Osmanli toplumunda zindiklar ve müLHİdler yahut dairenin dişina çikanlar (15. 17. YÜzyillar) ahmet yaşar ocaq



Yüklə 0,51 Mb.
səhifə1/39
tarix25.10.2018
ölçüsü0,51 Mb.
#75621
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   39

OSMANLI TOPLUMUNDA ZINDIKLAR VE MÜLHİDLER YAHUT DAİRENİN DIŞINA ÇIKANLAR (15.-17. YÜZYILLAR)

AHMET YAŞAR OCAQ

"Hep sormuşumdur: Sokrates'i mahkemeye verenler acaba hangi delillere dayandılar

da, Atinalılar, devletin iyiliği için onun ölmesi gerektiğine inandılar? Ona yöneltilen

suçlama şöyle bir şeydi: Sokrates devletin inandığı tanrılara inanmamakla ve başka

birtakım tanrılar getirmekle, ayrıca, gençlerin ahlakını bozmakla suçludur."

Ksenofon, Sokrates'ten Anılar, I. Kitap

ÖNSÖZ

Çok geniş topraklar üzerinde altı yüzyıl gibi uzun bir ömür sürmüş Osmanlı



İmparatorluğu'nun tarihinde, onu meydana getiren, çeşitli etnik ve dini kökenlere,

kültürlere mensup insanların oluşturduğu dev bir toplumsal yapıyı, zaman içindeki

değişimini, bu değişimin etkenlerini, bunların yarattığı birtakım düşünce

dalgalanmalarını ve toplumsal hareketleri görüntüleriyle izlemek, anlayabilmek,

lüzumlu olduğu kadar da çok zor bir iş olarak araştırıcıların karşısına çıkıyor. Yaklaşık

bir yüzyıldır büyük bir emek ve gayret sarf ederek sürüp gitmekte olan dünya

Osmanlı tarihi araştırıcılığı, bu büyük imparatorluğun toplumsal yapısının tarihsel

gelişimini anlama konusunda yıllardan beri önemli birtakım sonuçlar ortaya koymuş

bulunuyor. Buna rağmen, bu geniş alanın daha araştırılacak pek çok problemi

olduğuna, araştırıcıları ve bilim adamlarını daha yıllarca meşgul edeceğine şüphe

yoktur.

İşte bu araştırmada da, Osmanlı toplumunun muhtelif kesimlerinin merkezi iktidarla

ilişkilerinden doğan bazı problemlerden oldukça zor biri, toplumsal tarih

perspektifinden ele alınmaya çalışılıyor. Bu zor problem, 15. yüzyıldan 17. yüzyıla

uzanan üç yüz yıllık bir zaman içinde, Osmanlı siyasi ve toplumsal düzenine, bu

düzenin arkasındaki resmi ideolojiye karşı, sözü edilen genel değişim çerçevesinde

toplumun bazı kesimlerince görüntülenen, bazen ferdi, bazen kitlesel çıkışlar şeklinde

değişik mahiyette bir dizi olay ve harekettir. Dönemin terminolojisiyle, "zendeka ve

ilhad" yahut "zındıklık ve mülhidlik," bugünkü Türkçeyle "sapkınlık ve dinsizlik"

hareketleri, bu hareketlerin genellikle idamla cezalandırılmış zındık ve mülhid denilen

öncüleri veya yöneticileri, devletin en- güçlü zamanlarını temsil eden 15., 16. ve

kısmen 17. yüzyıllarda resmi ideolojiye ve düzene karşı çıkan kimse ve çevreler,

yahut başka bir deyişle, "dairenin dışına çıkanlar" olarak uzun zamandan beri

dikkatimizi çeken fevkalade cazip bir konuydu.

Söz konusu olay ve hareketlerin üç yüz yıl gibi uzun bir döneme yayılmış bulunması,

toplumun başka kesimlerine karşı değil, bizzat Osmanlı siyasal iktidarına karşı

meydana gelmesi, söz konusu dönem içerisinde birbirinden oldukça farklı sosyal

çevrelerce sergilenmiş bulunması, Osmanlı merkezi iktidarının ideolojisine karşı

başka birtakım ideolojik unsurlara referans vermesi, kanaatimizce Osmanlı toplumsal

yapısında merkeze karşı ciddi bir muhalefet olgusuyla karşı karşıya bulunduğumuzu

gösteriyor.

Bugüne kadar daha çok Osmanlı İmparatorluğu'nun siyasal ve sosyoekonomik

yapısının, teşkilat ve kurumlarının tahliline yoğunlaşan Osmanlı tarihi araştırıcılığı,

gündeme getirdiği pek çok problem arasında, Osmanlı-Safevi mücadelesi dönemine

rastlayanlar hariç,1 Osmanlı toplumsal muhalefet hareketlerinin tarihine henüz yeterli

ölçüde eğilmiş görünmüyor. Oysa bu hareketlerin gerek toplumsal ve siyasal,

gerekse düşünce boyutunun incelenip toplu bir tarihinin meydana getirilmeye

çalışılması, herhalde Osmanlı sosyal tarihinin aydınlanabilmesi için araştırıcıların

önüne hiç de küçümsenmeyecek veriler koyabilecektir.

Bu kitapta, 15. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar uzanmakla beraber, esas olarak 16.

yüzyılda yoğunlaşan ve dini bir söylemle ortaya çıkan bir dizi bireysel ve toplumsal

hareket ele alınmaya çalışılmıştır. Bu hareketlerin, ideolojilerini dini birer söylemle

ortaya atmış olmaları ve Osmanlı merkezi iktidarının da bu hareketleri kendi dini

söylemi çerçevesinde değerlendirmesi, onları dikkate layık bir konuma getirmektedir.

Bu yüzden bu hareketlerin, toplum açısından ayrı, Osmanlı siyasal iktidarı açısından

ayrı anlam ve değerlendirmeleri olduğunu görmek, hiç de şaşırtıcı olmuyor. Toplum

açısından bakıldığında bu hareketlerin genelde imparatorluk başkentinde ve kısmen

de taşra kasabalarında ortaya çıkan hareketler olduğu, dolayısıyla sözünü ettiğimiz

değişimin ilk görüntülerinin önce şehirli kesimine yansıdığının bir göstergesi olarak

yorumlanması gerektiği sonucuna varılabilir. Bu sebeple bizce, farklı kesimlerde,

farklı ifade biçimleriyle, ayrı ayrı ortaya çıkmış görünmelerine rağmen, aynı dönemde

vuku bulan ve ilk bakışta farklı ideolojiler kullanıyor gibi duran bu hareketlerin,

temelde, söz konusu değişimin yarattığı bir bunalımın görüntüleri olarak da

düşünülmeleri mümkündür.

Osmanlı merkezi yönetimi açısından bakıldığında çok farklı bir manzarayla

karşılaşıyoruz. Merkezi yönetimin, bu oldukça geniş tabanlı muhalefet hareketlerini

ve kullandığı dini söylemleri, belirgin bir toplumsal değişimin ve bunun yarattığı

birtakım rahatsızlıkların sonucu olarak değil, kendi otoritesine ve bu otoritenin

dayandığı inanç ve ideolojiye bir "karşı çıkış" olarak algıladığı görülüyor. Bu sebeple

bu hareketler, Osmanlı merkezi yönetimince, İslam tarihinde ilk defa 8. yüzyıldan

başlayarak, Emeviler'in son, Abbasiler'in ilk dönemlerinde benzer hareketlere karşı

teşekkül eden dini-siyasi gelenek çerçevesinde değerlendirilmiş ve o zamanlar

kullanılan iki teolojik deyimle ifadelendirmiştir: Zendeka ve ilhad (heresie ve

atheisme). Görüldüğü gibi meselenin 1) toplumsal, 2) siyasal ve 3) dinsel (veya

teolojik) olmak üzere üç temel boyutu olduğu ve bunların birlikte değerlendirilmesi

gereği ortaya çıkıyor. Bu itibarla, Osmanlı klasik döneminin tarihinde zendeka ve

ilhad yahut zındıklık ve mülhidlik konusunu sadece siyasal veya toplumsal boyutuyla,

veya sırf bir teoloji problemi olarak mütalaa ettiğimiz takdirde, pek çok soruyu

cevapsız bırakmak kaçınılmaz olacaktır. Nitekim bu muhalefetin niteliğiyle ilgili bir dizi

önemli soru sıralanmaktadır: Mesela, bu muhalefet hangi sebeplerden

kaynaklanıyordu? Mahiyeti neydi? Hangi sosyal tabanlarda şekilleniyor, başka bir

deyişle, toplumun hangi kesimlerinde yankı buluyordu? Kimler tarafından temsil

ediliyorlardı, yahut bu kesimlerin ve onları yöneten liderlerin özellikleri ve kullandıkları

ideolojiler nelerdi? Merkezi iktidarın onlara karşı tutumu nasıl ortaya çıkıyordu? Bu

tutum ne tür bir ideolojik temele dayanıyordu; nasıl biçimleniyordu; bu ideolojilerin

kaynakları, özellikleri nelerdi ve ifade ediliş biçimleri nasıldı gibi sorular, hemen akla

gelenlerden bazılarıdır.

Bu sorulara gereken cevapların bu çalışmada tam anlamıyla verilebildiğini hiçbir

zaman iddia edemeyiz. Her şeyden önce, kaynaklarla ilgili bazı problemlerimiz var.

Kaynakların önemli bir kısmı, Osmanlı merkezi yönetiminin muhtelif organlarınca

meydana getirilmiş olanlardan ibarettir. Bu itibarla merkezin ideolojisine muhalefet

problemi üzerinde detaylı analizler için fazla elverişli olmadıklarını hemen

belirtmeliyiz. Nitekim vekayinamelerdeki kayıtlar çoğunlukla yetersiz ve muğlak

olduğu gibi, bu meselede birinci sınıf kaynak durumunda olan mühimme defterleri,

şer'iye sicilleri vb arşiv kaynakları da ne yazık ki bize çok fazla veri sağlamıyor.

İstanbul Şer'iye Sicilleri Arşivi'nde yaptığımız araştırmalarda, ulema ve sûfıyyeye

mensup ve resmen imparatorluk başkentinde yargılanarak idama mahkûm edilmiş

olup, bu çalışmanın kapsamına giren şahsiyetlerin -esasında mevcut bulunması

gereken- sicil zabıtlarından şimdilik ancak ikisine rastlanabilmiştir. Bunlardan biri,

daha önce merhum Mustafa Akdağ tarafından bulunmuş olan Oğlan Şeyh İsmail-i

Mâşûkî'nin, diğeriyse tarafımızdan bulunan Şeyh Muhyiddîn-i Karamânî'nin sicillidir.

Diğerlerine (bütün aramalarımıza rağmen gözümüzden kaçmış olabilecekleri

ihtimalini de düşünerek) tesadüf edemediğimizi söyleyelim. Özellikle Şeyh Bedreddîn,

Molla Lûtfî ve Molla Kâbız'ın sicil kayıtlarına bir gün ulaşabilmek herhalde bizim için

hoş bir sürpriz, Osmanlı din ve düşünce tarihi için de önemli bir kazanç olacaktır.

Muhalefet çevrelerinde meydana getirilmiş kaynaklara gelince, bu konuda, maalesef

sadece bu çevrelerin en önde gelenlerinden Bayrâmiyye Melâmîleri tarafından

kaleme alınmış sınırlı sayıda kitap veya risaleden söz edebiliyoruz. Bunlar ise, takdir

olunacağı gibi, hem kendilerini açıkça ifade etmedikleri, hem de belli bir psikoloji

içinde yazılmış bulunduklarından, zaman zaman yanlı, zaman zaman da üstü kapalı,

muğlak ve ihtiyatlı ifadeler kullanmaktadırlar. Kolayca tahmin olunabileceği üzere, bu

eksiklikler konuyu yeterince tahlil edebilme bakımından önümüze önemli engeller

çıkarmaktadır. Bu itibarla, burada bizim yapabildiğimiz ancak mevcut veriler

çerçevesinde hiç olmazsa meseleyi bir ölçüde üstünde durulması gereken taraflarıyla

ortaya koyabilmek ve kendi yorumlarımızı sunmaya çalışmak olmuştur.

Osmanlı merkezi yönetiminin, ulema ve sûfiyyeden oluşan entelektüel muhalefet

çevrelerine karşı tavrını belirlerken kullandığı zındıklık ve mülhidlik suçlaması hem

siyasal, hem de teolojik boyutuyla bu çalışma çerçevesinde önemli bir problem olarak

karşımıza çıkıyor. Bu yüzden, kitabın giriş kısmında problemin Ortaçağ İslam

dünyasındaki durumuna sentetik bir genel bakış denemek kaçınılmaz olmuştur. Bu

genel bakış, Osmanlı dönemindeki zendeka ve ilhad hareketlerinin bir anlamda tarihi

arka planı olarak da değerlendirilebilir. Nitekim bu kısım incelendiği zaman, Osmanlı

dönemiyle pek çok bakımdan paralellikler bulunduğu ve bazı fikirlerin köklerinin bu

klasik döneme kadar uzandığı okuyucuların dikkatinden kaçmayacaktır. Bu itibarla

giriş kısmı belki normalden biraz daha uzun tutulmak zorunda kalınmıştır.

Ayrıca, söz konusu muhalefetin, yerleşmiş Osmanlı düzenine olduğu kadar, hiç

şüphesiz daha temelde bu düzenin arkasındaki ideolojiye karşı bir tepki niteliği

taşıması gerçeğinden yola çıkılarak, bu ideolojiden ne anlaşılması gerektiği, mahiyeti,

yapısı ve özellikleri üzerinde de durulmaya çalışılmıştır. Çünkü kanaatimizce

problemi anlamak, geniş ölçüde bu meselenin iyi algılanmasına bağlı görünüyor.

Bundan başka, Osmanlı entelektüel tepki çevrelerinde savunulan fikirlerin, dikkati

çekecek kadar 15. yüzyılda Şeyh Bedreddîn'in fikirlerinden etkiler taşımakta

olduğunun görülmesi, bu etkilerin 17. yüzyılda bile canlılığını koruması, Şeyh

Bedreddîn'e ayrı bir bölüm tahsisini gerekli kılmıştır. Diğer bölümler ise sırayla, ulema

ile sûfî kesimi arasındaki hareketlere ayrılmış, sonuç bölümünde de söz konusu

hareketlerin tarihi, sosyolojik ve teolojik açıdan bir tahlil denemesine girişilmiştir. Ekler

kısmında ise, konuyla ilgili tipik tarihsel metinlerin Türkçe çevirileri, çeviriyazıları ve

orijinal metinleri verilmek suretiyle, okuyucuyu bu tipik belgelerle bizzat karşı karşıya

getirmenin yararlı olacağı düşünülmüştür.

Bu noktada, bugüne kadar yapılan konuyla doğrudan veya dolaylı ilgili

araştırmalardan da bahsetmenin yararlı olacağını düşünüyoruz. Aslında, bilindiği

kadarıyla, meseleyi yukarıda tasvire çalıştığımız boyutlarda bir bütün olarak ele alan

her hangi bir bilimsel araştırmanın yayımlanmış olduğunu söyleyemeyeceğiz. Bilindiği

gibi Abdülbaki Gölpınarlı ilk defa Melâmilik ve Melâmiler (İstanbul 1931) adını taşıyan

meşhur kitabında Bayramı Melâmî çevrelerini ele almıştır. Bu büyük âlimin bu gençlik

eserinin, bizi böyle bir araştırmaya girişme konusunda önemli ölçüde teşvik edici ve

yardımcı olduğunu burada ifade etmek, ona karşı bir minnet borcunun ödenmesi

olacaktır. Akdağ da, Türkiye'nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi (2. cilt, İstanbul 1959) isimli

eserinde, yine Bayrâmiyye Melâmîleri'ne ve bu arada İsmail-i Mâşûkî'ye temas

etmiştir. Akdağ, Molla Kâbız meselesine de yer vermiş ve kanaatimizce, Osmanlı

siyasal iktidarına karşı teşekkül eden bazı muhalefet çevrelerinin niteliğine dair

isabetli tahliller de yapmıştır. Bu arada Prof. Hüseyin Gazi Yurdaydın'ın da, Sina

Akşin'in editörlüğünde yayımlanan Türkiye Tarihi isimli beş ciltlik serinin 2. cildi için

kaleme aldığı "Osmanlı Düşünce Tarihi" bölümünde yer alan monografilerine de

özellikle işaret etmeliyiz.

Ayrıca, İsmail Safa Üstün'ün henüz yayımlanmamış doktora tezinden de

bahsetmemiz gerekiyor. Bu tez, esas olarak, 16. yüzyıla ait Osmanlı devlet

merkezinde ortaya çıkan Safevi propagandasını, Molla Kâbız, Oğlan Şeyh İsmail-i

Mâşûkî ve Şeyh Muhyiddîn-i Karamânî'yi ve diğer heretik hareketlerle ilgili olan İbn

Kemal ve Ebussuud Efendi'lerin yayımladıkları risale ve fetvaların, Osmanlı

Devleti'nin meşruiyetini teolojik temel üzerinde savunan metinler olarak, teolojik

perspektife dayalı bir tahlil denemesi niteliğindedir. Reşat Öngören tarafından

yayımlanan "Şeriatın kestiği parmak: Kanunî Sultan Süleyman devrinde îdam edilen

tarikat şeyhleri" başlığını taşıyan yeni bir makaleyi de burada zikretmek icap ediyor.

İsmail-i Mâşûkî, Hamza Bâlî ve Şeyh Muhyiddîn-i Karamânî'nin münhasıran ele

alındığı bu makale, meseleye sorgulayıcı bir yaklaşım getiriyor. Bu arada, Prof. İsmail

E. Erünsal'ın, Bayrâmî Melâmîleri ile ilgili birinci elden çok mühim bir kaynağı tanıtan

"Abdurrahman el-Askeri's Mir'âtü'1-Işk: A Nevv Source for the Melâmî Movement in

the Ottoman Empire during the 15th and 16th Centuries" isimli makalesini özellikle

zikretmeliyiz. Bu mühim makale, Melâmî hareketinin mahiyetini daha iyi kavrama ve

bugüne kadar yanlış bilinen bazı hususları tashih bakımından bize epeyce yardımcı

oldu. Melâmî hareketini en son ele alan bir makale, "The Hamzeviye: A Deviant

Movement in Bosnia" adıyla Hamid Algar tarafından yayımlandı. Hareketin tarihini 17.

yüzyıl sonuna kadar getiren bu makalenin gerçekten değerli bir araştırma olduğunu

burada kaydetmeliyiz.

Bu konuda yayımlanmış iki amatör eserden de söz etmemiz gerekiyor. Bunlardan ilki,

1986 senesinde Rıza Zelyut, diğeri ise 1996 yılında Ali Yıldırım tarafından

yayımlandı. Bu amatör araştırmaların, Osmanlı merkezi yönetiminin yapısı ve

ideolojisi hakkında yer yer oldukça doğru görüşler de ihtiva etmelerine rağmen, (bir iki

istisna ile) birinci elden kaynaklara dayanmamaları bir yana, genelde maalesef

yazarlarının peşin hükümlülükle ve ideolojik yaklaşımlarla hareket etmeleri yüzünden

veriler üzerinde iyi düşünmemeleri ve değerlendirememeleri, hatta Osmanlı

karşıtlığını bir saplantı haline dönüştürmeleri sonucu, başarılı olmadıklarını

söylemeliyiz. Dolayısıyla bu kitapların, söz konusu problemi modern sosyal tarih

yöntemine göre objektif olarak ele alıp açıklamaya çalışmak yerine, "Sünniliğin

fanatik bir inanç sistemi olarak Osmanlı Devleti eliyle nasıl bir baskı aracı haline

dönüştüğünü" ve "hür düşünceyi sindirmek üzere nasıl kullanıldığını" ispata yönelik,

peşin hükümlü çalışmalar olduğunu kaydetmeliyiz.

Ele aldığımız konu çerçevesinde Şeyh Bedreddîn meselesi büyük bir önem

kazanıyor. Niyetimiz burada başlangıcından bugüne Şeyh Bedreddîn üzerine yapılan

çalışmaların bir bilançosunu sunmak olmamakla beraber, bu konuda gelişen ana

çizgiyi izleyebilmek için belli başlılarına kısaca temas etmekte yarar vardır. Şeyh

Bedreddîn Türk tarihçilerinden önce Batılı tarihçilerin dikkatini çekmiştir. Nitekim

Franz Babinger'in Fuad Köprülü tarafından eleştiriye uğrayan hacimli makalesi, Şeyh

Bedreddîn'e dair en eski müstakil çalışma olarak kabul edilebilir. Fuat Köprülü'nün bu

konuyla fazla ilgilenmemesi dikkat çekiyor. F. Babinger'den sonra, sıra eski

Darülfünun İlahiyat Fakültesi müderrisi ve Diyanet İşleri Başkanı M. Şerefeddin'in

(Yaltkaya) 1924'te yayımlanan araştırmasına geliyor. Yaltkaya'nın eseri, bu konuda

Türkiye'deki ilk bilimsel çalışmadır. Daha sonra onu 1957'de Bezmi Nusret Kaygusuz

takip etmiştir. Özellikle 1960'lı ve 70'li, hatta kısmen 80'li yılların Şeyh Bedreddîn

yılları olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim 1966'da Abdülbaki Gölpınarlı ve münhasıran

sol kesime mensup amatör araştırıcılar, eserlerini hep bu dönemde yayımlamışlardır.

Meseleye bir tarihçiden çok, hukukçu gözüyle yaklaşan Necdet Kurdakul ise 1977'de

yayımladığı eserinde, en teferruatlı kaynak eleştiri ve karşılaştırmasını, ayrıca,

modern araştırmaların da eleştirisini yapmak suretiyle Şeyh Bedreddîn konusunda

ilginç bir araştırma gerçekleştirmiştir. Akademik seviyede günümüz marksist

tarihçilerinden Ernst VVerner'in Şeyh Bedreddîn üzerine münhasıran eğildiği görülür.

Onun Osmanlı Devleti'nin kuruluş dönemini ele alan kitabındaki kısım ve bu konuya

hasredilmiş makaleleri ilginç görüşler ihtiva ediyor. Bu arada genç Rus bilim adamı

Konstantin Zukov'un yazısını da zikretmemiz gerekiyor. Fakat bütün bunların

arasında, bu konuda bugüne kadar gerçekleştirilmiş en kapsamlı araştırma, hiç

şüphe yok ki Nedim Filipoviç'in Sırpça eseridir. Büyük bir emek ürünü olan bu eserin

Sırpça ve üstelik sistemsiz oluşu, ne yazık ki bizim bu çalışma çerçevesinde ondan

yararlanmamızı imkânsız kılmıştır.

Burada Şeyh Bedreddîn üzerine yapılmış iki doktora tezinden de bahsetmek icap

ediyor. Bunlardan daha eski olanı, Varidat üzerinde kısa bir çalışma niteliğinde olup

Bilal Dindar'a aittir. Michel Balivet'ninki ise, Filipoviç'in eserinden sonra bugüne kadar

yapılmış en kapsamlı Şeyh Bedreddîn çalışmasıdır. Geniş ve zengin bir malzemeye

dayalı olan bu eser, özellikle Şeyh Bedreddîn'le ilgili pek çok konuyu tartışmakta,

bazı noktaları açıklığa kavuşturmakta, bazı yeni konuları da gündeme getirmektedir.

Son olarak Şeyh Bedreddîn meselesini tamamiyle hukuk açısından analiz eden

değişik ve ilginç bir araştırmadan söz edebiliriz. Yaşar Şahin Anıl'ın ikinci elden

araştırmalara dayanan bu çalışmasının birinci kısmı bu konuya ayrılmış olup

yaklaşımı ve yorumları itibariyle dikkat çekiyor.

Eldeki bu kitaba gelince, deyim yerindeyse bu, ilk olarak 1983'lerde başladığımız bir

araştırma programı çerçevesinde, daha önce tarafımızdan çeşitli yurt içi ve dışı

bilimsel yayın organlarında yayımlanmış yazıların, geniş bir çerçevede ve daha

zengin kaynaklara dayanarak kitaplaştırılmış biçimidir denilebilir. Bu meseleye dair bir

monografi kaleme almanın, Osmanlı sosyal tarihi açısından faydalı ve ilgi çekici

olabileceği düşüncesi, ilk olarak 1983 yılında bizi bir seri araştırmaya sevk etmişti.

Nitekim meseleyi bir Osmanlı sosyal tarihi problemi olarak ortaya koymaya çalışan bir

bildiri, 1985 yılında İstanbul'da toplanan V. Milletlerarası Türkoloji Kongresi'nin Tarih

Seksiyonu'nda, tarafımızdan araştırıcıların dikkatine sunulmuş ve bazı mütalaalar ileri

sürülmüştü. Daha sonra, Paul Ricaut'nun The Present State of the Ottoman Empire

adlı tanınmış eserinin (burada "Ekler" kısmında tarafımızdan yapılmış çevirisi verilen)

bir bölümünün tahlili niteliğini taşıyan bir yazıda konu tekrar vurgulanmış, bunu

takiben 1990 yılındaki XI. Türk Tarih Kongresi'ne sunulan bir bildiriyle aynı problem,

bir başka açıdan tekrar gündeme getirilmişti. Sonraki tarihlerde bu mesele, daha

geniş bir malzemeye dayanmak suretiyle, ayrıca iki yazımıza daha konu teşkil ettiği

gibi, 16. yüzyılda yaşamış Bayramı Melâmîleri'nden İsmail-i Mâşûkî ve Gülşenî

şeyhlerinden Şeyh Muhyiddîn-i Karamânî'ye dair iki makale ile biraz daha yakından,

bu defa monografik temelde yine tarafımızdan ele alınmıştı.

Sözlerimize son vermeden önce, şunu da söylemek gereğini duyuyoruz: Eldeki bu

kitabın, Carlo Ginzburg'un II Fromaggio e i Vermi: II Cosmo di un Mugnaio del 500

isimli eseri (Peynir ve Kurtlar: Bir 16. Yüzyıl Değirmencisinin Evreni, çev. Ayşen Gür,

İstanbul 1996, Metis Yayınları) türünden bir çalışma olduğu pek söylenemez.

Ginzburg'un kitabı, çok zengin engizisyon kayıtlarından yararlanılarak kaleme

alınmış, 16. yüzyılın İtalya'sında yaşamış ve okuduğu kitaplar arasında bulunan 1543

yılında basılmış İtalyanca bir Kur'an tercümesinin de etkisiyle Katolisizm'in

temel "credo"suna karşı önemli itirazlar ve görüşlerle ortaya çıktığı için engizisyonca

cezalandırılmış olup bazı fikirleri bize Şeyh Bedreddîn'i hatırlatan Domenigo

Scandella'nın (Menocchio) trajedisini başarılı bir biçimde anlatan gerçekten fevkalade

ilginç bir çalışmadır. Ama bu kitabın dayandığı zengin malzemenin benzerlerini, ne

yazık ki bu gibi konularda Türkiye arşivlerinde bulmak mümkün değildir. Nitekim her

iki kitabı okuyacak olanlar, bunu hemen fark edeceklerdir.

Araştırmalarımız sırasında bize gerekli bütün kolaylıkları sağlamaktan geri kalmayan

Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve İstanbul Şer'iyye Sicilleri Arşivi'nin değerli yönetici ve

görevlilerine, Süleymaniye, Millet, Bayezit ve İstanbul Üniversitesi Kütüphaneleri'nin

saygı değer müdür ve memurlarına, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları

Merkezi Kütüphane ve Dokümantasyon Müdürlüğü'ne gerçekten sonsuz teşekkür

borçluyuz. Onların yardımseverlikleri bu kitabın malzemesinin süratle toplanmasında

en büyük paya sahiptir. Ayrıca, yaptığı maddi katkıyla bu araştırmanın

tamamlanmasına yardımcı olan Türk-Amerikan İlmi Araştırmalar Derneği'ne (ARIT)

teşekkür etmek, bizim için bir zevk olacaktır. Konuyla ilgili birtakım noktaları zaman

zaman kendisiyle tartıştığımız, Bayrâmiyye Melâmîliği'ne ait daha önce hiç

bilinmeyen, yukarıda sözü geçen çok değerli bir kaynağı, kendisi üzerinde çalıştığı ve

yayına hazırlamakta olduğu halde istifademize sunma cömertliğini esirgemeyen

değerli dostumuz ve meslektaşımız İsmail E. Erünsal'a, sık sık fikirlerimizi sabır,

tahammül ve ince bir nezaketle dinleyerek görüşlerini bildiren, teşvikleriyle bize güç

aşılayan, mensubu bulunduğumuz Hacettepe Üniversitesi Tarih Bölümü'ndeki çok

kıymetli mesai arkadaşlarımıza da içten teşekkürlerimizi iletmeyi, ödenmesi zevkli bir

borç olarak görüyoruz.

Bu çalışmanın, Osmanlı sosyal tarihçiliğine mütevazı bir katkı olarak kabul edilmesi

ve ileride yapılacak daha mükemmel ve doyurucu araştırmaların gün yüzü görmesine

vesile olması en büyük arzumuzdur. Eğer bu gerçekleşirse, bundan büyük bir

mutluluk duyacağız.

Ahmet Yaşar Ocak Ankara, 11 Aralık 1997

GİRİŞ


TARİHSEL ARKA PLAN:

ORTAÇAĞ İSLAM DÜNYASINDA

ZINDIKLAR VE MÜLHİDLER

(8.-11. YÜZYILLAR)

I. Meseleye Kısa Bir Bakış

Hicaz denilen Orta Arabistan'da, 7. yüzyılda tek tanrılı bir din olarak doğan İslam'ın,

çok kısa sayılabilecek bir sürede yeni inançtan güç alan sistemli bir fetih hareketiyle

eski dünyanın önemli antik medeniyet merkezlerini birer birer hâkimiyet alanına


Yüklə 0,51 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   39




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə