Otizm nediR



Yüklə 271,5 Kb.
səhifə1/3
tarix15.07.2018
ölçüsü271,5 Kb.
#56076
  1   2   3

OTİZM NEDİR?

Kişinin; düşüncelerinin, duygularının ve arzularının, dünyayı kendi algılayış biçimine göre belirlenmesidir. Bireyin iç gerçekliği, dış gerçeklikle bağdaşmaz. Birey olay, nesne ve olguları norm içinde bulunan kişilerin paylaştığı gerçeklik temelinde değil kendi duygu ve düşüncelerinin ışığı altında değerlendirir. Bu tanımıyla patolojik bir anlam taşır. Karşılık, red, sosyal etkileşimde, iletişimde devam eden bozukluklar, stereotip davranış paterni ile karakterizedir.

Tipik olarak sosyal anlamda çevreye tepkisizlik, sözlü veya başka türlü iletişim güçlükleri, gerçeklikten uzaklaşma, içe kapanma, nesnelere karşı aşırı düşkünlük, takıntılı hareketlerle tanımlanan bir süreçtir.

Ne olduğu kesin olarak bilinmeyen bu süreçte tek bir tanım bütün otistikleri kapsamamaktadır. Başlıca davranışsal belirtileri bazen normal çocukların ya da diğer gelişim farklılığı gösteren çocukların gösterdiği özelliklerle karışabilmektedir.

Yaşanan bu süreç her hangi bir kültüre ait değildir. Evrensel bir özellik taşır. Her kültürde, her toplulukta görülebilir. Toplumu, toplumsal kuralları, geleneği, uyumu, kültürü ve bağlılığı reddeden bir nitelik gösterir.

Otizm yaşamın ilk 3 yılında ortaya çıkan bir sendromdur. Otistiklerde ; sosyo – duygusal ve dil alanında şiddetli bir farklı gelişim seyreder. Otistik bireyi tanımlamak için kullanılan bir çok davranış kriteri vardır. Ancak otistiklerin kendilerine özgü farklı özelliklerinden dolayı hiçbir otistikte bu kriterlerin tümü bulunmaz veya aynı anda görülmez.

Bazı otistikler matematik, müzik veya görsel alanda müthiş yetenekli olabilirler. Ancak bu yeteneklerini günlük hayatta kullanamaya bilirler. Bu tip yetenekler gösteren bireyler için Fransızca bir deyim olan “İdiot Savant” (Bilgin Aptal) terimi kullanılır. Dünyayı bir bütün olarak algılayamazlar, genelleme yapamazlar, detaylara takılıp kalabilirler.

Yaygın gelişim bozukluğu adı altında toplanan hiçbir süreç birbirinin aynı olarak seyretmez. Her biri kendi iç yapısı içinde farklı özellikler gösterirler. Ancak süreçte kendine özgü ortak özellikler bulunur.

Gelişimleri ne düzeyde veya nasıl bir yapıda olursa olsun onların hayatı ve dünyayı algılayış biçimleri bizim algılama şeklimizden oldukça farklı bir yapı göstermektedir.

Otizm nedir?


Otizm, sosyal ve iletişim becerilerinin oluşmasını etkileyen bir gelişim bozukluğudur. Otizm genellikle yaşamın ilk 2 yılında ortaya çıkar. Otistik çocuklar genelde öğrenme zorluğu çekerler. Otistik çocukların büyük bir kısmında farklı seviyelerde zeka geriliği görülse de, zeka seviyeleri normal otistik çocuklar da vardır. Ancak genel zeka seviyeleri ne olursa olsun, Otistik çocuklar çevrelerindeki dünyayı algılamakta ortak bir zorluk çekerler

Bir annenin doğum sonrası çocuğunun (tüm özür grupları dahil olmak üzere) özürlü olma oranı %2dir; Otistik olması oranı ise %0.5'tir (eskiden bu oran 4/10.000 olarak değerlendirilirdi). Bir otistik çocuktan sonra, ikinci çocukta otizmin ortaya çıkması riski %3 dür. Otizm erkek çocuklarda kız çocuklarından 4 kat daha fazla görünmektedir Her çocuktaki otistik belirtiler ve bunların seviyesi farklılık gösterebilir, bu nedenle otizmin seviyelerini kategorize etmek güçtür. Ayrıca, Asperger Sendromu ve Rett Sendromu olarak bilinen otizm formları da bulunmaktadır.



Temel Belirtiler Nelerdir

 

Otizmde görülen belirtiler 3 temel grupta yer alır:

 


  1. 1.      Toplumsal ilişkilerin gelişiminde bozukluk

  2. 2.      Sözel ve sözel olmayan iletişimde bozukluk; sembolik oyunda dahil olmak üzere hayal gücündeki yoksunluk.

  3. 3.      Takıntılı, tekrarlayıcı davranışlar, ilgi alanının kısıtlılığı ve darlığı.

 

 
Semptomların listesi

 


  •       Diğer çocukların arasına katılmakta zorlanmak.

  •       Görme ve işitme problemi varmış gibi davranmak

  •       Öğrenmeye direnç göstermek.

  •       Gerçek tehlikelere karşı korku duymamak

  •       Vücut dilini kullanmamak

  •       Rutinlerin değişmesine aşırı tepki göstermek

  •       Anlamsız ve zamansız gülme ve ağlamalar

  •       Kucaklandıklarında saldırmalar

  •       Göz teması kurmamaları

  •       Nesnelere aşırı bağımlılık göstermeleri

  •       Nesneleri çevirmeleri

  •       İlgisiz ve kendi içlerine dönük yaşamaları

Otizmin Belirtileri Nelerdir?


Otistiklerde, etkilenme dereceleri değişse de, aşağıdaki ortak belirtiler görülür;

  • Sosyal ilişkilerde güçlük Konuşma güçlüğü 

  • Sessiz iletişimde zorlanma 

Oyun oynama ve hayal gücünü kullanmada zorlanma 

Otizmin tipik özellikleri


Otistik Bir Çocuk, 

  • Başkalarına karşı ilgisizdir. 

  • Göz temasından kaçınır. 

  • Başkaları ile kendiliİinden iletişim kurmaz. 

  • İsteklerini bir yetişkinin ellerini kullanarak belirtir.

  • Diğer çocuklarla oynamaz. 

  • Sürekli bir konu üzerinde konuşur. Sebepsiz şekilde ağlar, güler ve sebepsiz davranışlarda bulunur. 

  • Anlamsız sözleri üst üste tekrarlar. 

  • Nesneleri tutup sürekli döndürmekten hoşlanır. Değişikliklerden hoşlanmaz.

  • Yaratıcılık gerektiren oyunları oynayamaz. 

  • Bazıları yaratıcılık gerektirmeyen bazı işleri oldukça hızlı ve iyi yapar.

  Değişikliklere karşı tepki ve direnç gösterme 

Otistik Çocukların Özellikleri:

Görünümleri yaşıtlarından daha ve kardeşlerinden daha kısa boylu olup, çok sevimli bir görünümleri vardır.

Bu çocukların bebekliklerinde bakımı kolay , bırakıldıklarında yerinde duran, çok fazla ağlamayan çocuklar oldukları gözlenmiştir. Bazı hallerde çocukların konuşma ve davranışları normalken, bunların birden bire sonradan sosyal ilişkiden kopup, dil becerilerini kaybettikleri gözlenmiştir. Aileler çocuklarının seslenince yanıt vermemeleri nedeniyle, sağır olduklarını düşünebilmektedirler. Çocuklar gelişimleri esnasında belirli davranış ya da sesleri taklit edemez, nesneleri başkalarına gösteremez, kucaklanmak istendiklerinde kollarını kucaklamayı karşılamak için kaldıramazlar. Tek başlarına oynamayı yeğlerler.

Bu çocuklar insanlara cansız varlıklar gibi tepki verirler. Toplumsal durumlarda garip yüz ifadeleri ve uygun olmayan hareketlerle karşılık verebilirler. Sosyal ilişkilerden çok memnun olmazlar. Arkadaş edinemezler.dil gelişimlerinde gecikme olabilir. Konuşabiliyorlarsa konuşmaları tekrarlamalar ya da ses melodisindeki bozukluklar ( tekdüze , mekanik tonlama bozuklukları şeklinde) ile birliktedir. Uygunsuz fiil ya da sözcük kullanımları olabilir. Olmayan sözcükleri uydurabilirler, kendi kendilerine konuşabilir, kendilerinden kendi isimlerini söyleyerek ya da başkası gibi bahsedebilirler. Belirli davranış ( el çırpma, dönen nesneler gibi)ya da bilgilere (çok gerekli olmasa da) eğilimleri vardır ( hava durumu, tv. Program zamanları ve reklamlar gibi). Yeni oyuncakları kolay kabul edip, oynayamazlar, ortam değişikliklerine aşırı duyarlıdırlar, değişikliklerde aşırı tepkisel olabilirler. Bazı nesnelere aşırı bağımlı olup, onları kullanmasalar da onlar olmadan dışarı çıkamayabilirler. Sese aşırı tepki vererek, kulaklarını kaparlar. Ağrıya karşı duyarsız olabilirlerken dokunmaya karşı aşırı tepki gösterebilirler. Zaman zaman aşırı hareketli zaman zaman da aşırı hareketsiz olabilirler. Sebepsiz gülme ve ağlamaları olabilmektedir. Ailelerinin yanlarından uzaklaşmalarına aşırı tepki gösterebilmektedirler. Sadece belirli besinleri yemeye eğilimlidirler. Kendi ellerini ısırabilir, başlarını duvara vurabilir, saçlarını çekebilir ve endilerine zarar verebilirler.


Oluş Sebepleri:



Otistik çocukların % 75’inde zekada gerilik gözlenmektedir. % 25 kadar bir kısmında ileri dönemlerde havaleler görülmektedir. Otizm ile birlikte görülebilen nörolojik bozukluklar arasında tuberoz skleroz, frajil X sendromu, doğumsal kızamıktır.

-Duygusal açıdan çocuğa uzak duran ya da obsesif kişilik yapıları nedeniyle aşırı titiz ve kısıtlayıcı bir şekilde eğitim veren ailelerin çocuklarında bu durumun varolduğu ileri sürülmektedir.

- Rahatsızlığın genetik temeline yönelik çalışmalar devam etmektedir.Bazı kişilerde bu rahatsızlıkla birlikte epileptik bozukluklar, doğumsal rubella ve fenilketonüri gibi rahatsızlıkların bulunması bu olasılığı düşündürmektedir. Rahatsızlığın X kromozomuna bağlı olarak ya da otozomal resesif geçiş ile aktarıldığı düşünülmektedir. Etkilenen çocuğun kardeşlerinde de rahatsızlığın görülme riski toplum ortalamasına göre çok daha yüksek olup, % 3 e dek çıkabilmektedir. Bu kişilerin ailelerinde duygu durum ve kaygı bozuklukları daha yüksek oranda saptanmış olup, toplumsal ilişki sorunlarının daha yüksek olduğu gözlenmiştir.

Doğum öncesi ya da doğum sırasında yaşanan tıbbi sorunlar olası nedenler arasındadır. Özellikle annenin hamileliğinin ilk üç ayında genital kanama yaşaması, bebeğin içinde bulunduğu amnios sıvısının çocuk dışkısı ile boyanması, annenin hamileliğinde bazı ilaçları kullanımı önemli sebepler arasında sayılmaktadır.

Beyin yapısında çeşitli bozukluklar bulunmaktadır. Serotonin düzeyleri hastaların 1/3 ünde gözlenmektedir. Otistik çocukların çoğunda gözlenen bahar aylarındaki doğum oranları, annenin kış aylarında doğum öncesi kızamık geçirmesi ile bağlantılı bulunmuştur.
Tarihçesi :

1944’de Amerikalı çocuk psikiyatristi Leo Kanner tarafından tanımlanmıştır. Otizm, önceleri çocukluk şizofnerisi veya çocukluk psikozu olarak değerlendiriliyordu. Kanner’in kullandığı otizm deyimi, bu çocukların başka insanlara ilişki kurmaktansa, kendi yarattıkları dünyada yaşama eğilimlerine işaret ediyordu. Hemen hemen aynı yıllarda Avusturyalı bir başka çocuk hekimi Hans Asperger ise benzer nitelikte sorunları fark etmiş. Bu yıllardan sonra otizm konusu binlerce araştırmaya konu olmuş, bilim adamları bu konuya ilişkin çok sayıda soruya yanıt aramış, tedavi teknikleri geliştirilmiştir.

Zamanla bu çocuklarda seyrek olmayarak görülen bazı üstün yetenekler fark edilmiştir. Fransızca bir terim olan “idiot savant” bu tip yetenekli çocuklar için kullanılır. 1966 yılına kadar otizmin daha çok varlıklı ailelerde ve soğuk ebeveyne, özellikle “buzdolabı anne” olarak tanımlanan anneye bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülmüş, buna uygun terapiler yapılmış. İlk kez bir tıp doktoru olmayan ve otistik bir çocuğu olan Bernard Rimland otizmin beyinden kaynaklanan biyolojik bir temel olacağını varsaymış bu ve bu tarihten sonra araştırmalar hızla bu yönde ilerlemiştir. Yıllar sonra geri dönüp bakıldığında sonuçların çok iyi olduğu ve eğitsel terapi görenlerin, görmeyenlere göre daha iyi duruma geldikleri saptanmıştır. Henüz otizmi kökten çözen, mucizevi bir tedavi şekli bulunamamıştır. Ayrıca otizmin henüz kesin bir laboratuar tanısı yoktur ve başlıca davranışsal belirtileri, bazen normal çocukların veya diğer gelişimsel sorunları (örneğin dikkat eksikliği) olan çocukların gösterdiği özelliklerle karışabilmektedir. Ayrıca erkek çocukların genel olarak bazı gelişimsel aşamalara daha geç ulaştıkları da bilinen bir gerçektir ve bu çocuklar daha sonra tamamen normal olmaktadır. Zaten bu alandaki son çalışmaların başlıca hedeflerinden biri otizm tanısını erken yaşta (18 ay öncesinde) ve güvenilir bir şekilde koyabilmektedir. Bu konuda çalışmalar sürmektedir.

Çok erken yaşlarda, örneğin birkaç aylıkken otizm bazı ipuçları verir mi? Özellikle bazı ağır otistiklerde, evet .

Otizmin tam ne olduğunu bilmiyoruz, belki hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Ancak her otistiğin pek çok farklı özelliği olduğu kesin. Hiçbir tek tanım bütün otistikleri içine almıyor, belki henüz tanımlarımız ve kavramlarımız bu ilginç bozukluk için yetersiz. Her şeyden önce otistik de bir insan ve bir kişilik.

Otizmde görülen bazı temel özelliklerin, uygar toplumun giderek daha belirginleşen yanlarıyla bir ilişkisi var mı? Yağmur adam (Rain Man) filmi ve Şifre Merküri (Mercury Rissing) filimiyle otizm popülerleşti, kamuoyunun ve resmi kurumların dikkatleri çekildi. Otistik çocukları olan ailelerin hem de profesyonellerin istediği buydu; çünkü otistikler de bir özür grubu içindeydi ama kurumsal uygulamalar ve devlet organları dahil olmak üzere mevcut duyarlılıklar onların gereksinimine yanıt verecek nitelikte ve düzeyde değildi.

Beyinlerinin neresinde sorun var onu da bilemiyoruz. Belki bir şeyi anlamak için çok daha uzun süreye gereksinimleri var. Ancak bu giderek karmaşıklaşan ve hatta acımasızlaşan dünyamızda karşılanması daha da zor bir talep....
YAYGINLIK DERECESİ NEDİR?

İlk araştırmalarda 2500 kişide 1 olarak bildirilen değer günümüzde 1000’de 1 civarında olduğunu belirtmektedir. Zaman içinde görülen bu artışın açıklanmasında değişik varsayımlar vardır. Bir görüşe göre; çevrenin – doğanın kirlenmesi, radyo aktif maddeler, beslenme alışkanlığının değişmesi gibi nedenlerle sürecin giderek arttığını savunmaktadır. Bir diğer görüş ise ; sürecin zamanla daha iyi tanınması ve hafif formlarının da bu sayıya eklenmesiyle sıklık oranının artmış görüldüğünü savunmaktadır.




Otizmli Olan ve Olmayan Bebeklerin Davranışlarındaki Farklılıklar

Otizmli Bebekler

Normal Bebekler

İletişim



Göz temasından kaçınırlar



İşitmiyormuş gibi gözükürler



Dil gelişimi başlar, aniden konuşma duraklar

 



Annenin yüzünü araştırılar



Seslerle kolayca uyarılabilirler.



Kelime sayısı gittikçe artar ve gramere uygun kullanma başlar




Sosyal İlişkiler



Başkalarının farkında değillermiş gibi davranırlar



Kışkırtılmaksızın başkalarına karşı fiziksel saldırır



Kabuğunda yaşıyordur, girmek zordur






Annesi odadan ayrıldığında ağlar, yabancıların yanında kaygı duyarlar



Acıktığında ya da hayal kırıklığı durumlarında keyifsiz olur



Aşina yüzleri tanır ve gülümser




 

Çevrenin Araştırılması

·     Tek bir şey veya etkinlik üzerinde takılıp kalırlar

·     Sallanma veya el çırpma gibi tuhaf eylemler yaparlar

·     Oyuncakları koklar veya yalarlar

·    Yanık ve sıyrıklarda duyarsız olabilir, elini gözüne sokma gibi kendini yaralayıcı davranışları olabilir





Bir ilgi çekici nesne veya etkinlikten diğerine geçiş yaparlar



Nesnelere ulaşmak için vücudunu amaçlı kullanırlar



Oyuncakları inceler ve oyun oynarlar



Doyum ararlar, acıdan kaçınırlar.




EPİDEMİYOLOJİK ÇALIŞMALARDA;

Prevalans (yaygınlık): Çoğu vakada 36. Aydan önce başlar. Ancak anne – babanın farkında olması ve şiddetinin belirlenip tanı konması 36. Aydan sonra olur. Son çalışmaların hedefi 18. Aydan önce güvenilir bir şekilde tanı koyabilmektir. % 25 vakada epilepsi nöbeti birlikte seyreder.

Cinsiyet Dağılımı: Erkek çocuklarda 2 – 3 kat daha fazla görüldüğü saptanırken , geniş olgu serilerinde erkek – kız oranının 4 – 5 / 1 olduğu görülmüştür. Ülkemizde yapılan araştırmalarda erkek – kız oranı 5/1 olarak bildirilmiştir. Bunun yanı sıra kız çocuklar, erkek çocuklara göre otizmin özelliklerini daha yoğun ve ağır olarak yaşarlar.

Sosyo – Ekonomik Durum: Başlangıçta yapılan çalışmalarda yüksek sosyo – ekonomik düzeydeki ailelerde daha sık görüldüğü ortaya konurken son çalışmalar ise arada bir fark olmadığını, sosyo ekonomik durumu düşük düzeyde olan ailelerin tanı ve tedavi için hekime gitmemeleri ile ilişkili olduğunu söyler.

Zeka Seviyesi: Yapılan araştırmalarda %80 inde zihinsel kapasitede zayıflık, % 75 inde öğrenme güçlüğü olduğunu göstermektedir.

OTİZMİN NEDENLERİ NELERDİR?

Yaygın gelişim bozukluğu olan bu sürecin nedenleri konusunda bir çok varsayım öne sürülmekle birlikte neden kaynaklandığı üzerine araştırmalar hala devam etmektedir.

Ailesel Faktörler: Ailelerle yapılan çalışmalar sonucunda; normal çocuğu olan annelerle, otistik çocuğa sahip aileler karşılaştırılmış, ancak çocuk yetiştirme becerisi konusunda anlamlı bir fark bulunamamıştır.

Organik / Nörobiyolojik / Biyolojik Anormallikler

Otizme pek çok faktörün neden olduğu düşünülmektedir. Örneğin %25 inde “Frajil X” ( kırılgan X ) sendromu adıyla bilinen bir hastalığın, %1 – 3 ünde “Tüberoz Skleroz” (iyi huylu urlar, gelişme geriliği, nöbetler, görme kusurları ve zeka geriliği ile tanımlanan otozomal baskın kalıtsal bir hastalık) adıyla tanınan genetik hastalıkların otizme yol açtığı düşünülmektedir.

Araştırmalar otistiklerin beyin hücrelerinin tuhaf bir şekilde çalıştığını göstermektedir. Beyin hücreleri arasında mesajları taşıyan kimyasal ileticilerin aşırı fazla veya eksik olduğu düşünülmektedir.

Bazı ip uçları genetik nedenlere bağlı olduğunu ve bu nedenler doğrultusunda beyindeki bazı kimyasal yapılardaki dengenin bozulduğunu varsaymakta ve bu varsayımlar üzerine çalışılmaktadır.

Bir başka teoriye göre ise anne rahminde, çocuğun beyninin oluşma safhasında yani 3. ve 6. aylar arasında bir farklı gelişimin ortaya çıktığı tahmin edilmektedir.

Normal çocuklarla yapılan karşılaştırma çalışmalarında otistiklerin daha fazla perinatal (doğumdan hemen önce ve doğumdan hemen sonraki dönem) komplikasyonlar yaşadıkları saptanmıştır.



Sosyal Belirtiler

Başlangıçtan beri çoğu bebek sosyal varlıklardır. Yaşamın ilk dönemlerinde, bebek insanlara gözlerini diker bakar, sese yönelir, kendini sevdirmek için bir parmağı yakalar ve hatta gülümser.

Bunların tersine çoğu otizmli çocuk hergün ki insan iletişimindeki alış verişi öğrenmede büyük güçlük yaşarlar. Bebekliğin ilk birkaç ayında bile, çoğu otizmli iletişime girmez ve göz temasından kaçınırlar. Yalnız olmayı tercih ediyorlarmış gibi gözükürler. Kişilerin sevgi ve sıcaklık gösterisine direnç gösterebilir veya kucaklama ve sarılmaya pasif katılım gösterirler. Daha sonraları sevgi ve kızgınlığa nadiren tepki gösterirler. Diğer çocuklardan farklı olarak anne babalarından ayrıldığında sıkıntı duymaz veya anne baba geri döndüğünde rahatlamazlar. Çocuklarının kendilerine sarılması, oyun oynama ve öğrenme gibi etkinliklerini bekleyen anne baba yanıt alamayınca hayal kırıklığına uğrarlar.

Otizmli bireyler başkalarının hislerini ve düşüncelerini anlama ve yorumlamada da güçlük çekerler. Gülümseme, göz kırpma ve yüz buruşturma gibi örtülü sosyal ipuçlarını çok az anlarlar. Oturup kucağınızı açar ve “buraya gel” jestleri yapıldığında anlamakta zorluk çeker. Jestler ve yüz ifadelerini yorumlayamaz ve sosyal kelimelerde şaşkınlık gösterebilirler.

Bu problemlere ilaveten, otizmli bireyler başkalarının bakış açısından birşeye bakmada güçlük çekerler. Bu nedenle başka kişilerin eylemlerini anlayamaz ve yorumlayamazlar.

Bazı otizmli bireyler zaman zaman fiziksel olarak saldırgan olmaya eğilimlidir, sosyal ilişkileri kurmaları bunların daha zordur. Bazıları özellikle alışık olmadığı, uyarıldığı ortamlarda veya sinirlenip hayal kırıklığına uğradığında kontrolü kaybederler. Eşyaları kırar, başkalarına saldırır ve kendilerine zarar verebilirler. Örneğin Alan, kızdığında veya reddedildiğinde ısırıyor ve tekme atıyordu. Paul pencereleri kırıyor, eşyaları fırlatıyordu. Bu çocuklar ayrıca kendine zarar verici davranışlar, başlarını vurma, saçlarını çekme ve kollarını ısırma davranışları gösterebilirler.



Dil Güçlükleri

Üç yaşına kadar birçok çocuk dili öğrenmede beklenen önemli bir kaç aşamayı geçerler. En erken olanlardan biri badıldamadır. Birinci doğum gününe doğru bebek tipik olarak ilk kelimeleri söyler, ismi söylendiğinde döner bakar, isteyeceği bir oyuncağı işaret eder, hoşlanmadığı bir şey önerildiğinde hayır anlamında tepkide bulunur. İki yaşına kadar çocuk “köpeğe bak” veya “daha fazla kurabiye” gibi cümlecikleri konuşur ve basit yönergeleri takip edebilir.

Araştırmalar göstermiştir ki, otistik tanısı konmuş çocukların yaklaşık yarısı yaşamları boyunca sessiz kalırlar. Bazı otizmli bebeklerde yaşamların ilk 6 ayında badıldama olur fakat sonra kesilir. İşaret dili ile veya özgün elektronik aletlerle iletişim kurabilirler fakat asla konuşamaya bilirler. Diğerlerinin dil gelişimi 5-8 yaşına kadar gecikebilir.

Konuşan otizmli bireyler dili olağan dışı tarzlarda kullanırlar. Bazıları anlamlı cümleler oluşturacak tarzda kelimeleri birleştiremezler. Bazıları yalnızca tek kelime olarak konuşurlar. Bazıları duruma uygun olmayacak tarzda cümlecikleri tekrarlar.

Bazı otizmli bireyler işittiklerini papağan gibi tekrar ederler, bu durum ekolali (yansımalı konuşma) diye adlandırılır. Israrlı eğitim olmaksızın, başka insanların cümleciklerini yankılı tarzda tekrar otizmli bireylerin devam eden tek dili olabilir. Tekrarladığı sorduğu bir soru, soru gibi tekrar olabilir veya televizyondaki bir reklam olabilir. Bazıları haftalar önce söylenen bir cümleyi tekrarlayabilir. Otizmi olmayan bir birey söylenenleri tekrar etme aşamasını üç yaşına kadar geçer.

Otizmli bireyler zamirleri karıştırmaya da eğilimlidir. “benim”, “ben” ve “sen” gibi kelimeleri konuştuğu kişiye bağlı olarak anlamlarını değiştirerek kullanmakta sorun yaşarlar. Alan’ın öğretmeni “benim ismim ne?” diye sorduğunda “benim ismim Alan” diye zamirleri karıştırarak yanıt verir.

Bazı çocuklar çeşitli farklı durumlarda aynı cümlecikleri söylerler. Bir çocuk örneğin, zaman zaman “arabaya bin” cümleciğini gün boyunca söyler. Bu farlı durumlarda tuhaf karşılanabilir. Fakat bunun bir anlamı olabilir. Çocuk her dışarıya çıkmak istediğinde “arabaya bin” cümleciğini kullanıyor olabilir. Onun zihnine göre “arabaya bin” cümleciği dışarıya çıkmakla eş olabilir. Başka bir çocuk her mutlu olduğunda “süt ve kurabiye” diyebilir. Bu cümleciği her zevk aldığı eylem için kullanabilir.

Aynı şekilde otizmli birey vücut dilini anlamakta da güçlük çeker. Çoğumuz hoşlandığımız birşey hakkında konuşurken gülümseriz veya bir soruyu cevaplayamadığımızda omuz silkeriz. Fakat otizmli çocukların yüz ifadeleri, hareketleri ve jestleri nadiren söylediği şeyle eştir veya tamamlıyordur. Seslerini tonu duygularını yansıtmaz. Yüksek perdeli ses tonu, melodik veya düz veya robot benzeri konuşma yaygındır.

Otizmli bireyler gereksinim duydukları şeyleri başkalarına bildirmekte jest ve dili kullanmakta yetersizlerdir. Yani istedikleri şeyleri çığlık atarak veya kişiyi oraya götürerek isterler. Temple Grandin, kendinin de sahip olduğu otistik bozukluk hakkında iki kitap yazmış, istisnai bir otizmli kadındır. Yazar konuşmamayı son derece kişi için hayal kırıcı olduğunu belirtir. Tek iletişim yolunun çığlık atma olduğuymuş. Sıklıkla kendi kendine mantıksal olarak düşüncesi “şimdi çığlık atacağım çünkü bunu yapmak istemediğimi bu tarzda anlatabilirim” tarzındaydı. Gereksinimlerini anlatmak için daha iyi yollar buluncaya kadar, otizmli bireyler başkalarıyla iletişim kurmayı bu yollarla yaparlar.


Yüklə 271,5 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə