Microsoft Word 19 A. Yücel doc



Yüklə 115,4 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix01.11.2017
ölçüsü115,4 Kb.
#7735


NUTUK'TA ATATÜRK'ÜN MİLLİ 

ŞUUR  İLE 

İLGİLİ 

 GÖRÜŞLERİ  

       Dr. 

Abubekir 

S. 

YÜCEL

*

 



 

 

GİRİŞ 

Millet, sosyologlar arasında yapısal ve fonksiyonel özellikleri bakımından 

üzerinde tam olarak ittifak edilememiş bir kavramdır. Bize göre, Türk milletinin 

karakteristik özelliklerini yansıtması bakımından, E. Renan'ın meseleye manevi açıdan 

yaklaşan; "milletin, bir ruh, idealler ve hislerdeki birlikteliğinin meydana getirdiği 



değerlerin tümü"

1 

şeklindeki tarifi daha uygun gözükmektedir. 

Bir milletin teşekkülünü ve temadisini sağlayan yegâne unsurun da üzerinde 

yaşanan bir vatan parçası olmasıdır. Mete Han'ın dediği gibi "toprak milletin köküdür".

2

 

Bu toprak, her müstakil devletin hak ve yetkilerini mutlak şekilde kullanabildiği coğrafi 

sahadır


3

 yani vatandır. 

Millet, tarihi bir oluştur ve onun teşekkülünde en büyük rolü milli şuur veya 

milliyet  şuuru oynar.

4

 Bu şuur milleti meydana getiren fertler arasındaki istiklâl 



duygusundan kaynaklanmaktadır ve bizdeki istiklâl duygusunun temeli Türk kültürünün 

içerisinde yatmaktadır.

5

 Türk tarihinin seyri içinde, bu duygu ve düşüncelere sıkca 



rastlamak mümkündür. Bilge Kağan'ın Türk halkının Çin esaretinden kurtuluşunu 

anlatırken; "Türk Tanrısı, Türk milleti yok olmasın diye babam İl-teriş Kağan'ı ve anam İl-



Bilge Hatun'u yükselterek gönderdiğini ve Tanrının güç vererek istiklâl kazandıklarını

söylemesi  hakan, vezir ve halkın nasıl aynı milli şuurla birleşerek esaretten 



kurtulduklarını

6

 göstermesi bakımından çok önemlidir. Bu düşünceler, yöneteni ve 



yönetilenleriyle birlik ve bütünlük içerisinde olmanın ortak bir değer ve bu değere bağlı 

olarak da olumlu sonuçların ortaya çıkabileceğini göstermesi bakımından dikkate değer bir 

noktadır. 

Türk tarihine baktığımızda; bazı dönüm noktalarının olduğunu görürüz. X. 

yüzyılda İslam'ın kabulü, Malazgirt savaşıyla Anadolu'nun kapılarının Türkler'e açılması, 

İstanbul'un fethiyle yeni bir çağın açılması....gibi. Gelişen olayların arka plânına 

                                                 

* ) Cumhuriyet Ünv. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

 

1

) Bkz., H. Ziya Ülken, Sosyoloji, ty., 1943, s.172. 



2

) Osman Turan, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, İstanbul, 1980, C.I, s.161. 

3

) İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 1991, s.223. 



4

) Şerafettin Turan, "Tarih ve Milli Oluş", Türk Kültürü, Ankara, 1963, Sayı: 6, s.5. 

5

) Kafesoğlu, 221. 



6

) Osman Turan, I, 165. 




 

Milli _uur 

Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni.  Dr. A. S_dd_k YÜCEL 

baktığımızda, milleti meydana getiren bütün fertlerin aynı halet-i ruhiyede hareket 

ettiklerini görmemiz mümkündür. O da milli şuurdur.  İşte bu ruhladır ki, Türk milleti 

hiçbir zaman vatansız kalmamıştır. Göçebe Türkmenler arasında yaygın olan, "yerinden 



ayrılan yedi yıl, yurdundan ayrılan ölünceye değin ağlar. Devletli devlet arar; devletsiz 

vatan arar"

7

 sözü hiç bir dönemde gözardı edilmemiştir. 



İşte Anadolu da, yurt edindiğimiz vatan toprağının en önemli halkalarından 

biridir. Burada 26 Ağustos 1071 Malazgirt Meydan muharebesiyle Türk Devletinin 

temelini atılmış ve Anadolu'nun Türklüğü tescil edilmiştir.

8

 Bu vatan toprağı, Osmanlı 



Devleti'nin çökmesiyle birlikte yeni olaylara sahne olmuş ve Türk milleti tarihin bazı 

zamanlarında olduğu gibi vatansız kalma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Herkesin ne 

olacak diye durakladığı bir zamanda, Milli birliğin temelini; milli şuurda ve milli birlikte 

gören, adından kendisinden sonra sıkça zikredilecek bir şahsiyeti, Mustafa Kemal'i ve 

onun Anadolu halkıyla topyekün başlattığı bir hareketi, İstiklâl Savaşı'nı görüyoruz. 

Yurdumuzun parçalanıp işgal edildiği günlerden başlayarak, Türk tarihinde bir 

dönüm noktası olan İstiklâl Savaşı'nı Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunu ve İnkılâpların 

yapılışını anlatan Atatürk'ün Nutuk 'usiyâsi ve milli tarihimizin birinci elden, pek değerli 

bir kaynak eseridir. Atatürk'ün kendi kaleminden çıkan bu eser, yine Atatürk tarafından, 

Cumhuriyet Halk Partisi'nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara'da toplanan ikinci 

kurultayında 36.5 saat süren ve altı günde okunan tarihi bir hitabeye dayandığı için Nutuk  

adını almıştır.

9

 

Bu çalışmamızda ülkenin, parçalanmanın eşiğine gelindiği bir zamanda, vatanı 



kurtarmak için ön saflarda yer alan Atatürk'ün, ülkenin milli bütünlüğü doğrultusunda 

sarfettiği veciz ifadeleri bir yazıda toplamayı düşündük. Bizi böyle bir çalışmaya iten saik, 

vatanımızın 1919'lu yıllardaki genel durumuyla, içerisinde bulunduğumuz  şu andaki 

durum arasında paralellik arzeden noktaların bulunmasıdır. Bu paralellik gösteren 

noktaları, aşağıda, bizzat Atatürk'ün diliyle dercetmeye çalışacağımız satır aralarında 

görmek mümkündür. Amacımız, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sınırları içerisinde 

yaşayan bizlere, Cumhuriyetin kurucusunun diliyle bazı gerçekleri göstermektir. 

Görülecektir ki; o gün ülkenin bütünlüğünü tehlikeye sokmak isteyen dış düşmanlarla iç 

düşmanlar, bugün de aynı düşmanlardır. Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nı başlattığı  yıllarda 

oynanan fakat başarılı olamayan senaryo ile, bugün ülkemiz üzerinde oynanmaya çalışan 

senaryo aynı senaryodur. 

                                                 

7

) Osman Turan, II, 167. 



8

) İsmet Binark, "Anadolu'da Büyük Türk Destanı 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi", Türk Kültürü, Ankara, 

1971, Sayı:106, s.783. 

9) M. Kemal Atatürk, Nutuk, (Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan, Zeynep Korkmaz), C.I, s.1, (Önsöz). Bu çeviri, 

Atatürk'ün Doğumunun 100. Yılını Kutlama Koordinasyonu Kurulu tarafından yaptırılmıştır.

 



 

Milli _uur 

Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni.  Dr. A. S_dd_k YÜCEL 

Yakın tarihimizde, ülkemiz üzerinde oynanmak istenen fakat pek de başarılı 

olmayan bu senaryoların ortasından; ileri görüş, ince kavrayış ve büyük devlet adamlığı 

vasfının vermiş olduğu ustalıkla sıyrılan Atatürk'ün, o sıkıntılı günlerde tarihe mâl olmuş 

olan  milli  şuur  ve milli bütünlük  ile ilgili sözlerini, hiçbir yorum katmadan vermeye 

çalışacağız. Zira, ifadelerdeki açıklık yorumlanmasına yer bırakmamaktadır. Tarih, ibret 

alınmak içindir. Eğer ibret alınmaz ise hatalara düşmek de mukadderdir. 

Nutuktan...'>Nutuk'tan...

**

  

İtilaf devletlerinin, Osmanlı devlet ve memleketine karşı maddi ve manevi 

saldırılarını bertaraf etme düşüncesiyle ortaya atılanlara;  İngiliz himayesini isteme, 

Amerikan mandasını isteme ve bölgesel kurtuluş çarelerine başvurma

10

 kararlarına karşılık 



Atatürk kararını: "Efendiler, bu durum karşısında bir tek karar vardı. O da millî 

hâkimiyete dayanan, kayıtsız şartsız, bağımsız yeni bir Türk devleti kurmak! "

11

 olmuştur. 



Atatürk'ün dayandığı bu en güçlü muhakeme ve mantık şuydu: "Temel ilke, Türk milletinin 

haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle sahip 

olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, istiklâlden 

yoksun bir millet, medenî insanlık dünyası karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir 

muameleye lâyık görülemez. Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek, 

insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. 

Gerçekten de bu seviyisizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı efendi 

getirmelerine asla ihtimal verilemez. Halbuki, Türk'ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok 

yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!... 

O halde, ya istiklâl ya ölüm! 

İşte, gerçek kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacaktır. Bir an için, bu kararın 

uygulanmasında başarısızlığa uğranacağını farz edelim. Ne olacaktı? Esirlik! Peki 

efendim. Öteki kararlara boyun eğme durumunda sonuç bunun aynı değil miydi? "

12

 



şeklinde ortaya koymuştur. 

Bundan dolayıdır ki; "Türk ata yurduna ve Türk'ün istiklâline saldıranlar kimler 



olursa olsun, onlara bütün milletçe silahla karşı koymak ve onlarla çarpışmak 

gerekiyordu."

13

 Atatürk bu düşüncelerini  şu  şekilde özetlemektedir: "...ben milletimin 



vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme kabiliyetini, bir milli sır gibi 

                                                 

**) Nutuk'tan aldığımız pasajlar metin içerisinde italik font olarak verilmiştir.

  

10) Nutuk, A.g.e.  I, 8-9.



 

11) Nutuk, A.g.e.  A.g.e. I, 9.

 

12) Nutuk, A.g.e.  I, 9-10. (s.9) Parantez içerisinde verilen sahife numaraları. Nutuk'un 1927 tarihli orjinal baskısındaki 



sahife numaralarıdır..

 

13) Nutuk, A.g.e.  I, 10. (s.10)



 


 

Milli _uur 

Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni.  Dr. A. S_dd_k YÜCEL 

vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatmak mecburiyetinde idim "

14

 



demek suretiyle, milletine olan güvencini ortaya koyuyordu. 

Amasya'dan 18 Haziran 1919 tarihinde, Edirne'de 1'inci Kolordu Komutanı Cafer 

Tayyar Bey'e verdiği direktiflerde Milli mücadele için verdiği kararı şöyle açıklamaktadır: 

"İstiklâlimizi kazanıncaya kadar, bütün milletle birlikte fedakârca çalışacağıma 



mukaddesatım üzerine yemin ettim. Artık benim için Anadolu'dan hiçbir yere gitmemek 

kararı kesindir "

15

 Atatürk bu telgrafı, Üçüncü Ordu Müfettişi Padişah Yaveri Tuğg. 



Mustafa Kemal imzasıyla göndermiştir.

16

 18 Haziran 1919 tarihinde, Trakya'ya verilen 



direktifte işaret edilen bir noktanın uygulama zamanı gelmiştirki bu Sivas'ta genel bir 

kongre toplamaktır. Bu gayeye matuf olarak Yaveri Cevat Abbas Bey'e, 21/22 Haziran 

1919 gecesi, Amasya'da bir genelge yazdırmıştır. Bu genelgenin bir maddesi şöyledir: 

"Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür 



sesle cihana duyurmak için her türlü baskı ve kontrolden uzak millî bir heyetin varlığı 

zarurîdir. "

17

 



Ülkenin bulunduğu kötü manzaralı durumdan kurtulması için, 20 Temmuz 1919 

tarihinde Samsunda bulunan Atatürk'e bir telgraf çeken ve "Geleneğe uyarak boyun 

kırmaktan üzüntü duymayan millet, biz yürüyelim, arkamazdan gelsin efendim" sözleriyle 

telgrafını bitiren Canik Mutasarrıf'ı Hamit Bey'in bu sözlerine karşı Atatürk şöyle der: 

"Efendiler, tarih -geleneğe uyarak boyun kırmaktan üzüntü duymayan millet, biz 

yürüyelim, arkamızdan gelsin- düşünce ve inancında bulunanların karşılaştıkları sonuçlar 



ve cezalarla doludur. Yöneticilerin ve özellikle devlet adamlarının asla böyle sakat ve 

çarpık görüşlere kapılmamaları gerekir. "

18

 



Vatanın kurtulması için bir dizi toplantı ve kongreler yapan Atatürk'ün, 23 

Temmuz 1919'da Erzurumda yaptığı kongrede, toplantıya katılanlara yaptığı konuşmanın 

bir bölümü şu  şekildedir: "Tarihin, bir milletin varlığını ve hakkını hiçbir zaman inkâr 

edemeyeceğini, bu itibarla vatanımız, milletimiz aleyhinde verilen hükümlerin ergeç iflasa 

mahkum olacağını söyledim. Vatan ve milletin kutsal varlıklarını kurtarmak ve korumak 

hususunda son sözü söyleyecek ve bunun gereğini yerine getirecek gücün, bütün vatanda 

bir elektrik ağı haline gelmiş olan millî akımın kahramanlık ruhu olduğunu ifade ettim. "

19

 



Erzurum Kongresi'ne alınmama ve alındıktan sonra da başkan olması 

konusundaki kararsızlıklara karşılık olarak, kongrenin başkanı olmak istemesindeki 

                                                 

14) Nutuk, A.g.e.  I, 11. (s.11)

 

15) Nutuk, A.g.e.  I, 14. (s.13)



 

16) Bkz., Mustafa Kemal, Nutuk, (Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan, İsmet Gönülal, III. Cilt (1919-1927) Belgeler), C. 

III, s. 8, Belge No: 19.

 

17) Nutuk, A.g.e.  I, 21. s.19); III, 11, Belge No: 26.



 

18) Nutuk, A.g.e.  I, 39. (s.33)

 

19) Nutuk, A.g.e.  I, 45. (s.48)



 


 

Milli _uur 

Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni.  Dr. A. S_dd_k YÜCEL 

düşüncelerini  şöyle anlatmaktadır: "Çünkü, zaman geçirmeksizin millî iradenin faaliyete 



geçirilmesini ve milletin doğrudan doğruya fiilî ve silahlı olarak tedbirler almaya 

başlamasını sağlamak zaruretine inanıyordum. "

20

 Atatürk bu kongrenin yapıldığı zaman, 



o günün ordu müfettişliği ve Sultan Vahdettin'in Yaveri sıfatını taşıyor ve bu vazife 

üzerindeyken, açıkca ortaya çıkmanın bazı sakıncalarının olduğunu düşünüyordu: "Oysa, 



bütün vatanın ve koskoca bir milletin ölüm kalım dâvâsı söz konusu olurken vatanseverim 

diyenlerin kendi sonlarını düşünmelerinin yeri var mıydı?"

21

 sözleriyle, böyle bir 



düşüncenin kendisine yakışmayacağını bildirmektedir. 

Bu arada Mustafa Kemal Atatürk; İstanbul Hükûmetini millî teşebbüsleri 

engellemekten vazgeçirmek, başarıda sağlayacağı çabukluk ve kolaylık olması bakımından 

Avrupadan başarısızlıkla dönen Ferit Paşa'ya 16 Ağustos 1919 tarihinde bir telgraf çeker 

ve: "Vatanımızı paylaşma ve yok etme düşüncesini bu kadar açık ve haysiyet kırıcı bir 

şekilde ortaya koyan ifade karşısında titremeyecek duygulu bir insan düşünemiyorum. 

Tanrı'ya binlerce şükredelim ki, milletimiz, ruhundaki kahramanlık azmiyle, tarih boyunca 

sürüp gelen hayat ve varlığını, hiçbir zaman ne kaderin akışına ne de böyle cellatça 

hükümlere kurban etmeyecektir.

22

 diyerek sitemlerini bildirir. 



Toplantı ve Kongreler silsilesinin önemli bir halkasını teşkil eden Sivas 

Kongresi'nin hazırlık aşamasında Sivas valisi Reşit Paşa'ya 20 Ağustos 1919 tarihinde 

çektiği telgrafın bir bölümünde Atatürk Şöyle demektedir: "Burada şunu da arzedeyim ki, 

bendeniz ne Fransızların ve ne de herhangi bir yabancı devletin yardımına tenezzül eden 

şahsiyetlerden değilim. Benim için en büyük korunma yeri ve kaynağı milletimin 

bağrıdır."

23

 



Bu düşüncelerle kongre için Erzurum'dan Sivas'a gitmekte olan Atatürk, Erzincan 

Boğazı'nın girişinde jandarmalar tarafından durdurularak, Dersim Kürtlerinin boğazı 

tuttuklarından endişe ettiklerini ve yola devam etmemesi gerektiğini bildirmeleri üzerine 

şu kararı verir: "Bizim ise, işimiz pek aceleydi. Ben Erzurum ile Sivas arasındaki yolu belli 



bir zamanda katedip kararlaştırılan günde Sivas'ta bulunmazsam, şurada veya burada şu 

veya bu sebeple korkup kaldığım, Sivas'ta ve başka yerlerde duyulursa, panik başlayabilir, 

işler altüstü olurdu. O halde karar? Tehlikeyi göze alıp yola devam etmek. Başka çaremiz 

yoktu."

24

 



Herhangi bir olay olmadan Sivas'a ulaşan Atatürk ve arkadaşlarının da iştirakiyle, 

4 Eylül 1919 Perşembe günü kongre açılır. Erzurum Kongresinde olduğu gibi, kongreye 

                                                 

20) Nutuk, A.g.e.  I, 48. (s.41)

 

21) Nutuk, A.g.e.  I, 49. (s.41)



 

22) Nutuk, A.g.e.  I, 52. (s.44)

 

23) Nutuk, A.g.e.  I, 55. (s.47)



 

24) Nutuk, A.g.e.  I, 58. (s.50)

 



 

Milli _uur 

Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni.  Dr. A. S_dd_k YÜCEL 

kimin başkanlık edeceği konusunda problem çıkar. Herne kadar Atatürk, davet sahibi 

sıfatıyla geçici başkanlık makamında bulunuyorsa da böyle bir problemin sebebini sorar. 

Bunun üzerine; "Bu şekilde işin içine sahsiyat karışmamış olacağı gibi, eşitlik ilkesine 

uyulduğu için dışarıya karşı da olumsuz bir etki yapmamış olur" diye cevap verilir. Bunun 

üzerine Atatürk de: "Efendiler, ben, vatanın, teklif sahibi ile birlikte bütün milletin ve 



hepimizin bir felaket çıkmazında bulunduğumuzu gözönüne getirerek, kurtluş çaresi 

olduğuna inandığım teşebbüsleri, sonsuz güçlük ve engellere rağmen, maddî, manevî 

bütün varlığımla bir sonuca ulaştırmaya çalışırken, benim en yakın arkadaşlarım daha 

dün İstanbul'dan gelmiş ve tabiî olarak işin içyüzünü bilmeyen, saygı duyduğum yaşlı bir 

zatın diliyle, bana şahsiyatdan söz ediyorlar" demek suretiyle başkanlık seçimini gizli 

oyla yaptırır ve üç olumsuz oya karşılık başkan seçilir.

25

 

Anadolu'nun içlerinde vatanın bölünmez bütünlüğü doğrultusunda çalışmalar 



bütün hızıyla devam ederken, İstanbul'da ise Amarikan manda idaresinin kabul edilerek

doğu illerimizden bazı yerlerin Ermenistan'a verilmesi hususunda bazı partilerin Amarikan 

Komisyonuna verilmek üzere sundukları kararlar Heyeti Temsiliyyeye ulaşır. Bu duruma 

çok üzülen Atatürk; 12. Kolordu Komutanlığına 13 Ağustos 1919 da bir telgraf çeker: 

"Oysa, ezici çoğunluğu Türk ve Kürt olan bu illerden bir karış toprağın bile Ermeniler 

hesabına yazılmasının, bugün için uygulamada mümkün olmayacağı  şöyle dursun, 

unsurlar arasındaki nefret ve öcalma duygusunun dehşet ve şiddeti, Osmanlı 

Ermenilerinin dönmeleri halinde bile iller içinde yoğun olarak yerleştirilmelerini tehlikeli 

göstermektedir. Bu bakımdan, suçlu olmayan Osmanlı Ermenilerine gösterilecek en büyük 

kolaylık, adaletli ve eşit  şartlar altında vatanlarına dönmelerini kabulden başka bir şey 

olmayacaktır"

26

 der. 



Bu arada, çeşitli merkezlerle de telgraf trafiği devam etmektedir. 19 Ağustos 1919 

tarihinde 20'inci Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa'ya gönderdiği telgrafta da şöyle 

demektedir: "Sözü edilen Amerikan mandasının nasıl bir yardım sağlayacağının dikkatli 

bir incelemeden geçirilmesi ve millî gayemiz açısından bir yararı olup olmayacağının da 

hesaplanması pek önemlidir. İstanbul'da çalışan grubun gayesi milletin birliği, vatanın 

bütünlüğü, istiklâl ve hakimiyetin elde edilmesi noktasında toplanmış gösterildiğine göre, 

Amerikan mandasını kabul durumunda bu gaye korunmuş olabilir mi? Milli isteklere bağlı 

kalan ve onlara uygun düşmeyen kararlar, hiçbir zaman milletçe kabul 

edilemeyeceğinden, milletimizin ve vatanımızın alınyazısını tayinde, millî vicdana 

tercüman olmaktan ibaret bulunan görevlerimizi tam olarak yerine getirebilmek için, milli 

isteğin odaklaşarak tek bir hedefe yönelmesini beklemeden hiç bir meselede yetkili 

                                                 

25) Nutuk, A.g.e.  I, 60-61. (s.51-52); Sivas Kongresi Tutanakları için Bkz., Uluğ İğdemir, Sivas Kongresi Tutanakları

Ankara, 1986.

 

26) Nutuk, A.g.e.  I, 69. (s.60)



 


 

Milli _uur 

Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni.  Dr. A. S_dd_k YÜCEL 

görünmemiz doğru değildir. Bundan dolayıdır ki, tarafımızdan yabancılarla olan temas ve 

ilişkilerin, kongrenin kararlarına uyularak millet adına yapılmasını tercih etmekteyiz. 

Tanrı'ya  şükür, yurdumuzdaki millî akımın pek çok gelişmekte, kökleşmekte ve 

güçlenmekte oluşu, bizleri sürekli olarak bu noktaya doğru çekiyor ve davet ediyor."

27

 



Tüm bu olayların cereyan ettiği esnada, Malatya'nın Kürdistan olarak tanınması 

ve Kürt bayrağının Malatya'ya dikilmesi isteğiyle bir hareket başlatılır. Bu çapulcu grubu, 

altı maddeden müteşekkil  şartlarını ileri sürerler. Bu durumu Malatya'da bulunan İlyas 

Bey, Sivas'ta bulunan Mustafa Kemal'e bildirir. Bu durumu dikkkatle incelediklerini ve 

takip ettiklerini bildiren Atatürk, bu çapulcu takımı ile görüşmenin bile, onları muhatap 

almak olduğunu ve böyle bir durumdan kaçınılması gerektiğini  şu  şekilde belirtir: 

"Verdiğiniz bilgiler heyetimizce dikkate alındı. Zâtıâlînize şartlar ileri sürenler kimlerdir? 

Böyle bir ilişkiye girişmek asla doğru değildir."

28

 



Atatürk, Heyeti Temsiliye olarak yapmak istediklerini şu cümlelerle 

anlatmaktadır: "...memleketin kurtuluşunu sağlayabilmek için, dürüstlük ve içtenlikle 



düşünenlerin, akıl ve vicdan bakımından yapmaya mecbur oldukları -akla gelebilecek- 

herşeyi yapmaya çalışıyoruz. Yalnız bir şey yapmıyoruz. Millî teşkilâtı dağıtmıyoruz, Tek 

kabahatimiz budur."

29

 



İngilizlerin Merzifonu ve Samsunu boşaltmaları ve bu münasebetle de Ferit Paşa 

kabinesinin düşmesi üzerine, Sivas'ta şenlikler düzenlenir ve fener alayları tertip edilir. Bu 

arada yapılan konuşmalarda halk, "kahrolsun işgal" diye bağırır. Bu olay Sivasta 

yayımlanan  İrade-i Milliye  gazetesinden yayımlanır. Dahiliye nazırı Damat Şerif Paşa, 

gazetenin bu haberine dayanarak Sivas iline yaptığı tebliğde, "kahrolsun işgal" şeklindeki 

yazılar, hükümetin bugünkü siyasetine uygun değildir, der. Bunun üzerine Atatürk şöyle 

bir tepki gösterir: "Bu ne demektir, Efendiler? Hükümet, işgali suç saymayan bir politika 

mı güdüyordu? Yoksa, "kahrolsun işgal" dedikçe, memleketi daha çok işgale mi yol 

açılacaktı?  İşgal ve saldırı karşısında, milletin sessizlik ve sükunet içinde kalması, 

işgalden tepkilenmiş görünmemesi mi akla ve politikaya uygundu? Böyle sakat ve 

hayvanca bir düşünce, çöküş ve yokoluş uçurumuna kadar tekmelenmiş bir devleti 

kurtarabilecek siyasete temel olabilir mi? "

30

 Bu olayın akabinde Atatürk, 12 Ekim 1919 



tarihinde, Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya bir mektup yazar ve o da 18 Ekim 1919 tarihinde 

Atatürk'ün mektubuna şu şekilde cevap verir: "Millî dâvâ çerçevesi içinde işleri yürütme 

sorumluluğunu yüklenmiş olan İstanbul Hükümeti, tutumunda ve işlerinde siyasî 

mecburiyetleri kollamak, yabancılara karşı daha konukseverce ve yumuşakça hareket 

                                                 

27) Nutuk, A.g.e.  I, 72. (s.62)

 

28) Nutuk, A.g.e.  I, 93. (s.80)



 

29) Nutuk, A.g.e.  I, 158. (s.138)

 

30) Nutuk, A.g.e.  I, 163. (s.142)



 


 

Milli _uur 

Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni.  Dr. A. S_dd_k YÜCEL 

etmek zorundadır".

31

 Bunun üzerine Atatürk şöyle der: "Efendiler, Rıza Paşa Kabinesi ve 

o kabinede Harbiye Nazırı olan zat, aziz vatanımızı  işgal eden, süngülerini milletin 

canevine saplayan düşmanları misafir kabul ediyor ve onlara karşı konukseverce ve 

yumuşakça harekette bir zaruret görüyor. Bu ne görüştür, bu ne kafadır? Milli dâvâ bu 

muydu? "

32

 "Milletin, " Kahrolsun işgal!" şeklindeki protestosunu boğmaya çalışan duygu 



ve kavrayıştan yoksun hayvanca insanlardan kurulu ve içinde hain bulunan bir heyetin, 

ahmakça, bilgisizce ve miskince hareketlerine seyirci kalmak, akıl ve anlayış sahibi 

vatansever kimselerden beklenebilir miydi? "

33

 



1919 yılının Ekim ayında  İzmir'de feci olaylar meydana gelir. İzmir ilindeki 

müslüman halk, zulüm görüyor ve öldürülüyordu. Bu durum karşısındaki tavrını  şu 

ifadelerle açıklar: "Bunun için, hükümetten, İtilaf Devletleri'nin temsilcileri katında 

etkileyici teşebbüslerde bulunmasını rica ettik. Yunanlıların zulüm ve zorbalıkları devam 

ederse, ayn şekilde karşı koymak mecburiyetinde kalınacağını bildirdik. İzmir'deki feci 

olaylar üzerine İstanbul'da bir gösteri toplantısı yapılmak istenmişti. Bunun engellendiğini 

haber alınca Cemal Paşa'nın dikkatini çektik."

34

 



Memleketin karışıklık içinde bulunduğu bu ortamda, Atatürk İstanbul 

hükümetiyle de çeşitli zamanlarda haberleşerek, dikkat edilmesi gerekli noktalar hakkında 

da uyarılarda bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesinde Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya 

şunları yazmıştır: 

"Özlük İşleri Müdürlüğü gibi en önemli görev bir Ermeni elinde bulunduruluyor. 

Memleketin geleceğini garantiye alacak tek kuvvetin milli birlik olduğu ve bunun 

da ancak milli teşkilatın devam ettirebileceği bilinmektedir. Bu birlik ve teşkilatın, vatanı 

parçalamaktan kurtarmak, devlet ve milletin bağımsızlığını korumaktan ibaret olan kutsal 

gayesini bozmaya çalışanlar da İstanbul'daki bozgunculardır. Bunların zararlarının 

önlenmesi, ancak kuvvetli ve ciddi bir disipline bağlıdır. Bunun da başlıca çaresi, polis 

müdürünü namuslu, milliyetçi, yetenekli, teşebbüs gücü taşıyan kimselerden seçmek ve 

atamaktır."

35

 



Bu arada, milli mücadeleyi baltalamak için iç güçlerin yardımıyla çalışan dış 

mihraklar çeşitli faaliyetlerde bulunmaktaydı. Atatürk bunların başında gördüğü Rahip 

Frew'a bir mektup yazarak: "Milletimiz, Sait Molla'nın değil, fakat gerçek 

vatanseverlerimizin gözüyle görüldüğü takdirde, böyle planların artık memleketimizde ve 

                                                 

31) Nutuk, A.g.e.  I, 163 (s.142); III, 121, Belge No: 154.

 

32) Nutuk, A.g.e.  I, 163.



 

33) Nutuk, A.g.e.  I, 164. (s.143)

 

34) Nutuk, A.g.e.  I, 191. (s.168)



 

35) Nutuk, A.g.e.  I, 197. (s.174)

 



 

Milli _uur 

Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni.  Dr. A. S_dd_k YÜCEL 

milletimiz üzerinde uygulama alanı kalmadığı yargısına kolaylıkla varabilir"

36

 uyarısında 

bulunur. 

Anadolu'da, vatanın kurtulması için uğraşanlar olduğu gibi, İstanbul'da da 

uğraşanlar vardır. Ama, Atatürk'ün tâbiriyle; " ...o devirde, İstanbul'un zehirli havasını 

teneffüs etmiş olacaklar ki " Âyan üyelerinden Çüruksulu Mahmut Paşa, 31 Ekim 1919 

tarihli Tasvir-i Efkâr  gazetesine vermiş olduğu demeçte; "Ermenilerin aşırı isteklerine hak 

vermemekle birlikte, sınırlarda bazı düzeltmelerin yapılmasına razı oluruz" demiştir. 

Bundan dolayı Atatürk, 17 Kasım 1919 tarihinde şu telgrafı yollar: "...Erzurum ve Sivas 



Kongreleri'nin kararları gereğince, milletin Ermenistan'a bir karış toprak 

terketmeyeceğini ve hattâ, eğer hükümet, böyle acı bir mecburiyete boyun eğerse, milletin 

kendi haklarını bizzat savunmaya kararlı olduğunu ve bunun bütün dünyaya ilân 

edilmiştir"

37

 sözleriyle milletin kararlığını ortaya koyar. Bu ve benzeri çalışmalardan 



"gâye, vatanın ve milletin kurtuluşudur."

38

 Bu amacı gerçekleştirirken de, hiç bir kimseden 

bir beklenti ve merhamet dilenmemek asıldır. Bunu Atatürk, şu veciz ifadesiyle ortaya 

komaktadır: "İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir ilke yoktur. Türk Milleti Türkiye'nin 



gelecekteki çocukları, bunu bir an akıllarından çıkarmamalıdırlar."

39

  Zira, "Türk 



milletinin kalbinden, vicdanından doğan ve ilham alan en köklü en belirgin istek ve inanç 

belli olmuştu: Kurtuluş! "

40

 

Millî mücadeledeki seyrin olumlu yönlerde gelişmekte olduğunu sezen dış 

mihraklar, hükümet tarafından yapılan atamalara müdahele etmektedirler. Bu mihraklardan 

İngilizler, Harbiye Nazırı Cemal Paşa ile Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa'nın görevden 

çekilmesini istemişlerdir. Atatürk bunu şu  şekilde değerlendirmektedir: "Bu teşebbüs, 



devletin bağımsızlığını ortadan kaldırmaya yönelmiş kesin bir harekettir. O halde, bu 

teşebbüse karşı milletin göstereceği tepki ve girişeceği hareketler, bağımsızlığımızın 

korunması için yapılacak kutsal bir mücadele niteliğindedir."

41

 

Bütün bu gelişmeler devam ederken, İstanbul hükümetinden de çeşitli genelgeler 

yayınlanmaktadır.  İstanbul hükümetinin Sadrazam Ali Rıza imzasıyla, valiliklere ve 

müstakil sancaklara gönderilen 14 Şubat 1920 tarihli genelgesine karşılık, Anadolu ve 

Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Heyet-i Temsiliye adına Mustafa Kemal imzasıyla, 17 

şubat 1920 tarihinde bir genelge yayınlanır. Bu genelgede dikkatler şu yöne çekilmektedir: 

"Milli iradenin kanuni olarak varlığını gösterdiği yer olan Meclis-i Mebusan'ı açarak millî 

                                                 

36) Nutuk, A.g.e.  I, 207. (s.185)

 

37) Nutuk, A.g.e.  I, 211 (s. 189); III, 157, Belge No: 196.



 

38) Nutuk, A.g.e.  I, 236. (s. 215)

 

39) Nutuk, A.g.e.  I, 243. (s.221)



 

40) Nutuk, A.g.e.  I, 247. (s.223)

 

41) Nutuk, A.g.e.  I, 254. (s.232)



 


 

Milli _uur 

Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni.  Dr. A. S_dd_k YÜCEL 

hakimiyeti ispatlayabilen Cemiyetimizin, en önemli ve başlıca görevlerinden biri de, millî 

dâvâya uygun ilkeler çerçevesinde bir barış yapılıncaya kadar, millî birliği korumaktır. 

Cemiyetimizin, her güçlüğe göğüs gererek, vatanı ve millî varlığı koruma yolundaki 

kurtarıcı çalışmalarına, millî gâye gerçekleştirilinceye kadar, daha büyük bir azim ve 

iman ile devam şarttır."

42

 

19  Şubat 1920 tarihinde İstanbul'a gelen bir yazıda, aldatıcı sözlerle haklı 

bulunduğumuz davalarda, Türk milleti aldatılmak istenmekte, göz göre göre kendi 

toprağımız gasbedilmeye çalışılmaktadır. Bu durum karşısında, "vatanımızın işgal edilmiş 

yerlerinden düşmanların çekildiklerini görmeden veya hiç olmazsa çekileceklerine tam bir 

güven duymadan, aldatıcı sözlere fazla değer vermenin" anlamsız olduğunu belirten 

Atatürk, daha sonra: "Yalnız  İstanbul'un değil, Boğazlar'ın,  İzmir'in, Adana bölgesinin, 



kısacası millî sınırlarımız içindeki bütün vatan topraklarının egemenliğimiz altında 

kalması millî gayemiz değil miydi? "

43

 demiştir. 



Vatanın bütünlüğü için kurulan Kuva-yı Milliye'yi halkın gözünden düşürmek 

için çalışmalar aralıksız sürdürülmektedir. Bu durumu gâyet iyi bilen Atatürk, 21 Şubat 

1920 tarihinde Harbiye Nezareti Başyaver'i Salih Bey'e gönderdiği telgrafta, bu gelişmeyi 

baltalamak isteyenlere şu cevabı vermektedir: "...Tarihin bu memlekette şimdiye kadar 



yaratmadığı bu milli birlik ve dayanışmayı bozmaya yeltenen her hareketi bir vatan 

hainliği sayarak ona göre gerekli tedbirleri almaktan çekinmeyeceğiz."

44

 

Bu esnada çeşitli cephelerde devam eden çarpışmaların sona erdirilmesi için 

düşünülen projeler içerisinde, geri çekilme esnasında terkedilen yerlerin düşman 

kuvvetlerine bırakılması fikri de vardır. Bu durum Akbaş cephesi için de geçerliydi. 

Mustafa Kemal, 21 Şubat 1920 tarihinde Harbiye Nezareti'ne yazdığı telgrafının bir 

yerinde şunları söylemektedir: "...Akbaş cephesinin bir kısmının İngilizlere geri verilmesi 

için hiçbir yardımda bulunmamanızı isterdik. Boş bir fişek kovanının bile İngilizlere geri 

verilmemesi daha yerinde olur düşüncesindeyiz."

45

 

İtilaf kuvvetleri, İstanbul telgraf merkezlerini işgal ettikten sonra, memlekete 

telgrafla bir resmi tebliğde bulunmak isterler. Tamamı olmasa da bazı merkezlere bu 

tebliği gönderirler. Onlara göre; bu bir geçici işgaldir....

46

 Bunun üzerine Atatürk, yabancı 

devletler nezdinde bir protesto yayınlar. 16 Mart 1920 tarihinde; İngiliz, Fransız, İtalyan, 

Amerikan siyasi temsilciliklerine, tarafsız Devletler Dışişleri Bakanlıklarına, Fransa, 

İngiltere, İtalyan Millet Meclislerine verilmek üzere yayınlanan protesto şu şekildedir: 

                                                 

42) Nutuk, A.g.e.  I, 260. (s.237)

 

43) Nutuk, A.g.e.  I, 262. (s.239)



 

44) Nutuk, A.g.e.  I, 263. (s.240)

 

45) Nutuk, A.g.e.  I, 265. (s.242)



 

46) Nutuk, A.g.e.  I, 284. (s.262)

 



 

Milli _uur 

Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni.  Dr. A. S_dd_k YÜCEL 

"Milli bağımsızlığımızı temsil eden Meclis-i Mebusan da dahil olmak üzere, 



İstanbul’da bütün resmi daireler, İtilaf Devletleri’nin askerî kuvvetleri tarafından resmen 

ve zorla işgal edilmiş ve milli dava uğrunda çalışan birçok vatansever kimsenin de 

tutuklanmasına teşebbüs edilmiştir. Osmanlı milletinin siyasi hakimiyet ve hürriyetine 

indirilen bu son darbe, ne pahasına olursa olsun hayatını ve varlığını savunmaya 

azmetmiş olan biz Osmanlılardan çok, yirminci yüzyıl medeniyet ve insanlığının kutsal 

saydığı bütün esaslara, hürriyet, milliyet, vatan duyguları gibi bugünkü insan 

toplumlarının temelinde yatan bütün ilkelere ve insanlığın bu ilkeleri meydana getiren 

ortak vicdanına indirilmiş demektir. 

Biz, haklarımızı ve bağımsızlığımızı savunmak için giriştiğimiz mücadelenin 

kutsallığına ve hiçbir kuvvetin bir milleti yaşama hakkından mahrum edemeyeceğine 

inanıyoruz. Tarihin bugüne kadar kaydetmediği bir suikast olan ve Wilson prensiplerine 

dayanan bir ateşkes anlaşması’nın, milleti savunma imkanlarından yoksun bırakmış 

olmasından doğan bir hileye de dayanmış olması bakımından, ilgili milletlerin şeref ve 

haysiyetleriyle de bağdaşmayan bu hareketin ne demek olduğunun takdirini, resmî Avrupa 

ve Amerika’nın değil, bilim, kültür ve medeniyet Avrupa ve Amerika’sının vicdanına 

bırakmakla yetinir ve bu olaydan doğacak büyük tarihî sorumluluğa, son olarak bir kez 

daha dünyanın dikkatini çekeriz. Dâvâmızın haklılık ve kutsallığı, bu güç zamanlarda, 

Tanrı’dan sonra en büyük yardımcımızdır.

47

 



Bu olayların akabinde Yunan ordusu, 20 Temuz 1920’de Tekirdağ’a bir tümen 

çıkarır. Bu durumu ve çözüm şeklini bilen Atatürk, şimdiye kadar birçok zaferler 

kazanmış Türk ordusunu şöyle vasfetmektedir: “Türk ordusu o cevherde bir ordudur. 

Yeter ki ona komuta edenler, komuta edebilme vasıflarına sahip olabilsinler!

48

 

25 Ocak 1921 tarihinde Pariste toplanan konferans tarafından alınan kararlar 

gereğince, Doğu meselesinin çözümünü görüşmek üzere 21 Şubatta Londra'da İtilaf 

Devletleri delegeleriyle Osmanlı ve Yunan Hükümetleri delegelerinden oluşan bir 

konferans toplantıya çağrılacaktır.

49

 Yalnız bu toplantıya  İstanbul hükümeti mi yoksa 



Ankara'da bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi mi katılacaktır? Atatürk, İstanbul'da 

bulunan Tevfik Paşa ile yaptığı yazışmalardan bir tanesinde şöyle demektedir: "....Bizi 



esirliğe ve yıkılmaya mahkum etmek istemiş olan hükümetler karşısında, millî haklarımızı 

savunurken maddî ve manevî bütün memleket kuvvetlerinin birlikte hareket etmesi 

şarttır."

50

 



                                                 

47) Nutuk, A.g.e.  I, 285. (s.263-264)

 

48) Nutuk, A.g.e.  II, 335. (s.307)



 

49) Nutuk, A.g.e.  II, 377. (s.344)

 

50) Nutuk, A.g.e.  II, 379. (s.346)



 


 

Milli _uur 

Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni.  Dr. A. S_dd_k YÜCEL 

Vatanı kurtarmak için çalışanları engelleyecek kimselerin her ortamda 

bulunabileceğine dikkat çeken Atatürk, aziz milletine tavsiye olark şunları söylemektedir: 

"Efendiler, sırası gelmişken, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek 



başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri çok iyi 

tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın! "

51

 



Milli mücadelenin başlarında orduya başkumandanlık ederek birçok başarılara 

imza atan Atatürk için, 18 Temmuz 1921 tarihinden sonra toplanan Mecliste, yeniden 

başkomutanlık meselesi gündeme gelir ve 4 Ağustos 1921 tarihinde Mecliste yapılan gizli 

bir oturumda, Başkomutanlık Atatürk'ün şahsına tevdi edilir. Atatürk, T.B.M.M. Yüce 

başkanlığına yazdığı bir yazıda bu görevi ancak kısa bir süre için kabul edebileceğini: 

"Ömrüm boyunca, millî hakimiyetin en sadık bir kulu olduğumu millete bir defa daha 



gösterebilmek için..."

52

 sözleriyle anlatır. 



Meclisten çıkan kanun; "Başkomutan, ordunun maddî ve manevî gücünü büyük 

ölçüde artırmak, sevk ve idaresini bir kat daha sağlamlaştırmak için T.B.M.M'nin bununla 

ilgili yetkisini Meclis adına fiilen kullanabilir" şeklindedir. Bu kanunun çıkması 

münasebetiyle Atatürk'ün yaptığı  kısa konuşma  şu  şekildedir: "Efendiler, zavallı 



milletimizi esir etmek isteyen düşmanları mutlaka yeneceğimize olan güven ve inancım bir 

dakika olsun sarsılmamıştır. Şu dakika, bu kesin inancımı yüksek heyetinize karşı, bütün 

millete karşı bütün dünyaya ilan ederim."

53

 



Atatürk'e bu görev tevdi edildikten sonra meydana gelen Başkomutanlık Meydan 

Muharebesi öncesi yaptığı konuşma, her zaman akılda tutulması lazım gelen ifadeleri 

içermektedir: "Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır. 

Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla  ıslanmadıkca terk olunamaz. Onun için 

küçük büyük her birlik bulunduğu mevziden atılabilir. Fakat küçük büyük her birlik, ilk 

durabildiği noktada yeniden düşmana cephe kurup savaşa devam eder. Yanındaki birliğin 

çekilmeye mecbur olduğunu gören birlikler ona tâbi olamaz. Bulunduğu mevzide sonuna 

kadar dayanmaya ve karşı koymaya mecburdur."

54

 



Güçsüz ve korkak insanlar, herhangi bir felaket karşısında, milletin de uyuşukluğa 

düşmesine ve çekingen bir duruma gelmesine yol açacağını iyi bilen Atatürk, şu 

tavsiyelerde bulunur: "Türkiye'nin düşünen kafalarını yepyeni bir imanla 

donatmak...Bütün millete taptaze bir manevi güç vermek."

55

 



                                                 

51) Nutuk, A.g.e.  II, 412. (s.376)

 

52) Nutuk, A.g.e.  II, 415.(s.379)



 

53) Nutuk, A.g.e.  II, 417. (s.380)

 

54) Nutuk, A.g.e.  II, 419. (s.383)



 

55) Nutuk, A.g.e.  II, 432. (s.393)

 



 

Milli _uur 

Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni.  Dr. A. S_dd_k YÜCEL 

Atatürk'ün Başkomutan olarak devamını sağlayan kanun, 31 ekim 1921, 4 Şubat, 

1922 ve 6 Mayıs 1922 tarihleri olmak üzere üç defa uzatılmıştır. Atatürk'ün, bu kanunun 

uzatılmasını istemesinin sebepleri çeşitlidir. Amaç tamamen millî çıkarların devam 

etmesidir: Hayır Efendiler, bizim önemli ve asıl olan görevimiz siyaset yapmak değildir. 

Bizim, bütün memleketin ve bütün milletin bugün için tek görevi, topraklarımızda bulunan 

düşmanı süngülerimizle kovmaktır."

56

 



Ataürk'ün, ordunun başında bulunmasına karşı olan kişelerin ileri sürdükleri 

birtakım iddialar vardır. Bunlardan bir tanesi de, başkomutanın, Meclisin mali kaynakları 

incelemesine engel olduğudur. Halbuki Ataürk'ün zihnini meşgul eden konuların başında, 

gelir kaynaklarıyla neler yapılabileceği konusudur. Bu konuyu şu sözleriyle anlatır: 

"Yalnız, ben, ordumuzun varlık ve kuvvetini paramıza göre ayarlama görüşünü kabul 

edenlerden değilim. Paramız vardır, orduyu kurarız; paramız bitti, ordu dağılsın..." Benim 

için böyle bir mesele yoktur. Efendiler, para vardır veya yoktur; ister olsun ister olmasın, 

ordu vardır ve olacaktır."

57

 



Atatürk'ün büyük uğraş neticesinde yapmak istediği; "Türk milletini medenî 

dünyada lâyık olduğu mevkie yükseltmektir."

58

 Atatürk'ün bugün için ulaştığı netice; 



"asırlardan beri çekilen millî felaketlerin yarattığı uyanıklığın eseri ve bu aziz vatanın her 

köşesini sulayan kanların bedelidir."

59

 Ve Atatürk gelinen bu sonucu; "Türk gençliğine "



60

 

emanet etmiştir. Türk gençliğinin, bu emaneti ilelebet götürmek için muhtaç olduğu kudret 



ise ; "damarlarındaki asil kanda mevcuttur."

61

 



 

 

 



 

KAYNAKÇA 

Atatürk, Mustafa Kemal, Nutuk, (Çev. İsmet Gönülal), ty., (1919-1927-Belgeler), 

Atatürk'ün Doğumunun 100. Yılını Kutlama Koordinasyonu Kurulu Yayn. 

-----------,  Nutuk, (Çev. Zeynep Korkmaz), ty., I-II, Atatürk'ün Doğumunun 100. Yılını 

Kutlama Koordinasyonu Kurulu Yayn. 

Binark. İsmet, "Anadolu'da Büyük Türk Destanı 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi, Türk 

Kültürü, Ankara, 1971, Sayı: 106. 

İğdemir, Uluğ, Sivas Kongresi Tutanakları, Ankara, 1986. 

Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 1991. 

                                                 

56) Nutuk, A.g.e.  II, 445. (s.404)

 

57) Nutuk, A.g.e.  II, 445 . (s.405)



 

58) Nutuk, A.g.e.  II, 606. (s.542)

 

59) Nutuk, A.g.e.  II, 607. (s.542)



 

60) Nutuk, A.g.e.  II, 607.

 

61) Nutuk, A.g.e.  II, 608. (s.543) 




 

Milli _uur 

Hata! Bilinmeyen anahtar değişkeni.  Dr. A. S_dd_k YÜCEL 

Turan, Osman, Türk Cihan Hakimiyeti Mefkuresi Tarihi, İstanbul, 1980, I-II. 

Turan, Şerafettin, "Tarih ve Milli Oluş, Türk Kültürü, Ankara, 1963, Sayı:6. 

Ülken, H. Ziya, Sosyoloji, ty., 1943. 



Yüklə 115,4 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə