Çağrı Kaderoğlu Bulut • Değini 227
Değini
“Modernizm, Post-Modernizm ya da
Kapitalizm?”
1
Üzerine Metodolojik Notlar
Çağrı Kaderoğlu Bulut
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi
cagrikaderoglu@gmail.com
http://ilefdergisi.org/2015/2/2/
ilef dergisi • © 2015 • 2(2) • sonbahar/autumn: 227-232
1
Bir kitap ya da makale kritiğinin, incelenen eserin içeriğine dönük tanıtımı ya da
tartışması şeklinde yapılması yaygın bir biçimdir. Buna karşın ele alınan eserin
metodolojik kritiğinin yapılması daha az rastlanan bir durumdur. Bu yazı da
görece zayıf kalmış bu noktadan hareketle, E. M. Wood’un “Modernizm, Post-
Modernizm ya da Kapitalizm?” başlıklı makalesine ilişkin metodolojik bir ince-
leme olarak kaleme alınmıştır.
Söz konusu makale 2003 yılında yayımlanmış olmasına karşın, burada de-
ğerlendirme konusu yapılmasının temel nedeni; makalenin günümüzde tüm
dünyada, özellikle sekülerleşme ve din ilişkisi etrafında yeniden gündeme gel-
miş olan
2
aydınlanma ve modernizm ilişkisine dair tartışmalar için özgün bir
• • • • •
1 Ellen M. Wood’un kaleme aldığı bu makale, R.W. Chesney, E.M. Wood ve J.B. Foster tara-
fından derlenen Kapitalizm ve Enformasyon Çağı: Küresel İletişim Devriminin Politik Ekonomisi
(Epos Yay, 2003) adlı kitapta yer almaktadır.
228 <
ilef dergisi
açıklama geliştirdiğinin ve tartışmaya bu anlamda yeni bir boyut kazandırdı-
ğının düşünülmesidir. Bu yanıyla makale, kronolojik olarak yeni bir yayın ol-
mamasına rağmen, güncel öneme sahip bir tartışmayı (modernizm, kapitalizm
ve aydınlanma) merkezine almış olması dolayısıyla burada incelemeye konu
edilmektedir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, herhangi bir esere ilişkin “değerlendirme/
kritik etme” ile esere dair “aktarmacı/özetleyici yazılar” arasında gerçekleştiri-
lebilecek ayrımın önemli bir boyutu, ele alınan metnin metodolojik analizinin
gerçekleştirilmesidir. Çünkü kanımca metodolojik analiz bizi yalnızca “içeriği”
değil, bilgi üretme ya da kritik etme noktasındaki “yöntemi” (ve buna bağlı ola-
rak epistemolojik konumlanmayı) de düşünmeye itmektedir. Bu çerçevede eli-
nizdeki metin, Wood gibi Marksizm içinde özgün ve önemli bir yer kaplayan
3
bir yazarın aydınlanma, modernizm ve post-modernizm arasındaki ilişkiyi sor-
guladığı ayrıksı makalesinin metodolojik analizini yapmayı hedeflemektedir.
Wood’un çalışmasının temel problemi; kapitalizmi, modernizm ve post-
modernizm şeklinde iki büyük evre olarak değerlendirmenin kapitalizmi anla-
maya yardım mı ettiği yoksa onun anlaşılmasına engel mi oluşturduğu çerçeve-
sinde belirmektedir. Yazar, kapitalizmi anlamada Aydınlanma ve modernizm ile
bunun karşısında konumlandırılan post-modern yaklaşımlar arasında bir sor-
gulamaya girişmektedir. Buradaki temel çıkış noktası, post-modernizmi post-
kapitalizm ile eşitleyen yaklaşımların, açık ya da örtük olarak kendilerine refe-
rans aldıkları modernizm-kapitalizm özdeşliğinin sorgulanması; devamında da
yirminci yüzyılın sonuna doğru yaşanan tarihsel kopuşu irdelemektir.
• • • • •
2 Burada “teknolojik orta çağ”, “yeni orta çağ”, “dijital ortaçağ”, “dinsel hayırseverlik (phi-
lanthropy)” gibi tartışmaların tüm dünyada yaygınlaşmasına paralel olarak bir yanda “din
ile dünyevi kurumlar arası ilişki” gibi politik yönü ağır basan başlıklar; diğer yanda “laiklik”,
“özgürlükçü laiklik”, “post-sekülerizm” gibi akademik yönü ağır basan tartışmalar hatırla-
nabilir. Bu kapsamda Habermas’ın (Religion in the Public Sphere, 2006), Eagleton’ın (Tanrı’nın
Ölümü ve Kültür, 2014) ve Charles Taylor’un (Seküler Çağ, 2014)) din, aydınlanma, moder-
nizm kapsamında gerçekleştirdikleri tartışmalar önemlidir. Özellikle Habermas’ın temelini
oluşturduğu “post-sekülerizm” tartışması, günümüzde toplumsal tarafların kamusal alana
dönük politik argümanları için önemli bir başlangıç noktası teşkil etmektedir.
3 E. M. Wood, Robert Brenner ve George Comninel ile birlikte “Siyasal Marksizm (Political
Marxism)” adı verilen bir kanadın temsilcisidir. Bu kanadı Marksizm içinde özgün kılan yan,
feodalizmden kapitalizme geçiş sürecine ilişkin hâkim yapısalcı anlayışların dışında “tarihsel
oluş” ve “özgünlük”e dayalı çözümleme yapmaları ve ekonomik zor ile ekonomi dışı zorun
özgül biraradalığı üzerine geliştirdikleri teorik çerçevedir. Politik Marksizm üzerine kapsayı-
cı bir anlatım için bkz. Şebnem Oğuz, “Maddeci Tarih Yazımında Temel Tartışmalar”, Praksis,
sayı 17, s.33-56.
Çağrı Kaderoğlu Bulut • Değini 229
Buna göre, kapitalizm gibi bir sistemin fasılalarla ayrıştırılması girişiminde
bulunmak, söz konusu bu sistemin tanımlanmasında neyin önemli olduğunu
gösterir. Dolayısıyla kapitalizmin fasılalarla ayrıştırılma biçimi, öncelikle bu sis-
temi nasıl tanımladığımıza bağlıdır. Bu noktada ortaya çıkan soru, çalışmanın
temel izleklerinden birini ortaya koyar: “Modernite ve post-modernite kavram-
ları, bu kavramları kullanan insanların kapitalizmi anlama biçimleri hakkında
bize ne söyler?” (s.40).
Bu çerçevede Wood, makalesinde, post-modern yaklaşımlar ve onların
temsilcilerinin değil de özellikle Fredric Jameson ve David Harvey gibi post-
modernizme yakın duran Marksistlerin zihin haritasında modernizm ve post-
modernizmin anlamlarının nasıl şekillendiğinin sorgulanacağını vurgular. Do-
layısıyla çalışmanın post-modernizmin ne’liği üzerine ontolojik bir tartışmadan
çok buna ilişkin epistemolojik bir konumlanmayla tartışmaya girişmesi beklenir.
Jameson ve Harvey’de cisimleşen bu epistemolojik konum, post-moderniteyi
post-kapitalizmle eşitleyen ana akım post kuramlardan farklı olarak, post mo-
derniteyi, kapitalist birikimin temel mantığı işlemeye devam ettiği için, post-
kapitalist ya da post-endüstriyel olarak kavramamaktadır. Fakat kapitalizmin
son 40 yılında enformasyon teknolojilerinin mümkün kıldığı temel dönüşümle-
rin (tam zamanlı üretim, esnekleşme, zaman ve mekan sınırından kurtulma vb.)
yarattığı yeni bir kültürel ve entelektüel konfigürasyon olarak ele almaktadır.
Yazar bu konumlanmaya iki temel noktadan karşı çıkmaktadır. Bunlardan
ilki modernite kavramının kapitalizm ile birlikte tanımlanması, diğeri ise 20.
yüzyılın son yarısında yaşandığı söylenen tarihsel kopuştur. Buna göre, kapita-
lizm ile modernitenin (ve modernitenin kökü olarak da Aydınlanma’nın) birlik-
te tanımlanması, kapitalizmin özgüllüğünü (ve tabi modernitenin özgüllüğünü
de) gizlemekte ve onu etkisiz hale getirmektedir. Bu birlikte ele alış, post-modern
iddialar için önemli bir alan açmakta ve kapitalizmi örten toptan bir reddiye ge-
liştirmeye neden olmaktadır. Çünkü yazarın ifadesiyle, “post-modernistler bizi,
Aydınlanma projesinin iyi olan tüm yanlarını, özellikle insanın evrensel kurtu-
luşunu sağlama vaadini bir kenara atmaya davet eder ve yıkıcı etkiler nedeniyle
aydınlanmanın değerlerini suçlamamızı bekler. Ancak, bizim yapmamız gere-
ken, bu yıkıcı etkilerin sorumluluğunu kapitalizme atfetmek olmalıdır” (s.46).
Görüleceği üzere, post-modern konumlanmaların metodoloji düzeyinde yaptığı
hata, öncelikle tarihsiz ve yalıtılmış tekdüze bir “değerler-sonuçlar” hattı izle-
mesidir. Sanki Aydınlanmanın (ve modernitenin) değerleri (akla verilen değer,
sekülerleşme, özgürlük vurgusu, bilginin standardizasyonu, evrenselcililk vb.),
peşi sıra oluşan tüm tarihsel gelişmelerden “doğal” olarak sorumludur. “Bura-
daki paradoks, kapitalizm ve bürokratik egemenliğin, akıl ve özgürlüğün doğal
230 <
ilef dergisi
uzantısı olarak kabul edilmesidir” (s.45). Böylece, farklı soyutlama düzeylerinde
yapılması gereken kimi analitik ayrıştırmalar, toptan ve muğlak bir “bütünleş-
tirme” içerisinde yok edilmektedir. Bu, tarihsel olanı görmeyi de engellemekte,
hatta tarih sabit bir durum haline getirilerek tarihsel çözümleme olanakları saf
dışı bırakılmaktadır -ki bu da post-modern çözümlemenin olumsallık vurgusuy-
la uyumlu bir çerçeve oluşturur. Burada söz konusu post-modern konumların
ironik biçimde ampirisist olduğu dahi iddia edilebilir: Yalnızca mevcut olguya
odaklanan, görüngüsel (phenomenal) olanı gerçeğin (real) kendisi olarak kabul
eden, bunun sonucunda da analitik bir teorik çabaya (hatta “modern” bilimsel
girişime) gerek duymayan toptan reddiyeci bir konum tutulabilmektedir.
Wood’un buna karşı temel iddiası; modernliğin genel olarak kapitalizmle
iç içe düşünülmesine karşın, modernite düşüncesinin kapitalizmle ilişkisinin ol-
dukça zayıf olduğudur. Yazara göre, modernite projesi ve onun yaslandığı temel
zemin olarak “Aydınlanma’nın birçok özelliği, kapitalistleşmemiş toplumsal
mülkiyet ilişkilerinde kökleşir; sadece kapitalizme giden yolun bir geçiş nokta-
sı değil, ayrıca feodalizmin dışına doğru gelişen bir toplum biçimine içkindir”
(s.47). Zira “Rousseau ve diğer Avrupalı yazarlar gibi ‘modernist’ kabul edilen
yazın insanlarının büyük oranda kentleşmiş bir toplumdan değil de, kırsal nü-
fusun ezici bir çoğunluğa sahip olduğu bir toplumdan geliyor oluşu herhalde
tesadüf değildir” (s.51). Dolayısıyla yazar, ilişkili fakat farklı bu iki olgusal du-
rumun (kapitalizm ve modernizm) epistemolojik düzeyde ayrıştırılmaksızın
ve tarihsel ilişkileri içerisinde değerlendirilmeksizin yekpare bir bütün olarak
ele alınmasının yarattığı karışıklığı ve bunun politik-düşünsel sonuçlarını göz
önüne sermektedir. Burada yazarın, ontolojik olarak farklı özelliklere ve niteliğe
sahip iki bütünlüğün, belirli tarihsel ve toplumsal koşullar içerisinde bir arada
oluşmasını incelerken, farklı soyutlama düzeylerinde farklı analitik irdelemele-
rin yapılması gerektiğini vurguladığı çıkarsanmaktadır.
Yazarın bu eleştiri ve değerlendirmelerinden hareketle, makalenin tarihsel
maddeci bir zemine yaslandığı görülebilir. Buna göre, modernizm ve kapitalizm
kavramlarının tarihsel oluşum süreçleri gerek kendi özgünlükleri içerisinde ge-
rek birbirleriyle ilişkileri ve birbirlerini etkileyerek dönüştürmeleri olgusu içe-
risinde ele alınmaktadır. Ayrıca, Aydınlanma ve modernitenin geliştiği tarihsel
koşullar içinde ortaya çıkan sınıfsal bileşimini de mutlaklaştırmamak gerektiği,
kapitalizmin özelliklerini moderniteye, modernitenin özelliklerini de kapitaliz-
me içkin saymamak gerektiği belirtilmektedir. Hatta çalışmanın tarihsel kopuşla
ilgili tartışmalarının geliştirildiği bölümünde, modernite “kapitalizm tarafından
yaratılmamış, aksine yıkılmıştır. Aydınlanma bitmiştir. Belki de sosyalizm onu
canlandıracaktır” (s.65) ifadeleriyle bu görüş desteklenmekte, Aydınlanma ile
Çağrı Kaderoğlu Bulut • Değini 231
insanlığın geliştirdiği değerlerin, kapitalist toplumsal koşullar yerine temelden
bambaşka tarihsel-toplumsal koşullarda yeniden güncellenebileceği ifade edil-
mektedir. Böylece, post-modernistlerin yaptığı dondurup sabitleyerek/karika-
türleştirerek kökten reddetme girişimine karşı, Wood’un metninde öncelikle
analitik bir ayrıştırma yapılmakta, sonrasında tarihsel ilişkisellikler ve içerisin-
de geliştiği koşullar çerçevesinde Aydınlanmanın değerlerinin işçi sınıfı için (ve
sosyalizmle birlikte tüm toplum için) bir özgürleştirme aracı olarak gerçekleş-
me biçimi bulabileceği ifade edilmiş olmaktadır. Buradaki kritik nokta “özne”ye
ilişkindir. Post-modernistlerin çeşitli ve birbirine eşitledikleri “fark”larla par-
çalayıp belirsizleştirdikleri özne, burada doğrudan işçi sınıfı olarak ortaya çık-
maktadır.
Wood’un temel çabası, idealize edilmiş bir Aydınlanma fikrinin/imgesinin
toptan reddiyesi yerine, Aydınlanma’nın ortaya çıktığı tarihsel dönem içerisin-
deki gerçekliğini ve geleceğe ilişkin potansiyellerini onun kendi oluşumu içinde
analiz etmeye çalışmaktır. Bu girişim, tarih ve tarihsel olguların “olumsal stabil
resimler” olarak kavranmasına karşı ilişki, süreç ve tarihsel belirlenimlere vurgu
yapan köklü bir metodolojik karşı çıkıştır.
Çalışmanın post-modern konumlanmalara karşı çıktığı ikinci temel nokta
ise tarihsel kopuş iddiasıdır. Burada da, kapitalizmin ötesine geçildiği iddiala-
rına karşı, kapitalist mantığın halen ve hiç olmadığı kadar derinleşmiş biçimde
işlemekte olduğunu hatırlatan Wood, değişen üretim pratikleri ve buna bağlı
gelişen siyasi, kültürel, ideolojik biçimlerin kapitalizmin tarihselliği içerisinde
yaşanmakta olduğunu ve bugünün ayırt edici özelliklerinin (enformasyon tek-
nolojisine bağlı bir sıçrama, küreselleşme vs.) post-kapitalizme neden olması bir
yana, kapitalizmin kendi tarihsel dinamiği içerisinde önemli bir bütünlükle iler-
lediğini ifade etmektedir. Buna göre, “ileri kapitalist toplumlarda bile kapitalizm
yaşamın her alanına, üretici ve yönetici sınıfların ideoloji ve pratiklerine, devlete
ve egemen kültüre ancak bugün gerçek anlamda nüfuz edebilmiştir” (s.56). Do-
layısıyla; kapitalizmin belki de gerçek anlamda ilk kez evrenselleşmekte olduğu
bu dönemde, modernizmin evrenselci iddialarına sert biçimde saldıran post-
modern yaklaşımların yeni ve bambaşka bir dönem tariflemesi oldukça ironik
bir durum oluşturmaktadır. Aynı zamanda, üretim, tüketim, kültürel ve sosyal
pratikler vb. gibi kapitalizmin ötesine geçilmesinin göstergeleri olarak kavranan
pek çok alanın, sermayenin “gerçek tabiyet”ine girmekte olduğu göz önünde
bulundurulursa, post-modern konumlanmaların gerçekliği açıklama yönünde-
ki çabaları da önemli ölçüde sorgulanabilir kalmaktadır.
232 <
ilef dergisi
Ancak Wood’un çalışmasının belki de en zayıf yönü, yukarıda vurguladı-
ğımız temel amacını yeterince gerçekleştirememiş olmasıdır. Wood, kapitalizmi
modernizm-post-modernizm ikiliği içerisinde anlamaya çalışan Marksist düşü-
nürlerle gerçekleştireceğini söylediği tartışmayı makalede yeterince işleyeme-
miştir. Bunun yerine, modernizm ve post-modernizm temalarını kapitalizmle
bağlantıları çerçevesinde makro bir düzeyden analiz etmektedir. Söz konusu
Marksist kuramcılara “kapitalizmi böyle dönemlendirmeler yerine kendi ta-
rihselliği içerisinde anlamlandırmalıyız; post-modernizm yerine kapitalizmi
tartışmalıyız” çağrısını yapmaktadır. Fakat post-modernizm çalışan Marksist
düşünürlerin temel sorunsallarını, argümanlarını ve ana akım yaklaşımlarla
ortaklıklarını/farklılıklarını kritik etmemektedir. Bu nedenle, çalışmada kapita-
lizm bağlamında modernizm-post-modernizm tartışması ikna edici bir biçimde
yapılmakla birlikte yalnızca ana akım post-modernite kuramlarıyla tartışılmak-
ta, post-modernizm ile barışık Marksist perspektifin niteliği, durumu, olanak-
ları, sınırlılıkları ve açmazları hakkında yeterli bir tartışma geliştirilmemektedir.
Acaba ana akım post-modernite yaklaşımları için geçerli olan tüm eleştiriler
post-modernizmin Marksist kuramcıları için de geçerli mi sayılmaktadır? Eğer
böyle değilse, post-modernizmin Marksist kuramlarındaki (ve kuramcılarında-
ki) temel sorun nedir? Bu soru çalışmada yeterince açıklığa kavuşturulmamış,
yalnızca, bu kuramcıların ana akım post-modernite kuramlarıyla paylaştıkla-
rı özelliklerin çürütülmesiyle yetinilmiştir. Burada Wood toplumsal çözümle-
meyi ve dönüşüm ufkunu erozyona uğratan hegemonik bir perspektif olarak
post-modernizmin iyi anlaşılması gerektiğini vurgulamakta ve Marksist post-
modernizm tartışmacılarına bu kıyılardan uzaklaşılması gerektiği imasında bu-
lunmaktadır. Son bölümde yazarın dile getirdiği şu ifade, bu çıkarımı doğrula-
maktadır: “Bu yeni gerçeklikte ilgilenmemiz gereken tek kavram kapitalizmdir.
Bunun anti-tezi de post-modernizm değil, sosyalizmdir” (s.65).
Sonuç olarak söylenebilir ki, Wood’un bu metni post-modernizmi Mark-
sizm içinden yeniden yorumlayarak değerlendiren kuramcılara ilişkin yeterli
bir değerlendirme sunmamakta, bu anlamda makalede belirtilen temel iddia
bu boyutuyla karşılanamamaktadır. Ancak modernizm, kapitalizm ve post-
modernizm tartışması için hem akademik düzlemde hem de politik araçlar ala-
nında karşılığı üretilebilecek oldukça değerli ve özgün analizler taşımaktadır.
Dostları ilə paylaş: |