NUTUK'TA ATATÜRK'ÜN MİLLİ
ŞUUR İLE
İLGİLİ
GÖRÜŞLERİ
Dr.
Abubekir
S.
YÜCEL
*
GİRİŞ
Millet, sosyologlar arasında yapısal ve fonksiyonel özellikleri bakımından
üzerinde tam olarak ittifak edilememiş bir kavramdır. Bize göre, Türk milletinin
karakteristik özelliklerini yansıtması bakımından, E. Renan'ın meseleye manevi açıdan
yaklaşan; "milletin, bir ruh, idealler ve hislerdeki birlikteliğinin meydana getirdiği
değerlerin tümü"
1
şeklindeki tarifi daha uygun gözükmektedir.
Bir milletin teşekkülünü ve temadisini sağlayan yegâne unsurun da üzerinde
yaşanan bir vatan parçası olmasıdır. Mete Han'ın dediği gibi "toprak milletin köküdür".
2
Bu toprak, her müstakil devletin hak ve yetkilerini mutlak şekilde kullanabildiği coğrafi
sahadır
3
yani vatandır.
Millet, tarihi bir oluştur ve onun teşekkülünde en büyük rolü milli şuur veya
milliyet şuuru oynar.
4
Bu şuur milleti meydana getiren fertler arasındaki istiklâl
duygusundan kaynaklanmaktadır ve bizdeki istiklâl duygusunun temeli Türk kültürünün
içerisinde yatmaktadır.
5
Türk tarihinin seyri içinde, bu duygu ve düşüncelere sıkca
rastlamak mümkündür. Bilge Kağan'ın Türk halkının Çin esaretinden kurtuluşunu
anlatırken; "Türk Tanrısı, Türk milleti yok olmasın diye babam İl-teriş Kağan'ı ve anam İl-
Bilge Hatun'u yükselterek gönderdiğini ve Tanrının güç vererek istiklâl kazandıklarını"
söylemesi hakan, vezir ve halkın nasıl aynı milli şuurla birleşerek esaretten
kurtulduklarını
6
göstermesi bakımından çok önemlidir. Bu düşünceler, yöneteni ve
yönetilenleriyle birlik ve bütünlük içerisinde olmanın ortak bir değer ve bu değere bağlı
olarak da olumlu sonuçların ortaya çıkabileceğini göstermesi bakımından dikkate değer bir
noktadır.
Türk tarihine baktığımızda; bazı dönüm noktalarının olduğunu görürüz. X.
yüzyılda İslam'ın kabulü, Malazgirt savaşıyla Anadolu'nun kapılarının Türkler'e açılması,
İstanbul'un fethiyle yeni bir çağın açılması....gibi. Gelişen olayların arka plânına
* ) Cumhuriyet Ünv. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi
1
) Bkz., H. Ziya Ülken, Sosyoloji, ty., 1943, s.172.
2
) Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, İstanbul, 1980, C.I, s.161.
3
) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 1991, s.223.
4
) Şerafettin Turan, "Tarih ve Milli Oluş", Türk Kültürü, Ankara, 1963, Sayı: 6, s.5.
5
) Kafesoğlu, 221.
6
) Osman Turan, I, 165.
Milli _uur
Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni. Dr. A. S_dd_k YÜCEL
baktığımızda, milleti meydana getiren bütün fertlerin aynı halet-i ruhiyede hareket
ettiklerini görmemiz mümkündür. O da milli şuurdur. İşte bu ruhladır ki, Türk milleti
hiçbir zaman vatansız kalmamıştır. Göçebe Türkmenler arasında yaygın olan, "yerinden
ayrılan yedi yıl, yurdundan ayrılan ölünceye değin ağlar. Devletli devlet arar; devletsiz
vatan arar"
7
sözü hiç bir dönemde gözardı edilmemiştir.
İşte Anadolu da, yurt edindiğimiz vatan toprağının en önemli halkalarından
biridir. Burada 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan muharebesiyle Türk Devletinin
temelini atılmış ve Anadolu'nun Türklüğü tescil edilmiştir.
8
Bu vatan toprağı, Osmanlı
Devleti'nin çökmesiyle birlikte yeni olaylara sahne olmuş ve Türk milleti tarihin bazı
zamanlarında olduğu gibi vatansız kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Herkesin ne
olacak diye durakladığı bir zamanda, Milli birliğin temelini; milli şuurda ve milli birlikte
gören, adından kendisinden sonra sıkça zikredilecek bir şahsiyeti, Mustafa Kemal'i ve
onun Anadolu halkıyla topyekün başlattığı bir hareketi, İstiklâl Savaşı'nı görüyoruz.
Yurdumuzun parçalanıp işgal edildiği günlerden başlayarak, Türk tarihinde bir
dönüm noktası olan İstiklâl Savaşı'nı Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunu ve İnkılâpların
yapılışını anlatan Atatürk'ün Nutuk 'u, siyâsi ve milli tarihimizin birinci elden, pek değerli
bir kaynak eseridir. Atatürk'ün kendi kaleminden çıkan bu eser, yine Atatürk tarafından,
Cumhuriyet Halk Partisi'nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan ikinci
kurultayında 36.5 saat süren ve altı günde okunan tarihi bir hitabeye dayandığı için Nutuk
adını almıştır.
9
Bu çalışmamızda ülkenin, parçalanmanın eşiğine gelindiği bir zamanda, vatanı
kurtarmak için ön saflarda yer alan Atatürk'ün, ülkenin milli bütünlüğü doğrultusunda
sarfettiği veciz ifadeleri bir yazıda toplamayı düşündük. Bizi böyle bir çalışmaya iten saik,
vatanımızın 1919'lu yıllardaki genel durumuyla, içerisinde bulunduğumuz şu andaki
durum arasında paralellik arzeden noktaların bulunmasıdır. Bu paralellik gösteren
noktaları, aşağıda, bizzat Atatürk'ün diliyle dercetmeye çalışacağımız satır aralarında
görmek mümkündür. Amacımız, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sınırları içerisinde
yaşayan bizlere, Cumhuriyetin kurucusunun diliyle bazı gerçekleri göstermektir.
Görülecektir ki; o gün ülkenin bütünlüğünü tehlikeye sokmak isteyen dış düşmanlarla iç
düşmanlar, bugün de aynı düşmanlardır. Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı yıllarda
oynanan fakat başarılı olamayan senaryo ile, bugün ülkemiz üzerinde oynanmaya çalışan
senaryo aynı senaryodur.
7
) Osman Turan, II, 167.
8
) İsmet Binark, "Anadolu'da Büyük Türk Destanı 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi", Türk Kültürü, Ankara,
1971, Sayı:106, s.783.
9) M. Kemal Atatürk, Nutuk, (Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan, Zeynep Korkmaz), C.I, s.1, (Önsöz). Bu çeviri,
Atatürk'ün Doğumunun 100. Yılını Kutlama Koordinasyonu Kurulu tarafından yaptırılmıştır.
Milli _uur
Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni. Dr. A. S_dd_k YÜCEL
Yakın tarihimizde, ülkemiz üzerinde oynanmak istenen fakat pek de başarılı
olmayan bu senaryoların ortasından; ileri görüş, ince kavrayış ve büyük devlet adamlığı
vasfının vermiş olduğu ustalıkla sıyrılan Atatürk'ün, o sıkıntılı günlerde tarihe mâl olmuş
olan milli şuur ve milli bütünlük ile ilgili sözlerini, hiçbir yorum katmadan vermeye
çalışacağız. Zira, ifadelerdeki açıklık yorumlanmasına yer bırakmamaktadır. Tarih, ibret
alınmak içindir. Eğer ibret alınmaz ise hatalara düşmek de mukadderdir.
Nutuktan...'>Nutuk'tan...
**
İtilaf devletlerinin, Osmanlı devlet ve memleketine karşı maddi ve manevi
saldırılarını bertaraf etme düşüncesiyle ortaya atılanlara; İngiliz himayesini isteme,
Amerikan mandasını isteme ve bölgesel kurtuluş çarelerine başvurma
10
kararlarına karşılık
Atatürk kararını: " Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî
hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak! "
11
olmuştur.
Atatürk'ün dayandığı bu en güçlü muhakeme ve mantık şuydu: " Temel ilke, Türk milletinin
haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip
olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklâlden
yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir
muameleye lâyık görülemez. Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek,
insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir.
Gerçekten de bu seviyisizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı efendi
getirmelerine asla ihtimal verilemez. Halbuki, Türk'ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok
yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!...
O halde, ya istiklâl ya ölüm!
İşte, gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır. Bir an için, bu kararın
uygulanmasında başarısızlığa uğranacağını farz edelim. Ne olacaktı? Esirlik! Peki
efendim. Öteki kararlara boyun eğme durumunda sonuç bunun aynı değil miydi? "
12
şeklinde ortaya koymuştur.
Bundan dolayıdır ki; "Türk ata yurduna ve Türk'ün istiklâline saldıranlar kimler
olursa olsun, onlara bütün milletçe silahla karşı koymak ve onlarla çarpışmak
gerekiyordu."
13
Atatürk bu düşüncelerini şu şekilde özetlemektedir: "...ben milletimin
vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme kabiliyetini, bir milli sır gibi
**) Nutuk'tan aldığımız pasajlar metin içerisinde italik font olarak verilmiştir.
10) Nutuk, A.g.e. I, 8-9.
11) Nutuk, A.g.e. A.g.e. I, 9.
12) Nutuk, A.g.e. I, 9-10. (s.9) Parantez içerisinde verilen sahife numaraları. Nutuk'un 1927 tarihli orjinal baskısındaki
sahife numaralarıdır..
13) Nutuk, A.g.e. I, 10. (s.10)
Milli _uur
Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni. Dr. A. S_dd_k YÜCEL
vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatmak mecburiyetinde idim "
14
demek suretiyle, milletine olan güvencini ortaya koyuyordu.
Amasya'dan 18 Haziran 1919 tarihinde, Edirne'de 1'inci Kolordu Komutanı Cafer
Tayyar Bey'e verdiği direktiflerde Milli mücadele için verdiği kararı şöyle açıklamaktadır:
"İstiklâlimizi kazanıncaya kadar, bütün milletle birlikte fedakârca çalışacağıma
mukaddesatım üzerine yemin ettim. Artık benim için Anadolu'dan hiçbir yere gitmemek
kararı kesindir "
15
Atatürk bu telgrafı, Üçüncü Ordu Müfettişi Padişah Yaveri Tuğg.
Mustafa Kemal imzasıyla göndermiştir.
16
18 Haziran 1919 tarihinde, Trakya'ya verilen
direktifte işaret edilen bir noktanın uygulama zamanı gelmiştirki bu Sivas'ta genel bir
kongre toplamaktır. Bu gayeye matuf olarak Yaveri Cevat Abbas Bey'e, 21/22 Haziran
1919 gecesi, Amasya'da bir genelge yazdırmıştır. Bu genelgenin bir maddesi şöyledir:
"Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür
sesle cihana duyurmak için her türlü baskı ve kontrolden uzak millî bir heyetin varlığı
zarurîdir. "
17
Ülkenin bulunduğu kötü manzaralı durumdan kurtulması için, 20 Temmuz 1919
tarihinde Samsunda bulunan Atatürk'e bir telgraf çeken ve "Geleneğe uyarak boyun
kırmaktan üzüntü duymayan millet, biz yürüyelim, arkamazdan gelsin efendim" sözleriyle
telgrafını bitiren Canik Mutasarrıf'ı Hamit Bey'in bu sözlerine karşı Atatürk şöyle der:
"Efendiler, tarih -geleneğe uyarak boyun kırmaktan üzüntü duymayan millet, biz
yürüyelim, arkamızdan gelsin- düşünce ve inancında bulunanların karşılaştıkları sonuçlar
ve cezalarla doludur. Yöneticilerin ve özellikle devlet adamlarının asla böyle sakat ve
çarpık görüşlere kapılmamaları gerekir. "
18
Vatanın kurtulması için bir dizi toplantı ve kongreler yapan Atatürk'ün, 23
Temmuz 1919'da Erzurumda yaptığı kongrede, toplantıya katılanlara yaptığı konuşmanın
bir bölümü şu şekildedir: "Tarihin, bir milletin varlığını ve hakkını hiçbir zaman inkâr
edemeyeceğini, bu itibarla vatanımız, milletimiz aleyhinde verilen hükümlerin ergeç iflasa
mahkum olacağını söyledim. Vatan ve milletin kutsal varlıklarını kurtarmak ve korumak
hususunda son sözü söyleyecek ve bunun gereğini yerine getirecek gücün, bütün vatanda
bir elektrik ağı haline gelmiş olan millî akımın kahramanlık ruhu olduğunu ifade ettim. "
19
Erzurum Kongresi'ne alınmama ve alındıktan sonra da başkan olması
konusundaki kararsızlıklara karşılık olarak, kongrenin başkanı olmak istemesindeki
14) Nutuk, A.g.e. I, 11. (s.11)
15) Nutuk, A.g.e. I, 14. (s.13)
16) Bkz., Mustafa Kemal, Nutuk, (Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan, İsmet Gönülal, III. Cilt (1919-1927) Belgeler), C.
III, s. 8, Belge No: 19.
17) Nutuk, A.g.e. I, 21. s.19); III, 11, Belge No: 26.
18) Nutuk, A.g.e. I, 39. (s.33)
19) Nutuk, A.g.e. I, 45. (s.48)
Milli _uur
Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni. Dr. A. S_dd_k YÜCEL
düşüncelerini şöyle anlatmaktadır: "Çünkü, zaman geçirmeksizin millî iradenin faaliyete
geçirilmesini ve milletin doğrudan doğruya fiilî ve silahlı olarak tedbirler almaya
başlamasını sağlamak zaruretine inanıyordum. "
20
Atatürk bu kongrenin yapıldığı zaman,
o günün ordu müfettişliği ve Sultan Vahdettin'in Yaveri sıfatını taşıyor ve bu vazife
üzerindeyken, açıkca ortaya çıkmanın bazı sakıncalarının olduğunu düşünüyordu: "Oysa,
bütün vatanın ve koskoca bir milletin ölüm kalım dâvâsı söz konusu olurken vatanseverim
diyenlerin kendi sonlarını düşünmelerinin yeri var mıydı?"
21
sözleriyle, böyle bir
düşüncenin kendisine yakışmayacağını bildirmektedir.
Bu arada Mustafa Kemal Atatürk; İstanbul Hükûmetini millî teşebbüsleri
engellemekten vazgeçirmek, başarıda sağlayacağı çabukluk ve kolaylık olması bakımından
Avrupadan başarısızlıkla dönen Ferit Paşa'ya 16 Ağustos 1919 tarihinde bir telgraf çeker
ve: "Vatanımızı paylaşma ve yok etme düşüncesini bu kadar açık ve haysiyet kırıcı bir
şekilde ortaya koyan ifade karşısında titremeyecek duygulu bir insan düşünemiyorum.
Tanrı'ya binlerce şükredelim ki, milletimiz, ruhundaki kahramanlık azmiyle, tarih boyunca
sürüp gelen hayat ve varlığını, hiçbir zaman ne kaderin akışına ne de böyle cellatça
hükümlere kurban etmeyecektir."
22
diyerek sitemlerini bildirir.
Toplantı ve Kongreler silsilesinin önemli bir halkasını teşkil eden Sivas
Kongresi'nin hazırlık aşamasında Sivas valisi Reşit Paşa'ya 20 Ağustos 1919 tarihinde
çektiği telgrafın bir bölümünde Atatürk Şöyle demektedir: "Burada şunu da arzedeyim ki,
bendeniz ne Fransızların ve ne de herhangi bir yabancı devletin yardımına tenezzül eden
şahsiyetlerden değilim. Benim için en büyük korunma yeri ve kaynağı milletimin
bağrıdır."
23
Bu düşüncelerle kongre için Erzurum'dan Sivas'a gitmekte olan Atatürk, Erzincan
Boğazı'nın girişinde jandarmalar tarafından durdurularak, Dersim Kürtlerinin boğazı
tuttuklarından endişe ettiklerini ve yola devam etmemesi gerektiğini bildirmeleri üzerine
şu kararı verir: "Bizim ise, işimiz pek aceleydi. Ben Erzurum ile Sivas arasındaki yolu belli
bir zamanda katedip kararlaştırılan günde Sivas'ta bulunmazsam, şurada veya burada şu
veya bu sebeple korkup kaldığım, Sivas'ta ve başka yerlerde duyulursa, panik başlayabilir,
işler altüstü olurdu. O halde karar? Tehlikeyi göze alıp yola devam etmek. Başka çaremiz
yoktu."
24
Herhangi bir olay olmadan Sivas'a ulaşan Atatürk ve arkadaşlarının da iştirakiyle,
4 Eylül 1919 Perşembe günü kongre açılır. Erzurum Kongresinde olduğu gibi, kongreye
20) Nutuk, A.g.e. I, 48. (s.41)
21) Nutuk, A.g.e. I, 49. (s.41)
22) Nutuk, A.g.e. I, 52. (s.44)
23) Nutuk, A.g.e. I, 55. (s.47)
24) Nutuk, A.g.e. I, 58. (s.50)
Milli _uur
Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni. Dr. A. S_dd_k YÜCEL
kimin başkanlık edeceği konusunda problem çıkar. Herne kadar Atatürk, davet sahibi
sıfatıyla geçici başkanlık makamında bulunuyorsa da böyle bir problemin sebebini sorar.
Bunun üzerine; "Bu şekilde işin içine sahsiyat karışmamış olacağı gibi, eşitlik ilkesine
uyulduğu için dışarıya karşı da olumsuz bir etki yapmamış olur" diye cevap verilir. Bunun
üzerine Atatürk de: "Efendiler, ben, vatanın, teklif sahibi ile birlikte bütün milletin ve
hepimizin bir felaket çıkmazında bulunduğumuzu gözönüne getirerek, kurtluş çaresi
olduğuna inandığım teşebbüsleri, sonsuz güçlük ve engellere rağmen, maddî, manevî
bütün varlığımla bir sonuca ulaştırmaya çalışırken, benim en yakın arkadaşlarım daha
dün İstanbul'dan gelmiş ve tabiî olarak işin içyüzünü bilmeyen, saygı duyduğum yaşlı bir
zatın diliyle, bana şahsiyatdan söz ediyorlar" demek suretiyle başkanlık seçimini gizli
oyla yaptırır ve üç olumsuz oya karşılık başkan seçilir.
25
Anadolu'nun içlerinde vatanın bölünmez bütünlüğü doğrultusunda çalışmalar
bütün hızıyla devam ederken, İstanbul'da ise Amarikan manda idaresinin kabul edilerek,
doğu illerimizden bazı yerlerin Ermenistan'a verilmesi hususunda bazı partilerin Amarikan
Komisyonuna verilmek üzere sundukları kararlar Heyeti Temsiliyyeye ulaşır. Bu duruma
çok üzülen Atatürk; 12. Kolordu Komutanlığına 13 Ağustos 1919 da bir telgraf çeker:
"Oysa, ezici çoğunluğu Türk ve Kürt olan bu illerden bir karış toprağın bile Ermeniler
hesabına yazılmasının, bugün için uygulamada mümkün olmayacağı şöyle dursun,
unsurlar arasındaki nefret ve öcalma duygusunun dehşet ve şiddeti, Osmanlı
Ermenilerinin dönmeleri halinde bile iller içinde yoğun olarak yerleştirilmelerini tehlikeli
göstermektedir. Bu bakımdan, suçlu olmayan Osmanlı Ermenilerine gösterilecek en büyük
kolaylık, adaletli ve eşit şartlar altında vatanlarına dönmelerini kabulden başka bir şey
olmayacaktır"
26
der.
Bu arada, çeşitli merkezlerle de telgraf trafiği devam etmektedir. 19 Ağustos 1919
tarihinde 20'inci Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa'ya gönderdiği telgrafta da şöyle
demektedir: "Sözü edilen Amerikan mandasının nasıl bir yardım sağlayacağının dikkatli
bir incelemeden geçirilmesi ve millî gayemiz açısından bir yararı olup olmayacağının da
hesaplanması pek önemlidir. İstanbul'da çalışan grubun gayesi milletin birliği, vatanın
bütünlüğü, istiklâl ve hakimiyetin elde edilmesi noktasında toplanmış gösterildiğine göre,
Amerikan mandasını kabul durumunda bu gaye korunmuş olabilir mi? Milli isteklere bağlı
kalan ve onlara uygun düşmeyen kararlar, hiçbir zaman milletçe kabul
edilemeyeceğinden, milletimizin ve vatanımızın alınyazısını tayinde, millî vicdana
tercüman olmaktan ibaret bulunan görevlerimizi tam olarak yerine getirebilmek için, milli
isteğin odaklaşarak tek bir hedefe yönelmesini beklemeden hiç bir meselede yetkili
25) Nutuk, A.g.e. I, 60-61. (s.51-52); Sivas Kongresi Tutanakları için Bkz., Uluğ İğdemir, Sivas Kongresi Tutanakları,
Ankara, 1986.
26) Nutuk, A.g.e. I, 69. (s.60)
Milli _uur
Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni. Dr. A. S_dd_k YÜCEL
görünmemiz doğru değildir. Bundan dolayıdır ki, tarafımızdan yabancılarla olan temas ve
ilişkilerin, kongrenin kararlarına uyularak millet adına yapılmasını tercih etmekteyiz.
Tanrı'ya şükür, yurdumuzdaki millî akımın pek çok gelişmekte, kökleşmekte ve
güçlenmekte oluşu, bizleri sürekli olarak bu noktaya doğru çekiyor ve davet ediyor."
27
Tüm bu olayların cereyan ettiği esnada, Malatya'nın Kürdistan olarak tanınması
ve Kürt bayrağının Malatya'ya dikilmesi isteğiyle bir hareket başlatılır. Bu çapulcu grubu,
altı maddeden müteşekkil şartlarını ileri sürerler. Bu durumu Malatya'da bulunan İlyas
Bey, Sivas'ta bulunan Mustafa Kemal'e bildirir. Bu durumu dikkkatle incelediklerini ve
takip ettiklerini bildiren Atatürk, bu çapulcu takımı ile görüşmenin bile, onları muhatap
almak olduğunu ve böyle bir durumdan kaçınılması gerektiğini şu şekilde belirtir:
"Verdiğiniz bilgiler heyetimizce dikkate alındı. Zâtıâlînize şartlar ileri sürenler kimlerdir?
Böyle bir ilişkiye girişmek asla doğru değildir."
28
Atatürk, Heyeti Temsiliye olarak yapmak istediklerini şu cümlelerle
anlatmaktadır: "...memleketin kurtuluşunu sağlayabilmek için, dürüstlük ve içtenlikle
düşünenlerin, akıl ve vicdan bakımından yapmaya mecbur oldukları -akla gelebilecek-
herşeyi yapmaya çalışıyoruz. Yalnız bir şey yapmıyoruz. Millî teşkilâtı dağıtmıyoruz, Tek
kabahatimiz budur."
29
İngilizlerin Merzifonu ve Samsunu boşaltmaları ve bu münasebetle de Ferit Paşa
kabinesinin düşmesi üzerine, Sivas'ta şenlikler düzenlenir ve fener alayları tertip edilir. Bu
arada yapılan konuşmalarda halk, "kahrolsun işgal" diye bağırır. Bu olay Sivasta
yayımlanan İrade-i Milliye gazetesinden yayımlanır. Dahiliye nazırı Damat Şerif Paşa,
gazetenin bu haberine dayanarak Sivas iline yaptığı tebliğde, "kahrolsun işgal" şeklindeki
yazılar, hükümetin bugünkü siyasetine uygun değildir, der. Bunun üzerine Atatürk şöyle
bir tepki gösterir: "Bu ne demektir, Efendiler? Hükümet, işgali suç saymayan bir politika
mı güdüyordu? Yoksa, "kahrolsun işgal" dedikçe, memleketi daha çok işgale mi yol
açılacaktı? İşgal ve saldırı karşısında, milletin sessizlik ve sükunet içinde kalması,
işgalden tepkilenmiş görünmemesi mi akla ve politikaya uygundu? Böyle sakat ve
hayvanca bir düşünce, çöküş ve yokoluş uçurumuna kadar tekmelenmiş bir devleti
kurtarabilecek siyasete temel olabilir mi? "
30
Bu olayın akabinde Atatürk, 12 Ekim 1919
tarihinde, Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya bir mektup yazar ve o da 18 Ekim 1919 tarihinde
Atatürk'ün mektubuna şu şekilde cevap verir: "Millî dâvâ çerçevesi içinde işleri yürütme
sorumluluğunu yüklenmiş olan İstanbul Hükümeti, tutumunda ve işlerinde siyasî
mecburiyetleri kollamak, yabancılara karşı daha konukseverce ve yumuşakça hareket
27) Nutuk, A.g.e. I, 72. (s.62)
28) Nutuk, A.g.e. I, 93. (s.80)
29) Nutuk, A.g.e. I, 158. (s.138)
30) Nutuk, A.g.e. I, 163. (s.142)
Milli _uur
Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni. Dr. A. S_dd_k YÜCEL
etmek zorundadır".
31
Bunun üzerine Atatürk şöyle der: "Efendiler, Rıza Paşa Kabinesi ve
o kabinede Harbiye Nazırı olan zat, aziz vatanımızı işgal eden, süngülerini milletin
canevine saplayan düşmanları misafir kabul ediyor ve onlara karşı konukseverce ve
yumuşakça harekette bir zaruret görüyor. Bu ne görüştür, bu ne kafadır? Milli dâvâ bu
muydu? "
32
"Milletin, " Kahrolsun işgal!" şeklindeki protestosunu boğmaya çalışan duygu
ve kavrayıştan yoksun hayvanca insanlardan kurulu ve içinde hain bulunan bir heyetin,
ahmakça, bilgisizce ve miskince hareketlerine seyirci kalmak, akıl ve anlayış sahibi
vatansever kimselerden beklenebilir miydi? "
33
1919 yılının Ekim ayında İzmir'de feci olaylar meydana gelir. İzmir ilindeki
müslüman halk, zulüm görüyor ve öldürülüyordu. Bu durum karşısındaki tavrını şu
ifadelerle açıklar: "Bunun için, hükümetten, İtilaf Devletleri'nin temsilcileri katında
etkileyici teşebbüslerde bulunmasını rica ettik. Yunanlıların zulüm ve zorbalıkları devam
ederse, ayn şekilde karşı koymak mecburiyetinde kalınacağını bildirdik. İzmir'deki feci
olaylar üzerine İstanbul'da bir gösteri toplantısı yapılmak istenmişti. Bunun engellendiğini
haber alınca Cemal Paşa'nın dikkatini çektik."
34
Memleketin karışıklık içinde bulunduğu bu ortamda, Atatürk İstanbul
hükümetiyle de çeşitli zamanlarda haberleşerek, dikkat edilmesi gerekli noktalar hakkında
da uyarılarda bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesinde Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya
şunları yazmıştır:
"Özlük İşleri Müdürlüğü gibi en önemli görev bir Ermeni elinde bulunduruluyor.
Memleketin geleceğini garantiye alacak tek kuvvetin milli birlik olduğu ve bunun
da ancak milli teşkilatın devam ettirebileceği bilinmektedir. Bu birlik ve teşkilatın, vatanı
parçalamaktan kurtarmak, devlet ve milletin bağımsızlığını korumaktan ibaret olan kutsal
gayesini bozmaya çalışanlar da İstanbul'daki bozgunculardır. Bunların zararlarının
önlenmesi, ancak kuvvetli ve ciddi bir disipline bağlıdır. Bunun da başlıca çaresi, polis
müdürünü namuslu, milliyetçi, yetenekli, teşebbüs gücü taşıyan kimselerden seçmek ve
atamaktır."
35
Bu arada, milli mücadeleyi baltalamak için iç güçlerin yardımıyla çalışan dış
mihraklar çeşitli faaliyetlerde bulunmaktaydı. Atatürk bunların başında gördüğü Rahip
Frew'a bir mektup yazarak: "Milletimiz, Sait Molla'nın değil, fakat gerçek
vatanseverlerimizin gözüyle görüldüğü takdirde, böyle planların artık memleketimizde ve
31) Nutuk, A.g.e. I, 163 (s.142); III, 121, Belge No: 154.
32) Nutuk, A.g.e. I, 163.
33) Nutuk, A.g.e. I, 164. (s.143)
34) Nutuk, A.g.e. I, 191. (s.168)
35) Nutuk, A.g.e. I, 197. (s.174)
Milli _uur
Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni. Dr. A. S_dd_k YÜCEL
milletimiz üzerinde uygulama alanı kalmadığı yargısına kolaylıkla varabilir"
36
uyarısında
bulunur.
Anadolu'da, vatanın kurtulması için uğraşanlar olduğu gibi, İstanbul'da da
uğraşanlar vardır. Ama, Atatürk'ün tâbiriyle; " ...o devirde, İstanbul'un zehirli havasını
teneffüs etmiş olacaklar ki " Âyan üyelerinden Çüruksulu Mahmut Paşa, 31 Ekim 1919
tarihli Tasvir-i Efkâr gazetesine vermiş olduğu demeçte; "Ermenilerin aşırı isteklerine hak
vermemekle birlikte, sınırlarda bazı düzeltmelerin yapılmasına razı oluruz" demiştir.
Bundan dolayı Atatürk, 17 Kasım 1919 tarihinde şu telgrafı yollar: "...Erzurum ve Sivas
Kongreleri'nin kararları gereğince, milletin Ermenistan'a bir karış toprak
terketmeyeceğini ve hattâ, eğer hükümet, böyle acı bir mecburiyete boyun eğerse, milletin
kendi haklarını bizzat savunmaya kararlı olduğunu ve bunun bütün dünyaya ilân
edilmiştir"
37
sözleriyle milletin kararlığını ortaya koyar. Bu ve benzeri çalışmalardan
" gâye, vatanın ve milletin kurtuluşudur."
38
Bu amacı gerçekleştirirken de, hiç bir kimseden
bir beklenti ve merhamet dilenmemek asıldır. Bunu Atatürk, şu veciz ifadesiyle ortaya
komaktadır: "İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir ilke yoktur. Türk Milleti Türkiye'nin
gelecekteki çocukları, bunu bir an akıllarından çıkarmamalıdırlar."
39
Zira, "Türk
milletinin kalbinden, vicdanından doğan ve ilham alan en köklü en belirgin istek ve inanç
belli olmuştu: Kurtuluş! "
40
Millî mücadeledeki seyrin olumlu yönlerde gelişmekte olduğunu sezen dış
mihraklar, hükümet tarafından yapılan atamalara müdahele etmektedirler. Bu mihraklardan
İngilizler, Harbiye Nazırı Cemal Paşa ile Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa'nın görevden
çekilmesini istemişlerdir. Atatürk bunu şu şekilde değerlendirmektedir: "Bu teşebbüs,
devletin bağımsızlığını ortadan kaldırmaya yönelmiş kesin bir harekettir. O halde, bu
teşebbüse karşı milletin göstereceği tepki ve girişeceği hareketler, bağımsızlığımızın
korunması için yapılacak kutsal bir mücadele niteliğindedir."
41
Bütün bu gelişmeler devam ederken, İstanbul hükümetinden de çeşitli genelgeler
yayınlanmaktadır. İstanbul hükümetinin Sadrazam Ali Rıza imzasıyla, valiliklere ve
müstakil sancaklara gönderilen 14 Şubat 1920 tarihli genelgesine karşılık, Anadolu ve
Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal imzasıyla, 17
şubat 1920 tarihinde bir genelge yayınlanır. Bu genelgede dikkatler şu yöne çekilmektedir:
"Milli iradenin kanuni olarak varlığını gösterdiği yer olan Meclis-i Mebusan'ı açarak millî
36) Nutuk, A.g.e. I, 207. (s.185)
37) Nutuk, A.g.e. I, 211 (s. 189); III, 157, Belge No: 196.
38) Nutuk, A.g.e. I, 236. (s. 215)
39) Nutuk, A.g.e. I, 243. (s.221)
40) Nutuk, A.g.e. I, 247. (s.223)
41) Nutuk, A.g.e. I, 254. (s.232)
Milli _uur
Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni. Dr. A. S_dd_k YÜCEL
hakimiyeti ispatlayabilen Cemiyetimizin, en önemli ve başlıca görevlerinden biri de, millî
dâvâya uygun ilkeler çerçevesinde bir barış yapılıncaya kadar, millî birliği korumaktır.
Cemiyetimizin, her güçlüğe göğüs gererek, vatanı ve millî varlığı koruma yolundaki
kurtarıcı çalışmalarına, millî gâye gerçekleştirilinceye kadar, daha büyük bir azim ve
iman ile devam şarttır."
42
19 Şubat 1920 tarihinde İstanbul'a gelen bir yazıda, aldatıcı sözlerle haklı
bulunduğumuz davalarda, Türk milleti aldatılmak istenmekte, göz göre göre kendi
toprağımız gasbedilmeye çalışılmaktadır. Bu durum karşısında, "vatanımızın işgal edilmiş
yerlerinden düşmanların çekildiklerini görmeden veya hiç olmazsa çekileceklerine tam bir
güven duymadan, aldatıcı sözlere fazla değer vermenin" anlamsız olduğunu belirten
Atatürk, daha sonra: "Yalnız İstanbul'un değil, Boğazlar'ın, İzmir'in, Adana bölgesinin,
kısacası millî sınırlarımız içindeki bütün vatan topraklarının egemenliğimiz altında
kalması millî gayemiz değil miydi? "
43
demiştir.
Vatanın bütünlüğü için kurulan Kuva-yı Milliye'yi halkın gözünden düşürmek
için çalışmalar aralıksız sürdürülmektedir. Bu durumu gâyet iyi bilen Atatürk, 21 Şubat
1920 tarihinde Harbiye Nezareti Başyaver'i Salih Bey'e gönderdiği telgrafta, bu gelişmeyi
baltalamak isteyenlere şu cevabı vermektedir: "...Tarihin bu memlekette şimdiye kadar
yaratmadığı bu milli birlik ve dayanışmayı bozmaya yeltenen her hareketi bir vatan
hainliği sayarak ona göre gerekli tedbirleri almaktan çekinmeyeceğiz."
44
Bu esnada çeşitli cephelerde devam eden çarpışmaların sona erdirilmesi için
düşünülen projeler içerisinde, geri çekilme esnasında terkedilen yerlerin düşman
kuvvetlerine bırakılması fikri de vardır. Bu durum Akbaş cephesi için de geçerliydi.
Mustafa Kemal, 21 Şubat 1920 tarihinde Harbiye Nezareti'ne yazdığı telgrafının bir
yerinde şunları söylemektedir: "...Akbaş cephesinin bir kısmının İngilizlere geri verilmesi
için hiçbir yardımda bulunmamanızı isterdik. Boş bir fişek kovanının bile İngilizlere geri
verilmemesi daha yerinde olur düşüncesindeyiz."
45
İtilaf kuvvetleri, İstanbul telgraf merkezlerini işgal ettikten sonra, memlekete
telgrafla bir resmi tebliğde bulunmak isterler. Tamamı olmasa da bazı merkezlere bu
tebliği gönderirler. Onlara göre; bu bir geçici işgaldir....
46
Bunun üzerine Atatürk, yabancı
devletler nezdinde bir protesto yayınlar. 16 Mart 1920 tarihinde; İngiliz, Fransız, İtalyan,
Amerikan siyasi temsilciliklerine, tarafsız Devletler Dışişleri Bakanlıklarına, Fransa,
İngiltere, İtalyan Millet Meclislerine verilmek üzere yayınlanan protesto şu şekildedir:
42) Nutuk, A.g.e. I, 260. (s.237)
43) Nutuk, A.g.e. I, 262. (s.239)
44) Nutuk, A.g.e. I, 263. (s.240)
45) Nutuk, A.g.e. I, 265. (s.242)
46) Nutuk, A.g.e. I, 284. (s.262)
Milli _uur
Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni. Dr. A. S_dd_k YÜCEL
"Milli bağımsızlığımızı temsil eden Meclis-i Mebusan da dahil olmak üzere,
İstanbul’da bütün resmi daireler, İtilaf Devletleri’nin askerî kuvvetleri tarafından resmen
ve zorla işgal edilmiş ve milli dava uğrunda çalışan birçok vatansever kimsenin de
tutuklanmasına teşebbüs edilmiştir. Osmanlı milletinin siyasi hakimiyet ve hürriyetine
indirilen bu son darbe, ne pahasına olursa olsun hayatını ve varlığını savunmaya
azmetmiş olan biz Osmanlılardan çok, yirminci yüzyıl medeniyet ve insanlığının kutsal
saydığı bütün esaslara, hürriyet, milliyet, vatan duyguları gibi bugünkü insan
toplumlarının temelinde yatan bütün ilkelere ve insanlığın bu ilkeleri meydana getiren
ortak vicdanına indirilmiş demektir.
Biz, haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz mücadelenin
kutsallığına ve hiçbir kuvvetin bir milleti yaşama hakkından mahrum edemeyeceğine
inanıyoruz. Tarihin bugüne kadar kaydetmediği bir suikast olan ve Wilson prensiplerine
dayanan bir ateşkes anlaşması’nın, milleti savunma imkanlarından yoksun bırakmış
olmasından doğan bir hileye de dayanmış olması bakımından, ilgili milletlerin şeref ve
haysiyetleriyle de bağdaşmayan bu hareketin ne demek olduğunun takdirini, resmî Avrupa
ve Amerika’nın değil, bilim, kültür ve medeniyet Avrupa ve Amerika’sının vicdanına
bırakmakla yetinir ve bu olaydan doğacak büyük tarihî sorumluluğa, son olarak bir kez
daha dünyanın dikkatini çekeriz. Dâvâmızın haklılık ve kutsallığı, bu güç zamanlarda,
Tanrı’dan sonra en büyük yardımcımızdır.”
47
Bu olayların akabinde Yunan ordusu, 20 Temuz 1920’de Tekirdağ’a bir tümen
çıkarır. Bu durumu ve çözüm şeklini bilen Atatürk, şimdiye kadar birçok zaferler
kazanmış Türk ordusunu şöyle vasfetmektedir: “Türk ordusu o cevherde bir ordudur.
Yeter ki ona komuta edenler, komuta edebilme vasıflarına sahip olabilsinler!”
48
25 Ocak 1921 tarihinde Pariste toplanan konferans tarafından alınan kararlar
gereğince, Doğu meselesinin çözümünü görüşmek üzere 21 Şubatta Londra'da İtilaf
Devletleri delegeleriyle Osmanlı ve Yunan Hükümetleri delegelerinden oluşan bir
konferans toplantıya çağrılacaktır.
49
Yalnız bu toplantıya İstanbul hükümeti mi yoksa
Ankara'da bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi mi katılacaktır? Atatürk, İstanbul'da
bulunan Tevfik Paşa ile yaptığı yazışmalardan bir tanesinde şöyle demektedir: "....Bizi
esirliğe ve yıkılmaya mahkum etmek istemiş olan hükümetler karşısında, millî haklarımızı
savunurken maddî ve manevî bütün memleket kuvvetlerinin birlikte hareket etmesi
şarttır."
50
47) Nutuk, A.g.e. I, 285. (s.263-264)
48) Nutuk, A.g.e. II, 335. (s.307)
49) Nutuk, A.g.e. II, 377. (s.344)
50) Nutuk, A.g.e. II, 379. (s.346)
Milli _uur
Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni. Dr. A. S_dd_k YÜCEL
Vatanı kurtarmak için çalışanları engelleyecek kimselerin her ortamda
bulunabileceğine dikkat çeken Atatürk, aziz milletine tavsiye olark şunları söylemektedir:
"Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek
başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi
tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın! "
51
Milli mücadelenin başlarında orduya başkumandanlık ederek birçok başarılara
imza atan Atatürk için, 18 Temmuz 1921 tarihinden sonra toplanan Mecliste, yeniden
başkomutanlık meselesi gündeme gelir ve 4 Ağustos 1921 tarihinde Mecliste yapılan gizli
bir oturumda, Başkomutanlık Atatürk'ün şahsına tevdi edilir. Atatürk, T.B.M.M. Yüce
başkanlığına yazdığı bir yazıda bu görevi ancak kısa bir süre için kabul edebileceğini:
"Ömrüm boyunca, millî hakimiyetin en sadık bir kulu olduğumu millete bir defa daha
gösterebilmek için..."
52
sözleriyle anlatır.
Meclisten çıkan kanun; "Başkomutan, ordunun maddî ve manevî gücünü büyük
ölçüde artırmak, sevk ve idaresini bir kat daha sağlamlaştırmak için T.B.M.M'nin bununla
ilgili yetkisini Meclis adına fiilen kullanabilir" şeklindedir. Bu kanunun çıkması
münasebetiyle Atatürk'ün yaptığı kısa konuşma şu şekildedir: "Efendiler, zavallı
milletimizi esir etmek isteyen düşmanları mutlaka yeneceğimize olan güven ve inancım bir
dakika olsun sarsılmamıştır. Şu dakika, bu kesin inancımı yüksek heyetinize karşı, bütün
millete karşı bütün dünyaya ilan ederim."
53
Atatürk'e bu görev tevdi edildikten sonra meydana gelen Başkomutanlık Meydan
Muharebesi öncesi yaptığı konuşma, her zaman akılda tutulması lazım gelen ifadeleri
içermektedir: "Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır.
Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkca terk olunamaz. Onun için
küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk
durabildiği noktada yeniden düşmana cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin
çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler ona tâbi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna
kadar dayanmaya ve karşı koymaya mecburdur."
54
Güçsüz ve korkak insanlar, herhangi bir felaket karşısında, milletin de uyuşukluğa
düşmesine ve çekingen bir duruma gelmesine yol açacağını iyi bilen Atatürk, şu
tavsiyelerde bulunur: "Türkiye'nin düşünen kafalarını yepyeni bir imanla
donatmak...Bütün millete taptaze bir manevi güç vermek."
55
51) Nutuk, A.g.e. II, 412. (s.376)
52) Nutuk, A.g.e. II, 415.(s.379)
53) Nutuk, A.g.e. II, 417. (s.380)
54) Nutuk, A.g.e. II, 419. (s.383)
55) Nutuk, A.g.e. II, 432. (s.393)
Milli _uur
Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni. Dr. A. S_dd_k YÜCEL
Atatürk'ün Başkomutan olarak devamını sağlayan kanun, 31 ekim 1921, 4 Şubat,
1922 ve 6 Mayıs 1922 tarihleri olmak üzere üç defa uzatılmıştır. Atatürk'ün, bu kanunun
uzatılmasını istemesinin sebepleri çeşitlidir. Amaç tamamen millî çıkarların devam
etmesidir: Hayır Efendiler, bizim önemli ve asıl olan görevimiz siyaset yapmak değildir.
Bizim, bütün memleketin ve bütün milletin bugün için tek görevi, topraklarımızda bulunan
düşmanı süngülerimizle kovmaktır."
56
Ataürk'ün, ordunun başında bulunmasına karşı olan kişelerin ileri sürdükleri
birtakım iddialar vardır. Bunlardan bir tanesi de, başkomutanın, Meclisin mali kaynakları
incelemesine engel olduğudur. Halbuki Ataürk'ün zihnini meşgul eden konuların başında,
gelir kaynaklarıyla neler yapılabileceği konusudur. Bu konuyu şu sözleriyle anlatır:
"Yalnız, ben, ordumuzun varlık ve kuvvetini paramıza göre ayarlama görüşünü kabul
edenlerden değilim. Paramız vardır, orduyu kurarız; paramız bitti, ordu dağılsın..." Benim
için böyle bir mesele yoktur. Efendiler, para vardır veya yoktur; ister olsun ister olmasın,
ordu vardır ve olacaktır."
57
Atatürk'ün büyük uğraş neticesinde yapmak istediği; " Türk milletini medenî
dünyada lâyık olduğu mevkie yükseltmektir."
58
Atatürk'ün bugün için ulaştığı netice;
" asırlardan beri çekilen millî felaketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her
köşesini sulayan kanların bedelidir."
59
Ve Atatürk gelinen bu sonucu; "Türk gençliğine "
60
emanet etmiştir. Türk gençliğinin, bu emaneti ilelebet götürmek için muhtaç olduğu kudret
ise ; " damarlarındaki asil kanda mevcuttur."
61
KAYNAKÇA
Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk, (Çev. İsmet Gönülal), ty., (1919-1927-Belgeler),
Atatürk'ün Doğumunun 100. Yılını Kutlama Koordinasyonu Kurulu Yayn.
-----------, Nutuk, (Çev. Zeynep Korkmaz), ty., I-II, Atatürk'ün Doğumunun 100. Yılını
Kutlama Koordinasyonu Kurulu Yayn.
Binark. İsmet, "Anadolu'da Büyük Türk Destanı 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi, Türk
Kültürü, Ankara, 1971, Sayı: 106.
İğdemir, Uluğ, Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara, 1986.
Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 1991.
56) Nutuk, A.g.e. II, 445. (s.404)
57) Nutuk, A.g.e. II, 445 . (s.405)
58) Nutuk, A.g.e. II, 606. (s.542)
59) Nutuk, A.g.e. II, 607. (s.542)
60) Nutuk, A.g.e. II, 607.
61) Nutuk, A.g.e. II, 608. (s.543)
Milli _uur
Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni. Dr. A. S_dd_k YÜCEL
Turan, Osman, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, İstanbul, 1980, I-II.
Turan, Şerafettin, "Tarih ve Milli Oluş, Türk Kültürü, Ankara, 1963, Sayı:6.
Ülken, H. Ziya, Sosyoloji, ty., 1943.
Dostları ilə paylaş: |