HALK EDEB YATINDA AL Ş R NEVAYÎ LE LG L
YARATMALAR
Fikret TÜRKMEN
*
ÖZET
Nevayi, şöhretine uygun parlaklık ve zenginliklerle dolu bir
devirde yaşamıştır. Ali Şir Nevayi’nin bütün hayatı ve başından geçen
olaylar, halk arasında geniş yankı bulmuştur. Zamanla folklorlaşarak halk
muhayyilesi ile zenginleşip, bir bakıma sözlü kültürde bir Nevayi
külliyatı oluşmuştur. Derin ve şuurlu Türkçe sevgisi ve kılavuzluğu ile
bütün Türk aleminde yüzyıllar süren bir tesir bırakan Nevayi, insan
ilişkileri ve insani değerleri ile halkın hafızasına kazınmıştır. Ölümünün
üzerinden 500 yıl geçmesine rağmen halkın gönlünde ve hafızasında
canlı kalmasının sebebi de budur.
Anahtar kelimeler: Nevayi, Türkçe, Folklor
ABSTRACT
Nevayi lived in a brightness and full of varieties period, which
appropriate his fame. Ali Şir Nevai’s all life and events experienced were
gave wide repercussion within public. During that time, oral culture
became books of Nevayi. With deep, conscious, Turkish love and guide,
all Turkish worlds knew him very well. He is still known by people, past
500 years after his dead.
Key words: Nevayi, Turkish, Folk
***
Ali Şir Nevayî, bütün Türk âleminde çok geniş bir şöhrete sahip,
eserleri bütün Türk boyları arasında okunmuş büyük bir şahsiyettir. Aynı
ş
ekilde eserleri en çok taklit edilen ran ve Hindistan saraylarında bile
fikirlerinden faydalanılan en önemli fikir ve edebiyat adamıdır.
Nevayî’nin yaşadığı hayat ve yetiştiği devir de onun şöhretine
uygun parlaklık ve zenginliklerle doludur. Timur sülâlesinin,
Akkoyunluların ve Osmanlıların kısacası doğu ve batı Türklüğünün siyasî
*
Prof. Dr.,Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü Müdürü
Fikret TÜRKMEN
24
ve kültürel açıdan en güçlü olduğu dönemde yaşamış, ran edebiyatının
zirvelerinden Câmi’nin, Timur’un tarihçisi Şerefüddin Ali Yezdi’nin ve
bunlar gibi pekçok şair ve bilim adamının yanında bulunmak veya ders
almak şansına sahip olmuştur.
9 Şubat 1441 yılında Herat’ta doğan Nevayî’nin babası Uygur
Türklerinden Gıyasettin Kiçkine Bahşi’dir. Kiçkine Bahşi Horasan
hâkimi Sultan Ebulkasım Babur’un adamlarından biridir. Ana tarafından
dedesi de Ebu Sait Çisek, Mirza Baykara’nın Beylerbeyliğini yapmıştır.
Nevayî’nin hem yaşadığı devir, hem aile çevresi ona bazı özel
imkânlar sunmuştur. Mirza Baykara’nın torunu olan Hüseyin Baykara ile
okul arkadaşlığı yapmış ve onun çok yakın dostu olmuştur. Onun
himayesinde pekçok imkâna kavuşmuştur.
Hüseyin Baykara zamanında Herat, ilim ve san’at merkezi haline
gelmiş, şehirdeki parlak ve debdebeli hayat devrin eserlerinde
efsaneleştirilerek anlatılmıştır.
1
Nevayî’nin hayatı da bu efsane içinde
geçmiş, pekçok mutlu tesadüf ona her zaman yardım etmiştir. Meselâ;
1447 yılında Şahruh’un ölümü üzerine Kiçkine Bahadır, 6 yaşındaki Ali
Ş
ir’i de yanına alarak kalabalık bir kervan ile Irak’a gitmek üzere yola
çıkmış, yolda molayı tesadüfen Timur’un tarihçilerinden Şerefüddin Ali
Yezdi’nin Hankâh’ının yanında vermişler. Bu tesadüf Nevayî’nin
Mevlânâ Şerefüddin Ali Yezdi’yi tanıma imkânı yaratmıştır.
1452’de Kiçkene Bahadır, Sultan Ebulkasım Babur’un Horasan’a
hâkim olması üzerine Nevayî’yi alarak Horasan’a dönmüş, Sultanın
hizmetine girmiştir. Bu arada Hüseyin Baykara da Ebulkasım Babur’un
yanındadır. Ebulkasım, Hüseyin Baykara ile Nevayî’nin öğrenimine çok
yakın ilgi göstermiş, sürekli teşvik etmiş, onlar da küçük yaşta şiir
yazmaya başlamışlardır.
2
Ekim 1456’da Ebulkasım, Meşhet’e giderken Baykara ve
Nevayî’yi de yanına almıştır. Sultan orada altı ay sonra (22 Mart
1457’de) ölmüş, Baykara oradan Merv’e gitmiş, ancak Ali Şir, Meşhet’te
kalarak Şeyh Kemâl-i Turbetî ile tanışmış, ondan da himmet görmüştür.
Meşhet’te kaldığı sürece Derviş Mansur adlı mutasavvıf bir şairden aruz
dersleri almıştır.
1
Prof. Dr. M. Fuat Köprülü, Ali Şir Nevayî ( 9 Şubat 1441- 3 lk Kanun 1501), st,
Maarif Mat., 1941. (Şairin doğumunun 500. yıldönümü dolayısıyla TTK’de verilen
konferans metni)
2
Agâh Sırrı Levend, Ali Şir Nevayî, 1. Cilt (Hayatı, Sanatı ve Kişiliği), ss 29-40, TTK.
Basımevi, Ankara, 1965.
Sosyal Bilimler Dergisi
25
Babasının ölümünden sonra, Nevayî’yi, Timur sülâlesinin
emirlerinden Seyyit Hasan Erdeşir korumasına alır, ona baba şefkati
gösterir. Bir müddet sonra tekrar Herat’a dönen Ali Şir, Ebu Sait
Mirza’nın hizmetine girer. Ancak Baykara’ya olan yakınlığından dolayı
Ebu Sait, Ali Şir’e güvenemez. Hatta iki dayısını da öldürtmüştür. (Kabilî
ve Garibî) Orada barınamayacağını anlayan Ali Şir Semerkant’a gider ve
öğrenimine orada devam eder. Orada da Vali Ahmet Hacı Big başta
olmak üzere bazı kişilerden yardım görür.
Nevayî, Herat ve Semerkant arasında gider gelir. Bu şehirlerde ne
kadar süre ile kaldığı belli değildir. Ancak Erdeşir’e yazdığı
manzumelerden onun Herat’ta mutlu olmadığı, işlerin yolunda
gitmemesinden ve adaletsizlikten şikayet ettiği görülmektedir.
Semerkant ve Herat Nevayî’nin hayatında son derece önemli
tesiri olan iki şehirdir. Semerkant’ta pekçok şairle tanıştığını kendisi
muhtelif şiirlerinde anlatır.
3
1469 yılı Ali Şir’in hayatında dönüm noktası olur. Ebu Sait,
Herat’ta hüküm sürerken Karakoyunlulara yardım için Akkoyunlu
hükümdarı Uzun Hasan’a savaş açar ve Azerbaycan’a yürür. O kışı
Karabağ’da geçirir. Ancak şehirde kıtlık başlar, ordusu dağılır, kendisi de
kaçarken yakalanıp öldürülür. Bu fırsattan istifade eden Hüseyin
Baykara, 23 Mart’ta Herat’ı alır ve Horasan hâkimi olur. O sırada
Semerkant’ta Ebu Sait’in oğlu Sultan Ahmet Mırza validir ve Ali Şir de
bu şehirdedir. Sultan, mektup yazarak dostu Ali Şir’i göndermesini rica
eder. Böylece, Nevayî Herat’a gelir ve ilk resmî görev olarak
mühürdarlıkla işe başlar. Bundan sonra Nevayî’nin çeşitli hizmetleri
sıralanır. Daima akılla, fedakârlıkla, sabırla problemleri çözer. Halkın
içine girer. Son derece alçak gönüllüdür, anlayışlı ve vefakârdır.
Dostlarına hiçbir zaman ihanet etmez. Devlet işleriyle uğraşırken çok
değişik tiplerle karşılaşır. Aynı zamanda politikanın bütün entrikalarını
karşısında bulur. Çeşitli yolsuzlukların, bitmeyen haksızlıkların halkı
canından bezdirdiğini görür ve bunlarla mücadele eder. Bu mücadele onu
halkın gözünde efsaneleştirir ancak pekçok da düşman kazandırır. Sultan
Baykara’nın Ali Şir Nevayî’ye güveni tamdır. 1479’da Ebu Sait’in oğlu
Mirza Ebu Bekir, Esterabat’ta ayaklanınca onun üzerine yürüyen
Baykara, yerine naip olarak Nevayî’yi bırakacak kadar kendine yakın
bulur. Nevayî de bu güvene her zaman layık olmuş, Hüseyin Baykara’nın
iktidarı döneminde yanında bulunduğu sürece, onu kötülüklerden
korumuş, ancak zaman zaman Hüseyin Baykara’nın iki yüzlü politikası
yüzünden bazı felaketleri önleyememiştir. Herat sarayında Mirza
3
Agâh Sırrı Levend, a.g.e. s.32.
Fikret TÜRKMEN
26
Muzaffer Hüseyin’in anası Hatice Begim kendi oğluna saltanatın
yollarını açmak için Nizamülmülk ile anlaşarak Mirza Mehmet Mü’min’i
öldürtmüş, 1498 yılında da Nizamülmülk oğulları ve adamlarıyla
hapsedilmiş, daha sonra zindan kapısında derisi yüzülmüştür.
Nevayî bu vahşet ve entrikalardan umutsuzluğa düşmüş ve
oradan ayrılarak Meşhet’e gitmiş, oradan Sultan’a mektup yazıp Hac’ca
gitmek için izin istemiştir. Ancak Nevayî’nin sağlığı gittikçe bozulmuş,
31 Aralık 1500 yılında Esterebat’tan dönen Baykara’yı karşılarken kalp
krizi geçiren Nevayî, 3 Ocak 1501 tarihinde vefat etmiştir.
4
Agâh Sırrı Levend’in haklı olarak Nevayî’nin karakteri hakkında
söylediği gibi “O, üstün bir şair, yüksek bir san’atçı, dilci, Türk
milliyetçisi, dini bütün bir Müslümandır. O sağlam bir karaktere
sahiptir, cesur, özü, sözü doğru, alçak gönüllü ve vefalı bir dosttur.
5
Ali Şir Nevayî’nin bütün hayatı ve başından geçen olaylar halk
arasında geniş yankı bulmuş ve folklorlaşarak halk muhayyilesi ile
zenginleşip bir bakıma sözlü kültürde bir Nevayî külliyatı oluşturmuştur.
Bugün hâlâ canlı bir şekilde Özbekistan’da türkü olarak söylenen
ş
iirler Nevayî’nin olsun olmasın “Novayi Havaları” olarak
adlandırılmaktadır.
Ali Şir Nevayî’nin hayatı ile ilgili olarak bir halk hikâyesinin
teşekkül ettiğini ve bu hikâyenin bir Çağatay şairinin Farsça
varyantından, Rus şarkiyatçısı A. A. Semenoy’un Rusça çevirisi üzerine
haberdar oluyoruz.
6
A. nan’ın verdiği bilgiye görev Semenov
öğrencileriyle Taşkent’te kitap pazarında Farsça metinler satın alırken,
gelişigüzel toplanmış ve değişik yazarlar tarafından kâleme alınmış
risaleler ve makaleler arasında “Unvan-ı Yaften Mir Ali Şîr” isimli bir
yazma dikkatini çeker. Yazma Farsça olup ve yerli Tacik lehçesindedir.
Yazmada Ali Şir ile Gül” hikâyesinin Farsça tercümesi verilmektedir.
Anlatım Farsça olmakla birlikte geçiş formellerinin, Türkçe “dınlayıñız
ş
imdi sözü vezirin Gül adlı
sevgilisinden işitiñiz” veya “ mdi dinleyiñiz”
gibi cümlelerin tamamen Türkçe olarak verildiğine bakılırsa, metnin
orijinal bir Türkçe metinden çevrildiği anlaşılır. Hikâyenin konusu Türk
Halk hikâyelerinde sık kullanılan motiflerle süslenmiştir. Ayrıca bu konu
4
Agâh Sırrı Levend, a.g.e. s.32.
5
Agâh Sırrı Levend, a.g.e. s.241 v.d.
6
A. A. Semenov, Nouvelle Personne de Mir Ali-Chir Nevayî, (Bulletin de L’université de
L’Asie Ceutrale)’den. Türkçesi; Abdulkadir nan, Mir Ali Şir Hakkında Farsça Bir
Hikâye, Ülkü Mec., C. XVI, Şubat, 1941. Ayrıca, A. nan, Makaleler ve ncelemeler,
Ankara, 1987, s.207-216.
Sosyal Bilimler Dergisi
27
Özbekistan ve Türkmenistan’da “rivayet” ve “yomak” (Kıssa) olarak
anlatılmaktadır
7
Anadolu sahasında masallaşmış olarak aynı motif
karşımıza çıkar. Arşivimizdeki Denizli’den derlenmiş bir masalda “Bir
padişah şöhretli bir falcıyı çağırır ve ondan kendisinin ne zaman öleceğini
söylemesini ister. Falcı fırsatı kaçırmaz, “Padişahım sizin ölümünüz
benim ölümümden üç gün sonra olacaktır” der. Bunun üzerine padişah
“Alın bu falcıyı, iyi besleyin, sıkı koruyun ve uzun yaşaması için ne
gerekiyorsa yapın!” diye emir verir. ( E. Ü. Fikret Türkmen Folklor
Arşivi)
Sözünü ettiğimiz yazmadaki, Ali Şir le Gül adlı hikâyesinin
özeti şöyledir: “Sultan Hüseyin tahta çıktığı zaman Karşı eyaletinde,
Sebzvar denen bozkırda, Mir adlı bir genç, sürülerinden en semiz ve en
iri olmak üzere bin baş koyun seçtirip pazara satmaya götürür. Koyunlara
pekçok alıcı talip olur, ancak Mir; ‘Ben bu koyunları zenginlere ve
kasaplara satmayacağım’ yoksullara veresiye satacağım, üstelik parasını
da sultan Hüseyin ölünce isteyeceğim’ diyerek koyunları fakirlere dağıtır.
Bu olayı sultana haber verirler. Sultan, Mir’i huzuruna çağırır ve
niçin böyle yaptığını sorar. O zaman Mir şöyle cevap verir: ‘Benden
böyle garip bir şartla koyun alanlar, parayı istemeyeyim diye sizin sağlık
ve afiyetiniz, uzun yaşamanız için dua edecekler’.
Delikanlının bu cevabı sultanın çok hoşuna gider ve onu vezir
yapar. Şehir dışında da geniş bir arazi bağışlar.
Mir Ali Şir Nevayî şehir dışında oturur, işine oradan gelip gider.
Bir gün yol kenarındaki bir evin damında çok güzel bir kız görür ve âşık
olur. Kızı babasından ister ve kızla nişanlanır. O günlerde Sultan ava
gitmek için yoldan geçerken pencereden bakan Gül’ü görür ve Mir’in
nişanlısı olduğunu bilmeden âşık olur. Av dönüşü bu kızı kendisine
istemesi için Ali Şir Nevayî’yi görevlendirir.
Mir, hiçbir şey söylemez ve sultanın emrine uyarak kızın
babasına gider, durumu anlatarak kızı Sultan Hüseyin’e ister. Kız nişanlı
olduğunu söyleyerek teklifi red eder. Mir Ali Şir ‘Ben sultana olan
sadakatim, ekmeğinin ve tuzunun hakkı için, muhabbetimden vazgeçtim’
deyince, kız yeni teklifi şartlı olarak kabul eder. Gül’ün şartı şudur:
7
“Dono Sovdogarı Hazrat-ı Mır Alişer Navoıy Hakıda Rivoyatlar, El Desa Navoıynı,
Halk Rivoyatları, Toşkent, Çulpon, 1991, s. 11-12. ); Alişir Nevâi Haggında Revayetler,
Bakü, 1994.(Özbekçe aslından Azericeye aktarılarak yayımlanmıştır.) Türkmen varyantı
için bakınız: Yomoklar, Şorta sözler, Anektodlar, Deyişmeler Hem de Gülkuli Hekâyeler,
Aşgabat, Maarif Neşri, 1980, s. 116-117. ; Mirali ( Novayi) ( Mirali Hakda Revayetler,
Berdi Karbabayev’in 100 Doğum Günü Anısına), Aşgabat, 1992.; P. Agaliyev, Ş. Batırov,
Mirali ve Sultansöyün, Aşgabat, 1941(29 Rivayet); Viktorin Popov, Mirali i Soltan
Soyun, Sovet Ed., 1944, s.116-120(Rusça).
Fikret TÜRKMEN
28
‘Yazacağı tezkereyi çarşıdaki bir attara götürecek, attarın vereceği şeyleri
de Gül’e getirecektir’.
Mir, teklifi kabul eder, kızın yazdığı iki tezkereyi alıp attara
götürür. Attar istenen ilaçları hazırlar ve Mir’e verir ve Mir de bunları
Gül’e getirir. Gül ilaçlardan birini Mir’e verir ve içmesini ister. Kalan
ilacı da Gül kendisi içer. Mir’e dönerek;‘Sultana söyleyin onunla
evleneceğim’ der. Kız üzgün bir şekilde; ‘ çtiğin ilacın ne olduğunu
biliyor musun?’ diye sorar. ‘Sizin aldığınız ilaç sizi çocuksuz yaptı,
benim aldığım ilaç da beni 40 gün sonra mezara götürecek!’ der.
Mir, ağlaya sızlaya saraya gelir ve kızın evlenme teklifini kabul
ettiğini Sultan’a bildirir. Nikah hazırlıkları başlar. Gül, Sultan’dan bir
dilekte bulunur. ‘Âlemin padişahı, cariyenizin sizden ricası, gerdeğe
girmek için kırk gün sabır etmenizdir’ der. Sultan da bunu kabul eder.
Ölüme mahkûm sevgilisinin son sözlerini dinlemek, varsa
vasiyetini almak ve son bir kere daha görmek için Mir Ali Şir, Gül ile
görüşmek ister. Kadın kıyafetine girip, Gül’ün yanına gider. Vasiyetini
dinler ve tam o sırada Sultan Hüseyin Baykara av dönüşü harem dairesine
gelir. Şaşıran cariyeler, Mir’i bir büyük kazanın içine saklarlar.
Köpeklere yal pişirilen kazanı iki köle alıp dışarı çıkarırken, Sultan köpek
yallarının nasıl bir şey olduğunu merak edip kazanın kapağını açar ve Mir
Ali Şir’i görür. Hiçbir şey demeden kapağı kapatır. Ali Şir dışarı çıkınca
mecburiyetinden ülkeyi terk etmek ister. Önce evine sonra bir
kalenderhaneye gidip bir dervişle elbiselerini değiştirir ve vedalaşarak
Mekke’ye gitmek üzere yola çıkar.
Sultan Baykara da Gül’ü çok kederli görüp sarayına döner ve
sırdaşı, can dostu Mir Ali Şir’i yanına çağırtır. Ali Şir’in bir dervişle
kıyafet değiştirip Mekke’ye gittiğini öğrenen Sultan, ‘Dostunun kalbini
kırarak Hac’ca gitmek neye yarar, hemen geri dön ve dostunun kalbini
teselli et’ diye bir mektup yazarak badpay (şatır) larından birine verip
peşinden gönderir. Bir müddet sonra şatır ona yetişir ve mektubu verir.
Mir mektubu okur ve şatıra yorgun olduğunu söyler. Bunun üzerine şatır
onu omuzuna alıp saraya getirir. ki dost sarılarak ağlaşırlar. Ertesi gün
Gül’ün hastalığının 40. günüdür. Sultan bağına giderek bir bodruma
kapanır ve durmadan ağlar. Sonunda Gül ölür, haber vermek için Mir Ali,
Sultan’a gider. Hüseyin Baykara bulunduğu yerden Mir’e:
Servinin sayesiga gül soldu nitmek gerek,
diye sorar. Mir de;
Servidin tabut yasab kefen itmek gerek,
Sosyal Bilimler Dergisi
29
diyerek cevap verir. Bulunduğu bodrumdan çıkan Sultan’la Mir Ali
kucaklaşıp ağlaşarak saraya dönerler. Gül’ün naaşını defnederler. Mir de
Gül’ün vasiyetinde istediğine uygun olarak ölene kadar her Cuma Gül’ün
mezarına gidip fatiha okur.”
ki büyük şahsiyetin hayatını anlatan bu hikâye ile yine iki
ş
ahsiyetin gerçek hayatları arasında benzer tarafların olduğu
muhakkaktır. Mir Ali Şir’in hayatında pekçok mutlu tesadüf vardır. Bu
hikâyede de aynı tesadüfler bulunmaktadır. Ali Şir, hayatında hiç
evlenmemiş, dolayısı ile evlat babası olmamıştır. Hatta evinde halayık
bile bulundurmamış, hep yalnız yaşamıştır. lacın Mir’i zürriyetsiz
bırakması motifi ile bu gerçek arasında elbette bir ilişki olmalıdır.
8
Bu
hikâye ile ilgili olarak Pertev Naili Boratav da çalışma yapmıştır. 1942
yılında A. nan’ın, bizim de faydalandığımız, hikâye metnini okur ve
üzerinde yaptığı yorumla CHP konferansları sırasında sunar. Daha sonra
bu konuşmalar yayımlanır.
9
Boratav, Kars’ta askerlik yaparken Aşık Müdâmi de yanında er
olarak bulunmaktadır. Gül ile Ali Şir’in metnini Aşık’a okur ve bundan
bir halk hikâyesi tasnif etmesini ister. Müdâmi de iki gün gibi kısa bir
sürede bu konuyu bir halk hikâyesi daha doğrusu “Acıklı bir kaside
haline getirir.
10
Ali Şir Nevayi’nin Türk Diline hizmetleri, Türk Edebiyatına
getirdiği yenilikler, Millî Şuuru v.b pekçok yönle ayrı ayrı çalışmalara
konu olmuştur. Yani bilim âlemince bilinmektedir.
11
O, hayatı boyunca Türkçe’yi sevmiş, gençliğinde devrin
geleneğine uyarak Farsça şiirler denemiş ancak kendi ifadesiyle “biraz
daha iyi düşünmeye başladığım zaman Ulu Tanrı gönlüme güzellik ve
incelik sevgisi doldurdu. Yaradılışım bayağı ve bayağılıktan kaçınmayı,
iyi ve güzeli sevmeyi buyuruyordu. O zaman ana dilimin üzerinde
düşünmeye koyuldum. Türkçe’nin derinliklerine dalınca on sekiz bin
âlemden daha yüksek bir âlem göründü. Bu âlemin süsler, ziynetler
içerisinde enginleşen göğü, dokuz gökten daha üstündü(...) Türkçe’nin
8
A. nan, Mir Ali Şir Hakkında Farsça Bir Hikâye, s. 208-215.
9
Pertev N. Boratav, Gül ile Ali Şir Hikâyesi, Konuşmalar III, Ankara, 1942( CHP Neşri)
10
Bu hikâyenin metni için bkz. Pertev N. Boratav, Halk Hikâyeleri ve Halk Hikâyeciliği,
Ankara, 1946, ME Basımevi, s. 229-247.
11
Bu konular için bkz:Agah Sırrı Levend, Ali Şir Nevaî I. Cilt Ankara, 1963; II. Cilt
Ankara, 1966; III. Cilt, Ankara, 1967; IV. Cilt Ankara, 1968. Prof. Dr. Mehmet Fuat
Köprülü, Ali Şir Nevâî, st., 1941. A.K. Borovkov; Özbek Yazı Dilini Kurucusu Ali Şir
Nevayi (Türkçesi; Rasime Uygun), Ankara, TDAY, Belleten, 1954, s. 6096. Doç. Dr. F.
Kadri Timurtaş, Ali Şir Nevayî’nin Türk Diline Hizmetleri, stanbul, 1962.
Fikret TÜRKMEN
30
engin alanlarında ilhamımın şahlanan atını koşturdum.”
12
diyerek
Türkçe’ye dönmüştür.
Bir taraftan düşünce ve duygularını halkın anladığı Türkçe ile
söylerken, bir taraftan da akıllı ve alçak gönüllü davranışlarıyla halkın
büyük sevgi ve saygısını kazanmıştır.
Hükümdar dostu olarak önemli mevkilerde bulunmuş bir devlet
adamı olarak büyük bir itibar ve servet sahibi olmuş, ancak ne itibarını ne
de servetini kendi ihtirasları için kullanmamıştır.
Meselâ, 1472’de emir olmuş, töre gereğince divanda boyların
beyleri kendi sıralarına göre yer alır, mühürlerini de bu sıraya göre
basarlarken Uygur boyunun yeri diğer boylardan sonra olmasına rağmen,
yeni göreve başladığında padişaha yakınlığından dolayı bu töreye
bakmadan mühürlenmek üzere önce kendisine getirilen fermanı, Seyyit
Erdeşir’e götürmelerini istemiş, Seyyit fermanı imzalamaktan çekinince,
o hiçbir gurura kapılmadan, mührünü fermanın en altına basmıştır.
13
Nevayî’nin bu anlayış ve alçak gönüllüğü büyük taktir toplamıştır. Aynı
ş
ekilde sahip olduğu büyük servetini de memleketin imarına, hayır
kurumları yaptırmaya harcamıştır. Köprü, kervansaray, kütüphane,
medrese, tekke, hastahane, hama gibi pekçok kuruluş gerçekleştirmiş ve
bunlara zengin vakıflar bırakmıştır.
14
Bütün bu maddî ve manevî vasıflar onu halkın gözünde
efsaneleştirmiş, hakkında türlü rivayetlerin ve kıssaların oluşmasına
sebep olmuştur.
Hakkındaki bu anlatmalar başta Özbekistan ve Türkmenistan
olmak üzere bütün Türk dünyasında sözlü gelenekte yaşamaya devam
etmektedir.
15
Bu anlatmalar arasında Ali Şir’in Sultan Hüseyin Baykara ile
olan sohbetleri ve maceraları ilk sırayı almaktadır. Bu konularla Ali Şir
Nevayî Mirali adı ile bir tip oluşturmaktadır. Mirali’nin muhatabı ise
Sultan Söyün ( Hüseyin Baykara) dır. Böylece Mirali ile Sultan Söyün
12
F. Kadri Timurtaş, Ali Şir Nevayî’nin Türk Diline Hizmetleri, stanbul, 1962, s. 8-9.
13
Agah Sırrı Levend, Ali Şir Nevayî, C.I, s. 35.
14
F. Kadri Timurtaş, a.g.makale, s. 7.
15
El Desa Navoıynı ( Hazrat-ı Mır Alişer Navoıy Hakıda Rivoyatlar) Halk Rivoyatları,
Derleyen ve Yayıma Hazırlayan: Mehmetgül Corayev, Taşkent, Çulpon, 1991.( Bu
konuda kaynakça için eserin 156-159 sayfalarındaki menbalar kısmına bakılabilir.)
Türkmenistandaki Nevayî kıssalar için bkz. Yomoklar, Şorta sözler, Anektodlar,
Deyişmeler Hem de Gülkuli Hekayeler, Aşgabat, Maarif Neşri, 1980, s. 116-117.
Sosyal Bilimler Dergisi
31
ikilisi bazen halka, bazen vezirlere bazen birbirlerine akıl ve mantık
yolunu gösteren maceralar yaşamakta veya anlatmaktadırlar. Bu
anlatmaların sonunda mutlaka Mirali kazanmakta ve muhatabına bir ders
vermektedir. Halk muhayyilesi bu maceralar içerisinden bazılarını
Nasreddin Hoca’dan, bazılarını Behlül Dana’dan alıp Mir Ali’ye
yüklemekte ve Nasreddin Hoca’yı Mirali olarak konuşturmaktadır.
Epik kanunlarda parlayan veya parlamaya başlayan kahraman
daha önce meşhur olmuş ve sönmeye başlayan kahramanlara ait
özellikleri kendine çeker. Burada da Mirali’nin yer yer şöhret olarak
Hoca’yı bastırdığı ve ona ait özelikleri şahsına çektiği gözlenmektedir.
Meselâ, Türkmen, Yomaklar kitabında “Kim Haklı” başlığı ile verilen
yomakta “Birgün Sultan Söyün Horasan dağına çıkar ve donma tehlikesi
geçirir. Sonra latife olsun diye, bu dağın imkanlarından faydalanmadan
yani odun yakmadan ve kışın ortasında bir gece 40 yorgan örtünerek
yaşayabilirse ona ağırlığınca altın vereceğini ilan eder. Pekçok kişi
başvurur, ancak hepsi donarak ölürler. Sonunda Mirali de talip olur.
Sultan Söyün bu sadık dostunu kaybetmek istemez. Mirali ısrar eder ve
40 yorgandan 39’unu altına sererek yatar. Sabah sağ-salim kalkar. Sultan
Söyün’ün yanına gelir. Sultan şaşırır ve Mirali’ye ‘Doğru söyle gece
yatarken ateş gördün mü diye sorar?’. Mirali ‘Batı tarafında bir ışık
görmüştüm’ der. Sultan ‘Sen kendini o ateşle ısıttın, şartlarıma uymadın’
deyip altını vermez. Aradan bir süre geçer. Sultan’a Mirali lazım olur ve
adamlarını gönderip çağırtır. Mirali: ‘Sultan’a selam söyleyin, Mirali
çaydanlığı ateşe koymuş, içer içmez gelecekmiş deyin’ der. Sultan bir
süre bekler tekrar bir adam gönderir. Mirali yine aynı cevabı verir.
Sonunda kendisi gider. Bir bakar ki çaydanlık ateşin üç adım uzağında
duruyor. Sultan sinirlenir. ‘Bre ahmak! Çaydanlık orada ısınır mı?’ der.
Mirali fırsatı kaçırmaz. ‘Sultanım, gün batardaki ateşin ışığı beni ısıtır da
üç adımlık yerde çaydanlık ısınmaz mı?’ der ve altınları kazanır.
16
Mirali ile Sultan Hüseyin Baykara arasında geçen bu tür mizahî
konular bazen latifeler halinde bazen satirik özellikte karşımıza çıkar.
Sultan bilhassa vezirlerini imtihan etmek ve onlara devlet idaresinde
kıskançlığın, dedikodu ve entrikanın olmaması gerektiği dersini vermek
için Mirali’yi konuşturur. Onun akıl ve feraset dolu sözlerinden ibret
alınmasını sağlar. Meselâ, Bir gün Sultan’la Mirali’nin arasına soğukluk
girer. Sultan Mirali’yi saraydan uzaklaştırır. Mir çiftçilik yapmaya başlar
ve çok lezzetli kavunlar yetiştirir. Bu kavunlardan Sultan’a hediye ederse
onun mutlu olacağını ve kendisine ihsanda bulunacağını düşünerek bir
eşek yükü kavunu saraya götürür. Sultan Hüseyin Baykara Mirali’nin
16
Yomoklar, Şorta sözler, Anektodlar, Deyişmeler Hem de Gülkuli Hekayeler, Aşgabat,
Maarif Neşri, 1980, s. 124-125.
Fikret TÜRKMEN
32
geldiğini görünce tanınmamak için nöbetçinin elbisesini giyerek Mirali’yi
karşılar. Ancak Mirali Sultan’ı tanımıştır. Nöbetçi onu çevirip ona nereye
gittiğini sorar. O da Sultana kavun götürdüğünü söyler. Nöbetçi
kılığındaki Sultan “O kovunları ne yapsın, götür pazarda sat, belki üç beş
kuruş kazanırsın deyince Mirali,‘Sultan kavunlarımın tadına baksın,
beğenmezse ne yaparsa yapsın’ der. Sonunda herikisi de birbirlerini
tanırlar. Sultan eski dostuna yüklüce para verir. Vezirler bunu
kıskanırlar. ‘Sultanım, kavuna bu kadar para verilir mi? deyince ‘Ben
onun kavununa değil, aklına ve konuşmasına o parayı verdim’ der.
Vezirler, ‘Sultanım biz de konuşalım bize de verin o zaman’ derler.
Sultan, ‘Söz yarışında Mirali’yi yenin, ondan sonra konuşun’ der.
Vezirler kabul ederler ve ilk vezir Mirali’ye dünyanın ortasının neresi
olduğunu sorar. Mirali, Nasreddin Hoca’da olduğu gibi eşeğinin ön
ayağının bastığı yer olduğunu söyler. Vezir ‘Nereden biliyorsun,
inanmıyorum’ deyince Mirali o zaman ‘Ölç de gör’ diye cevap verir.
Vezir susmak zorunda kalır. Aynı şekilde ikinci vezir gökteki yıldızların
sayısını sorar. Mirali ‘Eşeğimin kuyruğundaki kıllar kadar’ der ve
inanmazsa saymasını söyler. Son vezir ‘Gökteki beyaz tavuk ne diye
bağırıyor?’ diye sorar. Mirali biraz düşünür ve ‘Sen at üzerindesin,
duyuyorsun, ben yerdeyim, duyamıyorum’ deyince vezir ‘Gel ata sen bin
o zaman cevap ver’ der. Mirali vezirin atına biner, dinliyormuş gibi yapar
ve Sultan Hüseyin’e bakarak ‘Beyaz tavuk, At Mirali’nin, eşek vezirin
diyor’ demiş. O zaman Sultan gülerek ‘Atını sür Mirali’ demiş.
17
Bir başka sohbet sırasında Sultan, Mirali’ye ‘Dünyada sineksiz
yer var mı?’ diye sorar. Mirali de ‘ nsanın olmadığı yerde sinek de
olmaz’ diye cevap verir. Sultan içinden bu sefer Mirali’yi söz ustalığında
yeneceğim diyerek ‘Binin atlara’ diye emir verir. Issız bir çöle giderler ve
bir yerde otururlar. Bir sinek Sultan’ın yüzüne konar. Fırsatı yakaladığını
zanneden sultan ‘Hani insan olmayan yerde sinek olmaz demiştin? şte
burada sinek var’ deyince Mirali ‘Bizim ikimiz insan değil miyiz
sultanım’ der.
18
Aynı şekilde Özbekler arasında da Ali Şir Nevayî’nin
çocukluğundan itibaren bütün hayatı, şairliği, mahlas alması bir takım
rivayetlerle anlatılmıştır. Yukarıda sözünü ettiğimiz kitapta bu konularla
ilgili 54 rivayet verilmektedir. Bunların büyük bir kısmı sözlü gelenekten
derlenmiştir. Kitabın sonunda kaynaklar tanıtılmaktadır. Aşağıda Ali
Ş
ir’in nasıl mahlas aldığını anlatan bir rivayet vermek istiyoruz.
Aliş ir Bilan Bülbül ( Aliş ir ile Bülbül)
17
Yomaklar, ......s. 118-119
18
Yomaklar, ......s. 126
Sosyal Bilimler Dergisi
33
Eski zamanlarda Gıyaseddin Kiçkine adlı kişinin Alişir adlı bir
oğlu vardır. O, oldukça zeki bir çocuktur. Alişir dokuz yaşına geldiğinde
ş
iirler yazmaya başlar ve şiirleri halk arasında yayılır. O dönemde
ş
iirlerinin halk arasında bilinmesine rağmen, Alişir kendisine hala bir
mahlas bulamamıştır.
Alişir bir gün yeni bir şiir yazar ve bir bağda şiirini yüksek sesle
okumaya başlar. O sırada, bağdaki ağaçlardan birine konmuş olan bir
bülbül, Alişir’in sesini duyar ve ona hayran kalır. Hemen uçarak Alişir’in
omzuna konan bülbül ona: “Ey güzel sesli şair, senin okuduğun şiirler,
bülbüllerin tan vaktindeki nevâsından (âhenkli, güzel sesinden) çok daha
güzelmiş. Bana adını bahşeder misin?”der. Genç şair adının Alişir
olduğunu söyler. Bülbül, Alişir’e: “Anladım, sen yeni yetişen
ş
airlerdensin. Sen artık kendine güzel bir mahlas bul ve bundun sonra
yazacağın şiirlerin sonuna mahlasını da yaz” der.
Bülbülün daha önce söylediği “neva” kelimesi Alişir’in çok
hoşuna gider. Alişir daha sonra yazdığı gazellerin sonuna mahlası
“Nevayî”yi daima yazar.
19
Derin ve şuurlu Türkçe sevgisi ve klavuzluğu ile bütün Türk
âleminde yüzyıllar süren tesir bırakan Nevayî, insan ilişkileri ve insanî
değerleri ile halkın hafızasına kazınmış, halk onu görmek istediği her
yere götürmüş, düğün ve toylarda Nevayî havaları ile eğlenmiş, akıl ve
feraset gereken yerlerde onun rivayetlerinden dersler almıştır. Onu
yaşatırken bir taraftan sarayda hükümdarlarla dost, bir taraftan kavun
yetiştiren çiftçi, bir taraftan da kendisi gibi konuşan, halkın söylemek
istediği her şeyi söyleyen yani halkın tercümanı gibi düşünmüş ve
günümüze de öyle gelmiştir. Ölümünün üzerinden 500 yıl geçmesine
rağmen halkın gönlünde ve hafızasında canlı kalmasının sırrı işte bu
tevazudur, bu bilgeliktir. Tanrı rahmetini esirgemesin.
19
El Desa Navoıynı ( Hazrat-ı Mır Alişer Navoıy Hakıda Rivoyatlar) Halk Rivoyatları,
Derleyen ve Yayıma Hazırlayan: Mehmetgül Corayev, Taşkent, Çulpon Neşriyatı, 1991.
Dostları ilə paylaş: |