Sanatin tanimi



Yüklə 95,01 Kb.
tarix04.12.2017
ölçüsü95,01 Kb.
#13789

Sanat Nedir? Dalları Nelerdir, Önemi Nedir?

SANATIN TANIMI:

Sanat üzerine farklı tanımlar yapılmaktadır. Ancak biz burada Akademik çevrelerce yapılan tanımlar üzerinde durmayı daha uygun buluyoruz Buna göre sanatın tanımını şu şekilde yapabiliriz.

Bir duygunun, tasarının veya güzelliğin anlatımında kullanılan yöntemlerin tamamı veya bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılıktır. ” diyebiliriz.

Sanat, en kaba anlamıyla,” yaratıcılığın ve hayal gücünün ifadesi olarak anlaşılır.” Tarih boyunca neyin sanat olarak adlandırılacağına dair fikirler sürekli değişmiş, bu geniş anlama zaman içinde değişik kısıtlamalar getirilip yeni tanımlar yaratılmıştır. Bugün sanat terimi birçok kişi tarafından çok basit ve net gözüken bir kavram olarak kullanılabildiği gibi akademik çevrelerde sanatın ne şekilde tanımlanabileceği, hatta tanımlanabilir olup olmadığı bile hararetli bir tartışma konusudur.

Açık olan nokta ise sanatın insanlığın evrensel bir değeri olduğu, kısıtlı veya değişik şekillerde bile olsa her kültürde görüldüğüdür

Sanat kavramı üzerine yapılan yorumlardan önce sanat hakkında biraz bilgi vermek gerekir. İnsanoğlu yazılı anlatıma başlayamadığı çağlarda kendisini ifade edebilmek için, kendine ve çevresine göre iletişim adına aradığı anlamı bulabilmek için görsel anlatım yollarını yani sanatı kullanmıştır. Böylece anlattıkları ile kişiliğini oluşturmaya başlamıştır.

Sanatın tanımını verirken farklı açılardan bakmamız gerekir. Bu durumda da farklı tanımlarda bulunabiliriz.

Sanat; “yaratıcının ve alıcının duygularında varolan biçim ve ahenk birliği bağlantılarını harekete geçirip güzeli ortaya koyabilecek, hoşa giden yaratma çabasıdır,

Bir sanatçının ürün verebilmesindeki amaç, duymakta olduğu his ve heyecanları başkalarına da aktarmaktır ve bu aktarma işini nesnel olarak üstlenen de sanat ürünüdür.

Sanat güzel olandır, estetik olandır, insanlığın varlığı ile kendini var edendir.

Sanat görsel ve duygusal iletişim aracıdır. Sınırları ve boyutları verici ile alıcının kapasitesine ve kültürel birikimine bağlı olarak gelişir.”

“Sanat, insanlık tarihinin her döneminde var olan bir olgudur.

İnsanlığın geçirdiği evrimler yaşama biçimlerini, yaşama bakışlarını, sanat biçimlerini ve sanata bakışlarını değiştirmiş, her dönemde ve her toplumda, sanat farklı görünümlerde ortaya çıkmıştır.

Sanat, nesnel ve öznel yaklaşımlara göre farklı açıklanır. Nesnel yaklaşımda sanat, toplumsal etkilerle, öznel yaklaşımda ise salt bir bireysellikle yaratılır.

Özet olarak Sanat, belli kalıplar içine konulamayan ve estetik olan insan duygularının dışa vurumudur da diyebiliriz. 
Bugün sanatın “duygusal ve düşünsel etkileme gücü”’ne sahip oluşu daha belirleyicidir. Bu anlayışa en uygun tanımı yapan Thomas Munro’ya göre;

sanat doyurucu estetik yaşantılar oluşturmak amacıyla dürtüler yaratma becerisidir”.

Sanat, güzel ile uğraşır. Güzel göreceli bir kavramdır. Kendi içinde tutarlı bir bütünlüğü taşıyan şey çirkin, acı verici, iğrendirici bile olsa estetik açıdan güzeldir.

“Sanat, nesnel ve öznel yaklaşımlara göre farklı açıklanır. Nesnel yaklaşımda sanat, toplumsal etkilerle, öznel yaklaşımda ise salt bir bireysellikle yaratılır”

Kant’a göre; sanatın kendi dışında, hiçbir amacı yoktur. Onun tek amacı kendisidir. Güzel sanatı ancak deha yaratabilir.

Hegel’e göre; sanattaki güzellik doğadaki güzellikten üstündür. Sanat, insan aklının ürünüdür. Kendisine doğanın taklidinden başka amaç bulmalıdır.

Marks’a göre; yaratıcı eylem, insanın ve doğanın karşılıklı etkileşiminin bir aşamasıdır. Bu, toplumsal bir karakter taşır. Sanat, yaşamı insanileştiren bir olgudur. Araştırıcı, yaratıcı, çok yönlü tümel insana ulaşma çabası içinde sanatlar gelişebilir.

B. Croce; güzelliğin yerine anlatımı öne çıkarır. Sanat, sezginin ve anlatımın birliğidir. Bireysel ve teorik bir etkinliktir. Doğa, sanatçının yorumu ile güzel olabilir.

Sanat, deha düzeyindeki zekânın, var olana karşı tepkisinin, tutarlı bir bütünlük içerisinde somutlaştığı bir alandır. Sanatçı, zekâsı ve sezgileriyle çağının önünde giden insan olduğu için, gerçek sanatın anlayanı azdır. Onu anlamak için çaba gerekir.
Sanat, felsefenin en büyük açıklanamamış sorularından biridir. Sanat duyguyla tasarlanmış, içine emek sarf edilmiş bir eserdir.

“Sanattaki estetik, doğadaki güzelliklerin insan ruhunda oluşturduğu düzenli bir olgudur.



Sanat; inanç, felsefe, bilim ve teknik becerisi içinde yaklaşmaya özen göstermektedir.”

Sanatçının bilimsel ve sanatsal veriler doğrultusunda kendisini çizgi, renk ve sözcüklerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştır. Sanat, önceleri biçim bakımından özgürlük ararken; bugün, anlam, konu, ruh ve estetik bakımından özgürlük aramaktadır.

“Sanat öyle bir kişilik ifadesidir ki, bir dile bir zümreye hitap etmez, o bütün insanlara hitap edecek boyutlarda engin ve bütün insanları etkileyecek çapta güçlü, evrensel bir ifade tarzıdır.”

Günümüzde, insanların karşı karşıya kaldığı psiko-sosyal sorunlara çözüm olabilecek alanlardan biri de sanattır. İnsan duyarlığının karmaşık ürünleri olan ve daima insan özgürlüğünün hakkını arayan sanat eserleri, bazı kalıpları sürekli olarak zorlayıp aşar, onların nitelik olarak daha üstün ve yoğun yeni seviyelere ulaşmasını sağlar.



Tolstoy, “İnsanın bir zamanlar yaşamış olduğu duyguyu, kendinde canlandırdıktan sonra, aynı duyguyu başkalarının da hissedebilmesi için hareket, ses, çizgi, renk veya kelimelerle belirlenen biçimlerle ifade etme ihtiyacından sanat ortaya çıkmıştır” demektedir.

İnsan, nasıl duymaya, düşünmeye başladığı andan itibaren kelimenin gerçek anlamıyla hayata girmiş olursa, insanlık da duygularını ve düşüncelerini sesler, çizgiler ve renklerle canlı ve cansız simgeler halinde şekillendirmeye başladığı andan itibaren, gerçekten tarih sahnesine çıkmış olur. Sanat; din ve felsefe gibi, insanı günlük hayatın dar kalıplarından kurtaran bir teneffüs anı gibidir.

Sanatta güzeli, bilimde doğruyu arayan insan ruhu ve zekâsı, aslında kendini aramaktadır. Din, felsefe, bilim, sanat ve hatta teknik gibi alanlar, birbirine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Her sanat eseri, var olan bir şey ile bir nesne ile ilgilidir; belli bir varlığı anlatır, ondan bir kesit ortaya koyar.

Bir resim, belli bir tabiat parçasının resmidir veya bir insan görüntüsüdür.

Bir tiyatro oyunu, belli olayların simgelenmesidir.

Bir şiir ya da müzik parçası, ya tabiattan ya da insan ruhundan, insan duygularından bir anlatımdır.

Sanatçının gördüğü, kavradığı ve gerçeklik olarak belirlediği varlığın bilgisi, sanatın öz konusunu oluşturur.

Sanatı farklı bir biçimde de tarif etmek mümkündür.

İnsan aklının eşya üzerindeki pırıltısı”. İnsanların, tabiat karşısındaki duygu ve düşüncelerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritim gibi unsurlarla güzel ve etkili bir biçimde ve kişisel bir üslûpla ifade etme çabasından doğan ruhsal bir faaliyettir.



Sanat, “insanlar arasında anlaşmayı sağlayan bir araç” olarak kabul edebilir. Sanatın ayırıcı özelliklerinden biri, onun günlük, basit ve sıradan şeylerin üstünde olmasıdır.

Sanata ilişkin en önemli özellik anlatımdır. Kişinin çok özel iç dünyası, imgeleri, düşünüleri ve duyguları sanat ile görselleşir. Bu çok özel dünyanın dışa aktarılması, bir başka deyişle anlatımı, başkalarının anlatımının anlaşılması, insan için bir ihtiyaçtır. Hangi sanat formu olursa olsun yaratma eylemi anlatılmak isteneni izleyiciye iletme amacını güder.

Sanatı en yalın biçimde tanımlamak gerekirse;



Sanat bir görüş ya da seziştir.

Sanatçı bir imge ya da resim üretir. Sanattan tat alan biriyse yüzünü sanatçının ona gösterdiği yöne çevirir ve kendisi için açılmış olan pencereden bakarak, kendinde sanatçının imgesini oluşturur.



Sanatın dalları nelerdir.

Sanat sözcüğü genelde görsel sanatlar anlamında kullanılır. Sözcüğün bugünkü kullanımı, batı kültürünün etkisiyle, İngilizcedeki 'art' sözcüğüne yakın olsa da halk arasında biraz daha geniş anlamda kullanılır.

Gerek İngilizcedeki 'art' ('artificial' = yapay), gerek Almancadaki 'Kunst' ('künstlich' = yapay) gerekse Türkçedeki Arapça kökenli 'sanat' ('suni' = yapay) sözcükleri içlerinde yapaylığa dair bir anlam barındırır.

Sanat, bu geniş anlamından Rönesans zamanında sıyrılmaya başlamış, ancak yakın zamana kadar zanaat ve sanat sözcükleri dönüşümlü olarak kullanılmaya devam etmiştir. Buna ek olarak Sanayi Devrimi sonrasında tasarım ve sanat arasında da bir ayrım doğmuş, 1950 ve 60'larda popüler kültür ve sanat arasında tartışma kaldıran bir üçüncü çizgi çekilmiştir.

Biçim verilen malzeme değiştikçe, sanatın değişik adlara ayrılması mümkün olabiliyor. Ancak, sanatı çeşitlendirirken sadece malzeme yönüyle sınıflandırma yapmak mümkün değildir. Malzemenin yanı sıra, ifade ediş biçimi veya daha kapsamlı bir ifadeyle yaratıcılık, bu sınıflandırmada önemli bir etkendir. Sözgelimi, bir heykeltıraş da ağaca biçim verebilir, bir marangoz da... Fakat heykeltıraşın ağaca biçim verişteki ifade tarzı ile marangozun biçimlendirmesindeki ifade tarzı aynı değildir. Heykeltıraş biçimlendirmesini alışılmışın dışında, yeni ve özgün bir biçimde yaparken, marangoz ise alışılmış, bilinen veya tekrar edilen bir biçimlendirme yapar.

Bu bakımdan sanat genel olarak önce iki gruba ayrılır:

1- Pratik sanatlar / endüstriyel sanatlar (zanaat)

İnsanların gereksinimlerini karşılamak için yaptığı el becerisi isteyen işlerdir. Mutlaka eğitim gereklidir. Eğitimin de uygulamalı olması yani yapılarak, bir usta çırak ilişkisi içerisinde öğrenilmesi gereklidir. Ama eğitimin yanında kişinin işe yatkın olması el becerisi şarttır. Buna örnek olarak, marangoz, berber, terzi, aşçı vb. verebiliriz. 


Herkes dolap yapabilir, ama bir marangoz gibi yapamaz. 
Herkes dikiş dikebilir ama bir terzi gibi dikemez.
2- Güzel sanatlar.

Duygu ve düşüncelerin güzel bir şekilde görsel, işitsel ve drama yoluyla başkalarına anlatma işidir. Göze güzel görünümler sergilemek, kulağa hoş sesler duyurmak ve ruhta heyecan yaratmak güzel sanatların amacıdır. 

Bu iş için mutlak surette Eğitim gerekir ve işe yatkın olmakta şarttır. Ama bu ikisi yeterli değildir. Birde kişinin doğuştan gelen özelliğinin yeteneğinin olması gerekir. Herkes çalışırsa çok iyi resim çizebilir ama herkes bir ressam gibi resim çizemez. Herkes bir şeyler yazabilir ama herkes tarafından okunan değer verilen şeyler yazabilmek, bugün yazdığı bir kitabın yıllar sonra okunabilmesi ise ayrı bir olaydır.

Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Buda şunu gösteriyor ki; 


Herkes bir meslek sahibi olabilir, ya da yeteneği ve el becerisi olan herkes zanaatkâr olabilir. Ama herkes sanatçı olamaz. 
Güzel sanatlar deyince aklımıza, insan yaratıcılığı, insanın ilk çağlardan bu yana kendini ifade ettiği, tam yetkinleşemediği dönemlerde, çizgi, boya, kil yoluyla içini döktüğü biçimler, desenler, çeşitli oluşumlar geliyor.

Yetkinleştiği dönemlerde ise, örnekler çok çeşitli. Sözgelimi,



Ünlü Rönesans sanatçıları,

Yapılar, anıtlar, köprüler, müzeleri dolduran resimler, sonra şiirler

ya da Mimar Sinan'ın camileri, çeşmeleri, köprüleri ..

Derken günümüzün sanat eserleri, insan aklıyla duygularının estetik beğenisiyle yaratıcı gücünün ortaya koyduğu, bilim ve teknolojinin de en üst seviyelerindeki çağımız sanatçılarının sanat ürünleri:

Çağdaş resim, heykel, roman, tiyatro, sinema, çelik ve cam yapılar, incecik kullanım eşyaları, sesin, ışığın, rengin, oyun gücünün birleştiği büyük sahne olayları ve türlü tasarımlar.

Acaba güzel sanatları nasıl sınıflandırabiliriz?

Geleneksel ve çağdaş olmak üzere iki biçimde sınıflamak, bize bazı kolaylıklar getirebilir.


Geleneksel sınıflama,

Güzel sanatları, hitap ettiği duyu organlarına göre sınıflar. Sözgelimi,



Görsel sanatlar,

(plâstik sanatlar), göze ve görmeye dayanan sanatları, resim, heykel, mimari gibi dalları bir grupta topluyor.



İşitsel sanatlar (Fonetik sanatlar)

Müzik ve türleri ile edebiyat;



Dramatik Sanatlar (Ritmik sanatlar) ise,

Hem görme ve hem de hareketle ilgili olan sinema, opera, Tiyatro, dans, bale, kukla, vs. gibi sanatları kapsamaktadır.

Ancak, bu sınıflandırmanın ister istemez dışında kalabilen bazı türler de olabiliyordu.

Sözgelimi,

Karikatür veya seramik gibi.

Bu sebeple, daha çağdaş bir sınıflandırmaya gerek duyulmuştur. Bu sınıflama, söz konusu edilen sanat dalının niteliği ve tekniği göz önünde bulundurulmaktadır. Buna göre, şöyle bir sınıflandırma yapılabilir:



Yüzey Sanatları :

Tüm iki boyutlu sanat çalışmaları, yani bir eni ve bir boyu olan kâğıt veya tuval üzerine, bir duvar ya da kumaş üzerine uygulanan sanatlardır:



Resim ve türleri:

Yağlı boya, sulu boya, baskı sanatları, afiş, grafik çizimler, duvar resmi, minyatür, karikatür, fotoğraf, batik, süsleme vb.


Hacim Sanatları:

Üç boyutlu sanat çalışmalarıdır. Sözgelimi heykel, seramik, anıtlar gibi.




Mekân Sanatları:

İç ya da dış mekânı içine alan ya da düzenleyen sanat dallarıdır. En başta mimarî olmak üzere (bahçe mimarîsi, peyzaj mimarîsi), çevre düzenlemesi gibi mekâna ilişkin tüm tasarım çalışmaları.



Dil Sanatları:

Edebiyat ve yazı türlerini kapsayan sanatlardır: Roman, hikâye, şiir, deneme, tiyatro metni, film senaryosu vb. gibi.



Ses Sanatları:

Müzik ve bütün türlerini kapsayan sanatlardır: Halk müzikleri, klâsik müzikler gibi.



Hareket Sanatları:

İnsanın, bedeniyle anlatım gücü kazandırdığı sanatlardır: Bale, dans türleri, halk dansları, pandomim vb.



Dramatik Sanatlar:

İnsanın, eyleme dönüşmüş ifadelerle kendini veya bir olayı, bir olguyu anlattığı sanatlardır: Tiyatro, opera, müzikal oyun, kukla gibi sahne sanatları, sinema, gölge oyunu gibi türleri buna örnek olarak gösterebiliriz.

Böylece, bütün sanat dallarını içine alan bir sınıflandırma yapmış olduğumuzu söyleyebiliriz.

GÜZEL SANATLARIN TOPLUMDAKİ YERİ VE ÖNEMİ: 

Her insanın güzellik duygusuna ve güzele karşı bir ilgisi vardır. Giysilerimiz biçim ve renk uyumuna dikkat ederiz. Ev eşyalarımızı yerleştirirken güzel görünmesine özen gösteririz.

Düzgün görünümlü çiçeklerle süslenmiş bir masada yemek yemek iştahımızı açar. Güzel bir müzik eşliğinde iş yapmak verimi arttırır. Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkündür.
Görme ve işitme duyguları gelişmiş olan kimseler ise bu konuda oldukça hassastırlar. Çevrelerindeki çirkin görüntülerden ve çirkin seslerden herkesten daha çok onlar rahatsız olurlar.

Bu sebep ve gerekçeler göz önünde bulundurulduğunda güzelliğin ve güzellik anlayışının toplumda önemli bir yeri olduğunu görebiliriz. Tabi bu görüş ve düşünceler veya güzellik anlayışı fertlerden başlayarak aile bireylerine ve topluma kadar farklı şekillendirmeleri anlayışları ve yorumları da beraberinde getirebilir.

Ama netice itibariyle güzel olan her şey beğenilir sevilir ve kabul görür.

Sanat Eğitiminin Birey ve Toplum için önemi:

Çağlar boyunca insan, güzel sanatların tümünü, kendini ve ait olduğu toplumu geliştirme, zenginleştirme ve güçlendirme yolunda vazgeçilmez bir unsur olarak görmüş, kendi kültür birikimini yarınlara aktarma konusunda bilinçli ya da bilinçsiz olarak bundan yararlanmıştır.

Sanat eğitimi ile ilgili literatür (Edebiyat) tarandığında dış kaynaklı yayınlarda ilk dikkati çeken şey, ülkelerin eğitim politikalarında yaratıcılık eğitimine verilen önem ve bunun sonucu olarak sanat eğitimi konusundaki yayınların çeşitliliğidir.

Bu yayınlara dayalı olarak ABD ve Avrupa ülkelerinde sanat eğitimi derslerinin müfredatları incelendiğinde; özellikle ilk ve orta öğretim kurumlarının programlarında "Art, Kunst" vb. derslerin haftalık ders saatlerinin fazla olduğu, ders kapsamlarının farklılığı, içeriklerinin bireyi yarınlara hazırlamada etkili olduğu, ayrıca öğrencilerin gelecekte iyi birer sanat tüketicisi olmalarının hedeflendiği dikkati çeker.

Batı ülkelerindeki program geliştirme çalışmalarında ise; yaş grubu özelliklerinden yola çıkılarak eğitim süreçlerinin incelendiği, eski yöntemlerle birlikte değişen dünya koşulları içerisinde bireyin ihtiyaçları dikkate alınarak durumun bilimsel verilerin ışığında değerlendirildiği ve planlandığı, örneğin "Bilgisayarla Resim ve Tasarım" anlayışının kapsam içine alındığı gözlenmektedir.

Batı, sanat eğitiminin birey üzerindeki etkisini çok iyi kavranmış konuya ilişkin devamlı bir arayış içerisindedir. Bireyin gelişiminde sanat eğitiminin önemini daha iyi ortaya koymak üzere konunun detaylandırılması bizde de kurum ve kişileri harekete geçirerek belki sanat eğitimini müfredat içerisinde hak ettiği yere koydurabilir. Bu nedenle neden sanat eğitimi gereklidir sorusuna yanıtlar bulmaya çalışalım.



Sanat Eğitiminin Gerekliliği:

Birey sanat eğitimi etkinlikleri yolu ile

- Bir taraftan bakma eylemi içerisinde görmeyi öğrenirken, diğer taraftan dokunduğu biçimlendirdiği değişik malzemeleri tanıma fırsatı bulunur. Uygulanan motivasyonlar uyarıcı rolü üstlenir. 

- Her türlü yetenek ve gereksinimlerini ortaya çıkarma şansına sahip olur. Bu yolla kendi yetilerinin farkına varır, böylece ileride meslek seçiminde sağlıklı tercihlerde bulunur.

- Duygularını, görüşlerini malzemeye aktırırken yeni deneyimlere girer. Bu yaşantı zenginliği nesneler arası ilişkileri kurmada ona kolaylıklar sağlar, böylece senteze ulaşmayı başarabilir ve yeni anlatım yolları arayışına girer. 


- Doğaya ve çevresinde gelişen ve değişen olaylara farklı bir gözle bakmayı davranışa dönüştürür.

- Kişiliğini geliştirme fırsatını bulur. Duyan, düşünen, yaratan, kendisi ve çevresi ile diyaloga giren bir yapı oluşturur.

- Soyut kavramları algılaması kolaylaşır.

- Karşılaştığı problemleri daha rahat çözümler.

- Zihinsel yetileriyle birlikte duygu yanını da geliştirir.

- Sanatçı, sanat eseri ve kendisi arasında bağ kurmayı başarır.

- İçinde bulunduğu çevreyi algılayarak bu çevreyi daha iyi ve daha güzele doğru geliştirme isteği duyar.

- Grupla çalışma ve birlikte iş bitirme alışkanlığı edinir. Grubun başarısı için sorumluluk üstlenir.

- "Ben" için çalışma isteğini "biz"e dönüştürür. 

- Araştırma, bulma, sınama ve yeniden kurma gibi yaratıcı süreçte yer alan yetilerini geliştirir.

- Özgüven duygusunun gelişmesine olanak bulur.

Görülüyor ki, sanat eğitimi, birey için içinde yaşadığı dünyayı kavramada, karşılaştığı problemleri çözmede, gördüğü, hissettiği şeylere karşı reaksiyon göstermede son derece önemli bir rol üstlenir ve sanat eğitimi bir bütünlük içerisinde düşünüldüğünde birey ve toplum için can damarı durumundadır. Çünkü genel eğitimin hem bilişsel, hem duyuşsal hem de psiko-motor alandaki hedeflerine hizmet verir.

Böylece bireyin estetik, fiziksel, zekâ, toplumsal gelişimlerine katkıda bulunur ve yaşamın bütünselliği içerisinde sanat yoluyla eğitimini sağlar. Bu yolla, eğitimde, iletişimde, estetik beğenide bütünlük sağlanmış olur.

Sanat eğitimi, bireylerde var olan yaratıcı gücü geliştirme konusunda en etkin disiplindir. Eskiden olağanüstü bir güç olarak kabul edilen "yaratıcılık", sadece yetenekli insanlara özgü olarak değerlendirildi. Günümüz Türkiye'sinde de ne yazık ki hâlâ bu düşünceler hâkim olup resim-iş dersi diye anılan sanat eğitimi dersleri "seçmeli ders" statüsüne düşürülerek, eğitimin kalitesini olumsuz yönde etkilemiştir. Bu olumsuzluğun sonuçları ilerideki yıllarda daha belirgin olmak üzere ortaya çıkması muhtemeldir.



Sanat Eserlerinde Olması Gereken Şartlar:

1.Kalıcılık.

Sanat eseri teknik olarak kalıcı olmalıdır, mesela Leonardo daVinci’nin kendi yaptığı boyaların 5-10 yıl sonra bozulduğunu düşünün, o zaman bu sanat eserleri olurmuydu? Veya Franz Kafka’nın Naziler tarafından yakılmış eserlerini düşünün, yakılmadan önce bu eserler vardı ama şimdi?



2.Orijinallik.

Sanat eseri sanatçının anlatmak istediği evrenin bir parçası hakkındaki algılamalarını bize verirken o eser en azından teknik olarak özgün-orijinal olmalıdır, yani daha önce “bu şekilde bir algılama aynı teknikle” verilmemiş olmalıdır,

Örnek vermek gerekirse ben Mona Liza’ya benzer bir kişiyi aynı gülümseyişle çizerken fırça darbelerimde aslında ona olan platonik aşkımı belirtiyorsam, bu daVinci taklitçiliği olur, ama bu eserdeki ana platonik aşk fikrini bir daha kullanamayacağım anlamına gelmez.

Fakat o zaman bu fikri verirken kendi modelimi kendi gördüğüm biçimde ve kendi tekniğimle uygulamasını yaparak eserimi yaratmalıyım, o gülümseyiş daVinci’nin platonik aşk mesajını sunuş biçimidir. Ben bir kol hareketi, bir dudak ısırmasını aynı mesaj için değişik bir teknikle uygulamış olurum.

Eğer yaptığım bu eser sanat tarihi içinde doğru bir ekol veya çağdaş eğilimler taşıyorsa bu bir özgün-çağdaş sanat eseridir. Bu yüzden çok basit öğeleri kullanarak yapılan sanat eserlerinde orijinal olmak daha zordur. Ama unutulmamalıdır ki taklit sanatçının asistanlık dönemlerinde tekniğini geliştirir, görüş açısını büyütür.

Sanatçı toplumdan ve ustalarından aldığı kültürel temel üstüne oturmaktadır sanatçı bu altyapısını aşabildiği zaman bir sanatçı olur, bu yüzden esinlenmeler aynı tekniği kullanmalar doğaldır, dünyada önceki bir ustadan veya kendi ustasından esinlenmemiş bir sanatçı yoktur, ama sanatçının eserleri kendine özgün olacak kadar olgunlaşmıştır. Bu şart yerine gelmezse o eser maalesef taklit veya tekrar olur, orijinal sanat eseri olmaz..



3.Çarpıcılık.

Sanat eseri çarpıcı olmalıdır (Katharzis etkisi için), bunun için sanat eserinin kompozisyonunun, düzeninin, renklerinin, ritminin albenili olması gereklidir ki sanat eseri değerlendirici kesim tarafından algılanabilsin, dikkati çekilsin.

Bu şimdiye kadar yapılmamış teknikler uygulanarak, gariplik, çirkinlik özelliği kullanılarak da yapılabilir, ama en çok kullanılan güzellik, hoşluk, estetik ve çarpıcı cümleler renkler öğelerdir. Mesela Franz Kafka’nın eserlerinde kullandığı teknik, mekânların karmaşıklığı, büyüklüğü ve can sıkıcılığı, kişilerin kendi aralarındaki ilişkilerinin son derece alt düzeyde hatta ilkel ihtiyaçlar düzeyinden öte geçmemesi de romanlarının çarpıcılığını sağlayan özelliklerdendir. Kafka bu ilkel kişilikleri ve mekânları kendisiyle toplum ve evrenle arasındaki ilişkileri anlatırken trajik-komik öğeler olarak kullanmaktadır.

4.Çağdaşlık.

Sanat eseri çağına uygun biçimde ve çağdaşlarıyla uygun sanat ekollerinin birisine atfedilecek bir şekilde veya en azından bu ekollerden birisine benzediği varsayılarak değerlendirilir. Eğer bunlar uygulanamıyorsa Sanatçının sanat eserleri yeni bir ekol (felsefe, kural, doktrin, mezhep, okul, ideoloji, doktrin) olabilecek düzeyde (kalitede ve kantite de) olmalıdır-ki sanatçının bu yeni sanat eserleri dizisi eski ekollerle sürekliliği olan yeni bir ekol sayılabilsin.

Eğer bu ekoller o sanat eserine uygulanamıyorsa veya sanat tekniğinde ekoller çok belirgin değilse o zaman o eserler içerdikleri objelere göre de sınıflandırılabilirler. Doğa-Peyzaj-Makro-İnsan-Sosyal-Şehir Peyzajı-Evcil Hayvan-Vahşi Yaşam-İnfrared gibi.

5.Evrensellik.

Sanat eseri evrensel olmalıdır, yani dünyadaki tüm sanattan iyi anlayan değerlendiriciler tarafından zaman içinde ortak sanat değerleri dizisinde yeri olduğu fikri ortak olarak benimsenmelidir, bu zaman alıcı bir süreçtir, sanat eseri tüm dünyadaki sanat değerlendiricilerinin beğenisini kazanmasını gerektiren süreçlerden geçmelidir ve bu yorumlar kalıcı olmalıdır.

Bu süreç aynı zamanda sanat eserinin “Klasik bir sanat eseri olduğu mertebesini de beraberinde getirir. Eğer sanat eseri tüm yorumcular tarafından aynı düzeyde algılanmıyorsa veya yorumcular yorumlarını ve ilgilerini o sanat eseri için zaman içinde değiştiriyorsa o sanat eseri sadece beğenildiği zaman süreci içerisinde Klasik olarak değerlendirilmez. Ama bir kısım değerlendirici tarafından belli bir süre sanat eseri olarak algılanıyorsa o zaman “Popüler” sanat olarak değerlendirilir (Pop müzik gibi).

Eğer bir sanat eseri yeterli sanat değerlendiricilerinin değil de bir sanat kolu eseri ve tarihi hakkında yeterli sanat değerlendiricileri kadar bilgisi olamayan kişiler tarafından değerlendirilmiş ve sürekli değil ama belirli bir süre için belli bir yerde büyük sayıda kişi tarafından beğeni kazanmış eserler de Popüler sanat unvanını kazanır.

Öte yandan bir sanat eseri hemen her yerde tüm yeterli sanat değerlendiricilerinin çoğunluğunun (hepsinin olmayabilir) beğenisini her zaman kazanıyorsa o eser Klasiktir. Eserin evrensel olabilmesi için tekniğine uygun ve evrensel olarak ortak algılanabilecek şekilde yapılması gerekmektedir.

Böyle sanat eserlerini Trabzon’daki tüm değerlendiriciler farklı bir başka şehirdeki tüm değerlendiriciler farklı olarak algılıyorsa bu sanat eseri evrensel niteliğe kavuşmamış demektir, hiç olmazsa bu iki şehirdeki bazı değerlendiriciler eserin en azından belli bölümleri için aynı algılamaları duyumsamalıdırlar



6.Yayınlanma Gerekliliği.

Sanat eseri yayınlanmalıdır, alıcıların-değerlendiricilerin yani tüm insanlığın görüşüne sunulmalıdır. Yayınlanmamış bir eserin anlamı eğer imkânsızlık nedeni değil de bilinçli olarak yayınlanmamışsa o eseri yaratanın kişisel tatmininden öteye geçmez. Yayınlanmamış bir bilimsel araştırmadan farkı yoktur. Bunu kaba ve komik bir örnekle çok güzel ekmek yapan bir fırıncının ekmeklerini satmayıp bunu diğer ekmek yiyen kişilerin (yani izleyicilerin) kullanımına sunmamasına benzetebiliriz.

Sanat eserlerinin eski yayınlanma zorlukları (kitap bastırma, sergi düzenleme gibi) günümüzde İnternet sayesinde büyük ölçüde aşılmıştır. Bugün internet sayesinde sürekli bir sergi veya sergiler sahibi olabilir veya olan sergileri izleyebiliriz, hatta sanatçının kendini geliştirmesine yardımcı olması ve hayatını kazanmasını sağlayacak şekilde eserleri satabiliriz.

Kişisel Devamlılık ve Sanatçının Evrimi.

Sanatçının eserleri en azından onun belli bir dönemi için, evren parçaları hakkındaki görüşünü gösterir, insan doğasına uygun olarak belli dönemlerinde veya tüm sanat yaşamı boyunca eserleri onun bu görüş açısını yansıtır. Yine insan doğasına uygun olarak zamanla sanatçı değiştikçe bu görüş açısı da değişebilir, genellikle bu değişim sanatçının eski bakış açılarına uyumlu bir biçimde olur. Yani bir sanatçının sanatı sürekli olarak değişir. Bunu sanatçının gelişimi, değişik evreleri diye adlandırmak mümkündür.



Farklı Kategorideki Sanat Eserleri.

Folklorik veya bölgesel tarihi sanat eserleri farklı kategoridedirler. Çünkü böyle sanat eserleri yukarıda belirtilen sanat eserlerinin değerlendiricileri de o bölgeye veya o zamana ait olmalıdır. Folklorik ve bölgesel bir sanat eserinin dünyanın öteki ucundaki bir değerlendiriciye aynı algılamaları vermesi beklenemez.

Bu yüzden böyle sanat eserleri içinden geldikleri kültür değerlerine göre değerlendirilmelidirler. Mesela eski Çin müziği eserler bölgesel müzik sanat eserleridir, bizim anlamamız beklenemez veya eski tarih çağlarında yapılan eserler, mağara resimleri veya örneğin Eski Mısır resimleri ve hiyeroglifleri de o zamana ait ölçülerle değerlendirilmelidir, çünkü o zamanlarda yazı harfleri bile sanat olarak değerlendiriliyordu.

Soyutlama, Değiştirme:

Sanatçı evreni kendi aklına göre yorumlamalıdır. Tamamen orijinaline benzeyen kayıtlar sanat değildir, Mimezis kuralının burada işlemesi gereklidir. Bunun için deformasyon, renk ve şekil değişikliklerinden tutunda modern sanattaki gibi gerçeklikten tamamen kopmaya giden metotlar kullanılmalıdır.

Estetik kaygılar, soyutlama ve saflaştırma, Aristo’nun Mime sis ve Katar sis mental tekniklerine-kuramları gibi sanat teoriği ve estetik kurallar uygulanır. Bu değiştirme sembolizm yani semboller kullanılarak bazı kavramların yeniden tanımlanmasını da içerebilir.

Dikkat edilirse YARATICILIKTAN şimdiye kadar söz etmedik çünkü gerek yoktu, bir mimetik veya katartik etkiyi yaratmak için yaratıcılık zaten tek unsurdur, tüm bunları içeren bir kavramdır. Buraya kadar anlatılanlar zaten yaratıcılığın nasıl ortaya çıkarılması gerektiğini göstermektedir.

Bir eserin sanat olabilmesi için yukarıdaki şartların tek tek veya bazılarının değil bütün şartların birlikte yerine gelmesi gerekmektedir ki o eser sanat eseri olsun. Şimdi sanatın ayrımını daha iyi yapabilmek için birazda ne sanat değildir diye ayrım yapalım ki sanat kavramı kendi yerini daha iyi belirlesin.

     Ne Sanat Değildir (Neler Sanat Olma Özelliğini Taşımaz)

Sadece Güzel olan Sanat Değildir. Sanat eseri yaratılırken çarpıcılığı olsun diye kullanılan güzel şeylerin kavram ve tekniği o eseri sanat eseri yapmaz. Sadece güzel bir resim, fotoğraf, roman vs… yapar. Bunlar Yukarıdaki sanat eseri şartlarını taşımaz dolayısıyla orijinal değildir.

Sanatçının kişisel ve kendine özgü yorumunu da taşımaz, bu özelliğin bulunmaması da sanat kavramı olma özelliğine uymaz. . Unutmayalım zaten güzellik kavramı son derece sübjektif (Öznel, nesnel) bir kavramdır. Eğer sadece basitçe bir algılama yerine güzelliği estetik felsefe alanında tartışmak istersek güzellik haz alma duyusunu veren insanlığa özgü ortak bir duygudur.

Günümüzde sanatları belirleyenler ise sadece güzellik değil komik, trajik, yüce, çirkin, iğneleyici, dehşet verici, hoş olmayan gibi kategorilerde mevcuttur. (Negatif estetik öğeler).  Bu yüzden fotoğrafçılar arasında devamlı olarak güzel fotoğraf çekilmeye çalışılması sayının fazla olması nedeniyle birbirini tekrarlayan hatta bazen sıkıcı eserler ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

        Sadece Hoşa Giden Kalıcı Kayıtlar Sanat Değildir,  Çünkü evrenin sadece hoşa giden bölümlerini kaydetmek  bir sanat eseri için yetersizdir. Sadece hoşa giden bir eser yaratmanın bir orijinalitesi yoktur, yaratıcılık gerektirmez. Değişik  kişisel algılama ve bunu sunmakta sadece hoşa giden kayıtlarda sanat olmayabilir. Mesela herhangi büyük bir kırmızılıkla bir gün batımı fotoğrafı veya resmini sanatçının kendi yorumu olmaksızın çekmesi ve bunu sunması herkesin hoşuna gider ama böyle bir  eser ne orijinal olur  nede altında bir yaratıcılık yatar.

Ayrıca hoşa gitmeyen hatta rahatsızlık verici sanat eserleri de vardır, mesela Munch’un çığlık adlı tablosu gibi. Mesela yasal pornografide hoşa gidebilir ama bu insanın düşünen korteks kısmına  değil alt beynine hitap eden ilkel duyguları etkilediği için ve sanatın diğer tüm unsurlarını içeremeyeceği (özellikle mimesis) için pornografi sanat değildir.

           Sadece Çarpıcı Olan Şeyleri Sunmak Sanat Değildir. Mesela çok renkli bir çiçek fotoğrafı veya su altı ilginç balık fotoğrafı veya çok ilginç bir roman veya film veya çok ilginç bir tiyatro eseri, yukarıdaki nedenlerden ötürü sanatçının kişisel ve çağdaş yorumunu taşımıyorsa bir sanat eseri değildir, sadece ilginç bir eserdir.

      Sanatçının Kendi Yorumunu Taşımayan eserler yalnızca belgesel nitelik taşıyan eserlerde sanat değildir bu da sadece bir belgesel olma özelliğini taşır. Mesela savaş fotoğrafçılığı, toplumsal tarihsel belge niteliği taşıyan her türlü çağdaş veya tarihi kayıt anlamı taşıyan eser Sadece Orijinal Kayıtlar Sanat Eseri Değildir. Mesela 5000 metre derinlikte yaşayan bir hayvan görüntüsü veya 5 milyar ışık yılı uzakta bir galaksinin doğumu veya şimdiye kadar hiç kimsenin yazmadığı ilginçlikte garipliklerle dolu olan bir eser sadece orijinaldir ama sanat değildir. Bu da yalnızca ilginç bilimsel veya belgesel bir kayıttır.

Sanat yapmak için evrenin bir parçasını ele alarak bu parça hakkındaki kendi görüşünüzü, değer yargılarınızı, isteklerinizi, evrenin bu parçasını algılanmasını istediğiniz veya istemediğiniz (negatif mesaj) şekliyle, çarpıcı vurgulayıcı biçimde yeniden işlemeniz, bu konuyu algılanabilmesi kolay ve kalıcılığı olması için tekniğine uygun biçimde işlediğiniz de ve bunu bir yolla yayınladığınızda, sizde sanat yapıyorsunuz demektir.


Can Baytan

Sanatın Hayatımızdaki Önemi:

18. YY' a dek bir örgün sanat eğitiminden, daha doğrusu öğretiminde söz edilemez. Yüzyıllar boyunca sanatçı daima usta-çırak ilişkisi içinde yetiştirilmiştir. Büyük oranda lonca (sanatı ve zanaatların kalitesini denetleyen toplumsal bir kurum) sisteminin bir sonucu olan bu yetişme düzeni, Batı'da kapitalizmin gelişmesiyle birlikte loncalar ortadan kalkınca zorunlu olarak yerini okul-içi öğretime bırakmıştır. Akademiler bu yeni gereksinimlerin bir sonucudur. 

Çağdaş sanat eğitiminde ise, en önemli ve ilerici atılımlar 1919 ile 1933 yılları arasında Bauhaus bünyesinde (Alman sanat okulu) gelişmiştir

Kısa bir sanat eğitimi tarihçesiyle giriş yaptıktan sonra sanatı toplumsal yaşamımızdaki önem ve değeri yönünden ele aldığımız zaman, sanat, sosyal yaşamda var olan gerçekleri olduğu gibi değil de, olması gerektiği gibi dile getirir. Bunu yaparken öznel bir bakışla nesneleri ve olayları değerlendirerek bir beyin süzgecinden geçirerek doğayı bozar, değiştirir, artırır ya da azaltır. Çünkü sanat kaybedilemeyecek güzeli aramaktadır.

Hayal gücünün yarattığı renkler, çizgiler ya da seslerle hareketlerle her şeyi kendi içinde gördüğü şekle dönüştürür. İnsana hitap eder ve estetik hazlara hizmet etmiş olur. Ortaya atılan sanat eserleri (heykel, resim, tiyatro, sinema, şiir, roman, müzik v.s) bireyin kendi hislerinin ne olduğunu öğrenmesini sağlar.

İnsanları kötü duygulardan kurtararak onlara iyi, olması gereken duygular aşılarken ayrıca yaşadığı şehrin, sınıfın ve ulusun insanlarına bir kişilik ve yaşama bilinci aşılayarak birlik sağlar, insanların birbirlerine yaklaşmasına yardım eder. Sanat bizi sanatçı aracılığı ile konularında yarattığı tiplerle bir araya getirerek yaşamımızı daha da bir genişletir, yani yaşamı artırıcı bir işlevi vardır. 


Dolayısıyla toplumsal yaşamı hiçbir zaman sanattan bağımsız düşünemeyeceğimize göre her toplum kendi sanatına ve sanatları icra eden sanatçılarına, geleceğimizi oluşturacak gençlerin sanat eğitimlerine büyük önem vermesi gerekmektedir ki çağdaş bir toplum seviyesine ulaşabilelim.

Atatürk'ün "Sanatsız kalmış bir ülkenin hayat damarlarından biri kopmuş demektir." sözü bizlere her zaman ışık tutacaktır.


Tahsin Albulut
Resim ve Sanat Tarihi Öğretmeni


SANATÇI:

KİME SANATÇI DENİR?
Sanatın tanımıyla ilgili bazı tarifleri yukarıda yapmış bulunmaktayız. Bu tanımlar ışığında Sanatçının tanımını da şöyle yapabiliriz.

Sanatçı ise, herkesin duyduğunu, gördüğünü, hissettiğini, düşündüğünü; farklı şekilde duyan, gören, hisseden, düşünen, yorumlayandır. Sanatçı duyulmayanı duyan, görülmeyeni görendir. Diye tanımlama yapabiliriz.

Bir başka basit tanım ise,

Sanatçı, sanatı gerçek anlamda özümseyen, önemseyen; sanatı kendi kişiliğinde eriterek, güzel şeylere dönüştüren (dönüştürebilen), "insan olmak" bilincini en üst düzeyde tutan (taşıyan), kendini aşan kişidir.



Sanatçı Kimdir?.

Sanatçı, karşılık beklemeden, sürekli kendisinden verendir. Yüzyıllar öncesinden yüzyıllar sonrasına seslenebilendir. Çağcıldır. Çağcıldır her yönüyle... Yaşadığı dönem güç anlaşılır, anlaşılamayabilir de... Toplumun üstündedir. Yarınlara seslenir. 


Diğer bir deyişle; sanatçı, herkesin duyduğunu, herkesin gördüğünü, herkesin hissettiğini, herkesin düşündüğünü; farklı şekilde duyan, farklı şekilde gören, farklı şekilde hisseden, farklı şekilde düşünen, farklı şekilde yorumlayan, farklı şekilde yansıtandır; duyulmayanı duyan, görülmeyeni gören, olmayanı bulandır. 

Sanatçıların Sosyal Güvenlik Sorunu:

Fuat Tütüncüoğlu

2009 Yılı Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninde Sayın Cumhurbaşkanı basın mensupları ile yaptığı sohbette; “Bir ülkeyi güçlü yapan, büyük yapan şey sadece ekonomisi, gelişmesi değil. Kültür ve sanat hayatı zengin olan ülkeler aynı zamanda güçlü de oluyor” derken sanatın toplum için ne derece önemli olduğunu hatırlatmıştı.

Toplumun sorunlarının çözümünde, sanatın yol göstericiliğine ihtiyacımız var. Rönesans sonrası yaşanılan değişimin meydana getirdiği sorunların çözümü Shakspeare, Rousseau, Goethe’nin eserlerinde saklı. Tarihimizde Yunus Emre, Hacı Bayram, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Âşık Veysel’in dilden dile dolaşan şiirleri halkın dertlerine derman oldu.

Yaşar Kemal’in romanlarından öğrendik Çukurova ağalık düzenini, töre yapısını. Orhan Kemal işçi, köylü, kadın, kimsesiz çocukları, çalışanların sorunlarını adeta toplumun gözüne sokarak, kendi kendimizin farkına vardırdı.

Peyami Safa ile toplumsal ve kültürel değişimi algıladık. Ülkemizde sanatçılar, çalışma şartlarından kaynaklanan sorunları yaşamaktalar. Değerli ses ve beste sanatçımız Orhan Gencebay, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın düzenlediği kahvaltıda, bu sorunlara birer birer değinmiştir.

Sayın Başbakan da sanatçıların sorunlarının çözümü konusunda sanatçılara destek sözü vermiş bulunmaktadır. Sanatçılar yaptıkları işin niteliği gereği, kısa süreli ve yoğun çalışmak durumundalar. Çoğu zaman çalıştıkları ortamlarda, güvenlik ve sağlık önlemleri yeterli derecede sağlanamamakta. En önemlisi ise sanatçılar işsizlik dönemlerinde sosyal güvenceden yoksun kalmaktalar, gerekli prim ödeme gün sayısını tamamlayamamaktalar.

Sanatçıların sigortasız çalıştıkları da sıkça dile getirilen sorunlar arasında. Bu nedenle geçmişte sanatçılara genellikle kendilerine tanınan hizmet borçlanma olanakları değerlendirilerek aylık bağlanabildi. Aylık bağlanamamış sanatçılar hasta, özürlü ve yaşlılık dönemlerinde muhtaç duruma düşebilmekteler.

Sanatçılara kendi aralarında yardıma dayanan yetersiz bakım hizmetleri sunulabilmektedir ancak Sanatçıların, muhtaç hale düştüklerinde kendilerine bakım hizmeti sunabilecek özel sistem ve kuruluşlara ihtiyacı var.

Musiki Eseri Sahipleri Meslek Birliği ve Sahne Sanatçıları Sendikası tarafından düzenlenen, Sanatçıların Sosyal Güvenliği Paneli’nde bu sorunlar üzerinde durulmaktadır. Sanatçılar adına önemsenmesi gereken bu arayışlar, umut ederiz ki çözümü de beraberinde getirir.

Bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılan; film, tiyatro, sahne, gösteri, ses ve saz sanatçıları ile müzik, resim, heykel, dekoratif ve benzeri diğer uğraşları içine alan bütün güzel sanat kollarında çalışanlar ile düşünürler ve yazarlar 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılmaktadır.

İşverenler ile sanatçılar arasındaki hukuksal ilişki, hizmet sözleşmesinden daha çok istisna sözleşmesine dayanmaktadır. Bunun anlamı sanatçıların bağımsız çalışan sayılması, yani işçi sigortalısı değil esnaf sigortalısı sayılması gerektiğidir. Ancak sanatçılara istisnai bir hak verilerek 1978 yılından buyana SSK sigortalısı sayılmışlardır.

Böylece sanatçılara, bağımsız çalışanlara (Bağ-Kur) göre daha az sürede prim ödeyerek emekli olma olanağı tanınmıştır. Hangi uğraşı alanı ve sanat dallarının sigortalı sayılacağı Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından belirlenerek Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilmektedir. Bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılan sanatçıların, sigortalı sayılabilecekleri alanları gösterir liste yazımızın sonunda görülmektedir.

Hal böyle olmakla birlikte, sanatçıların yaşlılık aylığı almaları o kadar da kolay değil. Örneğin 01.01.2008 tarihinde ilk defa sigortalı olan 01.01.1989 doğumlu erkek bir sanatçı, 7.000 gün prim ödenmesi halinde 60 yaşında 01.01.2049 tarihinde yaşlılık aylığına hak kazanabilmektedir.

Türkiye şartlarında 7000 gün, neredeyse 19,5 yıl çalışılması anlamına geliyor ki, sanatçının bu gün sayısına ulaşması zordur. Sanatçılar işsiz kaldıkları dönemde isteğe bağlı sigortalı olabilmekteler.



Ancak işsizlik döneminde zaten parasal sorunlar yaşayan sanatçıların, primini kendileri ödeyerek isteğe bağlı sigortalı olmaları gerçekçi bir yaklaşım değildir. Sanatı ve sanatçıyı yaşatmak için hepimize görev düşüyor. Anlaşılacağı üzere karar alıcılara daha fazla görev düşüyor. Bu anlamda yukarıda bahsedilen sigortalılık kapsamına giren sanat dallarını şu şekilde görebiliriz.

Sanatçı ve Çalışanları Gösterir Liste:

I- Sinema Sanatçıları ve Çalışanları: Yapımcı, yönetmen, yönetmen yardımcısı, oyuncu, yardımcı oyuncu (figüran), görüntü yönetmeni yardımcısı, kamera teknik ekibi, ışıklandırma yönetmeni, ışıklandırma yönetmeni yardımcısı, ışıklandırma ekibi, set teknisyenleri, makyajcı, kostümcü, terzi, giydirici, sanat yönetmeni (art director), dekoratör, dekoratör yardımcıları, marangoz işçileri, seslendirme sanatçıları, laboratuar şefi, laboratuar işçileri, seslendirme stüdyosu teknisyenleri, müzik bestecisi, müzik yönetmeni, eser yazarı, diyalog yazarı, senaryo yazarı, montajcı (kurgu), ses yönetmeni (sesli çekimde), şakşakçı, afiş grafikeri, çevirmen, yapım yönetmeni (prodüksiyon amiri) yardımcıları, supervisor, jenerik ressamı, çizgi film yapımcısı

II- Tiyatro, Opera, Bale Sanatçıları ve Çalışanları: Rejisör, aktör, aktrist, reji asistanı, korrepetitör, sanat teknik müdürü, dekoratör, kostüm kreatörü, dramaturg, teknik müdür, ışık uzmanı, perukacı, kuaför, bale piyanisti, kondüvit, suflör, atölye şefi, sahne makyajcısı, atölye ressamı, sahne ışıkçısı, sahne makinisti, sahne marangozu, sahne terzisi, sahne kunduracısı, kaşör, sahne amiri, sahne amiri yardımcısı, sahne kostümcüsü, aksesuarcı, sahne uzmanı, ses uzmanı, ses teknisyeni, turne organizatörü, besteci, yazar, çevirmen, pantomim sanatçıları, opera solist sanatçısı, koro şefi, koro stajyeri, koreograf, bale notatörü, bale sanatçısı, bale stajyeri, genel müzik yöneticisi, orkestra şefi, orkestra stajyeri, orkestra üyeleri, orkestra müdürü, piyanist, realizatör (deri işleri, demir işleri, sahne montajı, seslendirme, aksesuar, teknik büro), lutiye

III- Müzik ve Sahne Sanatçıları: Halk müziği araştırmacısı (derleyicisi), halk müziği solistleri, halk müziği enstrüman sanatçıları, halk müziği yorumcuları, besteci, aranjör, solist, orkestra üyeleri, söz yazarı, vokalist, stajyer sanatçı, koro sanatçısı, enstrüman yapımcısı, koro şefi, koro şef yardımcısı, nota yazım - basım elemanı, sanatçı yetiştirici (öğretmen), saz sanatçısı, orkestra şefi, orkestra şef yardımcısı, orkestra üyeleri, elektronik müzik yapımcısı, uygulayıcı, akortçu, dansör, dansöz, takdimci, showman, kayıt Stüdyosu teknisyeni, ses teknisyeni, seslendirme teknisyeni, seslendirme teknisyeni yardımcısı, konser organizatörü, efekt Yapımcıları

IV- Folklor ve Halk Sanatçıları: Halk şairleri, saz şairleri, halı, kilim vb. sanatçıları, yazma, işletme, oya, nakış sanatçıları, oymacılar (ağaç, taş), mermer sanatçıları, tezyinatçılar, kakma sanatçıları, seyirlik oyun sanatçıları (kuklacı, karagöz, hokkabaz), folklor derleyicileri, folklor araştırmacıları, otantik halk oyunları sanatçıları, folklor yayıcıları, el sanatçıları uzmanları

V- Edebiyat: Yazar, çevirmen, ozan, eleştirmen

VI- Görsel Sanatlar: Dekoratif Sanatlar, vb. Ressam , grafiker, fotoğraf sanatçısı, heykeltıraş , heykel dökümcüsü, tekstil, sahne tasarımcısı, tiyatro dekoratörü, sinema ve TV tasarımcısı, mimar, seramikçi, teknik ressam, karikatürist, konservatör, restoratör, ciltçi, sedefkâr, hat sanatçısı, minyatürcü, ebru sanatçısı, çömlekçi, çini - seramik, endüstriyel sanatlar tasarımcıları. SSİY Ekidir.Erdem özgür 

Hazırlık,Araştırma,Düzenleme Niyazi ARSLAN Gölbaşı Kent konseyi Başkanı 11.05.2011



Yararlanılan kaynaklar: BÜLENT ÖZCAN Birlik dergisi, Sayı: 5, 15 Nisan - 15 Mayıs 1993, Gaziantep 
www.bulentozcan.com Görsel sanatlar kültürü.org sitesi Can Baytan Fotoğraf ve sanat ilişkileri-Dr.Ahmet İMANÇER
Doğan, Mehmet. 100 Soruda Estetik. Gerçek Yayınevi: İstanbul: 1975.
Sena, Cemil Estetik sanat ve Güzelliğin Felsefesi. Remzi Kitabevi.lstanbl11: 1972.
Sözen, Metin; Uğur Tanyeli. sanat Kavram ve Terimler Sözlü Remzi Kitabevi İstanbul: 1986.
Timuçin, Afşar Estetik. 2. Baskı BDS Yayınları. 1993. Fuat Tütüncüğlu Erdem Özgür Tahsin Albulut- Resim ve Sanat Tarihi Öğretmeni
Yüklə 95,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə