Kadın Mültecilerin Yaşadıkları Sorunlar ve Sosyal Hizmet



Yüklə 32,91 Kb.
tarix15.04.2018
ölçüsü32,91 Kb.
#38552

Kadın Mültecilerin Yaşadıkları Sorunlar ve Sosyal Hizmet



Mülteci Kadınlar


Mülteci kadınların özel bir durum yaşadıklarını söylemek mümkün görünmektedir. Mülteci ve sığınmacı kadınlar, kadınlar açısından geçerli tüm göç nedenlerine ek olarak daha farklı nedenler yüzünden de göç etmektedir. Özellikle kendi ülkelerindeki ataerkil sistem ve yapıdan kaynaklanan güçlükler (şiddet, gelenekten kaynaklanan uygulamalar vb.), kadınların mülteci olarak göçüne yol açmaktadır. Buna ek olarak mülteci kadınlar göç ettikten sonra da ek birtakım güçlüklerle karşılaşmaktadırlar (Buz, 2007: 19).

Kadınlar da bütün sığınmacılar gibi, baskı zulüm ve korku içinde oldukları için kaçmaktadır. Ancak kadınlar, erkeklerden farklı olarak 1951 Sözleşmesi’nde özel olarak yer verilmeyen toplumsal cinsiyet temelli ayrımcılık, sosyal ve kültürel önyargılardan kaynaklanan baskı ve zulüm, geleneklerle ilişkili bedensel ve ruhsal sağlıklarını bozan zarar verici uygulamalar, cinsel istismar, cinsel şiddet, aile içi şiddet gibi esas olarak kadın olmalarından kaynaklı zulüm ve baskılardan kaçmak için de ülkelerini terk etmek ve başka bir ülkeye sığınmak zorunda kalırlar (Akkaya, 2002;77; Odman, 1996: 2).

Kadın ve kız çocuğu ticareti ve kadınlara yönelik toplu tecavüz gibi cinsel saldırıların geçmişi çok eskilere uzanmaktadır. Birleşmiş Milletler verilerine göre her yıl iki milyon kadın ve kız çocuğunun ticareti yapılmaktadır. Bosna, Kamboçya, Liberya, Peru, Somali ve Uganda’da savaş esnasında yaşanan toplu tecavüz vakaları bilinmektedir. Örneğin sadece Bosna savaşı sırasında en az yirmi bin Müslüman kadının; 1994 Ruanda soykırımında ise beş yüz bin kadının tecavüze uğradığı tahmin edilmektedir. Sierra Leone’ de kendilerine anket uygulanan yerinden edilmiş ailelerinin de %94’ü tecavüz, işkence ve cinsel kölelik de dâhil olmak üzere, cinsel saldırılara maruz kaldıklarını bildirmişlerdir ( Mazlum-Der, 2005: 27).

Mülteci topluluklarından herhangi birinde, evlerinden uzaklaşmış olan insanların yaklaşık yüzde ellisini kadınlar ve kız çocukları oluşturmaktadır.

Kadınlar; evlerinin, ülkelerinin ve çoğu zaman da ailelerinin korumasından yoksun kalır ve savunmasız bir duruma düşerler. Sürgüne yapılmış uzun bir yolculuğun ardından yetkililerin kötü muamelesi yada kayıtsızlıkları ve sözde güvenli olan bir yere varmaları cinsel tacizi sürekli kılabilmektedir. Bazı kadın mülteciler, hemcinslerinden daha fazla korunmaya ihtiyaç duyarlar.

Mülteci kız ve kadınların erkek mültecilere kıyasla daha farklı ve özel koruma ihtiyaçları bulunmaktadır. Kız çocuklarının ve kadınların kullanılmaya, cinsel ve fiziksel istismara, sömürüye ve mal ve hizmetlerin dağıtımında ayrımcılığa karşı korunmaları gerekir.

Mülteci olarak yaşamlarının her aşamasında koruma sorunları mülteci kadınların peşini bırakmayabilir.

Mülteci kadınlar,

kaçışları öncesi ve esnasında fiziksel ve cinsel saldırı ve istismara; sığınma ülkesinde fiziksel ve cinsel saldırı ve istismara; eşlerinin istismarı ve terk etmesine; silahlı çatışmaya ve zorla askere alınmaya; cinsel sömürüye ve fahişeliğe zorlanmaya; kişi olarak tanınmamaya ve belge eksikliğine; ve/veya geri dönüşlerinden sonra fiziksel ve cinsel saldırı ve istismara maruz kalabilirler.

Mültecilik döngüsü içerisinde kadın ve kız çocuklarına yönelik cinsiyet / toplumsal cinsiyete dayalı şiddeti aşağıdaki gibi sınıflandırmak mümkündür.

Çatışma sırasında, kaçıştan önce:

•          İktidarda bulunan kişiler tarafından taciz edilme

•          Kadınların cinsel olarak işkence görmesi

•          "Askerler" tarafından cinsel şiddet uygulanması

•          Toplu tecavüz ve hamile bırakılma

•          Çatışma halindeki tarafların silahlı mensupları tarafından kaçırılma

•          Kaçış sırasında

•          Haydutlar, sınır muhafızları tarafından cinsel saldırı

•          İnsan tacirleri, köle ticareti yapanlar tarafından yakalanma

Sığınma ülkesinde:

•          Otorite sahibi kişiler tarafından cinsel saldırı,

•          Ailelerinden ayrı düşmüş kız çocuklara, bakici aile yanındayken cinsel taciz

•          Aile içi şiddet

•          Yakacak toplarken, su almaya giderken cinsel saldırı

•          Hayatta kalabilmek için cinsel ilişkiye zorlanmak/ zorla fuhuş

•          Sığınma ülkesinde yasal bir statü beklerken y da yardim ve kaynaklara erişmeyi beklerken cinsel taciz

Geri dönüş sırasında:

•          Kadınlara yönelik zararlı geleneksel uygulamaların tekrar başlatılması

•          Ailelerinden ayrı düşmüş kadın ve çocuklara yönelik cinsel taciz

•          İktidarda bulunan kişiler tarafından cinsel istismar

•          Haydutlar, sinir muhafızları tarafından cinsel saldırı, geri dönüşe zorlanma

Yeniden bütünleşme:

•          Geri dönenlere bir çeşit ceza olarak cinsel tacizde bulunmak

•          Yasal statüyü düzene sokmak için cinsel zorbalık

•          Kadınların karar alma süreci haricinde bırakılması

•          Kaynaklara erişiminin engellenmesi


Cinsiyete dayalı şiddete daha açık bu kişiler:

•          Refakatsiz ve tecrit edilmiş tek kadınlar,

•          Yalnız aile reisi kadınlar,

•          Cinsel şiddet kurbanı kadınlar,

•          Eşcinsel kadınlar,

•          Ruh sağlığı bozuk ve travmatik kadın mülteciler,

•          Refakatsiz kız çocuklar ve koruyucu aile bakımına verilmiş çocuklar,

•          Ve gözaltındaki veya benzeri durumdaki kadınlardır (Bu bilgiler BMMYK Türkiye Ofisi web sayfasından alınmıştır).

Kadın sığınmacıların çoğu Türkçe bilmemektedir. Mülteci kadınlar çoğunlukla ev içinde kalmakta, herhangi bir şekilde dışarı çıkamamakta ve bu nedenle hem Türkçeyi öğrenememekte hem de yaşadıkları ortamı tanıyamamaktadırlar (Mazlum-Der, 2005;60). Bu durum kadın sığınmacılar açısından zor bir durumdur. Kendilerini ifade edemediklerinden birçok problemlerle karsılaşabilmektedirler.

Kadın sığınmacıların %86,5’ i Türkiye’de çalışmamaktadırlar. Aslında Türkiye’deki mevzuatın getirdiği sınırlamalar nedeniyle erkek sığınmacılar da çalışamamaktadırlar. Kadın sığınmacıların çalışmama nedenleri arasında onların zaten kendi ülkelerinde de çalışmıyor olmalarının yanı sıra, dil sorunu, yasal sorunlar, kültürel yapı gibi faktörler de rol oynamaktadır. Çalıştığını ifade eden kadın sığınmacılar ise çoğunlukla temizlik işine gittiklerini belirtmektedirler. Çalıştığını belirten kadın sığınmacılar, genellikle düşük ücret aldıklarını, kimi zaman da çalışma ücretlerini hiç alamadıklarını ifade etmektedirler (Mazlum-Der, 2005; 62).

Türkiye’ye geldiklerinde mülteci kadınlar çoğunlukla kaygı, daha sonra sırasıyla huzur, korku, öfke, güven duygularını hissettiklerini belirtmişlerdir. Türkiye’ye geldiklerinde hissettikleri kaygı ve korku hissi daha çok gelecek endişesi ve belirsizlikten kaynaklanmaktadır. Bunun yani sıra dil bilmeme, sınır dışı edilerek menşei ülkesine gönderilme gibi nedenler de bu duygulara yol açmaktadır. Örneğin; İranlı sığınmacılar, çoğunlukla insan kaçakçılığı yapan kişiler aracılığıyla Türkiye’ye girdiklerini ve uzunca bir süre durumlarının ne olacağını bilememekten kaynaklanan korku ve kaygı dolu bir dönem yaşadıklarını belirtmişlerdir.

Ayrıca sığınmacı kadınlar aile içinde çatışmalar yaşadıklarını belirtmişlerdir. Bunun nedenlerinden biri ekonomik sorunlardır. Ayrıca yasal statülerinin belirsizliği, gelecek kaygısı, iş bulamama gibi nedenler de aile içi çatışmaya sebep olmaktadır. ,

Aile içi çatışma ile birlikte şiddet gördüğünü belirten kadınlar da bulunmaktadır. Ancak bu kadınlar, çoğunlukla eşlerinden şikâyetçi olmamakta ve bu durumu gizlemektedirler. Çoğu zaman da şikâyetçi olmalarının kendilerinin menşei ülkelerine iade edilmelerine neden olabileceği kaygısını taşımaktadırlar (Mazlum-Der, 2005; 65).

Özellikle İranlı kadın sığınmacılar yerel halk tarafından dışlandıklarını, kendilerine karşı önyargılı ve tepkili olduklarını, dışlayıcı bir tavır sergilediklerini belirtmektedirler. Özellikle doğuda erkeklerin kendilerine olumsuz bir gözle baktıklarını, sözlü ve fiziksel tacizlere uğradıklarını belirtmişlerdir. Bu nedenle dışarı pek çıkamamakta ve bu yüzden de Türkçe’yi öğrenmeleri daha da zorlaşmaktadır.

Yaşanılan mekâna bağlı olarak gelişen hastalıklar, sağlık problemleri içinde en basta yer almaktadır. Bunlar arasında rutubete ve soğuğa bagli olarak üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları ve romatizma gibi hastalıklar en fazla görülmektedir. Psikolojik hastalıklar, depresyon, anksiyete gibi hastalıklar da içinde bulunulan ortama bağlı olarak gelişebilmektedir. Sığınmacı kadınlarda ayrıca sürekli ev içerisinde kalmış olmalarından kaynaklanan bir takim psikolojik rahatsızlıklar da ortaya çıkabilmektedir ( Mazlumder 2005; 67)

Mülteciler, ülkelerinden kaçmalarına neden olan sorunların yanında, kaçış sırasında ve gittikleri ülkelerde de pek çok sorun yaşamaktadırlar. Mültecilerin sorunlarına bilimsel ve disiplinler arası bir yaklaşımla yönelmek gerekmektedir. Mültecilik alanında sosyal hizmet uygulamalarının neler olabileceğini belirlemek büyük önem taşımaktadır.

The Social Work Dictionary’de sosyal hizmet, insanlara etkili bir psikososyal işlevsellik düzeyine ulaşmalarında yardımcı olan ve tüm insanlar için esenliği arttıracak toplumsal değişmeleri etkilemekte başvurulan uygulamalı bir bilim olarak tanımlanmaktadır (Barker 1999: 455). Thomas ve Pierson, sosyal hizmeti , “bakım, koruma ve danışmanlık sağlayarak, insanların yaşamlarında karşılaştıkları güçlüklerin üstesinden gelmelerine yardım etmeyi amaçlayan mesleki faaliyetler bütünü” olarak tanımlamışlardır. Sosyal Hizmet Uzmanları Federasyonuna göre sosyal hizmet, sosyal sistemler ve insan davranışını temel alan kuramlardan faydalanarak, bireylerin çevreleriyle etkileşimde bulundukları noktada müdahalede bulunmaktadır. İnsan Hakları ilkeleri ve sosyal adalet kavramı sosyal hizmet açısından çok önemlidir ve sosyal hizmetin temelini oluşturmaktadır (Beter,2006:78)

Sığınmacılık konusuna ilişkin sosyal hizmet müdahalesi genelci bir uygulamaya dayandırılmalıdır. Var olan durumlar, bütün yönleriyle ele alınmalı, bütüncül bir bakış açısı, problem çözme sürecine yansıtılmalıdır; çünkü mültecilik konusunda yaşanan bütün süreçlerin birbiriyle bağlantısı bulunmakta, bir aşama diğerini etkilemektedir (Beter, 2006:79).

Sosyal hizmet insanlar ile yaşam ödevlerini başarma, zor bir durumun üstesinden gelme ve amaçlarını ve değer verdikleri şeyleri gerçekleştirebilmelerini etkileyen sosyal çevreleri arasındaki etkileşimle ilgilidir. Bu nedenle insanlara kendi sorun çözme ve baş etme kapasitelerini daha etkili kullanmaları ve genişletmeleri, insanlar ve kaynak sistemler arasındaki ilk bağlantıları kurma ve kolaylaştırmalarına yardımcı olmaktır (Buz, 2004: 116–117).

Sığınma deneyimi, insanlar için farklı tepkilerin gösterildiği bir süreçtir. Kişilerin bu deneyimine tepki, çok sevdiği bir insanı kaybeden bir kişinin hissettikleri ile bir benzerlik göstermektedir. Bu hisler; 1.şok, reddetme, inanmama, 2. Saldırganlık; 3. Kızgınlık; 4.Depresyon 5. İlginin kaybı, intihar girişimi, uyuşukluk; 6. Pazarlık; 7. Kabullenme; 8. Çözüm üretme 9. Rehabilitasyon (BMMYK, 1994:36).

Bu süreçte mültecilerin toplumdan beklentileri; güçlendirilmiş psikolojik var olma hissi, ekonomik destek ve bağımsızlık, arttırılmış hayatlarını kontrol ve yönlendirme gücü, kültür, dil ve dinin devamı ve ev sahibi olan toplum ile iletişimdir (BMMYK, 1994: 14).

Sosyal hizmet uygulamalarının en genel amacı; kişileri güçlendirme, mültecilerle yürütülen çalışmalarda da büyük önem taşımaktadır. Sosyal hizmetin bir amacı olarak güçlendirme, göçmen ve mültecilerin aile, grup ve toplumlar içindeki baş etme ve uyum yeteneklerini arttırmaya odaklanmalıdır. Diğer bir deyişle, güçlendirmenin amacı bu kişilere başkalarıyla ilişkiler yaratabilmelerinde ve güçlü hale getirme konusunda diğer sosyal hizmetler ile “bağlantı kurma” kapasitelerini arttırmalarına yardımcı olmaktır.

Mülteciler için sosyal hizmetler kendi kendilerine yetebilme, karşılaştıkları acil sorunları çözebilme ve aynı zamanda da emniyet duygusu inşa edebilme becerilerini geliştirmeye odaklanır (BMMYK, 1994:7).

Levienne, sosyal hizmet mesleğinin sığınmacı ve mültecilere üç farklı düzeyde çalışabileceğini ifade etmiştir. Bu alanları mikro, mezzo ve makro düzeyler olarak tanımlayan Levine, mikro düzeyde sosyal hizmet müdahalesinin sığınmacı ve mültecilerin katılımcı davranışlarının artırılması, müracaatçıların beceri kazanmaları ve kendi kendilerine yeterli olma durumunun yaratılmasına odaklandığına işaret etmiştir. Mezzo düzeyde, grup çalışmalarının kullanılmasıyla, kolektif sorun çözme becerilerinin geliştirilmesi, duygusal tepkilerin normal hale getirilmesi, etkinlik ve denetim mekanizmalarının kazanılması ve örgütsel davranışların gösterilmesi amacıyla, sosyal hizmet müdahalesinin kullanılabileceğine değinilmiştir. Makro düzeyde ise, sosyal hizmet mesleğine sığınmacıların ve mültecilerin ekonomik, psiko-sosyal, eğitim ve sağlık gibi alanlarda karşılanamayan gereksinimlerinin belirlenmesi için araştırma yapmak, söz konusu müracaatçıları ilgilendiren politikaların oluşturulmasına katkıda bulunmak ve bu kişilerin yararına toplum örgütlenmesi yapmak gibi roller düştüğü belirtilmiştir



Mültecilik alanında sosyal hizmet uzmanının(Sosyal çalışmacının) rolleri

Sosyal hizmetlerkendilerine pek de davetkâr olmayan hatta düşmanca olan yabancı kentsel ortamlarda bulunan mültecilerin gereksinimlerini belirler. Bundan dolayı sosyal hizmetlerin amacı yerel yönetimin ve halkın yardımlarıyla kendi ayakları üstünde durabilen mülteci topululukları yaratmaktır (BMMYK, 1994:8).

Mültecilik alanında sosyal çalışmacıların pek çok rolleri vardır. Bunlar;

1.Danışmanlık: Mültecilere ihtiyaç duydukları her konuda danışmanlık verilmektedir.

2.Savunuculuk: Gerektiğinde mültecilerin haklarını savunabilmektedir.

3.Bilgi verme: Mülteciye ihtiyaç duyduğu her konuda bilgi verebilmekte ve yönlendirebilmektedir.

4.Kaynaklarla buluşturma: Müracaatçıları toplumdaki kaynaklarla buluşturma anlamında çalışmalar yapabilmektedir.

5.Güçlendirme: Mültecileri içinde bulundukları tüm güçlüklere karşı koymaları yönünde çalışmalar yapabilmektedir. Müracaatçıları güçlendirirken SHU “güç” kaynaklarına başvurma gereksinimi duyabilir: (1) Para, iş, barınak, sağlık bakımı ve eğitim gibi kaynaklara nereden ulaşılabileceği ile ilgili ve onlara nasıl güvenli olarak ulaşılacağı konusunda bilgi sahibi olma ya da haberdar olma (2) Ülkedeki sorun çözme yetenekleri kadar sivil, politik ve yasal sistemler hakkında bilgi, (3) Sosyal sistemler ya da örgütlerle başa çıkmada etkili olan tutum ve davranışlar seti ya da kişisel beceriler ve (4) Müracaatçıların etnik toplumunun içinde ve dışında yer alan, arkadaş ya da tanıdıklar gibi iletişim ağları inşa etmelerinde katkısı olacak destek sistemlerini bilmek.

6.Toplumla bütünleştirme: Toplumların mültecilere yönelik ön yargıları nedeniyle mülteciler çok zorluk yaşamaktadırlar. Bu anlamda mültecileri ve toplumu bütünleştirme çalışmaları yapabilmektedirler. Ayrıca toplumu da bu konuda bilgilendirmektedirler.

Mülteci sorunlarına kalıcı çözümler

Mülteciler için üç temel kalıcı çözüm vardır. Bunlar;

Gönüllü olarak vatanlarına dönme: En çok tercih edilen çözümdür. Fakat gerçekleşmesi zor bir çözümdür. Temelde kişilerin ülkelerindeki yaşam koşulları iyi olduğunda, ülkelerini terk etmeyecekleri varsayımından hareket edilir. Ülkedeki baskı yaratan koşulların kalkması ile insanların ülkelerine dönecekleri düşünülmektedir. Fakat ülkelerinin koşullarının değişmesi için kökten değişiklikler gerekir, bu da çoğu zaman çok zordur.

Yerel Yerleşim: Gönüllü geri dönüşüm mümkün olmadığında en çok başvurulan çözümdür. Mültecileri, ikamet ettikleri ülkede kendi kendilerine yetebilecek hale getirecek düzenlemelerdir.



Üçüncü ülkeye yerleştirme: Yerel bütünleşme mümkün değilse, diğer bir ülkeye yerleştirme söz konusudur. Bu mültecilere gerekli danışmanlık ve ön hazırlama hizmetleri verilmelidir.








Yüklə 32,91 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə