T. C. İStanbul 10. AĞIr ceza mahkemesi



Yüklə 0,59 Mb.
səhifə1/4
tarix08.09.2018
ölçüsü0,59 Mb.
#67648
  1   2   3   4



T.C.

İSTANBUL

10. AĞIR CEZA MAHKEMESİ

( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI
ESAS NO :2010/283

CELSE NO :55

CELSE TARİHİ :10.10.2011
BAŞKAN :ÖMER DİKEN 33944

ÜYE :ALİ EFENDİ PEKSAK 39800

ÜYE :MURAT ÜRÜNDÜ 40001

C. SAVCISI :SAVAŞ KIRBAŞ 34422

KATİP :ADEM CEYLAN 117864
2010/283 Esas sayılı kamu davasının oturumu Silivri Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü bitişiğinde müstakil girişi bulunan salonda Mahkeme Başkanı Ömer Diken, Üye Hakimler Ali Efendi Peksak ve Murat Üründü’den oluşan Mahkeme Heyeti tarafından zabıt katibi Adem Ceylan da hazır olduğu halde CMK’nın 147/1-h ve 219/1 maddeleri gereğince sesli ve görüntülü kayıt yapılmak suretiyle 10.10.2011 günü saat 09:47 itibari ile açıldı. Cumhuriyet Savcısı Savaş Kırbaş hazır.

Mahkeme Başkanı: ”Duruşmada hazır bulunan tutuklu sanıkların isimlerinin tespitine geçildi.”

Çetin Doğan (Evet), Özden Örnek (Evet), Halil İbrahim Fırtına (Evet), Nejat Bek (Burada), Mustafa Korkut Özarslan (Evet), Engin Alan (Evet), Şükrü Sarıışık (Evet), Ayhan Taş (Evet).

Sanık Ayhan Taş: “Sayın Başkan.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”

Sanık Ayhan Taş: “Yoklamadan sonra 1 dakikalığına söz istiyorum.”



Ramazan Cem Gürdeniz (Yok), İzzet Ocak (Evet), Süha Tanyeri (Yok), Bülent Tunçay (Evet), Mehmet Kemal Gönüldaş (Burada), Halil Yıldız (Burada), Refik Hakan Tufan (Burada), Orkun Gökalp (Yok), Erhan Kuraner (Burada), Yunus Nadi Erkut (Burada), Nuri Ali Karababa (Burada), Mustafa Kemal Tutkun (Burada), Gürbüz Kaya (Burada), Mustafa Çalış (Burada), Nurettin Işık (Burada), Hasan Basri Aslan (Burada), Ali Rıza Sözen (Burada), İlkay Nerat (Yok), Veli Murat Tulga (Evet), Behzat Balta (Burada), Halil Kalkanlı (Burada), Tuncay Çakan (Evet), Hasan Fehmi Canan (Evet), Salim Erkal Bektaş (Evet), Ahmet Yavuz (Yok), Ahmet Küçükşahin (Burada), Recai Elmaz (Burada), Erdal Akyazan (Burada), Ahmet Şentürk (Burada), Mümtaz Can (Burada), Ahmet Topdağı (Burada), Cemal Candan (Burada), Gökhan Murat Üstündağ (Burada), Fatih Altun (Evet), Faruk Oktay Memioğlu (Evet), Mehmet Kaya Varol (Burada), Recep Yıldız (Burada), Bekir Memiş (Burada), Ali İhsan Çuhadaroğlu (Burada), Harun Özdemir (Burada), Mehmet Yoleri (Burada), Namık Koç (Burada), Fuat Pakdil (Burada), Behcet Alper Güney (Yok), Metin Yavuz Yalçın (Burada), Yurdaer Olcan (Burada), İhsan Balabanlı (Burada), Emin Küçükkılıç (Yok), Kasım Erdem (Burada), Kemal Dinçer (Burada), Hakan Akkoç (Evet), İkrami Özturan (Burada), Burhan Gögce (Burada), Mustafa Erdal Hamzaoğulları (Burada), Mehmet Alper Şengezer (Burada), Doğan Fatih Küçük (Yok), Dursun Tolga Kaplama (Yok), Doğan Temel (Burada), Hayri Güner (Burada), Recep Rıfkı Durusoy (Burada), Mehmet Fikri Karadağ (Burada), Hamdi Poyraz (Burada), Hasan Hakan Dereli (Burada), Gökhan Gökay (Burada), Fatih Musa Çınar (Burada), Zafer Karataş (Yok), Aytekin Candemir (Burada), Nihat Özkan (Burada), Hasan Nurgören (Yok), Sırrı Yılmaz (Burada), Barboros Kasar (Burada), Murat Ataç (Burada), Bahtiyar Ersay (Burada), Mustafa Yuvanç (Yok), Nedim Ulusan (Burada), Soydan Görgülü (Yok), İsmet Kışla (Burada), Abdullah Dalay (Burada), Lütfü Sancar (Evet), Ahmet Feyyaz Öğütcü (Yok), Engin Baykal (Evet), Özer Karabulut (Evet), Mehmet Otuzbiroğlu (Evet), Hasan Hoşgit (Evet), Hüseyin Hoşgit (Evet), Kadir Sağdıç (Yok), Ali Deniz Kutluk (Evet), Mustafa Aydın Gürül (Evet), Turgay Erdağ (Yok), Taylan Çakır (Burada), Ayhan Gedik (Evet), Ahmet Türkmen (Evet), Mehmet Fatih İlğar (Yok), Cem Aziz Çakmak (Yok), Muharrem Nuri Alacalı (Burada), Ali Semih Çetin (Yok), Şafak Duruer (Yok), Utku Arslan (Yok), Mehmet Ferhat Çolpan (Evet), Ümit Özcan (Evet), Fatih Uluç Yeğin (Yok), Levent Erkek (Evet), Levent Çehreli (Yok), Hakan İsmail Çelikcan (Burada), Ahmet Necdet Doluel (Burada), Dursun Çiçek (Yok), Ertuğrul Uçar (Yok), Ali Türkşen (Yok), Tayfun Duman (Yok), Nihat Altunbulak (Burada), Ercan İrençin (Yok), Mustafa Karasabun (Burada), Bora Serdar (Evet), Levent Görgeç (Yok), İbrahim Koray Özyurt (Yok), Dora Sungunay (Yok), Soner Polat (Yok), Meftun Hıraca (Yok), Yaşar Barbaros Büyüksağnak (Burada), Hasan Gülkaya (Burada), Faruk Doğan (Yok), Mücahit Erakyol (Yok), Ergün Balaban (Burada), Cemalettin Bozdağ (Yok), Taner Balkış (Burada), Abdullah Gavremoğlu (Yok), Kıvanç Kırmacı (Evet), Yusuf Ziya Toker (Burada), Cengiz Köylü (Yok), Hanifi Yıldırım (Burada), Cemal Temizöz (Burada), Bulut Ömer Mimiroğlu (Burada), Hakan Sargın (Burada), Hüseyin Özçoban (Burada), Mustafa Koç (Burada), Ali Demir (Burada), Kahraman Dikmen (Burada), Yusuf Kelleli (Yok), Hüseyin Polatsoy (Burada), Hüseyin Topuz (Yok), Murat Özçelik (Yok), Mustafa Önsel (Evet), Ali Aydın (Evet), Erdinç Atik (Evet), Abdurrahman Başbuğ (Burada), Ahmet Tuncer (Burada), Gökhan Çiloğlu (Burada), Halil Helvacıoğlu (Burada), Kubilay Aktaş (Burada), Mehmet Ulutaş (Burada), Memiş Yüksel Yalçın (Burada), Suat Aytın (Evet), Yüksel Gürcan (Evet), Taner Gül (Evet), Ahmet Erdem (Burada), Ahmet Dikmen (Burada), Ahmet Zeki Üçok (Burada), Ayhan Üstbaş (Burada), Beyazıt Karataş (Burada), Bilgin Balanlı (Yok), Bülent Günçal (Burada), Bülent Kocababuç (Burada), Hakan Büyük (Burada), Halit Nejat Akgüner (Burada), İsmail Taş (Burada), Mehmet Örgen (Burada), Mehmet Erkorkmaz (Burada), Mehmet Eldem (Burada), Mustafa Erhan Pamuk (Burada), Nedim Güngör Kurubaş (Evet), Onur Uluocak (Burada), Rafet Oktar (Burada), Refik Levent Tezcan (Burada), Servet Bilgin (Yok), Sinan Topuz (Yok), Turgut Atman (Burada).”

Mahkeme Başkanı: “Tutuksuz sanıklar.”

Ahmet Çetin, Musa Farız, Mustafa Aydın, İmdat Solak, Mustafa Kelleci, Osman Çetin, Hüseyin Bakır, Timuçin Erarslan, Abdullah Zafer Arısoy, İhsan Çevik, Rifat Gürçam, Ali Güngör, Hakan Öktem, İsmail Karaoğlan, Uğur Üstek, Ali Cengiz Şirin, Cumhur Eryüksel, Arif Bıyıklı, Abdil Akça, Hakan Yıldırım, Mutlu Kılıçlı, Levent Maraş, Selahattin Gözmen, Fikret Coşkun, Ahmet Yanaral, Levent Güldoğuş.

Sanık Levent Güldoğuş: “Sayın Başkan kayınvalidemi kaybettim. Eğer mümkünse bugün ifade vermek istiyorum. Salı, Perşembe, Cuma günü ki duruşmalara da katılmamam yönünde izin verilmesini talep ediyorum. Arz ederim.”

Mahkeme Başkanı: “Kaçıncı sıradasınız?”

Sanık Levent Güldoğuş: “175’nci sıradayım Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Şey yapalım, siz geçtiğimizde hatırlatın müdafiiniz de hazırsa sizin bugün savunmanızı alırız.”

Sanık Levent Güldoğuş: “Sağ olun Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “İlgilenirsiniz kayınvalidenizin vefatı ile ilgili.”

Sanık Levent Güldoğuş: “Sağ olun.”

Murat Balkaş, Doğan Uysal, Emin Hakan Özbek, Altan Dikmen, Embiya Şen, Duran Ayhan.

Mahkeme Başkanı: “Sanık müdafileri.”

Sanıklar Turgut Atman, Beyazıt Karataş, Nedim Güngör Kurubaş, İsmail Taş, Mustafa Erhan Pamuk, Mehmet Eldem, Bülent Günçal, Mehmet Erkorkmaz ve Ahmet Erdem müdafii Av. Ali Fahir Kayacan.

Sanıklar Metin Yavuz Yalçın, Behzat Balta, Tuncay Çakan müdafii Av. Salim Şen.

Sanıklar Suat Aytın, İzzet Ocak müdafii Av. Muammer Küçük.

Sanıklar Gürbüz Kaya, Abdullah Dalay, Hasan Fehmi Canan, Mehmet Kaya Varol, Hamdi Poyraz, Erhan Kuraner, Soydan Görgülü, Doğan Fatih Küçük müdafii Av. Muzaffer Değirmenci.

Sanıklar Abdullah Gavremoğlu, Ahmet Türkmen, Hasan Basri Aslan ve Meftun Hıraca müdafii Av. Naim Karakaya.

Sanık Abdullah Zafer Arısoy müdafii Av. Metehan Arısoy.

Sanıklar Mustafa Aydın Gürül, Ali Deniz Kutluk müdafii Av. Ayşe Gül Hanyaloğlu.

Sanık Ali Deniz Kutluk müdafii Av. Selçuk Ömerbaş.

Sanıklar Ali Rıza Sözen, Ali Demir, Erdinç Atik, Gökhan Murat Üstündağ, Hakan Sargın, Hüseyin Özçoban, Hüseyin Topuz, Kahraman Dikmen, Murat Özçelik, Yusuf Kelleli, Abdil Akça, İmdat Solak, Mustafa Kelleci, Mutlu Kılıçlı, Hakan Yıldırım ve yetki belgesine istinaden Bahtiyar Ersay, Namık Koç ve Mustafa Koç müdafii Av. Mahir Işıkay.

Sanıklar Ayhan Taş, Nejat Bek, Salim Erkal Bektaş, Nurettin Işık, Memiş Yüksel Yalçın, Hasan Nurgören, Behçet Alper Güney müdafii Av. İlkay Sezer.

Sanıklar Veli Murat Tulga, Burhan Gögce, Nihat Özkan, Fatih Altun, Mustafa Erdal Hamzaoğulları, Sırrı Yılmaz, Gökhan Çiloğlu, Ahmet Yanaral ve İhsan Çevik müdafii Av. Kürşad Veli Eren.

Tutuksuz sanıklar Osman Çetin, Murat Balkaş, Recep Yavuz, Duran Ayhan, Hakan Öktem, Mustafa Aydın, Erol Ersan, Selahattin Gözmen, Fikret Coşkun, Altan Dikmen müdafii Av. Yağmur Cumhur Marşan.

Mahkeme Başkanı: “Cuma günü ki duruşmada müdafiimiz yok diyen tutuklu sanıkların müdafisi bugün geldi. Kendisini haberdar ettik. Evet devam edelim. Daha önce atanmıştı duruşmanın başlangıcında Avukat Bey.”

Sanıklar Lütfü Sancar, Taner Balkış, Mustafa Karasabun yetki belgesine istinaden Şükrü Sarıışık müdafii Av. Yakup Akyüz.

Sanıklar Faruk Oktay Memioğlu, Mehmet Yoleri, Mehmet Gönüldaş müdafii Av. Eyyup Sabri Gürsoy.

Sanıklar Faruk Oktay Memioğlu, Mehmet Yoleri, Mehmet Gönüldaş müdafii Av. Eyyup Sabri Gürsoy: “Mehmet Kemal Gönüldaş’ın vekaletini ibraz edeceğim.”

Sanıklar Turgay Erdağ, Mücahit Erakyol, Ergün Balaban, Levent Çehreli, Cemalettin Bozdağ, Mehmet Örgen, Onur Uluocak, Servet Bilgin, Refik Levent Tezcan, Rafet Oktar, Ayhan Üstbaş, Cumhur Eryüksel yetki belgesine istinaden Bülent Kocababuç müdafii Av. İhsan Nuri Tezel.

Sanık Özden Örnek müdafii Av. Turgay Sarıakçalı.

Sanık Hüseyin Bakır müdafii Av. Mehmet Emin Gümrükçüoğlu.

Sanık Mehmet Otuzbiroğlu müdafii Av. İlkan Koyuncu.

Sanık Emin Hakan Özbek müdafii Av. Ümit Karaçavuş.

Mahkeme Başkanı: “Bitti mi? Evet sanıklardan Ahmet Feyyaz Öğütcü’nün İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşması sebebi ile sanıklar Emin Küçükkılıç, Dursun Çiçek ve Süha Tanyeri’nin de sağlık sebepleri ile hazır edilemedikleri Silivri Ceza İnfaz Kurumlarınca bildirildi. Ayhan Taş kısa bir söz istemişti. Buyurun.”



Sanık Ayhan Taş: “Sayın Başkan, Sayın Heyet, Sayın Savcım günaydın. Bugüne kadar yapılan savunmalarda pek sık olarak biz şunu söyledik. Özellikle tugay, tümen, kolordu, ordu karargahlarının istihbarat şube kadrolarının alan istihbaratı yapma iktidarında olmadıklarını, sokağa, caddeye, efendim bölgeye çıkıp bölgede alan istihbaratı yapma hem yetkilerinin olmadığı, hem de efendim yeterliliklerinin olmadığını, biz istihbaratı MİT’ten, Emniyetten, Genelkurmayın istihbarat özetlerinden, Kara Kuvvetlerinin istihbarat özetlerinden, il koordinasyon kurulu toplantılarından, açık basından vesair aldığımızı ifade ettik. Ve bunu da Cuma gün ben yaptığım bir açıklamada bir nebze bahsetmiştim. Şimdi zatıalilerinize arzu ettiğiniz takdirde bir fotokopisini sunmak üzere elimdeki belgeyi sunuyorum. Genelkurmay Başkanlığı Kara Kuvvetleri Komutalığı Ankara. Durum değerlendirmesi 31 Ocak 2003, 20 Şubat 2003 devrelerini ihtiva eder. Buradan bazı cümleler okumak istiyorum. D fıkrası sayfa 2. Takdim ettiğimde detayını zatıaliniz okursunuz. D.) Kadrolaşma. 1.) AKP Hükümetinin hazırladığı valiler kararnamesinin Cumhurbaşkanı tarafından 31 Ocak 2003 tarihinde onaylandığı, kararname ile 58 ile vali ataması yapıldığı, 30 valinin de merkeze alındığı, kararnamenin Cumhurbaşkanının çekinceleri doğrultusunda hazırlandığının basında yazıldığı, ayrıntılı listenin ekte sunulduğu. Bunun ekinde var. Atamalarda Mülkiye Başmüfettişi olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı BİT’ler ile ilgili hazırladıkları raporlarda soruşturmaya gerek olmadığını belirten, ismini okumuyorum kişinin Rize Valiliğine, ismini okumuyorum kişinin Bingöl Valiliğine, İçişleri Bakanı Aksu’nun yakını ismini okumuyorum da İzmir Valiliğine atandığı, parantez içinde Cumhuriyet gazetesi 13 Şubat 2003. Devam ediyorum. Ayrıca Hükümetin Emniyet teşkilatında yapılacak atamalar ile ilgili çalışmasının devam ettiği, 47 İl Emniyet Müdürü, 4 Genel Müdür Yardımcısı, 18 Daire Başkanının atamasının yapılacağı NTV, Cumhuriyet, Yeni Şafak vesair gazetelerinin tarihli sayıları. Değerlendirmenin ve istihbarat ekinin ilerleyen sayfalarında, h fıkrasında Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili gelişmeler. Küçük bent 1.) Meclis Başkanı Bülent Arınç’ın Genelkurmay Başkanı ve kuvvet komutanlarına yaptığı ziyaretin ardından yakın çevresine yaptığı değerlendirmede onları ilk defa bu kadar yakından tanıdım, çok mutlu oldum, bu memleketin çocukları ve vatansever insanlar Türk Silahlı Kuvvetlerinin başında bu kadar iyi yetişmiş, bu kadar başarılı, günümüzü ve geleceğimizi çok iyi bilen bir kadronun olması beni gerçekten mutlu etti, sevindirdi ifadesinin aldığı gibi bir durum değerlendirmesi ve istihbarat ekidir. Hep arz ettik ki biz askerler ağzımızdan çıkan her lafın, yazdığımız her cümlenin önünü ve arkasını bilen insanlarız. Yüce Mahkemenizden şunu istirham ediyoruz. Seminer çalışmasında yaptığımız çalışmalar, değerlendirmeler biraz önce sıraladığım kaynaklardan alınmış bilgilerdir. Hiçbirisi tarafımızdan uydurulmuş, bir siyasi düşünce, bir mantalitenin ürünü değildir. Hepsi belgelidir. Sayın Savcım kadrolaşmayı sormuştunuz o gün. Ben tam getireceğimi düşünerek fazla ifade etmedim o gün hatırlarsınız. Lütfen bizi bu şekilde anlayın, bu şekilde değerlendirin. Yoksa bu Mahkeme sonuçlanmaz. Ama bunlara inanırsanız, bize inanırsanız doğruyu en kısa zamanda buluruz. Teşekkür ediyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Peki. Suat Aytın kalmıştı tutuklu sanıklardan. Bugün şeyde, yoklama sırasında (1 kelime anlaşılamadı) ilk kez görevlendirilip gelen müdafii arkadaş var mı Cuma günü yazdığımız yazıya istinaden?”

Mahkeme Başkanı: “Yağmur Cumhur Bey zaten daha önce atanmıştı da. Bir de müdafisi olmayan birkaç sanık vardı. Siz.”

Av. Ergün Ersan: “Evet daha önce ben Baro’dan değil vekil olarak geliyorum. Ankara Barosu avukatlarından Av. Ergün Ersan. Sayın Başkanım yarın sabah Ankara’da bir duruşmam var. Tutuksuz sanık vekiliyim. Mümkünse sıraya alınır da savunmamızı yapabilirsek sevinirim.”

Mahkeme Başkanı: ”Başladığımızda hatırlatın.”

Av. Ergün Ersan: “Kısa, 5 dakikalık bir savunmamız olacak.”

Mahkeme Başkanı: “Hatırlatın, yani o şeylere imkan tanımaya çalışıyoruz.”

Av. Ergün Ersan: “Teşekkür ederim.”

Mahkeme Başkanı: “Barodan atanan yok başka diyorsunuz. O zaman yine müdafii sorunu çıkacak. Biz Cuma günü Baroya yazdık müdafisi olmayan sanıklar ile ilgili. Ama bugün itibari ile müdafii belki de gelir arada yani tam bilemiyoruz bakalım. Evet, CMK 147 ve 191. maddedeki haklarınızı biliyorsunuz. Daha önce de defaatle Mahkemede hatırlatıldı.”

Sanık Suat Aytın: “Biliyorum.”



Mahkeme Başkanı: “İddianamede suçlamada anlatılmıştı. Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren ortandan kaldırmaya teşebbüsten suçlanıyorsunuz. Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmama yasal hakkınız. Şüpheden kurtulmak için somut delillerin toplanmasını isteyebilirsiniz. Susma hakkınız da mevcut. Lehinize olan hususları da savunmanızda ileri sürme hakkınız var. Buyurun sizi dinliyoruz.”

Sanık Suat Aytın: “Herkese günaydın. Ben 191 nolu sanık Emekli Kurmay Albay Suat Aytın. Savunmamı perdede görülen başlıklar altında sunacağım. Süreyi birkaç dakika geçirebilirim. Ben 2001-2004 yılları arasında Hasdal’da konuşlu. Çalışmıyor şey. He tamam geldi. Ama geç geliyor, geldi. Böyle geç mi geliyor? Tamam. Ben 2001-2004 yılları arasında Hasdal’da konuşlu 3. Kolordu Komutan Yardımcılığı ve 52. Tümen Kurmay Başkanlığı görevinde bulundum ve 2004 yılında kadrosuzluk nedeni ile emekliye ayrıldım. Sakin bir emekli yaşamı sürdürürken 22 Şubat 2010 tarihinde plan seminerinde yaptığım bir sunum nedeni ile gözaltına alındım ve tutuklanarak 22 Haziran 2010 tarihine kadar Silivri Kampüsünde kaldım. Sonra 23 Temmuz 2010 tarihinde Mahkemeniz tarafından balyoz iddianamesinin kabulü ile birlikte hakkımda yakalama kararı çıkarıldı. Yapılan itiraz neticesinde 11. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yakalama kararı kaldırıldı. Son olarak yine Mahkemeniz tarafından 11 Şubat 2011 tarihinde tekrar tutuklandım. Ve böylece toplam 12 aydan beri suçumu bilmeden, peşin ceza kesilerek özgürlüğümden mahrum bırakıldım. Gerek soruşturma ve gerekse kovuşturma döneminde daima kendime suçum ne diye sordum. Ama cevabını bulamadım. Bir konuya cevap buldum. Nedir o derseniz 20. yüzyılın en büyük devlet adamı ve askeri Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde halkı ile kenetlenerek Türkiye Cumhuriyetini kuran Türk Silahlı Kuvvetlerinin hedef alındığını, muharebe etme azim ve iradesinin yıkılması için çeşitli tertiplerin düzenlendiği sonucuna ulaştım. 22 Şubat 2010 tarihinden itibaren hazırlanan bir plan çerçevesinde adım adım gözaltı ve tutuklamalar yapılmış, Türk Halkının içinden çıkan ordusuna olan inanç ve sevgisini sarsmak için adeta yazılı ve görsel basında bir linç kampanyası düzenlenmiştir. Halkımız olan biteni seyretmiş, sokak köpeklerinin hakları için yürüyüş yaparken Peygamber ocağı olarak nitelendirdiği ordusunun zayıflatılmasına ve moralinin çökertilmesine rıza göstermiştir. Bunun bedelini halkımız yine ödeyecek. Ama kaybedilen değerlerin yerine konulması ve yanlışlıkların telafi edilmesi asla mümkün olmayacaktır. Unutmayalım hiçbir ordu ulusu ile hiçbir ulus ordusu ile savaşından galip çıkamaz. Her iki halde de her ikisi de kaybeder. Sayın Heyet 2000-2004 yılları arasında kurmay başkanı olarak görev yaptığım 3. Kolordu Komutan Yardımcılığım ve 52. Zırhlı Tümen Komutanlığı hakkında kısa bilgi vereceğim. Tümen bağlı olduğu 3. Kolordu Komutanlığının Temmuz 2001 tarihinden itibaren NATO’ya tahsisli uluslararası bir karargah olarak teşkilatlanması nedeni ile 3. Kolordu Komutanlığının garnizon komutanlığı görevlerini icra etmek üzere kurulmuştur. 52. Tümenin barış görevi mülki amirler ile koordineli olarak EMASYA görevleri, milli bayram ve anma törenleri icra etmek, devlet büyüklerini havaalanında karşılanması, uğurlanması gibi idari görevler yanında doğal afet yardım planlarını hazırlamak ve uygulamaktır. Plan seminerinde tartışılan Egemen ve harekat planında tümenin görevi İstanbul ilinde güvenlik ve emniyeti sağlamak. İstanbul ilinde meydana gelmesi muhtemel terör ve toplumsal olaylara mani olmak, emrine verilen ve tahsis edilen birlikler de dahil olmak üzere geri bölge emniyet planını hazırlamak ve kriz döneminden itibaren uygulama görevi verilmiştir. Bahse konu seminerde de tamamen plan görevlerine yönelik geri bölge emniyet planı çerçevesinde çalışmalar yapılmış ve seminerde takdim ve müzakere edilmiştir. Şimdi iddianameye yönelik birkaç tespitimi sunacağım. Benden önce savunmalarını yapan sanık ve savunmanların iddianameye yönelik tespitlerine aynen katılıyorum. Suçlamalara mesnet olan 11, 16 ve 17 nolu CD’ler içeriğinde bulunan 2003 yılı sonrası olaylar ve tespitler bu CD’lerin sahte olduklarını ispat etmişlerdir. Ben de şu ana kadar bahsedilmemesini değerlendirdiğin iddianameye ilişkin birkaç tespitinizi dikkatlerinize sunacağım. Birinci tespit. İddianamede soruşturma konusu balyoz güvenlik harekat planının 3-a harekat tasarısı başlığı altında balyoz güvenlik harekat planı kapsamında kendilerine kişiye özel olarak görev tevdi edilen ve bu onurlu görevi kabul eden personel, yani şu meşhur EK-A, harekatın kendi sorumluluk bölgelerinde planlama, hazırlık, koordinasyon ve icrasından balyoz komutanına karşı sorumludur şeklindeki açıklamalardan, İddianamede devam ediyorum. Soruşturma konusu yapılan hükümete karşı eylemlerin 27 Mayıs 1960 ihtilalinde olduğu gibi şüphelilerin görevli oldukları askeri birliklerin tüm personeli tarafından değil, özel olarak seçilmiş, görevlendirilmiş personelin katılımı ile planlandığı, gerçekleştirilmesi planlanan harekatın icra safhası ve sonraki aşamalarında kilit görevlere seçilmiş bu personelin getirileceği, bu personelin aynı zamanda görevlendirme konusunda yetkili olduğu, şüpheliler arasıdaki bu dayanışmanın örgüt vasfını kazandığı kanaatine varılmıştır iddiası mevcuttur. İddianamenin diğer bir bölümünde ise görevlendirmede yetkili personelin 97 kişiden oluştuğu, bu kişilere ait listenin planın EK-A’sı olarak düzenlendiği ve bu listede 3. Kolordu Komutanlığında sözde 16 personelin tefrik edildiği yazılmıştır. Liste incelendiğinde İstanbul’da zırhlı manevra yeteneğine sahip tümen seviyesinde tek birlik olan 3. Kolordu Komutan Yardımcılığı ve 52. Zırhlı Tümen Komutanlığının Kurmay Başkanı olarak benim ismim bulunmamaktadır. Yani onurlu görev bana tevdi edilmemiş veya tevdi edilmişte ben bunu kabul etmemişim. Şimdi lütfen bu çizelge üzerinde bir iki husus söyleyeceğim. O siyahla yazılı olanlar kolordu karargahı ve personelidir. Kırmızı; tümgeneral tümen komutanıdır. Tümgeneral Metin Yavuz Yalçın 3. Kolordu Komutan Yardımcısı. E şimdi tümen komutanının karargahı var. Kurmay Başkanı olarak ben varım. E bu listede ben yokum. Mavide gösterilenler 1. Zırhlı Tugaydır. Bakın 1. Zıhlı Tugaydan tugay komutanı alınmış, kurmay başkanı alınmış. Ondan sonra da bölük komutanları alınmış. Geliyoruz 66. Tugaya. 66. Tugay Komutanlığı yeşil ile. Tugay komutanı. Orada da kurmay başkanı yok. Bir tabur komutanı var bir de en altta, en altta bu daha önce tugayda unuttum söylemeyi Volkan Kaplama var en altta. Onun da karşısında 3. Ordu Topçu Bataryası, taburu denmiş. Ya o da şeyde Erzincan’da. Benim bildiğim ta 93 harbinden beri 3. Ordu da Erzincan’da. Şimdi burada tabi bu liste yapılırken bu listenin bir mantığı yok. Bir kere komutan karargahı ile çalışır. Kurmay başkanı burada olmazsa olmaz bir kuraldır. Devam ediyorum. Bakın orada en enteresanı orada 6. Motorlu Alaydır. 6. Motorlu Alay da onun 3 taburu var, alay komutanı var. Biz biliriz ki komutan yapılan, yapılmayandan komutan sorumludur. Alay komutanı var. Yok, tabur komutanı var burada. Yani bu bir garip değil mi? Bu listenin oldukça yani bu işi bilmeyenler tarafından yapıldığının çok bariz bir ifadesidir bu liste. Diğer yandan iddianamenin plan semineri bölümünde aynen balyoz harekat planının olasılığı en yüksek senaryo ismi ile jenerik bir senaryo şeklinde özel seçilmiş, sınırlı sayıda ve plandan haberdar olan personelin katılımı ile icra edilecek gizli gizlilik derecede bir plan seminerinde denenerek müzakere edileceği belirtilmiştir. İddia Makamına göre seminere plandan haberdar, yani sözde EK-A’da yazılı personelden bir kısmı katılacaktır. İddianamenin temel dayanağı plana daha önceden vakıf olmak ve de seminere katılarak tartışılmasına imkan yaratılmasıdır. Ben sözde EK-A’da yokum. Ama nasılsa planı biliyorum, seminere katılmama müsaade ediyorlar. Üstelik de seminerdeki sunumumda geçen bazı konuların sözde balyoz planında olduğundan bahisle cuntacılıkla suçlanıyorum. Burada sözün bittiği yerde, sorulması ve cevaplanması gereken 2 soru vardır. 1.) Bir geri alabilir misin? Bir geri. Sözde balyoz planında görevlendirmede yetkili olarak tefrik edilmediğim halde niçin bu planın tartışıldığı iddia edilen seminere katıldım ve sunum yapmama müsaade edildi? Soru 2.) Seminere katılmama müsaade edildi ve sunum yapmışsam neden EK-A’da ismim yok? Görev tevdi edilmiş de ben onurumdan fedakarlık ederek askeri teamüllere aykırı olarak görevi kabul mü etmemişim? Belgesi var mı? Bir birliğin komutanı kurmay başkanını öylesine önemli bir faaliyetin dışında tutabilir mi? Askerlikte böyle bir uygulama kaos yaratır, olamaz. Velev ki olsa komutan kurmay başkanını yanına alıp sözde darbenin tartışıldığı iddia edilen seminere yanında götürür mü? Takdim yaptırır mı? Tüm bunlar sözde balyoz harekat planının asker olamayan, ehil olmayan ama belli bir amaca yönelik çalışan bir merkezin varlığını bize gösteriyor. İkinci tespit. İddianamenin balyoz güvenlik harekat planının açıklamalarının yer aldığı bölümünün ast birliklere görevler başlığı altında. Bakın orada genel 2 madde yazılmış. Onları burada zaman almasın diye aynen iddianameden yazdım. Onları geçiyorum. Devamında 3. maddesinde sıkıyönetim tali bölge komutanlıkları, sorumluluk alanlarında kadro tatbikatları icra edeceği, tüm listelerin güncel tutulacağı gibi genel ifadeler 3 madde halinde yazılmıştır. Bu plan gerçekten işin ehilleri tarafından hazırlansaydı bakın Sayın Heyet şöyle olmalıydı. Ast birliklere görevler 2. Kolordu, 3. Kolordu, 5. Kolordu, arkasına 15. Kolordu olarak böyle madde madde yazılarak sıralanmalı ve her birliğin görevleri, sorumluluk sahaları ayrı ayrı belirtilmeliydi. Yapılamıştır. Akılları o kadarına ermemiştir. Yani burada 2. Kolordunun A’sı, EK-A görev bölümü. Görev bölümü derken biz burada isim yazmayız. Birlikleri yazarız. EK-A görev bölümü 2. Kolordunun ast birliklerini böyle sıralarız. B dersiniz sorumluluk sahaları. Neresi sorumluluk sahası ise onu belirtirsin. C, D, E şeklinde birlikler böyle sıralanır. Elbette plan tarafımızdan yapılmış olsaydı organik kuruluşta olmayan ancak davaya dahil edilmesi için bir sürü sahtekarlıklar yapılan Deniz ve Hava Kuvvetleri ile Jandarma Bölge Komutanlığı unsurları da bu bölüme yazılmalıydı. Bunu yapmak için iftira atmak sahte belge de düzenlemek yeterli olmamakta. Özellik içeren bu konu ile ilgili askeri eğitimden geçmek gerekirdi. Üçüncü tespit. İddianamenin sonuç ve değerlendirme kısmında İddia Makamı aynen şöyle ifade ediyor. Tank ve topun sokağa çıkmasından sonuç ya ülkenin bölünmesi, ya düzenin değişmesi ya da karşı grubun egemenliği ele almasıdır. Herhalde bu 3 sonuçta ülkeyi bir uçuruma yuvarlar. Ülkeyi kollama görevi olan bir kurumun, önemli bir kurumun başındaki komutanın astları ile beraber böyle bir plan yapması ve hazırlıklarını fişlemeler, atılacaklar, alınacaklar şeklinde sürdürmesinin soruşturma konusu suçların icrai hareketlerinin başlaması için yeterli olduğu değerlendirilmiştir. Aksi takdirde kanun koyucunun bu suçlarda elde etmek istediği hukuki yarar ile varılan sonuç arasında bir tutarsızlık olur. Bu aşamanın gerçekleştirildiği kanaatine varılmıştır. Bu nedenlerle suçunun icrai hareketlerinin başladığı, dolayısı ile teşebbüs aşamasının gerçekleştirildiği kanaatine varılmıştır denmektedir. Bunun doğal sonucu olarak da sanıkların teşebbüs aşamasında oluşan suçlardan ötürü ayrı ayrı cezalandırılması kamu adına iddia ve talep olunmuştur. Daha önce savunma yapan sanıklar ve savunmanları tarafından İddia Makamının teşebbüs olarak değerlendirdiği sözde balyoz planı ve eklerinde tespit edilen yüzlerce çelişki planın gerçek olmadığını, sonradan üretilen sahte bir belge olduğunu ortaya çıkarmıştır. Sayın Heyet. 18. yüzyılda yaygın inanışa göre dünyadaki tüm kuğular beyazdır. Ta ki bir gezginin Avustralya’da siyah bir kuğu görmesine kadar. O günden itibaren dünyada tüm kuğular beyazdır inanışı ortadan kalkmıştır. Sözde balyoz planında sadece siyah değil, tabiatın tüm renklerine ilave edecek sayıda renkli kuğular bulunmuştur. Şöyle ki iddianamenin temel dayanağı olan ve 2003 yılında oluşturulduğu iddia edilen 11 nolu CD içinde bulunan sözde balyoz planının eklerinde İstanbul ilinde bulunan özel hastaneler belgesinin 15. sırasında bulunan Avrupa Şafak Hastanesi 2003 yılında Şafak Hastanesi’dir. 15 Aralık 2004 yılında Avrupa Şafak Hastanesi olmuştur. Bunun kod adı mavi kuğu olsun. El konulacak ve kapatılacak dernekler belgesinin 27’nci sırasında Liberal Avrupa Derneği yazmaktadır. 2003 yılında böyle bir dernek faaliyette değildir. 31 Ekim 2000’de kurulan Hür Demokrat Derneği 8 Nisan 2006 yılında adı değiştirilerek Liberal Avrupa Derneği adını almıştır. Bu da kırmızı kuğu olsun. Bu ve buna benzer insan, zaman ve mekan çelişkileri o kadar çok ki zaman darlığı ve önceden anlatıldığı için yeniden ifade etmeyi gereksiz buluyorum. Bütün bu maddi gerçekler, yani çelişkiler bizi İddia Makamının ileri sürdüğü planın teşebbüs aşamasının, yani o fişlemelerin gerçekleştirildiği iddiasını çürütmektedir. Bu gerçek karşısında iddianamenin temel dayanağının çökmüş olduğunu söylemek kehanet olmayacaktır. Aksi halde davanın devamı hukuk cinayeti olarak tarihe geçecektir. Şimdi plan semineri ile ilgili birkaç hususu belirteceğim. 5-7 Mart 2003 tarihlerinde icra edilen 1. Ordu plan seminerine emir komuta zinciri içinde katıldım. İddianamede 5-7 Mart 2003 tarihlerinde 1. Ordu Komutanlığında icra edilen plan seminerine katılan ast birliklerin balyoz harekat planını bilerek ve bu plan kapsamında hazırlıklarını yaparak geldikleri anlaşılmıştır iddiası mevcuttur. İddia Makamının dikkatine sunuyorum. Gerek tugay, gerek tümen ve kolordu seviyesinde yapılan plan çalışmalarında, gerekse ordu plan seminerinde balyoz, sakal, çarşaf, oraj ve suga eylem planı isimleri telaffuz edilmiş midir? Yine iddianamede seminer katılımcıları tarafından kimi zaman eylem planlarında yer aldığı aynı şekilde, aynı kelimelerle, kimi zamansa yine bu hususlarla aynı anlama gelecek şekilde sadece kelimelerin benzer anlamları ile değiştirilerek kullandıkları şeklinde iddia edilmektedir. Bu iddianın doğru olması için şu soruların cevabı olmalıdır. Ses kayıtlarının bire bir çözümleri Mahkemede bulunmaktadır. Sözde balyoz ve benzeri eylem planları isimleri telaffuz edilmiş midir? Edilmişse nerededir? İkincisi, seminere katılan Hava Kuvvetleri temsilcisi sözde oraj planını takdim etmiş midir? Benzer şekilde, Kuzey Deniz Saha Komutanlığı temsilcisi sözde suga planını, jandarma bölge komutanlığı temsilcisi sözde çarşaf, sakal ve diğer planları takdim etmiş midir? Tartışması olmuş mudur? Yukarıdaki soruların cevapları hayırdır. Çünkü seminerde yapılan takdimler incelendiğinde seminerin cereyan tarzı planı kapsamında icra edildiği, birinci ve ikinci gün geri bölge emniyet planını ihlal eden iç güvenlik, iç tehdit kapsamında sıkıyönetim ilanı durumuna göre alınacak tedbirlerin ve kuvvet yeterliliğinin incelendiği 28 Haziran 2010 tarihli Kara Kuvvetleri bilirkişi heyeti raporunda mevcuttur. Bu raporda devamla seminerin ses kayıtlarında, takdim metinlerinde ve cereyan tarzı planında yukarıda belirtilen konular dışında balyoz güvenlik harekat planı, çarşaf ve sakal eylem planı, harekat emri, oraj hava harekat emri planı, suga harekat planı ekleri ile milli mutabakat hükümeti olarak adlandırılan belgenin adı bile geçmemektedir. Seminere katılan personel ve takdimciler tarafından söz konusu eylem planlarına ilişkin herhangi bir ayrıntıya değinilmemektedir şeklinde tespitler mevcuttur. Dolayısı ile iddianamede yazılı hususların ve tespitlerin hangi maddi delillere dayandırılarak yazıldığı anlaşılamamıştır. Ben seminerde, cereyan tarzı planında açıkça yazıldığı şekli ile sıkıyönetim karargah teşkilatı, sıkıyönetimde kuvvet yeterliliği, sorumluluk bölgesinde kuvvet tasarrufu yapılacak bölgeler, sorumluluk sahası ve jandarma birliklerinin kullanılması konulu takdimi yaptım. Ben bana emredilen bu takdim görevini 1. Ordu Komutanlığınca hazırlanan olasılığı yüksek en tehlikeli senaryonun oluşturduğu koşullar içinde kısmi seferberlik ve sıkıyönetim ilan edildiği esas alınarak seminer emirleri 5442 Sayılı İl İdaresi Kanunu, 2041 Sayılı Seferberlik ve Savaş Hali Kanunu, 1402 Sayılı Sıkıyönetim Kanunu çerçevesinde hazırladım. Esas itibari ile yapılan takdim tamamı ile yasal bir çalışmadır. İddianamede takdimde kullandığım bazı ifadelerin sözde balyoz planında yer alan bazı hususlarla paralellik gösterdiği, bu nedeni ile benim görev ve konumum nedeni ile sözde balyoz planından haberdar olduğum iddia edilmektedir. Seminerde takdim ile ilgili konulara geçmeden önce savunmamın başlangıcında açıkladığım şekilde sözde balyoz planının EK-A’sında ismimin olmadığını bir kez daha hatırlatmak isterim. Sözde balyoz komutanlığı tarafından hazırlandığı iddia edilen sözde balyoz harekat planının emir komuta maddesi aynen şöyledir: Harekat İstanbul’dan sevk ve idare edilecektir. Sıkıyönetim karargahları İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanlığı, AKOM binası ve anılan binanın imkanlarına sahip diğer kamu veya özel sektöre ait sivil binalar kullanılacak, özel sektöre ait binalar kullanıla bilecektir şeklinde yazılmıştır. Benim takdimimde ise 3. Kolordu Karargahının NATO Karargahı olması nedeni ile 3. Kolordu Karargahında sıkıyönetim faaliyetleri ile ilgili gerekli bilgiler bulunmamaktadır. Bu nedeni ile oluşturacağı sıkıyönetim karargahının Hasdal’da bulunan 52. Zırhlı Tümen ile tümen karargahına 2 kilometre yakınında bulunan helikopter pislerini ihtiva etmesi, TEM Otoyolu ile E-5 yakınlığı nedeni ile 52. Zırhlı Tümen sıkıyönetim karargahının basın yayın şubesinin AKOM’da faaliyette bulunmasının uygun olacağını belirttim. Buranın imkan ve kabiliyetlerinin daha önce doğal afet yardım tatbikatları yaptığımda görmüştüm. Bu nedenle 3. Kolordu Komutan Yardımcılığı, 52. Zırhlı Tümen Karagahının bir kısım unsurlarının AKOM’da teşkil edilmesinin uygun olabileceğini sunumumda belirttim. Sayın Ordu Komutanı ile aramızda geçen konuşmada kendisinin bana yönelttiği sorular ile AKOM’un nerede olduğunu, imkanlarının neler olduğunu bilmediğini, bu nedeni ile diyaloğun oluştuğunu ses kayıtlarında izlemek mümkündür. Sayın ordu komutanı sözde balyoz planında komuta olarak yazılan AKOM’un yerini ve imkanlarını bilmesi gerekmez mi? Kaldı ki komuta yeri incelenmeden, alt yapısı oluşturulmadan teşkil edilemez, planlara yazılamaz. Bu askeri bilgiden uzak, balyozu kaleme alan merkez benim sunumumdaki meramımı anlamamış ve sözde balyoz harekat planının komuta yeri bölümüne 1. Ordu sıkıyönetim karargahı olarak AKOM’ u yazmıştır. Bunu yazanlara soruyorum. Aklınız, bilginiz yoksa gözünüzde mi yok? 30 bin metrekare kapalı alanı olan her türlü muhabere imkanlarına, komuta merkezlerine, iaşe ve ibade kolaylıklarına sahip koskoca Selimiye Kışlası dururken 300-600 metrekare kapalı alana sahip, teknik imkanları sınırlı, yüzlerce insanın çalışmasına imkan verecek kapasitesi olmayan AKOM komuta yeri olarak belirlenir mi? Böyle bir planlama ancak konunun uzmanı olmayanların marifeti olup, çamur at suçlu olsun kendini aklamaya çalışsın mantığı geçerli olmuştur. Sözün bittiği noktadayız. Burada AKOM binası alt resimde soldaki küçük binadır. Evet, arkadaki resim o dönemlerde inşaat halinde eskidir. Bakınız Sayın Heyet. Şu gösterdiğim ses kayıtlarının çözümüdür. Şeylerde, sizin dosyalarda mevcut. Şimdi burada benim yaptığım takdimden, iki yerin son cümlelerini sizlere şimdi okuyacağım. Bakın ben burada 1. Ordunun karargahı olarak AKOM’u mu teklif etmişim yoksa 3. Kolordu Komutan Yardımcılığının yerinin basın yayın şubesini orada kullanabiliriz şeklinde bir teklif mi sunmuşum? Bakın o kaset çözümü 78. sayfasında, birinci bölümün sonuna doğru şöyle söylüyorum ben. Bir kadro ile ilgili bir şey söylüyorum, bir diyalog oluşuyor. Sıkıyönetim faaliyetleri yürütülürken dış tehdide yönelik olarak icra edilen harekatı takip etmek maksadı ile sıkıyönetim karargahını cari harekat şube müdürlüğünün perdede arz edilen teşkilat yapısı ile dahil edilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir. Şimdi lütfen buraya dikkat. Bu değerlendirmeler ışığı altında İstanbul ilinde sıkıyönetim faaliyetlerini yürütmek üzere oluşturulacak sıkıyönetim komutan yardımcılığı karargahı için önerilen teşkilat yapısı perdede arz edildiği gibidir. Buyurun bir maddi gerçek. Burada ben direk olarak komutan yardımcılığı sunmuşum. Şimdi bakın sunumumun son bölümüne doğru yine bir tane husus daha var. O da jandarma birliklerinin kullanılması konusunun sonunda bakın burada nasıl tam olarak söylemişim ben bunu. Nasıl meramımı iyi anlatmışım. Jandarma Bölge Komutanlığı Karargahının 1. Ordu Komutanlığı, il jandarma komutanlığı karargahı ve jandarma komando alay komutanlığı karargahının ise sıkıyönetim komutan yardımcılığının harekat komutanına çalışmasının uygun olacağı değerlendirmesidir. Bakın burada çok bariz olarak, Sayın Başkanım bariz olarak ayırmışım burada. Demişim ki; Jandarma Bölge Komutanlığı 1. Orduda çalışsın, il jandarma ile de jandarma komando alay karargahı komutan yardımcıya çalışsın. E nasıl gelmişte bu sözde balyoz planının ekinde komuta yeri olarak, burası gösterilmiş. AKOM yazılmış. Artık bunu takdirlerinize sunuyorum. Sayın Heyet şu ana kadar 162 sanık kısıtlı imkanlarla bu balyoz planının sahteliği konusunda yüzlerce çelişki ve belge, maddi gerçek sizlere sunuldu. Ben de burada kendi konumla ilgili birkaç tane hususu sizlere sundum. Şimdi size soruyorum. Sayın Heyet dünyadaki tüm kuğular hala beyaz mı? Taleplerimi sunuyorum. Davanın başlangıcından bugüne kadar suçlu olmadığımıza dair lehte birçok kanıt olmasına rağmen hakkımda birçok sanık gibi tam 3 kez tutuklama, 1 kez yakalama kararı verildi. Merak ediyorum, Türk Hukuk tarihinde bize reva görülen bu uygulama daha önce hiç oldu mu? İddia Makamı tarafından soruşturma aşamasında lehimize olan deliller ve bilirkişi raporları dikkate alınmadı. İddianameye yeterince yansıtılmadı. Poliste verdiğim ifadeyi kabul etmiyorum. Polis tespit tutanaklarını taraflı ve sorumsuzca hazırlanıldığı gerekçesi ile reddediyorum. Bize bu komployu kuranların ortaya çıkarılarak cezalandırılmalarını talep ediyorum. Savcılık ve Mahkeme ifadelerini kabul ediyorum. Son söz olarak diğer tüm sanıklar gibi özgürlüğümü geri istiyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Tamamladınız mı?”

Sanık Suat Aytın: “Evet bitti.”

Mahkeme Başkanı: “Evet. Nüfus kaydınızı okuyorum. Suat Aytın. Mehmet Vahdettin oğlu, Şahsever’den olma. 30.06.1953.”

Sanık Suat Aytın: “Başkanım. Şahver.”

Mahkeme Başkanı: “Şahver’den olma. Evet. Şahver’den olma.”

Sanık Suat Aytın: “Evet rahmetli annem.”

Mahkeme Başkanı: “30.06.1953 doğumlu. Eskişehir/Odunpazarı İçesi Paşa nüfusuna kayıtlı.”

Sanık Suat Aytın: “Doğrudur.”

Mahkeme Başkanı: “Herhangi bir sabıka kaydınız yok.”

Sanık Suat Aytın: “Çok şükür.”

Mahkeme Başkanı:“Klasör 144, Dizi 113-36 arasında İstanbul Emniyet Müdürlüğünde alınan ifadeniz mevcut. Bununla ilgili az önce kabul etmiyorum şeklinde bir beyanınız oldu yanlış hatırlamıyorsam. Kabul ediyor musunuz ifadenizi?”

Sanık Suat Aytın: “Evet.”

Mahkeme Başkanı: “Kabul ediyorsunuz.”

Sanık Suat Aytın: “Şöyle. Ben Savcılık ve Mahkemeyi kabul ediyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Emniyet?”

Sanık Suat Aytın: “Emniyeti kabul etmiyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Hangi noktalarda ifadenizi reddediyorsunuz.”

Sanık Suat Aytın: “Yani orada sonra inceledim.”

Mahkeme Başkanı: “Müdafiiniz varmış.”

Sanık Suat Aytın: “Efendim.”

Mahkeme Başkanı: “Müdafiiniz hazırmış.”

Sanık Suat Aytın: “Orada sureti vermediler bize. Bakın altta da şeyimiz vardır.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Sanık Suat Aytın: “Orada bir muhalefetimiz vardır. Bu nedenle.”

Mahkeme Başkanı: “Şimdi. Yani soyut bir şekilde ben bu ifadeyi kabul etmiyorum demek yeterli değil. Yani siz burada polis hangi noktaları yanlış geçirdi. Sizin hangi noktalarda.”

Sanık Suat Aytın: “Ha yanlış geçirme konusunda bir tespitim yok. Usul olarak öyle diyelim.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun şu anda yapın o zaman. Ya da bu ifadeyi okuyacağım baştan sona yani.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Şimdi ifadenin alındığı saatlere bakarsanız.”

Mahkeme Başkanı: “Nerede çelişki varsa bulacağız o zaman.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Evet.”

Mahkeme Başkanı: “Biz şu anda, yani CMK diyor ki sanığın savunmasından sonra daha önceki ifadeleri okunabilir diyor. Buna takdire bırakıyor. Bizde bu takdiri çelişki çıkmayan yönünde okumama yönünde, zaman kazanmak için kullandık.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Tamam.”

Mahkeme Başkanı: “Ama şimdi burada ben bunu reddediyorum derse biz başlarız okumaya. Nereyi, buradaki niye kabul etmiyor. Neresini kabul etmiyor. Onları başlarız okumaya.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Şimdi.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Esas işin zaten özü burada. İfadenin alındığı saatlere bakarsanız.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Sanık Suat Aytın müdafii Muammer Küçük: “Gece yarısıdır. Usule göre yorarak, uykusuz bırakarak ifade alınamaz. Bu itibar ile zaten alınan ifade esas itibari ile usule de aykırıdır. Gece yarısı saatlerinde, gece yarısı sabaha kadar ifade alınmıştır. Bu şekilde alınan ifadenin sağlıklı olması, oradaki sorulara sağlıklı yanıt verilmesi zaten düşünülemez. Bu usulen de yasaktır zaten. Yasak sorgu yöntemleriyle alınan ifadedir. Bu nedenle bir geçerliliği yoktur.”

Mahkeme Başkanı: “Müdafii niye katılmış o zaman ifadeye? Yani o saatte sanık yorgunsa, uykusuzsa, ifade veremeyecek durumda ise niye müdafii itiraz etmemiş? Yasa boşuna mı müdafii zorunluluğu kılıyor. Müdafiinin atanmasını gerekli kılıyor. Zorunlu değil mi?”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük:“Ben olsaydım, ben olsaydım o saatte ifade aldırmazdım.”

Mahkeme Başkanı: “Müdafii olarak girmiyorum ifadeye diye dilekçenizi verirsiniz, öbür gün savcılığa verirsiniz. Gece ifade alınmaya kalkışıldı Emniyet tarafından, müvekkilim yorgundu bende bu yüzden katılmadım dersiniz.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Evet.”

Mahkeme Başkanı: “Dediğiniz anda zaten ifade geçersiz hale gelir.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Tamam zaten ben olsam yapardım efendim.”

Mahkeme Başkanı: “Ama siz (1 kelime anlaşılamadı) ettiğiniz anda o ifadenin geçerliliği tartışılır Mahkeme tarafından.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Ben de olsam öyle yapardım diyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Ben olsaydım öyle yapardım.”

Mahkeme Başkanı: “Yani müdafii katıldığı için, şimdi CMK müdafiinin katıldığı ifadelerin mahkeme tarafından takdir edileceğini öngörüyor. Müdafii olmazsa zaten inkar da edildiğinde geçersiz hale geliyor. Şimdi siz bu ifadenizi okudunuz mu daha sonra bizden alıp?”

Sanık Suat Aytın: “Tamam efendim. İşi uzatmayın kabul ediyorum. Değiştirdim şeyimi, kabul ediyorum. Emniyet ifademi. Tabi tabi içerisinde benim şey yaptım. Yani orada bir benimle ilgili değil, soruyla ilgili bir husus vardı. Onun için yani başka da şey olabilir şeklinde ama kabul ediyorum. Tamam.”

Mahkeme Başkanı: “Kabul ediyorsunuz?”

Sanık Suat Aytın: “Ettim ettim. Kabul ettim.”

Mahkeme Başkanı: “Bizim öyle zorlamamız yok.”

Sanık Suat Aytın: “Efendim.”

Mahkeme Başkanı: “Sebebini söylersiniz biz de onu tartışırız. Aynı klasör 146-148 de savcılık, 158-159 da hakimlikteki ifade ve savunmalarınız mevcut. Bunlarla ilgili bir diyeceğiniz var mı?”

Sanık Suat Aytın: “Sayın Başkanım bir şey yapayım. Birinci sayfanın en altında üçüncü satırında, bakın suça konu planlandığı gelenek olduğu üzere terfi sırası olan albaylara takdim yaptırılır şeklinde bir cümle başlıyor. O da söz konusu plan seminerinde gelenek olduğu üzere diye değiştirdim. Yani oradaki plan çalışması, sonra devamında da bu doğrultuda ben de plan çalışması içerisinde bulundum. Yani bu plan semineri olarak düzeltiyorum onu. Bu çalışma 2 buçuk gün sürdü şeklinde devam ediyor. Başka yok. Başka da önemli bir düzeltme. İkinci sayfada bir de bu soru 5’in altında sıkıyönetim karargahı buna ilişkindir diyorum. Sıkıyönetim komutan yardımcılığı karargahı ikinci sayfada. Yine onun beşinci satırında yine aynı şekilde afet yönetim merkezinin, sıkıyönetim komutan yardımcılığı karargahı olarak teklif ettiğime dair konuşma doğrudur. 2 düzeltme dışında herhangi bir düzeltme yoktur Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Peki. Sanık müdafiinden savunmaya ilave edeceği bir husus olup olmadığı soruldu.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Şimdi ben bugüne kadar bu dosyanın esası ile ilgili pek açıklama yapmadım. Halen de yapmayacağım. Çünkü bu dosyanın, bu davanın esası sahte belgelere dayanmaktadır. Ben sahtecilik üzerine burada bir şeyleri anlatmak istemiyorum. Zaten benden önce konuşan Sayın Komutanlar ve Sayın Meslektaşlarım bu sahtecilikleri yüzlerce kez, yüzlerce örneğini vererek ortaya koydular. Benim esas üzerinde durmak istediğim daha öncede kısaca söz ettiğim bir iki husus var. Bunlardan bir tanesi bu Mahkemelerin yapısı ile ilgilidir. Şimdi burada öncelikle çözülmesi gereken sorun burada yargılama faaliyetini yürüten mahkeme Anayasaya uygun bir Mahkeme midir, değil midir. Bu sorun giderilememiştir. Bu konudaki bizim taleplerimiz mahkemece yeterli ve gerekli gerekçe gösterilmeden reddedilmiştir. Bilindiği gibi ülkemizde DGM’ler ilk kez 12 Mart döneminde, o günkü Anayasaya konularak kurulmuştur. O günkü Devlet Güvenlik Mahkemeleri kendilerinin Anayasa aykırı olduğunu düşünerek Anayasa Mahkemesine başvurdular. Ve sonuçta Anayasa Mahkemesi 12 Mart döneminde kurulan bu Devlet Güvenlik Mahkemelerinin anayasaya aykırı olduğu sonucuna vararak. Bunların ortadan kaldırılması sonucunu doğuran karar verdi. Daha sonra 1982 Anayasasının 143. maddesi ile Devlet Güvenlik Mahkemelerini yeniden kurduk. Şimdi burada Anayasanın 143. maddesine Devlet Güvenlik Mahkemeleri niye kurulmuştur? Bu mahkemeler özü itibari ile Anayasa aykırı kurumlar olduğu için bunları Anayasaya uygun hale getirme adına kurulmuştur. Yani Anayasanın 143. maddesine Devlet Güvenlik Mahkemeleri konulunca Anayasanın 37. maddesine aykırılık durumu ortadan kaldırılmıştır. Şimdi daha sonra 2004 yılında Anayasada yapılan değişiklikle 143. madde yürürlükten kalktı. Biz de bu mahkemelerin adını Ağır Ceza Mahkemeleri yaparak varlıklarının halen sürdürüyoruz. Yani DGM adını kaldırmak, onun adını değiştirmek, benim adım Muammer benim adımı Ahmet yapsanız gene ben Muammer’im, aynı kişiyim. Hiçbir şey değişmedi. Hatta o kadar değişmedi ki size 2 tane örnek vereyim. Şu anda adına özel yetkili denilen Ağır Ceza Mahkemeleri bildiğim kadarıyla 3 tane daha kurularak 17’ye çıktı. 17. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği bir karara ben itiraz etsem. 18. Ağır Ceza Mahkemesi gitmez. Nereye gider? 9. Ağır Ceza.”

Mahkeme Başkanı: “18. Ağır Ceza Mahkemesinin Hakimi de 17. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görevlendirilemez. Çünkü HSYK’nın yetki vermesi gerekiyor. Yetkisiz itiraz oluyor.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Nasıl, nasıl Ticaret Mahkemesinin kararı Sulh Hukuk Mahkemesine gitmezse bunlar İhtisas Mahkemeleridir. Sakıncalı konu burada asker üyeydi o çıkartıldı. Şimdi nasıl Sulh Hukuk Mahkemesi, Asliye Ticaret Mahkemesi, Fikri Sınai Hakları Mahkemesi varsa bugünde bu var.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “İhtisas Mahkemesidir. Örgütlü suçlara bakmış.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Sayın Başkanım. Siz eğer benim savunma mı kesecekseniz.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun devam edin. Devam edin.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Yok. O zaman ben hiçbir şey konuşmayım.”

Mahkeme Başkanı: “Siz o zaman savunma kapsamında kalın. Siz Anayasayı takip (1-2 kelime anlaşılmadı) meclis kürsüsü değil.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Hayır efendim. Ben bunu, ben bunu savunma kapsamında söylüyorum. Bunlar burada tutanaklara geçecek. Sizin özel mahkemeleri ya da adına özel yetkili denilen mahkemeleri.”

Mahkeme Başkanı: “Türkiye’de özel yetkili diye hiçbir yerde yazmıyor. CMK 250. ile.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Efendim ben de biliyorum yazmıyor.”

Mahkeme Başkanı: “Bu toplumun takdiri.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Söylenen o ad da ağır ceza diye geçiyor.”

Mahkeme Başkanı: “Hayır efendim. Özel yetkili geçmiyor. CMK. 250. Yetkili Özel Mahkemeleri diye geçiyor.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Hayır siz niye giriyorsunuz, ben anlamıyorum.”

Mahkeme Başkanı:“Nasıl Asliye Ceza Mahkemesi diye geçiyorsa. Buyurun, buyurun.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Benimle niye tartışmaya giriyorsunuz?”

Mahkeme Başkanı: “Bakın siz savunma sınırını aşıyorsunuz. Yani sizi.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Hayır niye aşıyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Mahkemelerin, yani nasıl Sulh Hukuk Mahkemesini tartışabiliyor musunuz?”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük:“Hayır. Neyi ben savunacağımı söyleyeyim, önceden size bildirim.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun. Buyurun o zaman devam edin. Devam edin.”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Siz de neyi söyleyebilirim söyleyemem söyleyin. Ona göre ben de konuşayım.”

Mahkeme Başkanı: “Devam edin. Siz anayasa ile kurulmuş bir mahkemenin hükümsüzlüğü.”



Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Anayasa ile kurulmamış işte. Anayasa da yok ben de diyorum. Anayasada vardı, 143. madde de vardı kaldırıldı. O zaman bu mahkemelerin kaldırılması lazım. Kendileri Anayasa uygun değildir. Ben size anlatacağım. Anayasanın 37. maddesine aykırıdır. Çünkü adı DGM olan adı değiştirilmiştir. Kendi durmaktadır. İstanbul’da 250. İle Görevli ve Yetkili bir Cumhuriyet Savcısının verdiği kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz etsem Ankara’ya gidiyor. Niye Bakırköy’e gelmiyor? Bu Kaçakçılık Mahkemelerine bakan 1. Ağır Ceza Mahkemeleri gibi değildir. 1. Ağır Ceza Mahkemeleri kararına itiraz edersiniz 2’ye gider. Oradaki durum farklıdır. Bunlar olağanüstü mercilerdir. Olağanüstü mercileri Anayasaya uygun hale getiren, biçimsel olarak uygun hale getiren Anayasanın 143. maddesiydi. Anayasanın 143. maddesini o Anayasayı yapanlar bu işi bilmedikleri için koymadılar. Aksesuar bir madde değildi o. Bunu bilerek koydular. Çünkü Anayasaya aykırılığı bir durum olmasın diye koydular. Özellikle, öncellikle bu mahkemelerin Anayasaya uygun olmadığını, Anayasanın 6. maddesine göre de kaynağını Anayasadan almayan hiçbir makam, merci, kişi bir yekti kullanamaz. Bu itibarla normalde bu mahkemelerin verdiği kararlarında fiili durum olduğunu, aslında yok hükmünde olduğunu söylüyorum. Bu nedenle Ceza Muhakemesi Usulü Yasasının 250. maddesinin, CMK’nın 250. maddesinin de bu itibarla Anayasaya aykırı olduğunu söylüyorum. Şimdi bu aykırılık 07.05.2004 tarihinden sonra sürmektedir. Yani 07.05.2004 tarihinden sonra Beşiktaş Adliyesinde verilen kararların hiçbir tanesi normalde usule uygun kararlar değildir. Şimdi ortada Anayasaya aykırı bir mahkeme var. Ben de bu yasalara aykırı ve savunma hakkını ortadan kaldıran ve duruşmaların ayrıca açıklığını da sekteye uğratan bir cezaevi salonunda savunma yapacağım. Burası hem İstanbul’a 10o kilometre mesafede, hem de cezaevi. Zaten yaka kartlarımızda bile cezaevi yazıyor. Hoş mahkemede yazsa fark etmez ya. Şimdi, demin duruşma başladığı zaman boradan istenilen avukatlarla ilgili bir şey söylediniz. Barodan istenilen avukat buraya hangi şeyle gelecek, koşullarda. Onlara da sizin gibi araba mı, tahsis edilecek? Bizim bile gelmemiz, çok büyük emek veriyoruz. Bizim bile gelmemiz çok zor. Bu koşullarda zaten sağlıklı bir savunma yapılamaz. Şimdi bu dosyada ya da benzer dosyalarda tahliye kararı veren ya da tahliye kararı yönünde oy kullanan yargıçların ya da savcıların başlarına ne geldiğini hepimiz biliyoruz. Bunun en son örneği de Sayın Şeref Akçay’dır. Artık ayrılmak zorunda kalmıştır baskılara dayanamayarak. Bunu da daha önce karşı oylarında satır aralarında belirtmiştir. Bu durum apaçık ortadadır. Daha önce de Sayın Hurşit Tolon’la ilgili tahliye kararı veren yargıçta baskılardan dolayı Bakırköy’e tayınını istemiştir ve bunu da açıkça o zamanlar deklere etmiştir. Şimdi Sayın Başkan bazen böyle söze giriyor. Bunu da bir konuda da çok yaptınız daha önce. Bu da özellikle Hakan Erdoğan raporu ile ilgilidir. Hakan Erdoğan raporu söz konusu olduğu zaman Sayın Başkan bunun dosyada olduğunu hep söyledi. Ama her bakışımızda, geçen Sayın İzzet Ocak’ın savunmasında da aynı konu gündeme geldi, baktık. 48. klasörde dendi, yok. Orada Yavuz Fildişi’nin raporu var. O raporda Hakan Erdoğan’ın raporundan yararlanıldığından söz ediliyor. Hakan Erdoğan’ın raporu yok. Geçen duruşmalardan birinde Sayın Meslektaşım Celal Ülgen’in bu konuyu gündeme getirmesi üzerine gene bu konu gündeme geldi ve Hakan Erdoğan raporunun dosyada bizim tarafımızdan sunulmadan ve 1. Ordudan daha sonradan, yani yargılama aşamasında istenilmeden dosyada olmadığı ortaya çıktı. Şimdi bir diğer konu bu görüntülü ve sesli kayıtlarla ilgili. Şimdi mahkeme ilerde kararını neye dayandıracak? Bu görüntülü, sesli kayıtlara göre mi verecek, yoksa bize dağıttığı tutanaklara göre mi verecek? Bu tutanaklar, bir kere şunu açıkça söyleyeyim birebir, görüntülü ve sesli kayıtları yansıtmıyor. Görüntülü ve sesli kayıtları birebir yansıtan tutanaklar ortada yoktur. Eğer işin esası, özü, burada söylenenlerse, burada duruşmada geçenlerse o zaman bize bu görüntülü ve sesli kayıtların verilmesi bir zorunluluktur. Usul 153/4’e göre bunlar bize, mahkemenin bu konuda takdir hakkı da yoktur, biz istediğimiz zaman verilmesi gerekmektedir. Bir başka konu bu Gölcük gömüsüyle ilgili. Gölcük gömüsünde bulunan, bulunduğu ileri sürülen bir takım dijital çıktılar polislere veriliyor. Bu konunun çok uzmanı gibi olan o polislerde bir tutanaklar yapıyorlar kendilerince düzenliyorlar. Savcılığa gönderiyorlar. Savcılıkta bunları sanki bilirkişi raporu gibi dosyaya gönderiyor. Böyle bir usul yoktur. Mahkeme bilirkişi incelemesi yaptıracaksa kendisi bilirkişilere başvurur. Bu mahkemenin takdirinde olan bir konudur. Mahkeme tarafından görevlendirilmeyen hiç kimsenin adeta bir bilirkişi raporu gibi adına tespit tutanağı da denilse başına yazsa, böyle şeyleri dosyaya gönderme, koyma, verme hakkı yoktur. Mahkemelerin de bunları almaması gerekirdi. Şimdi, peki bu kadar bunları söyledim. Şimdi kendimi burada nasıl hissediyorum onu da söyleyeyim. İlkokul 3’ncü sınıf matematik bilgisi olan herkes bilir ki burada herkesin var o kadar bilgisi. Çarpmada 1, toplama da 0 etkisiz elemandır. Benim de durumum burada toplamada 0, çarpma da 1 gibidir. Peki, ben bunu bilerek niye buradayım? Bunu çok düşündüm. Olayım mı, olmayayım mı, ne yapayım? Bunu da bir fıkra vardır. Ormanda birileri yangın çıkartmış. Herkes, birileri de yangını söndürmeye çalışıyor. Karıncada yangını söndürmek için su taşıyor. Karıncaya demişler ki; ya senin etin ne budun ne. Sen oraya taşısan ne olur, taşımasan ne olur. O da demiş; ben de biliyorum ama tarafım belli olsun. Ben tarafım belli olsun diye buradayım.”

Mahkeme Başkanı: “Tamamladınız mı Avukat Bey?”

Sanık Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Tamamladım.”

Mahkeme Başkanı: “Yalnız yine orada Hakan Erdoğan ile ilgili bir yanlış bir tespit oldu. Ben Hakan Erdoğan’ın raporu dosyada var demedim. Burada o konu gündeme geldiğinde gittik klasörlere baktık. Burada notumda da vardı. Şu klasör, şu sırada CD’nin de dosyada olmadığı söylenmişti. Raporu bulamadım. Ancak CD şu klasör, şu noda. Açtık içinde de raporu ben bulamadım. Belki açmamdan kaynaklanan bir hata vardır diye açıkladım. Daha sonra CD’de hatta burada geldi gösterdik taraflara. Yoksa bizim yargılama aşamasından beri savunmadan ya da sanıklardan, taraflardan herhangi bir şey gizleme, kaçırma öyle bir düşüncemiz asla olmamıştır. Bunun aksine emanete alınan tüm klasörleri de duruşmanın ilk günü sizlere açtık.”

Söz almadan konuşulduğu için konuşulanlar anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı: “Onları da veririz gerekirse. Çokta şey değil, yani önemli değil. Delillerin tartışılması aşamasına geldiğinde onları da verip vermeyeceğimiz hususunda tekrar talep edilirse tekrar karar veririz.”

Söz almadan konuşulduğu için konuşulanlar anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Söz almadan konuşulduğu için konuşulanlar anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı: “Şeyi açalım, Avukat Bey’in talebini.”

Bir kısım sanıklar müdafii Av. İlkay Sezer: “Sayın Başkanım delillerin değerlendirilmesi aşamasına çok az kaldı. Biz bu aşamaya zaman kazanarak gelmek istiyoruz. Ve bu CD’lerin imajları üzerinde hazırlık yapıp Mahkemenizi tatmin edici başka tespitlerle geleceğimize inanıyoruz. Ve Mahkemenizin bu imajları bize vermemesini her talebimizi daha önceki mütalaa ve kararlarına atıfta bulunarak reddetmiş olmasını anlayamıyoruz. Bugüne kadar bu imajlar ve bu CD’lerin içeriğine ilişkin sayısız şüphe, bizce kanıt ortaya konulmuş olmasına rağmen bu imajlar neden ama neden bizden esirgenmektedir. Bunun esirgenmesi savunma hakkının engellenmesi değimlidir? İmajları talep ediyoruz.”

Mahkeme Başkanı: “Biz imajları vermeme konusundaki ilk taleplerinde de bu konu gündeme getirildi niye reddediyorsunuz diye. Zannediyorum Avukat Celal Ülgen tarafından. Biz de o zaman demiştik ki; hiçbir ara karar dönülmez değildir. Zamanı gelince tekrar.”

Bir kısım sanıklar müdafii Av. İlkay Sezer: “Kesinlikle.”

Mahkeme Başkanı: “Bu talep değerlendirilir.”

Bir kısım sanıklar müdafii Av. İlkay Sezer: “Evet.”

Mahkeme Başkanı: “Bu celse tekrar talebinizi değerlendireceğiz. İmajları almakla ilgili talebi.”

Bir kısım sanıklar müdafii Av. İlkay Sezer: “Şimdi bu zaman, gerçekten çok az kaldı. Belki bu Cuma günü bütün sanıkların da şeyi sorgusu bitecek ve Mahkemeniz bir karar verecek. Delillerin değerlendirilmesi aşamasına gerçekten az bir zaman kalmıştır. Özellikle söylenen o CD’lerin imajlarının verilmesini bu celse, bu karardan dönülmesini talep ediyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Sıra ile verelim. Muammer Bey’i açalım.”

Bir kısım sanıklar müdafii Av. Ali Fahir Kayacan.

Sanıklar İzzet Ocak ve Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Tamam beni mi açtınız. Üstadım.”

Mahkeme Başkanı: “Avukat Bey kendini tanıttı oradan başlayalım.”

Sanıklar İzzet Ocak ve Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Üstadım beni açmışlar. Siz buyurun siz buyurun, buyurun, buyurun.”



Bir kısım sanıklar müdafii Av. Ali Fahir Kayacan: “Şimdi efendim bende o konuda talepte bulunacaktım esasen. Sayın Meslektaşlarım konuya değindiler. Ben, biz bu davaya daha sonra girmiş olmakla beraber geçmiş tutanakları incelediğimizde ilk talep, sanık müdafileri tarafından bu yönde yapılan ilk talep Sayın Mahkemece aynen şu gerekçe ile reddedilmiş. CD’ler ile ilgili imajlar alınmak sureti ile birden fazla bilirkişi raporlarının alındığı, seri numara, CD’lerin seri numaralarının bilirkişi raporlarında ayrıntılı olarak verildiği anlaşılmakla diyor. İlk talep Avukat İlkay Sezer tarafından yapılan talebin reddi gerekçesi bu. Daha sonra diğer sanık müdafileri Çetin Doğan ve diğer başka müdafiler tarafından yapılan talepler üzerine de Sayın Mahkemenizin ret gerekçesi; Mahkemece daha öncesinde karar verilmiş olup, gerekçesi de açıklanmış olması nedeni ile yeniden karar verilmesine yer olmadığına diyor. Şimdi, şimdi bu davada İddia Makamı tarafından iddianamede delil olarak ileri sürülen ana argüman CD’lerdir. Ve daha doğrusu bir basın mensubu tarafından savcılığa teslim edilen CD’ler. Bunlarla sanıklar suçlanıyorlar. Daha sonra da henüz bu davada haklarında dava açılmamakla birlikte Gölcük Donanma Komutanlığında yapılan aramada elde edilen 5 nolu hard disk ile ilgili. Onlarda yalnız İddia Makamı tarafından bu davaya delil olarak sunulmuş ve hatta değişik kişilerin sorguları sırasında o donanmada ele geçen hard diskte yer alan bulgulara dayalı olarak da gerek Sayın Heyet Üyeleri, gerek Sayın İddia Makamı tarafından sanıklara soru tevcih edilmektedir. Dolayısı ile henüz donanma ile ilgili yapılan aramada ile ilgili haklarında soruşturma yürütülen sanıklar hakkında kamu davası açılmış olmak, olmamakla ve bu dava ile birleştirilmemek ile birlikte donanmada ele geçen 5 nolu hard disk ve özellikle sahteliği iddia edilen 11, 16 ve 17 numaralı CD’ler bu davanın ana delillerini teşkil etmektedir. Şimdi ben bu konuda hukuki durum ne? Hukuki durum bir kere CMK malumları olduğu üzere 67/6. Bunun delillerin değerlendirilmesi aşamasına geçilip geçilmemesi ile bir kere hiçbir ilgisi yok. Şu anlamda ilgisi yok. Diyor ki kanun; bilirkişi raporunun hazırlanmasında değerlendirilmek üzere. Sadece bunun ile sınırlı değil. Ya da ya da bilirkişi raporu hakkında uzmanından bilimsel mütalaa alabilirler. Kimler? Sanıklar, taraflar, hatta İddia Makamı da alabilir ve müdafileri. İşte bu yönü ile bilirkişi raporu suçlamaya mesnet olan Tübitak tarafından söylenen ki yanlış sorular ile yanlış argümanlarla hazırlandığı bizce malum. Bu rapora karşı, bu raporun yanlışlığını ortaya koymak ve bu delil olarak sunulan CD ve diğer argümanların sahteliğini ortaya koymak için bunlar talep ediliyor. Bizler başka kuruluşlardan bunların bilimsel mütalaa olarak bunları aldırıp Sayın Mahkemeye sunmak için bu talepleri yapıyoruz. Sayın Mahkeme bununla bağlı değil kuşkusuz. O zaman bu bilimsel mütalaalar Tübitak raporunun irdelenmesine yönelik olacaktır. Kaldı ki Tübitak mensuplarının bu davada bilirkişi olarak atanmış olmaları da CMK’nın 64 sanıyorum o maddesine uygun değil. Çünkü Tübitak Başbakanlığa bağlı bir kuruluştur. Burada mağdur olan daha doğrusu kendisine eylem yapıldığı iddia edilen Hükümettir ve Başbakanlıktır dolayısı ile. O ayrı bir konu. Ama en azından bu yönü. Bu savunmanın mutlak hakkıdır. İkinci bir nokta. Yine hukuki dayanak anlamında ifade ediyorum. Yine CMK 289/1-h maddesi. Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması kesin ve mutlak bozma sebebidir CMK’ya göre. Ve hatta hiçbir hususun incelenmeksizin bu bozma sebebidir. Bunlar da yine Sayın Heyet tarafından malumunuz. Şimdi mutlak bozma sebebi teşkil eden bir mahkeme kararı ile savunma hakkının kısıtlanması yönüne ve böyle bir görünümle hükme gidilmesine ben Türk Yargısının izin vereceğini düşünmüyorum. Sayın Mahkeme şöyle düşünebilir. Biraz önce Sayın Başkan’ın ifadesinden anladığım kadarı ile her zaman ara kararları tabi ki dönülebilir. Ancak biraz önce Sayın Meslektaşımın da ifade ettiği gibi, eğer Anayasa’nın 141/son maddesi nedir? Yargılamaların en az masrafla ve süratle sonuçlandırılmasını, mahkemelere de bir ödev olarak yüklemiştir aslında Anayasanın 141/son maddesi. İşte bu anlamda bizlere bu imajların tevdi edilip tabi ki imaj makinesi ile masrafları yine bizler tarafından karşılanmak üzere gezici veya harici hard disklere kaydedilmek sureti ile bizlerde bu konuda bilirkişi raporuna karşı uzman mütalaasını en azından mahkemelere sunabilelim. Çünkü şimdi efendim meta data bilgilerine göre Tübitak raporlarında kullanılan bir program var. Bunlar hep ifade edilmiş daha önce. Bu biraz önce, şimdi ifade edeceğim konu hariç tabi. Şimdi genelde Windows versiyonunun yani Windows yazılım programının 2000 tarihli versiyonu ile ilgili çalışan bilgisayarlarda ve Office programlarında Office’in Word programında yazılan belgelerde son 10 kullanıcı, kullanıcı veri yollarında o programa, Tübitak’ın da kullandığı programa göre mutlak surette gösteriliyor. Yani siz programa müdahale etseniz dahi bunun gösterilmesini engelleyemiyorsunuz. Biz bunu uzmanlarından öğrendik. Şimdi ancak burada şunu bize ifade ettiler. Şayet bunun programda böyle gözüküyor ama bu çıktı alınırken işte diğer 10 kullanıcı veya 2-3 kullanıcı dışındaki diğer kullanıcıların çıktı alınma öncesinde silinme ihtimali mevcuttur dediler. Bu mümkündür dediler. Programda müdahale ile 10 kullanıcı yerine 5 kullanıcının gösterilmesi mümkün değildir. Ama çıktı alınması aşamasında bu mümkündür dediler. İşte bizlerin iddiası Tübitak raporunun rapor haline getirilmesi halinde, yani çıktı alınması halinde bunların gizlendiği yönündedir. İşte biz bunları ortaya koymak istiyoruz. Yani madem bir bilirkişi raporu ile suçlanıyor veya CD’ler ile suçlanıyor savunmanın en doğal hakkıdır. Mutlak da bozma sebebidir. Bu nedenle Anayasa’nın da 141/son maddesi uyarınca yargılamanın süratle bitirilmesine amaçlandığı içinde bunun biran önce sanık müdafilerine, imajlarının verilmesi yönünde daha önce kabul edilmeyen veya ret edilen bu talepleri ile ilgili ara kararlarından rücu edilmesi yönünde Sayın Mahkemenin ben bu celse, önümüzdeki celse anlamında söylemiyorum ama gerçekten mümkün olan en kısa zamanda Sayın Mahkemenin savunmayı mahkeme kararı ile kısıtlayarak hükme giden bir mahkeme durumuna en azından düşmemek için buna izin vermeyeceğini ben düşünüyorum. Çünkü verilecek hüküm, bu şekilde verilecek hüküm asla ve asla kuşkudan arındırılmış bir hüküm görünümünü arz etmeyecektir. Geçmişte çok eleştiriliyor sanık ve savunmanlarının hüküm için önemli noktalardaki taleplerini reddeden mahkemelerin özellikle hani Yassı Ada Mahkemeleri gibi Sayın Mahkemenin böyle bir olgu veya görünüm, en azından dışarıya karşı o algılamayı yaratmak istemediğini ben düşünüyorum. Hiçbir Türk Hakiminin de böyle bir algı ile bir hükme imza atacağını temenni etmiyorum, tahmin etmiyorum. Onun için lütfen savunmanın en doğal olan bu hakkına, teslim etmekte mahkemeyi bir an önce tekrar talepte bulunuyoruz efendim. Teşekkür ediyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Peki. Avukat Bey’de bir şey söyleyecekti ondan sonra şey yapalım.”

Sanıklar İzzet Ocak ve Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Şimdi burada ilk başlarda verilen bir ara kararları var. Orada bu yalnız imajlar konusu değil. Mahkemenin sanık savunmanlarına vermediği başka belgelerde var. Bunları, mahkeme biz inceledik. Bunları sanıkların aleyhine ya da lehine kullanacak bir şey yoktur. Bu nedenle vermiyoruz diye kararı var.”

Mahkeme Başkanı: “Hangileri?”

Sanıklar İzzet Ocak ve Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Birçok ilk ara kararlarda var.”

Mahkeme Başkanı: “Onları söyleyin. Biz yani savunmanlara vermediğimiz.”

Sanıklar İzzet Ocak ve Suat Aytın müdafii Av. Muammer Küçük: “Biz onları şey yapalım size efendim sizin ara kararlarınızı da getirelim efendim. Yanımda şimdi yok. Şimdi o bu bir konunun bir tarafı. İkinci tarafı şu. Bizim burada esas şeyimiz mahkeme ayrı. Bizim, sizin verdiğiniz emanette olan Ek 6 klasör ile ilgili mahkeme şunu biraz irdelemesi lazım. Niye savcılık bunları emanete almış ve bunlar niye emanete alınarak iddianameye de içerikleri itibari ile yansıtılmamış. Burada esasında o savcıların sorumlulukları var. Biz Hakan Erdoğan raporu ve o Ek 6 klasör ile ilgili o savcıların sorumlulukları olduğunu biliyoruz. Biz mahkemeden şunu istiyoruz. Diyoruz ki; mahkeme o savcıları korur gibi bir pozisyona girmesin. Bizim esas istediğimiz konu o. Bu nedenle bunun üzerinde duruyoruz.”

Sanık Çetin Doğan: “Sayın Başkan.”

Mahkeme Başkanı: “Bizim öyle koruma diye bir şeyimiz yok. Herkes kendini savunur. Herkes yaptığından mesuldür. Kendilerine bu konu onların sorumluluğunu gerektiriyorsa da onlar bunun savunmasını yapanlar. Biz onların savunucusu konumunda değiliz. Sormayı gerektiren bir şey var mıdır, yok mudur o bizim konumuz değil. Varsa da kendileri yaparlar. Yine bizim konumuz değil. Buyurun.”

Sanık Çetin Doğan: “Şimdi imajları isteyiş nedenimizin temelinde yatan ana gerçeklerden bir tanesi ifade edilmedi. Onu ifade edeceğim. Birinci ve ikinci imajlar var, alınan Emniyetin ve Tübitak’ın. Baktığınız zaman dosya miktarları bile farklı. Biz kime güveneceğiz. Yani birisinde 287, bir tanesi de 297 hatırımda kalan. Bir tane daha var 282. Yani dosya miktarlarında bile imajlarda farklılıklar var. Bu imajların, aldıkları bu imajların kopyaları bile lazım bize. Yani CD’nin imajının dışında bunların kopyalarının da verilmesi lazım ki ne saklanmış, ne olmuş, ne silinmiş bunu görmemiz için. Bu çok önemli. Teşekkür ederim.”

Mahkeme Başkanı: “Peki. Buyurun.”

Sanık Özden Örnek: “Sayın Başkanım madem bu konu açıldı bende bir iki şey söylemek istiyorum.”

Mahkeme Başkanı: “Buyurun.”

Sanık Özden Örnek: “Şimdi biliyorsunuz ilk imaj 30 Ocak günü alınıyor. 30 Ocak 2010 günü alınıyor. Ve bunlar yazılıyor. İkinci imaj 28 Mayıs 2010 günü alınıyor. Onlar da yazılıyor. 2 imajlar karşılaştırıldığı zaman 5 tanesi aynı, 12 tanesi farklı. Onun için zaten başından beri sizden talebimiz hem birinci imajı istiyoruz, hem de ikinci imajı istiyoruz. Ayrıca bitmedi Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı: “Evet.”

Sanık Özden Örnek: “Ayrıca Sayın Bilirkişi olan Tübitak’taki bilim adamları kendileri diyorlar ki biz bunları alalım DVD’ye çekelim, siz bu imajları kaldırın şeye, emanete. Bir de o var. Bir de üçüncü bir imaj var emanete kaldırılmış. Biz üçünü de istiyoruz. Bitmedi. Biliyorsunuz bütün olay Baransu’nun 4 tane DVD, esasında doğrusu 3 DVD artı 1 CD. Bunları ben size takdim edeceğim, eğer vaktim olursa bugün. Teslim etmesi ile başlıyor. Biz, ben mesela şahsen geçen hafta Perşembe gününe kadar bu DVD’lerin içerisinde ne yazdığını, ne olduğunu bilmiyordum, göremedim. Çünkü Hakan Erdoğan’ın raporunu alamamıştım. Her ne siz kadar Mayıs’ın 5’inde onu temin etmişseniz de biz kalemle yaşadığımız bazı idari güçlükler nedeni ile ancak ve ancak geçen hafta Perşembe günü benim elime geçti bunlar. Şimdi bu 4 DVD esasında işin başlangıcıdır ve sahtekarlığın başlangıcıdır. Bunun içerisinde çok açık sahtekarlıklar vardır. Bunları da size takdim edeceğim. Dolayısı ile bu 4 DVD’nin ya kopyasını istiyoruz veyahut da imajını. Hangisi olursa bizim için fark etmez. Teşekkür ederim.”

Mahkeme Başkanı: “Evet. Kısa bir ara verelim. Daha sonra çapraz sorguya geçeriz.”


Yüklə 0,59 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə