Poemasi ve



Yüklə 286,58 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix11.07.2018
ölçüsü286,58 Kb.
#54859


107

Türk Dünyası 44. Sayı

*

Bu makale, 19-25 Nisan 2010 tarihinde Çeşme’de gerçekleştirilen II. Uluslararası Türk Dünyası Kültür Kongresi’nde



sunulan bildiri metninden hazırlanmıştır.

**  Prof. Dr., Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsü, Bornova-İzmir, erolali99@gmail.com.



“AZER” POEMASI VE “AZER”IN PERSPEKTIFINDEN 

HÜSEYIN CAVID

*

Ali EROL

**

Özet:

Azerbaycan edebiyatında “millî-ictimaî” devir olarak adlandırılan XX. yüzyılın 

ilk çeyreğinde, gerek ferdî, gerek sosyal, gerekse siyasi ve tarihî çalışmaları ile ro-

mantik söylemin en yetkin örneklerini vermiş isimlerden birisi de Hüseyin Cavid’dir. 

Hüseyin Cavid’in, Sovyet yıllarında uzun süreli bir çalışmanın ürünü olarak ka-

leme aldığı “Azer” poeması, hem şekil, hem de muhteva açılarından, diğer çalışma-

larından farklılık arz eder. 

Cavid’in 1920’lerde başlayarak, 1937’ye kadar, uzun bir süre üzerinde çalıştığı 

eser, Azerbaycan edebiyatında modern-manzum bir destan örneği olarak kabul edil-

mektedir. 

Eserde şekil açısından dikkatleri çeken ilk husus, poemanın, çoğu müstakil bö-

lümler halinde düşünülmüş olmakla birlikte, bir bütünün parçaları olarak sıralanmış 

küçük hikâyelerden teşekkül ettirilmiş olmasıdır. Şair böylelikle aruz ve hece vezinle-

rini, bunların farklı kalıplarını karışık olarak kullanabilme imkânı bulmuştur. 

Bu yöntem diğer taraftan şaire vurguyu alt başlıklar hâlinde öne çıkarma ve ha-

yata dair farklı konulardaki görüşlerini dile getirebilme imkânı tanımıştır. “Garba 

Seyahat”, “Yurdsuz Çocuklar”, “Mescidde”, “Yaşamak ve Yaşatmak” gibi ara başlık 

ve bölümler halinde pek çok konunun güncellendiği eserde, hemen bütün boyutları ile 

Cavid’in hayat felsefesini bulmak mümkündür. 

Anahtar kelimeler: Azerbaycan edebiyatı, Hüseyin Cavid, “Azer” Poeması.

TÜRK DÜNYASI, Dil ve Edebiyat Dergisi/TURKISH WORLD, Journal of Language and Literature

Issue: 44 (Güz-Autumn 2017) - ISSSN: 1301-0077 Ankara, TURKEY



DOI Numarası/DOI Number: 10.24155/tdk.2017.35


“Azer” Poeması ve “Azer”in Perspektifinden Hüseyin Cavid

Türk Dünyası 44. Sayı

108


The Poem “Azer” and Huseyin Cavid from the  

Perspective of “Azer”

Abstract:

The first quarter of the 20th century is known as a movement of “national-social 

consciousness” in Azerbaijani literature and Hüseyin Cavid, who wrote about social, 

political and historical issues, is one of the important names who authored the most 

prominent examples of romanticism. 

Hüseyin Cavid’s poem “Azer” is a work of extensive study written during the So-

viet regime and marked by its unique features in terms of content and style. 

It took Cavid an extensive period (from 1920s to 1937) to complete his poem and 

once completed the poem has been widely accepted as an example of modern-verse 

epic in Azerbaijani literature.

One of the distinctive features of the poem’s form is that it is composed of small 

self contained stories, yet those smaller units integrating into the whole poem. That 

gave Cavid an opportunity to use aruz prosody and syllabic meter and their alterna-

ting patterns in his poem. 

Cavid also had the opportunity to emphasize different points in sub-headings and 

write about different views about his perspective of life. Cavid presented an extensive 

and updated array of topics in different sub-headings and parts such as “Garba Se-

yahat”, “Yurdsuz Çocuklar”, “Mescidde” and “Yaşamak ve Yaşatmak”. “Azer” is a 

unique work where we can encounter Cavid’s philosopy and his perspective of life in 

almost all dimensions. 

Keywords: Azerbaijani literature, Hüseyin Cavid, The Poem Titled Azer.

XX. yüzyılın başlarında yeni bir çehreye bürünen Azerbaycan edebiyatı-

nın yenilikçi isimlerinden Hüseyin Cavid (1882-1941) Nahcıvan’da doğmuş-

tur. İlkokulu bir mollahanede tamamlamış, ardından Rus-Tatar okullarından

Mekteb-i Terbiye’ye devam etmiştir.

1904 yılında edebî çalışmalarına başlayan Cavid’in ilk kalem tecrübeleri-

ni, “Gülçin” ve “Arif” imzaları ile yazdığı Türkçe ve Farsça şiirler oluşturur.

Türkiye’de bulunduğu 1906-1909 yılları arasında “Hüseyn Salik” ve “Ca-

vid” müstear adları ile şiirler yayınlayacak olan Cavid, 1937’ye kadar Tiflis,

Bakû, Nahcıvan ve Gence gibi merkezî bölgelerde öğretmenlik hizmetinde

bulunmuştur.

Sanatsal faaliyetleri kapsamında 1910 yılına kadar daha çok lirik ve ferdî

şiirleri ile dikkat çekecek olan Cavid’in bu tür çalışmalarında oldukça zengin

bir bakış açısı mevcuttur. Ejder İsmayılov bu konuda şunları söyler:



“Hüseyin Cavid romantizmi öz bedii éstetik meişetine göre Azerbaycan 

medeniyetinin derin tarixi qatlarına bağlı olmuş, Şerq bedii düşüncesinden, 

felsefesinden, o cümleden pantéist görüşlerden qıdalanmış, Avropa Rus ede-

biyatlarının en’enelerinden millî zeminde behrelenmişdir. Onun istifade étdi-


Ali EROL

109


Türk Dünyası 44. Sayı

yi menbeler ne qeder géniş, rengarenq olsa béle, onları özünün millî poétik 

düşünce terzine, poéziyasının ahengine, min bir çalarlı musiqisine uyqunlaş-

dırmış, öz orijinal yaradıcılıq fealiyyetine, şair ‘men’ine sadiq qalmış, şex-

siyyetini bütövlüyünü tesdiqlemişdir.” (İsmayılov 1983;5)

Hüseyin  Cavid’in  1910’da  kaleme  aldığı  “Ana”  adlı  eser,  Azerbaycan

edebiyatında ilk manzum dram unvanına sahiptir. Bu tarihten itibaren daha

çok siyasî ve sosyal problemlere yönelecek olan şair, Azerbaycan Demokratik

Cumhuriyeti’nin kurulduğu yıl olan 1918’e kadar “Keçmiş Günler”, “Bahar

Şebnemleri”, “Ana”, “Şeyda”, “Şeyh Sen’an”, “İblis” gibi manzum ve mensur

çok sayıda eser ortaya koymuştur.

Sovyet devri olarak anılacak olan 1920’li yıllardan itibaren “Peygamber

(1922)”, “Topal Teymur (1925)”, “Uçurum (1926)”, “Siyavuş (1933)”, “Hay-

yam (1935)”, “Köroğlu (senaryo)” gibi çalışmaları ile daha çok tarihî olay

ve  şahsiyetlere  yönelecek  olan  Cavid,  araştırmamıza  bildirimize  konu  olan

“Azer” poemasını da yine bu dönemde kaleme almıştır.

Hüseyin Cavid’in 1920’lerde başlayarak, tutuklanacağı yıl olan 1937’ye

kadar uzun bir süre üzerinde çalıştığı “Azer” poeması, modern-manzum bir

destan olarak da tanımlanmakta olup Azerbaycan edebiyatı için yeni bir “janr”

olma özelliği taşır. “Garba Seyahat”, “Yurdsuz Çocuklar”, “Mescidde”, “Ya-

şamak ve Yaşatmak” gibi ara başlıklarla pek çok konunun gündeme taşındı-

ğı, “Azer” vasıtası ile mülahazaların ortaya konulduğu söz konusu eserin asıl

dikkat çekici yönü ise, Cavid’in hayat felsefesini hemen bütün boyutları ile

özetler bir nitelik arz ediyor olmasıdır.

Eserde şekil açısından dikkatimizi çeken ilk husus, poemanın pek çoğu

müstakil bölümler halinde düşünülmüş olmakla birlikte, bir bütünün parça-

ları olarak sıralanmış küçük hikâyelerden teşekkül ettirilmiş olmasıdır. Şair

böylelikle aruz ve hece vezinlerini, bunların farklı kalıplarını karışık olarak

kullanabilme imkânı bulmuştur. Bu yöntem diğer taraftan şaire vurguyu alt

başlıklar  hâlinde  öne  çıkarma  ve  hayata  dair  farklı  konulardaki  görüşlerini

dile getirebilme imkânı tanımıştır. Farklı konular karşısında farklı üslup ve

tavırlar içerisinde yapılan değerlendirmeler nedeni ile eseri incelerken zaman

zaman Mehmet Akif Ersoy, Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tar-

han, Ziya Paşa, Elekber Sabir, Victor Hugo ya da aydınlanma dönemi düşü-

nürlerinden Rousseau, Didero gibi isimleri hatırlamadan edemedik.

Eserin kahramanı “Azer”, aslında sosyal ve siyasî hayat karşısında derin

tecrübeler edinmiş olan Hüseyin Cavid’in kendisidir. Şair “Azer” vasıtası ile

yaptığı  gözlemleri, yine  onun  ağzından  yorumlar,  değerlendirir.  Zaman  za-

man, oluşturulan sahnelerde tamamlayıcı olarak ikinci üçüncü şahıslara yer

verilir. Bu kişiler daha çok Azer’in yapacağı nihaî değerlendirme için zemin

oluşturma görevini üstlenmişlerdir. “Ressamın Gızı”, “Askerler Talim Eder-



“Azer” Poeması ve “Azer”in Perspektifinden Hüseyin Cavid

Türk Dünyası 44. Sayı

110


ken”, “Vahşi Gadın” gibi bölümlerde yer alan, “kadın”, “zabit”, “ikinci ka-

dın”, “bir temaşacı”, “bir başka temaşacı” ya da “bir köylü” gibi figürler bu

amaca hizmet etmektedirler.

Eserde dikkatimizi çeken bir diğer unsur, anlatım yöntemi ile ilgili olup

imge ve simgelerdeki yoğunluktur. Özellikle tabiat unsuru farklı fonksiyon ve

görünümleri ile temel ve değişmez bir ilham kaynağı olarak hâkim konumda-

dır ki bu tavır “Azer”in daha ilk şiirinden itibaren kendini hissettirir:

Düşündüm ki emel çemenzarında

Açar penbe güller,yaşıl yarpaqlar.

Düşündüm ki, ömrün ilk baharında

Al şefeqler saçar gülgün dodaglar  (Cavid 2003a; 126)

Şair yine hemen ikinci bölümde, tabiata sığınır (Cavid 2003;127). Derdini

eflâke sorar; yıldızları dinler. Bir başka bölümde, sahil boyu yürür, yalnızlı-

ğa çekilir bu yalnızlığını tabiatten yardım alarak çarpıcı tasvirlerle destekler:

Bahçeler solgun, ağaçlar çıplak, bülbüller suskundur (Cavid 2003a; 142).

Esere özgü bir yenilik olarak gösteremeyeceğimiz bu temayül, şüphesiz

ki, Azerbaycan romantik ekolünün en önemli temsilcilerinden olan Hüseyin

Cavid’in önceki eserlerinde de mevcut olup daha çok Rusya ve Türkiye üze-

rinden taşınan Romantizm’in bir ürünüdür. Cavid’in İstanbul’da bulunduğu

yıllarda Rıza Tevfik’ten dersler aldığını, Türk edebiyatını yakından takip ede-

rek Namık Kemal, Abdülhak Hamit Tarhan, Tevfik Fikret gibi isimlerden bü-

yük ölçüde etkilendiğini biliyoruz (Akpınar 1994; 435).

Mesud Eloğlu bir çalışmasında Cavid’in eserlerindeki tabiat levhalarının

aslında idealize edilen fikir ve duyguların birer bediî vasıtası olarak düşünül-

düğünü söyler (Eloğlu 1975; 23). Bu görüşe katılmakla birlikte şairin sadece

pozitif değil, ezgin, üzgün ve bezgin ruh hâllerini yansıtırken de aynı vasıta-

lardan yararlandığını ifade etmek gerekir.

Cavid, dönemi içerisinde pek çok muasırı gibi tabiatı bazen bir dert ortağı

bir sırdaş olarak algılamış, bazen de karamsar ruh hâlinin bir yansıması olarak

tabiatta kendini aramıştır. Bu tavır onu, tabiatın görünen yüzünden hareketle,

görünmeyen yüzü ile kendi iç dünyasında bir paralellik arayışına yöneltmiş-

tir ki “Deniz Temaşası” adlı şiiri bu anlamda dikkat çekici bir örnek olarak

karşımıza çıkar. Genellikle kabına sığmaz, coşkun duyguların simgesi olarak

kullanılan deniz, bu eserde çaresizliğin ve tükenmişliğin bir ifadesi olarak dü-

şünülmüştür.

“Azer” poemasında hemen fark edilen yoğun duygular biraz önce de be-

lirttiğimiz gibi giriş bölümünden itibaren daha çok tabiat unsurları ile bes-

lenmiştir. Birkaç örnek vermek gerekirse, söz gelimi “Azer” İlkbahar’ın son

gecesi, tan yıldızı yükselirken “Garb’a Seyahat” e çıkar. Yağmurlu bir sabah,



Ali EROL

111


Türk Dünyası 44. Sayı

her yerin sis altında olduğu, güler yüzlü güneşin hazan uykusuna daldığı bir

günde “Kömür Madeni”ne gider. “Yurdsuz Çocuklar” da kış mevsimi yoksul-

luğun simgesel bir ifadesi olarak verilir. Eserin yine “Bayramdı”, “Mezarlık-

tan Geçerken”, “Vahşi Gadın” gibi bölümlerinde de tabiat unsurları, hazırla-

nan sahneyi daha da güçlendiren önemli dekor unsurları olarak yer alır.

Muhteva açısından bakıldığında da eserin yine oldukça zengin bir bakış

açısına sahip olduğu görülür. Hemen ilk bölümü teşkil eden “Düşündüm ki”

şiiri, “Azer”in bir tefekkür, bir muhasebe, bir mülahaza çalışması olduğunun

ipuçlarını verir. Yine birkaç bölüm sonra karşımıza çıkacak olan “Azer Düşü-

nürken” adlı şiir de aynı amaç ve kaygının bir ürünüdür.

“Düşünülen nedir?” sorusuna aranılacak cevap, eserin tahlili açısından son

derece önemli görünmektedir. Bu soru ile birlikte geçmişe dönük bir hesaplaş-

ma ile karşı karşıya kalırız. Zaten hemen ilk bölümden itibaren sergilenmeye

başlanılan isyankâr ruh hâli de bir öç psikolojisini haber vermektedir ki bu

psikoloji aldanmışlık ve aldatılmışlığın yarattığı hayal kırıklığının göstergesi-

dir. Zira ilk bölümde de, belki bir özet olarak ifade edildiği gibi, şair ömrünün

ilkbaharında  kanlı  tufanların,  zalim  fırtınaların,  buhranların  sona  ereceğini

düşünmüş, bu hicran demlerinin sona erip güneşin doğmasını, matemlerini

susmasını beklemiştir.

Ancak aynı şiirde yer alan,

Heyhat!...Ortalığı zülmetler aldı,

Tale yarı yardan aralı saldı,

Öksüz ruhum didare hesret qaldı,

Qanatdı könlümü xain dırnaqlar 

(Cavid 2003a; 126)

şeklindeki dizeler gelişmelerin hiç de bu doğrultuda olmadığına işaret et-

mektedir. Şairi derin düşüncelere sevk edecek, iç muhasebelere yönlendirecek

nedenlerin anahtarları eserin ikinci şiiri olan “Gönlüm” de tamamlayıcı ma-

hiyette verilmeye devam edilir. Bu bölümde kendi kabuğuna çekilmiş, yal-

nız, kimsesiz, ezilmiş, örselenmiş bir zavallı ile, kendisini ıssız bir yuvanın

koynunda garip bir kuş gibi suskun ve bir o kadar küskün hisseden Cavid’le

karşılaşırız. Bu kırgınlık ve küskünlük ileriki bölümlerde önce feryad ü figa-

ne ardından sitem yüklü şikâyetlere dönüşecektir. Bu anlamda “Muhacirler

Yuvası”nda inkılâbın yarattığı hayal kırıklıkları, boşa çıkan ümitler, rejim ta-

rafından kullanıldıktan sonra bir paçavra gibi köşeye atılan insanların dramı

dile getirilir. Yine “Oktyabr”a atfedilen “Selman’ın Sesi”nde vaatlerin ve ya-

şananların tamamen yalan olduğu, “Oktyabr”ın temelsiz bir sevdadan başka

birşey olmadığı gerçeği vurgulanır.

Biraz  önce  de  ifade  ettiğimiz  gibi,  büyük  bel  bağlanılan  “Oktyabr  İn-

kılâbı”nın ümitleri boşa çıkarması karşısında Hüseyin Cavid’in 1920’li yıl-



“Azer” Poeması ve “Azer”in Perspektifinden Hüseyin Cavid

Türk Dünyası 44. Sayı

112


lardan itibaren geçmişe dönerek muhasebelere yönelmesi, defalarca yaşanan

aldanmışlığa  karşı  gösterilen  bir  başkaldırının  ifadesidir. Ancak  hemen  be-

lirtelim ki, şairin “Azer” poemasında “ Anlaşılmaz bir xilqətin /Parlar, sönər

şöləsiyəm” sözleri ile özetleyeceği bu isyankâr ruh hâli esasen dönemin genel

atmosferini yansıtmaktadır.

Bilindiği üzere Azerbaycan’da 1905 yılında ilan edilen hürriyet manifes-

tosu başlangıçta büyük bir coşkuyla karşılanmış, çoğu zaman karamsar olan

romantikler de dâhil olmak üzere geniş çevrelerce demokrasi adına olumlu

bir gelişme olarak değerlendirilmiştir: “Geleceye ümidle baxan yéni insan öz

idéalı uğrunda mübarize aparır. Ciddi tereddüdler kéçiren romantik senetkar-

lar M. Hadi, H. Cavid, A. Şaiq, A. Sehhet inqilabın ilk illerinde böyük ümidle

yaşayırdılar.” (İbadoğlu 1979; 140).

Ancak verilen vaatlerin yerine getirilmemesi, 3 Haziran 1907’de “Stoli-

pin Faciası” olarak adlandırılan gelişme ile özgürlüklerin kısıtlanması ülkede

büyük bir hayal kırıklığına yol açmıştır. İşte bu yıllardan itibaren pek çok mu-

asırı gibi Hüseyin Cavid de zaman zaman karamsar ve bedbin bir ruh hâline

bürünmüşken, bazen de gelecek ümidi ile dolu, coşkun bir tavır sergilemiştir.

“İlm-i Beşer”, “İşte Bir Divaneden Bir Hatıra”, “Meyus Bir Galbin Ferya-

dı”, “Hâl-i Esefiştimalımı Tasvirde Bir Ah-i Mazlumane” gibi çalışmaların-

da karamsar bir psikolojiye sahip olan şair, “Yad-i Mazi”, “Dün ve Bugün”

gibi çalışmalarında geçmişteki güzel günlere sığınmış, “Men İsterim ki” ve

“Necm-i Geysudar” gibi çalışmalarda muhayyel gelecek beklentisi içerisinde

kendini avutmaya çalışmıştır. İşte bu dalgalı ruh dünyası, kendi ifadesi ile onu

“anlaşılmaz bir hilkatin parlar söner şulesi” hâline getirmiştir. Nitekim şair,

eserin “Gece Aydınlığı ve Gün doğuşu” adlı bölümünde içinde bulunduğu bu

çaresizliğin tablosunu verir.

Söz konusu çalışmada Azer hayal âleminde bir seyyah olarak seyahate

başlar. Bir ressamla karşılaşır. Ona şikâyetlerini aktarır. Ülkesinden şikâ-

yetçidir. Ateşle suyun öpüştüğü, zıtlıkların iç içe olduğu ülkesinin ruhunda

yarattığı çelişkilerden, çatışmalardan şikâyet eder. Mülayim bir deniz ol-

makla birlikte hırçın ve ateşli dalgalara sahip olmasına bir anlam veremez.

Sulh arıyor olmakla birlikte sürekli kavga içindedir.

Azer’in yaptığı bu açıklamalar ressam tarafından tuvale aktarılır. Orta-

ya çıkan tablo ise tam anlamı ile çaresizliğinin resmidir. Zira tuvalde Azer,

üzerinde yakıcı güneş olduğu hâlde, buzlar üzerinde hapsolmuş şaşkın bir

çocuk olarak resmedilmiştir (Cavid 2003a; 135).

Şüphesiz  ki  yapılan  bu  iç  muhasebe  bir  acziyetten  ziyade  bir  gücün

ifadesi  olup  “geçmişte  böyle  oldu  ancak  gelecekte  böyle  olmayacaktır”

mesajı taşımaktadır.



Ali EROL

113


Türk Dünyası 44. Sayı

Peki bu tavır ne anlama gelmektedir?

Hüseyin Cavid’in “Muharebe ve Edebiyat” “Cevablara Cevab Yahud İkinci

ve Son Rica”, “Nakamlıg”, “Hasb-ı Hal” gibi yazı ve yazı dizilerindeki değer-

lendirmelerinden yola çıkarak bu tavrı çözümlemek mümkündür.

Cavid’e göre sanatçı, uyandırdığı bediî duygular yanında aynı zamanda

toplumu yönlendirme gibi bir sorumluluğa sahiptir ki bize göre “Azer” poe-

masındaki tefekkür işte bu kaygının ürünüdür. Bu kaygı aslında sadece sanat

değil bir hayat felsefesi olmalıdır:

Yaşamaq da xoşdur, ölmək də xoşdur

Qayəsiz həyatda ölüm də boşdur 

(Cavid 2003a;204)

Bu düşünceden hareketle şair, “Azer”in ilk bölümünde çekildiği inzivaya

son verir ve “irşad” için harekete geçer. Bulut olup denizler gibi akmayı, gü-

neş olup karanlıkları yakmayı arzular. Böylece belki otuz yıldır beynini kemi-

ren korku ve tereddütleri bir tarafa atarak seyahate karar verir.

Söz konusu eserde, yaşadığı toplumu içten içe kemiren, bir bataklık gibi

onu çırpındıkça dibe çeken temel nedenleri irdeleyen şair bu yöndeki tespit ve

tahlillerini mukayese için “Garba Seyahat”e çıkar. Bu seyahat ona sıkıntıları-

nın kaynağını doğru tespit etme imkânı sağlayacaktır.

Seyahat sırasında “Azer” vasıtası ile edindiği izlenimleri büyük bir hay-

ranlıkla anlatan şair, özellikle insanlarda gördüğü çalışma azmi ve gayretkeş

tavırlar  karşısında  büyük  bir  şaşkınlık  içerisindedir.  Gördüklerini  gıpta  ile

anlatır.  O’na  göre  ilim  ve  fennin  kazanımlarını,  bu  kazanımların  sağladığı

müreffeh  hayatı  Batı’nın  her  köşesinde  gözlemlemek  mümkündür  (Cavid

2003a; 148).

Bu muhteşem manzara, Doğu’nun içinde bulunduğu durumun vahame-

tini daha da belirgin hâle getirmektedir. Şair bu tablo karşısında büyük bir

burukluk yaşar. Nitekim eserin “Tısbaganın Zovgu” adlı bölümünde bu psi-

kolojinin yansımaları görülür ve söz konusu şiirde Şark hakkındaki trajik göz-

lem ve duyumlarla karşılaşırız. “Yurdsuz Çocuklar” yine benzer duyguların

ifadesidir. İlgili bölümde, kışın ayazında hayata tutunmaya çalışan kimsesiz

çocukların dramı irdelenir. Manzumede “Azer”, herkesin sıcak evine ulaşma

gayreti içerisinde olduğu soğuk bir kış günü yol kenarında evsiz barksız ısın-

maya çalışan birkaç kimsesiz çocuğu fark eder. Karşı pencerede ise bir kadın

büyük bir keyifle kar manzaralarını izlemektedir ki aynı tabloya taşınan bu iki

görüntü sosyal adaletsizliğe yapılan bir vurgu olma özelliğine sahiptir (Cavid

2003a; 190).

“Bayramdı” adlı bölümde her yerde sefa meclisleri kurulmuşken bayra-

mın yoksullar için ancak bir yas günü olabileceği ifade edilerek aynı yöndeki

şikâyetler dile getirilir (Cavid 2003a;192). Aynı yöndeki tavır eserin pek çok



“Azer” Poeması ve “Azer”in Perspektifinden Hüseyin Cavid

Türk Dünyası 44. Sayı

114


bölümünde karşımıza çıkacaktır. “Vahşi Gadın” adlı bölümde ise ekmek ça-

lan kimsesiz bir kadına yapılan muamele karşısında milyonları çalıp eşraftan

geçinen hırsızlar ve bu hırsızlara arka çıkan zihniyet lanetlenir. Aynı şekilde

sosyal hayatı çepeçevre kuşatmış olan bu adaletsizliğin yarattığı isyan duy-

gusu “Şark’a Doğru” adlı bölümde en acımasız ifadelerle yansıtılacak ve “Se-

nin Allahın yok mu” diyen bir dilenciye “Allah’ın burada, azizim işi ne/ O

sürülmüş ki veten haricine” (Cavid 2003a; 177) şeklinde sitemkâr bir cevap

verilecektir.

Hemen ifade etmek gerekir ki bütün bu gözleme dayalı tasvirlerde Cavid

sadece birtakım tespitler peşinde değildir. Şair aynı zamanda neden, niçin ve

nasıllarla problemlerin kaynağına inme, hatta zaman zaman sorgulama ama-

cındadır. Nitekim bir bölümde kömür madeninde çalışırken çalışamaz duruma

gelmiş olan bir ihtiyarla yaşanan diyalog bu bakımdan oldukça manidardır.

Ömrünü Dante’nin cehenneminden farkı olmayan bu madende geçirmiş olan

ihtiyara söylenen aşağıdaki sözler, belki de ileride şairi yerinden yurdundan

edecek belgeler arasında yer alacaktır:



Hey zavallı, saqın, yorma kəndini! 

Qüvvətdən düşüncə titrək əllərin, 

Düşmənlərin deyil, hətta rəhbərin, 

Arxaların belə satarlar səni. 

Sən bir makinasan: qırıq və miskin  (Cavid 2003a; 162)

Cavid Azer’de yaşanılan açmazların nedenlerini irdelerken meseleyi daha

genel boyuta taşır ve bütünü ile Şark’ın sıkıntılarını ortaya koyar. Yaşanılan

sefaletin temel kaynağı cehalet ve taassuptur. Daha önceki yıllarda da “Ma-

ral”, “Şeyh Sen’an”, “İblis”, gibi çalışmaları ile hurafeye, bağnazlık ve yo-

bazlığa karşı tavır almış olan şair, özellikle din istismarcıları ile mücadeleyi

kutsal bir görev addetmiştir. “Kiçik Serseri” adlı çalışmasında hakka varmak

için her yerde körü körüne mabedler kuran halkın derin bir gaflet içerisinde

olduğunu vurgulayan şair ( Cavid 1982;41), aynı meseleyi “Azer”de bu kez

“Mescidde” bölümü ile gündeme taşır.

Azer birgün bir mescidin önünden geçerken pencereden sesler duyar. Me-

rakla içeri baktığında vaizin cennet vaatleri ve cehennem yorumları karşısın-

da kendinden geçmiş bir güruh ile karşılaşır. Gördükleri karşısında şaşkınlı-

ğını gizleyemeyen Azer, cühelanın ilim ve fazilet ticareti peşinde olduğunu,

kendisine  bakmadan  millete  ahlâk  dersi  vermeye  çalıştığını  ve  bu  ticaretin

sadece minberlerde değil hayatın her safhasında yapılmakta olduğunu düşü-

nerek dehşete düşer. Her güler yüzde ölüm ve kan gördüğünü ifade eder. Min-

ber’den inen vaize verilen nasihat ise Cavid’in bu konuda öngördüğü kurtuluş

reçetesini özetler niteliktedir:



Ali EROL

115


Türk Dünyası 44. Sayı

En gözəl dindir iştə dini-həyat.

Başqa yol yox, ya fənn, ya mövhumat!.

İstər uy dinə, istər uy fənnə,

Çağırır xalqı kəndi cənnətin  

(Cavid 2003a; 138)

Mecazî bir deyişle cennetin de, cehennemin de hayatın içinde aranılması

gerektiğini, onları yaratanın insanın bizzat kendisi olduğunu ifade eden şair,

kiminin cehalet nedeni ile yanıp kavrulurken, kiminin ilim ve irfan yolunu

tutarak saadete ulaştığını vurgular. Ardından cemaate yönelerek bütün bu ma-

betlerin kütüphanelere, okullara çevrilmesi gerektiğini, ancak o zaman fazilet

ve marifet güneşinin bütün dünyayı cennete çevireceğini, kanlı, kinli kuvvet-

lerin yenilgiye uğratılacağını, şeref ve haysiyetin ayaklar altından kurtarılaca-

ğını belirtir.

Şüphesiz ki Cavid’in bu yöndeki kaygılarının temelinde kendi insanı için

daha çağdaş, daha medeni bir dünya arayışı bulunmaktadır. Bu amacın ger-

çekleşebilmesi  için  ise  özellikle  eğitim  sahasında  yapılacak  düzenlemeler

hayatî önem taşımaktadır ki onun bu yöndeki düşünceleri temsil ettiği sanat

anlayışının da genel kabulleri arasında yer almaktadır:

“XX ésr Azerbaycan romantikleri esl vetendaşlar yétirmek, terbiye étmek,

onları istiqametlendirmek kimi vacib meselelerden döne-döne behs étmiş, xu-

susile pédaqoq olduqlarına göre mekteb ve şakirdlerle elaqeder yazılarında

hemin idéalları müdafie étmeyi özlerine borc bilmişler” (Eliyev 1985; 93).

Bu çerçevede “Muharibe ve Edebiyat” adlı makalesinde, ülkesinde eğitim

meselesinin yeterince ciddiye alınmadığından şikâyet eden yazar, okullaşma

konusundaki eksiklik ve acziyete dikkat çeker. Batı’dan örnekler verir. Avru-

pa’da, Almanya’da eğitim konusunda son derece bilinçli politikalar izlendiği-

ni belirtir (Cavid 1985; 233).

“Hasb-ı Hâl” adlı yazı dizilerinde de aynı konuya dikkat çekerek Batı’da

eğitimin küçük yaşlarda başlatıldığını, kendilerinin ise geç kaldıklarını söyle-

yerek karanlık bir tablo ortaya koyar. Ancak bu sadece mevcudun tespitinden

ibarettir. Nitekim bu karanlıklardan ilim ve fennin rehberliğinde kısa bir za-

manda çıkılabileceğine işaret eden yazar, böylece terakki ve medeniyet kav-

ramları ile bilgi toplumu arasındaki mutlak ilişkiye vurgu yapar (Cavid 2003b;

511) .

Hüseyin Cavid’in “Azer” poemasında eleştirdiği bir diğer tavır, tevek-



külü prensip edinmiş kaderci yaklaşımlardır. Onun bu konudaki tepkisel

ve  mücadeleci  tavrını  daha  önce  kaleme  aldığı  “Men  İsteremki”,  “Yad-i

Mazi”, “İşte Bir Divaneden Bir Hatıra”, “Hâl-i Esefiştimalımı Tasvirde Bir

Ah-i Mazlumane”, “Harb İlahi Garşısında”, “Çelik Gollar” “Guruba Garşı”

gibi pek çok çalışmasında da görmek mümkündür.



“Azer” Poeması ve “Azer”in Perspektifinden Hüseyin Cavid

Türk Dünyası 44. Sayı

116


Bütün bu çalışmalarında gayret ve azim kavramlarını hem birey, hem de

toplum adına kutsayan yazar “Azer”in “Garba Seyahat” bölümünde de bu de-

ğerlerin millete benlik vereceği, insana huzur getireceği yönündeki kanaatle-

rini aktarır. Cavid’e göre medeniyetin beşiği kabul edilen Avrupa, terakkiyi bu

yöndeki yetenekeleri ile yakalamıştır. Zira onlar için çalışmak, gayret etmek,

mücadele içerisinde olmak hayatın temel prensibi olup tembellik ve miskinlik

asla kabul edilemez (Cavid 2003a; 148).

Biraz önce de ifade ettiğimiz gibi XX. yüzyılın başları itibarı ile Azerbay-

can aydınınca Batı genel olarak medeniyet ve terakki kavramları ile eş değer

tutulmuştur. Ancak bu tavır nihaî olmamış ve önce birtakım tereddütler yaşan-

mış, ardından bu konuda neredeyse tam tersi bir söylem ve yaklaşım ortaya

çıkmıştır. Nitekim “Azer” poemasında da Hüseyin Cavid’in Batı hakkındaki

değerlendirmelerinin sadece olumlu bakış açılarından ibaret olmadığı görülür.

Zira madalyonun bir de diğer yüzü bulunmaktadır ve bu yüz o yıllarda Azer-

baycan’da pek çok aydının Batı ve medeniyet konusundaki düşüncelerinde

ciddi değişimlere yol açmıştır.

Şüphesiz ki Birinci Dünya Savaşı’nın sebep olduğu maddî ve manevî tah-

ribat, bu yöndeki kabul ve inançların sarsılmasında en büyük etken olmuştur.

Özellikle de bu dönemde daha çok idealist tavırları nedeni ile Batı’ya karşı

derin hayranlık duyguları içerisinde olan romantikler büyük bir hayal kırık-

lığı yaşamışlardır:

“Müharibeden evvel maarif ve medeniyyetin inkişaf etdiyi ölkelerde in-

sanın deyişdiyini, böyük ağıl sahibi olduğunu, xarüqeler yaratdığını, insan id-

rakının serhedlerinin hüdudsuz olduğunu, telim-terbiye vasitelerile her yerde

insanın kamala çatmasının, adi exlaqi keyfiyyetler kesb étmesinin mümkün

olduğunu tesdiq eden romantikler, müharibe dehşetlerini görenden sonra bu

neticeye  geldiler  ki,  insan  hér  ne  qeder  maariflense  de  yéne  onda  ‘ibtidai

vehşi beşer – instinktleri qalmış, beşer héç bir génetik inkişaf yolu kéçme-

den yéne de vehşi, anlaşılmaz beşer’ olaraq qalmış, ne élm, ne maarif, ne te-

lim-terbiye ibtidai vehşi instinktleri leğv éde bilmemişdir.” (Cefer 2003;157).

Bu anlamda romantik kanadın en önemli temsilcilerinden olan Hüseyin

Cavid’in “Herb ve Felaket” “İblis” “Savaş ve Muharebe” gibi değişik türdeki

çalışmalarında da savaş karşısında yaşanan dehşetin Batı’ya olan bakış açısı

üzerindeki etkilerini görmek mümkündür. Gördüğü vahşet ve yaşadığı dehşet

karşısında bu noktada “insan tabiatı”nı sorgulamaya başlayacak olan Cavid,

“Azer”de  de,  “Ressamın  Gızı”,  “Askerler Talim  Ederken”  gibi  bölümlerde

fıtrat ve yaradılış kavramları üzerinde felsefî mülahazalara yönelecektir.

Cavid’in zaman içerisinde Batı hakkındaki kanatlerini değiştirecek olan

bir diğer etken de kültürel ve ahlaki dokudaki farklılıklar olmuştur. Nitekim



Ali EROL

117


Türk Dünyası 44. Sayı

“Azer”de bu boyut ile ilgili olarak gündeme taşınan önemli konulardan biri-

sini kapitalist dünyanın kadına ve gençliğe bakış açısı oluşturur.

Hatırlanacağı üzere kadın hakları meselesi XX.yüzyılın başlarından itiba-

ren Azerbaycan edebiyatında gerek realist, gerekse romantik şair ve yazarların

sıklıkla kaleme aldıkları en önemli konulardan biri olmuştur. Bu çalışmalarda

kadının maruz kaldığı kötü muamele farklı yönleri ile irdelenmiş, temenniden

öteye pek götürülemese de çözüm önerileri sunulmuştur.

Kadın ve kadın hürriyetinin esas alındığı söz konusu çalışmalarda başlıca

iki tavır dikkatleri çeker. Bunlardan birincisi kadının içinde bulunduğu acınası

durumun tasvir ve tahlili, diğeri ise bu duruma sebep olanların deşifre edilerek

kınanmasıdır. Eğitim yolu ile kadını ait olduğu statüye kavuşturma arzusu da

bir üçüncü temayül olarak gösterilebilir. (Erol 2007; 255)

Bir çalışmasında kadınların “cemiyyet-i beşeriyyedeki kıymet ve ehem-

miyetlerini” görmek ve anlamak için sadece “Cennet anaların ayakları altın-

dadır” sözünü hatırlamanın bile yeterli olacağını ifade eden Hüseyin Cavid

(Cavid  2003b;  531),  “Şark  Gadını”,  “Gadın”,  “Gız  Mektebinde”  gibi  eser-

lerinde farklı boyutları ile ele alarak meselenin gündemde kalmasına önemli

katkılar sağlamıştır. Belki de bir prensip olarak benimsenmiş olan bu tavır

“Azer”e de taşınmıştır. Geleneksel uygulamaların ve toplumsal tabuların ka-

dın üzerindeki baskısı eserin “Gelin Köçerken” adlı bölümünde en çarpıcı bo-

yutları ile gözler önüne serilmiştir.

Ancak “Azer”de konu ile ilgili olarak altı çizilen asıl mesele bu konuda

Batı’nın sergilediği iki yüzlü tavırdır. Nitekim eserin “Lale” adlı bölümünde

şairin bu yöndeki sorgulamaları ile karşılaşırız. Hikâye kapitalist zihniyetin

kurbanı olan Lale adlı bir genç kızın yaşadığı trajedi üzerine yapılandırılmıştır

ki bu kurgu kadın hakları savunucusu olmakla övünen Batı’nın iki yüzünü

ortaya koyma düşüncesinin bir ürünü olarak karşımıza çıkar.

Hüseyin Cavid’in medeniyet konusunda kendisini rahatsız eden bütün bu

olumsuzluklar karşısındaki tavrı aktif bir nitelik taşımaktadır. Nitekim yaza-

rın, “Azer”de söz konusu sıkıntıların kaynak ve nedenlerine inme konusunda

oldukça gayretkeş olduğu görülür. Ona göre insanlar arasında büyük hayal

kırıklığı yaratan bütün bu olumsuzlukların başlıca müsebbibi aslında benli-

ğinden uzaklaşmış olan insanın bizzat kendisidir. “Azer”in “Yaşamak ve Ya-

şatmak” adlı bölümü işte bu analizin yapılarak bir sentezin ortaya konulduğu

bölümdür.

Şair bu bölümde ikinci şahıslar vasıtası ile önce konu hakkındaki farklı

kanaatleri ortaya koyar. Bir ihtiyar dünyayı cehenneme çeviren bencil duy-

guları lanetleyerek, her şeyin sevgi ile daha güzel olacağını söyler. Muhatabı

olan genç ise yaşamak için öldürmenin şart olduğunu, yeryüzünde zayıflara




“Azer” Poeması ve “Azer”in Perspektifinden Hüseyin Cavid

Türk Dünyası 44. Sayı

118


yer olmadığını belirtir. Çünkü gerçekte yeryüzü, üzerinde insan adı verilen bir

sürü muhteris böceğin birbirini yiyerek hayatta kaldıkları bir bataklıktır.

İşte bu noktada akil kişi olarak sözü “Azer” alır ve meseleye açıklık geti-

rir. Ne ihtiyarın, ne de gencin söyledikleri gerçeği tam olarak yansıtmamak-

tadır. Zira dünyayı herkes kendi bakış tarzı, hayat şartları, bilgi birikimi ve

tecrübeleri  doğrultusunda  algılamaktadır.  Onu  kimi  bataklığa  benzetmekte,

kimisi ifrite olarak tanımlamaktadır. Oysa dünya şen bir gül bahçesine ben-

zer. Orada istenilen çiçekler de vardır, istenmeyen dikenler de. Çiçek derip,

gül toplamak ya da çalı ve dikene dolanmak sonuçta insanoğlunun tamamen

kendi tercihidir:



İnsan çox tühafdır, o hər şey yapar, 

Onda yaşamaq da, yaşatmaq da var. 

“Yaşatmam, yaşaram” deyən sefillər

Qan içən vəhşilər yolunu izlər. 

Sen nə mələksən, nə də qaplansan, 

Nə gülsən, nə tikən... yalnız insansan. (Cavid 2003a; 187)

Cavid’in “Azer” vasıtası ile verdiği bu mesaj esasen insanoğlunun doğar-

ken iyi olduğu, zamanla bozulduğu vurgusunu da ihtiva etmektedir ki Azer-

baycan’da özellikle romantik kanadın sahiplendiği bu bakış açısında Rousse-

au, Didero gibi aydınlanma dönemi filozoflarının Firdevsi, Hakanî, Nizamî,

Hafız, Sa’di, Rumî, Ömer Hayyam gibi İslâm filozofu ve şairlerinin büyük

etkisi olduğunu söylemek mümkündür.

Yukarıda Azer poemasının muhtevası hakkında yaptığımız değerlendirme

ve  örneklemelerden  de  anlaşılacağı  üzere,  Cavid’in  tamamlanamamış  olan

bu son çalışması muhtelif konuların harmanlandığı antolojik bir çalışma ol-

mayıp,  pek  çok  problemin  ortak  paydasının  arandığı,  kendi  ifadesi  ile  asıl

kaynağını “beşeriyyetin en derin, en ulvi bir tecelligâhı” (Cavid 2003b; 545)

“sevgi” kavramından alan ve bu yönü ile de onun sanat felsefesini özetleyen

bir eserdir.



Kaynaklar

AKPINAR, Yavuz (1994), Azerî Edebiyatı Araştırmaları, Dergâh, İstanbul.

ELİYEV, Kamran (1985), XX. Esr Azerbaycan Romantiklerinin Edebî-Nezerî Görüşleri, Elm,

Bakı.


ELOĞLU, Mesud (1975), Hüseyn Cavid’in Romantizmi, Azerbaycan Dövlet Neşr., Bakı.

EROL, Ali (2007), Azerbaycan Şiirinde Romantizm, Azerbaycan Kültür Derneği Yayınları No:

53, İzmir.

Hüseyin Cavid (1982), Eserleri I, (Haz.: Turan Cavid),Yazıçı, Bakı.

------------ (1985), Eserleri IV, (Haz.: Turan Cavid), Yazıçı, Bakı.



Ali EROL

119


Türk Dünyası 44. Sayı

------------  (2003a),  Eserleri  Üç  Cildde  (Haz.:  Kemal  Abdulla-Turan  Cavid  vd.),  Bakı

Azerbaycan Medeniyet Fondu, C 1, Bakı.

------------  (2003b),  Eserleri  Üç  Cildde  (Haz.:  Kemal  Abdulla-Turan  Cavid  vd.),  Bakı

Azerbaycan Medeniyet Fondu, C 3, Bakı.

İBADOĞLU,  Ebulfez  (1979),  “XX.  Esr  Azerbaycan  Romantiklerinde  İnsan  Konsepsiyası

(1905-1910-cu İller)”, XX. Esr Azerbaycan Edebiyatı Meseleleri, Elm Neşr., Bakı.

İSMAYILOV, Ejder (1983), Dünya Romantizm En’eneleri ve Hüseyn Cavid, Yazıçı, Bakı,

Memmed Cefer (2003), Seçilmiş Eserleri II, Çinar Çap, Bakı.

TALIBZÂDE, Kamal (1966), XX. Esr Azerbaycan Tenqidi (1905-1917-çi İller), Azerbaycan



CCP Élmler Akadémiyası Neşr., Bakı.


Yüklə 286,58 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə