Osmanli şAİr okulu



Yüklə 230 Kb.
səhifə1/4
tarix28.06.2018
ölçüsü230 Kb.
#52094
növüYazı
  1   2   3   4



OSMANLI ŞAİR OKULU*

Prof. Dr. Cemâl Kurnaz

Nef'î gibi yârâna dimem dahi nazîre

Yâ bu gazeli zîver-i dîvân iderüm ben

Osmanlı döneminde şair yetiştiren bir okul var mıydı?

Tabii ki hayır.

Günümüzde olduğu gibi, o gün de böyle bir okul yoktu.

Hatta, medreselerde Arapça, Farsça öğretildiği, bu dillerde yazılmış edebi eserler okutulduğu halde, Türk dili ve Türk Edebiyatı bir ders olarak dahi okutulmamaktaydı.

O halde, şair olmak isteyen kişi şiiri nerede nasıl öğreniyor, nasıl yetişiyordu?

Şairler, bir çeşit usta-çırak ilişkisi diyebileceğimiz “nazire” okulunda yetişiyordu.

Bu okulun kayıt defterleri niteliğindeki nazire mecmuaları bu okulun faaliyetleri hakkında bilgi ve belgelerle doludur. Şairler dünyasını konu alan şuarâ tezkireleri de bu faaliyetin çeşitli boyutlarını anlatan çok sayıda anekdot aktarır.

Şair okulunun hazırlık sınıfında şiirle ilgili teorik bilgiler öğrenilmektedir. Bunun için öncelikli olarak tetebbu’, mütâla’a ve ezber yoluyla şiirle ilgili gerekli kültürü edinmek gerekmektedir.

Şair okulunun ikinci aşaması uygulamaya yöneliktir. Bu uygulamaların başlangıcı mümâreset, çalışma ve alışma, kûşiş, âzmâyiş yoluyla gerçekleşir. Bizzat bir üstattan şiir talim etmek, bu uygulamayı daha verimli hale getirir. Talim, taklit ve tercüme şiir okulunda rağbet gören yöntemlerdendir.

Şair okulunun en önemli uygulaması nazire veya cevap denilen şiir meşkleridir. Yukarıda belirtilen çalışmalarla desteklenen nazire, bir bakıma karalama, temrin, egzersiz, eskiz, meşk faaliyetidir. Bir çeşit “atölye çalışması” diyebileceğimiz nazire meşkleri sayesinde şairler, “dile ve geleneğin bütün üslûplarına” tasarruf etmeyi öğrenirler.

Bu yolla belli bir düzeye erişen şairlerin, bu melekelerini kaybetmemek için sürekli şiir idmanı yapmaları, daha doğrusu şiir meşk ederek nazire faaliyetini sürdürmeleri gerekirdi.

Nazirenin bir başka işlevi, herkes tarafından beğenilen bir şiiri model alarak, ondan daha güzel ve özgün bir şiir ortaya koymaktır.

Bir şairin gazelinin her beytine mısralar ekleyerek tahmis ve tesdis gibi şiirler yazma işlemi de, bir bakıma nazirenin uzantısı sayılabilir.

Yukarıda belirtilen bazı faaliyetlerden anlaşılacağı üzere, bir şair adayının bir şairi izlemesi, ondan yararlanması, hatta taklit etmesi olağan ve gerekli görülmektedir. Ancak, bazen bunun meşru sınırlarının aşıldığı durumlar da olur. Şair okulunun disiplin suçları diyebileceğimiz “sirkat ve intihal” ile ilgili olarak şuarâ tezkirelerinde önemli bilgiler verilmektedir.

Şair Okulunun Kayıt Defterleri: Nazire Mecmuaları


Nazire geleneği içinde gerçekleştirilen faaliyetleri nazire mecmualarından öğrenmekteyiz. Bu mecmualardan günümüze ulaşanlar şunlardır: Ömer bin Mezid, Mecmû’atü’n-Nezâir (1436-37), Eğridirli Hacı Kemâl, Câmi’ü’n-Nezâir (1512-13), Edirneli Nazmî, Mecma’ü’n-Nezâir (1523), Pervâne Bey, Mecmua (1560-61), Hayretî (?), Mecmu’a-i Nezâir (16. yy.), Budinli Hısâlî, Metâli’ü’n-Nezâir (17.yy.).

Hazırlayanı bilinmeyen nazire mecmuaları da bulunmaktadır. Kaynaklarda varlığından söz edilen bazı nazire mecmuaları ise günümüze ulaşmamıştır.1 Çeşitli şiir mecmuaları içinde de çok sayıda nazire örneği yer almaktadır.



Teorik Çalışmalar

Şairliğe heves eden kişinin, şiir yazmaya başlamadan önce bir hazırlık sürecinden geçmesi gerekirdi. Bu süreç öncelikli olarak, okuma, araştırma ve inceleme gibi teorik çalışmaları içermekteydi.



Gerekli kültürü edinmek

Osmanlı şairleri, mensubu oldukları İslam medeniyetinin dil, kültür ve edebiyatını bilmeyi, çağdaş aydın olmanın bir gereği olarak görmüşlerdir. Medrese öğrenimini tamamlayan her aydın, Arapça’yı, Farsça’yı, bu dillerin kültür ve edebiyatlarını büyük ölçüde tanır, bu dille yazılmış eserleri anlar, hatta bu dillerde manzum ve mensur eserler yazabilirdi. İçerik ve estetik olarak Arap ve Fars edebiyatları ile ortak özellikler gösteren Türk edebiyatını hakkıyla öğrenebilmenin yolu, bu dilleri ve edebiyatları bilmekten geçmekteydi.

İsa Hoca lakabıyla tanınan ve şair adaylarına çeşitli öğütler veren Filibeli Fânî, iyi bir şâir olabilmek için yapılması gereken ilk işin Farsça ve Arapça öğrenmek olduğunu söyler.2 Böylelikle, bu dillerde yazılmış şiirleri okuyabilen kişinin hafızasında çok sayıda kelime ve deyim yer edecek, kendi beyitlerini sağlam ve kusursuz olarak söyleme konusunda onlardan yararlanabilecektir. Şiiri bir binaya benzeten Fânî, şiir binasının malzemesini kelime ve deyimlerin oluşturduğunu; eksik, kusurlu veya niteliksiz malzeme ile kaliteli bina yapılamayacağını belirtir.3

İyi şair olabilmek için iyi bir kültür edinmek, çağının ilimlerinden haberdar olmak gereklidir. Fuzûlî, önceleri ilhamının eseri olan şiirlerle çevresinde belli bir ün kazandığı halde, yazdıklarından tatmin olmayarak çağının ilimlerini öğrenmeye yönelmiştir. Onun Türkçe Divanı’nın önsözünde yer alan '"İlimsiz şiir temelsiz duvar gibidir. Temelsiz duvara ise kimse değer vermez" sözü, Osmanlı şairlerinin bu konuya bakış açılarını gösteren çarpıcı bir örnektir.4 Filibeli Fânî de, kültürsüz kişinin şiir yazmaya heveslenmesini, çıplak insanın beline kemer bağlamasına benzetir.5

Kültürel birikimi yetersiz olan Likâyî, Hamdullah Hamdî'nin Yusuf ve Zelîha’sına bir nazire yazarak II. Bâyezid’e sunar. Latîfî'nin tâbiriyle aybı hüner sanır. Kendisi de şair olan padişah, peygamberlerin menkabelerinde bir hatasını görmesi üzerine, "Ehil olmayanlar böyle büyük işlere girişmesinler" der ve kitabı derhal yakar.6 Bu olay, ele aldığı konuda yeterli bilgisi olmayan şairlerin, zor duruma düşebileceklerini göstermektedir.

Şiiri bütün incelikleriyle anlamak, şair olmanın ilk basamağıdır. Onu hakkıyla anlayabilmek için, şiirin sanatlarını da öğrenmek gerekir.7



Tetebbu' ve Mütâla’a

Bir şeyi ayrıntılı ve kapsamlı olarak inceleme, mahiyetini anlamaya çalışma, geniş bilgi edinme anlamlarına gelen tetebbu’, önceden yazılmış şiirler üzerinde okuma, düşünme ve değerlendirme çalışmasını anlatır. Mütâla’a da, hemen hemen aynı anlamdadır.

Tezkirelerde bu uygulamayı gösteren bilgiler bulunmaktadır:

Tarih düşürme alanında şiir yazmayı tercih eden Kâtip Hasan, kendini bu konuda kanıtlamadan önce şiir ve inşâda çok tetebbu' eylemiştir:

"...Ve tab' u zihninde tamâm istikâmet var. Şiir ü inşâya çok tetebbu' itmişdür. Lâkin tabiatı tarih dimege kâbil ve ekser mümâreseti tevârih cânibine mâyil olmagın gâyet eyü müverrihdür...".8


Yüklə 230 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə