Mehmet Emin Yurdakul ‘un ŞiirlerindeHalk Edebiyatı Etkileri
Prof. Dr. Rıza FİLİZOK
Servet-i Fünûn edebiyatının zirveye ulaştığı bir zamanda Mehmet Emin'in 1898 yılında hece vezniyle yazılmış manzumelerini "Türkçe Şiirler" adıyla yayınlaması beklenmedik bir edebî olay gibi görünürse de aslında “Mahallileşme Cereyanı”nın ve Tanzimat'tan beri görülen edebî gelişmelerin tabiî bir sonucudur. Özellikle 1880'lerden başlayarak Halk Edebiyatına duyulan ilginin artması, Servet-i Fünûn edebiyatı döneminde bu ilginin artarak devam etmesi Mehmet Emin'e böyle bir eseri ortaya koymak imkânını hazırlamıştır. Bu manzumelerin Yunan muharabesi esnasında yazılmış olması eserin ilgiyle karşılanmasının diğer sebebidir.
Devrin edebiyat dünyasının önde gelen bütün isimlerinin bu eseri hararetle savunmaları, hem Mehmet Emin'in açtığı çığırın devam etmesini hem Millî Edebiyat akımının dayanabilecek bir zemin bulmasını sağlamıştır.
Sade bir dille ve hece vezniyle şiirler yazmak düşüncesi aydınlar arasında Tanzimat'ın başından beri vardı. Bütün Tanzimat şairleri hece veznine ilgi duymuşlar ve bu vezinle bazı şiirler yazmışlardı. Mehmet Emin, heceyi bütün şiirlerinde kullanmış olmasıyla, millî konuları ele almasıyla ve bu konuları halkın anlayabileceği sade bir dille ifade etmesiyle kendisinden önceki şairlerden ayrılır ve bu konuda hakiki bir yol açıcı olur.
Şekil
Mehmet Emin'in şiirlerini halk şiirine yaklaştıran temel unsurlar, hece vezni ile kullandığı dildir. Sanılanın aksine bu iki unsur dışında halk şiiri ile ilişkisi oldukça sınırlıdır. Mehmet Emin, Halk Edebiyatı nazım şekillerine ilgi göstermemiş, Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âti şairleri gibi yeni nazım şekilleri kullanmıştır. Diğer taraftan, Mehmet Emin hece veznini de halk şairleri kadar ustalıkla kullanamamıştır. Hece vezninin çok kullanılan kalıplan yerine, alışılmamış, pek örneği görülmeyen hece kalıplarına yönelmiştir. Hece veznini kullanmadaki bu acemiliklerine rağmen Millî Edebiyat devrinde hecenin aydınların kullandığı asıl vezin olmasında Mehmet Emin'in rolü büyüktür. Şiirleri yurt içinde ve dışında büyük alâka toplamış, yeni yetişen nesiller tarafından taklid edilmiştir.
Mehmet Emin, şiirlerinde yedi heceli kalıplardan on dokuz heceli kalıplara kadar oldukça değişik vezinler kullanmıştır. Bu vezinlerde duraklara büyük bir titizlikle uyduğu görülür. Şiirlerinin bir kısmında tek vezin bir kısmında ise birden fazla vezin kullanmıştır. Pek çok şiirinde bilhassa diyaloglarda hece veznini kırarak kullandığı görülmektedir. Mehmet Emin, birçok hece kalıbını aynı manzumede kullanışı, vezinleri kırmasıyla aruz şairlerinin serbest müstezat tarzında yaptıkları bütün yenilikleri hece veznine taşımış, böylece yeni hece şiir, aruzlu şiirlerin uzun zamanda ulaştığı şekil çeşitliliğine daha Mehmet Emin'de ulaşmıştır. Millî Edebiyat döneminin şairleri, daha sonra çok değişik nazım şekilleri deneyerek serbest şiire kadar ulaşacaklar, şekil yönünden mümkün olan bütün değişiklikleri yapacaklardır. Mehmet Emin'in hece vezninde yaptığı değişiklik, "hecenin serbest müstezatları'nın örneklerini vermesidir sözüyle özetlenebilir. Şairin kullandığı bütün vezinleri tespit etmemiz ve vezinleri kırma şekillerini gözden geçirmemiz, hece şiirin değişimlerini takip edebilmemiz açısından oldukça önemlidir. Bundan dolayı Mehmet Emin’in bütün şiirlerini tarayarak kullandığı vezinleri tespit ettik. Sonra bütün vezin kırılmalarını kaydedip, bunları sınıflandırarak hangi vezinlerde kaç tip kırılma bulunduğunu sistematik olarak araştırdık.
Tek vezinli şiirlerinde Mehmet Emin şu vezinleri kullanmıştır :1
4+4 duraklı 8 heceli şiirler : Orduya Selâm.
4+4+2 duraklı 10 heceli şiirler : Ninni.
3+4+3 duraklı 10 heceli şiirler : Mektepli.
6+5 duraklı 11 heceli şiirler : Aydın Kızları, Vur, Ankara, Mustafa Kemal - Zafer, Halk, İstiklâl Destanı, Kurtarıcıya, Anıt, Devrim. Çocuk Esirgeme Kurumu.
4+4+3 duraklı 11 heceli şiirler : Sabah, CXVIII numaralı şiir, Anadolu 'dan Bir Ses yahut Cenge Giderken, Kanımı Taşıyana.
4+4+4 duraklı 12 heceli şiirler : Sofra Başı, Alil.
4+3+4+3 duraklı 14 heceli şiirler : Anlayamayanlara, Çömlekçi, CXIX numaralı şiir. Anneciğim, Çar'a, Han'ın Sazına, Kafkas'a, Ya Bir Mezar Ya Zindan, Bir Genç Kıza, Üstad Ekrem'e. Şair, Ey Türk Uyan şiirinin başındaki dörtlük, Kafkas Kızı.
4+4+4+3 duraklı 15 heceli şiirler : Barbaros, Benim Ruyâm, Gemici, Günahkâr, Çocuklar, Bir Delikanlıya, Yavrumuzu Çoğaltalım, İşte O Gün, Bırak Beni Haykırayım, Yavrumun Mezarında, Ya Ölürsem Ne Yaparlar, İlk Yara, Çekiç Altında. Issız Ev, Bıçaksız Katiller, Çiçekçiğim, Zavallılar, Benim Şiirlerim, Kur'an-ı Kerim, Ah Analık yâhud Zeyneb' in Duası, Yetim Çocuk yâhud Ahmed'in Kaygusu, Şehid yâhud Osman'ın Yüreği, Tırhala Kal'asına Bayrak Diktikten Sonra, Yunan Sınırını Geçerken, Biz Nasıl Şiir İsteriz, Macar Kızına, Yolcu, Çiftçilik, Oğlum Doğduğu Gece, Yazı Masamın Başında, Balıkçı, Bahtiyarlık, Demir, Beşiğin Önünde, Ahretlik, Sürücü, On Para Ver, Sebep Ne ki Doğurmasın? Örs Başında, Ne zaman.
4+3+4+4 duraklı 15 heceli şiirler : İntikam Perisi, Bana Kevser Sunana, Petersburg 'a Gülsün Artık, Verinhora "ya, İsyan, Duâ, Hak, Şi'rimin Perisine, Şâir, Millî Ruh, Ümid. Mefkure, Ey Beşerin Çarpan Kalbi, Tanrı'ya, Türk Dili, Hürriyet, Benim Ömrüm, Şair, Büyük San'atkâr.
4+4+4+4 duraklı 16 heceli şiirler : 10 Temmuz, Genç Türk, Ona Ölüm, Felâketler Karşısında, Sen Feryada Başlayınca.
4+4+3+4+3 duraklı 18 heceli şiirler : Martin Luther, Gutenberg, Kristof Kolomb.
4+4+4+4+3 duraklı 19 heceli şiirler : Bize Diyorlar ki, İlim, Para, Sınâ'at, Hakkaniyyet. Ölü Kafası.
Birden fazla vezinli şiirlerde Mehmet Emin şu vezinleri kullanmıştır :
A. İki vezinli şiirler :
7 'li (4+3) ve 11 'li (4+4+3) vezinlerle yazılan şiirler : Irkımın Türküsü, Ordudan Bir Ses, Yurdumun İniltisi.
11 'li (4+4+3) ve 15 'li (4+4+4+3) vezinlerlerle yazılan şiirler : Kaynana ile Damat, Kibritçi Kız, Yaşamak Kavgası, Ey Genç Çiftçi, Bırak Yapma, İsmail Gaspirinski'ye, Zavallı Kayıkçı, Kur'a Neferi, Matbuat Nizâmnâmesi yahut İlk Hücum.
7'li (4+3) ve 14 'lü (4+3+4+3) vezinlerle yazılanlar : Babacığım, Baba Bucağı, Ey İğnem Dik, Aç Bağrını Biz Geldik, Nifak, Fener, Ya Gazi Ol Ya Şehit, Demirci.
14 'lü (4+3+4+3) ve 15 'li (4+4+4+3) vezinlerle yazılan şiirler : İmtihan, Bırak şu Kuşcağızı.
8 'li (4+4) ve 15 'li (4+3+4+4) vezinlerle yazılanlar : Hasta Bakıcı Hanımlar.
7 'li (4+3) ve 15 "li (4+4+4+3) vezinlerle yazılanlar : Kesildi mi Ellerin.
12 'li (4+4+4) ve 16 'lı (4+4+4+4) vezinlerle yazılanlar: Biliniz ki Ey Gaddarlar.
15'li (4+4+4+3) ve 19 'lu (4+4+4+4+3) vezinlerle yazılanlar : Sakın Kesme.
B. Üç vezinli şiirler :
7'li (4+3); 11 'li (4+4+3); 15 'li (4+4+4+3) vezinlerle yazılanlar : Anadolu, Gözyaşım, Güzellik ve İyilik Karşısında, Köyde Fırtına.
7'li (4+4); 12 'li (4+4+4); 16 lı (4+4+4+4) vezinlerle yazılanlar : Selâm Sana, Ordu 'nun Destanı.
8 'li (4+4); 11 'li (4+4+3); 15 'li (4+4+4+3) vezinlerle yazılanlar : Ana ile Kızı.
C. Dört vezinli şiirler :
7 'li (4+3); 11 li (4+4+3); 14 'lü (4+3+4+3); 15 'li (4+4+4+3) vezinlerle yazılınlar : Ey Türk Uyan.
7 'li (4+3); 11 'li (4+4+3); 15 'li (4+4+4+3) ; 19 'lu (4+4+4+4+3) vezinlerle yazılanlar : Vatan Tehlikede.
Ç. Altı vezinli şiirler :
7 'li (4+3); 8 'li (4+4); 11 'li (4+4+3); 12’li (4+4+4); 14 lü (4+3+4+3); 15 'li (4+3+4+4) vezinlerle yazılanlar : Dicle Önünde.
Mehmet Emin 'in kullandığı bütün vezinler bunlardan ibarettir.
Şairin hece veznini kırma şekillerini de bütün halinde ve sistematik olarak şu şekilde gösterebiliriz:
10 'lu mısraları kırma tarzı2 :
- - - 3
- - - -4 - - -3
yahut
- - - -4- - -3
- - -3
11’li Mısraları kırma tarzı:
- - - - - - - -8
- - -3
yahut:
- - - -4
- - - -4
yahut:
- - - -4
- - -3
12’li Mısraları kırma tarzı:
- - - -4
- - - -4- - - -4
Yahut:
- - - -4- - - -4
- - - -4
14’lü Mısraları kırma tarzı:
- - - -4- - - -4- - - 3
- - - 3
yahut:
- - - 3
- - - -4- - - -4- - - 3
15’li Mısraları kırma tarzı:
- - - - 4
- - - -4- - - -4- - - 3
yahut:
- - - - 4- - - -4
- - - -4- - - 3
yahut:
- - - -4- - - -4- - - -4
- - -3
yahut:
- - - -4- - - -4
- - - -4
- - -3
yahut:
- - - - 4
- - - -4
- - - -4 - - -3
yahut:
- - - -4
- - - -4
- - - -4
- - -3
yahut:
- - - -4 - - - -4- - - -4 -1
- -2
yahut:
- - - - - -6
- - 2
- - - - 4- - -3
16’lı Mısraları kırma tarzı:
- - - - 4- - - - 4- - - - 4
- - - - 4
19’lu Mısraları kırma tarzı:
- - - - 4- - - - 4- - - - 4
- - - -4- - -3
Dil
Mehmet Emin'in şiirini Halk Edebiyatına yaklaştıran temel iki unsur dil ve şekildir. Bundan dolayı Mehmet Emin'in dili kullanış tarzı üzerinde yeterince durmak gerekecektir.
Mehmet Emin'in şiirleri her şeyden önce dili ve vezni ile büyük alâka uyandırmıştı. Tevfik Fikret, şairin dilini "Açık, düzgün söz söyleyen bir hemşehrin, köyden getirdiği kara haberi etrafına toplanan üç-dört komşu nasıl merak ve ehemmiyetle, dikkatli dikkatli, soluk soluğa dinlerse biz de sizi öyle dinliyorduk. Dikkat ve ehemmiyetle dinliyor ve her söylediğinizi anlıyorduk."2 sözleriyle öğer. Ahmet Hikmet Müftüoğlu bu dilin özelliğini "Siz, binlerce senelik bu koca milletin ruhuna hitabeden biricik şairsiniz. Sözleriniz, fikirleriniz atasözü gibi saf ve müşfiktir; onun için, bir nine hitabı gibi cana işliyor."3 sözleriyle dile getirir. Şemsettin Sami 'nln şairin diliyle ilgili dikatleri daha incedir4:
"Mektubunuzu aldım. Eş'annızı okudum. Hakikaten bir Türk askerinin hissiyât-ı merdane ve vatanperverânesini musavver gördüm. Hele lisânın dahi şive-i edeb dâiresinde olarak bir Türk neferinin söyleyebileceği, anlayacağı bir tarzda intihabı bihakkın takdire sezâdır. Sırası düştükçe defa'âtle söylemişimdir; yine söylerim : Edebiyat ve ale' l-husus şiir hissiyat ve efkâr-ı milliyentin tasvirinden, li-san-ı edebî herkesin söylediği lisanın düzgüncesinden ibaret olmak iktiza eder. O hissiyat ve efkâr istediği kadar te'ali etsin, o lisan istediği kadar mükemmel ve musanna olsun; lâkin yine temeli, kökü, mebde-i "avâm" dediğimiz efrâd-ı ümmetin kalbinde, beyninde, dilinde olmalıdır. Efkâr ve hissiyât-ı milliyyenin milli bir lisânla ifadesi : İşte şiir, işte edebiyyat!."
Rıza Tevfik de şairin dilinin yeniliği üstünde durur5:
"O atadan anadan kalma sözleri, o Türkçe ta'birâtı hepimiz biliriz; fakat muasırînimizden hiçbir şâir bilmiyorum ki onları sizin kadar âlî bir niyetle kullanmış olsun, bu derecelerde hüsn-i suretle de te 'lif edebilmiş bulunsun."
Rıza Tevfik Türk Yurdu mecmuasında neşrettiği "Emin Bey ve Emin Bey Türkçesi" adlı makalesinde şairin dili ve sanatı üzerinde daha etraflı durur.6 Rıza Tevfik bu makalesinde önce Mehmet Emin'in sanatının sosyolojik temellerini araştırır. Kendisini tehlikede hisseden milletler "avâmil-i hafıza" (facteurs conservateurs) denilen ve milletleri millet yapan unsurlara sarılırlar. Bunlar, din, âdetler, millî lisan, an'aneler ve menkıbelerdir. Bir millet yok olma endişesini duyduğu zamanlarda bu sosyal kuvvetlere baş vurursa milliyet hissi bir "fikr-i zinde" (idee-force) şekline girer. Rıza Tevfik'e göre Mehmet Emin'in sanatında işte bu sosyolojik hadise ile karşılaşıyoruz. Mehmet Emin bu kuvvetlerden sadece "milli dil" e sarılmış fakat edebî an'anelere kıymet vermemiştir7 : "Gariptir ki Emin Bey avâmil-i saireden pek mühimi ve bu meselede belki en müessiri olan an'anât-ı edebiyyeye kat 'en ehemmiyet vermemiş, hatta ondan tegafül etmiştir."
Rıza Tevfik 'e göre Mehmet Emin'in kullandığı dil "impersonnel" dir, "umûmi" ve "sade" bir Türkçedir8 : "Anlaşılıyor ki Emin Bey Türklüğe rabt-ı kalb etmek ve ettirmek için yalnız lisana müracaat etmiş, lisan ile beraber sürüklenip gelen an'anâta kat'en ehemmiyet vermemiştir. Lisanı da ne Anadolu lisanıdır; ne Rumeli Türkçesidir; hatta ne de büsbütün İstanbul şive-i âdisidir. Kusursuz denilecek kadar umumi ve sade bir Türkçedir ki hiç bir lehçeye benzemez ve mucidinin (impersonnel) edasını şiddetle ibraz eder. Tam Emin Bey Türkçesidir, ve etvâr-ı muhtelifesine nazaran Avrupalıdır da denilebilir."
Rıza Tevfik'in bu tespiti oldukça doğrudur. Mehmet Emin gerçekten şiirlerinde kendisinden önce hiç bir şairimizde görülmeyen umumi bir dil kullanmıştır. Bu konuda Rıza Tevfik'ten ayrıldığımız nokta şudur : Mehmet Emin kullandığı umumi dil vasıtasıyla da olsa "an'ane'yle temas kurmuş, gelenekten kullandığı dille sınırlı da olsa yararlanmıştır.
Mehmet Emin’in dili her şeyden önce kelime kadrosuyla halk diline ve halk şiirine yaklaşır : "Dağ, bayır, bel, yayla, ırmak, tepe, uçurum, taş, toprak, çamur, kar, fırtına, diken, çalı, koyun, keçi, öküz, inek, kurt, kuş, söğüt, değirmen, ahır, ekin, buğday, tohum, harman, saman, orak, bel, balta, urgan, kütük, demet, ot, gül, gonca, yaprak, çiftçi, çoban, muhtar, ırgat, oba, çul, ter, nasır ..." Mehmet Emin'in şiirlerinde kullandığı bu kelime kadrosu birbirinden az çok farklı iki sonuç verir: Birincisi, şairin dil vasıtasıyla eserlerini halk şiirine yaklaştırır. İkincisi şair bu kelime kadrosuyla "köy atmosferi", "Anadolu atmosferi" yaratır.
Mehmet Emin'in şiirlerini dil yönünden halk diline yaklaştıran ikinci husus deyimlere ve kalıplaşmış sözlere şiirlerinde bol yer vermesidir9:
On yaşında boynu bükük, bağrı yanık bir çocuk.
Üstü başı eski püskü, yalın ayak yavrucuk, (s. 30)
Beni koru; yetim hakkın kurda kuşa yedirtme! (s. 32)
O da gitsin cehenneme yolu var! (s. 48)
Ur patlasın, çal oynasın, şurda burda yedirdi (s. 59)
Bununla birlikte Mehmet Emin halk dilinde yaşayan deyimleri ve kalıplaşmış sözleri şiirlerinde az çok "değiştirerek" ve "genişleterek" kullanmıştır. Mehmet Emin'in deyimler karşısında aldığı bu tavır, onun sanatının önemli bir yönünü ortaya çıkarır: O halk sanatını aynen tekrarlamak niyetinde değildi, oradan aldığı unsurlarla sanatını halkın anlayacağı bir hale getirmek istiyordu. Mehmet Emin'in şiirlerinde Halk Edebiyatına yaklaşan bir yönün bulunduğu hemen herkes tarafından kabul edilmiş ama bu tesir hep yanlış yerlerde aranmıştır. Mehmet Emin daha sonra Rıza Tevfik'in yapacağı gibi halk şiirleri yazmayı hiç bir zaman düşünmemiştir. O halkın meselelerini halka ve aydınlara anlatmak istiyordu. Şiirlerinde halkı konuştururken halk diline gitti. Anadolu atmosferi yaratmak için halkın dilinden, deyimlerinden, köye ait unsurlardan faydalandı. Halka seslenme arzusu da halk sanatından faydalanmasını gerektirdi. Halk sanatını aynen tekrarlamak iki yönden mahzurlu olacaktı: Halkın mevcut bir sanatı vardı ve bu sanat onun güncel meselelerini dile getirmekte yeterli değildi. Bu sanatı aynen tekrarladığı takdirde kendisi de bir "halk şairi" olacak dolayısıyle mevcudun içinde kaybolacaktı. Halbuki o, toplumun dertlerini etkili bir biçimde dile getirmek istiyordu. Tanzimat ve Servet-i Fünun nesilleri gibi sadece aydınlara hitap etmek de istemiyordu. Bu durumda gelenekten aldığı unsurlarla yeni bir "terkip"i denedi. Halk edebiyatından aldığı unsurları ustaca "değiştirerek" şiirlerinde kullandı. Ziya Gökalp'ın daha sonraları "tehzib" adını vereceği bu terkip anlayışı Mehmet Emin'de de bulunmaktadır. Mehmet Emin'in deyimlerden yararlanış biçimi bunu açıkça ortaya koyar :
"Yerinde yeller esmek" deyimini,
Şimdi ise yerlerinde bir sıtmalı yel eser. (s. 47)
mısraı haline getirirken şairin bazı değişiklikler yaptığını görmekteyiz. Önce dikkatimizi çeken, deyimde çoğul olan "yeller" kelimesinin tekil, deyimde tekil olan "yer" kelimesinin çoğul olarak kullanılışıdır. Ayrıca şair "yel" kelimesini "bir sıtmalı" sıfatıyla vasıflandırır. Böylece deyim, şairin mısraı içinde erir. Verdiğimiz bu örnek şairin deyimler ve söz kalıplarını değiştirerek sanatına male-dişindeki metodu da gösteriyor :
Bütün gözler o dumanlı ufuklara doğrulur;
Bir buluttan, uçan kuştan artık haber sorulur, (s. 138)
İkinci mısra "Uçan kuştan medet ummak" deyimine dayanmaktadır. Fakat şair birinci örnekteki gibi deyimin unsurlarından birisini kendisine has bir imajla genişletmiştir. Şair bununla da kalmamış "medet ummak" sözünün yerine "haber sormak" sözünü koymuştur. Örnekleri çoğaltabiliriz. Buradan çıkan sonuç şudur : Mehmet Emin halk dilinden aldığı deyimleri ve kalıplaşmış sözleri değiştirerek ve genişleterek kullanmıştır. Şairin hece vezninin en uzun kalıplarını kullanmasıyla dilden gelen unsurları genişletme tutkusu arasında sıkı bir ilişki vardır.
Mehmet Emin sıfatları kullanış itibariyle Halk Edebiyatı ile aydın edebiyatı arasında bir tutumu benimser. Yoğun ve art arda sıfat kullanışı ile Servet-i Fünûn neslinin bir devamıdır. Diğer taraftan Halk Edebiyatından alınmış sıfat tamlamalarını kullanmayı da ihmal etmez. Daha doğrusu deyimlerde yaptığı gibi gelenekten aldığı sıfat tamlamalarını kendisine has sıfatlarla genişletir :
O açılmış gül yanağı, süt köpüğü gerdanı,
Onbeş örgü sırma saçı bayıltırdı insanı: (s. 51)
Yahut
Yavrucuğun o lepiska, gür saçları dağınık (s. 57)
Yahut
Mini mini bir kanatsız kuş gibi (s. 58)
Yahut
Can çekilmiş, kuvvet bitmiş, buz kesilmiş el ayak (s. 61)
mısralarında şair dile ve geleneğe ait sıfat tamlamalarını, kendi imajlarını ifade eden sıfatlarla tamamlar.
Mecazlar ve imajlar
Mehmet Emin'in şiirlerindeki mecazlar ve imajlar, deyim ve sıfatlarında gördüğümüz özelliği gösterir. Kullandığı mecazlar ve imajlar yönünden genellikle yeni edebiyatımıza yakındır. Bununla birlikte geleneğin mecaz ve imajlarını da kullanır ve çok zaman iki ayrı kaynaktan gelen bu unsurlar onun şiirlerinde iç içedir:
Birçok parlak dileklerle dolu olan gönlünde
Bir muradın ülkelerini göremeden dul oldun.
Günden güne bir kırık
Ağaç gibi içlenerek, yaprak gibi solarak
Tırtıl üşmüş dallar gibi kurumağa yüz tuttun;
Kadınlığın duygusunu genç bağrında uyuttun; (s. 54)
Bu mısralardaki "bir kırık ağaç gibi içlenerek" ve "tırtıl üşmüş dallar gibi" teşbih ve imajları şaire aittir, "yaprak gibi solmak" ve "kuru dal" teşbih ve imajları anonim geleneğe malolmuş söyleyişlerdir. Şair daima bu iki tip imajı yanyana kullanarak söyleyişte açıklığa kavuşmaya çalışmıştır :
Ne vaktedek kızlarına esaret
Bu sert demir, bu ağır yük, bu zulüm ? (s. 55)
Kültürümüzde sık sık karşımıza çıkan "yanağında güller açmak" imajını şairin kendisine has imajlarla birleştirmesi mevcut sanat anlayışıyla halk sanatı arasında bir köprü arayışının ilgi çekici bir örneğidir:
Bir sert rüzgâr esse idi, ovaların yüzünde,
Sanırdım ki benim körpe fidanımı sökecek;
Elmas yaşlar parlasaydı o gök-elâ gözünde,
Sanırdım ki yanağının güllerini dökecek, (s. 68)
Halk şiirinin kalıplaşmış benzetmelerine şiirlerinde yer vermesi de şiirlerini halk zevkine yaklaştırmak için baş vurduğu bir yoldur:
Bir kırlangıç kuşu gibi kanatlanıp uçayım (s. 68)
Kanadından yaralanmış bir kuş gibi yıkıldı (s. 68)
Şairin bütün şiirlerinde aynı yolu takip ettiği söylenemez. Zamanla daha şahsî mecaz ve imajlar kullanmağa yönelmiştir :
Ölüler önünde zil çalan gece;
Kırbaçla dolaşan zincirci gece.
Analar koynundan kız çalan gece;
Namuslar satan bir esirci gece.
Mehmet Emin'in kullandığı mecaz ve imajların diğer bir kaynağı "Türk mitolojisi"dir. Ergenekon Destanından aldığı "demir" ve "ateş" unsurları adeta şairin muhayilesini zapteder. "Ey Türk Uyan" adlı eseri,
Ey Türk ırkı, ey demir ve ateşin evlâdı
mısraıyla başlar. Bu iki unsuru "konu" olarak ele aldığı gibi onlara dayanan imajlara da geniş yer verir. Milli Edebiyat akımı ile başlayan Türk destanlarına yönelme eğilimi Mehmet Emin'ini de zamanla etkiler, şiirlerinde konu ve mecazlar yönünden destanlara yönelir. Şairin,
Eğer erkek demirse kadın dahi ateştir (s. 156)
Öldürücü bir demir el bir de kanlı derin mezar (s. 186)
Onun eski Tanrı 'sı hayat veren güneşmiş;
Kara külçe demiri silâh yapan ateşmiş. (s. 147)
Bizim demir pençemizle ezilecek (s. 190)
gibi mısralarda muhayilesi hep demirin üzerinde dolaşır. Aynı şekilde, ateş, ışık ve güneş pek çok şiirinde temel imajları teşkil eder :
Ey gözleri kıvılcımlı kahramanlar ... (s. 187)
Kahredici yıldırımlar gibi urun (s. 187)
Kan ve ateş harfler ile yazılıdır, (s. 187)
Sana ateş alev veren asil kan (s. 134)
Bu beklenen büyük günde fırtınalar çıkacak:
Kara kızıl yangınlarla gülle dolu al kanlar ..
Bu kırmızı yanar-dağlar, bu kırmızı tufanlar
O yabancı sarayları, zindanları yıkacak, (s. 139)
Türk mitolojisine ait yayınların yetersizliği, elde bulunan metinlerin destanların birer özetinden ibaret olması Türk mitolojisinden faydalanma ve Türk mitolojisini "istiare zemini" olarak kullanma teşebbüsünün başarıya ulaşmasını engellemiştir. Ziya Gökalp 'ın, Mehmet Emin'in ve onları takibeden diğer şairlerin bu sahadaki çalışmalarının göz doldurucu bir sonuç vermemesinin sebebini bu noktada aramak gerekir. Devrin Türkoloji çalışmalarının ortaya çıkardığı sınırlı destan malzemesini büyük bir heyecanla hemen millî edebiyata mensup olan bütün şairler eserlerine taşımışlardır. Bu ise aynı konuları tekrarlamak demekti. "îstiare zemininin darlığının bir diğer sonucu aynı unsurların bir şairin eserlerinde de çok sık tekrarlanması oldu. Mehmet Emin'in şiirlerinde kullanılan "demir", "maden" , "ışık" la ilgili imajların çokluğunun sebebi budur.
Mitoloji
Mehmet Emin'in Irkımın Türküsü, Selâm Sana, Ey Türk Uyan, Aç Bağrını Biz Geldik, Ey iğnem Dik, Ordunun Destanı, Dicle Önünde, Hasta Bakıcı Hanımlar, İsyan ve Dua, Aydın Kızları, Ankara, Halk, Mustafa Kemal, İstiklâl Destanı, Kurtarıcıya, Anıt, Devrim gibi uzun manzumeleri şairin Ziya Gökalp gibi millî bir destan yaratma peşinde olduğunu gösteren epik eserlerdir.
Destanî nitelikteki bu eserlerde devrin tarihî olaylarıyla Osmanlı tarihinin ve İslâmlıktan önceki Türk tarihinin göz kamaştırıcı devirleri bir bütünlük fikri içinde ele alınmıştır. Bunun sonucu olarak bu şiirlerde günün felâketleri, kahramanlıkları, kahramanları, idealleri, Osmanlı tarihi, İslâmlıktan önceki Türk tarihi, Türk mitolojisinden alınmış unsurlar birinden diğerine geçilerek destanî bir zaman boyutunda ele alınır.
"Irkımın Türküsü" şiirinde Türklerin dünya tarihindeki ve medeniyetin gelişmesindeki önemli rolü ele alınmış, eski Türk hayatını canlı tablolar halinde yansıtmak için Türk tarihinin önemli olayları, içinde yaşadıkları coğrafya ile ilgili unsurlar, mitolojik motifler şiire sokulmuştur :
Biz Oğuzlar soyu olan Tûrkleriz;
İlk ateşi parlatan,
İlk sapanla sert toprağa tohum atan,
İlk ocağa temel koyan hep biziz. (s. 108)
"Ey Türk Uyan" şiirinde yer yer Türk mitolojisinden alınmış motifler göze çarpar:
Artık senin Alangoya ninelerin yok mudur?
Dişi arslan südü veren sinelerin yok mudur ? (s. 133)
"Aç Bağrını Biz Geldik", "Ey İğnem Dik", "Ordunun Destanı", "Dicle Önünde" vb. şiirlerinde de mitolojik unsurlar, kahramalar, coğrafi yerler eski Türk tarihini ve efsanelerini okuyucunun gözlerinde canlandırmak için bir vasıta olarak kullanılır, bu konular derinleştirilmez. Çok zaman Türk mitolojisine zayıf telmihler halinde kalır :
"Dicle Önünde" şiirinde Araplarla Türklerin karşılaştırıldığı şu mısralardaki telmihler bunun güzel bir örneğidir :
Biri sonsuz, engin çölün kervanıdır,
Kızgın kumda yeşil yerler, sular arar;
Biri nura âşık hava sultanıdır.
Fırtınaya göğüs gerer, ufku yarar. (s. 214)
Diğer şiirlerinden edindiğimiz tecrübeyle biliyoruz ki bu mısralardaki "nûr" mitolojimizdeki "kutsal ışık"a, "hava sultanı” Tanrı Ülgen'e ve insanın göklerde yaşadığını anlatan Türk kozmogonisine birer telmihtir.
Mehmet Emin'in şiirlerinde yabancı mitolojilerden alınmış bazı unsurlara da tesadüf edilir :
Hepsinde, sanki bir Promete'nin
Ruhlara koyduğu bir alev vardır; (s. 300)
Ancak şair bu unsurlara hürriyet, adalet gibi beşerî kavramları ele alırken yer verir :
Dediler ki "Bu hayat bildiğin Fars efsânesi;
"Dünya ise Hurmuz 'la Ahremen 'in viranesi.
"Bu âlemde nur ile karanlığın kavgası var;
"Döğüşüyor her yerde hayâl ile hakikatler,
"Boğuşuyor her zaman cinayetle faziletler !" (s. 270)
Halk Şiiri Etkileri
Mehmet Emin'in şiirlerinde Tasavvufi Halk Şiiri ile Saz Şiiri'nin hissedilebilir bir tesiri vardır. Ancak bu tesir ilk bakışta göze çarpacak bir tesir değildir. Mehmet Emin, halk şiirini sadece bazı dersler alınacak bir alan olarak görmüş, zaman zaman kendi anlayışı çerçevesinde ondan yararlanmıştır. Bu "ince" ilişkiyi bir örnekle açıklamak faydalı olacaktır.
Mehmet Emin'in halk şiirinden faydalanış tarzını en güzel gösterecek örneklerden birisi "Çekiç Altında" manzumesidir :
Ey, toprağın işkenceye dayanıklı ma 'deni!
Senin külçen şu gıranit taşlarından sert iken
Niçin hafif bir uruşla inliyorsun böyle sen?
Bak şu altun senin gibi çıkarmıyor sesini;
Onun sesi bir dertli ses, bir inilti değildir;
Âh hâlbuki örsünüz bir, sizi döven çekiç bir.
Benim sesim ağlar, inler, yürekleri titretir.
Zira beni döven çekiç benim kendi cinsimden;
Altun için bir yabancı, başka cinsten bir ma'den.
Çekiç bana bir unulmaz yara açan bir eldir;
Bilmez misin yâr eliyle incitilen gönüller
Çok zamanlar sızlayıcı yaralarla âh eyler ?... (s. 65)
İlk bakışta şekil ve muhteva yönünden halk şiiri ile ilişkisiz gibi görünen bu şiirin biraz dikkat edilince temel kuruluşunu Pir Sultan Abdal'ın "Ey benim sarı tanburam" mısraıyla başlayan meşhur şiirinden aldığı görülür. Pir Sultan Abdal bu şiirin birinci dörtlüğünde tanburasına niçin inlediğini sorar. Daha sonraki mısralarda tanbura "inleme"sinin sebeplerini anlatır. Bu kompozisyon Mehmet Emin tarafından aynen tekrarlanır. Şair, birinci ve ikinci bentlerde demire çekicin altında niçin "inlediğini" sorar. Daha sonraki bentlerde demir, inlemesinin sebeplerini anlatır.
Mehmet Emin'in bu şiiri Pir Sultan Abdal'ın aynı konuda yazılmış "Öt benim sarı tanburam"10 şiiriyle birleşir. Pir Sultan Abdal'ın bu şiirinde tanburanın "cevher" i olan "ağaç" üzerinde durulur. Mehmet Emin'in şiirinde de aynı cevherden olan demir, örs, çekiç arasındaki ilişki dramatize edilir.
Mehmet Emin bu şiirinde "form"u halk edebiyatından almış, fakat ona yeni bir muhteva kazandırmıştır. Demir, örs ve çekiç arasındaki dramatizasyondan beşeri plâna yükselmesi Mehmet Emin 'in bu şiirinde bir atasözümüzden ne kadar güzel yararlandığını göstermektedir :
Ağaca balta vurmuşlar, "sapı bendendir" demiş.11
Atasözündeki “ağaç - balta sapı” ilişkisi, yukarıdaki şiirde “demir – çekiç” ilişkisi olarak aynen kullanılmıştır. Bu örnek şairin gelenekten "form" ve muhteva yönünden faydalandığını çok açık bir biçimde ortaya koyuyor. Pir Sultan Abdal'ın iki şiiri ve bir atasözü bu şiirde oldukça yeni bir terkibe ulaşmıştır. Ne yazık ki Mehmet Emin çok zaman Halk Edebiyatından aldığı unsurları burada görüldüğü gibi bir bütünlük fikri içinde değil, dağınık ve küçük motifler halinde kullanmıştır. Bu şiiri aydın edebiyatı-halk edebiyatı ilişkileri konusunda şairi tarafından da aşılamamış bir merhale olarak hatırlamak gerekecektir. Bu şiirin mükemmelliği kültürle olan derin ilişkisinden doğmaktadır.
Mehmet Emin'in dağınık ve küçük motifler halinde kullandığı Halk Edebiyatı malzemelerine de kısaca temas etmek faydalı olacaktır :
Bazı şiirlerinde Tasavvufi halk edebiyatında önemli bir yeri olan "Devriye"lerin anlatım özelliklerinden faydalanmıştır. "Beşiğin Önünde" şiirinin son bendi buna güzel bir örnektir :
Ben zavallı, yoksul oldum : "Açım, ekmek ver!..." dedim.
Mazlum oldum, adaletin eşiğinde haykırdım;
Esir oldum, hürriyetin kürsüsünde bağırdım;
Her şey oldum.. Kurtarıcı kahramanlar istedim (s. 67)
"İsyan" şiirinde yine devriyelerin ifade özelliklerinden faydalanarakşu mısraları yazmıştır :
Ah kırk yıldır ben Hakk 'ı şu İhtiyar Arz 'a sordum;
Turna oldum yükseldim yıldızların civarına;
Şaman oldum eriştim Süt-gölü 'nün kenarına, (s. 262)
Bu ikinci örnekte bir taraftan devriyelerden, bir taraftan Türk mitolojisinden unsurlar alınmasına rağmen bütünlük asla sağlanamamıştır.
Bazı şiirlerinde halk türkülerinin izleri görülür; "Halk" şiirin-deki:
Bir yoksul kadınım çocuğum hasta;
-----------
Kapımı açan yok, yüreğim yasta; (s. 327)
Mısraları, Kerem ile Aslı Hikâyesi 'ndeki bir türkünün :
Bir han köşesinde kalmışım hasta
Gözlerim kapıda kulağım seste12
mısralarından hareket edilerek yazılmıştır. Mehmet Emin'in diğer şiirlerinde halk türkülerinden gelen unsurlar çok zaman hissedilmeyecek kadar şahsî üslubuyla birleştirilmiştir. Devrin oldukça meşhur bir türküsü olan "Eğil dağlar eğil. üstünden aşam"14 türküsünün bu ilk mısraı Mehmet Emin'in şiirine
Yüce dağlar, yalçın taşlar
Bizim altunordumuza eğilecek (s. 190)
mısraları olarak akseder.
Mehmet Emin'in Aydın Kızları, Ankara gibi 11'li hece vezniyle yazdığı şiirlerde saz şiirimizin etkilerini görmek mümkündür :
Hicranlı gönlünde viraneler var
Sihirli dilinde efsâneler var (s. 281)
Fakat şair bu şiirlerinde çapraz kafiyeyi kullanarak âdeta saz şiirinin etkilerinden kısmen kendisini korumaya çalışır.
Mehmet Emin'in şiirlerinde halk kültürünün belli başlı mahsullerinden gelen ifade özellikleri, motifler, temalar eserlerinin bütünlüğü içinde eritilmiş bir halde daima karşımıza çıkar. İstiklâl Destanı'ndaki:
Ve dedim : Ne oldu o kahramanlar.
Dünyâya hükm için geldik diyenler ? (s. 379)
mısraları Dede Korkut Hikâyelerinden "Salur Kazan" hikâyesinin dua bölümündeki13
Kanı öğdüğümüz big erenler
Dünya menüm diyenler
mısralarına dayanır.
Menkıbeler
Mehmet Emin şiirlerinde halkın duyuş, düşünüş ve zevkine hita-bedebilmek için destanî karakterli eserlerinde halk arasında yaşayan menkıbelerden yararlanmıştır :
Bizler burda yedi asrın tarihini okuyoruz;
Bu mübarek topraklara basıyorken korkuyoruz.
Burda eski kabirlerden
Çıkan birçok cenazeler kefenlerle silkinmişler;
Sanki bize gökten inen
O ilâhi yardımcılar gibi nurlar giyinmişler.
Bunlar şimdi bu tarihi ovalarda, sahillerde;
Şu kırmızı kayalarda, kumsallarda, herbir yerde !
Bu mısralarda ecdat ruhlarının aramızda dolaştığına, ecdadımızın savaşlarda ordunun en ön safında askerlerimize yardımcı olduğuna dalr halk inanışları dile getirilmiştir.
Bütün bu örnekler Mehmet Emin'in şiirinin halk kültürüyle ilişkisinin sanıldığı gibi dil ve vezinle sınırlı olmadığını ortaya koymaktadır. Şair, Türk Mitolojisinden, halk şiirinden, menkıbelerden, halk hikâyelerinden sınırlı da olsa faydalanmıştır. Ancak Halk Edebiyatından aldığı malzemeyi kendi sanatı içinde eriterek kullandığından şairin bu malzemeye yakınlığı ilk bakışta farkedileme-mektedir.
ãhttp://www.ege-edebiyat.org
Dostları ilə paylaş: |