler, Teke (Antalya) ve Menteşe (Muğla) sancağından; Zulkadirlu’lar, Maraş, Elbistandan, Yozgat bölgesindeki Dulkadir ulusundan; Şamlu’lar, Sivas-Uzun Yayla’da yaylayıp Haleb bölgesinde kışlayan Beğdili, Harbendelü, İnallu… Türkmenlerinden, Afşar’lar, Dulkadir ve Haleb Türkmenleriyle Akkoyunlu Afşarlarından ortaya çıkmış; Kaçar’lar XV. asır sonlarında, Bozok (Yozgat)‘tan Azerbaycan’a göç edip yerleşmişlerdir. Yine ikinci derecede önemli Kızılbaş4 uluslarından Varsak’lar, Adana, Tarsus bölgesinden; Çepni’ler, Trabzon- Samsun’dan; Cerid’ler, Dulkadir-eli’nden; Turgud’lular, Konya bölgesinden gitmişlerdi (Djafar-Pour, 1977, s.15).

Belirtildiği üzere 16. yüzyıl başlarında bu gidişler daha çok mevsimlik göç niteliğindeydi. Gidenler Şah İsmailin daveti üzerine onun seferlerine katılır, sefer sonrası geldikleri yerlere dönerdi. Bu tür nüfus kayması, Osmanlı tarım ve zanaat ekonomisine ve bunların sonucu olarak devlet gelirlerine zarar veriyordu (Küpeli,2010, s. 228-230).

Aşağıdaki hükümde ise mezhep birliği sebebiyle Çepnilerin, Safevîlere destek sağlamayı amaçlayan nüfus hareketliliği söz konusudur;

Trabzon beyi Süleyman Beye Hüküm ki mektub gönderüb sancağında olan Kürtün5 kazasının re'ayası Çepni6 olub kızılbaş ahali olmağla bu def'a sulhdan sonra otuz nefer kimesne göç edüb öte canibe gidüb ve anlardan gayrı dahi ba'zı kimesneler yukaru canibe muttasıl nüzur cem' edüb varub gelüb haklarından gelinmezse cümlesinin geçmesi mukarrerdir, deyü bildirmişsin. İmdi mela'in-i hasirinin haklarından gelinmek ehemm-i mühimmattandır. Buyurdum ki hükm-i refi'im varıcak bu babda tamam-ı basiret üzere olub bu hususı kimesne gadr etmeyüb ve kızılbaş teftiş olunur deyü şayi' olunub anun gibi yukaru canib ile alaka eden kimesneler birer bahane ile ele getürüb dahi! şer'le teftiş edüb rafz ve ilhadı sabit ve zahir olundıysa habs edüb yarar adamlarla südde-i se'adetime gönderüb yazub bildirüb amma bu bahane ile kendü hallerinde olan kimselere zarar verdirmeyesin… (Mühimme; 5, 513, 1401. 17 Ramazan Sene 993 / 12.9.1585 Perşembe).

Trabzon Beyi'ne gönderilen yukarıdaki hükümde; Kürtün kazası'ndan 30 nefer kızılbaş Çepni'nin barış anlaşmasından sonra İran'a göç ettikleri, bunların dışında başkalarının da sürekli nüzûr7 topladıkları, bunların haklarından gelinmemesi durumunda tamamen göç edebileceklerinden bahisle tedbir alınması ve gerekirse haklarından gelinmesi, rafızi ve mülhid olanların yakalanarak İstanbul'a gönderilmesi ancak bu bahane ile kendi halinde olan kimselere ilişilmemesi emredilmiştir. Burada siyasî-mezhebî tercihe dayalı bir dış göç söz konusudur. Osmanlı Devleti, bu göçü birçok yönden uygun bulmamaktadır. Öncelikle siyasi yönden Safevîlere nüfus ve nüfuz yönü ile destek sağladığından izin vermemektedir. Olay mahallinde toplum huzurunu bozduğundan ve propaganda yöntemleri ile din ve inanç yönüyle insanları Osmanlı’nın arzu etmediği boyutlarda etkilediğinden uygun bulmamaktadır.

Aşağıdaki belgede ve zaman diliminde ise bu mesele daha da gelişmiş ve farklı boyutlar kazanmıştır;

İmadiye’den Urmiye, Tebriz ve Kazvin’e Firar Edenler

07 N (Ramazan) 985 (/ 18.11.1577) tarihinde; Soran Sancağı beyine gönderilen hükümde, Van beylerbeyisi Hüsrev'in, dergâh-ı mu'llama, mektub gönderip, İmadiye Hakimi Kubâd Bey'in, karındaşı olan Behrâm adlı, kötü bahtlı, özünde mevcut olan ihanetini açığa vurup ilhâdı, ihtiyar etmekle ve kırk nefer miktarı adamı ile kayıplara karışıp sancağından geçip Kızılbaş’a ait olan Urmî(ye) adlı kasaba'ya varıp oradan kalkıp Tebriz'e varıp oradan Kazvin'e gittiğini bildirdiğinden (dolayı), imdi adı geçen hain senin sancağından geçip, gidip ve haini mukayyet olmamana sebep nedir? Adı geçen müfsidin işaret edilen karındaşı ile araları sulh üzere olmayıp südde-i sa'adetimden8 tayin olunan sancağı, kendisine verilen yerleri kabul etmeyerek sürekli fitne ve fesâd, kavga ve husumette olduğu açık ve aleni olup [bu hallerinden anlaşılıyordu ki] elbette bir fesada başlayacağı ve sebep olacağı ma'lumum idi. Onun gibi adı geçen müfsit ita'at dairesinden çıkıp da başka yere gitmek için sancağına uğradıkta dergah-ı sa'adet-destgahıma olan ubudiyet ve ihtisasın mucebince yol vermeyip, üzerine varıp ölü veya diri ele geçirilmesi için ikdâm ve ihtimam etmen gerek idi... Onun gibi Memâlik-i Mahrusa’m halkından kimse yukaru canibe [İran'a] gitmek sevdasıyla senin sancağından geçip gitmek isterler ise yol vermeyip üstelik o asilerin atlarını ve sair soygunlarını ele geçirenlere ait olmak üzere mecâl vermeyerek üzerine varıp hangi yolla mümkün ise ele getirip hakkından gelmek bâbında ikdam ve ihtimam eyleyesin...” (Mühimme; 32, 20, 72. 7 Ramazan Sene 985/ 18.11.1577).

Bir sureti Zor Sancağı Beyine, Bir sureti Brados Sancağı Beyine ve ismi okunamayan iki sancak beyine (Mühimme; 32, 20, 72. 7 Ramazan Sene 985/ 18.11.1577) daha gönderilmiş olan bu hükümde; kardeşi ile arasında vaki anlaşmazlığın yanı sıra Osmanlı idaresince kendisine verilen sancağı beğenmeyip kırk adamı ile birlikte Van Vilâyeti'nden geçip İran'a ait olan Urmiye, Tebriz, Kazvin gibi yerlere uğradığı, fesât olarak bilinen işlerde bulunmaktan boş durmadığı ve ilhâdı yani dinden çıkmayı tercih ettiği ifade edilen ‘İmâdiye Hâkimi Kubâd Bey’in kardeşi Behrâm’ın bu tavrı Rafıziliği tercih ve Kızılbaş tarafına geçmek olarak değerlendirilmiştir.

Hükme muhatap olan Van Beylerbeyi idaresindeki topraklardan geçip gitmesine göz yumduğu için eleştirildiği gibi adı geçeni ve beraberindekileri ölü veya diri ele geçirmesi emredilmekteydi. Bu tür geçişlere izin vermemesi ve İran’a gitmek isteyen asileri, eşya ve atları (ele geçirecek kimselere) ganimet olmak üzere ölü veya diri ele geçirilmesi emredilmiştir. Bu dönemde Osmanlı-İran ilişkilerine göz atıldığında, bu keskin tavrın sebebi anlaşılmış olur.



Şah Tahmasb ve Safevîlerle İlişkiler

Osmanlı hükümeti, Safevî hanedanı yönetimindeki İran’da Şah Tahmasb’ın ölümünün ardından gelişen olayları büyük bir dikkatle izler. Serhâd Beylerbeyilerine gönderilen hükümlerde: kalelerin ve askerin techizat ve teslihâtının ikmali, Sâfevî idaresi tarafından sulha riayet olunursa bu taraftan da ahid-nâmeye aykırı herhangi bir hususa izin verilmemesi, Sâfevî ülkesindeki karışıklığa rağmen tüccarların Osmanlıya gelişine müsaade olunursa Osmanlı ülkesinden de Sâfevî ülkesine ve Osmanlı tüccarlarının sınırı geçip yukarı tarafa gitmesine izin verilmesi, istenir. Eğer sınırlar kapatılıp tüccarlar bırakılmıyorsa bu taraftan da gitmek isteyenler bırakılmayıp hareketlerini bir süre ertelemeleri emredilir. Ayrıca Sâfevî ülkesinin içinde bulunduğu şartların gözlenip araştırılması emredilmiştir (Uzunçarşılı, 1973, s. 55).

Sâfevîlerin 1555 tarihli Amasya anlaşmasına aykırı olarak; Gilân’dan, Osmanlı ülkesine gelmekte olan bir Osmanlı kervanı, Zengân’da (Sultaniye’nin kuzey batısında bulunan Zencan olmalıdır) basılarak malları yağmalanır ve tacirlerden çoğu öldürülürüp bir kısmı esir edilir. Bunun üzerine “Mabeynde sulh u salah emri muhakkak iken ve âyîn-i küffârda dahi kervan ve tüccara dahl u taarruz olunmak yoğ iken ahd u aman içinde böyle vaz’ olunmanın aslı nedir?” diye Sâfevî idaresi’ne sorulur. Gönderilen iki çavuşa; gerekli cevap verilmemiş ve çavuşlar hapsedilmişti. Akıbetlerinin ne olduğunu öğrenmek için Van’dan gönderilen adamlar da tutuklanmıştı. 985/1577 yılı Şaban ayından itibaren Osmanlı merkezî hükümetini endişeye düşüren bu olayların ortaya çıkmasından sonra doğrudan doğruya Sâfevî hükümdarının etkisi ve teşvikiyle bu gelişmeler oluyor diye, Osmanlı tarafından algılanır olmuştu (Uzunçarşılı, 1973, s. 56).

Safevî yönetiminden anlaşmaya uygun olarak firar eden Behram ve adamlarının teslim edilmesi, Osmanlıya sığınanlara engel olunmaması isteniyordu. Yukarı canib diye belirtilen Sâfevî idaresinden, Şah II. İsmail’in babasından kalan barışı bozması üzerine Osmanlı Hükümeti, yalnız savunma ve ihtiyati tedbirler almakla yetinmeyip misliyle karşılık verme hakkını kullanarak Sâfevî ülkesinden, bu tarafa bağlılık gösterip gelmek isteyenlerin teşvik edilmesi, gelenlerin hallerine göre gözetilip riayet olunması için Osmanlı yönetimine yeterli ve gerekli bilgileri arz etmelerini, sınır beylerbeylerine emreder (Uzunçarşılı, 1973, s. 55-88).

Safevîler, bu dönemde geçerli olan barışı ihlal edip Osmanlı Devleti’ni kendisini savunmaya yöneltmiştir. Bunun fiili bir düşmanlığa dönüşmesi Şah’ın ölümünün duyulması üzerine gerçekleşmiştir. 20 Şevval 985 (2 Ocak 1578) tarihinde, doğu sınırları beylerbeyilerine 13 Ramazan günü vefat eden Şah II. İsmail’in hükümranlığı sırasında babası ile yapılan barış anlaşmasına bağlı kalmadığı, bundan başka “rafzı ihtiyar edüp, Yukarı Canibe iltica eden Ekrâd beylerine “külli riâyet” edip bazılarına “sancak tarikiyle” ülkeler vererek ahdi bozduğundan” durum gerçekten böyle ise, yeni hükümet kurulmadan önce Sâfevî idaresinden, ele geçirilmesi mümkün olan yerlerin zapt edilmesi ama bu bahane ile savaşmayanlara ilişilmemesi önemle belirtilmiştir (Uzunçarşılı, 1973, s. 61-64)

Bir başka belgede ise;



Yüklə 97,06 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə