Microsoft Word 6- rona serozan doc



Yüklə 101,14 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix06.02.2018
ölçüsü101,14 Kb.
#26071


Hukukta Yöntem 

2423 


 

 

HUKUKTA YÖNTEM 



Methodology in Law 

 

Prof. Dr. Rona SEROZAN

 



 

Prolog ve laudatio 

Aydın Zevkliler yalnız Ankara’da, İzmir’de, Diyarbakır’da, 

İstanbul’da, Almanya’da ve İsviçre’de öğrencilerinin, okuyucularının 

ve meslektaşlarının gönüllerini fethetmiş bir hoca olarak derin izler 

bırakmakla kalmamıştır. Aydın hoca aynı zamanda tüm bilimsel 

ürünlerinde yöntembilime özel ağırlık vermiş bir bilimci olarak da 

sivrilmiştir. “Pratik Çalışma” kitaplarının onlarca sayfasını hukuki 

problemlerin çözümü tekniğine özgülemiş olması kendisinin bu 

konuya verdiği önemin en çarpıcı kanıtıdır. Tüm yapıtları da disip-

linli bir mantığın ve yöntembilimin temel ilkelerinin süzgecinden 

geçmiş yapıtlardır. Bu olgu karşısında “Hoca”ya armağan ve ithaf 

edilecek bir yazının “Hukukta Yöntem” başlığını taşıması da doğal 

karşılanmalıdır.  

Yöntemin anlamı ve önemi 

Yöntembilim (metodoloji), bir iki ayrık dışında, ne orta öğre-

timde ne yüksek öğretimde okutulur; okutulsa bile, doğru dürüst 

okutulmaz. Üstelik böyle bir dersin öğrencisine getirisi kuşkuyla 

karşılanır. Dersin konusu da soyut, betisiz (nonfigüratif) bir konu 

olarak itici bulunur. Dahası, yöntembilimin terminolojisi sanki başka 

bir gezegende üretilmişçesine yadırganır. Birkaç örnek bu konuda 

fikir verebilir: “Tasım, Leibniz yasası, saçmaya indirgeme, bağlam 

                                                           

 



  İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Hukuk Anabilim Dalı 

Emekli Öğretim Üyesi 




Rona SEROZAN 

2424 


ilkesi, önermeler mantığı, Russell paradoksu, tautoloji, aksiyom, 

sezgicilik, özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü olasılığın olanaksızlığı, 

kuantum mantığı”… 

Metodos Grekçe bir sözcüktür; belirli bir hedefe ulaşmak için 

izlenecek yol anlamına gelir. Kuşkusuz bu yolun planlı, programlı, 

düzenli, sistemli, akılcı, tutarlı bir yol olması gerekir.  

Ancak yöntemli bilgi edinen ve bilgi üreten kişidir ki uğraşı-

sında başarılı olabilmekte; yöntemsiz iş gören ise hedefsiz savrul-

makta, başarısızlığa uğramaktadır.  

Yolculuğa ve maça çıkarken, giyinirken, çanta toplarken, yemek 

hazırlarken, yemek yerken, yürürken, taşıt kullanırken, çalışırken 

hep yöntemli davranmak zorunda kalırız. 

Hele bilimsel bir etkinlik, bu arada hukuk bilimiyle ilgili bir 

etkinlik yöntemsiz hiç mi hiç kotarılamaz.  

Hukukta yöntem hukuksal yargıların tutarlı, adaletli ve hukuk-

sal güvenliğe uygun olmasının güvencesidir. Bu açıdan hukuksal 

yargı üretiminde vazgeçilmez sağlama ve denetleme aracıdır.  

Bilimsel uğraş açısından yöntemin bir de şu önemi vardır: Her 

bilimsel konuda her görüş ayrılığı son aşamada izlenen yöntemdeki 

farklılığa dayanır. Bu nedenle, belirli bir görüşün köklü biçimde 

benimsenmesi, sağlıklı biçimde eleştirilmesi ve değerlendirilmesi 

aynı zamanda o görüş sahibinin yöntemini de ele almak zorundadır. 

Yoksa benimseme, eleştirme ve değerlendirme güdük kalır.  

Yöntem ile mantık arasındaki ilişki  

Yöntemin akılcı ve tutarlı düşünmenin yolu diye özetlenebi-

lecek kısa tanıtımından da anlaşılabileceği gibi, yöntem ile mantık 

pekala eşanlamda kullanılabilir. Ne de olsa mantık da aynen yöntem 

gibi, doğru düşünmenin kurallarını saptar. 

Yalnız  şu noktaya dikkat edilmelidir: Gözlem ve deney (ki 

normatif ve dogmatik hukuk biliminde zaten yeri yoktur) birer 

yöntemdir ama mantık kavramının çerçevesine girmez. İşte bu 

noktada yöntemle mantık ayrışır.  



Hukukta Yöntem 

2425 


Yöntem ile hukuk bilimi arasındaki ilişki 

Bilim doğanın ve toplumun nesnel gerçekliğinin ve bu gerçek-

liğin insan bilincine yansıyışının yasalarını yöntemli bir biçimde 

araştırıp ortaya koyan etkinliktir.  

Bilimin bu tanımından da anlaşılabileceği gibi, bilimle yöntem 

birbirinden ayrı düşünülemez. Bilimi bilim yapan öğe onun yönte-

minin bilimselliğidir.  

Bilimsel etkinlik söz konusu olunca, onun yöntemi mutlaka 

bilimsel olmak zorundadır. Yöntembilime uymayan çalışma bilimsel 

çalışma sayılamaz.  

Nitekim, ilginç bir olgudur, bilimselliğinden kuşku duyulan 

normatif, dogmatik hukuku bilimsel kılan da en başta normatif, 

dogmatik hukukun izlediği yöntemin bilimselliğidir. Bu noktayı 

ileride özel bir başlık altında ele alacağız.  

Genel olarak bilimde yöntem bilgi edinmenin ve bilgi üretme-

nin, bu bilgileri sistematik bir disiplin içinde derleyip toplamanın, 

doğru düşünmenin, planlı, mantıklı akıl yürütmenin ve tutarlı 

sonuçlar çıkarmanın yolu yordamıdır.  

Özel olarak hukuk bilimi açısından yöntem ise, akılcı, sorgula-

nabilir, denetlenebilir ve aynı zamanda adaletli çözümler üretmenin 

mantıksal yolunu, hukuksal akıl yürütmenin (argümantasyonun) 

teknik enstrümanlarını gösteren bilimdir. 

Bazı yabancı dillerdeki bazı karşılıklar bu bakımdan anlamlıdır: 

Juristische Logik, 

Logique juridique, legal reasoning… 

Hukukta yöntembilimin özelliği hukuk biliminin özelliğinde, 

onun adalet değeri odaklı bir normatif bilim oluşturmasında gün 

ışığına çıkar.  Şöyle ki normatif bir bilim olarak hukukta pozitif 

bilimlerde rastlanan deney ve gözlem yollarına ve neden - sonuç 

(causalite) mantığına yer verilmez; buna karşılık, pozitif bilimlerde 

pek rastlanmayan varsayımlara, ilksavlara ve amaçsallığa (finaliteye) 

yer verilir. 




Rona SEROZAN 

2426 


Yalnız şu olgu gözden kaçırılmamalıdır: Değişik hukuk uğraş-

larında değişik yöntemler izlenir. Bu saptamayı açalım: Dogmatik ve 

normatif hukukçuluk  

a) uyuşmazlık önleyici (kautelar) hukukçuluk bağlamında yasa 

ve sözleşme hazırlar ve böylece uyuşmazlıkları baştan önler veya b) 

hüküm (decision) hukukçuluğu bağlamında çıkmış uyuşmazlık 

konusunda rapor (mütalaa, Gutachten) ve karar (hüküm, Urteil) 

verir. 


Yasa ve sözleşme hazırlayan uyuşmazlık önleyici hukukçu 

kural koyarken genelde tüme varım (endüksiyon) yolunu izler; 

tikelden ve özelden yola çıkarak genel kuralı türetir. Örneğin, o, 

kişiler sıkça borca aykırılık etmişlerse, borca aykırılığı yaptırıma 

bağlayan soyut ve genel bir kural üretir. 

Rapor ve hüküm (decision) hukukçusuna gelince: O, hukuk 

kuralını uygularken, genelde tümden gelim (dedüksiyon) yolunu 

izler; soyuttan somuta, genelden özele ve tikele iner. Örneğin, o, 

genel ve soyut kurala göre borca aykırılık eden tazminat ödemeliyse

somut olayda borca aykırılık etmiş olan kişi de tazminat ödemelidir 

yargısına (vargısına) ulaşır. 

Sırası gelmişken mütalaa (rapor) stiliyle hüküm stili arasındaki fark-

lara da kısaca değinelim. 

Mütalaada önce somut uyuşmazlık olayının hukuken önemli olguları 

saptanır.  İkinci aşamada somut olaydaki soru(n) ortaya konur; daha sonra 

olası talep temelleri (hukuksal gerekleriyle) denetlenir. 

Son aşamada da vargıya (yargıya) varılır. Demek ki mütalaa yazı-

mında dört duraktan geçilir: 

1) Uyuşmazlığın saptanması. 2) Çözüm bekleyen hukuksal sorunun 

belirlenmesi. 3) Norm (talep temeli) arayışı ve denetimi. 4) Altlama / Sonuç 

(Yargı).  

Mütalaa, yazarının kişisel görüşünü yansıtır. Onun yazımında kesin 

ifade (endikatif) kipi kullanılmaz; dilek (olasılık) kipi kullanılır. Örnek: “A 

istihkak davası açma hakkına sahip olabilir. Ama bunun için malik sayılması 

gerekir. A’nın malik olmuş sayılabilmesi de onun malı eline geçirmiş olması 

koşuluna bağlıdır. Eğer A eşyanın zilyetliğini elde edebilmişse malik olmuş 



Hukukta Yöntem 

2427 


demektir. Sonuç olarak, görüşümüze göre, A B’ye karşı ayni güçte iade 

(istihkak) talebini ileri sürebilmelidir.”  

Hüküm stili değişiktir. Önce sonuç (hüküm) saptanır. Hükümde 

yargıcın kişisel görüşüne yer yoktur. Kesin bir söylemle (endikatif kiple) 

şöyle denir: “A’nın B’ye karşı istihkak talebi vardır. Çünkü A eşyaya malik 

olmuştur.” 

Mütalaada “buna bağlı olarak”, “sonuç olarak” gibi bağlaçlar yer 

alırken, hükümde (gerekçede) “çünkü”, “öyleyse” gibi bağlaçlar yer alır.  

Hukukçuluğun değişik bir uğraş alanı daha vardır. O da 

deskriptif, ampirik ve pozitif nitelikte hukuk tarihi, hukuk 

antropolojisi, hukuk sosyolojisi, adli tıp ve karşılaştırmalı hukuk 

alanlarındaki uğraştır. Bu alanlarda hukuk bilimcisi klasik, beylik 

bilimsel yöntemlerle çalışır; sınanabilir olgulara, somut verilere, 

gözlemlere, deneylere ve nedensellik mantığına dayanır. Yoksa nor-

matif ve dogmatik hukuk bilimindeki gibi varsayımlarla, ilksavlarla 

(postulat’larla), belitlerle (aksiyomlarla) iş görmez; amaçsallığa 

(finaliteye) dayanmaz.  

Aslında normatif hukuk dallarında çalışan her hukukçunun 

kendi uzmanlık alanında izlediği yöntemler de farklı olur. Sözgelişi, 

ceza ve idare (bu arada vergi) hukukunda yurttaş zararına örnek-

seme (kıyas, analoji) yöntemine başvurulamaz. Ceza Muhakemesi 

Hukukunda “kuşkudan sanık yararlanır” (in dubio pro reo) ilkesi 

işler. Anayasa hukukunda da “kuşkulu durumda özgürlükten yana” 

(in dubio pro libertate) yorum ilkesi geçerli sayılır.  İş hukukuna 

gelince; bu hukuk dalında da “işçi yararına yorum ilkesi” yürür.  



Değişik bilimlerde değişik yöntemler  

Hukukçuluğun değişik alanlarında değişik yöntemlerin uygu-

lanmasından söz açılmışken, değişik bilimlerde uygulanan değişik 

yöntemlere de değinmek yerinde olur.  

Pozitif bilimler, yani doğa bilimleri ve sosyal bilimler, “mevcut 

olana” (olguya) ve nedenselliğe (causalite’ye), gözleme ve deneye 

dayanır. Doğa bilimden tipik örnek: Su yüz derecelik ısıda kaynar.  



Rona SEROZAN 

2428 


Sosyal bilimden tipik örnek: Sanayileşme köyden kente göçü 

tetikler.  İşte hukuk tarihi, antropolojisi, sosyolojisi, adli tıp ve 

karşılaştırmalı hukuk gibi pozitif hukuk bilimleri hep böylesi 

olgulara, nedenselliklere, gözlemlere ve deneylere dayanır.  

Buna karşılık, normatif bilimler ve bu arada normatif hukuk 

“olması gerekene” ilişkin “değer yargılarına”, nedensellik yerine de 

erekselliğe (amaçsallığa, finalite’ye) dayanır; kurgularla, postulalarla, 

varsayımlarla, ilksavlarla, belitlerle çalışır.  

Örnek: Hukukta “başkasına zarar veren tazminat öder” den-

mez de “ödemelidir” denir.  

Dahası, hiç ayrımsız herkesin iradesinin özgür olduğu ve 

herkesin eşit olduğu varsayımı benimsenir. 



Hukukun bilimselliğini yönteminin bilimselliğine borçlu oluşu 

Gerçi hukuk kurallarıyla ve bu kuralların uygulanmasıyla 

uğraşan hukukçunun yaptığı iş doğa bilimleri ve sosyal bilimler gibi 

pozitif bilimlerle uğraşan klasik bilimcinin yaptığı işe benzemez. O, 

pozitif bilimci gibi deskriptif (tasvir edici), ampirik (görgücü, 

gözlemci, deneyci) ve pozitif (olgucu) bir bilgi üretiminde bulunmaz; 

gerçekliği gözle görülebilen ve sınanabilen olgularla, deneylerle, 

nesnel yasalarla uğraşmaz. O, bir matematikçi gibi deney ve gözlem 

ötesi belitlerle de, yani pi sayısı gibi aksiyomlarla da pek iş görmez; 

doğruluğu değil de ancak tutarlılığı ve haklılığı tartışılabilecek olan 

kurallarla (normlarla) ve değer yargılarıyla iş görür.  

Hukuk uğraşısının pozitif bilimsel uğraşlardan ayırt edici 

belirgin özelliği, onun buyrukları ve yasakları ile “preskriptif” (kural 

koyucu), olması gerekeni amaçlamasıyla “normatif” (düzgüsel) ve 

deney dışı değer yargılarına dayanmasıyla “dogmatik” (inaksal) bir 

uğraş olmasıdır; tersinden anlatmak gerekirse, deskriptif, ampirik ve 

pozitif bir bilimsel uğraş olmamasıdır.  

Hukuki bir problemin tartışılmaz tek bir çözümü olmaz; tümü 

de tartışmalı birden çok çözümü olur. Bu çözümlerin bilimsel kanıtı 

da olmaz; olsa olsa, “gerekçesi” olur. Bu gerekçe de yasaya, adalete 




Hukukta Yöntem 

2429 


ve maslahata uygunluk gibi takdire ve tartışmaya alabildiğine açık 

değer yargılarından oluşur. 

Görülüyor ki hukukun konusunun gerçek ve dar anlamda 

klasik bilimin konusu sayılamayacağı savında gerçek payı vardır.  

Yalnız şu olgu da gözden kaçırılmamalıdır. Hukukçunun uğraş 

alanı ve konusu klasik bilimin ölçütlerine uymasa bile, onun çalışma 

yöntemi bilimselliğin ölçütlerine yüzde yüz uyar. Hukukçu bilimsel 

araştırma yöntemiyle, analitik, sentetik, sistematik ve diyalektik akıl 

yürütmesiyle, örnekseme, soyutlama, genelleme, ayrıştırma, tümden 

gelim ve tüme varım mantıksal teknikleriyle düpedüz bilimsel bir iş 

görür.  

Gerçekten de hukukçu hukuk kurallarını yöntembilimin mantık 

kurallarına uyarak rasyonel tarzda yorumlayıp uyguladığı ölçüde 

baştan aşağı bilimsel bir etkinlikte bulunur.  

Öte yandan, dogmatik hukukçunun başlıca uğraşısını oluşturan 

“hukuk kurallarını sistematik biçimde ilkelere bağlama etkinliği” de 

bilimsel üretimin esaslarına yüzde yüz uyar. Hukuk öğretisi 

karşılaştırır, birleştirir, sınıflandırır, ilkeleştirir, sistematikleştirir, 

sistemleştirir.  

Hukuku bilimsel bir uğraş düzeyine çıkaran zihinsel etkinliğin 

bir bileşeni de budur işte. 

Hukukçu bir sanatçı ve edebiyatçı  gibi  artistik  ve  fantastik 

imgelerle çalışmaz; masal yazmaz ve fantezi yapmaz. O, mantıksal 

kavramlarla ve önermelerle iş görür; analitik, sentetik, sistematik ve 

diyalektik yöntemle akıl yürüterek, bu arada soyutlama ve karşılaş-

tırma mantığını  işleterek, tutarlı  çıkarımlar yapar; gerekçeli yargılar 

üretir; hukuk kurallarını ve kavramlarını belirli bir sistem bağla-

mında derleyip toparlar. 

Şunu da eklemeli: Hukukun bilimselliği yalnız yönteminin 

bilimselliğinde yatmaz. Hukukun bilimsel bir uğraş olduğu şuradan 

da belli olur: Hukuki yargılara damgasını vuran adalet ve yerindelik 

gibi değer yargıları da aslında akla, sağduyuya, evrensel insan 

haklarına, genelgeçer demokrasi ölçütlerine, eşitlik ilkesine ve genel 

görüş birliğine (consensus’a) dayanan düşünsel, akılcı, inandırıcı 




Rona SEROZAN 

2430 


yargılardır. Bu yargılar hiç de öznel duygulara, sezgilere, inançlara, 

rastgele (Karakuşi-) kararlara dayanmaz.  

Değer yargıları gelişigüzel gökyüzünde aranmaz; bunlar 

bilinçli olarak yeryüzünde aranır; bilgiyle ve bilgelikle, tarih bilimi ve 

toplumbilim yardımıyla saptanır; yasada, yargıda ve yazında ama 

aynı zamanda “yaşamda” bulunur. 

“Matematik zekası bulunmayan toplumda adalet olmaz” diyen 

düşünürün anlatmaya çalıştığı da budur işte. Bilinçten ve zekadan 

yoksun kişide adalet bilinci de gelişmiş olmaz. 

Aynı değerlendirme hukukçunun bir sosyal mühendis olarak 

bilimsel etkinliğinde asla vazgeçemeyeceği “siyasal ve sosyal tercih-

ler” için de söylenebilir. Bu politik tercihler de metafizik saplantılara 

değil, sosyal bilimin verilerine dayandırılır. 

Sözün özü: Hukukla ilgili bilgi edinme ve bilgi üretme etkinliği 

baştan aşağı bilimseldir; gelişmiş bir akıl, analitik ve analojik bir 

mantık, gelişmiş bir adalet bilinci ve zengin bir hukuk politikası 

kültürü gerektirir.  

Farklı yöntemler ile büyük felsefi akımlar arasındaki ilişki 

Hukukun ve bu arada adaletin ne olduğu, nereden gelip nereye 

gittiği, hangi temel değerlere dayandığı felsefenin konusu iken, 

hukukun ve adaletin nasıl yaşama geçirilebileceği hukuk yöntembili-

minin konusudur. Ama her ikisi (felsefe ile yöntembilim) arasında 

yakın bir ilişki vardır.  

Yöntemi belirleyen belli başlı felsefi akımlar  şunlardır: 

Ampirizm, entüisyonizm, ütilitarizm, dogmatizm, rasyonalizm, 

diyalektik materyalizm.  

Hukukun varlık nedeni ve işlevi konusundaki hukuk felsefesi 

akımları arasında da özel olarak tarihçi hukuk, doğal hukuk

pozitivist hukuk ve Marksist hukuk akımlarının altı çizilmelidir. 

Ampirizm (görgücülük) doğru olanın salt beş duyumuzla 

algılayabildiklerimiz (gözlemlediklerimiz ve deneyle kanıtlayabil-

diklerimiz) olduğunu ileri sürer. Akla hemen Bacon, Hobbes ve 



Hukukta Yöntem 

2431 


Locke gelir. Bu akımın yöntemi de bu sava uygun bir yöntem olur; 

gözleme ve deneye öncelik verir. 

Sezgicilik (Bergson entüisyonizmi) sezdiklerimizin doğru oldu-

ğunu savlar. Yöntemini de sezgilere dayandırır. 

Bentham yararcılığı (ütilitarizmi) sadece insana yararlı olanların 

doğru olduğunu ileri sürer; yalnız yararlı olanın ardına takılır. 

Akılcılık (rasyonalizm) aklın gösterdiğini ve buyurduğunu 

doğru olarak kabul eder. Bu akımın en önemli sözcüleri Descartes ve 

Bacon’dur. 

Dogmatizm (skolastik) ise dogmaların (inakların), inançların 

doğruluğuna bel bağlar. 

(Aristo, Thomas Aquino) Tüm dinsel inançlar bu akımın izini 

sürer. Augustinus bu olguyu şu çarpıcı söylemle dile getirir: “Algıla-

mak için inanmak zorundayım!” 

Diyalektik materyalizme gelince: Bu akım gerçeği “maddenin” 

değişim, dönüşüm ve karşılıklı etkileşim sürecinde, özellikle madde 

ile bilinç arasındaki karşılıklı etkileşim sürecinde arar.  

Tarihçi, pozitivist, doğal ve Marksist hukuk felsefesi akımları 

da işte bu büyük felsefi akımların izdüşümünde gelişmişlerdir. 

Bilindiği gibi, tarihçi hukuk okulu hukukun insanların bilinç altında 

kendiliğinden geliştiğini varsayar; pozitivist hukuk okulu salt yazılı 

yasalara bel bağlar; doğal hukuk okulu yasa üstü adalet değerine 

öncelik verir; 

Marksist hukuk okulu ise hukuku maddi üretim yaşamına ve 

topluma egemen sınıfın iradesine indirger.  

Şu kesindir ki akılcılığın (rasyonalizmin), olguculuğun 

(pozitivizmin) ve maddeciliğin (materyalizmin) önceliği ve üstün-

lüğü yadsınamasa bile, yaşamımızda sezgiciliğe, yararcılığa, hatta 

inakçılığa da yer bulunduğu kabul edilmelidir. 

Şunu da eklemeli: Önemsiz, risksiz konularda genelde ağır 

çekimde akılla değil, seri çekimde sezgiyle, hatta alışkanlıkla veya 

itikatla seçim yapılır. Zihinsel çabadan tasarruf edebilmek ve seri 

karar verebilmek için kaçınılmazdır bu. Eğer her adım başında 



Rona SEROZAN 

2432 


“ratio” aranacak olursa, kişinin çok yıpranacağı ve çok zaman 

yitireceği, ciddi ve riskli konular için gerekli efor için güç ve zaman 

kalmayacağı doğaldır. 

İzlenen yöntemin sosyal, kültürel ve politik arka planı 

Zihinsel etkinlikte izlenecek yöntem beynin işlevidir. Beynin 

tüm işlevleri gibi yöntem seçimi de ister istemez sosyal çevrenin 

koşullandırmalarına tabidir.  

Bir gecekonduda bir sarayda olduğundan farklı düşünülür; 

farklı bir yöntem izlenir.  

Biri gök gürültülü sağanak yağışında yüksek bir ağacın altına 

sığınır; öteki yıldırım çarpması riskine karşı açıkta  şemsiye açmayı 

yeğler.  

Sıkıyönetimi ve olağanüstü hali biri malının mülkünün ve 

ülkesinin güvencesi olarak sıcak karşılar, öteki demokrasi için bir 

tehdit olarak soğuk bulur. 

Evvelce de belirtildiği gibi, bilimcinin ve bu arada hukukçunun 

görüş farkları son aşamada bilimsel çalışmasında izlediği yöntem-

deki farklılığa, bu yöntem farklılığı  da  sosyal  ve  kültürel  çevre 

farkına, dünya görüşü farkına dayanır. 

Kadının soyadının aile adı olarak kabul edilemeyeceği sonu-

cunu çıkaran Anayasa Mahkemesi’nin bu kararında muhafazakar ve 

erkek egemen bir politika yaptığı açıktır. Mahkemenin buna benzer 

tutucu yaklaşımı soybağı davalarıyla ilgili kararlarında da su üstüne 

çıkar.  

Aynı mahkeme taşınmazın olağanüstü kazandırıcı zaman 

aşımıyla mülk edinilmesini mülkiyet hakkının özünü ihlal eden bir 

iktisap yolu olarak değerlendirirken de düpedüz özel, bireysel 

mülkiyeti kutsayan bir politika yapmıştır.  

Evli kişinin eşinin metresinden manevi tazminat isteyebileceği 

sonucunu çıkaran Yargıtay’ın yaptığı da kişi özgürlüğü ile ailenin 

kutsallığı arasındaki çatışmada ailenin kutsallığından yana politik 

tavır almanın dikalasıdır.  



Hukukta Yöntem 

2433 


Ya “ülkemizde azınlıklara kıyım yapılmıştır” diyen bir yazar-

dan 75 milyon vatandaşın kişilik hakkının ihlalinden ötürü manevi 

tazminat isteyebileceğini kabul eden Yargıtay’ın ulusalcı politikasına 

ne demeli? Ceza davalarında “devlet söz konusu olunca özgürlükler 

teferruattır” demek devletçilik yapmak değildir de nedir? Ya on beş 

yaşındaki çocuğun cinsel ilişkiye rızasını varsaymak cinsiyetçilik 

politikasından başka hangi nedenle açıklanabilir?  

Akıl yürütmenin başlıca mantıksal araçları  

Hukuk bilimcisinin (hukukçunun) çoğu zaman hep birlikte ve 

döngüsel olarak kullandığı teknik mantıksal araçların (enstrüman-

ların) önemli olanları  şöyle sıralanabilir: Ayrıştırıp çözümleme 

(analiz), birleştirme (sentez), karşılaştırma (comparison), örnekseme 

(analoji), sınıflandırma (classification), soyutlama (abstraction), 

genelleme (generalisation), somutlama (concretisation), özelleştirme 

(specialisation), tümden gelim (deduction), tüme varım (induction), 

ilke çıkarsama, varsayım üretme, ilksav/belit (aksiyom) yaratma. 

Biçimsel mantığın üç temel ilkesi 

Hukukçunun akıl yürütmesinde dikkate almazlık edemeyeceği 

“herkese lazım” biçimsel Aristo mantığının üç temel ilkesi vardır:  

1) Özdeşlik. Her bir olgunun tekliği, onun başka bir şey olama-

ması demektir.  

2) Çelişmezlik. Birbirini tutmayan iki yargıdan birisinin yanlış 

olması anlamına gelir. Başka bir deyişle, hiçbir önerme aynı zamanda 

hem beyaz hem siyah olamaz. Hukukçunun anlayacağı dille: Bir 

eylem hem hukuka uygun hem hukuka aykırı olamaz.  

3) Üçüncü olasılığın olanaksızlığı. (Tertium non datur) Belirli 

bir olgunun ya bu ya da şu olabilmesi ama üçüncü (başka) bir şey 

olamaması demektir.  

Bu üç temel ilkeye sonradan Leibniz tarafından pozitif bilimlere 

özgü dördüncü bir ilke olarak “nedensellik” (causalite = nedensiz 

olgu olmaz) ilkesi eklenmiştir. 



Rona SEROZAN 

2434 


Biçimsel Aristo mantığının üç temel ilkesini hukuk alanına 

aktaralım: Bir varlık ya hak ehliyetine sahiptir ya değildir; ortası, 

bölümselliği olamaz! Ölüm sonrası kişilik düşünülemez. Eksik hile 

(undue influence) diye bir olgu ya da kavram söz konusu olamaz. 

Yalnız  şu var: Çağdaş diyalektik yöntem bu biçimsel yaklaşı-

mın karşısında mesafeli bir tavır alır; biçimsel Aristo mantığının 

ilkelerine ayrık tanır; bölümsel hak ehliyeti, ölüm sonrası kişilik ve 

eksik hile gibi kavramlara pekala yer verir. 



Diyalektik yöntem - Metafizik yöntem karşıtlığı 

Diyalektik yöntem olguları ve verileri, çok yanlılığı, karşılıklı 

etkileşimi, çelişkileri, devinimi, değişimi, gelişimi, göreceliği içinde 

ele alır. Böyle olunca da biçimsel Aristo mantığının üç temel ilkesini 

ihtiyatla kullanır.  

Bu arada bu yaklaşımda sınıfsal gözlük de kullanılır. Kuralın, 

çözümün ve yargının sosyo ekonomik arka planı ve olası pratik 

etkileri, kim(ler)in maddi çıkarını koruduğu sorgulanır ve değerlen-

dirmeye katılır.  

Metafizik yöntem ise duraganlığa, değişmezliğe, tek yanlı 

(monocausal) etkiye bağlı kalır. Bu yöntem hukuk alanında uyuş-

mazlık olgusuna ve kurala mekanik ve biçimci bir yaklaşımla eğilir; 

kuralı salt devlet tarafından konduğu için hiç eleştirisiz, duraksa-

masız, eğip bükmeden uygular. De lege lata (yürürlükteki hukuk) - 

de lege ferenda (olması gereken hukuk) ayrımını en kalın duvarların 

arkasında korur. Kuralın ve yargının ekonomik ve sosyal etkilerine 

hiç aldırmaz. 

Her bilimsel çalışmada ve özel olarak hukukta en fazla  

         başvurulan mantıksal araçlar: Tümden gelim ve tüme varım 

Hukukçunun akıl yürütme (çıkarım) sürecinde, özellikle 

tasımlama ve altlama sürecinde vazgeçemeyeceği güzergah, genel ve 

tümel öncülden (praemissa major’dan) yani soyut kuraldan, özel ve 

tikel öncüle (praemissa minor’a) inerek vargıya/yargıya ulaşma 

yoludur. Yukarıdan aşağıya inen bu yola “tümden gelim” 

(dedüksiyon) denir. Hukukta asıl olan işte bu tümden gelim 



Hukukta Yöntem 

2435 


mantığıdır. Rapor ve hüküm (decision) hukukçuluğu bağlamında 

tüm tasım operasyonları bu yoldan kotarılır. 

Örnek: Ayıplı ifa tazminat borcu doğurmalıdır. (Tümel 

öncül/Büyük önerme/Soyut kural) Satıcı defolu mal vermiştir. (Tikel 

öncül/Küçük önerme/Somut olay) Öyleyse (sonuçta) satıcı alıcısına 

tazminat ödemelidir. (Vargı/Yargı/Conclusion) 

Soyut kuraldan somut olay için sonuç çıkarma (çıkarımda 

bulunma) demektir bu. 

Tümden gelim analitik düşüncenin (Aristo’nun) sevgili çocu-

ğudur. Tüm Grekler akıllıdır. Aristo Grektir. Öyleyse Aristo akıllıdır! 

Sözleşmeye aykırılık eden tazminat ödemeliyse, çürük mal veren 

satıcı da alıcısına tazminat ödemelidir. 

Ama hukukçu aşağıdan yukarıya, özel ve tikel öncülden (somut 

olaydan) genel ve tümel öncüle, soyut kurala çıkma, açıkçası, tüme 

varım (endüksiyon) yöntemine başvurmadan da edemez. Açıkçası, 

somut olaydan (problemden) soyut kurala, alt kavramdan üst 

kavrama çıkmadan da yapamaz.  

Yasa koyucu kural koyarken hep bu mantıksal aracı kullanır. 

Tüm “case law” (olay hukukçuluğu) da hep bu mantıksal yolda 

(reasoning from case to case) yürür. Bunun gibi, somut olaya örnek-

seme (analoji) yoluyla kural uyduran hukukçu da tüme varım 

yöntemini izlemiş olur.  

Tüme varım analitik (ayrıştırıcı) düşüncenin karşıtı sentetik 

(birleştirici) düşüncenin (Bacon’un) sevgili çocuğudur; daha çok 

deneye ve gözleme dayanan pozitif bilimle uğraşan kişinin uygu-

ladığı bir yöntemdir. Ama bu yöntem dogmatik hukuk alanında da 

izlenir. Kuramcı markette alışverişten satıma, satımdan sözleşmeye, 

sözleşmeden de hukuki işleme bu yoldan çıkar. 

Tüme varım yöntemiyle uslamlamaya şu örnekler verilebilir: 

Eğer ıslanmışsak yağmur yağmış demektir! Eğer iki dost A ile B’den 

A bir suç işlemişse B de mutlaka o suça ortak olmuş demektir. Bu 

arada hukukta tüm karineler de aslında tüme varım yöntemiyle 

yaşama geçirilir.  



Rona SEROZAN 

2436 


Yalnız bu örneklerden de anlaşılabileceği gibi, riskli bir akıl 

yürütme yoludur tüme varım. Ya apartman balkonundan akmışsa 

su? Ya B suç sırasında başka yerde bulunmuşsa? Ya karine somut 

yaşam gerçeğine uymuyorsa? 

Diyalektik yöntem tümden gelim ve tüme varım yöntemlerinin 

her ikisini bir arada döngüsel olarak kullanmakla bu tuzaklara 

düşmekten geniş ölçüde sakınır.  

Tümden gelim ve tüme varım dışında herhangi bir öncüle 

başvurmaksızın çıkarım mantıksal yoluna daha çok matematikte 

rastlanır. Pi sayısı gibi ilksav, belit, aksiyom böylesi öncülsüz 

çıkarıma örnektir. Aslında matematikte 2 x 2 = 4 bile bir ilksavdır!  

Ama hukukta da arada sırada rastlanabilir aksiyomlara, kurgu-

lara, varsayımlara: Hak ehliyetinde eşitlik ve irade özerkliği gibi!  

Hukukçunun sakınacağı mantık yanlışları  

Hukuk mantığından söz etmişken, hukukçunun sıkça içine 

düştüğü “yanlış  çıkarım” (fallacy) tuzaklarını örnekleriyle birlikte 

sıralamakta yarar olsa gerek: 

a) Öncüllerin örtüşmezliği, b) asıl belirleyici öncülü gözden 

kaçırıp ikincil bir öncüle kapılma, c) akıl yürütmede öncül atlama 

(saltus in concludendo), d) döngüsel kanıtlama (circular argument = 

petitio principii), e) uyuşmazlığı tanılayamayıp ilgisiz alanlara 

kayma, f) tabiyet mantığına kapılma, g) acele genelleştirme, h) akıl 

yürütmede kavram çarpıtma; bu arada aynı kavramı iki farklı 

anlamda kullanma, i) kısır döngüde öncül ile sonucu birbirinin kanıtı 

olarak kullanma, j) çelişkiye düşme.  

Şimdi bu yanlış çıkarım örneklerini açalım: 

a) Öncüllerin örtüşmezliği: Soyut kuralın olgular bütünü ile 

somut olayın özelliklerinin birbirine uymaması. (Disconnected 

premises)  

Örnek: Kurala göre sözleşmeye aykırılık tazminat borcu doğur-

malıdır. Somut olayda satıcı alıcısını sözleşme öncesi evredeki görüş-

meler (pazarlıklar) sırasında kandırmıştır. Öyleyse (!?) satıcı alıcıya 



Hukukta Yöntem 

2437 


tazminat ödemelidir. Bu örnekte çıkarımın (vargının) yanlışlığı  şu 

noktadadır:  

Sözleşme  kurulmadan  önce  yapılan hile sözleşmeye aykırılık 

sayılmaz; olsa olsa “culpa in contrahendo” (sözleşme müzakereleri 

evresinde kusurlu davranış) sayılabilir. Öyleyse satıcının alıcıya 

tazminat yükümünün sözleşmeye aykırılığa dayandırılması yanlıştır. 

b) Non sequitur / İrrelevant conclusion: Akıl yürütmede asıl 

belirleyici olan öncülü, diyelim kusursuz tehlike sorumluluğunun 

söz konusu olduğu tehlikeli bir işletmenin zarara yol açmasında 

zarar verenin işletmesini gözden kaçırıp, aslında belirleyici olmayan 

ikincil bir öncüle, diyelim zarar verenin kusuruna veya kusursuz-

luğuna dayanma. 

c) Saltus in concludendo: Akıl yürütmede öncül atlama. Örnek: 

Sözleşmeler bağlayıcıdır; öyleyse olayda borçlu borcunu ifa etme-

lidir. Pekiyi ama borçlunun sözleşmeyle bağlandığı belli değildir ki! 

d) Petitio principii: Döngüsel kanıtlama/Circular argument. 

Kanıtlanması gerekli öncülü kanıtlanmış sayma. Örnek: İnsanlar 

hukuksuz yaşayamazlar; çünkü birbirlerinin kurdu (homo homini 

lupus) olarak sürekli başkasının hakkını yemeye çalışırlar. Pekiyi 

ama insanların hukuksuz yaşadıkları tarihsel dönemde (ki böyle bir 

dönem olmuştur) birbirlerinin hakkını yedikleri kanıtı ortaya 

konmuş değildir ki!  

e) Ignoratio elenchi / Metabasis: Uyuşmazlığı tanılayamayıp 

konuyla ilgisiz alanlara kaçma. Örnek: Sınavda kopya çeken öğren-

ciye dolandırıcılık suçu işledi diye ceza kovuşturması açmak. Kopya 

çekme Ceza yasalarında düzenlenmiş bir suç sayılmaz ki!  

f) Argumentum ad verecundiam: Tabiyet mantığına kapılma; 

otoritenin sözünden çıkmama. Örneğin “Yargıtay böyle karar 

verdiyse doğrudur” sanısına saplanma. 

g) Acele genelleştirme: Ayrıkları hesaba katmadan genel ilke 

çıkarsama. Örnek: Nişanlanma karşılıklı ve birbirine uygun irade 

beyanlarıyla oluşur; öyleyse bir sözleşme sayılır! Bu saptama acele 

genelleştirme ürünü yanlış bir saptamadır. Hatır ilişkileri göz önüne 

getirilirse, karşılıklı beyanların uyuşmasının hiç ayrıksız her zaman 




Rona SEROZAN 

2438 


sözleşme sayılmayacağı ortaya çıkar. Nitekim nişanlanma da 

evlenme yükümüne yol açmayan eksik bir bağlılık kaynağı olarak 

pekala “edim yükümünden bağımsız bir borç ilişkisi” sayılabilir. 

h) Quaternio terminorum: Akıl yürütme sürecinde kavram 

çarpıtma; bu arada aynı kavramı iki değişik anlamda kullanma. 

Beylik örnek şudur: “Tüm tilkiler dört ayaklıdır. 

Sokrat bir tilkidir. Öyleyse Sokrat da dört ayaklıdır.” Dikkat 

edilirse, bu çıkarımda ilk öncülde tilki bir hayvan türü olarak ele 

alınırken, ikinci öncülde tilki mecazi kurnazlık anlamında kullanıl-

mıştır. Vargı ister istemez yanlış olacaktır. Kavram çarpıtmasına 

hukuktan da bir örnek verelim: A B’ye bir evlenme taahhüdünde 

bulunmuştur. Gelecekte evlenileceği taahhüdü (nişanlanma) şekilsiz 

gerçekleştirilebilir. Öyleyse A’nın B’ye güncel (anında) evlenme 

taahhüdü de şekilsiz geçerli sayılmalıdır!  

Bu çıkarımda  şekilsiz geçerli sayılan nişanlanma  şekle bağlı 

evlenme ile karıştırılmıştır; başka bir deyişle, güncel evlenme 

taahhüdü gelecekteki evlenme taahhüdü olarak algılanmıştır. Vargı 

ister istemez yanlış çıkmıştır! 

i) Circulus vitiosus: Kısır döngü. Öncül ile sonucu birbirinin 

kanıtı olarak kullanma. Gereksiz yinelemede bulunma. Örnek: “Kişi 

sağ olarak doğmakla hukuki kişilik kazanır. Öyleyse (!?) hukuki 

kişilik sağ olarak doğmakla kazanılır.” Başka bir örnek:  

“A B’nin bir misli ücret almalıdır; çünkü bir misli fazla ücreti 

hak etmiştir” dedikten sonra, “A B’ye oranla bir misli fazla ücreti hak 

ettiği için bir misli fazla ücret almalıdır” demek! 

j) Contradictio/Paradox/Çelişki: Doğrudan doğruya kavram-

dan da anlaşılabilecek olan ve sıkça karşılaşılan bu mantık yanlışına 

şöyle bir örnek verilebilir: Alıcı devir almış olduğu eşyaya malik 

olmuştur. Satıcı devir etmiş olduğu eşyayı ayni istihkak davasıyla 

geri isteyebilecektir. Oysa, eğer satıcı  eşyanın mülkiyetini alıcıya 

devretmiş sayılıyorsa, onun eşyanın iadesi istemini ayni istihkak 

davası bağlamında ortaya atması olanaksızdır; o, eşyanın iadesini, 

olsa olsa, eğer koşulları varsa, haksız (sebepsiz) zenginleşme iste-

miyle sağlayabilir.  




Hukukta Yöntem 

2439 


Hukukçuyu zor durumda bırakabilecek olan bu gibi mantık 

yanlışlarına (tuzaklara) düşmemenin çaresi hukuksal akıl yürüt-

meleri mantığın süzgecinden geçirmektir; yöntembilimin kurallarına 

uymaktır.  



“Hukukta Yöntem” konusunda araştırmada bulunmak ve bilgilerini 

derinleştirmek isteyenlerin aşağıdaki kaynaklara başvurmaları salık verilir. 

Güncelliği ve popülerliği esas alan bu seçkide yazarının nesnel ve eksiksiz 

olma çabalarına karşın bu alanda yazılmış kimi değerli yapıt gözden kaçmış 

olabilir. Yazar bu yapıtların yazarlarının hoşgörüsünü umar.  

Adomeit/Hähnchen: Rechtstheorie für Studenten, 2012 

Beaucamp/Treder:  Methode und Technik der Rechtsanwendung, 

2011  

Bergel: Méthodologie juridique, 2001 

Bydlinski: Grundzüge der juristischen Methodenlehre, 2012 

Bydlinski: Juristische Methodenlehre und Rechtsbegriff, 1991 

Engisch: Einführung in das juristische Denken, 2010 

Fikentscher: Methoden des Rechts, Band I - IV, 1975 - 1977 

Hirş: Pratik Hukukta Metot, 2012 

Karayalçın/Yongalık: Hukukta Öğretim, Kaynaklar, Metod, 2008 

Işıktaç/Metin: Hukuk Metodolojisi, 2003 

Kramer: Juristische Methodenlehre, 2010 

Larenz/Canaris: Methodenlehre der Rechtswissenschaft, 1995 

Pawlowski: Methodenlehre für Juristen, 1991 

Puppe: Kleine Schule des juristischen Denkens, 2011 

Raisch: Juristische Methoden, 1995 

Rüthers/Fischer/Birk: Rechtstheorie für Studenten, 2012 

Schmalz: Methodenlehre, 1992  

Schneider: Logik für Juristen, 1965 

Sözer: Hukukta Yöntembilim, 2011 

Zippelius: Juristische Methodenlehre, 1994 


Rona SEROZAN 

2440 


Özel olarak a) Medeni Hukuk kurallarının uygulanmasında izlenecek 

yöntem, b) altlama (Subsumtion) tekniği, c) yorum, boşluk doldurma ve 

yarışma sorunsalları ile d) kavram hukukçuluğu, menfaat hukukçuluğu, 

legal realism, sociological jurisprudence, economic analysis, serbest hukuk-

çuluk, topik hukukçuluk, tipolojik yöntem, pratik sonuca odaklı yaklaşım ve 

menfaatleri tartıp değerlendirme hukukçuluğu ekolleri hakkında ayrıca bk. 

Serozan, Medeni Hukuk Genel Bölüm, 2012, § 5, s. 111-184. 

Yüklə 101,14 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə