Türk Kültüründe Bab (Baba)/Ata Geleneği



Yüklə 168,09 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix06.10.2018
ölçüsü168,09 Kb.
#72978


Baba kavramı, kelime olarak, “ata” 

anlamında olup Türkçenin dışında Fars, 

Berberî, Rus ve Rumen dillerinde de kul-

lanılmaktadır.  Saygı  duyulması  gerekli 

olan  şahıslar  için  de  kullanılan  Baba/ 

Bab  kavramı

1

,  Türkistan  sahasında  ev-



liya, aziz, sultan, ata kelimeleri ile kar-

şılanıp  yaygın  olarak  “evliya”  anlamın-

da  kullanılmaktadır.  Özellikle  Türkiye 

ve  Balkanlar  sahasında  Kalenderiyye, 

Melametiyye,  Haydariyye  ve  Nakşiyye 

tarikatlarında  kullanılan  dede  ve  baba 

adlandırmaları, İslami dönem Türkistan 

sahasında aziz, evliya adlandırmaları ile 

paralellik göstermektedir. 

Hayatımızın  her  sahasında  görü-

len ve toplumun üst kesiminde temayüz 

eden şahsiyet adlandırma, sıfatlandırma 

ve  fonksiyonları  ile  günümüz  adlandır-

ma,  sıfatlandırma  ve  fonksiyonları  mu-

kayese  edildiği  zaman,  bütün  bunların 

İslamiyet’ten önceki dönem Türk kültü-

rü  içinde  var  olduğunu  söylemek  müm-

kündür. 


Gök-Tanrı inancından Budist inan-

ca;  Gök-Tanrı  inancı  ile  Budist  inancın 

birlikte  yaşandığı  Ak  Burkan  veya  Ak 

Caî  (Altay  Türklerinde  Ak  Din)’ye  ka-

dar;  daha  sonra  İslamiyet’in  Türk  top-

lumunda yaygınlaşması ve kabul görme 

sürecinde de yukarıda bahsettiğimiz ata 

/ baba / bab / aziz / evliya adlandırması 

bütün fonksiyonları ile varlığını sürdür-

müşlerdir. İslamiyet’ten önceki dönemde 

adları  ister  kam,  ister  baksı,  ister  bah-

şi, ister oyun, ister baba veya ata olsun, 

İslamiyet’ten  sonraki  dönemde  zaman 

zaman aynı adla (baba, bab, ata, bahşi), 

zaman  zaman  da  yeni  tanışılan  kültür 

çevresinden  alınan  ödünçleme  kavram-

lar ile (şaman, evliya, aziz, şeyh, derviş, 

vb.) adlandırılmışlardır. Bu benzerlikle-

ri evliya menkıbeleri/ menâkıbnâmeleri/ 

velâyetnameleri ile kamlığa (Bizim terci-

himiz, genel kullanım olan şamanlık ye-

rine kam yönündedir.)

2

 giriş törenlerinin 



TÜRK KÜLTÜRÜNDE BAB (BABA)/ ATA GELENEĞİ

Bab (Baba) / Ata Tradition in Turkish Culture



Doç. Dr. İsmet ÇETİN*

ÖZET

Bütün toplumlarda görülen ve manevî liderler olarak kabul edilen şahsiyetler, benzer fonksiyonlarıyla 

Türk kültür çevresinde de görülmektedir. Baba, bab, evliya, aziz, sultan, ata kelimeleriyle sıfatlanan şahsi-

yetler evliya anlamında kullanılmaktadır. Bu adlandırmalar ve şahsiyetlere biçilen görevler ile onların fonk-

siyonları, Türk toplumunun İslamiyet’i kabul etmesinden önceki döneme dayanmaktadır. 

Anah­tar Keli­meler

Baba, bab, ata, evliya, Türk kültürü, Türkistan.



ABSTRACT

Personalities who were accepted as spiritual leaders and seen in all societies are seen in Turkish cultu-

ral environment too. Personalities who were called as baba, bab, evliya, aziz, sultan, ata are known as evliya 

(saint). These naming and missions and functions of these personalities are based on the period before the 

accepting of Islam religion by Turkish people.

Key Words

Baba, bab, ata, evliya (Saint), Turkish culture, Turkestan.

Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Ankara. icetin@gazi.edu.tr



http://www.millifolklor.com

70

70

http://www.millifolklor.com




Millî Folklor, 2007, Y›l 19, Say› 76

http://www.millifolklor.com



71

anlatıldığı kaynaklar mukayese edildiği 

zaman kolayca anlaşılmaktadır.

3

Adları; kam, baksı, aziz, ata, baba, 



bab,  dede  veya  evliya  olsun,  bu  adla 

anılan  şahsiyetler  kimi  zaman  hayatta 

iken, kimi zaman da ölümlerinden sonra 

çevresinde  teşekkül  eden  anlatmalarla 

hayatlarını  zenginleştirmişlerdir.  Anla-

tılan  kimi  menkıbeler,  onların  ölümle-

rinden sonra da yaşamalarını sağlamış, 

hayatları,  hayattayken  kullandıkları 

mekân veya eşya; ölümlerinden sonra da 

mezarları  çevresinde  çeşitli  inançlar  ve 

pratikler gelişmiş ve yaygınlaşmıştır. Bu 

inanma  ve  uygulamalar,  İslamiyet’ten 

önceki dönemde çeşitli kutsallar şeklin-

de bilgiler ile günümüze kadar gelmiştir. 

Kaldı  ki,  eski  Türk  inanç  sistemi  olan 

Gök –Tanrı inanç sisteminde, Tengri ve 

Tengriler  kavramının  varlığı  ile  daha 

önce  bahsettiğimiz  ulu  kişilerin  sahip 

olduğuna inanılan kerametleri arasında 

bir bağ bulunmaktadır. Bunları örnekle-

mek  gerekirse;  Yer-Dağ  ruhları  olarak 

da anılan iyeler Abu-Kaan, Ülemen, Ak-

Kaya, Yelbis gibi iyeler hayvanların ço-

ğalması, sağalmaları ile toplumun kötü-

lüklerden  korunmasını  sağlarlar.  Buna 

benzer bir inanma, halk arasında Kaynar 

Hoca  diye  anılan  Fahimî/  Fahimî  Baba 

çevresinde de teşekkül etmiştir. Hayvan 

hastalıklarında (Koyunlarda boçça deni-

len göz hastalığı ile atların sütten kesil-

mesi)  mezarından  alınan  toprağın  suya 

karıştırılarak içirilmesi sonuncunda iyi-

leşeceğine inanılır (Çetin 1995).

Tengriler  esasına  dayalı  inanç  sis-

teminde, yaratılış destanlarında da sözü 

edilen  Tek  Tanrı  Kayra  Kan,  Tanrı  Ül-

gen diye de adlandırılmaktadır ki, Ülgen 

veya ülken kelimesi en büyük anlamın-

dadır.  Yaratıcı  olarak  inanılıp  iyilik  ve 

hayır  bahşeder(İnan,  1987:412-  414). 

Saha Türklerinin Ürüng Artoyon, Altay 

Türklerinin  Ülgen  ve  Kuday,  Başkurt-

ların  Kök  –Tanrı  ve  Oğuz  Türklerinin 

tek  Tanrı  kavramları  aynı  anlamdadır. 

Köktürk Bengü taşlarından itibaren ya-

zılı kültür kaynaklarında yer alan Tan-

rı  tasavvuru,  tasavvur  edilen  Tanrı’nın 

görevlendirdiğine  inanılan  ruhlar  bu 

Ruhların fonksiyonlarından kısaca bah-

setmek gerekirse, Kuzey Türkleri (Altay 

Türkleri)  her  boyun  Tanrı  Kayrakan’ın 

oğullarından neşet ettiklerine ve bunla-

rın  korumasında  olduklarına  inanırlar 

(İnan 1987: 414). Buna benzer bir inan-

ma,  günümüzde  Yesevî  soyundan  gelen 

ve  kendini  “Hocalar”  olarak  ifade  eden 

grupta  vardır.  Ahmed  Yesevî  soyundan 

geldiklerine  inanan  bu  grup,  kendileri-

ni Kazak Türklerinde Ulu, Orta ve Kişi 

cüzlerin dışında tutmakta ve Ahmed Ye-

sevî soyundan oldukları için kendilerini 

imtiyazlı /ocak saymaktalar. Dolayısıyla 

toplumda  kendilerini  imtiyazlı  görmek-

tedirler. Yine aynı şekilde Sunaklar de-

nilen bir grup vardır ki, bu grubun üye-

leri, Ahmed Yesevî’den önce Türkistan’a 

gelen Sunak Ata’nın torunları oldukları-

nı ifade ederek, toplum tarafından imti-

yazlı görülmektedirler. Kendilerini ocak 

olarak  ifade  eden  bu  grubun  şüphesiz 

eski  inanç  biçimiyle  ilgisi  bulunmakta-

dır. Zira ilk insan ateşi Tanrı Ülgen’den 

öğrendi.  Dolayısıyla  ateşi  ilk  öğrenen 

insan  ocak  sahibi  oldu  (İnan  1972:  66-

72). Buradan kaynaklansa gerek ki, eski 

dönemlerde  Türk  kağanının  muayyen 

bir günü vardır ve bu günde ateşler ya-

kılıp, çıkan alevlerden geleceğe dair tah-

minlerde  bulunulurdu.  (İnan  1972:  67). 

Kanaatimizce  bu  tören  Yenigün/nevruz 

olmalıdır.

http://www.millifolklor.com



71


Millî Folklor, 2007, Y›l 19, Say› 76

72

http://www.millifolklor.com

Yaratılmışları korumak, onlara gü-

zellikler  bahşetmek,  eski  Türk  inancın-

da  iyelere  mahsus  bir  görevdir.  Yayık, 

insanları kötülüklerden korumak, hayat 

vermek  için  görevlendirilmiştir.  Tanrı 

ile insanlar arasında aracılık yapmakta-

dır (İnan 1987: 415). Günümüzde türbe 

ziyaretleri,  evliya/aziz/bab/baba/atalar-

dan  yardım  isteme,  himmet  umma  ve 

bunlar  vasıtasıyla  Tanrı’ya  yakarma; 

bu  adlarla  adlandırılanların  Yayık  ile 

olan  benzerliklerini  ortaya  koymakta-

dır. Buna; Kırıkkale’nin Keskin ilçesine 

bağlı  Haydar  Sultan  köyünde  bulunan 

Haydar  Dede  yatırında  tespit  ettiğimiz 

pratikleri  örnek  gösterebiliriz  (Çetin 

1997).  Yine  Suyla  ve  Karlık  adlı  iyeler, 

ay ve güneşin kırpıntısı olarak tasavvur 

edilir  ve  insanoğlunun  hayatındaki  de-

ğişiklikleri  haber  verdiklerine  inanılır. 

İstikbalden haber veren arbavcılar, bal-

ger/falcılar  ve  bunlara  gösterilen  saygı 

Suyla ve Karlık’a duyulan saygıdan kay-

naklanmış olsa gerek. Kazakistan saha-

sında  gelecekten  haber  verme  ile  ilgili 

bir menkıbe şöyledir; Muhammed Hane-

fiya Ata, dua ve tecrübe atasıdır. Ruhla-

rın sıktığı insanlar, yolunu kaybedenler 

türbede  geceledikleri  takdirde  selamete 

ererler, ruhen iyileşir, geleceklerini tah-

min eder, planlarlar ve şaşırdıkları yolu 

bulurlar (Çetin 1997).

Umı,  Umu  veya  Umay  çocukların, 

genç  kızların  ve  gelinlerin  koruyucusu-

dur. Çocuksuz annelere çocuk, sağlıksız 

çocuklara sağlık verir. Gaziantep ve Adı-

yaman ilinin Gölbaşı ilçesinde tespit etti-

ğimiz “umaysız” tabirinin Umay Ana’nın 

korumasından  mahrum  olan  genç  kız-

lara hitaben söylendiğini burada belirt-

meliyiz. Umay’ın fonksiyonu, İslamiyet’i 

kabulden  sonra  evliya  olarak  kabul 

edilen;  Ayzöre  Ana  ve  Domalak  Ana’ya 

yüklenmiştir.  Ayzöre  Ana’nın  türbesi 

Şolakgorgan’dadır.  Yardım  isteyenlerin 

yardımcısı ve çocukların iyesidir. Çocuk-

ları türlü ağrılardan, cin ve perilerin kö-

tülüklerinden  koruyan  ruhtur.  Çocuğu 

hastalananlar  onu  ziyaret  edip  türbe-

sinde bir gece kalırlar. Kötü sözden ko-

ruyan, özellikle çocukları kötülüklerden 

koruyan iyedir (Çetin 1997). Ulu Jüz’den 

olup  Ahmed  Yesevî’nin  torunun  kızıdır 

(Alptekin 1996).



 Domalak Ana türbesi, 

Güney  Kazakistan’da  Çimkent  civarın-

dadır.  Dayanıklılık,  akıllılık,  kanaat, 

neslin  devamının  iyesidir  (Kalmurzau-

lı1997: 32; Ertöbekov 1999: 48-62).

Hoca Ahmed Yesevî’nin anası 



Ayşe 

Hatun, halk arasında Karaşaş Ana diye 

bilinmektedir.  Şeyh  Musa’nın  kızı  olan 

Karaşaş Ana, genç kızların ve gelinlerin 

bilgi  kaynağıdır.  Hayatta  iken  bunları 

okutup İslamî ahlak ile ahlaklandırma-

ya gayret etmiştir. Bilgi, namus, feraset 

iyesidir. 

Bunlardan  başka,  Türkistan  saha-

sında özellikle Karatav (Karadağlar) ve 

Alatav  (Aladağlar)  çevresinde  yerleşen 

Türk  boyları  arasında  evliya,  aziz,  bab, 

baba, ata adlarıyla anılan ulu şahsiyet-

lerin türbeleri bulunmaktadır. Bu şahsi-

yetler hakkında çeşitli menkıbeler oluş-

muş ve bu menkıbeler tartışmasız kabul 

gören, inanılan anlatımlar olarak günü-

müze kadar gelmiştir. 

Burada, Türkistan sahasında tespit 

ettiğimiz baba/ata/ evliya/aziz olarak ka-

bul  edilen  şahsiyetlerden  bazıları  hak-

kında  kısa  bilgi  ve  teşekkül  eden  inan-

malar hakkında örnek bilgiler vermekle 

yetineceğiz.

Ukaş  Ata/Ukkâşe  Ata:  Türbesi, 

Çimkent  vilayetine  bağlı  Babaykorgan 




Millî Folklor, 2007, Y›l 19, Say› 76

http://www.millifolklor.com



73

köyünde  bulunmaktadır.  Rivayete  göre 

sahabedendir.  Hz.  Muhammed’in  ölü-

münden  sonra  İslamiyet’i  yaymak  için 

Türkistan’a  gelen  Ukaş  Ata  (Ukkaşe 

bin  Mihsan)  secdede  iken  başı  kâfirler 

tarafından  kesilerek  şehid  edilir.  Ukaş 

Ata’nın  kesilen  başı,  Tanrı’nın  emriyle 

yarılan  yere  girer.  Başın  girdiği  yerden 

su  fışkırmaya  başlar.  Su,  başı  sürükle-

yerek  götürür  ve  Mekke’den  çıkar.  Ri-

vayete  göre  Mekke’de  gömülü  olan  ba-

şın  gövdesi  Babaykorgan’da  defnedilir. 

Ukaş  Ata’nın  kerameti,  Ahmed  Yesevî 

ile  ilgilidir.  Ahmed  Yesevî’yi  ziyaret 

eden  kişinin  Ukaş  Ata’nın  türbesini  zi-

yaret etmesi ve ziyaretinin kabul görüp 

görmediğini anlaması gerek. Zira Ahmed 

Yesevî’nin türbesini ziyaret etmek ve zi-

yaretin kabul olması oldukça önemlidir. 

Ukaş Ata ziyaretçileri, türbenin yakının-

daki  kuyuya  kova  salarlar.  Su  alınırsa, 

suyu alan kişinin Ahmed Yesevî’yi ziya-

retinin kabul olduğuna inanılır. Temizli-

ğin, arılığın ve günahsızlığın iyesi olarak 

bilinir.


Arıtsan  Bab/Arslan  Baba:  Bi-

lindiği  gibi  Ahmed  Yesevî’ye  Hz. 

Muhammed’in  emanetini  veren  şahsi-

yettir.  Otrar  civarında  bulunan  türbesi 

perşembe günleri ziyaret edilir. “Arıtsan 

Bab’da  gecele,  Hoca  Ahmed’den  dile” 

deyiminden  de  anlaşılacağı  üzere,  bu 

türbede  geceleyenlerin  dileklerinin  ka-

bul  olacağına  inanılır.  Ahmed  Yesevî’yi 

ziyaret  edenlerin,  ziyaretlerinin  kabul 

olması  için  Arıtsan  Bab’ı  mutlaka  ziya-

ret etmeleri gerekmektedir. Arıtsan Bab 

Türbesi’nin  önünde  bulunan  kuyudan 

çıkan su ile abdest almak da ziyaret pra-

tiklerinden biridir.

Kurban 

Ata: 

Hoca 


Ahmed 

Yesevî’nin  müritlerinden  biridir.  16. 

yüzyılda  yaşamıştır.  Türbesi  Otrar  ci-

varında,  Arıtsan  Bab  türbesinin  karşı-

sındadır.  Yaklaşık  40  m2  olan  türbede 

geceleyecek  bir  oda,  mescid  ve  Kurban 

Ata’nın  kullandığı  eşyalar  bulunmakta-

dır. 


Şaştı  Azi­z:  Menkıbeye  göre,  Şaştı 

Ata,  Baba  Tükti  Şaştı  Aziz  ile  evlenen 

huri  kızından  doğan  çocuğudur.  Babası 

Şaştı  Aziz  gibi,  onun  da  vücudunda  bir 

top saç bulunmaktadır. Şaştı (Saçlı) ata 

denilmesine  sebep  budur.  Kaynaklarda 

geçen  “vücutta saçın  bulunması”, kana-

atimizce,  Budist  rahiplerin  kafalarını 

kazıtarak  arkalarına  doğru  uzayacak 

biçimde biraz saç koymaları ile ilgili ola-

bilir.  Bahşilerin,  ilk  dönemlerde  Budist 

rahip  olmaları  ve  kimi  azizlerin  bu  ge-

lenekten  devam  etmiş  olabileceklerini 

de dikkatten uzak tutmamalıyız. Ayrıca, 

Hunlar dönemine kadar izleyebildiğimiz 

alp  tiplemesinde,  alpların  aldıkları  eği-

timin  farklı  kademelerinde  kuşak  ku-

şanmak,  kılıç  taşımak,  saç  kesmek  gibi 

unvan belirten işaretlere bağlı olduğunu 

da belirtmeliyiz.

Şaştı  Ata’nın  mezarı,  Güney 

Kazakistan’da,  Çimkent  vilayetine  bağ-

lı  Şolakkorgan  kasabasındadır.  Şaştı 

Aziz’in birçok kerametinin varlığına ina-

nılmaktadır.

O,  sarıp  adıyla  anılan  bir  tür  hay-

van hastalığı ve insanlarda damar ağrı-

ları olanlar tarafından ziyaret edilir. Bu 

tür rahatsızlıkları olanlar, Şaştı Aziz’in 

türbesinde bir gece yattıklarında iyileşe-

ceğine inanırlar.

Şaştı Aziz, zenginlik ve bolluk iyesi 

olup,  bu  yönü  ile  dükan  /dükkan  atası/

iyesi olarak bilinir (Jaksımbetov 2000: 9; 

Boranbay 2000: 20–21).

Ismayıl  Evli­ye:  Şaştı  Aziz’in  mü-



Millî Folklor, 2007, Y›l 19, Say› 76

74

http://www.millifolklor.com

ridi  ve  türbedarıdır.  Temizlik,  adillik, 

feragat,  tahammül,  musırlık  evliyasıdır 

(Boranbay 2000: 20–21).

Karabura 

Evli­ye

Güney 


Kazakistan’da  Sozak  kasabasındadır. 

Menkıbeye  göre  Hoca  Ahmed  Yesevî’ye 

benzemektedir.  Bilgi  iyesidir.  Ziyaret-

çileri bilgi diledikleri zaman, istedikleri 

bilgiye sahip olacaklarına inanırlar.

Ah­met  Bab:  Ahmed  Yesevî  dö-

neminde  yaşamış,  ondan  ders  almış, 

Yesevî’ye  mürid  olmuştur.  Daha  son-

ra  Şokay  Evliya’  nın  müridi  ve  türbe-

sinin  türbedarı  olmuştur.  Sarısu’dan 

Şolakkorgan’a  gelip  yerleşir  ve  orada 

ölür. Menkabede, güzel, cesur, iyi niyet-

li,  inayetli,  yardımsever  birisidir.  Niye-

tinde  samimi  olanların  koruyucusudur

(Jaksımbetov 2000). 

Feyzulla 

Bab

Türbesi 


Şolakkorgan’dadır.  Tılsım  yaparak  ke-

ramet gösterdiğine inanılır. Tılsım/efsun 

iyesidir. Türbesinde gecelendiği ve niyet 

tutulduğu zaman küy öğrenilir. Kazakis-

tanlı meşhur küycüler İsa, Şubay, Elşe-

key,  Akbaylar  Feyzulla  Bab  türbesinde 

geceledikten sonra aldıkları ilhamla küy 

ustası ve jırşı olmuşlardır (Jaksımbetov 

2000).

Evliya, bilge, küğün piri, ozan kim-



likli Korkut Ata ile mukayese ettiğimiz-

de,  birbirlerine  benzerlik  göstermekte-

dirler.  Korkut  Ata,  bütün  Türk  dünya-

sında yaygın olmasına karşılık Feyzulla 

Bab,  mahallî  özellik  gösterir.  Bundan 

başka pehlivanların pirinin Hz. Hamza, 

kunduracılar pirinin Ahî Evran, fırıncı-

ların pirinin Somuncu baba olmaları bu 

inancın  Türkistan  kaynaklı  olduğuna 

dair işaretlerdir ( Torun 1998).



Kök  Tondı  Ata:  Ahmed  Ye-

sevî  döneminde  Bağdat’tan  geldiğine, 

Türkistan’a gelirken kırk eşek yükü ki-

tap  getirdiğine  dair  çeşitli  anlatmalar 

bulunmaktadır. Yesevî ile kırk gün kırk 

gece  sohbet  ettiğine  inanılmaktadır. 

Sayram  ve  Karaganda’da  mezarının  ol-

duğuna inanılmaktadır.

Ahmed  Yesevî’den  bata/dua  alan 

Kök Tonlı Evliya, Ahmed Yesevî’nin sağ 

kolu olarak tayin edilmiştir. Kendisi gök 

renginde cübbe giydiği için bu adı almış-

tır. Ahmed Yesevî’nin izbasarı (muakki-

bi) olup himmet sahibidir.



Bi­şkek Bab: 8. yüzyılda, Şaştı Aziz 

döneminde  yaşamış  olup,  Hoca  Ahmed 

Yesevî’nin  sekizinci  göbekten  dedesi  ol-

duğuna inanılmaktadır. Abbasîler döne-

minde  Türkistan’a  gelen  Bişkek  Bab’ın 

birçok  hanedan  döneminde  ömür  sür-

düğüne  dair  deliller  gösterilmektedir. 

Gösterdiği  kerametler  ile  anılmaktadır. 

İnsan  vücudunda  yaktığı  ateş,  en  çok 

anlatılan  kerametlerden  biridir.  Göçe-

be  Kazak  halkına  İslamiyet’i  öğretmek 

maksadıyla  çalışmış,  dinî  bilimlerde 

oldukça üst seviyede bir evliyadır. Kob-

landı, Şora Batır, Edige Batırlar Bişkek 

Bab’dan  himmet  almış,  kahramanlık 

şahsiyetleri  teşekkül  etmiştir.  Türbesi 

Güney Kazakistan’da Sozak’tadır.

Bişkek Bab dinî bilimlerin ve kahra-

manlık iyesidir (Boranbay 2000: 22–33). 

Türk  kültürü  içende  köklü  ve  eski 

bir  geçmişe  sahip  olan  baba/ata/evliya, 

aziz/  gibi  kavramlarla  ifadesini  bulan 

kutsal şahsiyetler, mitik yönleri ile dik-

katimizi  çekmelidir.  Biz,  beynelmilel 

olan  eski  inançlarla  benzerliğini  kabul 

etmekle  birlikte,  Ata/Bab/Baba/  Aziz 

kültünü,  Bozkır  medeniyetini  yaşayan 

Türk  milletinin,  Türkistan  sahasında 

yaşadıkları  dönemden  itibaren  dünyayı 

kavrayışları ve yaşayış tarzlarıyla ortaya 




Millî Folklor, 2007, Y›l 19, Say› 76

http://www.millifolklor.com



75

koydukları  kendilerine  mahsus  bir  ku-

rum olarak kabul etmekteyiz. Buna kü-

çük bir örnek verilmesi gerekirse, evliya 

türbelerine  horozun  kurban  edilmesini 

gösterebiliriz. İrene Melikof’un bu uygu-

lamanın Türkistan kaynağını görmezden 

gelerek  Mazdeklik  ve  Yezidilik’e  bağla-

ması, inanma biçiminin –belki maksatlı 

olarak-  başka  kaynağa  yönlendirilmesi 

anlamında  yorumlanabilir.  Yezidilik’te 

Şeytan’ın  yeniden  bedenleşme  dönüşü-

mü  “Melik  Tâus”  (Melek  Tavus)  haline 

gelmesi  ile  sonuçlanmaktadır.  Mazdek 

inancının kutsal kitabı Avesta’da “güneş-

kuş”a  muadil  gösterilmesi,  bütün  bun-

ların  Alevî  inanış  biçiminde  Cebrail’le 

benzerlik kurulması ve Cebrail’in horoz 

ile sembolize edilip horozun kurban edil-

mesi ile ilgili husus Kuzey Türk grupları 

arasında  da  görülmektedir.  Gök-Tanrı 

inancında,  Tanrı  Ülgen’e  sunulan  adak 

kurbanın  (ıdık/iyilik)  sığır,  koyun  veya 

tavuk  cinsinden  bir  hayvanın  kesilmesi 

(İnan 1987: 390- 391).

Türk kültürünün 

devamlılığı bakımından daha dikkat çe-

kicidir. 

Sonuç  olarak,  kültürümüzün  dina-

miklerinden  olan  evliyalar,  hangi  adla 

adlandırılırsa  adlandırılsın  çevresinde 

birleşilen; hiçbir grup, kesim, mezhep ve 

tarikat  farkı  olmaksızın  Türk  toplumu-

nun  hayat  bulduğu  manevî  kaynaklar 

olarak  kabul  edilir.  Toplumsal  birlikte-

liğin  merkez  noktalarını  oluşturan  bu 

şahsiyetler,  bir  yandan  İslamiyet’ten 

önceki dönem manevî kabullerin sonra-

ki  döneme  aktarılmasının  işareti  iken, 

bir  yandan  da  İslami  dönemin  manevi 

kabullerinden  örnek  teşkil  etmeleri  ba-

kımından önemlidir.



NOTLAR

1. Baba kavramı ile ilgili daha geniş bilgi için 

bk:  Abdurrahman  Güzel,  Bazı  Müesseselerimiz  ve 

Şahsiyetler Etrafında Millî Kültür-Millî Birlik, An-

kara 1991, 21–71.

2. Abdulkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şama-

nizm, Ankara 1972 adlı eserinde de Baksı ve Şaman 

kelimelerinin  yabancı  kaynaklı  olduğunu  ifade  et-

mektedir. bk., 75.

3. Abdulkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler

Ankara 1987; Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk 

Mutasavvıflar, Ankara 1976; Abdulkadir İnan, Ta-

rihte ve Bugün Şamanizm, Ankara 1986; Umay Gü-

nay, Âşık Tarzı Şiir Geleneği ve Rüya Motifi, Ankara 

1986;  Velâyetname-i  Hacı  Bektaş  Veli:  Hacı  Bektaş 

Velinin Hayatı (hzl.: Sefer Aytekin), Ankara 1956

KAYNAKÇA


Alptekin, Ali Berat (1996), “Hoca Ahmed Ye-

sevî  Hazretleri  ve  Yakınlarıyla  ilgili  Efsaneler”



Gazi  Eğitim  Fakültesi  Dergisi-Dr.  Himmet  Biray 

Özel Sayısı, Ankara.

Aytekin, Sefer (Hazırlayan), 1956, Velâyetna-



me-i Hacı Bektaş Veli: Hacı Bektaş Velinin Hayatı

Ankara.


Boranbay, Jarılkasın (2000), Bişkek Bab, Çim-

kent.


Çetin,  İsmet  (1995),  “Fahimî’nin  Şiirleri”

,

Hacı Bektaş Veli, 2, Ağustos.

Çetin,  İsmet  (1997),  “Sözlü  Kaynakta  Hacı 

Bektaş  Veli  ve  Haydar  Sultan”

,  Hacı  Bektaş  Veli, 

Kadri Eroğan Armağanı, Ankara.

Ertöbekov,  Kuralbek  (1999),  Baydibek  Baba 



men Domalak Ana, Çimkent. 

Günay, Umay (1986), Âşık Tarzı Şiir Geleneği 



ve Rüya Motifi, Ankara. 

Güzel,  Abdurrahman  (1991),  Bazı  Müessese-



lerimiz  ve  Şahsiyetler  Etrafında  Millî  Kültür-Millî 

Birlik, Ankara. 

İnan,  Abdulkadir  (1972),  Tarihte  ve  Bugün 



Şamanizm, Ankara. 

İnan, Abdulkadir (1987), Makaleler ve İncele-



meler, Ankara. 

Jaksımbetov,  Eskermes  (2000),  Ezireti  Kara-



tav Evliyenin Keni Edi, Çimkent.

Kalmırzaulı,  Emze  (1997),  Teberik  Dünye, 

Çimkent.

Köprülü, Fuad (1976), Türk Edebiyatında ilk 



Mutasavvıflar, Ankara. 

Torun, Ali (1998), Türk Edebiyatında Türkçe 



Fütüvvet-nâmeler, Ankara.

Yüklə 168,09 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə