T. C. İStanbul 13. AĞIr ceza mahkemesi



Yüklə 0,74 Mb.
səhifə1/9
tarix14.06.2018
ölçüsü0,74 Mb.
#48491
  1   2   3   4   5   6   7   8   9



T.C.

İSTANBUL

13.AĞIR CEZA MAHKEMESİ

( CMK 250 MADDESİ İLE YETKİLİ ) DURUŞMA TUTANAĞI
ESAS NO :2008/209

CELSE NO :173

CELSE TARİHİ :28.01.2011
BAŞKAN :HASAN HÜSEYİN ÖZESE 28298

ÜYE :HÜSNÜ ÇALMUK 32346

ÜYE :SEDAT SAMİ HAŞILOĞLU 37266

C. SAVCISI :MEHMET ALİ PEKGÜZEL 33954

C. SAVCISI :NİHAT TAŞKIN 36924

KATİP :ALİ DOĞAN 128041
Mahkeme Başkanı Hasan Hüseyin Özese ile üye hakimler Hüsnü Çalmuk ve Sedat Sami Haşıloğlu’ndan oluşan mahkeme heyeti tarafından 28.01.2011 günü saat 09:45’de oturum açıldı.

Tutuklu Sanıklardan Ergün Poyraz, Sevgi Erenerol, Sedat Peker ve Semih Tufan Gülaltay dışındaki tutuklu sanıkların cezaevinden getirildikleri görüldü.

Bağsız olarak huzurdaki yerlerine alındı.

Tutuksuz Sanıklardan, Sanık Güler Kömürcü Öztürk, Sanık İbrahim Benli ile bir kısım müdahil müdafilerinden Danıştay Başkanlığını temsilen Hazine müdafii Av. Şerife Usta geldikleri görüldü.

Huzurdaki yerlerine alındı.

Açık yargılamaya devam olundu.

Sanıklar ve müdafilerinin taleplerinin alınması karşısında, tanıkların beyanı alınmasına ara verildi.

Mahkeme Başkanı:"Talep ve beyanda bulunmak isteyen. Buyurun Erkut bey.”



Sanık Erkut Ersoy söz istedi, verildi:”Sayın Başkanım ve Değerli heyet üyeleri, ben müteaddit kereler söz alarak huzurda neden sözde Ergenekon örgütü üyesi olmadığımı detaylarıyla arz ettim. Tüm bu savunmalarımda ısrarla beyan ettiğim tek bir konu var. Ben Ergenekon örgütünün bir üyesi değilim ve hiçbir zaman olmadım. Dikkat ettiyseniz savunmalarımda hep teknik bir dil kullandım ve sadece hakkımda ileri sürülen iddialara dair lehime olan hususları ön plana çıkardım. Hiçbir şekilde edebiyat yapmadım. Vatan millet Sakarya bahanesine sığınmadım. Bu amaçla delil klasörlerindeki iddialarla ilgili olarak çeşitli tablolar hazırladım. 1., 2., ve 3. iddianameler ve diğer dava dosyalarında adı geçen sanıkların kullandığı telefon hatları ile kendi kullandığım telefon hatları arasında tarihsel bazlı görüşme karşılaştırması yaptım. İddia edilen örgütsel eylemlerin olduğu tarihlerdeki baz istasyonu kayıtlarımı yine tablolar halinde Sayın Heyete arz ettim. Okuduğum okullar ve kariyer geçmişim hakkında kişisel bilgiler sundum. İddianamelerde ismi geçen diğer sanıklar ile aramda hiçbir samimiyetin ve tanışıklığın olmadığını görüşme dökümlerini baz alarak ispatladım. Sözde örgüt üyesi olmadığımı ispat için Yüce mahkeme tarafından tarafıma verilen ve TİB tarafından dinlenen lehime birçok konuşmayı huzurda dinlettim. Sadece internette bir sanal mail grubu kurarak aynı ilgi alanını paylaşan çeşitli meslek ve yaş gruplarından gruba iştirak eden bayan ve erkek üyelerim ile sanal dünyada bilgi alışverişi yaptığımızı bilgisayarımda bulunan dokümanlar ile detaylı olarak ispatladım ve açıkladım. Aynı zamanda internette sörf yaparken kendi tespit ettiğim yada üyelerimin bana ilettiği suç olabileceğini düşündüğümüz konularda da karınca kararınca devletimize yardımımız dokunur hissiyatıyla vatandaşlık görevimizi yerine getirmek suretiyle resmi yetkililere çeşitli bildirimler yaptığımızı da yine tablolar ve görüşme dökümleriyle detaylı olarak açıkladım ve ispatladım. Bütün bu teknik ve detaylı açıklamalarıma rağmen halen 36 aydan beri tutukluluğum hukuksuz bir şekilde devam ettiriliyor. Şimdi tekrar hatırlamanız için neden Kuvayı Milliye 1919 derneği üyesi olmadığımı ve sözde Ergenekon örgütü üyesi olmadığımı bir kez daha maddeler halinde Sayın Heyete arz etmek istiyorum. Neden Kuvayı Milliye 1919 derneği üyesi değilim? Sayın savcılar beni Kuvayı Milliye 1919 derneği genel başkanı Sayın Fikri Karadağ ile irtibatlandırmaya çalışıyor ve bu irtibat üzerinden de sözde örgütün bir üyesi olduğumu iddia ediyor. O zaman ben önce neden Kuvayı Milliye 1919 derneği üyesi olmadığımı ve adı geçen dernekle hiçbir ilgim ve alakamın olmadığını tekrar izah edeyim. Kaldı ki gerçekten dernek üyesi olsaydım ne değişirdi? Sonuç itibariyle içişleri bakanlığının dernekler masasının yasal izniyle kurulmuş bir derneğe üye olmam son derece doğaldır. Ama Sayın Heyet derneğe üye olmayı bile suç addediyor. Bunu anlamak mümkün değil. Neden Kuvayı Milliye 1919 derneği üyesi değilim şimdi maddeler halinde onu izah edeceğim. Madde 1, iddia makamı benim adı geçen derneğe üye olduğumu belirtse de içişleri bakanlığı dernekler masasından Yüce mahkemeye gönderilen resmi yazıda benim ne adı geçen derneğe ne de Türkiye’de bulunan herhangi bir derneğe üye olmadığım resmi olarak kanıtlanmıştır. Gelen cevabi yazı mahkeme kaleminde mevcuttur. Madde 2, telekomünikasyon iletişim başkanlığından gelen ve tarafıma verilen 2000, 2008 tarihleri arasındaki görüşme dökümlerindeki yaptığım kontrolde dernek başkanı Sayın Mehmet Fikri Karadağ ile sadece 11 görüşmemizin olduğu net bir şekilde görülmektedir. Görüşme dökümlerimizi daha önceki celselerde Sayın Heyete arz ettiğim için tekrar sunmuyorum. Yalnız burada şunu belirtmek istiyorum toplam 8 dakika 18 saniyelik bir görüşmemiz var Sayın Fikri Karadağ ile bu görüşmede nasıl istihbarat verilebileceğini Sayın Heyetin takdirine bırakıyorum. Pazartesi günkü duruşmada Sayın Hasan Hüseyin Özese hakimimiz Osman Mutlu’yu sorgularken Osman Mutlu’ya şöyle bir ifade de bulundu. Dedi ki, Aykut Metin Şükre ile sizin aranızda 8, 10 tane civarında görüşmeniz var. Çok sık bir görüşme trafiğiniz yok dedi. Tanık Osman Mutlu’ya Sayın hakim 8, 10 görüşme için çok sık görüşme trafiği yok derken yani 8, 10 görüşmeyi yeterli görmüyor Sayın hakim ancak benim Fikri Karadağ ile 11 görüşmemi Kuvayı Milliye derneğiyle irtibatlandırmak için yeterli görüyor anlaşılan çünkü Osman Mutlu’ya söylediği sözü ben çok iyi hatırlıyorum. 8,. 10 görüşmeniz var sık görüşmüyorsunuz dedi. Ama benim 11 görüşmem var Sayın Fikri Karadağ ile fakat aynı hakimimiz Hasan bey maalesef bu 11 görüşmeyi Kuvayı Milliye derneği ve örgütle beni irtibatlandırmak için yeterli görüyor. Yani bu çelişkiyi de nasıl izah edecek Sayın hakim ben merak ediyorum. Madde 3, Kuvayı Milliye 1919 derneğinde görev yapan yada üyeliği bulunan birçok sanık ya serbest bırakıldı yada tutuksuz yargılanıyor. Örneğin Kuvayı Milliye 1919 derneği yönetici ve üyelerinin kendi aralarında yaptıkları görüşme trafiğine göz atarsanız aralarında en az görüşmenin benim olduğunu görürsünüz. Ben küçük bir tablo hazırladım onu şimdi okuyacağım şimdi müsaadenizle. Örneğin Kahraman Şahin teşkilat başkan yardımcısı tahliye oldu. Diğer Kuvayı Milliye 1919 sanıklarıyla görüşme adedini söylüyorum 4037. Hüseyin Görüm, teşkilat başkanı tutuklu yargılanıyor diğer Kuvayı Milliye sanıklarıyla 1015 görüşmesi var. Yusuf Görüm dernek üyesi, tutuksuz yargılanıyor 691 görüşmesi var. Recep Gökhan Sipahioğlu dernek üyesi tutuksuz yargılanıyor 3623 görüşmesi var diğer sanıklarla. Diğer Kuvayı Milliye sanıklarıyla. Oğuz Alparslan Abdülkadir genel sekreter tahliye oldu 453 görüşmesi var. Tanju Okan Mersin il başkanı tutuksuz yargılanıyor 68 görüşmesi var. Muhammed Yüce dernek üyesi tahliye oldu 1259 görüşmesi var. Hüseyin Gazi Oğuz Pendik ilçe başkanı tahliye oldu 19 görüşmesi var. Raif Görüm dernek üyesi tahliye oldu 1913 görüşmesi var. İhsan Göktaş dernek üyesi tutuksuz yargılanıyor 180 görüşmesi var. Yaşar Aslanköylü Adana il başkanı tutuksuz yargılanıyor 66 görüşmesi var. Mehmet Fikri Karadağ dernek başkanı tutuklu yargılanıyor 1573 görüşmesi var. Erol Ölmez dernek görevlisi tahliye oldu 284 görüşmesi var. Abdullah Arapoğlu dernek üyesi tahliye oldu 93 görüşmesi var. Erdal İrtem dernek üyesi tutuksuz yargılanıyor 110 görüşmesi var. Rasim Görüm, Yasin Görüm dernek üyesi tahliye oldu 78 görüşmesi var. Bunların hepsi dernekte bilfiil görev almış ya dernek üyeliği yapmış ya genel sekreterlik yapmış ya il başkanlığı yapmış kişiler. Bunların bir kısmı tahliye oldu bildiğiniz gibi. Bir kısmı ise tutuksuz yargılanıyor. Gördüğünüz gibi görüşme adetleri diğer sanıklarla yani diğer Kuvayı Milliye sanıklarıyla görüşme adetlerinin hepsi 600 görüşme, 300 görüşme, 100 görüşme civarında. Fakat benim Kuvayı Milliye’ye beni monte etmeye çalışıyorsunuz. Benim görüşmeme bakacak olursanız 15 görüşmem var benim Kuvayı Milliye sanıklarıyla bunun da 11 tanesi Sayın Fikri Karadağ ile 4 tanesi Hüseyin Görüm beyle. Yani toplam 15 görüşmem var fakat burada 600 görüşme yapanları siz saldınız tahliye ettiniz. Benim Kuvayı Milliye derneğine hiçbir bağlantımı gösteren şimdi okuyacağım madde madde hiçbir bağım bağlantım olduğunu gösteren derneğe üyeliğim olduğunu gösteren dernekte aktif görev aldığımı gösteren hiçbir maddi delil olmadığı halde ben burada Kuvayı Milliye derneğiyle irtibatlandırılmaya çalışılıyorum yani bu çelişkiyi Sayın mahkeme nasıl izah edecek ben bilmiyorum. Görüleceği üzere diğer dernek yönetici ve üyeleri dernek faaliyetlerinden ötürü kendi aralarında yoğun bir görüşme trafiği içerisindeler. Ancak benim görüşme adedime bakılırsa 15 görüşme bu Kuvayı Milliye ile irtibatlandırmanın neresine düşüyor? Bu durum bile benim bu dernekle hiçbir ilgimin ve alakamın bulunmadığını ve dernekte herhangi bir görevimin olmadığını net olarak ortaya koymaktadır. Madde 4, bunun yanı sıra aşağıdaki şu tablodan küçük bir tablo hazırladım. Burada görüyorsa mahkeme. Çok ufak olduğu için görmeyebilir ama mahkemeye arz etmiştim bu tabloyu. TİB’den verilen görüşme dökümlerindeki baz istasyonu sinyallerini çıkarttım 2003 yılından beri ikamet ettiğim Düzce ili dışında kaç adet görüşme yaptığımı hesapladım. Çıkan sonuca göre 01.01.2006 ile 29.12.2008 tarihleri arasında Düzce ili dışında toplam 152 görüşme yapmışım ve toplam 42 gün il dışında bulunmuşum. Sayın Heyet dilerse görüşme dökümlerindeki baz istasyonu verilerini kontrol edebilir. Yani iddia edildiğinin aksine ben adı geçen dernekte hiçbir şekilde aktif görev almadım. Ömrü hayatımda adı geçen derneğe 3 kez gittiğimi de daha önce müteaddit kereler arz ettim. Kaldı ki derneğin bulunduğu caddedeki Kadıköy Rasim paşa mahallesindeki Vodafone firmasının baz istasyonunu tespit ettim bana verilen HTS görüşme dökümlerinden kodu 11473 yani Vodafone firmasının Rasim paşa mahallesi Kadıköy derneğin genel merkezinin bulunduğu sokaktaki baz istasyonu kodu 11473. Yüce mahkeme tarafından verilen HTS görüşme dökümlerinde bu baz istasyonundan cep telefonum hiç sinyal almamış. Bu da benim bu adresten hiç görüşme yapmadığımı ortaya koyan daha doğrusu bu adreste bulunmadığımı gösteren başka bir net delildir. Madde 5, ayrıca 299. delil klasörünün 73. sayfasında ve 72. delil klasörünün 352 ile 378. sayfalar arasındaki Kuvayı Milliye derneğinin kurucu üyeleri, yöneticileri ve üye olanların kayıtlarına bakılacak olursa benim hiçbir şekilde bu listelerde yer almadığım net olarak görülecektir. Madde 6, ayrıca 73. delil klasörünün 30. sayfasında bulunan derneğin yönetim kurulu karar tutanağından ve 73. delil klasörünün 3. sayfasında bulunan derneğin yetki belgesinden de dernekte herhangi bir yetkimin yada sorumluluğumun olup olmadığı kontrol edilebilirse dernekte hiçbir yetki ve görevimin olmadığı bir kez daha görülecektir. Madde 7, ayrıca üyem Semiha hanım ile yaptığım 114398796 nolu konuşmayı da TİB tarafından verilen dinlenen kayıt edilen konuşma. Bu konuşmayı da yine huzurda hep beraber dinledik. Bu konuşmamda gerek Kuvayı Milliye 1919 Kadıköy İstanbul’daki, gerekse Kuvayı Milliye Ankara dernekleriyle hiçbir bağım ve ilgim olmadığını konuşmamda net olarak ifade ediyorum. Yine aynı şekilde mail grubu üyem Sayın Mikdat Algül, Algül ile yapmış olduğum ve TİB tarafından 132332236 numarasıyla kaydedilen başka bir konuşmamda da mail grubumun hiçbir dernek ve siyasi partiyle herhangi bir irtibatı ve bağlantısı olmadığını söylüyorum. Bunlar TİB tarafından dinlenen net deliller net kayıtlar. Bu konuşmamda başka bir karşı delildir ama her 2 konuşmam da maalesef Hasan Bey ve Sedat Bey tarafından dikkate alınmamıştır. Dilerseniz bu konuşmalarımı tekrar huzurda dinleyebiliriz. Tekrar söylüyorum tüm bu konuşmaları Yüce mahkeme izniyle TİB tarafından kayıt altına alınmış net delillerdir. Madde 8, 73. delil klasörünün, 73. delil klasörünün 28. sayfasında bulunan derneğin kayıt formunda Sayın Karadağ’ın kullandığı e-posta adresi verilmiş. adres olarak kuvaimilliye1919@gmail.com şeklinde bir e-posta adresi mevcut. Kendi kullandığı e-posta adresleriyle bu adres arasında herhangi bir yazışma olup olmadığını delil klasörlerinden kontrol ettim. Aynı şekilde Sayın Hüseyin Görüm’ün kullandığı e-posta adresi verilmiş. Adres olarak imamhüseyin1919@com.tr şeklinde bir e-posta adresi mevcut. Bu e-mail adresleriyle hiçbir yazışmam yok. Sayın Heyette kontrol edebilir. Madde 9, aynı şekilde Kuvayı Milliye 1919 derneğinde sanık Erol Ölmez’de ele geçirilen 27 adet sim kartın tarafıma verilen görüşme dökümlerinde TİB’den gelen yaptığım incelemede kendi kullandığım telefon numaralarından 543 533 17 69 ve 537 872 73 14 nolu hatlarımla yapılan hiçbir görüşme bulunmamaktadır. Dosyayı daha önceki celselerde Sayın Heyete arz etmiştim. O yüzden burada tekrar bahsetmiyorum. Madde 10, ayrıca Kuvayı Milliye 1919 derneğinin Rasim paşa Yavuz Türk sokak no 6 Kadıköy İstanbul adresinde ele geçirilen hiçbir doküman, yazılı belge, fotoğraf, video görüntüsü, CD veya benzeri delilde hiçbir şekilde adım geçmemektedir. Delil klasörlerinden kontrol edilebilir. Madde 11, yine aynı şekilde Kuvayı Milliye 1919 derneği yönetici ve üyelerinin kullandıkları banka hesapları ile kendi kullandığım banka hesapları arasında da hiçbir işlem trafiği, havale, virman, transfer yoktur. Sayın Heyet dilerse BDDK tarafından Yüce mahkemeye sunulan banka işlem hareketlerinden de kontrol edebilir. Madde 12, yine aynı şekilde Kuvayı Milliye 1919 derneği yönetici ve üyeleriyle herhangi bir ofis, büro, mağaza yada şirket gibi ticari bir işyerine ortak olduğumuza dair ticaret ve sanayi odalarından Yüce mahkemeye gönderilen herhangi bir kayıt ve delilde yoktur. Sayın Heyet dilerse ticaret ve sanayi odaları tarafından Yüce mahkemeye sunulan tescil bilgilerinden de kontrol edebilir. Madde 13, aynı şekilde Kuvayı Milliye 1919 derneği yönetici ve üyeleriyle beraber çekilmiş birlikte aynı ortamda bulunduğumuzu yada tanışıklığımızı gösteren hiçbir video kaydı yada fotoğraf yoktur. Delil klasörlerinde birtakım sanıkların piknik ve toplantı gibi ortamlarda topluca çekilmiş fotoğrafları mevcut. Hiçbir toplu fotoğrafta ben yokum. Dilerse Sayın Heyette kontrol edebilir. Madde 14, Kuvayı Milliye 1919 derneği yöneticileri Sayın Mehmet Fikri Karadağ ve Sayın Hüseyin Görüm’de aşağıdaki ifadelerinde emniyet ifadelerinde benim derneğe üye olmadığımı ve ilgim bulunmadığını net olarak ifade etmiştir. Örneğin Sayın Karadağ, Erkut Ersoy’un dernekle ilişkisini bilmiyorum diyor. Yine aynı şekilde Hüseyin beyde dernek üyesi değildir diyor. Madde 15, ayrıca Kuvayı Milliye 1919 derneğinin herhangi bir web sitesi ve yöneticilerinin Sayın Karadağ dışında herhangi bir e-mail ve haberleşme adresi de bulunmamaktadır. Dolayısıyla dernek yöneticileriyle haberleştiğimi gösteren herhangi bir delil yada ibare yoktur. Madde 16, yine aynı şekilde dernek yöneticilerine atılmış herhangi bir konuda istihbari anlamda veya başka bir konuda bir e-mail yazışması veya faks mesajı de mevcut değildir. Şimdi de neden örgüt üyesi değilim onu kısaca maddeler halinde arz edeceğim. Madde 1, Sayın savcılar benim örgütün hiyerarşisi içerisinde Sayın Fikri Karadağ’a bağlı olarak istihbarat toplama faaliyeti yürüttüğümü ve topladığım istihbaratı merkez adı verilen hayali bir yere verdiğimi söylüyor. parantez içinde şunu da söyleyim bu adı geçen hayali merkezin bir binası yok. Benim dışımda başka bir elemanı yok. Ne aracı var ne arabası var. ne parası var ne teknik ekipmanı var ne de cihazı var. Sayın Fikri Karadağ’da emniyet TEM şube ifadesinde hiç kimseye istihbarat toplaması için talimat vermedim diyor ve beni tanımadığını ifade ediyor. Ayrıca 24 ve 26.02.2009 tarihli 55. ve 56. celsenin tutanaklarına bakacak olursak burada da Sayın Karadağ’ın aynı ifadeyi verdiği görülecektir. Sayın Hüseyin Görüm’de emniyet ifadesinde benim dernekle ilgim olmadığını teyit ediyor. Sayın Heyet dilerse celse tutanağından kontrol edebilir, 02.03.2009 tarihli 58. celse tutanağı sayfa 24 ve 25 aynı tarihli celse tutanağı sayfa 47, aynı tarihli celse tutanağı sayfa 68. Gördüğünüz gibi Sayın Görüm’de ifadesinde benimle şahsen samimi olmadığını ve dernekle ilgim olmadığını ifade ediyor. Tutuksuz sanık Kahraman Şahin’de bu ifadeleri teyit ediyor. 05.03.2009 tarihli 60. celse tutanağı sayfa 6, 7. Sayın Heyette dilerse celse tutanağından kontrol edebilir. Sayın Kemal Kerinçsiz de hiç tanışmadığımızı beyan ediyor ki doğrudur. 02.04.2009 tarihli 68. celse tutanağı sayfa 59,, 60. Sayın Heyet dilerse celse tutanağından kontrol edebilir. Zaten Sayın Kerinçsiz de aramızda yapılan 2 adet 4 dakikalık telefon görüşmesi de bunu ispatlamaktadır. Yine aynı şekilde Sayın sanık Sayın Bekir Öztürk de ifadelerimi teyit etmekte ve şahsen hiç tanışmadığımızı söylemektedir 27.11.2008 tarihli 27. celse tutanağı sayfa 40 ve aynı celse tutanağı sayfa 47. Sayın Heyet dilerse bu celse tutanağından da kontrol edebilir. Zaten aramızdaki 3 adet 6 dakika 5 saniyelik görüşme trafiği de bunu ispatlamaktadır. Yine aynı şekilde sanık Ümit Sayın’da beni tanımadığını net olarak beyan etmiştir. 30.12.2008 tarihli 35. celse tutanağı sayfa 2 aynı tarihli celse tutanağı sayfa 7 aynı tarihli celse tutanağı sayfa 9. Ayrıca Ümit Sayın ile hiçbir telefon görüşmem de yoktur. Yine aynı şekilde 2. iddianame dosya sanığı sanık Ali Özoğlu’da beni tanımadığını beyan ediyor. 18.2.2010 tarihli 41. celse tutanağı sayfa 8. Yine aynı şekilde 1. iddianame dosya sanığı sanık Sayın Sevgi Erenerol’da emniyet ifadesinde beni tanımadığını söylüyor ki doğrudur. Ben Sevgi Hanımı duruşmalar başladığında tanıdım daha önce ne bir tanışıklığımız ne de bir irtibatımız vardı. Ancak aramızda tanışıyor olduğumuzu yada herhangi bir irtibatımız olduğunu gösteren tek bir delil olmadığı halde yani herhangi bir telefon görüşmesi beraber çekilmiş bir fotoğraf yada video görüntüsü herhangi bir mail yada faks mesajı gibi iddianamede Sayın savcılar beni lobi birimi içerisinde Sayın Erenerol’a irtibatlı gösteriyorlar. Kısacası delil yok ama irtibat var deniliyor. Çünkü gölgelerin gücü ve ilahlar öyle olmasını uygun görmüşler. Madde 2, sözde örgütün araştırma ve bilgi toplama birimi sorumlusu olduğum iddiası da külliyen yanlış. Diğer sanıklar yada adı geçen örgütün hayali merkez birimine de herhangi bir bilgi belge yada istihbarat verdiğime dair iddianame ve delil klasörlerinde tek bir satır delil içeriği bulunmuyor ama Sayın savcılar benim sözde örgütün istihbarat sorumlusu olduğumu iddia etmeye devam ediyorlar. Görülüyor ki bu merkeze hem sorumlu hem eleman olarak bir tek ben çalışıyorum. 10 yardımcım olduğu söyleniyor ama bu birimden sadece ben tutukluyum. Bu garipliği de Sayın mahkeme bana bildirirse, anlatırsa sevinirim yani yardımcım ve amirim olduğu söyleniyor ama yardımcılarım ve amirimin kim olduğunu hala öğrenebilmiş değilim. Bu saçmalıklar ancak Amerikan polisiye filmlerinde olur. Ama dediğim gibi ilahlar bunu da böyle uygun gördükleri için 36 aydan beri tutukluluğumuz devam ediyor. Madde 3, iddianamede yer alan 86 sanık ile hiçbir e-mail yada faks haberleşmem bulunmuyor. Delil klasörlerinde 86 sanıktan herhangi birisiyle yapılmış herhangi bir konuda tek bir e-mail yada faks yazışmam yok. Sanıkların delil klasörlerinde bulunan e-mail adresinden çıkardım. Ve 149. celsede dosya içerisine incelemenize arz ettim. Ayrıca dilekçe olarak da arz ettim. dilerse Sayın Heyetimiz delil klasörlerinden herhangi bir yazışmanın olup olmadığını kontrol edebilir. Madde 4, iddianamede yer alan 86 sanıktan 6 kişi dışında ki 1 tanesi sadece ifadesi alınıp serbest bırakıldı. Hiçbir sanık yada şüpheliyle herhangi bir telefon görüşmem bulunmuyor. 86 Ergenekon sanığı ile aramdaki görüşme trafiği incelenecek olursa toplam 6 sanık ve 1 ifadesi alınıp serbest bırakılan şüpheliyle toplam 40 dakika 34 saniye görüşmem olduğu görülecektir. Toplam SMS ise sadece 12 adettir. Ben bunları kısaca bahsedeceğim. Örneğin, Hüseyin Görüm ile 6 dakika 1 saniye görüşmüşüz toplam yani 2000, 2008 arası görüşme adetlerini ve süreleri söylüyorum Sayın Hüseyin Görüm ile 6 dakika 1 saniye SMS mesajı yok aramızda. Sayın Fikri Karadağ ile 8 dakika 18 saniye görüşmüşüz ve 1 tane SMS atmışım. Sayın Bekir Öztürk ile 6 dakika 5 saniye görüşmüşüm. Toplam aramızda 2 tane SMS mesajı var. Sayın Kemal Kerinçsiz ile 4 dakika görüşmüşüm SMS mesajı yok. Sayın Güler Kömürcü ile 7 dakika 16 saniye görüşmüşüm SMS mesajı yok. Sayın Hayrettin Ertekin ile 1 buçuk dakika görüşmüşüm 8 SMS atmış bana. Sayın Özel Korkmaz’la 8 dakika 15 saniye görüşmüşüm, 1 SMS var yani toplam 40 dakika 74 pardon 34 saniye ve 12 tane SMS toplam 1. iddianame sanıkları için söylüyorum. Madde 5, 86 sanığın ev ve işyeri adreslerinde ele geçiren hiçbir doküman yazılı belge fotoğraf video görüntüsü CD yada benzeri delilde de hiçbir şekilde adım geçmemektedir. Delil klasörlerinden kontrol edilebilir. Madde 6, yine aynı şekilde 86 sanığın kullandıkları banka hesaplarıyla kendi kullandığım banka hesapları arasında da hiçbir işlem trafiği havale virman transfer yoktur. Yine ofis, büro, mağaza, şirket gibi 86 sanık içerisinde beraber açılmış ortak olduğumu gösteren açılmış bir ofis, büro, mağaza veya şirket gibi bir ticari ortaklık da yoktur. Yine 86 sanıkla beraber çekilmiş aynı ortamda bulunduğumuzu yada tanışıklığımızı gösteren hiçbir video kaydı veya fotoğraf da yoktur. Madde 9, özelbüro.com adlı web sitem ile örgütün propagandasını yaptığım ve örgüte eleman kazandırdığım iddia ediliyor ama 23.10.2009 tarihli oturumun 23/B nolu ara kararı gereği emniyet müdürlüğüne yazılan yazının gelen cevabi yazısı incelenecek olursa web sitemde ne Ergenekon örgütüne eleman kazandırma ne dezenformasyon ne de darbe yada şiddet içerikli benzeri ifadeler yoktur. İsteyen üyelerimin bana cep telefonu üzerinden ulaşabilmelerine olanak sağlamak amacıyla kurulmuş 10 sayfalık mütevazi bir web sitesidir. Web sitem 7 Ağustos 2007 tarihinde kurulmuş ve 7 Ağustos 2008 tarihinde süresi sona erdiğinden dolayı kapanmıştır. Dolayısıyla örgüt üzeri, web sitesi üzerinden örgüte eleman kazandırdığım ve örgütün propagandasını yaptığım iddiası da tamamen hayalidir, kurgudur. Madde 10, aynı şekilde bankalardan hackerlar yoluyla finans elde ederek sözde örgüte mali kaynak aktardığım iddia ediliyor ama BDDK’dan Yüce mahkemeye gelen raporda hesabımda sadece 4473 liralık işlem hareketi olduğu resmi olarak tespit edilmiştir. Dolayısıyla hesabımda izah edemeyeceğim hiçbir işlem hareketi de bulunmamaktadır. Yine savcıların bankalardan hackerler hackerlık yoluyla finans elde ettiğim iddiası da tamamen hayalidir. Bununla ilgili hiçbir maddi delil yoktur. Madde 11, yine aynı şekilde el konulan dahili ve harici hard disklerimde hiçbir askeri yada istihbari gizlilik taşıyan belge, yazışma, fotoğraf yada dijital görüntü yoktur. Tüm dokümanlarım açık kaynaklardan ve internetten derlenen çeşitli konularda daha önce yayınlanmış yazılardır. Kaldı ki zaten bilgisayarımda eğer askeri veya istihbarı gizlilik içeren bir belge olsaydı mutlaka Sayın savcılar onu tespit ederdi ve sevk maddeme onu da eklerlerdi ama hiç böyle bir bilgisayarımda izah edemeyeceğim bir doküman yoktur çünkü hepsi internetten gazetelerden dergilerden toplanan herkesin çok kolay bir şeklide 10 dakika içerisinde erişebileceği belgelerdir, dokümanlardır. İsteyen delil klasörlerinden bakabilir. Madde 12, gerek terörle mücadele şube müdürlüğü gerekse organize suçlarla şube müdürlüğü tapelerimde lehime birçok konuşma varken Sayın savcılar örgütsel irtibat motifini güçlendirmek maksadıyla bu konuşmalarımı maalesef dikkate almamışlar ve görmezden gelmişlerdir. Ayrıca birçok konuşmamın içeriğinde lehime ifadeler varken bu konuşmalarımı kırparak maalesef iddianameye bu konuşmalarımın sadece kendi kullanabilecekleri ifadelerin olduğu kısımlarını eklemişlerdir. Bu konuda daha önceki celsede detaylı açıklama yaptığım için tekrar değinmiyorum. Madde 13, örgütsel doküman olduğu iddia edilen toplam 29 adet dokümanın sanıklarda ele geçirildiği söylendi. Bu dokümanlardan sadece 1 tanesi yani lobi belgesi daha doğrusu lobi belgesinin de özeti tarafımda çıkmıştır. Bu bile benim sözde örgüt ile bir bağımın olmadığını yeterince ortaya koymaktadır diye düşünüyorum. Sayın başkanım ve Değerli heyet üyeleri; kurucusu olduğum özel büro mail grubunun daha önce de müteaddit kereler arz ettiğim gibi ne sözde Ergenekon örgütüyle ne de burada bulunan sanıklarla hiçbir irtibat yada bağı yoktur. Mail grubum kamu yararını gözeten sanal bir platformdur. Özel büro mail grubu olarak ben ve diğer gönüllü üyelerim yurtdışındaki yabancı makamlara sözde ermeni soykırımıyla ilgili mini tezlerimizi kendi dillerinde anlattık. Bu çalışma ülkesinin sorunlarına duyarlılık gösteren her meslek grubundan ve her yaş grubundan gönüllü olarak iştirak eden vatansever insanlarla birlikte yaptık. Ben sadece 1 tanesini örnek vermek istiyorum. Bu vereceğim örnekteki kişi Ataman bey ile ilgili olarak gazeteci Sayın Burhan Ayeri 29 Ocak 2010 tarihinde Akşam gazetesinde şöyle yazmış. Haber kupüründen okuyorum. Biz kendi uğraşmalarımıza dalmış fazla uzak saydığımız yerlerle ilgimizi kesmiş vaziyetteyiz. Örneğin Avustralya’da yaşayan 70 binin üzerinde Türk, Ataman Atlas adlı avukatın öncülüğünde Ermeni lobisiyle kavga veriyor. Önce ABD kökenli PBS televizyonu ve ardından Avustralya’nın CBS kanalı ermenian genosid aidial adlı filmi yayınladılar. Bunlar da yetmedi ves avustralyan gazetesi filmi övüp destekleyici makale yayınladı. Sonuçta Türk kuruluşlarıyla bir araya gelip dava açtılar. Haber bu şekilde devam ediyor. Haberde de göreceğiniz gibi Avustralya’da avukatlık yapan Ataman Atlas gibi kahraman kardeşlerimle birlikte sözde soykırım konusunda kendi milli tezlerimizi başta Amerika olmak üzere tüm Dünya kamuoyuna detaylarıyla anlattık. Ama şimdi ironik olarak terörist zannıyla tutukluyum. Sayın Başkanım, sözde soykırımla ilgili olarak mini tezlerimizi anlatmak amacıyla mail grubum içerisinde tamamen gönüllülerden oluşan dağıtım komiteleri adını verdiğim bir çalışma grubu kurdum. Bu çalışma grubu daha önce detaylı olarak da izah ettiğim gibi internetten sözde ermeni soykırımı konusunda derlediğimiz milli tezlerimizi anlatan çeşitli yazıları ve dokümanları 6 yabancı dile tercüme ederek yurtdışındaki yabancı büyükelçiliklere iç ve dışişleri bakanlıklarına, yabancı misyon temsilcilerine, yabancı parlamento ve meclis üyelerine, yabancı gazeteci ve basın yayın organları gibi çeşitli makamlara mail yada faks yoluyla göndererek sözde soykırım konusunda bize yapılan haksızlıkları dile getirdi. Bu kapsamda mini tezlerimizi ve haklılığımızı anlatmaya çalıştı. Bu çalışmalarımda Ataman Atlas gibi sözde değil özde kahraman kardeşlerim gibi birçok gönüllü vatansever bireysel faaliyetlerimde bana yardımcı oldu. Hepsine huzurunuzda bir kez daha teşekkür ediyorum. Sayın Başkanım ve Değerli heyet üyeleri şu ana kadar hakkımdaki iddialara dair samimi ve teknik beyanlarda bulunarak bu sözde örgüt ile ilgimin olmadığını defalarca kanıtladım. Altını çizerek tekrar belirtmek isterim ki, ben sadece ülkemin sorunlarına duyarlılık gösteren Kemalist milliyetçi bir vatandaşım. Tekrar önemle belirtiyorum ki, iddia edildiği gibi istihbaratçı değil bankacıyım. 16 Ekim 2008 tarihinde Sayın İstanbul eski emniyet müdürü Celalettin Cerrah’ın basına verdiği terörün tam anlamıyla sona ermesi için vatandaşların güvenlik kurumlarına yardımcı olması demecinde söylediği gibi vatandaşlık görevimi yerine getirdim. Bende aynı Sayın Cerrah’ın şifahi olarak belirttiği gibi duyarlı oldum ve gerek internette ve gerekse üyelerimden edindiğim suç kapsamına girdiğini düşündüğüm konuları hiç zaman geçirmeden ilgili yetkililere aktardım. Özel büro mail grubu sözde Ergenekon, Ergenekon örgütünün propaganda bölümü değil sadece ve sadece kamu yararı gözeten ve üyeleriyle çeşitli konularda fikir ve yorum paylaşan sanal bir platformdur. Asli gayesi üyelerin bilgi dağarcığını artırmak ve ülkemizin halihazırdaki sorunlarına çözüm bulmak amacıyla beyin fırtınası yapmak ve çeşitli çözüm yolları geliştirerek ilgili makamlara arz etmektir. Yasadışı bir amacı ve misyonu olmayıp hiçbir resmi yada gayri resmi kurum yada grupla bir bağ ve bağlantısı yoktur. Hiçbir kişi yada grubun himayesiyle de kurulmamıştır. Ayrıca mail grubumun sözde Ergenekon örgütü sanıklarıyla 1., 2., ve 3 iddianameler ve diğer iddianameler dahil hiçbir ilgisi de bulunmamaktadır. Şu anda yargılanmakta olan 1. iddianame sanıklarından hiçbirisi de özel büro mail grubu üyesi değildir. Sayın Başkanım şu ana kadar anlattıklarım benim samimi olarak beyan ettiğim konular ve bunların hepsi de ispatlıdır. Hiçbirisi ispatlanamayacak konumda değildir. Ama ben geçen celsede de söyledim dedim ki şu ana kadar anlattığım yani 2 buçuk senelik mahkeme süresince anlattıklarım eğer Sayın Heyet inanmıyorsa benim yalan söylediğimi düşünüyorsa geçen celsede de ifade ettiğim gibi yalan makinesine girmeyi talep ediyorum ve bununla ilgili bir küçük şeyim var Sayın Başkanım.”

Mahkeme Başkanı:"Süreniz dolmak üzere toparlayın.”

Sanık Erkut Ersoy:”Çok kısa bir görüntüm var, onu izleyebilir miyiz beraber?”

Mahkeme Başkanı:"Ne kadar sürecek?”

Sanık Erkut Ersoy:”2, 3 dakika. TRT haber içerisinde yalan makinesi adlı.”

Salonda sesli ve görüntülü video izletilmeye başlandı.

Mahkeme Başkanı:"Bunları niçin gösteriyorsunuz?”

Sanık Erkut Ersoy:”Sayın başkanım yalan makinesi hakkında kısa bir tanıtım. Kısa bir tanıtım yalan makinesi hakkında. Bitirebilirsek orda.”

Mahkeme Başkanı:"Konuyla bir alakası var mı?”

Sanık Erkut Ersoy:”İşte yani yalan makinesine girmeyi talep ediyorum ben eğer inanmıyorsanız. Onunla ilgili yalan makinesini anlatan kısa bir tanıtım nerede kullanıldığına dair. Şu anda kullanım yolları ve yöntemleri.”

Mahkeme Başkanı:"Yalan makinesinin ne işe yaradığı belli.”

Sanık Erkut Ersoy:”Evet. Tamam o zaman dinlemeye.”

Mahkeme Başkanı:"Değil mi, (1 2 kelime anlaşılamadı) gerek yok.”

Sanık Erkut Ersoy:”Yeterliyse tamam Sayın Başkanım.”

Salonda sesli ve görüntülü video izletilmesine son verildi.

Sanık Erkut Ersoy:”Sonuç olarak Sayın Başkanım söylemiş olduklarımın hepsi ispatlıdır. Ve delil delillendirilemez durumda değildir. 2 buçuk mah… 2 buçuk senelik mahkeme süresince detaylarıyla bunu size arz etmeye çalıştım. Ama her Sayın Heyet hala benim anlattıklarımı inandırıcı bulmuyorsa tekrar talebimi yineliyorum. Mahkeme huzuruna bir yalan makinesi getirirsiniz 5, 10 bin dolar zaten izleseydiniz görecektiniz. 5, 10 bin dolarlık bir maliyeti var. Beni sokarsanız yalan makinesine bir poligraf makinenin başına geçer istediğiniz soruyu sorarsınız bende cevaplarım yani eğer şu ana kadar anlattıklarımı inandırıcı bulmuyorsanız o yöntemi kullanmaya da hazırım ben o yönteme girmeye de razıyım. Her türlü yöntemi uygulamaya hazırım. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.”



Mahkeme Başkanı:"Buyurun Doğu Bey.”

Sanık Doğu Perinçek söz istedi, verildi:”Yalan makinesine Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ı sokmak lazım. Yani yalan makinesi kullanılacaksa orada ihtiyaç olabilir. Şimdi bu son. Şimdi biraz evvel gene tanık olduk. Bu Ergenekon, Balyoz, Kafes, Poyrazköy vesaire bu Türkiye’ye karşı bu Amerikan operasyonunda öyle bir hava iklim yaratılmıştır ki insanlar birbirleriyle telefonda konuşmaktan, birbirine merhaba demekten, birbirine mesaj atmaktan, birbirleriyle insani ilişkilerden bile korkar hale getirilmiştir. Çünkü ortada bir suç tanımı yok o suçun delilleri yok örgüt yok hiçbir şey yok. Benim 3 talebim olacak. Birincisi, efendim en son Ankara’da 28. Asliye ceza mahkemesi bir hüküm verdi. Bu hükümde İşçi partisinde yapılan aramaların kanunsuz olduğu bir mahkeme kararıyla saptandı. Efendim polislerin kastı yokmuş falan bu davayı o ilgilendirmiyor. Ama mahkeme kararı şu, İşçi partisinde yapılan aramalar kanunsuzdur. Artık bu bir mahkeme kararıdır kaldı ki, başından beri şunu söyledik İşçi partisinde yapılan aramalarda bulunan 1078 adet yoğun disk, kaset, klasör, dosya hepsi bizim onurumuzdur, hepsini kabul ettik. Hepsinin her satırını her noktasını her virgülünü sonuna kadar savunuyoruz. Hepsini üstleniyoruz. Efendim bunlar kanunsuz aramalarda bulundu falan böyle bir kaçamak yok. Bu bize yakışmaz. 16000 telefon dinlemesi var toplam ben saydım. Topladım yani. İşçi partisi genel merkezi İstanbul vesaire hepsi dinlenmiş evlerimiz bunların toplamı 16000. 16000 konuşmanın 16000’inin de her sözcüğü kabul ediyoruz. Ama dava dosyasına atılan ve bunun dışarıdan atıldığı saptanmış olan mahkemeniz tarafından saptanmış olan 4 tane yoğun disk var. Ne var bunların içinde efendim İşçi Partisi NATO İzmir karargahını havaya uçuracakmış Yargıtay’da gidip sabotaj yapacakmış. Yaşar Büyükanıt’ı öldürecekmiş. Bu 4 tane yoğun diskin burada siz saptadınız, getirdiniz ve bir tutanakla tespit ettiniz. Ne dediniz bu yoğun disklerin üzerinde imza yoktur arama tutanaklarında bunlar yoktur. Arama tutanaklarında yok. Arama tutanaklarında olmayan polisin yaptığı arama tutanağında olmayan efendim masanın sekreter masasının üzerinde bulundu diye uydurulan o 4 tane yoğun diskten sorumlu tutmaya kalktınız. Ama şunu da ispatladık. Bizzat savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in el yazısıyla. Bu yoğun diskler İstanbul’da savcı Mehmet Ali Pekgüzel’in talimatıyla veya kendisi tarafından torbaya konmuştur diye ispatladık. İspat nasıl 1, arama tutanaklarında yok. Ama iddianamede var. Kim koydu onu oraya arama tutanaklarında olmayan bulunmayan o 1078 belgenin dışında oraya o torbaya kim koydu? Burada itirafı var yazılı el yazısıyla. Ne diyor dava dosyasından çıkan Mehmet Ali Pekgüzel el yazısı, İşçi partisi genel merkezinde yapılan arama sırasında ele geçirilen CD’lerin incelemesi sonucunda Yargıtay isimli dosya içinde 1 adet Yargıtay binasına ait kroki ile krokinin açılımı isimli dosyada krokinin açıklaması olduğu görülmüştür. Bunu bir gösterelim mi? Kamera bu taraf mı oluyor ne taraf oluyor? Şunu yaklaştırın. Ha şöyle yapayım. Bunu da dava dosyasına koyduk. Ben bunu savunmamda söylediğim zaman Mehmet Ali Pekgüzel ses çıkartmadı. Suçlu. Ses çıkartmadı bu benimdir diyemedi. Ne zaman 1 buçuk ay sonra Nusre… biz onu mahsus öyle yaptık. Bakalım bu adam mert mi? Dürüst mü? Yazdığı yazının sahibi mi? 1 buçuk ay sonra Nusret Senem dedi ki bu el yazısını araştırın. Suçludur bu. Bu el yazısının sahibi suçludur. Torbanın içine yoğun disk atmıştır. Araştırın deyince 1 buçuk ay susan Mehmet Ali Pekgüzel ertesi gün yüzü kıpkırmızı efendim sehven. Sehven ne demek, sehven ne demek? Bu dava her şey sehven. Her şey yanlış. Kendisi bu el yazısının ona ait olduğunu itiraf etti. Bu suç değil mi? Dava dosyasına bir savcının torbaya delil imal edip atması suç değil mi? Ve bu belgeli değil mi? Ve Ankara asliye ceza mahkemesi kararıyla da artık tam anlamıyla sabit olmuş değil mi, bunu araştırmayacak mısınız? 1. madde talebim Mehmet Ali Pekgüzel hakkında Savcı Mehmet Ali Pekgüzel hakkında davaya imal edilmiş yoğun disk torbasına attığı için hakkında suç duyurusunda bulunulmasını talep ediyorum. Bakın şimdi bu o kadar ortada ki arama 21 Mart’ta yapılıyor. Belgeler İstanbul’a 22 Mart’ta getiriliyor. Doğu Perinçek’in sorgusu 23 Mart. 22 Mart’ta getirilen 1078 adet klasör yoğun disk vesaire bunların incelemesi 3, 4 yıl sürer. Sen o 12 saat içerisinde nerede inceledin de onların içinden Yargıtay krokisini buldun 1078 dosyanın içinden? Ve aynı gün 23 Mart günü Taraf gazetesinde manşet olarak çıkıyor. Nerede inceledin, ne zaman buldun ve ne zaman Taraf’a verdin ve ne zaman yayınlattın? Taraf’ta da 22 Mart günü verilmiş olması lazım ki 23 Mart günü yayın yapılıyor. E 22 Mart günü daha Ankara’da bu belgeler torbada. Torbanın içindeki belge Taraf gazetesi tarafından yayınlanıyor. Ve bu ne efendim Yargıtay’ı İşçi partisi havaya uçuracaktı. Yargıtay’ı bugün Tayyip Erdoğan havaya uçuruyor. Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan Yargıtay’ı havaya uçuruyor. Yargıtay’ı havaya uçuranlar böyle birtakım insanlara görevler vererek torbaların içerisine imal edilmiş yoğun diskler atıp ellerine yüzlerine de bulaştırarak Yargıtay’ı havaya uçuracak diye İşçi partisini suçlamaya kalkıyorlar. Yargıtay’ı bugün Tayyip Erdoğan havaya uçuruyor. Sizde bunu görmüyor musunuz? 2. nokta, şimdi efendim yeni elimize geçti. Bir Silivri cezaevlerinden birinde bulunan bir hükümlü Sefa Nefis Çapan, Nafis Çapan başvurmuş. Bir ifade vermiş. Hakkındaki şahıs kimlik bilgileri emniyetten gelen. Hırsızlık, para itibarı amme kağıt veya damgalarında sahtekarlık. Dolandırıcılık, iflas, hırsızlık. Parada sahtecilik. TCK 197 resmi belgede sahtecilik TCK 204, kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma TCK 109, resmi belgede sahtecilik, hırsızlık malı bilerek satın almak, müstehcenlik. Ha çöplükten tanık toplamayın diye size kaç kere söyledim. Çöplükten tanık topluyorsunuz. Her mahkeme her yargı kendine layık olan delilleri bulur. Biz size ne dedik? Bizim tanıklarımız Mustafa Kemal Atatürk, Namık Kemal, Nazım Hikmet bizim tanıklarımız Türk devriminin aydınları, önderleri, devrimcileri. Buraya tanık diye getirilenler kim? İşte demin sicilini okudum, efendim ablasının kızını fuhuşa sevk edenler.”

Sanık Osman Yıldırım söz almadan konuştu:”Senin amına koyarım (2, 3 kelime anlaşılamadı)”

Sanık Doğu Perinçek:”Efendim”

Mahkeme Başkanı:”Konuşmayın.”

Sanık Doğu Perinçek:” Mahkeme kararıyla, ben mahkeme kararlarından bahsediyorum.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim tahrik edici konuşmalardan vazgeçelim.”

Sanık Doğu Perinçek:”Tahrik edici mi? Mahkeme kararından bahsediyorum ben mahkeme kararı.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim suç, suçlandırıcı ifadelerden de vazgeçelim buyurun.”

Sanık Doğu Perinçek:”Mahkeme kararından, dava dosyasında bulunan kesinleşmiş hükümden bahsediyorum.”

Mahkeme Başkanı:"Buyurun, buyurun.”

Sanık Osman Yıldırım söz almadan konuştu:”Senin avra… (1, 2 kelime anlaşılmadı).”

Mahkeme Başkanı:"Sakin olsun. Sakin olun çıkartmak zorunda kalırım.”

Sanık Doğu Perinçek:”Daha çıkartma sen, daha ne, ne, ne, nasıl, nasıl hakimlik yapıyorsunuz siz burada?”

Mahkeme Başkanı:"Efendim mahkemeye suçlayıcı ifadelerde bulunmayın. Mahkemenin hakimlerine, kişiliklerine karşı herhangi bir laf bulunmayın.”

Sanık Doğu Perinçek:”Talepte bulunuyorum. Talepte bulunuyorum.”

Mahkeme Başkanı:"Çıkarın dışarıya.”

Sanık Osman Yıldırım’ın dışarı çıkarıldığı anlaşıldı.

Sanık Doğu Perinçek:”3. nokta, bir yarım dakikalılık bir, Sayın kardeş bir size bir yoğun disk verdim yarım dakikalık bir.”

Mahkeme Başkanı:"Tabi buyurun.”

Salonda sesli ve görüntülü video izletildi.

Sanık Doğu Perinçek:”Tamam şimdi efendim bütün kamuoyu ne zannediyor. 13. Ağır Ceza Mahkemesi burada tutuklu bulunan sanıkları tutuklamıştır. İşte gördünüz siz tutuklamamışsınız. Bizim hakimimiz Tayyip Erdoğan’mış. Tutuklama kararını siz vermemişsiniz. Hani sizin bir cüppeniz var o hakikat görüyorum.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim bu tür, bu tür sözleri kabul etmiyoruz.”

Sanık Doğu Perinçek:”Hayır kabul etmeyin.”

Mahkeme Başkanı:"Dosyada sizin nasıl tutuklandığınız, nasıl sevk edildiğiniz belli ve dosyadaki deliller de belli.”

Sanık Doğu Perinçek:”İşte burada var. Tamam. Ha bu da ha.”

Mahkeme Başkanı:"Dava dışı, dava dışı, dava dışı beyanlar bizi bağlamaz.”

Sanık Doğu Perinçek:”(1, 2 kelime anlaşılamadı) deliller de belli.”

Mahkeme Başkanı:"Dava dışı beyanlar bizi bağlamaz.”

Sanık Doğu Perinçek:”Siz rey, reyinizi açıklıyorsunuz.”

Mahkeme Başkanı:"Buyurun.”

Sanık Doğu Perinçek:”Reyinizi açıklıyorsunuz bakın, bu burada altını çiziyorum. Hiçbir delil olmadığı halde siz reyinizi açıkladınız derhal çekilmeniz lazım ama ben.”

Mahkeme Başkanı:"O sizin yorumunuz, o sizin yorumunuz.”

Sanık Doğu Perinçek:”Ben sizi reddetmiyorum bakın ben sizi reddetmiyorum. Çünkü bu mahkemenin hakimi sizler değilsiniz. Ben Tayyip Erdoğan’ı reddediyorum. Şimdi bir reddi hakim talebinde bulunuyorum sizler değil Tayyip Erdoğan’ı reddediyorum. Bizim hakimimiz büyük Ortadoğu projesinin eş başkanı, Bush’un düğmeye basmasıyla 2007 5 Kasım’da orada.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim biz kimsenin hakimi değiliz. Biz Türk milleti adına yargılama yapıyoruz. Anayasamıza ve kanunlarına göre oluşturulmuş bir mahkemeyiz. Yetkimizi de anayasamızdan ve kanunlardan alıyoruz.”

Sanık Doğu Perinçek:”Peki, peki. Ben şimdi size deliller sunuyum.”

Mahkeme Başkanı:"Biz kimsenin mahkemesi değiliz.”

Sanık Doğu Perinçek:”Ben size şimdi deliller sunuyorum. 1, 1dakika”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı:"Müdahale etmeyin. Müdahale etmeyin.”

Sanık Doğu Perinçek:”1”

Mahkeme Başkanı:"Sıranız gelince konuşacaksınız.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı:"Çıkartmak zorunda kalırım müdahale etmeyin. Buyurun Doğu bey devam edin.”

Sanık Doğu Perinçek:”Deliller sunuyorum. 1. delil, 18 Şubat 2008 Tayyip Erdoğan Ergenekon operasyonunda yürütme ve yargı uyum içinde çalışıyor. Burada bir örgüt var. Bakın örgüt çıktı. Tayyip Erdoğan ile Tayyip Erdoğan ile o Tayyip Erdoğan’ın talimatları dairesinde soruşturma yürütenler bir örgüt. Örgütün itirafı kim Tayyip Erdoğan.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim bu sizin yorumunuz.”

Sanık Doğu Perinçek:”Efendim yorum yap… Peki.”

Mahkeme Başkanı:"Bu sizin yorumunuz.”

Sanık Doğu Perinçek:”Hakim ikide bir böyle.”

Mahkeme Başkanı:"Bu beyanları da kabul etmiyoruz.”

Sanık Doğu Perinçek:”Hakim olan, hakim olan hakimdir. Kendine de hakimdir hakim iki de bir konuşmaz. Hakim dinler.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim suçlamalarınıza karşı da kendimizi savunmak zorunda kalıyoruz. Mahkeme heyetinin.”

Sanık Doğu Perinçek:”Onu siz Tayyip Erdoğan ile beraber.”

Mahkeme Başkanı:"(2-3 kelime anlaşılamadı) mahkeme hakimlerin kişiliklerine karşı herhangi bir söz söyleme hakkınız yok.”

Sanık Doğu Perinçek:”Bakın efendim Tayyip Erdoğan ile beraber Cumhuriyet yargısında yargılandığınız gün savunmanızı yaparsınız. Burda hiç savunmaya falan kalkışmayın. O zaman yapacaksınız savunmanızı. O zaman savunmanızı yapacaksınız.”

Mahkeme Başkanı:"Müdahale etmeyin. Alkış istemiyorum, burası seminer salonu değil. Burası yargılama salonu. Duruşma salonu. Duruşma salonunun adabına aykırı hareket edenleri dışarı çıkarın. Bir daha alkışlarsanız dışarı çıkartırım. Burası seminer salonu değil.”

Sanık Doğu Perinçek:”Şimdi ben.”

Mahkeme Başkanı:"Burada bir yargılama yapılıyor. Buyurun Doğu Bey.”

Sanık Doğu Perinçek:”Efendim sakin olalım, sakin olalım. Sakin olalım ve nesnel kanıtlarla konuşalım. Bakın ben size nesnel kanıtlar sunuyorum 1, 18 Şubat 2008 Ergenekon operasyonunda yürütme ve yargı uyum içinde çalışıyor. Kim, Tayyip Erdoğan. Demek bu bir örgüt. Çünkü Türk kanunlarına göre ve Türk anayasasına göre yürütme ve yargı uyum içinde çalışmaz. Yargılama yürütmeyle birlikte yürütülmez. Etti 1. değil mi bu. 2, 15 Temmuz 2008 Tayyip Erdoğan ben bu davanın savcısıyım diyor. Bunların hepsi aynen bu demin gösterdiğim yoğun diskte olduğu gibi basında çıkmış kameralara alınmış kesin deliller böyle torbaya atılan delil sunmuyorum size. Kesin delil sunuyorum. Ne diyor 15 Temmuz 2008 Ben bu davanın savcısıyım. Burada birtakım savcılar oturuyor. Sanal savcılar, aslında başka bir savcı var. Hem savcı hem hakim hani red kit filmleri olur red kit bir barın arkasına geçer bir bu tarafa geçer falan savcı kürsüsüne bakıyoruz Tayyip Erdoğan, hakim kürsüsüne bakıyoruz Tayyip Erdoğan. Bu bir örgüt. 3, milyonlarca dağıttığı Tayyip Erdoğan’ın bunu da lütfen kameraya alalım. Kitapçık ne tarafa göstereceğim kardeş, şu tarafa. Kitapçık. Kitapçığın başlığı demokratik açılım süreci yani bu kürt açılımı dedikleri açılıma başlarken Tayyip Erdoğan diyor ki, gerekli hallerde özel amaçlarla sorgulama ve yargılamalar yapılabilir. Ergenekon davasının Silivri’de görülmesi en tipik örneklerindendir. Ben diyor özel mahkeme, özel yargı kurdum diyor kendi yargımı kurdum diyor ve bunu broşür yapıp milyonlarca Kürt açılımı dedikleri hıyanet açılımında bütün Türkiye’ye dağıtıyor. İşte bu da bir örgüt. Özel yargı kurmuş. Özel örgüt. Türk yargısı değil Türk adaleti değil Türk mahkemeleri değil. Türk adaleti kim Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi, işte aslan gibi Türk adaleti. Bu da delil mi bunu da size sunduk mu? Bu da dava dosyasına girdi mi? 4. delil biraz evvel gösterdim. Ben tıktım içeri diyor. Ben tıktım içeri. Eğer siz o giydiğiniz cüppenin içinde gerçekten hakimlerseniz çıkarsınız bütün bunlar karşısında çıkarsınız bütün bunlar karşısında dersiniz ki, sen bunu söyleyemezsin bize karışamazsın. Bunu söyleyen yargıçlar var. Bunu söyleyen Cumhuriyet yargıçları var. Siz hep bunların karşısında boyun büktünüz.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim dava dışı beyanlar bizi bağlamaz. Kaç defa söylüyoruz. Bu dava dışı bir beyan. Duruşmanın (1, 2 kelime anlaşılamadı).”

Sanık Doğu Perinçek:”Bir yazı yazarsınız.”

Mahkeme Başkanı:"Buyurun devam edin.”

Sanık Doğu Perinçek:”Haddini bil dersiniz bir açıklama yaparsınız kamuoyu önünde. Buradan bir kez daha ifade ediyorum. Tayyip Erdoğan’ı reddediyorum. Tayyip Erdoğan bizim yargıcımız olamaz, Tayyip Erdoğanlar yargılanacak.”

Mahkeme Başkanı:"Biz kimsenin yargıcı değiliz Doğu bey bundan emin olun.”

Sanık Doğu Perinçek:”Tayyip Erdoğanlar yargılanacak.”

Mahkeme Başkanı:"Biz kimsenin yargıcı değiliz.”

Sanık Doğu Perinçek:”Bakın şu buradan şunu söylüyorum Abdullah Gül ve Tayyip Erdoğan. Bakın.”

Mahkeme Başkanı:"Biz Türk millet adına yargılama yapıyoruz.”

Sanık Doğu Perinçek:”Peki. Her şeyime söyle. Bakın siz hakimsiniz.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim mahkememizi itham ediyorsunuz. Birtakım suçlamalar da getiriyorsunuz.”

Sanık Doğu Perinçek:”Nasıl. Hayır siz beni dinlemiyorsunuz. Ben şu anda.”

Mahkeme Başkanı:"Buyurun.”

Sanık Doğu Perinçek:”Tayyip Erdoğan’ı itham ediyorum siz hemen onun hakimi gibi onun ona göğsünüzü siper ediyorsunuz.”

Mahkeme Başkanı:"Biz yetkimizi kimden aldığımız belli anayasadan kanunlardan alıyoruz kimseden almıyoruz.”

Sanık Doğu Perinçek:”Siz niye Tayyip Erdoğan’a kendinizi siper ediyorsunuz? bakın ben hiç size bir şey söylemedim. Tayyip Erdoğan diyorum siz hemen siper oluyorsunuz. Yani bir ruh haline girmişsiniz Tayyip Erdoğan ile ilgili her şeye hemen öne atılıp kendinizi feda ediyorsunuz.”



Mahkeme Başkanı:"Efendim kişileri savunmuyoruz, kimseyi savunmuyoruz. Yanlış anlamayın, söylediğimi başka şeylere çekmeyin.”

Sanık Doğu Perinçek:”Şimdi bakın şu verdiğim kaset CD yargıçlar olarak alın bunları saklayın. İleride şunu dersiniz mahkemelerde dersiniz ki bu tutuklamaları yapan biz değiliz Tayyip Erdoğan’dı bizim hiçbir suçumuz yok. Size bir delil veriyorum ileriki Cumhuriyet yargısında kullanacağınız savunma delili veriyorum. Türkiye bir gizli örgüt vardır. Gladyo NATO tarafından kurulmuştur. Ben hep o Gladyo’nun zindanlarında yattım. 1971’inde 80’inde, 90’ında, 98’inde ve şimdi de. Bu da bir Gladyo operasyonudur. Ama şu andaki Gladyo’nun tepesinde kimler var? Amerika’nın sözleşmeli personeli. Büyük Ortadoğu projesi eşbaşkanları. Var mı bunlar anayasada? Türk anayasasında büyük Ortadoğu projesi eşbaşkanlığı diye bir devlet organı var mı? Tayyip Erdoğan 34 yerde onun da yoğun diskini sunduk size. Diyor ki ben büyük Ortadoğu projesinin eş başkanıyım. Bana bu görev verildi, verildi. Verildi ne demek? Ben başka bir devletten Amerika’dan aldım. Amerika olduğunu da söylüyor. bunlar milli iradeyi gasp etmişlerdir. Yine Abdullah Gül, 2 Nisan 2003 günü Powel ile bir görüşme yaptığını Vatan gazetesinden Sedat Sertoğlu’na açıklıyor. Vatan gazetesi manşet yapıyor. Hangi tarihte 24 Mayıs 2003. Diyor ki, Abdullah Gül; ben Amerika dışişleri bakanıyla 2 sayfa 9 maddelik gizli bir anlaşma yaptım bakın çok somut 2 sayfa 9 madde. 2 sayfa 9 madde. Sayfası belli içeriği belli maddesi belli. Ama bu gizli diyor. Var mı Türk anayasasında dışişleri bakanlarının kendi keyiflerince hizmet sözleşmesi yapması ve bağlanması? Bu bir hizmet sözleşmesidir. Türkiye Cumhuriyetinin anlaşması değildir. Hizmetlisi olmuştur, sözleşmeli personel tarafından bugün Türkiye yönetilmektedir. Ve bunlar bir örgüttür. Ve bu örgüt adliyenin içine oraya da nüfus etmiştir savcıların içine, hakimlerin içine. İşte esas örgüt bu. Ve bu yargılanacaktır bunu söylüyorum. Ben İşçi partisinin genel başkanıyım. Türkiye bir seçime gidiyor. Ve 3 yıla yakın bir zamandır 3 yıl oluyor tutukluyum. Nasıl seçim olacak bu? Sevsinler sizin demokrasinizi. 1973 seçim yapılıyor 12 Mart faşist yönetim koşullarında. Hapishanedeyim. 1977 seçim yapılıyor Türkiye bir CIA operasyonuyla istikrarsızlaşmaya sürüklenirken. Aydınlık’tan dolayı aranıyorum. 1983 seçim yapılıyor 12 Eylül Amerikanca faşist darbesinden sonra. Hapishanedeyim. 1987 seçim yapılıyor yasaklıyım. Hiçbir siyasi hakkım yok. 1991 bakın 1, 2, 3, 4, 5. seçim ilk defa seçime girme hakkım var ama o sırada da Genelkurmay başkanı seçimden 3 gün evvel çıkıyor diyor ki, Doğu Perinçekler hapishaneye atılacak. Seçime 3 gün kala. Gazeteler Hürriyet gazetesi falan başlık atıyor. Efendim diğer partilere meclis yolu Perinçek’e hapishane yolu. 1995 ha orda seçime giriyorum. 98 Haymana’da Yalçın Küçük ile beraber hapishanedeyim. Yalçın Küçük’de burada hoş geldiniz kendisini de selamlıyorum. 2002 seçimi katılabiliyorum. 2007 seçimi katılabiliyorum. 2009 seçimi yerel yönetim seçimleri hapisteyim 2011 şimdi seçim yapılıyor hapisteyim. Bir istatistik yaptım 11 seçim yapılmış 40 yılda Türkiye’de. 11 seçimin 8’inde hapishanedeyim 3’ünde katılabiliyorum. Bu mu demokrasi? Niye hapishanedeyim? İşçi sınıfının iktidarını savunmuşum. Emekçi halkın iktidarını savunmuşum. Milletin bağımsızlığını savunmuşum. Türkiye halkını savunmuşum. Gene savunuyorum. Bu mu demokrasi ve siz neye hizmet ediyorsunuz bizi tutuklu tutarak? Bu yargının olayı şu, yargı çözer safsata. Yargı çözmesin diye kurgulanmış hepsi. Görüyoruz burada davayla ilgisi olmayan lüzumsuz uzatmalar, sorular, bizzat savcılar ve hakimler tarafından. Hiçbir davayla ilgisi yok. Bende hukukçuyum, sorulan soruların bu davayla bu suçla hiçbir ilgisi yok. Lüzumsuz deliller getiriliyor akılsızlar getiriliyor, başkaları getiriliyor. Bu davada şu gidişle dosyalara vesaire bakıyorum işte deliller okunacak arkasından tanıklar dinlenecek, tekrar esas hakkında mütalaa falan. Bizzat başkan ne dedi Köksal Şengün bu dava 30 yılda bitmez dedi. Ha devrimle bitecek bunu söyleyim öyle 30 yılla falan kalmayacak devrim geliyor. Türkiye bu sorunlarını devrimle çözecek ayrı mesele. Ama bu davalar bitmesin diye kurgulanmış neye bağlanmış? Abdullah Öcalan affedilecek, PKK affedilecek onun kamuoyunu yaratmak için ya bak PKK’yı affettik falan amma bu arada işte Doğu Perinçekleri falancaları, filancaları Mustafa Balbayları, Tuncay Özkanları efendim Veli Küçükleri şunu diğerleri de bıraktık. buna alet olmayın. Buna alet olmayın. Bunların hesabı sorulacak ben onu söyleyim. Yani sanmayın Amerika, Amerika bakın gidiyor. Soros ne diyor, artık diyor dolar saltanatından vazgeçelim. Dolar saltanatını desteklemek için bu hegemonyacılık savaş efendim filolarıyla falan dünyanın her yerinde hakimiyet peşinde koşmak falan bunları bırakalım hani Monre doktrini dedikleri yani Amerika kabuklarına çekilsin. Amerika kaybetti. Tayyip Erdoğanlarda kaybetti Amerika ile birlikte. Ve bu Cumhuriyeti yıkmaya kalkmışlardır kendi yıkıntılarının altında kalacaklardır buradan açıkça söylüyorum. Tayyip Erdoğan yıkılacaktır. Abdullah Gül yıkılacaktır. Onların özel örgütleri bütün çıplaklığıyla açığa çıkartılacaktır. Hepsi Cumhuriyet yargısında yargılanacaktır. Size tekrar o çağrıyı yapıyorum ben insanlardan vazgeçmem sizden de hala vazgeçmedim. Cumhuriyet yıkıcılarının Türkiye düşmanlarının bu tertibinin yanında yer almayın. Bitmiştir.”

Üye Hakim Hüsnü Çalmuk:”Başkanım, Köksal Şengün beyin duruşmada 30 yılda dava bitebilir diye (bir iki kelime anlaşılmadı.”

Sanık Doğu Perinçek:”Onu söyleyim efendim Vatan gazetesinde manşet oldu.”

Üye Hakim Hüsnü Çalmuk:”Köksal beyin duruşmada böyle bir beyanı olmadı diye hatırlıyorum.”

Sanık Doğu Perinçek:”Ben duruşmada demedim. Dikkatli dinleyin hakim bey.”

Mahkeme Başkanı:”Başka yerden anlatıyor.”

Sanık Doğu Perinçek.”Köksal Şengün Vatan gazetesinde manşet oldu bu. Gelecek duruşmada getireceğim.”

Üye Hakim Hüsnü Çalmuk:”Köksal Başkan böyle bir şey söylemez.”

Sanık Doğu Perinçek:”Söyledi. Eğer Vatan gazetesi yalan söylemiyorsa ertesi günde tekzip edilmedi. Bende kupürü var.”

Mahkeme Başkanı:"Tamam ordan alıntı yaptığını söyledi.”

Sanık Doğu Perinçek:”O zaman söylemediyse Vatan gazetesini teksip edin.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim Doğu bey biz elimizden gelen yapıyoruz. Yargılamalar hızlı bir şekilde devam ediyor. Ve kimseye de alet olmayız bundan emin olun.”

Sanık Doğu Perinçek:”Bizim dileğimiz bu.”

Mahkeme Başkanı:"Buyurun Muzaffer Bey, Muzaffer Bey buyurun.”

Sanık Doğu Perinçek:”Size yollayacağım kupürü. Ha başkana da verinde tekzip etsin.

Üye Hakim Hüsnü Çalmuk:”Köksal Bey söylemez öyle bir şey.”

Sanık Doğu Perinçek:”Söylemez mi?”

Üye Hakim Hüsnü Çalmuk:”Söylemez:”

Sanık Doğu Perinçek:”O zaman Vatan gazetesi yalan yazmış. Göndereceğim size.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılmadı.

Üye Hakim Hüsnü Çalmuk:”Yok Köksal bey söylemez.”

Sanık Doğu Perinçek:”Pardon şunu da zapta geçelim bu CD’yi verelim.”

Sanık Doğu Perinçek’in savunmasına ilaveten 1 adet CD ibraz ettiği görüldü.”

Sanık Doğu Perinçek:”Demin gösterdiğim Tayyip Erdoğan’ın bu Ergenekon tutukluklarını biz içeri tıktık şeklindeki beyanını içeren 19 Aralık 2010 tarihli Bitlis’te yaptığı konuşmanın yoğun diskini mahkemeye sunuyorum zapta geçsin.”

Mahkeme Başkanı:"Tamam. Tamam onu alıp dosyasına koyuyoruz. Muzaffer bey süreniz yarım saat civarında bir 5, 10 dakika tolere edilebilir. Ona göre ayarlarsanız memnun olurum. Buyurun.”

Sanık Muzaffer Tekin söz istedi verildi:”Şöyle arz edeyim Sayın Başkanım, avukatımın hem annesi hem babası çok ağır hastalıklar geçirdiler. Ben yetiştiremiyorum yüküm çok ağır bir örgüt üyesiyle benim zaman konusundaki şeyimi lütfen göz önüne alınız. Yani geçecek ama bunlar bazı belgeler var. Onları arz edeceğim. Bu da mahkemenize katkı sağlamak amacıyla. O toleransı gösterirseniz.”

Mahkeme Başkanı:"Yani sürenizi biraz geçebilirsiniz ama çokta uzatmamak kaydıyla buyurun başlayın. Buyurun başlayın. Buyurun.”

Sanık Muzaffer Tekin:”Şöyle efendim yani bir Osman Yıldırım’ın yalnız iftiralarına zaman vermek 1 saat değil 1 gün 2 gün 1 haftada şey yapamıyoruz müsaadenizle arz edeceğim.”



Mahkeme Başkanı:"Buyurun, buyurun.”

Sanık Muzaffer Tekin:”Sayın Başkanım, Değerli üyeler savunmama gözümüz aydın diyerek başlamak istiyorum. Menfur Danıştay saldırısından yaklaşık 4 yıl sonra gizli tanık Aydın 1 ortaya çıkmış. Aydın 1 olduğuna göre Aydın 2, Aydın 3, Aydın 4’lerin de tedavüle sürülmeleri beklenebilir. Aydın 1’in ifadesi 1 yıl önce savcı Zekeriya Öz tarafından alınmış. Aydın 1 gizli tanık olarak ifade vermek için savcılığa 30 Ekim 2009’da kendisi başvurmuş. İfade tutanağı yalnız bir sayfadan ibaretmiş. Ergenekon savcısı Zekeriya Öz 3 Kasım 2009 tarihinde İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesine yazdığı ön yazı ile Aydın 1’in ifadesini mahkemenize göndermiş. Evrakın üzerine de el yazısı ile Danıştay olayı ilgili olayı ile ilgilidir diye not düşmüş. Savcılığın mahkemeye gönderdiği kapalı zarf içinde 3 yerinden mühürlenmiş tanık ifade tutanağı kısa bir süre sonra da mahkemeniz tarafından geri iade edilmiş. Gerekçede gizli tanığın açık adresinin yazılmış olması. Fakat hata giderilip bu tekrar mahkemeye gönderilmemiş adli emanete alınmış. İddia makamının hakkımızda sıkça ileri sürdüğü kuvvetli suç şüpheleri bunlar olsa gerek. Ama ne yazık ki bizler bundan haberdar edilmiyoruz. Aleyhimize devşirilen insanların ne iftira attıklarını bile bilmekten adil yargılanma adına mahrum bırakılıyoruz. Diğer bir gelişme ise 12. Ağır Ceza Mahkemesinde görülmekte olan Cumhuriyet gazetesine molotof atılmasıyla ilgili davanın 13. Ağır Ceza Mahkemesinde Ergenekon ana davası ile birleştirme kararı. Bu gidişle taş atan çocuklar, yumurta atan öğrenciler de bu dava ile birleştirilirse hiç şaşırmam. Zira 2 seneyi aşkındır görülmekte olan duruşmalarda menfur Danıştay saldırısı ile buradaki insanlar arasında hiçbir hukuki irtibat bulunamaması bu tertibin devam ettirilebilmesi içinde kovuşturma döneminde kolluk ve iddia makamının gayri yasal uygulamaları göz önüne alındığında bitirilmemek üzere ucu açık bırakılmış bu davaların daha ne gibi yeni sürprizlere açık olduğunu anlamamak için de bir hayli saf olmak gerekir. Bu davalar niçin bitirilmemek için açılmıştır. Çünkü bu davalarda mahkemeler Türkiye Cumhuriyeti rejiminin değiştirilmesine araç edilmek istenmektedirler. Menfur Danıştay saldırısının yapmış olduğum savunmalarda bir Kubilay hadisesi 2. Menemen olayı olduğunu vurgulamıştım. O günlerde de İngiliz gizli servisi mürtecilerin arkasında Mustafa Kemal Atatürk’ün olduğu yalanını yaymışlardı. Bugün ise menfur Danıştay saldırısını ulusalcılara, Cumhuriyetçilere yamayabilmek için satılık medya bir kısım yargı mensupları güç kolluk güçleri siyasiler ittifak içinde hareket etmektedirler. Bunun çok basit bir örneğini arz edeceğim. 28 Şubat 2010 Star TV Ruhat Mengi, The Economist’de çıkan bir yazı. Soruşturmayı tarikat bağlantılı polis ve savcılar yapıyor. Çok yeni bir örneği. Hakim Oktay Kuban, Beşiktaş’ta Atatürk’ün kalpaklı resminden rahatsız olanlar var 19 Ocak 2011. 23 Aralık 2010 günü Menemen olaylarının 80. yıl anma törenlerine Türkiye Cumhuriyeti başbakanı mesaj göndermemiştir. İzmir valisi 4 yıldır törenlere katılmamaktadır. Menemen kaymakamı ise konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk’ten hiç bahsetmediği için katılımcılardan tepki görmüştür. 27 Aralık 1919 gününde Ankara’ya gelen Atatürk’ü her yıl anmak için Atatürk koşusuna topluca katılan kara harp okulu öğrencileri bu yıl valilikçe kendilerine koşu güzergahı tahsis edilmediği için 91. yılda bu görevlerini yerine getirmekten mahrum bırakılmıştır. Artık valilerin Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmayıp Cumhuriyet yıkıcılarının aklandığı mekanlarda boy göstermeleri ise olağan bir hal almıştır. Ülkemizde bugün birçok kurumda olduğu gibi vali atamalarında da liyakat gözetilmeyip siyasi iktidara biat edenler görev alabilmektedirler. Bediüzzaman külliyesini vali açtı. Şunun gösterilmesini lütfen yerde bağdaş kuran vali. Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra size teferruatlı bir dosya da hazırladım Sayın başkanım onu arz edeceğim. Evet. Sol tarafta oturan o vali bey. Cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra terakkiperver Cumhuriyet fırkası kurulmuştu. Partinin başkanı Kazım Karabekir 2. başkan Rauf Orbay genel sekreter de Ali Fuat Cebesoy’du. Partinin programında parti dini düşüncelere ve inançlara saygılıdır şeklinde bir madde yer aldı. Mustafa Kemal Atatürk bu maddeyi görünce zaten herkes her parti saygılı olmak zorunda değil mi? Bunu belirtmeye ne gerek vardı. Korkarım bu masum görünüşlü cümle ile irticayı coşturacaklar diye tepkisini dile getirmişti. Müteakip günlerde gazi, Ali Fuat paşa ile doktor Adnan beyi incitmeden uyarmaya çalıştı. Cumhuriyeti güven altına almak ve uygarlık dünyasına katılabilmek için yapılması gereken pek çok iş var. Hiç olmazsa bir süre daha cehaletin, gericiliğin ve yoksulluğun üzerine birlikte yürüseydik daha iyi olmaz mıydı? Birbirimizle çatışırsak bundan kimlerin yararlanacağını kolayca bilebilirsiniz. Çok partili özgür ileri bir siyasi hayat Cumhuriyetin gayesidir. Siyasal denetim devletin sağlıklı işlemesini sağlar. Ama halkın çok büyük bir kısmı okur yazar değilse demokrasi fikri ruhu bireylere kadar inmemiş toplum hayatına sinmemişse aşiretler, kabileler, tarikatlar başlarındakilerin emrine göre hareket ediyorlarsa çok partili hayat ne gerçek çok partili bir hayat oluyor ne de seçim gerçek seçim oluyor. İktidar yarışması çok çabuk kavgaya, komitacılığa yada dini kullanarak oy kazanma mücadelesine hurafelerle, yalanlarla, iftiralarla halkı kandırmaya dönüşüyor. Yakın tarihimiz bunun acı uyarıcı ihmal edilmez örnekleriyle dolu. Milli mücadele başındaki isyanları unutmayınız. Türlü yollarla doğuda, batıda 20’den fazla isyan çıkarttılar. Siz Ali Fuat paşa Bursa’da sahte bir hoca yakalamıştınız. İngiliz ajanı çıktı hatırladınız mı? Türlü yollarla buraya özellikle dikkatinizi çekiyorum. Bugüne ne kadar güzel uyuyor. Türlü yollarla en çokta dini kullanarak halkın bir bölümünü vatanı kurtarmak için çırpınan orduya karşı harekete geçirebildiler. Bunu unutmayınız. Kimse yobazlığın, bağnazlığın sırtını sıvazlamasın buna izin vermeyin onun için çok dikkatli olmalıyız. Atatürk’ün bu uyarısından sonra patlak veren Şeyh Sait isyanında kapatılan terakkiperver Cumhuriyet fırkasının içinde birçok irticacı ve maceracının sızdığı görülmüştü. Milli mücadelede gazinin en yakınında yer alan silah arkadaşlarının hain olduğunu söylemek ne mümkün. Fakat kişisel hırs ve vizyonlarının darlığı onları bu noktaya getirdi. Daha sonra Atatürk bu durumu Nutuk’ta şöyle izah eder; Milli Mücadele dönemindeki hizmetleri inkar edilemez. Bölünmemek için her nazlarını çektim. Beni terk etmediler. Geniş anlamıyla çağdaşlaşmayı kısacası kurtuluş yolunu bu büyük kurtarıcı ideali terk ettiler. İhtilalin çocuklarını yediği bir söz vardır. Bu sözü eski arkadaşlarımız için kullananlar da varmış. Size gerçeği hatırlatmak isterim. İhtilal çocuklarını yemedi, çocuklarından birkaçı ihtilali yemek istiyordu izin vermedik. Olayın özeti budur. Bugün AKP milletvekili olan bir Hamza Yerlikaya’nın her şampiyonadan sonra göndere çektirdiği Türk bayrağı ile gururlandık. Onun gibi ülkesini seven aynı saflarda birçok insan var. Demokratik özerklik istekleriyle ülkenin bölünme noktasına geldiğini ne zaman anlayacaklar? Emperyalizmin narkozu insanları öyle bir uyutur ki, ameliyat masasına yatırılırsınız, kaldırılırsınız farkına varamazsınız. Ameliyat ettirmem dersiniz beyninizin alındığından bile haberiniz olmaz. İşte böyle bir beladır emperyalizm. Ergenekon tertibinin ilk gününden itibaren kullanılan tanık ve gizli tanıklar hukuk adına yapılan hukuksuzluklar ile yüreklendirilmektedirler. Gerçekten adil bir yargılama süreci yaşasaydık bunların mahkemeleri yıllarca meşgul etmeleri bir yana tanık olup olmayacakları bile tartışılırdı. Cumhuriyeti yıkacağım, yıkacağım diyen bir adam bize hasımdır. Sizler en basit kural bir davada tanık olarak dinlediğiniz insanlara önce aleyhine ifade vereceği kişilerle husumeti olup olmadığını sorarsınız. Bir hasımlık var ise o tanıklık sorgulanır. Aldığı cezadan kurtulmak için ve rejim karşıtı bir adamın iftiraları ile asrın davası diye bu kadar insana nasıl mağdur edebilirsiniz? Sizler bu utancı görmemekte ısrar etseniz de tarih sorumlulara bunu misliyle yaşatacaktır. Yalancı ve iftiracı tanık ifadeleriyle ülkede kaos yaratanlar Wikileaks belgelerine geçen yabancı diplomatların imzalarıyla kriptolanmış evrakları ne yazık ki dedikodu diyebilecek kadar hafife alabiliyorlar. Tabi kişisel onurlarına sahip çıkmayanlardan ülke onuruna sahip çıkmaları da beklenemez. Sayın Heyet, palavra deyince herhangi bir konuda gerçeğe aykırı uydurma söz veya haber uzun ve boş konuşma martaval anlaşılır. Yaptığı bu işleri abartan, bu davranışları huy edinmiş olan kimselere de palavracı denir. Bunun hukuki yaptırımı yoktur. Palavracının zararı kendisinedir. Yüz kelime söylese 99’u uydurmadır. Bir doğru ise onu tanıyanlarca önemsenmez bulunduğu toplumda bir zaman sonra ismi bile hatırlanmaz palavracı geldi palavracı gitti ile anılır. Onun içindir ki bu salonda dinlediğim palavralar beni hiç ilgilendirmiyor. Yalan ise aldatmak amacı ile bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen sözdür. Bunu alışkanlık haline getirene de yalancı denir. Psikologlar 7 yaşına kadar söylenen yalanları ilgi çekmek taklit amaçlı olduğunu ileri sürerek çocukları yalan söylemekle itham etmeyerek söylediklerinden hangisi doğru diyerek onları eğiterek bu alışkanlıklarından vazgeçirilmesini tavsiye ederler. Fakat 7 yaşından sonra yalan söyleme sıklaşmış ve alışkanlık haline gelmiş ise bunun ailesel ve çevresel etkenleri olduğunu temelinde birtakım korkuların yaşandığını, bununda psikolojik bir sorun olduğunu ifade ederek bir dönem sonra söyledikleri yalanların doğruluğuna inanan bu insanların tedavileri içinde zamanın çok geç olacağını kabul ederler. Yalanlar 2. ve 3. şahısları mağdur ediyor ise yalan söyleyen için hukuki yaptırımlar vardır. Duruşmalar boyunca hem sanık, hem tanık, hem de gizli tanık 9’un bu sıfatlar tek bir kişiye aittir. Farklı algılanmasın bolca yalanlarına ve iftiralarına şahit oluyoruz. Bunların bir kişilik bozukluğundan mı yoksa alacağı cezalardan kurtulmak için mi söylendiğine mahkemeniz karar verecektir. Bunun içinde acil yapılacak işlem gizli tanık 9’un tam teşekküllü bir hastaneye sevkidir. Daha önce kendisini peşinen suçladım. Bu kişisel sorunu olan bir şahıstır diye yazdım. Fakat 2 çelişkili haber okudum. Bunun birincisi Hürriyet gazetesinde çıktı gizli tanık sosyopat diye. Daha sonra.”

Mahkeme Başkanı:"Tarihini söyler misiniz?”

Sanık Muzaffer Tekin:”Sayın Başkanım onun tarihini hatırlamıyorum şimdi geleceğim Star gazetesinde de daha sonra çıktı Helin Şahin o çok dürüst bir gazeteci var burada her söylediği haber çok özel. Diyor ki Hürriyet’in gizli tanık 9’unun sosyopat haberini yalanladı. Şimdi ben size soruyorum kendisi ben dedi sosyopat değilim böyle bir şeyi var mı size bilgi ulaştı mı Sayın Başkanım bunun kişilik sorunuyla ilgili. Bir dakika lütfen.”

Mahkeme Başkanı:"Dosyada bellidir efendim gelen giden.”



Sanık Muzaffer Tekin:”Evet o zaman Sayın Başkanım, şöyle bir şey arz edeceğim. Şimdi bu şahsın 13. Ağır Ceza Mahkemesine 11 Haziran 2009 esas 2008/2009 sayılı Osman Yıldırım konulu yazı. Gelen yazıda ileri derecede kişilik bozukluğu yine 13 Temmuz 2009 Kağızman askerlik şubesi cevabi yazısı GATA Ankara anti sosyal kişilik bozukluğu yani 2 kez dosyanıza girmiş kişilik bozukluğu ileri derecede sosyopat. Raporu var. Bunun buraya niye dikkat çektim? Şunun için dikkat çektim. 22 Aralık 2010 Hürriyet. Yerli Hannibal’a yeni yargılama, Ankara’da bir öldürmeye karışan şahsın bozma kararı Yargıtay bozuyor bozma kararında Dengiz’e verilen ileri, ileri derece anti sosyal kişilik bozukluğu raporu. Yani siz bu adamla asrın davasını yürütemezsiniz. Burada her kalktığında küfür ediyor. Bunları engelleyin. Biz bundan aciz değiliz ama adaletin kabesi olan öyle görüyoruz bu mahkeme salonunda adabımızı bozmuyoruz. Bu adam bizlerle yargılanamaz. İşte rapor şey Yargıtay’ın kararı. Devam ediyorum. Bu yalan ve iftiralar devam ettiği sürece bende inatla ve yılmadan tekrar tekrar bunları çürüteceğim. Ta ki mahkemeniz bu trajikomik oyuna son verinceye kadar. Duruşmaların başlangıcında savcılar Ulusal Kanal ve Aydınlık dergisini mercek altına almışlardı. Bugün bu tavırlarını çok net algılayabiliyorum. Çünkü her 2 görsel ve yazılı medya organı akçeli işlerle uğraşmadığı, ihale takip etmediği soroz destekli olmadığı gücünü de halkından almanın onuru ile 2. bir Kuvayı Milliye mücadelesi vererek her türlü baskıya rağmen yılmadan bu süreçte ulusu aydınlatma görevini yerine getirdiler. İstisnalar hariç bu kadar satılmışlığın ve ihanetin olduğu bir sektörde dimdik ayakta duran meslek ahlaklarını ve kalemlerini satmayan bugünün Osman Nevreslerine vefa duygularım gereği şükranlarımı arz ediyorum. Aydınlık dergisinin 24 Ekim’in 24 Ekim 2010 tarihinde bir avukat titizliği ve dikkati ile kaleme aldığı Osmanımın 21 yalanı başlıklı metni savunmama büyük katkı sağladığı için aynen arz ediyorum. Tabi iddia makamı için olmadığını biliyorum. Ama umarım mahkemenize bir anlam ifade eder. Osmanımın 21 yalanı, Ergenekon var mı? Yok mu? Üyesi mi? Değil mi? Bombaları kimden aldı? Talimatı kim verdi? Cumhuriyet’i neden bombalattı? Danıştay cinayeti kimin işi? Bir sorunun kaç farklı yanıtı olabilir ki? Sakın, Osman Yıldırım’ı dinlemeden cevap vermeyin. Osmanımın sürekli değişen ifadelerinden bir seçmece yaptık. Bakın, bu sorunun kaç farklı yanıtı olabilirmiş. Ergenekon’un bir Ergenekon’a bir üye oluyor bir işim olmaz diyor. Bombaları yada talimatı bir Veli Küçük’ten alıyor bir Muzaffer Tekin’den alıyor. Bazen de ben kimseden emir almam doğama aykırı diyor Cumhuriyet’i bir karikatür yüzünden bombalatıyor, bir para için. Bir dindar oluyor, bir içkici ve kumarbaz. Ataşehir’deki sözde toplantı evi bazen villa oluyor bazen apartman dairesi. Bazen dubleks bazen 3 bazen de 4 katlı. Doğru bildiniz. Ergenekon davasının gizli tanık 9’u Osman Yıldırım’dan söz ediyoruz. İfadeleriyle Ergenekon ve Danıştay davalarını birleştiren Osmanım kendisinde teşhis edilen ileri derecede anti sosyal kişilik bozukluğunun bütün özelliklerini yansıtıyor. En belirgin özelliği sürekli yalan söylemesi. Osman Yıldırım’ın sürekli değişen ifadelerinden bir seçmece hazırladık işte tarih resmi belgelerde yansıyan Osman bey yalanları. Ergenekon örgütü üyesi mi? 9 Kasım 2009; ben Ergenekon’un üyesi değildim. Eğer Ergenekon bir örgütse bağımsız bir şekilde çıkar amaçlı bir iş almışım. Buradaki kimseyle aynı anlayışı paylaşmıyorum. Böyle bir örgütle aynı anlayışı paylaşmam da imkansız 120. celse. 11 Eylül 2008; Ergenekon terör örgütü üyesiyim. Örgütü çökerttiğimden ailem için can güvenliği istiyorum Ankara 12. Asliye ceza mahkemesine dilekçe. Muzaffer Tekin’i tanıyor mu? 30 Mart 2007 Muzaffer Tekin’i tanımıyorum Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi. Şimdi kendi el yazısıyla dilekçesi Sayın Başkanım. Bilmiyorum gözüküyor mu burada diyor ki Saygıdeğer Değerli Heyet Üyeleri gerek Muzaffer Tekin’i gerekse kara kuvvetlerinde kimseyi tanımadığımı delilleriyle açıklıyorum kendi el yazısı. Bu belgeyi savcılar sakladılar. Basının anlı şanlı muhabir köşe yazarları Muzaffer Tekin bomba verdi aldı. Ben bu adama selam vermem ama bu belgeyle bu dava buraya bağlandı. İşte el yazısı Muzaffer Tekin’i belge niye hiçbir basın yayın kuruluşlarında yer almadı? Bu. Onun sosyal durumu vesair değil insan olma özellikleriyle her zaman kabul ederim ama insani değerleri yoksa o anlamda selam vermem dedim. Bu vasıfta bir insan bomba vereceğim. selam vermem. 9 Kasım 2009 benim Veli Küçük, Muzaffer Tekin, Oktay Yıldırım gibi İstanbul Cumhuriyet savcılığının yaptığı soruşturmadaki önemli isimlerle zaten geçmişe dayanıklı. dayanık bir tanışıklığım bulunmaktadır 120. celse. Cumhuriyet gazetesini bombalatmak için Alparslan Arslan ile görüştü mü? 20 Mayıs 2006, 3 Mayıs 2006 günü Üsküdar’da bulunan açık hava çay bahçesinde Alparslan ile buluştuk. Kendisine el bombalarının kendisinde el bombalarının olduğunu söyledi Ankara TEM’de verdiği ifade. 21 Mayıs 2006 Alparslan ile Cumhuriyet gazetesine bomba atılması yönünde herhangi bir görüşme yapmadım Ankara Cumhuriyet başsavcılığına verdiği ifade. 9 Kasım 2009 şimdi bu bombayı bu gazeteye atalım gidip paramızı alalım demesinden sonra ya bekle dedim gece yarısı git gündüz insanlar var polis ve inceleme yapıyor. Madem ikna olmuyorsun gece git. İnsanlar zarar görmesin. Yok dedi gündüz gidip gündüz atalım. Baskıya yetişsin. 121. celse haberim yok diyor ya bomba atılmasından. Cumhuriyet gazetesine neden bomba attı? 20 Mayıs 2006, bu karikatürün domuza türban giydirilmiş karikatür çok sinirlendim Ankara TEM. 9 Kasım 2009 emniyet beyanında ifade edildiği gibi ben o domuz karikatürünü 2 ay öncesi Alparslan ile birlikte okumadım çark ediyor şimdi. Cumhuriyet gazetesine atılan 1. bombadan sonra ertesi gün ben o karikatürü gazetede okudum 20. celse. Sonra 9 Kasım 2009 şimdi Cumhuriyet gazetesine atılan 2 el bombasıyla ilgili ikisini azmettirmiştim. Bu da sabittir ve çıkara dayalıdır. Çıkar amaçlıdır. Bunu da işleyeceğim 2 bomba attırdım üçüncüsünü attırmadım Danıştay’a yokum bu tertibin temelidir. Bomba atma talimatını kimden aldı? 12 Mart 2008 talimatı Muzaffer Tekin’den aldım Ergenekon savcılarına. 1 Nisan 2008 talimatı Veli Küçük’ten aldım Ergenekon savcılarına, 23 Ekim 2009 kimseden bir yerden emir talimat almadım alamam benim doğama aykırı 119. celse. Tatar Ramazan, esiyor. Bomba atmak için kimden para aldı 12 Mart 2008. Muzaffer Tekin’den 500.000 dolar taahhüt aldım. Ya bir banka hesaplarıma girin ben 500.000 doları bir arada görmedim Başkanım. Ticarette yaptık bir arada 500.000 doları görmedim. 1 Nisan 2008, Veli Küçük 500.000 dolar verecekti, Ergenekon savcılarına yine değişiyor. Bombaları kim kime verdi? 6 Şubat 2008, bombaları Veli Küçük’ün, Alparslan Arslan’a verdiğini söylesem mi Süleyman Esen’in avukatına diyor Mehmet Ener’e. Kendi avukatı değil o köprü avukat var Şamil Tayyar ile buluşuyorlar bu olayı tertipleyenler. Ondan sonra 12 Mart 2008 bombaları Muzaffer Tekin’den bizzat aldım, Ergenekon savcılarına. 1 Nisan 2008 bombaları Veli Küçük verdi. Yine değişiyor Ergenekon savc… 10 Kasım 2009 Cumhuriyet gazetesiyle ilgili işi veren Veli Küçük’tür bombaları verende Muzaffer Tekin’dir. Burada 121. celse. 13 Kasım 2009’da ben bombaları Veli Küçük’ten aldığımı söylemedim 123. celse. Bombalar nasıl verildi, Ataşehir’de toplantıda kimler vardı? 12 Mart 2008 10, 15 kişilik grubun önünde yan odadan getirilerek verildi. Ergenekon savcılarına ifadesi. 1 Nisan’da Sayın Başkanım 2008 bombaları Veli Küçük sadece ben ve Alparslan Arslan’ın bulunduğu bir ortamda verdi. Ergenekon savcılarına ifadesi. 17 Nisan 2008 toplantıda Muzaffer Tekin, Fikri Karadağ, Mehmet Zekeriya Öztürk, Kuddusi Okkır ve Oktay Yıldırım vardı. Bombaların teslim edildiği toplantıda Veli Küçük yoktu Ankara Cumhuriyet savcılığına verdiği ifade. 10 Kasım 2009 bu sefer o toplantıda Muzaffer Tekin, Hüseyin Görüm’ün yeğeni, Oktay Yıldırım, Fikri Karadağ, Orhan Kadı, Alparslan Arslan ve tanımadığım başka kişiler vardı 121. Celse. 13 Kasım 2009 Ataşehir’de Veli Küçük bombaları Alparslan’a verdi 123. celse. Yani burada da devamlı sürekli değişen bir ifade bırakınız aynı cümle içinde değişen ifadeler var. 24 Eylül 2010 bombaları Ataşehir’deki evde değil başka bir evde verildi önce oraya gittik sonra Ataşehir’e eve geçtik 156. celse. Bombaları ne zaman aldı? 20 Mayıs 2006 çok önemli ben verdim ya bombaları başkanım. 20 Mayıs 2006, 3 Mayıs 2006 günü Üsküdar’da bulunan açık hava çay bahçesinde Alparslan ile buluştuk. Kendisine el bombalarının olduğunu söyledi kendisinde. Ankara’da TEM’de verdiği ifade. 12 Kasım 2009 bombaları 1 Mayıs 2006 günü aldım. 122. celse 1 Mayıs’ta aldım diyor. 1 gün sonra attığına göre 2 olması lazım. Yok o da yalan. 12 Kasım 2009 bombaları aldığımın ertesi günü Cumhuriyet’e attırdım. Aynı celse bu ifadeye göre de 3 veya 4 Mayıs olması lazım. Yine yalan. Bombaları ne yaptı? 9 Kasım 2009, o bombaları önce holdingin bahçesine attım. Test ediyor. Geri adamıma aldırdım. Geri getirttim pimini taktım. Tekin’e verdim. Tekin’de götürdü gazeteye attı. Kurt masalı anlatıyor başkanım. Yalan rüzgarı. Ama başarılı oluyor çünkü aktör gerçek yalancı. 8 Aralık 2009 ben onu basının dikkat çekmesi için söyledim onu düzelttim yani o 2 el bombasıyla ilgili değil. O başka bir el bombası 125. celse. Masada kaç bomba vardı? 13 Kasım 2009 masaya konan 3 bombadan 2 tanesini aldım 123. celse. 13 Kasım 2009 yine, yine aynı celse aynı anda sehpaya konulmadı 2 tanesi konuldu aldım cebime koydum öbürü tek olarak aynı celse. Ataşehir Migros’un önünden kim aldı? Gizli tanık ifadesinde sıfatını hatırlamıyorum istihbaratçı polis özel harekatçı bir tip. 12 Mart 2008 beni Alparslan’ın arabasıyla ismini bilmediğim bir genç arkadaş gelerek aldı götürdü Ergenekon savcılarına ifadesi. 12 Kasım 2009 savcı Mehmet Ali Pekgüzel: Sizi Migros’un önünden alan kişiyi daha sonra size gönderilen fotoğraflardan Rasim Görüm olarak teşhis ettiniz bu teşhisiniz doğru mu? Osman Yıldırım: doğrudur. 122. celse. 12 Kasım 2009 gelen şahsın Rasim Görüm olduğunu söylemiyorum ben onu evde gördüm. Ve devam ediyor. Ankara’ya niçin gittin? 21 Mayıs 2006 ben Ankara’ya doğdum büyüdüm Ankara’da arkadaş ve akrabalarım var onları görmeye gittim. Ankara Cumhuriyet savcılığına. 13 Kasım 2009 vaat edilen parayı almak ve bombaların patlamama nedenini çözmek için Ankara’ya gittim. Bombalar niye patlamamış. Önce burada taksilerde kamuoyu araştırması yapmış sormuş Cumhuriyet’e bomba atıldı ondan sonra nasıl karşılıyorsun patlamadı filan. Taksiciler cevap vermemiş o değil taksicilere sordu bak türban için onlarda iyi olmuş filan diyenler varsa o hızla yürüdü Ankara’ya. Danıştay saldırısını hangi örgüt yaptı? 27 Haziran 2007 şeriatçı bir yapılanma Anadolu İslam devleti için gazeteyi bombalattı. Danıştay cinayetini işletti Ankara 12. Asliye Ceza Mahkemesi. Önce şeriatçı İslam. 10 Kasım 2009 Alparslan Arslan’ı kullanan Veli Küçük’tür, Muzaffer Tekin’dir. Bunların üstündeki de Şener Eruygur’dur, Hurşit Tolon’dur, Fikri Karadağ’dır 121. celse. Osman Yıldırım’ın söz aldığı pek çok duruşmalarda da Danıştay Ergenekon’un işidir ifadesini kullandı. 1, 2 tanesini atlıyorum çok önemli 12 Kasım 2009 Mahkeme Başkanı Köksal Şengün: Otel kayıtları geldi otelde yatmamışsın. Osman Yıldırım: Kayıtlar yalan söylüyor 122. celse. Ve devam ediyor. 24 Temmuz 2006 Fethullah Gülen, Alparslan Arslan ve Kemalettin Gülen’i beraber okuttu. Fethullah Gülen kendi inançlarına yakın asker, subay, paşalar ve mafyalarla birlikte bu insanlık dışı çirkin tezgahın sahibidir Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine dilekçe. 12 Mart 2008 bu sefer Fethullah Gülen’i beğeniyorum yani inançlı bir insan onun ağlamaklı görüntülerini gördükçe adama karşı bir sempatim oluyor. Ergenekon savcılarına ifadesi. 9 Kasım 2009 Fethullah Gülen’den özür diliyorum. Kendimi dinletebilmek için öyle dedim 120. celse. Gazi olayları, 12 Mart 2008 Gazi mahallesi olayları önce bana teklif edildi. Ben kabul etmedim, Ergenekon savcılarına verdiği ifade. Ergenekon duruşmaları Gazi olaylarından aylar önce cezaevine girdim ve o sırada cezaevindeydim. Bu savcılar bu iddianameyi hazırlarken bunları hiç mi dikkate almadılar Sayın Heyet? Son olarak da hayat görüşü 20 Mayıs 2006 Alparslan Arslan ile hayat görüşü olarak birbirimize yakın durmaktayız. Güçlü dürüst bir kişiliği olan sözüne güvenilir sağlam bir insan olarak kendisini bilirim. Bende muhafazakar ve sağ görüşlü bir insanımdır Ankara TEM ifadesi. 29 Ağustos 2006 ben mesleğim gereği içkici ve kumarbaz bir adamım dindar insanlar ile benim işim olmaz. Hele ki gericilerle hiç işim olmaz. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi dilekçesi. 23 Ekim 2009 Alparslan Arslan ateisttir. Ben elhamdülillah Müslümanım, güç neredeyse oraya biat ediyor kendince tabi. Ben normal bir vatandaşım ha suç dünyasında olabilirim ben katil psikopat kötü bir adam olabilirim ben lağımda hayat buluyorum lağımda suç dünyası öyledir. Suç dünyası lağımdır. Ben lağımda hayat buluyorum 119. celse. Burada olduğu müddetçe de benim burnumdaki o pislik kokuları var Başkanım doğru söylemiş. Şimdi tabi önemli olan bu duruma nasıl geldi çok kısa bir anekdot arz edeceğim. Adam suç makinesi olmuş Sayın Heyet. İpe gidecek sehpaya çıkartmışlar. Son sözün. Şu anacığımı bir göreyim demiş. En son bir öpeyim. Anası gelmiş, anacım demiş senin şu dilinden öpmek istiyorum çıkar dilini. Anası dilini çıkarınca ısırmış koparmış atmış. Oradaki görevliler demişler ki ya artık son şey işte ölüme gidiyorsun. Bu anana yapılacak iş mi? Eee demiş o dil var ya o dil beni buraya getirdi. Çocuktum, kümesten yumurta çaldım aferin oğlum dedi, ertesi gün tavukla geldim. Aferin oğlum dedi koyunla geldim. Şehre indim banka soydum sonum bu oldu işte bunun bu duruma gelmesinin sebebi bu iddia makamıdır. Onu da delilleriyle arz ediyorum. Bakınız şimdi Sayın Heyet, bu davanın hem sanığı şöyle arz edeyim 16.12.2010 günü yani söylemlerimde haddimi aşmadığımı bilmeniz için şunu arz etmek istiyorum. 16.12.2010 günü Habertürk de katıldığı bir programda CHP milletvekili Rahfi Gürer, savcılar için savıcılar dedi. Polis müfettiş raporları gelir başını sonunu değiştirirler iddianame diye sunarlar. Ben ise ısrarla ilk günden beri polis tutanak ve raporlarını hiç okumadan mahkemenizin önüne getirdiklerini celselerde arz ettim. Söylediklerimin doğruluğunu test etmek isterseniz iddianamenin 89. ve 1046. sayfalarında şube müdürlüğünce ifadelerini görebilirsiniz. Okumamışlar imzalamış repete etmiş. Ama savıcı nitelendirmesine katılmıyorum. Savıcı olsa görevi orada biter. Lakin duruşmalarda tertibin devam ettirilebilmesi için bir çaba var ise o zamanda düşünmek gerekir. Sayın Heyet bu davanın hem sanığı, hem tanığı, hem de gizli tanık 9’u biraz önce tutanaklara geçmiş yalanlarını sıkça tekrarlamasının gücünü nereden alıyor onları vurgulayacağım kısaca. DVD 1, Çözüm sayfa 3, DVD 2, Çözüm sayfa 35, DVD 5, Çözüm sayfa 129, 130, 136, 137’deki savcı ile Osmanım diyaloglarını 114. celsede arz etmiştim. Savcı ile gizli tanık 9 arasında geçen konuşmalardan 1, 2 cümleyi tekrar hafızalarınıza kazımak istiyorum. Savıcı savcılar savıcılar diyorlar ki bir de şunu söyleyeyim yani eee şu anda kameralarımız filan çalışmıyor Osmanım rahat olabiliriz. Pes. Şimdi yine Danıştay olayını anlatalım çekiyor mu? Bu ne demektir? Bir insanın birçok olay hakkında birçok bilgiye sahip olması mümkün değildir. Bu devşirilmiş tanıkların sanki MİT müsteşarlığı görevlerinde bulunmuşlarmış gibi birçok kişi ve olay hakkında sorular sorup onlar hakkında cevaplar almak birileri tarafından kurgulandıklarının en somut delilidir. Yukarıdaki ifadelerden de açıkça anlaşılacağı üzere kameralar kapatılarak alınmak istenen cevaplar tanıklara yükleniyor sonra da kayda geçiriliyor ne güzel. Al gülüm ver gülüm. 12.11.2009 tarihli 122. celse sayfa 3’te Mahkeme Başkanı Köksal Şengün: Gelen kayıtlarda Selvi otelinde kalan kişiler olarak 2 kişi belirtiliyor. Sen Osman Yıldırım’ı kastederek ve Alparslan Arslan’ın kayıtları yok deyince Osman Yıldırım: Kayıtlar yalan söylüyor cevabını verdi. Kayıtlar yalan söylüyor. Bunun üzerine aynı celsenin devamında burası çok enteresan Sayın Başkanım, lütfen Osman Yıldırım’ın sorgusunda savcı Nihat Taşkın: Ferit Serkan isimli otel görevlisinin mahkemede verdiği ifadesi kısmen sizi doğrular nitelikte Osman’a sizi doğrular nitelikte ve doğru diyor kanaat belirtiyor. Ankara’daki emniyet ifadesindeki çelişkiler kendisine sorulmamış ve bu çelişki de giderilmeden dava karara çıkmış gözüküyor. Ben size soruyorum ihsası rey olmasın diye suratıma poker masasındaki gibi basıyo.. bakıyorsunuz. Se se ne bunu söylemeye hakkı var mı?”

Mahkeme Başkanı:"Efendim bu bizim tarafsızlığımızı gösteriyor işte bir şey anlaşılmıyor görüşümüz.”

Sanık Muzaffer Tekin:”Evet ama şimdi ben burada taraflıyı gösteriyorum. Savcıyı bir telaş almış. Hemen aynı celsede onun Danıştay bağını kesmek için bakınız Başkanım acil avukatlık görevini üstleniyor. Osman Yıldırım’a verdiği mesaj açık. Sen diyor Mahkeme Başkanı söylediklerine bakma. Streste yapma 11. Ağır Ceza Mahkemesine sövmekte haklısın eksik soruşturma ile sana ceza vermişler diyor bunun anlamı bu.”

Mahkeme Başkanı:"Sürenizi 10 dakika aştınız kısa sürede bitirin.”

Sanık Muzaffer Tekin:”Başkanım 10 dakika değil, bunlar bitmez.”

Mahkeme Başkanı:"5 dakika daha süre size veriyorum.”

Sanık Muzaffer Tekin:”Şöyle efendim ben arz edeceğim ondan sonra kestiğiniz yerde kesin. Ben savunma yapıyorum maç anlatmıyorum. Bu kadar.”

Mahkeme Başkanı:"Efendim daha konuşacak, daha konuşacak kimseler var herkese yarım saat herkese yarım saat süre veriyoruz.”

Sanık Muzaffer Tekin:”Var konuşacak geliyoruz 10’da başlıyoruz burada başkanım. O zaman bırakayım.”

Mahkeme Başkanı:"Buyurun. 45 dakika izin veriyorum 15 dakika daha izin veriyorum buyurun.”

Sanık Muzaffer Tekin:”Ne demek 15 dakika hı.”

Mahkeme Başkanı:"45 dakika toplam süreyle konuşmuş olacaksınız buyurun.”

Sanık Muzaffer Tekin:”Savunma hakkı pazarlığa mı bağlıdır Sayın Başkan?”

Mahkeme Başkanı:"Efendim yazılı olarak verebilirsiniz onları okuyabiliriz.”

Sanık Muzaffer Tekin:”Hayır tutanaklara geçecek benim bu söylemek istediklerimi anlayın.”

Mahkeme Başkanı:"Buyurun, buyurun 5 dakika süre veriyorum buyurun.”

Sanık Muzaffer Tekin:”Yoksa bunlar birisini mi rahatsız ediyor konuştuklarım?”

Mahkeme Başkanı:"Estağfurullah kimseyi rahatsız etmez.”

Sanık Muzaffer Tekin:”O zaman dinleyin.”

Mahkeme Başkanı:"Her şey, her şey açık. Açık yargılama yapılıyor burada.”

Sanık Muzaffer Tekin:”Açık yargılamaysa.”

Mahkeme Başkanı:"Buyurun.”

Sanık Muzaffer Tekin:”Açık açık dinleyin o zaman.”

Mahkeme Başkanı:"Buyurun duruşmanın düzeni var buna uymak zorundasınız buyurun. Buyurun 5 dakika daha süre veriyorum.”

Salonda söz almadan konuşanlar oldu anlaşılamadı.

Mahkeme Başkanı:"Lütfen, lütfen müdahale etmeyin efendim. Buyurun.”



Sanık Muzaffer Tekin:”Kim konuşuyor? Şimdi burada huzurda ben tutanaklarla konuşuyorum. 26.8.2010’da celse 155 Muzaffer Tekin Teoman Ekşioğlu’nun beni bana Ankara’ya gönderdi dini içerikli konuşmalar yapsın diye. Cumhuriyet savcısı sordu Osman Yıldırım’a seni ziyaret etti mi diye. Teoman Ekşioğlu, hayır etmedim. Hayır sadece Alparslan Arslan’ı dedi bir. 26.08.2010 celse 155 sayfa 37 bu sefer Taşkın sordu, Nihat Taşkın Teoman Ekşioğlu’na seni gönderdi mi Muzaffer Tekin, Teoman Ekşioğlu git Alparslan’a söyle dini içerikli konuştu mu? Teoman Ekşioğlu: Cumhuriyet sa… Alparslan Arslan’ın özür dilerim asap bırakmadınız ki insanda. Savunmamızı bile yapmaktan şey oluyoruz. Sanık Muzaffer Tekin: şimdi Osman Yıldırım huzurda benim kendisine menfur Danıştay saldırısından sonra Sincan cezaevine sizi göndererek dini içerikli konuşmalar yapmanız konusunda talimat verdiğimi söyledi böyle bir husus var mı? Teoman Ekşioğlu: bunlar asılsız yok. Daha sonra Oktay Yıldırım soruyor yine hayır kesinlikle yok. Ama en önemlisi bakın 4, 5 yoktan sonra Osman Yıldırım burada şeye soruyor Teoman Ekşioğlu’na hayır diyor öyle bir şey yok hatırlamıyorum. Ondan sonra Ahmet Doğan’la diyor. Ahmet Doğan’la diyor bir kez gelmiş olabilirim diyor. Burada huzurda, burada huzurda yalan söylemeye teşvik ediyor. Nereden yalan söylediğini biliyoruz? Çünkü dün daha önce gelmişti eksikti bu kayıtları. Daha önce 20 Nisan 2010 tarihinde gelen evrakta 31.05.2007 15.05.2009 tarihleri arasında kesinlikle Teoman Ekşioğlu şeye gitmemişti Ahmet Doğan’da yok Osman Yıldırım’a. 25’inde geldi 2011 tarihinde 15.06.2006, 31.05.2007 burada Ahmet Doğan 2 defa gitmiş Teoman Ekşioğlu’nun bir tek ziyareti yok. Kim doğru söylüyor tutanaklar yalan söylüyor herhalde veya Osman Yıldırım doğru söylüyor. Son olarak bitireceğim çok konuşacağım var ama özellikle bitmeden de Danıştay bağını kesmek için savcıların yaptığı bunu bir daha işleyeceğim şunu yargılamadılar şunu sorgulamadılar. Kendi köylüsü Ankara’da ifade veriyor şeyin Osman Yıldırım’ın Nusret, Nusret Aras. Diyor ki, Osman Yıldırım isimli şahsın köylüm olması sebebiyle tanıyorum. Kendisi yaklaşık 20 yıldır görmüyorum. Yanlış hatırlamıyorsam 15.05.2006 Pazartesi günü saat 24 sıralarında evimde istirahat halindeyken adıma kayıtlı olan telefondan aradı. Açtığımda arayan kişinin kimsin diye sorduğumda ben Osman’ım dedi. Kendisine inanmadığım için o gece gitmedim diyor. Daha sonra ertesi gün gittiğini söylüyor bu konuşmalar sırasında 16’sında gidiyor. Bu tetkik edilmedi. Telefonları araştırılmadı. Önünde şimdi adını hatırlayamadığım gazetede bulunan domuzun kafasına tülbent örtülmüş fotoğrafı göstererek böyle o nokta nokta çocukları yüzünden Türkiye karışacak dedi. Sonra güncel siyasetten konuştuk ve devam ediyor. Ertesi sabah diyor 17.05.2006 günü saldırının olduğu gün 14’e kadar uyuyorum diyor ya otelde 09:30 sıralarında Osman Yıldırım beni tekrar aradı. Sesi tuhaf geliyordu. Neredesin diye sordum. Bana Yenidoğan’da bulunan petrolün karşısındaki kahveye gel dedi. Ben de hemen oraya gittim. Ancak Osman Yıldırım yoktu. Kendisinin nerede olduğunu bulamadım. Bunu emniyete veriyor. Bunu sorgulamadınız savcılığa veriyor aynı ifadeyi ve kahveye gel dedi diyor gittim yoktu diyor. Niçin bu sorgulanmıyor? Onu çok geniş teferruatlı burada yazdım. Bunu engellediniz. Okuyacağınızı da talep etmiyorum1 ay daha bekleyeceğim ama son sözümü şöyle bitiriyorum.”

Mahkeme Başkanı:"Okuruz.”

Sanık Muzaffer Tekin:”Şöyle bitiriyorum 8 Temmuz 1929 yılında İsmet İnönü Ankara hukuk mektebinin 2. mezuniyet töreninde diploma verilirken ünlü bir söz söylemiş. Demiş ki, bir cemiyetteki en muzur insanlar ehliyetsiz olduğu halde salahiyet sahibi olanlardır. Ben onu bugüne uyarlıyorum. Bir cemiyetteki bir cemiyetteki en muzur insanlar yetkili ve salahiyetli olduğu halde görevlerini kötüye kullananlardır. Bu ek. Son cümlelerim. Bu süreçte bana bir şeyler de öğrettiniz Sayın Heyet neyi öğrettiniz biliyor musunuz? Sizlerin sayesinde düşünmeyi öğrendim. Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim. Ama daha sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim. Sonra tek başıma Dünya’ya meydan okumayı öğrendim. Filozofların aydınlatmadığı toplumları şarlatanların aydınlattığını öğrendim. Evde okulda namusu öğrendim. Daha sonra olmayandan yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu. Gerçek namusun yetki ve kuvvet elindeyken yalana, riyaya, gıybete, iftiraya el uzatmamak tenezzül etmemek olduğunu öğrendim. Bu tabi ki gerçeklerin acı olduğunu öğrendim. Daha sonra dozunda acının yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim. En önemlisi de her canlının ölümü tadacağını ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim. Birilerinin sesi olmaktan utanmayan bunda bir beis görmeyen yani biat ettiği kişinin veya zümrenin uzantısı onun fikrine duygularına bağımlı onun propaganda aracı aleti haline gelmiş ona angaje olmuş birisi veya birileri ne öğrenmiş ne bilmiş olurlarsa olsunlar onlar hayatı asla tadamayacaklardır.”

Mahkeme Başkanı:"Son cümlenizi (1, 2 kelime anlaşılamadı).”

Sanık Muzaffer Tekin:”Alnında onur tuğrasının ışıltılarını taşıyan dik insanlar karşısında onlar daima alınlarında kapkara bir leke ile yaşamaya mahkum olacaklardır. Tarifi imkansız bir zalimlikle ve kinle Silivri zindanlarındaki yıllarım süresince şunu anladım. Masumiyet eğer bir liyakat değilse ortaya çıkmaya gerçekler korkuyorsa, iftira gıybet yalan ödüllendiriliyorsa bana göre yerin altı üstünden daha evladır. Bu serzenişimi kimse yanlış anlamasın. Ölümün olmadığına inanan biri olarak söylediğim bu sözleri ancak ve ancak ölümsüzlüğü tadanlar bilebilir. Geri kalanı da bana vız gelir saygılarımla.”

Mahkeme Başkanı:"Buyurun. Komutan alkışlayanları çıkarın. Tespit ettiğiniz alkışlayanları çıkarın. Buyurun Hikmet Bey. Lütfen.”



Mahkeme Başkanı:"Hikmet Bey buyurun size söz verdik.”

Sanık Hikmet Çiçek söz istedi, verildi:”Sayın Başkan 2 talebim olacak ikisini de yazılı olarak sunacağım size. Birincisi kısa önce ona değiniyim. Daha önce mahkemeniz İstanbul emniyet müdürlüğüne Ergenekon sanıklarının emniyette verdiği görüntülü ifade kayıtlarını istemiştiniz. Terörle mücadele bizde görüntülü kayıt yok dedi. Kaçakçılık ve organize şube bizde sadece Hikmet Çiçek’in görüntülü kaydı var dedi. Ergenekon operasyonunu bu 2 şube birlikte yürütüyordu. Ben savunmamda kullanmak üzere emniyetteki görüntülü kaydımın getirtilmesini talep ediyorum birincisi bu efendim. İkincisi Beşiktaş’ın özel yetkili mahkemelerinin yargıçlarından Sayın Oktay Kuban meslektaşınız biliyorsunuz bir süre önce Eskişehir’e HSYK kararıyla gönderildi. Bu yeni HSYK’nın Beşiktaş’ta gönderdiği 4. yargıçtı. Ve Sayın Kuban dahil bu 4 yargıcında özelliği Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy ve benzeri davalarda tahliye kararı vermeleriydi. Sayın Kuban’ın bir gazetedeki açıklamasını okudum. Beşiktaş’ta yaşadıklarını bir kitap haline getirecekmiş. Ve kitabın adı da Beşiktaş hukuku. Tabi biz burada yargılanan Ergenekon sanıkları Beşiktaş hukukunun ne olduğunu çok iyi biliyoruz. Burada söz alan sanıklar çeşitli duruşmalarda bu hukukun çarpıcı örneklerini size sundular. Şimdi bende benimle ilgili bir örneği size hatırlatmak istiyorum. İddianamenin 1669. sayfasında bir belgeden söz ederken şöyle söyleniyor; jandarma genel komutanlığı jandarma sınır tümen komutanlığı tarafından hazırlandığı değerlendirilen hizmete özel ibareli Hizbullah terör örgütü ve diğer irticai faaliyetler Eylül 99 tarihli tümgeneral Hüseyin Göksu imzalı iç hizmet için hazırlanıp tüm personele detaylı bilgilendirmek üzere kitapçık haline getirilmiş Hizbullah terör örgütü ve irticai faaliyetler hakkında detaylı bilgilerin verildiği diyor ve devam ediyor iddianame. Bu belge iddianamede Hikmet Çiçek’in ikametgahında bulunan deliller arasında geçiyor. Yani ben jandarma genel komutanlığının Hizbullah ile mücadele için hazırladığı bir raporu bulundurmaktan dolayı suçlandım ve tutuklandım. Benim tutukluluk gerekçem devletin gizli belgelerini temin etmek bu iddiayla tutuklandım. Tutuklandığım maddeden ceza talep edilmediği ceza talep edilen maddelerden de tutuklu olmadığım konusunu avukatlarım burada o kadar çok dile getirdi ki ben bunu tekrar etmeyeceğim. Bende bulunan bu belge jandarma genel komutanlığının Hizbullah raporu 1999 tarihlidir. Ben bu belgeyi 2000 yılında yazdığım Hangi Hizbullah kitabında kullandım. Bu belge Türkiye’de ilk kez tam metin olarak bu kitapta çıktı. Ben bu kitabı da size sunacağım. Jandarmanın Hizbullah raporu o yıla kadar bu terör örgütü hakkında hazırlanmış en geniş en kapsamlı rapordu. Ve bu konuya ilgi duyan bütün gazetecilerin arşivinde bulunan bir rapordu. Sadece ben değil birçok yazar Hizbullah’la ilişkin kitaplarında jandarmanın bu raporuna atıfta bulundular ve kaynak olarak bu raporu gösterdiler. 99 yılında jandarma Hizbullah terör örgütünden bahsediyordu ama devletin bazı kurumları jandarmayla aynı fikirde değillerdi. O yıla kadar çeşitli hükümetlerin bakanları, çeşitli yetkililer böyle bir örgütün olmadığından dem vuruyorlardı. 16 Şubat 1992 tarihinde o zaman Ankara temsilciliğini yaptığım 2000’e Doğru dergisi Hizbullah çevik, çevik kuvvet merkezinde eğitiliyor kapağıyla çıktı. Bu haberde imzası olan 2000’e Doğru dergisinin Diyarbakır temsilcisi sevgili kardeşim Halit Güngen bu haberden 2 gün sonra 18 Şubat 1992 tarihinde 2000’e Doğru’nun Diyarbakır bürosunda öldürüldü. Hizbullah davası dosyasında Güngen cinayeti ayrıntılı olarak işlenmiştir. O cinayette kapıda bekleyenlerden Cemal Tutar bugün dışarıdadır. Hizbullah’ın silahlı biriminin en önde gelen kişilerinden ve Halit Güngen’in katillerinden Cemal Tutar davul zurnayla karşılanmış tekbir sesleriyle halay çekerek tahliyesi kutlanmış ve sırra kadem basmıştır. Halit Güngen öldürüldüğünde dönemin içişleri bakanı İsmet Sezgin’e sorduk. Bu Hizbullah nedir diye? Dönemin İçişleri Bakanı bize yok dedi. Hizbullah diye bir örgüt yok. siz uydurdunuz bunu. Tıpkı PKK’yı Kontragerilla kurdu dediğiniz gibi böyle bir örgüt şey ediyorsunuz. Böyle bir örgüt yok dedi. Bundan bir süre sonra dönemin MİT müsteşarı kitabımda bahsettim Teoman Koman’a aynı soruyu yönelttim. Güneydoğuda kepenklerin indirilmesinden rahatsız olan dindar vatandaşlara böyle isim taktılar böyle bir örgüt yok dedi. Kendisi de faili meçhul bir cinayete kurban giden Cem Ersever jandarma istihbarat grup komutanıydı. Ersever’de Aydınlık dergisinde bize verdiği açıklamalarda Hizbulkontra’yı siz uydurdunuz böyle bir örgütlenme yok diyordu. Bu kişiler Hizbullah yok dediklerinde Hizbullah’ın doğuda ve güneydoğuda işlediği cinayet sayısı 100’ü bulmuştu. Elbette yok diyeceklerdi, çünkü Hizbullah devlet içine yuvalanmış o Amerikancı Gladyo’nun kullandığı çeşitli terör örgütlerinden biriydi. Devlet PKK’ya karşı Hizbullah ile kürt meselesini halledeceğini zanneden bir dönem yaşıyordu. Ve Hizbullah bu amaçlarla kullanıldı. Gene aynı dönemde MİT bir Hizbullah raporu yayınlandı yayınladı 97, bu raporda da Hizbullah doğuda ve güneydoğu da ahlaksızları cezalandırmak isteyen bir örgüt olarak tanımlanıyordu. Bu MİT’in raporunu içeren Aydınlık dergisini ve kitabını size sunacağım. Aynı MİT’in Hizbullah’ı ahlaksızlar, ahlaksızları cezalandıran bir örgüt diyen MİT’in mahkemenize Ergenekon şeması, karargah evleri şeması diye uydurma kendi müsteşarının bile saçma sapan dediği şemaları bir suç delili olarak gönderdiğini de hatırlatıyorum. Hizbullah adlı bir terör örgütünün varlığını Türkiye’ye ilk kez duyuran dergi 2000’e Doğru dergisidir. Hizbullah’ın liderinin Hüseyin Velioğlu olduğunu yazan onun neredeyse yüzlerce, binlerce kez şu gördüğünüz fotoğrafını yayınlayan ilk dergi 2000’e Doğru dergisidir. 2000’e Doğru dergisinin genel yayın yönetmeni İşçi Partisi genel başkanı Doğu Perinçek, Sayın Doğu Perinçek ve bizler hala tutukluyuz ve Hizbullahçı katiller dışarıda dolaşmaktadırlar. Talebim bundan ibarettir tahliyemi talep ediyorum.”

Saatin 11:51 olduğu görüldü bu sırada bir kısım sanıklar müdafilerinden Av. Osman Aydın Şahin, Av. Ayşegül Şahin, Av. Hüseyin Buzoğlu, Av. Hayati Özcan, Av. Vural Ergül, Av. Sinem Şirin, Av. Müge Ertürk, Av. Nihan Gündoğan, Av. Ümit Kaplan, Av. Altan Tüfekçi, Av. Zeynep Küçük, Av. Necip Yenişan, Av. Fatma Handan Günsevinir ve Av. Gönül Kerinçsiz’in geldikleri görüldü

Huzurdaki yerlerine alındı.


Yüklə 0,74 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə