Kamu poliTİkasi bağlaminda iran ve tüRKİye enerji poliTİkalarinin karşilaştirilmasi: İŞBİRLİĞİne yönelik firsat ve engeller üzerinden bir değerlendirme



Yüklə 84,28 Kb.
tarix01.12.2017
ölçüsü84,28 Kb.
#13462

KAMU POLİTİKASI BAĞLAMINDA İRAN VE TÜRKİYE ENERJİ POLİTİKALARININ KARŞILAŞTIRILMASI: İŞBİRLİĞİNE YÖNELİK FIRSAT VE ENGELLER ÜZERİNDEN BİR DEĞERLENDİRME

Veysel BABAHANOĞLU1



Özet

Hükümetlerin herhangi bir konu hakkında bir şeyler yapması ya da yapmaması biçiminde tanımlanan kamu politikası, ülkelerin sosyopolitik, sosyoekonomik ve kültürel değerleri baz alınarak çeşitli aktörler aracılığı ile şekillendirilmektedir. Her biri ayrı bir uzmanlık alanı olan kamusal ihtiyaçlar içerisinde olağanüstü bir hızda değişime uğrayan siyasal dönüşümlere ve çatışmalara neden olan enerji, son yüzyıla damgasını vurmuş bir çatışma ve işbirliği unsurudur.

Enerji ihtiyacı, dünya nüfusuna paralel olarak hızla artmakta olup hükümetler, kamu politikası bağlamında bir dizi enerji politikası geliştirmektedir. Ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile enerji kaynaklarına sahipliği, enerji politikalarını etkileyerek, enerji arz güvenliği sorununu gündeme taşımaktadır. Enerji alanındaki gelişmeler ve yaşanan ekonomik ve siyasal krizler, kaçınılmaz bir biçimde, Türkiye’nin enerji politikalarını revize etmesini zorunlu kılmaktadır. Enerji kaynaklarının belli bir coğrafya üzerinde kümelenmiş olması ve kaynakların kıtlığı, Türkiye’nin güçlü bir kamu politikasıyla doğru kartlara oynamasını zorunlu kılmaktadır.

Bu çalışmanın temel amacı, İran ve Türkiye’nin enerji alanındaki işbirliğine yönelik fırsat ve engellerin ortaya konulmasıdır. Anılan amaca ulaşmak için İran ve Türkiye’nin gelecekteki enerji ihtiyaçlarına ve enerji işbirliğine dair alternatiflerine mevcut durumla birlikte yer verilmiştir. Bu bağlamda iki ülke için özel önemi bulunması nedeniyle nükleer enerji alanında yapabilecekleri neorealist bir yaklaşımla ele alınmıştır. İran’ın mezhep temelli dış politikası, bölge liderliği ve bölgesel rekabet politikaları, terör ve etnik meselelerdeki (PJAK, Türk, Kürt, Azeri) çıkar çatışmaları iki ülke arasındaki işbirliğinin önündeki engellerdir. Çalışmada iki ülkenin rakip ülkeler olmakla birlikte, işbirliğine gitmesinin ve aralarındaki işbirliğine dair engelleri kaldırmasının çıkarlarına daha uygun olduğu sonucuna ulaşılmış olup; bunu desteklemek için ülkeler arası enerji alanındaki kazanımlardan yararlanılmıştır.



Anahtar Kelimeler: Kamu Politikası, Türkiye, İran, Enerji Kaynakları, İşbirliği

Comparison Of The Energy Policies of Iran and Turkey in the Context of Public Policy: An Evaluation Through the Obstacles and Opportunities for Cooperation

Abstract

Public policy; which is defined as governments' to do or not to do something about any subject, is shaped by the various actors on the basis of the country's socio-political, socio-economic and cultural values. Mutated at a remarkable rate within the public needs which each has a separated area of expertise and caused political transformations and conflicts; energy is an element of conflict and cooperation that dominated the last century.

Energy need is increasing rapidly in parallel with the world population and governments are developing a number of energy policy in the context of public policy. The ownership of energy resources and the development level of a country, has raised the energy demand security problem by influencing the energy policies. Economic and political crisis and developments in the field of energy, inevitably, requires Turkey to revise her energy policies. clustered on a certain region and scarcity of resources forces Turkey to play on the right cards with strong public policy.

The main purpose of this study, is to reveal opportunities and barriers for cooperation in the energy field between Iran and Turkey. To achieve the cited goal, Iran and Turkey's energy needs and energy cooperation alternatives in the future are given with the current situation. In this context, what they can do in the field of nuclear energy have been deal with a neorealistic approach because of its importance for both countries. Iran's sect based foreign policy, regional leadership, and regional competition policies, the conflicts of interest on terror and ethnic issues (PJAK, Turkish, Kurdish, Azeri) are obstacles to cooperation between the two countries. In the study the conclusion is reached that, although the two countries are rivals, their cooperation and eleminating the obstacles of their cooperation between them is more suitable; and to support this, earnings in the field of energy between countries are benefited.

Key Words: Public Policy, Turkey, Iran, Energy Recources, Cooperation

1.Giriş

İran ve Türkiye, Ortadoğu’nun iki kadim medeniyetidir. İki ülke tarih boyunca bir biriyle zaman zaman işbirliği zaman zaman da rekabet içinde olmuştur. Siyasi, dinsel, sosyal ve ekonomik konular ülkeler arası ilişkilerde çatışma veya işbirliği unsuru olmuştur.

Enerji kaynakları bütün ülkeler için olduğu gibi Türkiye ve İran için de hayati öneme sahiptir. İki ülkenin enerji kaynaklarına sahip olmak ve bunlarla ilgili geleceğe dair projeksiyonlar yapmak temel rekabet ve işbirliği alanlarındandır. İran, devrim sonrası Batı ile olan iyi ilişkilerini bozmuştur. Türkiye ile de zaman zaman çıkar çatışması yaşamaktadır.

Çalışmanın teorik çerçevesi neorealizm üzerine bina edilmiştir. Neorealistler, Klasik Realistlerden daha farklı olarak ekonomik unsurların devletlerin çıkarlarına önemli hizmet edebileceği düşüncesine sahiptirler. Uluslararası politikanın en önemli aktörü olan devletler, anarşik ortamda bulunmakla beraber, uluslararası sistemi tek başlarına belirleyemezler. Aktörlerin dış politika tutumlarını belirleyen unsur, esasen uluslararası sistem ya da yapıdır. Bu bağlamda olmak üzere, devletler kendi çıkarlarının peşinde koşarlar. Devletlerin çıkarlarını besleyen unsurlardan biri de ekonomik ve ticari unsurlardır. Bunlar esas olmamakla beraber devletler tarafından çıkarların gerçekleştirilmesinde kullanılabilecek araçlardandır. Dolayısıyla devletler enerji kaynakları gibi ekonomik unsurlar üzerinde de işbirliği yapabilirler. Devletler ittifaklara her ne kadar güvenmezlerse de ittifaklara girmekten de kaçınmazlar. Çalışmada da İran ve Türkiye’nin uluslararası sistem tarafından belirlenen dış politik sınırlar içinde kaldığı, bununla birlikte enerji gibi son derece önemli bir ekonomik ve stratejik kaynak üzerinden de işbirliği yapabilecekleri ama bununla birlikte bu işbirliğine güvenemeyecekleri iddia edilmiştir. Bu tutumun iki ülke çıkarlarına daha uygun olduğu savunulan çalışmada, işbirliği önünde sosyal, siyasal ve ekonomik engellerin bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır.



2. Kavramsal Çerçeve: Kamu Politikası Bağlamında Enerji Politikaları ve Neorealizm

Kamu politikası kavramı farklı yazarlar tarafından farklı şekillerde ele alınmakta olup, üzerinde uzlaşılmış genel bir tanımlamadan bahsetmek pek mümkün değildir. Kamu politikasını tanımlamalarının ortak yönleri baz alındığında; kamu kurum ve kuruluşlarının herhangi bir konu hakkında yapmayı ya da yapmamayı seçtikleri her türlü faaliyet ve işlem kamu politikası olarak nitelendirilebilmektedir (Çevik ve Demirci, 2012: 11). Kurumsallaşmış toplumsal grup ya da örgütler amaçları doğrultusunda bir takım faaliyetlerde bulunmak ve yaşamlarının devamları ile birlikte belirlenen hedeflere ulaşmak için bir takım kararlar almak zorundadırlar. Bu bağlamda devlet de kurumsallaşmış bir yapı olarak amaçlarına ulaşabilmek adına çok sayıda kararlar almaktadır. Devlet ile diğer kurumsallaşmış yapıların kararlarını bir birinden ayırt etmek için devlet nezdinde alınmış olan kararlar kamu politikası olarak adlandırılmaktadır (Biçer ve Yılmaz, 2009: 51).

Kamu politikalarının içerik yönünden taşıdığı farklılıklar ülkelerin gelişmişlik düzeylerine göre değişebilmektedir. Gelişmiş ülkelerde uygulanan kamu politikalarının gelişmekte ve az gelişmiş ülkelerde aynı etkiyi göstermemesi son derece normaldir. Gelişmekte olan ülkelerde kamu politikalarının oluşumunda birçok istikrarsız sosyo-politik çevre etkilidir. Bu nedenle az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde kamu politikaları, içerisinde birçok sorunu ve karmaşıklığı da beraberinde barındıracaktır (Osman, 2002: 37).

Enerji, ekonomik ve politik yönleriyle bütün ülkeleri etkileyebilmesi nedeniyle büyük önem arz etmektedir. Enerji kaynaklarına sahip olan ülkeler ekonomik düzeylerini, güç ve politik etki kapasitelerini bu doğrultuda yönlendirmektedirler. Bu nedenle çeşitli enerji kaynaklarına yeterli düzeyde kesintisiz ve düşük maliyetle ulaşım enerji güvenliği kavramını ön plana çıkarmaktadır. Bugün artık enerji güvenliği tüm ülkeler için bir zorunluluk olarak kabul edilmektedir (Akbaş ve Pala: 2014: 244). Bu bağlamda enerji politikalarının temelini artan enerji ihtiyacına cevap verebilmek adına mevcut durumdaki sınırlı enerji kaynaklarını çeşitlendirmek ve bu kaynakların akılcı yöntemlerle, güvenli bir biçimde kullanıma sunulması oluşturmaktadır. Bir başka anlatımla enerji alanındaki üretkenlik, verimlilik ve güvenlik uygulanan enerji politikalarının odak noktasıdır (Külekçi, 2009: 84).

Dünyada uygulanan enerji politikaları ülkelere göre farklılıklar gösterse de bu politikaların sahip olması gereken üç temel unsur söz konusudur. İlk unsur uygulanacak olan enerji politikalarının her şeyden önce enerji güvenliği konusunu dikkate alması gerekliliğidir. Enerji politikalarının ikinci unsuru ise sosyal eşitliktir. Bu bağlamda sosyal eşitlik; enerjinin bir temel insan hakkı olarak görülmesi neticesinde insanların enerjiye yeterli düzeyde kolay ve ucuz erişimin sağlanmasıdır. Üçüncü unsur ise enerji üretiminin ve tüketiminin çevreye verdiği zararların minimize edilmesidir. Ne tür bir enerji politikası uygulanırsa uygulansın bütün ülkeler için geçerli olan bu üç unsurun bir enerji politikasında yer alması gerekmektedir (Özden, 2012: 535-536).

1970’li yıllarda artık sistemlerin analizinde ekonomik nitelikli faktörleri ön plana çıkararak ilişkilerin bir yapı içerisinde geliştiğini söyleyen globalist ya da yapısalcı grupların yanı sıra realizmin güncelleştirilmiş versiyonlarını dile getiren neorelistler popülarite kazanmıştır (Arıboğan, 2007: 243). Neorealize göre devletlerarası sistem hiyerarşik bir yapıya sahip olmamakla birlikte, aksine anarşik bir yapıdadır. Bu bağlamda devletlerarası sistem; sistemin aynı fonksiyona sahip birimler arasındaki etkileşimlerinden oluşmaktadır (Arıboğan, 2007: 244). Hiyerarşik sisteme göre kurumlar bir otoritenin altında organize olmaktadır. Bu durum devletin kanunlar ve uygulamaların verdiği güçle bireylerini sınırlayıp güvenliklerini sağlarken aynı zamanda uluslararası sistemdeki otorite boşluğu rekabetin ve çatışmanın hüküm sürdüğü bir güvenlik anlayışı ortaya çıkmaktadır (Küçüksolak, 2012: 203).

Bu teori uluslararası sistemi bir siyasi yapı ve etkileşim içerisinde bulunan devletlerden oluşan bir bütün olarak tanımlamaktadır. Bu yönüyle uluslararası ilişkiler salt devletlerin birbirleri ile olan ilişkisiyle sınırlandırılamaz. Bu ilişkileri biçimlendiren sürekli bir şekilde birbirini etkileyen ve etkileyen konumunda olan birbiri içerisindeki birçok mekanizmanın varlığıdır. Bir başka anlatımla uluslararası ilişkileri ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal etmenlerden bağımsız olarak değerlendirmek eksik bir değerlendirme olacaktır (Serdar, 2015: 16).

Neorealist teori, klasik realizmin uluslararası politikayı açıklarken kullandığı temel argümanlardan olan “insan doğası” gibi bir takım öz kavramları kullanmaktan özellikle kaçınarak (Görentaş, 2009: 47) farklı siyasal sistemlere ve ideolojilere sahip olan devletlerin benzer nitelikte politikalar gütmesinin nedenini uluslararası yapıya bağlamıştır (Arı, 2010: 187). Bu yaklaşımda devletlerarasında bir işbirliği mümkün olsa da uluslararası politika acımasız bir rekabet sürecini içerisinde barındırdığından bu işbirliği sınırlı nitelikte olacaktır. Bu işbirliğinin sınırları ise herhangi bir seviyedeki işbirliğinin düzeyinden bağımsız bir biçimde gerçekleşecek olan güvenlik sorunları üzerinden şekillenerek hâkim güvenlik rekabeti mantığına dayanacaktır (Baylis, 2008: 72).

Var olma mücadelesi içerisinde bulunan devletler neorealizme göre sistemin anarşik yapısı gereği aynı mücadeleyi vermek zorundadırlar. Bozdağlı ve Çınar’a göre buradaki “aynılık” ifadesi devletlerin davranışlarında ya da yapının dayattırdığı görevlerin yerine getirilmesinde söz konusu olacaktır. Ancak unutulmaması gereken husus, bu mücadele içerisinde aynı fonksiyonların varlığı bunların eşit yetkinlikle gerçekleştirildiği anlamına gelmeyeceğidir. Bu nedenle devletlerarası farklılıklar sistemik fonksiyonları yerine getirme yetkinliği ile ilişkili olarak ortaya çıkacaktır. Bu yetkinlik ise sahip olunan kapasite ile ilişkili olup sahip olunan güce göre devletler fonksiyonları yerine getirecektir. Sonuç olarak neorelizmde güç, sistemin var olma mücadelesinde bir araçtır ve devletlerin bu gücü talep etmesindeki en önemli unsur insanın doğası değil, uluslararası sistemin yapısıdır (Bozdağlı ve Çınar, 2004: 62).

3.İran’ın Enerji İhtiyacı ve Enerji Politikaları

Dünya petrol rezervlerinin %10’una sahip olan İran’ın kanıtlanmış petrol rezervleri 2014 yılı itibariyle 157 milyar varil olarak tespit edilmiştir. Dünya doğal gaz rezervlerinin %18,2’sine sahip olan İran’ın kanıtlanmış doğal gaz rezervleri 33,8 trilyon metreküptür. İran, önemli bir doğalgaz üreticisi olsa da aynı zamanda iç tüketimi yüksek olan bir ülkedir. Üretmiş olduğu doğal gazın önemli bir kısmını petrol kuyularında kullanarak iç piyasada tüketmektedir. Bu nedenle İran doğalgazda ithalatçı konumdadır. Uzun yıllar uluslararası toplum tarafından uygulanan ekonomik yaptırımlar nedeniyle İran’da petrole yapılan yatırımlar gün geçtikçe azalmış, 2007’den itibaren ise üretime giren yeni bir petrol sahası oluşmamıştır. Bunun doğal bir sonucu olarak 2011 yılından itibaren İran’ın petrol üretiminde sürekli bir düşüş gözlemlenmektedir (Akhundzada ve Özkan, 2014: 3-9).

ABD Enerji Ajansı (EIA) tarafından 2015 yılında yayınlanan Uluslararası Enerji Verileri ve Analiz Raporu’nun İran ile ilgili bölümünde İran’ın enerji tüketimde en büyük payın doğalgaz ve petrol olduğu belirtilmektedir. Raporda yer alan verilere göre %60’lık bir tüketim ile doğalgaz ilk sırada gelirken, petrol %38’lik bir tüketim ile sıralamayı takip etmektedir. Toplam birincil enerji tüketiminde hidroenerji %1’lik paya sahiptir. Kömür, nükleer enerji ve diğer yenilenebilir enerji kaynakları ise %1’in altında seyrederek İran’ın enerji görünümü içerisinde henüz yeteri düzeyde bir paya sahip değildir (http://www.eia.gov/beta/international/analysis_includes/countries_long/Iran/iran.pdf Erişim Tarihi 05.04.2016).

Grafik 1: Toplam Birincil Enerji Tüketimi

Kaynak: EIA, International Energy Data And Analysis, Iran, 2015, http://www.eia.gov/beta/international/analysis_includes/countries_long/Iran/iran.pdf

İran’ın enerji tüketimi ve buna bağlı olarak enerji üretimi istikrarlı bir biçimde sürekli artış eğilimindedir. İran’ın enerji üretim ve tüketim yapısında fazla iniş çıkışların yaşanmamasının en büyük nedenlerinden birinin, küresel piyasaların uygulamış olduğu ekonomik ambargolar olduğu söylenebilir. Bu yaptırımların sonucu olarak enerji üretimi ve tüketimi dış etkilere karşı nötr hale gelen İran’ın ilerleyen yıllarda uygulanan ambargoların etkilerinin bir bir ortadan kalkması ile toplam enerji tüketiminin artacağı, bu bağlamda toplam enerji üretiminin de paralel olarak artacağı düşünülmektedir. Bu durum özellikle İran halkının enerji talebinin artmasında etkin rol oynayacaktır (Akhundzada ve Özkan, 2014: 12).

İran'ın birincil enerji tüketimi için savurgan enerji kullanımını azaltmak ve iç talep büyümesini sınırlamak için 2004 yılından bu yana neredeyse %50 oranında bir büyüme gerçekleştirmiştir. İran artan enerji ihtiyacı karşısında yerli petrol, doğal gaz ve elektrik fiyatlarını yükseltmek için bir enerji sübvansiyonu reformu başlatırken, reformun ilk aşaması 2010 yılında, ikinci aşaması ise 2014 yılında hayata geçirilmiştir ( http://www.eia.gov/beta/international/analysis_includes/countries_long/Iran/iran.pdf Erişim Tarihi 05.04.2016).

Nükleer enerji alanında İran’ın uygulamış olduğu enerji politikaları, dış politikasının bir uzantısı olarak şekillenmektedir. İran bu politik tavrını gerek bölgesel gerekse de küresel tehdit ve fırsat unsurlarını göz önüne alarak belirlemektedir. İran, nükleer enerji üretimini barışçıl amaçlara dayandırırken, Batılı güçler bu savunmayı inandırıcı bulmamaktadır. Bu durum halkın yönetime desteğini artırmakta ve İran’ın nükleer enerji çalışmalarını politik tavırlarla besleyerek bir iç politika unsuru haline getirmektedir. Ayrıca İran, nükleer enerji ile bölgesel rakibi olan Türkiye’ye karşı “üstünlük kurmakta”dır (Akbaş ve Baş, 2013: 21-25).

İran’daki "İslam Devrimi"nin ardından ABD elçiliğine yönelik gerçekleştirilen saldırılar neticesinde, başta ABD olmak üzere, uluslararası toplum İran'a aşamalı olarak çeşitli ambargoları uzun yıllar boyunca (1979-2016) uygulamıştır. Bu yaptırımlar içerisinde en geniş kapsamlısı şüphesiz İran'ın nükleer programına yönelik olan yaptırımlardı. İran ile P5+1 ülkeleri (ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya ile Almanya) arasında 16 Ocak 2016 tarihinde mutabakata varılmış, ülkenin nükleer programına ilişkin olarak uygulanan yaptırımlar kaldırılmıştır. İran böylece uluslararası yapı ve küresel ekonomiyle entegre olma eğilimine girmiştir. Özellikle uluslararası enerji şirketlerinin İran’da büyük yatırımlar yapacağı düşünülmektedir. Bu bağlamda İran’ın izlemiş olduğu enerji politikaları ve enerji türlerine verdiği önem neticesinde nükleer enerjinin toplam birincil enerji tüketimi içerisindeki payı ilerleyen yıllarda giderek artacağı beklenilmektedir.

İran, bugün artan enerji ihtiyacını karşılamak için bir takım problemlerle karşı karşıya kalmaktadır. Özellikle İran’ın bir taraftan enerji üretimini artırmak adına ihraç projeleri geliştirmek ya da var olan projelere ortak olmak veya gaz sağlamaya çabalarken, diğer taraftan da iç tüketimi hem altyapının işlerliğinde verimlilik sağlayarak hem de fiyat politikalarını gözden geçirerek enerji talebini kontrol altına almak gibi problemleri bulunmaktadır (Yazar, 2011: 44).



4.Türkiye’nin Enerji İhtiyacı ve Enerji Politikaları

Dünden bugüne Türkiye’nin sahip olduğu kültürel mirası, dinî ve siyasi bağları hem doğusu hem de batısı ile iyi ilişkiler kurmasını sağlamıştır. Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafya, dünyanın bilinen petrol ve doğalgaz yataklarının %70’ine sahiptir. Coğrafi yapısı ile Türkiye dünya enerji rezervlerinin yoğun olduğu bölgelerle enerji tüketiminin yüksek olduğu bölgeler arasında doğal bir köprü vazifesi görmektedir. Türkiye bu bağlamda, jeopolitik ve jeostratejik açıdan küresel enerji politikaları içerisinde her ne kadar enerji üreticisi olmasa da transit ülke olarak oldukça önemli bir konuma sahiptir (Yıldız, 2013: 173; Kantörün, 2010: 88).

Türkiye enerji tüketiminde dışa bağımlı bir ülke olarak günümüzde tükettiği enerji kaynaklarından yarısını ithal etmektedir. Bu bağlamda enerjide dışa bağımlı bir ülke olarak Türkiye’nin uygulamış olduğu enerji politikaları büyük ölçüde dünya enerji sektörünün genel yapısına göre şekillenmektedir. Türkiye’de jeolojik ve doğal yapısının bir sonucu olarak neredeyse her çeşit enerji kaynağına sahip olmakla birlikte, linyit dışında kullanılan fosil kaynakların rezervleri yeterli düzeye ulaşamamakta ve bu bağlamda fayda maliyet analizleri doğrultusunda üretimleri de oldukça düşük seviyededir (Bayraç, 2009: 134).

Jeopolitik konumu itibariyle dünyanın en zengin enerji bölgelere komşu olan Türkiye; Hazar, Orta Asya, Orta Doğu ülkeleri ile Avrupa’daki tüketici pazarları arasında, doğal bir Enerji Koridoru olmak için enerji politikalarını şekillendirmekte ve bu bağlamda birçok önemli projelere imza atmaktadır. Yapılan araştırmalarla, 2030 yılına kadar olan dönemde dünya enerji tüketiminin yaklaşık %50 oranında artacağı, bu artan dünya enerji ihtiyacının ise önemli bir kısmının Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgeden karşılanacağı öngörülmektedir. Bu durum karşısında Türkiye; enerji politikalarını enerji kaynaklarını ucuz, temiz ve güvenli bir şekilde elde etme ile bu kaynakların diğer ülkelere pazarlanmasında aracılık etmeye yönelik politika tercihleri çerçevesinde şekillendirmektedir (Akbaş ve Karadağ, 2010: 54).

Doğru bir enerji politikasının sürdürülebilmesinin en temel şartlarından biri, enerji sektöründeki uygulamaları uluslararası uygulamalar uyumlaştıracak olan gerekli mevzuat altyapısının varlığıdır. Bu bağlamda Türkiye, 2001 yılından itibaren enerji sektörünü dönüştürecek mevzuat altyapısını oluşturmaya başlamıştır. 2001 yılında çıkartılmış olan Elektrik Piyasası ve Doğalgaz Piyasası yasaları bu alandaki önemli yasalardır. Bu yasaları 2003 yılında Petrol Piyasası Kanunu, 2005 yılında Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun, 2007 yılında da Enerji Verimliliği Kanunu ve Jeotermal Kaynaklar ve Doğal Mineralli Sular Kanunu izlemiştir. Aynı zamanda bir politika belgesi olarak çıkarılan tüm bu yasal metinler, Türkiye’nin enerji sektörünü dönüştürerek enerji politikalarına yön vermektedir (Yazar, 2011: 61).

Türkiye son zamanlarda gelişen ekonomisi ile birlikte dünyanın önemli enerji tüketicileri arasında yer edinmiştir. Bu durum neticesinde Türkiye enerji talep artış oranları bakımından OECD ülkeleri arasında en yüksek oranlardan birine sahip olmuştur. Enerjide büyük oranda dışa bağımlı olan Türkiye’nin bu yüksek oranlı durumu enerji güvenliği açısından dikkati çeken bir husustur. 2013 yılında Türkiye’nin 120 milyon tpe olan birincil enerji arzında doğal gaz % 31 ile ilk sırada gelmektedir. Hemen ardından % 28 petrol gelmektedir. Bu kapsamda hassas bir bölgede yer alan Türkiye için artan enerji ihtiyacı karşısında enerji arzının kesintiye uğramaması gerekmektedir (Türkiye Petrolleri, 2015:34). Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) tarafından yapılan projeksiyonlara göre, enerji talebinin 2023 yılında 210 milyon tep’e ulaşması beklenmektedir. Bunun yanı sıra elektrik enerjisi talepleri de gün geçtikçe artan nüfusla birlikte artmaktadır. Bu artışın ortalama yıllık %5 civarında olacağı ETKB projeksiyonlarından anlaşılmaktadır. Bu bağlamda Türkiye, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, enerji arzında yerel kaynakların payının artırılması gibi bir takım enerji hedefleri doğrultusunda enerji arz çeşitliliğine nükleer enerjiyi de ekleme yolunda çalışmalarını sürdürmektedir. Bu çerçevede, biri Mersin/Akkuyu’da diğeri Sinop’ta olmak üzere iki nükleer santral kurulması çalışmaları başlatılmıştır. Santrallerin faaliyete başlaması ile birlikte 2023 yılı itibariyle, elektrik üretiminin yaklaşık %10’unun nükleer enerjiden karşılanması hedeflenmektedir (http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa Erişim Tarihi: 01.04.2016).



Grafik 2: Akkuyu ve Sinop Nükleer Güç Santrallerinin Planlanan Yıllık Elektrik Üretim Miktarları

Kaynak: ETKB, 2015 Faaliyet Raporu, s. 66



Tablo 1: Türkiye Elektrik Enerjisi Talep Projeksiyonu

Yıllar

Yüksek Talep (TWh)

Yüksek Talep Artışı %

Referans Talep (TWh)

Referans Talep Artışı %

Düşük Talep (TWh)

Düşük Talep Artışı %

2015

275,14

7,3

268,82

5,1

264,35

3,6

2020

384,22

6,2

355,88

5,7

338,06

4,8

2025

498,01

5,3

456,88

5,0

417,96

4,3

2030

641,08

5,1

580,67

4,8

514,50

4,2

2035

802,18

5,0

719,54

4,3

622,68

3,8

Kaynak: ETKB, http://www.enerji.gov.tr/File/?path=ROOT%2F1%2FDocuments%2FE%C4%B0GM+Ana+Rapor%2FSGB-T%C3%BCrkiye+Elektrik+Enerjisi+Talep+Projeksiyonu.doc (Erişim Tarihi: 02.04.2016)

Türkiye’de enerji sektöründeki politika girişimleri stratejik hedefler bağlamında dünyadaki yeni enerji teknolojilerinin üretimine katılım noktasında henüz açık bir niyet ortaya koymamıştır. Yeni enerji teknolojilerinde yaşanan belirsizlikler ve bu teknolojilere olan yatırımın ölçeği eşanlı değerlendirildiğinde, kamunun finansman desteği; kamu-özel sektör işbirliği ve hedefe yönelik uluslararası işbirliği Türkiye’nin enerji politikaları için kaçınılmazdır. Özellikle ihtiyaç duyulan nükleer enerji olmak üzere, yeni enerji teknolojileri için mevcut AR-GE ve uygulama çalışmaları; araştırma enstitüleri ve üniversite bölümleri arasında dağılmış görülmektedir. Özel sektörün AR-GE ve uygulama yatırımları ise sınırlı orandadır. Bu sorunun aşmak üzere enerji politikaları kapsamında geliştirilen nükleer enerji projesi Türkiye için bir fırsat olarak değerlendirilirken, bu projenin karmaşık ve ileri teknoloji yoğunluklu bir işbirliği olduğu ve çeşitli riskler taşıdığı unutulmamalıdır (GİFGRF, 2013: 42-45).

ETKB Türkiye’nin enerji politikalarını; “ülke enerji ihtiyacının amaçlanan ekonomik büyümeyi gerçekleştirecek, sosyal kalkınma hamlelerini destekleyecek ve yönlendirecek şekilde, zamanında, yeterli, güvenilir, ekonomik koşullarda ve çevresel etkileri de göz önüne alınarak sağlanması” şeklinde belirlenmiştir (ETKB, 2006: 1). Türkiye enerji politikalarını kendi çıkarları doğrultusunda belirlerken bulunduğu bölgede etkin olan küresel güçlerin enerji politikalarını da göz önünde bulundurarak bir enerji aktörü olmuştur. Bu yönüyle Türkiye enerji üreticisi olmamasına rağmen, coğrafi konumunun avantajlarını kullanarak bölgesel enerji politikalarının içinde önemli rol oynamaktadır (Kantörün, 2010: 88). Türkiye’nin gelişmekte olan bir ülke olarak enerji tüketim seviyesi gerek fert başına birincil enerji tüketimi olarak, gerekse de fert başına elektrik enerjisi tüketimi noktasında enerjiye doymuş olan gelişmiş ülkelerin oldukça gerisindedir. Bu yönüyle Türkiye’nin enerji arz ve güvenliğini esas alarak uygulamış olduğu enerji politikalarının ana ilkeleri şu şekilde sıralanmaktadır (Adaçay, 2014: 93-94):


  • Enerjide kaynak çeşitliğini artırmaya çalışırken yerli enerji kaynaklarının öncelenmesi

  • Enerji yatırım imkânlarını iyileştirerek serbest piyasa koşullarına tam işlerlik kazandırmak

  • Enerji arzı artırılırken yenilenebilir enerji kaynaklarının payını artırmak

  • Enerji verimliliğini sağlamak

  • Petrol ve doğalgaz alanlarında ithalattan kaynaklanan riskleri azaltacak tedbirleri alırken bu alanlarda kaynak çeşitliğini artırmak

  • Coğrafi konumu etkin kullanmak suretiyle uluslararası enerji işbirliği süreçlerini yöneterek bölgede enerji koridoru oluşturmak

  • Enerji ve tabii kaynaklar alanlarında yürütülen faaliyetleri çevreye duyarlı yürüterek enerjiyi maliyet, zaman ve miktar bağlamında tüketici için erişilebilir kılmak

5.İran ve Türkiye’nin İşbirliği Alanları ve Engeller

Tarih, coğrafya, kültür ve nüfus bakımından birçok ortak noktası bulunan Türkiye ve İran, tüm bu ortak özelliklere rağmen siyasal açıdan bakıldığında birbirine en uzak olan ve dünyada bu özelliğe sahip ender sınırdaş ülkeler arasında yer almaktadırlar. Bu bağlamda her iki ülkede politik anlamda hem yakınlaşma hem de bir birinden uzaklaşma potansiyelleri tarih boyunca eşanlı olarak gerçekleştirebilmektedirler. Bu kırılgan yapı artık her iki ülke için de karakteristik bir özellik halini almıştır. Bunun altında yatan temel argüman ise Avrupa ve Asya kıtası arasındaki güç mücadelesinin ikili ilişkilerde ön plana çıkmasıdır. Anadolu’da, Kafkaslar’da ve Mezopotamya’daki topraklar üzerinde sürekli bir biçimde güç mücadelesi içerisinde olan Sasani ve Bizans imparatorluklarından kalma bir miras olan güç mücadelesi iki ülke ilişkilerinde iki kutupluluğu gerçekleştirmektedir (Elik, 2014: 19).

Türkiye ile İran’ın işbirliğine yönelik ilişkilerini şekillendiren birçok unsur bulunmaktadır. Türkiye’nin ABD ile müttefik olması ve yakın ilişkiler kurması tek belirleyici unsur olmamakla birlikte, ABD’nin İran’a yönelik uyguladığı politikalar bazı bölgesel ve uluslararası konularda Türkiye ile İran’ın işbirliği yapmasını zorlaştırmaktadır. Bunun yanı sıra İsrail ile Türkiye’nin yakın ilişki içerisinde olması; İsrail’in varlığını kabul etmeyen İran’ı sürekli rahatsız etmektedir. İran ve Türkiye arasındaki rekabet ve siyasal farklılıkların neticesinde işbirliğine engel olan önemli temel olgulardan biri de İran’ın uygulamış olduğu bölgesel politikalardır. Orta Doğu’da siyasal İslam’ı yaymak isteyen İran, bu hedefe ulaşmak için Türkiye’yi Batılı ve düşman olarak kodlayan radikal İslami grupları desteklemektedir (Keskin, 2009: 46-48).

Türkiye ile İran’ın işbirliği yapmasına engel bir başka unsur ise İran’ın devrimden sonra uyguladığı dini politikalardır. İran’ın bölgesel politikalarında ve diğer devletler ile olan ilişkilerinde din önemli bir politika aracıdır. Kendini Ortadoğu’da bulunan Müslümanların koruyucusu ve savunucusu olarak gören ve bu durumu anayasal bir görev olarak kabul eden İran aynı tutumunu Orta Asya ülkelerinde göstermemekte; hatta oradaki Müslümanları bazen kendine bir tehdit olarak dahi algılamaktadır. Özellikle Türkiye’nin kardeş ülkesi Azerbaycan’ın yaşamış olduğu Dağlık Karabağ sorununda İran, dini söylemlerden vazgeçerek, ulusal çıkarları doğrultusunda politikalar geliştirmektedir. Dağılan Sovyetler Birliği’nden sonra bölgede ortaya çıkan Müslüman nüfus ile olan ilişkileri kendi hayati çıkarları ve güvenliği nedeniyle Rusya ile olan ilişkileri kadar önemli boyutta görmemiştir. İran, Azerbaycan’la aynı dini paylaşmanın yanı sıra aynı mezhebi (Şiilik) ve Şiiliğinde aynı kolunu (İmamiyye Şiası) paylaşmaktadır. Buna rağmen, Azerbaycan’nın haklı davası olan Dağlık Karabağ sorununda destek olmak yerine Ermenistan’la ileri boyutta iyi ilişkiler kurmaktadır (Şahin, 2008: 16-18).



6.Sonuç

İran ve Türkiye, birbiriyle çakışan ve çatışan çıkarlara sahip iki bölge ülkesidir. İki ülkenin tarihsel ilişkileri, bir taraftan işbirliğinin bir taraftan rekabetin kaynağı olmuştur.

İran daha çok İslam dünyasında Şii eksenli politikalarla bölgesel liderlik arayışındadır. İran’ın devrim ihracı ve Şii eksenli dış politikası bölgesel diğer aktörlerle beraber Türkiye’yi de rahatsız etmektedir. İran bu tutumunu savaşa varan düzeylerde birer çatışma unsuru olarak da kullanmaktadır. İran’ın bu tutumu iki ülke arası ilişkileri ve bölgesel istikrarı son derece olumsuz etkilemektedir.

PKK terörü ile mücadele esasen iki ülke arasında işbirliği vesilesi olmalıyken İran’ın ikircikli tutumu nedeniyle bazen gerginlik vesilesi olmaktadır. Dolayısıyla PKK terörü ve uluslararası diğer terör örgütleri ve terörizmle mücadelede iki ülke çatışan çıkarlara sahip görünmektedir. Türkiye bu alanda İran’dan beklediği desteği görememektedir. Tarım ve ticari konular iki ülke arası işbirliğinin diğer önemli kalemleri olabilecekken, bu alanlarda da beklenen düzeyde işbirliği yoktur. Yine siyasi ve askeri konular iki ülke arasında önemli bir işbirliği unsuruyken; İran’ın pragmatik ve kısa süreli çıkarları önceleyen yaklaşımı nedeniyle sorunlu alanlar olarak varlığını devam ettirmektedir.

Uluslararası sistem uzun yıllardan beridir İran’ı baskı altında tutmaktadır. Ekonomik ambargo ve siyasi ilişkilerdeki sorunlar İran’ı yalnızlaştırmıştır. Batı ile sorunlu ilişkileri olan İran, Türkiye’nin ekonomik ve siyasi konulardaki arabulucuğundan istifade etmiştir. Türkiye’nin nükleer müzakerelerdeki arabulucu rolü İran için büyük önemi haiz olmuştur.

Türkiye ve İran, her ne kadar bir biri ile bazı alanlarda çatışan çıkarlara sahip olsalar ve her ne kadar birbirilerine tam güvenmeseler de özellikle İran’ın sahip olduğu enerji kaynaklarının pazarlanması bakımından, işbirliği yapmak durumundadırlar. Anılan işbirliği önündeki engeller, siyasal, ideolojik, mezhepsel ve ekonomik engellerdir. Bu engellerin kaldırılması iki ülke çıkarlarına daha uygun görünmektedir.



Kaynakça

ADAÇAY, Funda Râna (2014). “Türkiye İçin Enerji ve Kalkınmada Perspektifler”, Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Cilt 6, Sayı 2, s. 87-103

AKBAŞ, Zafer ve Adem, Baş (2013). “İran'ın Nükleer Enerji Politikası ve Yansımaları”, History Studies, Volume 5, Issue 2, s. 21-44

AKBAŞ, Zafer ve Ahmet, Karadağ (2010). “Enerji Kaynaklarının Stratejik Önemi Uluslararası Güvenliğe ve Türk Dış Politikasına Yansımaları ve Türkiye Açısından Fırsatlar ve Tehditler”, Sürdürülebilir Rekabet Avantajı Elde Etmede Enerji Sektörü, Ed. İ.Hakkı Eraslan, İstanbul: URAK Yayınları, s. 43-64

AKBAŞ, Zafer ve Esra, Pala (2014). “ABD’NİN Küresel Hâkimiyet Rekabetinde Kaya Gazının Yeri: Engeller Ve Avantajlar”, Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresi, http://www.bilgesam.org/Images/Dokumanlar/0-363-2014122346guvenlik_kongresi_bildirileri-18.pdf (Erişim Tarihi: 15.04.2016)

AKHUNDZADA, Emin ve Seray, Özkan (2014). “İran Enerji Görünümü”, İstanbul: Hazar Strateji Enstitüsü Enerji Ve Ekonomi Araştırmaları Merkezi

ALADAĞ GÖRENTAŞ, Itır (2009). “Realizm ve İkilem”, Uluslararası İlişkilere Giriş: Teorik Bakış, Ed. Hasret ÇOMAK, Kocaeli: Umuttepe Yayınları, 1. Baskı, s. 41-66

ARI, Tayyar (2010). Uluslararası İlişkiler Teorileri Çatışma, Hegemonya, İşbirliği, Bursa: MKM Yayıncılık, 6. Baskı

ARIBOĞAN, Deniz Ülke (2007). Uluslararası İlişkiler Düşüncesi, İstanbul: Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları

BAYLIS, John (2008). “Uluslararası İlişkilerde Güvenlik Kavramı”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 5, Sayı 18, s. 69-85

BAYRAÇ, H.Naci (2009). “Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye: Petrol ve Doğal gaz Kaynakları Açısından Bir Karşılaştırma”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 10, Sayı 1, s. 115-142

BİÇER, Mustafa ve Yılmaz, H. Hakan, (2009). “Parlamentonun Kamu Politikası Oluşturma ve Planlama Sürecindeki Konumunun Yeni Kamu Mali Yönetim Sistemi Çerçevesinde Değerlendirilmesi”, Yasama Dergisi, Sayı 13, s. 45-84

BOZDAĞLIOĞLU, Yücel ve Özen Çınar (2004). “Liberalizmden Neoliberalizme Güç Olgusu ve Sistemik Bağımlılık”, Uluslararası İlişkiler Dergisi, Cilt 1, Sayı 4, s. 59-79

ÇEVİK, Hasan Hüseyin ve Süleyman, Demirci (2012). Kamu Politikası, Seçkin Yayıncılık, Ankara

Dışişleri Bakanlığı (2016). “Türkiye’nin Enerji Profili ve Stratejisi” http://www.mfa.gov.tr/turkiye_nin-enerji-stratejisi.tr.mfa (Erişim Tarihi: 01.04.2016)

EIA (Uluslararası Enerji Ajansı) (2015). International Energy Data And Analysis, Iran, http://www.eia.gov/beta/international/analysis_includes/countries_long/Iran/iran.pdf (Erişim Tarihi: 05.04.2016)

ELİK, Süleyman (2014). “Türkiye-İran İlişkileri Tahlillerine Kuramsal ve Yöntemsel Bir Yaklaşım”, Bilge Strateji, Cilt 6, Sayı 11, s. 15-28

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (2016). “Türkiye Elektrik Enerjisi Talep Projeksiyonu”, http://www.enerji.gov.tr/File/?path=ROOT%2F1%2FDocuments%2FE%C4%B0GM+Ana+Rapor%2FSGB-T%C3%BCrkiye+Elektrik+Enerjisi+Talep+Projeksiyonu.doc (Erişim Tarihi: 02.04.2016)

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (2006). ETKB Faaliyet Raporu, http://www.enerji.gov.tr/File/?path=ROOT%2f1%2fDocuments%2fFaaliyet+Raporu%2f2006.pdf (Erişim Tarihi: 02.04.2016)

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (2015). ETKB Faaliyet Raporu, http://www.enerji.gov.tr/File/?path=ROOT%2f1%2fDocuments%2fFaaliyet+Raporu%2f2015.pdf (Erişim Tarihi: 02.04.2016)

Global İlişkiler Forumu (GİFGRF) (2013). “21. Yüzyılda Türkiye’nin Enerji Stratejisi: Belirsizlikler, Yapısal Kırılmalar ve Bazı Öneriler”, İstanbul: Çalışma Grubu Raporu

KALKAN KÜÇÜKSOLAK, Övgü (2012). “Güvenlik Kavramının Realizm, Neorealizm Ve Kopenhag Okulu Çerçevesinde Tartışılması”, TURAN-SAM Dergisi, Cilt 4, Sayı 14, s. 199-205

KANTÖRÜN, Ufuk (2010). “Bölgesel Enerji Politikaları ve Türkiye” Bilge Strateji, Cilt 2, Sayı 3, s. 87-114

KESKİN, Arif (2009). “İran-Türkiye İlişkilerine Genel Bir Bakış” 21.Yüzyıl Dergisi, Sayı 12, s. 45-54

KÜLEKÇİ, Özlem Candan (2009). Yenilenebilir Enerji Kaynakları Arasında Jeotermal Enerjinin Yeri ve Türkiye Açısından Önemi, Ankara Üniversitesi Çevrebilimleri Dergisi, Cilt 1, Sayı 2, s. 83-91

OSMAN, Ferdous Arfina (2002). “Public Policy Making: Theories And Their Implications In Developing Countries”, Asian Affairs, Volume 24, Issue 3, s. 37-53

ÖZDEN, Süreyya Yücel (2012). “Küresel Enerji Politikaları ve Türkiye”, TMMOB 8. Enerji Sempozyumu Bildiriler Kitabı -2. Cilt, Ankara: EMO Yayınları, s. 533-553

SERDAR, İskender (2015). “Neorealizm, Neoliberalizm, Konstraktivism ve İngiliz Okulu Modellerinde Uluslararası Sistemsel Değişiklere Bakış”, JEMSOS, Volume 1, Issue 1, s. 14-38

ŞAHİN, Mehmet (2008). “İran Dış Politikasının Dini Retoriği,” Akademik Orta Doğu Dergisi, Sayı 4, s. 9-19

Türkiye Petrolleri (2015). 2014 Yılı Ham Petrol Ve Doğalgaz Sektör Raporu, http://www.tpao.gov.tr/tp5/docs/imaj/HP_DG_SEKTOR_RPR_040515.pdf (Erişim Tarihi: 02.04.2016)

YAZAR, Yusuf (2011). Enerji İlişkileri Bağlamında Türkiye ve Orta Asya Ülkeleri, Ankara: Ahmet Yesevi Üniversitesi Yayınları

YILDIZ, Furkan (2013). “Avrupa Birliği Enerji Politikaları ve Enerji Arz Güvenliği Arayışları” İnsan & Toplum Dergisi, Cilt 3, Sayı 5, s. 159-181



1 Öğr.Gör.; Düzce Üniversitesi Akçakoca Meslek Yüksekokulu, veyselbabahanoglu@duzce.edu.tr



Yüklə 84,28 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə