ŞEHRİN AYNALARI
Yazan: Elif Şafak
Yayın hakları: © Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.
Bu eserin bütün hakları saklıdır. Yayınevinden yazılı izin alınmadan kısmen veya tamamen
alıntı yapılamaz, hiçbir şekilde kopya edilemez, çoğaltılamaz ve yayımlanamaz.
Dijital yayın yarihi: Ekim 2012/ ISBN 978-605-09-0783-4
Kapak tasarımı: Uğurcan Ataoğlu
Kapaktaki elbise tasarımı: Hussein Chalayan, Wooden Skirt
Kapaktaki fotoğraf: Chris Moore/ Catwalking
Doğan Egmont Yayıncılık ve Yapımcılık Tic. A.Ş.
19 Mayıs Cad. Golden Plaza No. 1 Kat 10, 34360 Şişli - İSTANBUL
Tel. (212) 373 77 00 / Faks (212) 355 83 16
www.dogankitap.com.tr / editor@dogankitap.com.tr / satis@dogankitap.com.tr
Şehrin Aynaları
Elif Şafak
Ne zaman içim daralsa, niçin buraya geldiğimi hatırlatıyorum kendime. Bıkıp usanmadan
tekrar ediyorum, kafamda hiçbir şüpheye yer kalmasın diye:
"Aynalar şehrine geldim çünkü benden evvel yazılmış bir hikâyenin içindeyim. Aynalar
şehrindeyim çünkü kim olduğumun peşindeyim."
Geldiğimden beri neredeyse hiç dışarı çıkmadım evden. Sadece bir kere kayığa binip karşıya
geçtim; bir de, birkaç kez sabahın tenha saatlerinde Hasköy'ü arşınladım, o kadar. Yukarı
mahallenin yakınlarındaki o meşhur kuyuya taş attım bir defasında. Sonra, kuyuya yaslanıp, taşın
çıkartacağı sesi bekledim uzun uzun. Fakat ses bir türlü gelmedi. Ne suya dalan, ne de toprağa
çakılan taşın sesi... Sanki taş kuyunun dibine varamadan, daha yarı yoldayken, buhar olup göğe
ağdı. Bu kuyu ürpertti beni. Sade kuyu mu? Bu şehir beni korkutuyor. Burası hiçbir yere, hiçbir
şeye benzemiyor. İnsanları pürtelaş, sokakları pürvelvele. Her an tetikte bekliyorum; kopacak
kıyametin nişânelerini arıyorum karşıma çıkan her sûrette. Kim bilir, belki de gariplik bende.
Korkularla büyütüldüğüm, hep birilerinden, bir şeylerden korktuğum için belki de bu şehir böyle
dehşetengiz görünüyor gözüme. Gene de bir türlü anlayamıyorum. Babam, kokularını
yadırgadığım bu şehrin nesini sevdi, niçin bilhassa buraya geldi? Ve niçin buraya "aynalar şehri"
dedi?
Haham Yakup ziyaretime geldi birkaç kez. O kadar yaşlı ki, sade saçları değil derisi bile
ağarmış sanki. Ondan babamı anlatmasını isteyemiyorum bir türlü. Zaten o da bu konuyu
açmaya pek hevesli görünmüyor. Tuhaf bir adam. Bazen halimi anlayıp bana hak veriyor sanki.
Gözlerinde, bir hayli yabancısı olduğum ama beni pek de rahatsız etmeyen şefkat parıltıları
buluyorum böyle zamanlarda. Bazen de hâlâ cemaate katılmadığım için ateş püskürüyor. Sesini
kâh yükseltip kâh alçaltarak paylıyor beni. Haksız da sayılmaz hani. Şimdiye değin, onca badire
atlatıp da bu şehre ayak basmayı başaran Yahudilerin yaptıkları ilk iş, bunca zamandır bir
kendilerine ve belki de rüyalarına sakladıkları dinleriyle tanışmak olmuş. Bu insanlara, aldıkları
her yeni isim, yepyeni bir geçmiş sunmuş. Bana gelince, ben bunu yapmak istediğimden emin
değilim. Daha kim olduğumu bile bilmeden, kalkıp bir de din edinmek mânâsız geliyor. Bu, bir
gölgeye kıyafet dikmek gibi bir şey. Hangi gölgenin kıyafete ihtiyacı olabilir ki?
Evin işlerini çekip çeviren, yemeklerimi pişiren bir kadın var. Yaşlı, Müslüman bir kadın.
İsmi Zişan. Yaşına rağmen beni hayrete düşürecek kadar çalışkan. İş yaparken dudakları kıpır
kıpır. Devamlı dua ediyor. Ara sıra meraklı gözlerle süzüyor beni, ama hiçbir şey sormuyor.
Bazen, gizlice, okunmuş çörekotları koyuyor yastığımın altına. Nedense böyle zamanlarda hep
deliksiz uyuyorum. Zişan Kadın'ın varlığından hoşnudum. Belki bu sadedil kadının dindarlığıdır
bana böyle huzur veren. Onun batıl itikatlarında, içimi kaplayan boşluğa haddini hatırlatan,
korkularımı yatıştıran bir şeyler var. Belki de, tıpkı benim gibi korkularla yaşayan birine
rastladığım için memnunum. Zişan Kadın baktığı her yerde, duyduğu her çıtırtıda görülmeyeni,
duyulmayanı tespit ediyor. En büyük korkusu ise evin karşısındaki evliya türbesi. Yağmurlu
gecelerde evliyanın ayaklanıp sokaklarda dolaştığına, bazen de sırf muziplik olsun diye evlerin
kapısını çaldığına inanıyor. Eğer böyle gecelerde birisi çıkıp da türbeyi gözetlemeye kalkarsa
evliyanın bundan çok rahatsız olacağını, rahatsız olduğunda da pılı pırtıyı toplayıp bir başka
diyara göç edeceğini, giderken de hayırdualarını beraberinde götüreceğini söylüyor. Ve eğer
yağmurlu bir gecenin sabahında, daha gün ağarmadan kalkarsam; kalkıp da gözlerimde biriken
çapakları yıkayıp tertemiz bir nazarla dışarı bakarsam; evliyanın, kadri bilinmemiş bir kolyenin
boncukları gibi çamurlara saçılmış ayak izlerini görebileceğimi fısıldıyor kulağıma.
Zaman zaman, haramilerin pusu kurduğu bir yolda yüreğini çaldırmaktan korkan bir
yolcunun tedirgin adımlarıyla evden ayrılıp, türbeyi ziyarete gidiyor. Giderken darı götürüyor
yanında. O ve onun gibi pek çok Müslüman kadın türbenin etrafına darı döküp, dua ediyorlar.
Zişan Kadın'la inatlaşmak gibi bir niyetim yok, ama ben yağmurlu gecelerde evliyanın türbesine
bakmayı seviyorum. Böyle gecelerde evliyayı değil, oraya buraya saçılan ve her yağmur
damlasıyla birlikte toprağa biraz daha gömülen darı tanelerini düşünüyorum.
Sabahları, üzerinde minicik mavi çiçekleri olan, kulpu yaldızlı bir fincanla kahve getiriyor
bana. Buraya geldiğimden beri mütemadiyen kahve içiyorum. Çikolatanın yerini tuttuğunu
söyleyemem ama galiba adamakıllı alıştım kahveye. İçmediğimde huzursuz oluyorum.
Korkularım büyüyor. Zişan Kadın falıma bakmak istiyor ısrarla. Bilmediklerimi bilmesini
istemediğimden, münasip bahanelerle geçiştiriyorum her defasında.
Geldiğimden beri yağmur yağıyor şehirde. Zişan Kadın, evliyanın her gece her gece
dolaşmaktan bitap düşmesinden korkuyor. Bense, ne zaman güneşin sarısını özlesem, niçin
buraya geldiğimi hatırlatıyorum kendime.
"Aynalar şehrine geldim çünkü benim hikâyemin önünü, benden evvel kaleme alınmış bir
başka hikâye tıkıyor. Aynalar şehrindeyim çünkü bir kez şu bendi yıkabilsem sular çağlayacak,
deli deli akacak; hissediyorum."
Her zaman bu kadar süslü cümleler kurmayı başaramıyorum oysa. Bazen hakikat bütün
çirkinliği ve çirkefiyle karşıma dikildiğinde, âkıbetimi allayıp pullamak, süsleyip püslemek
gelmiyor içimden. Böyle zamanlarda gözlerimi kapatıp, usulca arkama yaslanıyorum ve küfre
özenen kelimelerin dişlerimin arasında bıraktığı o kekremsi tatla oyalanıyorum.
"Aynalar şehrindeyim çünkü ben bir korkağım ve ne olduğunu bilen her korkak gibi, bu sırrı
kendime saklıyorum."
Dostları ilə paylaş: |