Turkish Studies -
International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/2 Spring 2011, p. 87-94, TURKEY
BİR ŞİİR MECMUASINDAKİ HİCİVLİ SÖYLEYİŞLER
İncinur ATİK GÜRBÜZ
*
ÖZET
Mecmualar, farklı şairlerin şiirlerinden örnekleri içermenin yanı sıra
onların hayatları ve edebî kişilikleri hakkında da bilgiler verirler. Bazı
mecmualar ise bunların ötesinde eleştirel bir bakış açısıyla şairleri ele alırlar.
Bu çalışmada “Mecmua-i Letaif”adlı bir şiir mecmuasında yer alan kimi
şairlerle ilgili yergi amaçlı ifadeler değerlendirilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Divan edebiyatı, mecmua, Mecmû‘a-i Letâ’if, hiciv.
EXPRESSION OF CRITICALIN THE POEMS MECMUA
ABSTRACT
Mecmuas contain poems which selections from different poets and they
present information about the poets’ life and their literary personalities.
Beyond this, some of the mecmuas examine poets in a critical point of view.
In this study, is presented expression of critical about some poets where in
the poems mecmua named “Mecmua-i Letaif”.
Key Words: Divan literature, mecmua, Mecmû‘a-i Letâ’if, satire.
Mizah, Ġslam geleneği içerisinde niteliği tartıĢma konusu olan bir alandır. Tarihsel süreçte
gülmenin, eğlenmenin, ĢakalaĢmanın, baĢkalarıyla ilgili eleĢtirilerde bulunmanın ne kadarının hoĢ
karĢılanıp ne kadarının hoĢ karĢılanmayacağı, Kur’ân ve hadisler ıĢığında inceleme konusu
yapılmıĢtır. Ahlakî nitelikteki eserlerde de konuyla ilgili ideal bir model ortaya çıkmıĢtır. Buna
göre neĢelenmek maksadıyla ölçülü Ģakalar yapmak hoĢ görülürken insanlarla “onur kırıcı”
nitelikte alay etmek, onların fiziksel özellikleriyle dalga geçmek yasaklanmıĢtır (Kortantamer,
2004a: 131-137). Bu modele göre mizah, insanlık onurunu zedelemeyecek, ince zekâ ürünü, ölçülü
ve zarif bir söylem Ģeklinde sınırlandırılmıĢtır.
Bu yasaklamaların temel nedenleri arasında baĢlangıçta inanç kökenli kaygılar etkin bir rol
oynarken sonraları –özellikle de Osmanlı toplumunda- toplumsal kaygıların ön plana çıktığını
söylemek mümkündür. Toplumsal barıĢın zarar görmemesi ve kiĢinin toplum nezdindeki itibarının
zedelenmemesi bu yasaklamaların baĢlıca sebepleri arasındadır. Ancak bu yasaklamalar
uygulamada çoğunlukla göz ardı edilmiĢtir. Tarihsel süreçte oluĢturulan örnekler
değerlendirildiğinde latifeden, hezle hatta hicve kadar uzanan geniĢ yelpazeli bir mizah anlayıĢının
oluĢtuğu söylenebilir (Mizahî eserlerin 12-19. yüzyıllar arasındaki değiĢim süreci için bkz.
Kortantamer, 2004b: 138-170).
Edebiyatımızdaki mizah konulu eserler incelendiğinde nitelik bakımından bunları iki ana
gruba ayırmak mümkündür; gülmece (hezl) ve yergi (hicv). Agâh Sırrı Levend, gülmece ve yergi
arasında nitelik ayrımı olduğunu söyledikten sonra aralarındaki farkları Ģöyle sıralar:
*
Gazi Üniversitesi Doktora Öğrencisi/Öğretmen MEB. El-mek:
incinuratik@hotmail.com
88 İncinur ATİK GÜRBÜZ
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/2 Spring 2011
Gülmecede amaç Ģaka ve alaydır. Yazar ya kiĢileri ele alır ya da olaylar üzerinde durur.
Dokunur ama incitmez; zaman zaman iğneler ama yaralayıp acıtmaz. ġaka, okuyanda
gülümseme yaratır. Eskilerin “nezahet” deyimi ile belirttikleri ahlak temizliği, gülmecede
aranan baĢlıca niteliktir. Yergi, bu sınırları aĢar; baĢka nitelikte görülür. Daha çok kiĢileri amaç
tutan yergide, deyiĢ sertleĢip kesinleĢir. Yalnız dokunmakla kalmaz, yerine göre tırmalar,
yaralar; sataĢır, saldırır. Sertliği ve acılığı oranında kırar, sövmeye dek varır. Yergi, derece
derece, ele aldığı kiĢiyi küçültür; onur kırıcı olur; namusa dokunur; aile arasında okunmayacak
kadar açık seçik (müstehcen) görünür. Bu nitelikleriyle suç sayılır (Levend, 1984: 148-149).
Türk edebiyatındaki hiciv örneklerinde saldırı okları çoğunlukla bireylere yönelmiĢtir.
Kimi Ģahsî sebeplerle, bireyler acımasızca doğrudan kiĢiliklerini, toplum nezdindeki itibarlarını
hedef alan bir anlayıĢla ağız dolusu küfürle hicvedilirler. Bunun yanında toplumsal problemleri
konu alan hicivler de vardır. Kurulu devlet düzenine, ahlakî kurallara ya da Ģeriata aykırı durumlar
bu minvaldendir. Böyle bir durumda hicivci düzenin yanında yer alarak çerçeve dıĢına çıkanları
hedef alır. Ancak burada hedef insanlara zarar vermek değil onları tekrar kurallar içinde yaĢamaya,
düĢünmeye sevk etmektir. Bu sebeple de kullanılan dil Ģahsiyete yapılan saldırılara göre daha
düzeyli ve sanatlıdır. Bu amaç ve yöntem farklılığından hareketle, idealin dıĢına çıkanı yerme
amacıyla kurgulanan hicviyyelere zemm, kadh adı verilirken tamamen bireysel sebeplerden
hareketle küfrederek taciz eden hicviyyelere de şetm denilir(bkz. Apaydın, 1993: 15-21).
Yukarıda belirtilen özellikleriyle her ne kadar ahlaken hoĢ karĢılanmamıĢsa da
edebiyatımızda son dönemde hiciv içerikli söyleyiĢler çok rağbet görmüĢtür. Divan Ģairleri
arasından değiĢik yüzyıllarda pek çok hiciv Ģairi ortaya çıkmıĢtır. Özellikle devlet otoritesinin
zafiyete düĢtüğü dönemlerde sosyal konuları, devlet adamlarını eleĢtirmiĢlerdir. Bunların yanında
Ģairlerin birbirlerine yazdıkları hicivler de görülmektedir. Bu türden örnekleri bu konuyla ilgili
hazırlanmıĢ letaif mecmualarında (örnekler için bkz. Demirel, 2010: 225-240; Tuğluk, 2009: 993-
1006) ya da divanlardaki çeĢitli manzumelerde görmek mümkündür. Biz bu çalıĢmamızda
Mecm
ûè
a-i Let
â
’if adlı bir seçme Ģiirler mecmuasındaki zaman zaman hicvevaran Ģair
değerlendirmeleri üzerinde durmaya çalıĢacağız.
Konuya geçmeden önce kısaca mecmuayı tanıtmak yerinde olacaktır. Eser, Bursa (Ġnebey)
Yazma ve Basma Eserler Kütüphanesi 2276 numarada “Mecmÿèatü’n-NezÀéir-i ġuèarÀ” adıyla
kayıtlıdır. Bu kayıtta eserin Muhammed Nazmî-i Edirnevî‟ye ait olduğu bilgisi bulunmaktadır. Bu
katalog bilgisi, mecmuanın baĢındaki bir kayda dayanmaktadır. Ancakmecmua üzerinde yaptığımız
inceleme bu bilginin doğru olmadığını göstermektedir
1
. Eserin kimin tarafından ve ne zaman
istinsah edildiği belli değildir. Ġhtiva ettiği Ģairlerden hareketle eserin 16. yüzyıla ait olduğu
anlaĢılmaktadır. Ayrıca nüshanın baĢındaki tefe’’ülle ilgili bir kayıtta yer alan H. 1003 (M. 1594-
95) tarihi nüshanın bu tarihten önce istinsah edildiğini göstermektedir. Ġsmail adında birinin eserin
baĢına düĢtüğü kayda göre mecmua, “
Mecmÿèatü‟l-LeùÀéif ve äandÿúatü‟l-MaèÀrif
” adını
taĢımaktadır. Yine aynı kayıtta, mecmuanın 500 Ģairin gazelini ihtiva ettiği söylenmektedir. Siyah
meĢin mukavva ciltli, kapak içleri ebru kâğıt kaplı nüsha, 217 varaktan oluĢmaktadır. 250x160,
180x90 mm ölçülerdeki eserde aharlı, suyollu kâğıt kullanılmıĢtır ve her sayfada 19 satır
bulunmaktadır. Eserin baĢında ve sonunda boĢ bırakılmıĢ sayfalara farklı Ģairlere ait Ģiirler ya da
beyitler yazılmıĢtır. Tamir gördüğü anlaĢılan nüshanın kimi sayfalarında meydana gelen
yırtılma/yıpranmalar sonucunda, sayıları az da olsa bazı Ģiirlerin son kısımları okunamaz hâle
gelmiĢtir. Mecmua çoğunluğu ilmiye sınıfına mensup Ģairlerden redif ve kafiyelerine göre seçilmiĢ
1429 Ģiiri toplamıĢtır. Sayfa kenarlarına sonradan, kimisi Ģekil ve içerik bakımından ana metindeki
Ģiirlerle örtüĢen gazeller eklenmiĢtir.
1
Bu hususla ve eserin diğer nüshasıyla ilgili açıklamalar konunun dıĢında olduğundan buraya almıyoruz. Eser
üzerine yaptığımız ve yakında tamamlayacağımız doktora çalıĢmasındameseleyi ayrıntılı bir Ģekilde ele aldık.
Bir Şiir Mecmuasındaki Hicivli Söyleyişler 89
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/2 Spring 2011
Mizahî eserler 13. yüzyıldan beri var olmakla birlikte, mizah konulu hikâyeleri toplayan
letâif mecmualarının ilk örneği 15. yüzyılın sonunda kaleme alınmıĢ ve 16. yüzyıldan itibaren de
bu türden eserler yaygınlık kazanmıĢtır. Letâif mecmuaları, genellikle düzyazı Ģeklinde kaleme
alınan ve Ģairler arasında geçen hikâyeleri konu edinen eserlerdir. Ele aldığımız mecmua ise Ģekil
ve içerik bakımından klasik letâif mecmuası anlayıĢından farklılıklar göstermektedir.
Söz konusu eser bir Ģiir mecmuasıdır ve seçme Ģiirleri barındırmaktadır. Ancak onu letaif
konusuna yaklaĢtıran özelliği, Ģiirlerin baĢlıklarındaki Ģairlerle ilgili yapılan değerlendirmelerdir.
Mecmua, Ģairler hakkında verilen bilgiler bakımından son derece zengindir. Genel olarak
mecmualarda görülen Ģairin mahlasını anma anlayıĢının ötesine geçerek, Ģairlerin adları, babaları,
aile ya da nesepleri, meslekleri gibi hususlarda biyografik bilgiler verilir. Zaman zaman da edebî
değerlendirmeler görülür. Bu bilgiler içerisinde kuĢkusuz en dikkat çekici olanları Ģairlerle ilgili
hicvâne söyleyiĢlerdir. Bu söyleyiĢler “Ģahsa yönelik hiciv” niteliğindedir. KiĢiliğe saldırı amaçlı
bu kullanımlar, dönem argosundan alınmıĢ kaba saba, müstehcen ifadelerle oluĢturulmuĢlardır. Bu
ifadeler, aileye, özel hayata, kiĢiliğe, edebî anlayıĢa yönelik hicivleri barındırır.
Eserde pek çok Ģair, farklı noktalar göz önünde bulundurularak hicvedilmiĢtir. Ancak
bunlar içinde Siyâmî mahlaslı Ģairin özel bir yeri vardır. Bunun nedeni, en çok ve en uzun
eleĢtirilerin onun için yapılmıĢ olmasıdır. Eserdeki 29 Ģiirinin hepsinin baĢında ağır hiciv ifadeleri
yer almaktadır. Ancak diğer baĢlıklar gibi kırmızı mürekkeple yazılmıĢ bu cümleler daha sonra
silinmiĢtir ve oldukça güç okunabilmektedir. Heccâv bütün bu onur kırıcı ifadelerle yetinmeyip 907
numaralı Ģiirinde Siyâmî’nin adını ters olarak baĢ aĢağı yazmıĢtır (Benzer bir örnek için bkz.
Aksoyak, 1997: 71-73).
Mecmuada yer alan yergi niteliği taĢıyan baĢlıkları, farklılıklarından ve ortak
özelliklerinden hareketle Ģu Ģekilde gruplandırabiliriz
2
.
1. Edebî Özellikler Üzerine Kurgulanmış Hicivler:
Mecmuadaki edebî değerlendirmelerin en ilginçlerin biri, Şükrî‟nin yaptığı bir teşbihle
ilgilidir. Şükrî bir beytinde gül budağını çobanların değneğine benzetmiş, heccav da bu benzetmeyi
garipsediğini şu ifadeyle göstermiştir:
“Şükrì-i DÀnişmend Türk ki ŞÀò-ı Güli Çobanlaruñ
Toyaúasına Teşbìh İtmişlerdür”
(720).
Diğer edebî değerlendirmelerin çoğunluğu “çok ve boş söz söylemek” anlamlarına gelen
“terzîk”(Steingass, 1998: 294) kelimesiyle yapılmıştır;
“áubÀrì-i Terzìú-Gÿy”
(7),
“Terzìú-Gÿy
áubÀrì-i Úoca”
(1070),
“Semtì-i Terzìú-Gÿy ez-SipÀhiyÀn-ı SulùÀn MurÀd Òan”
(1370),
“Serdâr-ı
Terzìú-gÿyÀn”
(650),
“Terzìú-gÿ”
(524, 781),
“TerzìúÀt-GüftÀr”
(879),
“LeffÀf “
(879).
Yine aynı anlamdaki “zevâid, pür-gû” gibi kelimelerle de eleştiri yapılmıştır:
“EmÀnì-i
KÀtib-i Pür-Gÿ”
(85),
“ZevÀéid-Gÿy áubÀrì-i Köhne-i RÿzgÀr RÀst”
(875).
Siyâmî için söylenen aşağıdaki ifadelerde daha ağır ithamlarla eleştiri yapılmıştır. Bu
ifadelerde Siyâmî‟nin şiirleri “saçma sapan, boş, kötü ve pis sözler” olarak nitelendirilmiş, kendisi
de saçma sözler söylemekle itham edilmiştir:
“äiyÀmì-i Bed-EşèÀr”
(142, 555),
“Bì-èÁr u Bed-
EşèÀr”
(588),
“ÚÀéil-i EşèÀr-ı NÀ-hemvÀr Naôm-ı EbyÀt-ı Mühmel ü MurdÀr” (343), “Herze-
GüftÀr”
(820, 857),
“Mühmel-EşèÀr”
(857, 879),
“äiyÀmì-i RemmÀl-i YÀve-gÿ”
(869).
2
Yazımızın bundan sonraki kısmında, tırnak içerisinde yer alan ifadeler Ģiirlerin hiciv içerikli baĢlıklarını,
sonrasındaki parantez içindeki rakamlarsa bu ifadelerin yer aldığı Ģiir numaralarını göstermek için kullanılacaktır.
90 İncinur ATİK GÜRBÜZ
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/2 Spring 2011
Bunların dışında Siyâmî‟nin şairliğiyle ilgili olarak yöntem bakımından diğerlerinden farklı
bir eleştiriye gidilmiştir:
“ŞÀèirÀn-ı ÜstÀd-ı ZamÀn èAãrınuñ Şièrde Dil-Àvìzi [Òusrev] u Òaúanü‟l-
Mülaúúab äiyÀmì Dıraòt-ı Çeşm-i DüşmenÀn”
(1428). Diğer örneklerde açık ve net bir dille
hislerini ortaya koyan heccâv burada iğneleyici bir dille, inanmadığı hâlde onu Hüsrev ve Hakan
lakaplarıyla bilinen zamanının üstadı bir şair olarak anmaktadır.
Bunca hicviyye dışında, adının şairler defterinde yazılı olmadığı söylenerek de Siyâmî
aşağılanmaya çalışılmıştır;
“ŞÀèir-i ÒÀric ez-Defter”
(469). Bu örnek gelenek içerisinde ismin
konumunu ve bu ismin deftere kaydedilmesinin ya da defterden çıkarılmasının ne anlama geldiğini
göstermesi açısından ilginçtir. Yukarıda değindiğimiz üzere şairin adının hakaret amaçlı olarak ters
yazılmış olması da bu bağlamda düşünülmesi gereken bir hadisedir.
2. Fiziksel Özellikler Üzerine Kurgulanmış Hicivler:
Mecmuada bu türden kullanım çok olmakla birlikte, bunların çoğunluğunun “yek-çeşm,
zerd” gibi şairin lakabı hâline geldiği için aynı mahlası kullanan şairleri ayırt etmek maksadıyla
kullanıldığı görülmektedir. Ancak Gınâyî ile ilgili,“áınÀyì Çelebi-i Keçel-ser” (700), “áınÀyì
Çelebi-i Keçel” (1251) şeklindeki kullanımlarda yer alan“keçel” [=kel (Yeni Tarama Sözlüğü,
1983: 132)] kelimesinin şairi tahkir etmek maksadıyla kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Bu somut örneğin yanında soyut kimi tanımlamalar dayapılmıştır. Siyâmî‟nin görünüşü ve
yürüyüşü ile ilgili “kirli, pis, mundar” anlamlarına gelen “murdâr” ve “çepel” kelimeleriyle
oluşturulmuş,
“MurdÀr-äÿret Çepel-ReftÀr”
(879)ifadesi bu duruma örnektir.
3. Kişiliğe Yönelik OlarakKurgulanmış Hicivler:
Bu bağlamda kimi şairler, “çıkar sağlamak için herşeyi yapma” anlamına gelen “kâse-lîs”
ifadesiyle aşağılanmıştır:
“EmÀnì-i KÀtib-i KÀse-lìs”
(905),
“èİõÀrì-i KÀse-lìs”
(1052)
Hakaret amaçlı olarak şairlerin yalancı olduğu da söylenmiştir:
“äıdúì Yaènì Kiõbì ÇÀvÿş”
(200),
“äıdúì-i Kiõbì Beg ÇÀvÿş”
(290, 541),
“Kiõbì Beg ÇÀvÿş”
(338, 381),
“Dürÿà-ı Kÿy-ı
Meşhÿr”
(907).
Uğusuzluk, nasipsizlik gibi durumlar da hakaret amaçlı kullanılmıştır;
“Emanì-i Şÿm”
(842), “
Şÿm-ı Bì-İnãÀf-ı Meõmÿm”
(879),
“Bì-Behre”
(1098).
Yine “dağınık, karmaşık” anlamlarına gelen“yolpâz” (Derleme Sözlüğü, 1979: C. XI,
4291) ve “tatsız, tuzsuz; çirkin; tembel, beceriksiz, gevşek (kişi)” anlamlarına gelen “yavan”
(Derleme Sözlüğü, 1979: C. XI, s. 4203) kelimeleriyle de şairlerin kişiliklerine yönelik eleştiriler
yapılmıştır:
“äadrì-i YolpÀz”
(203, 247, 552, 622, 735, 1036);
“RıyÀøiyyü‟l-Müderrisü‟l-Mülaúúab
Bed-YevÀne Kerìm”
(625).
Şairlerin kişiliklerine saldırı niteliği taşıyan söyleyişler şu alt başlıklar altında
değerlendirilebilir:
a. Yaşanılan Bir Olay Üzerine Kurgulanmış Hicivler:
Mecmuadaki bazı değerlendirmelerde şairlerin yaşadıkları küçük düşürücü olaylar
anımsatılarak onların tahkir edilmesi amaçlanmıştır. Ancak burada sözü edilen olayların gerçekten
yaşanıp yaşanmadığının tespit edilmesi çok mümkün değildir. Bunlar gerçek olmayabilir ya da
Bir Şiir Mecmuasındaki Hicivli Söyleyişler 91
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/2 Spring 2011
başka bir olaya gönderme yapmak için kullanılmış olabilir. Bu bağlamda Emânî‟nin süpürge
sapıyla dövülmüş olması ve Selmân‟ın pisliğe düşmesi onları alaya almak için
kullanılmıştır:
“EmÀnì-i Maêrÿb Be-Çÿb-ı CÀr-ÿb”
(192),
“Meróÿm SelmÀn Boúa Düşdi”
(228,
249, 285, 653, 1091, 1177)
b. Hayvanlar Üzerine Kurgulanmış Hicivler:
Bu başlık altında değerlendirilebilecek tek örnek, Hüsrev‟in lakabı olarak kullanılan
“Hırkalı Hınzır” ifadesidir. Şair, “domuz” ve mecazen “pis, katı yürekli kimse” anlamlarına gelen
hınzır kelimesiyle aşağılanmıştır:
“Òusrev-i DìvÀne el-Mülaúúab be-Òırúalu Óınzìr”
(240).
c. Toplum Nazarında Olumsuz Yere Sahip Başka Varlıklar/Nesneler Üzerine Kurgulanmış
Hicivler:
Şairler, toplum tarafından olumsuz anlamlar yüklenmiş “Şeytan, Yezid” gibi varlıklar
üzerinden de tahkir edilmiştir:
“ŞeyùÀn äiyÀmì”
(182),
“äiyÀmì-i Maóabbet-i Şeyò-i ŞeyùÀnì”
(921),
“èAtìú-i MülÀzım-ı Der-i İblìs Müteóarrik-i Mekr ü Telbìs”
(907);
“Mürìd-i Merìd Nesl-i Yezìd”
(1098).
Halkın çoğunluğunca kötü kabul edilen sarhoş edici maddelerin içilmesi de eleştiri aracı
olarak kulanıllmıştır:
“Esìr-i Efyÿn u TiryÀk”
(555),
“Ekl-i Berş ü Efyÿn”
(921),
“Ser-TiryÀkiyÀn-ı
Úahve-òÀne”
(1098).
Bu bağlamdaki hicivlerin bir kısmı da necâset üzerine kurulmuştur;
“Óakìm èAùÀ-yı ÒalÀ-
Dehen ü Necis”
(259),
“Óakìm èAùÀ-yı ÒalÀ-Dehen áammÀz-ı Úahve-ÒÀne CerÀd-ı Úadeó-i Mey-
ÒÀne”
(1156),
“Güzìde-i ÒalÀ-òorÀn”
(650),
“Ákil-i NecÀset ÒalÀ-Ùabìèat”
(879, 1098).
ç. Aile ya da Nesep Üzerine Kurgulanmış Hicivler:
Ahdî‟nin “Bağdat çingenelerinden” olduğu ifadesi bu bağlamda değerlendirilebilecek
örneklerdendir:
“èAhdì-i ÇingÀne”
(848),
“èAhdì-i ÇingenegÀn-ı BaàdÀd”
(628, 647, 748).
Siyâmî‟nin ailesi için kullanılan ifadelerse çok daha ağırdır;
“Úahbe-zÀde”
(182),
“èAvreti
Rÿspì”
(297),
“Úız Úarındaşı Úaóbe”
(297).
d. Müstehcen İfadelerleKurgulanmış Hicivler:
Tahkir etmek maksadıyla kimi şairler, “dil-ber, zen, avret, gulâm, cevân” gibi kelimelerle
vasıflandırılmışlardır:
“Kevåerì-i Dil-ber”
(107),
“Laèlì-i Dil-ber”
(1421),
“Siórì-i èAvret”
(1201);
“Mulaúúab be-áulÀm-ı ŞÀdì Yaènì Şenlik Oàlanı” ve“HüdÀyì ÒˇÀnende-i Bezm-i ŞarÀb-ı EràavÀnì
Maèrÿf u Meşhÿr be-áulÀm-ı ŞÀdmÀnì”
(394, 584, 904, 955).
“MiåÀlì-i CevÀn”
(697),
“Kevåerì-i CevÀn”
(479, 601, 778, 967, 1034),
“Seyfì-i CevÀn”
(1362),
“ŞÀmì-i CevÀn-ı Dil-SitÀn”
(1381) gibi örneklerde, genelde şairlerin yaşlarını ifade etmek,
genç olanı diğerinden ayırmak için kullanılan bir sıfat olarak kullanılan “cevân” kelimesinin burada
bir hiciv aracı olarak kullanıldığı söylenebilir. Yine
“Kevåerì-i Işıú”
3
(31, 105, 189, 511, 563,
1364), “
NÀsì-i Işıú”
(1378) örmeklerinde şairler, 16. yüzyılın sapkın, toplum-tanımaz dervişleri
3
Bu kelimeyi, aynı Ģekilde yazılan ve “küçük, ufak” anlamına gelen “uĢaú” Ģeklinde ya da “alçak, aĢağı”
anlamlarına gelen “aĢaú” Ģeklinde okumak mümkündü. Ancak bu tabirin kullanıldığı Kevserî ve Nâsî’nin aynı zamanda
“abdâl” olarak anılmasından hareketle bu bağlamda bir anlamı karĢılayan “ıĢıú” okuyuĢu tercih edilmiĢtir.
92 İncinur ATİK GÜRBÜZ
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/2 Spring 2011
için kullanılan ve döneminde de bir aşağılama ifadesi olarak kullanılan “ışıú” (Anetshofer 2011:
89) tabiriyle de hicvedilmişlerdir. Kelimenin “hanım akrabalarına karşı iyi niyet beslemeyen
(adam)” (Derleme Sözlüğü, 1974: C. VII, s. 2495) anlamı göz önünde bulundurulduğunda hicvin
cinsellik boyutunun da olduğu düşünülebilir. Siyâmî örneğinde ise
“äiyÀmì-i Úahbe-Zen”
(1149,
1371) şeklinde daha güçlü bir hicviyye söz konusudur.
Bunların yanında bazı şairler “kekez” [= peltek; kötü huylu, sapık erkek (Derleme Sözlüğü,
1975: C. VIII, s. 2723)], “kundâde”, “hîz”[=edilgin eşcinsel genç (Dankoff, 2004: 146)] ve “gidi”
[= deyyus, kaltaban, pezevenk(Yeni Tarama Sözlüğü, 1983:94)]kelimeleriyle tahkir
edilmişlerdir:
“Kekez TÀbì-i DÀnişmend”
(629, 917),
“Mìrì-i Kekezü‟l-Mülaúúab be-Mìr-i
èÁşıúÀn”
(1363);
“äafÀyì-i Óìzek-i EflÀùÿn-ı ŞÀh-nÀme-gÿ”
(187, 208),
“äafÀyì-i Óìz-i áulÀm-ı
EflÀùÿn-ı Şeh-nÀme-gÿ”
(334);“Gidi” (270, 297, 343, 469, 524, 588), “
Ser-dÀr-ı GìdiyÀn”
(703),
“
Gidi-i Merdÿd-ı Şehr-i Telbìs”
(907),
“Gidi-i èAlaú”
(1098);
“äafÀyì-i Kÿn-dÀde ŞÀkird-i EflÀùÿn-
ı èAcem”
(760),
“Güzìde-i Kÿn-dÀdegÀn”
(703).
Müstehcen içerikli göndermelerden biri de “müsta„mel” kelimesiyle yapılmıştır:
“äafÀyì-i
Müstaèmel”
(40, 1207),
“ÒandÀnì-i Yeñiçeri Müşterì-GüõÀr-ı Taóte‟l-Úalèa”
(266),
“ÒandÀnì-i
Yeñiçeri Müstaèmel-i Taòte‟l-Úalèa”
(1492),
“Mìrì-i Müstaèmelü‟l-Mülaúúab be-Mìr-i èÁşıúÀn”
(362). Bu ifadelerdeki “mülakkab” kelimesi de ayrıca bir hiciv ifadesidir. Nedim‟in dedesi Mustafa
Efendi için de kullanıldığı bilinen bu ifadenin tam karşılığı verilmemekle birlikte “uygunsuz
davranışlarından dolayı” bu lakabın takıldığı belirtilmektedir (Pala, 2001: 11).
Bu çerçevedeki hicivlerden bir kısmı da “cellâk”[= kendi kendini tatmin eden (Dankoff,
2004: 95)]kelimesiyle yapılmıĢtır:“áıyÀåì-i CellÀú”(12, 50, 96, 261, 272, 298, 1008, 1051),
“Meşhÿr-ı ÁfÀú Meróÿm Úara MonlÀ-yı CellÀú”
(1332). Gıyâsî ile ilgili kullanımlar son derece
ilginçtir. Şair, sekiz şiirin başında “áıyÀåì-i CellÀú” şeklinde takdim edilirken dört yerde de (631,
751, 849, 1347) “Mevlânâ áıyÀåì” Ģeklinde sunulmuĢtur. Bir tarafta yüceltici bir sıfatla anılırken
diğer tarafta Ģairin “cellâk” kelimesiyle vasıflandırılmıĢ olması ilginç bir durumdur. Bu durum,
mürettip ile Ģairin aralarının önceleri iyiyken daha sonradan bozulmuĢ olabileceği ihtimalini de akla
getirmektedir.
Bu noktada üzerinde durulması gereken, bu kadar ağır hiciv ifadelerinin kimin tarafından
hangi sebeple oluĢturulduğudur. Bu durumda ilk akla gelen, hiciv ifadelerinin mecmuanın
mürettibine ait olması gerektiğidir. Ancak burada hemen bir mantıksal problem ortaya çıkıyor:
ġairlerini bu kadar hicvettiği Ģiirleri eserine neden aldı? Üstelik en çok hicvettiği Ģair olan
Siyâmî‟den neden yirmi dokuz şiir aldı? Bu soruların muhtemelen iki cevabı var: Birincisi bu
başlıkların bir başkası tarafından sonradan esere eklenmiş olması. Ancak özellikle Siyâmî‟nin
zaman zaman 7-8 satıra kadar çıkabilen başlıkları için özel yer ayrılmış olması, Siyâmî‟nin isminin
bir şiirin içinde ters yazılmış olması, başlıklarla şiirlerin yazılarının aynı kalemden çıkmış olması
gibi fizikî durumlar bu olasılığı zayıflatıyor. Bu durumda geriye ikinci seçenek kalıyor ki o da -
bütün mantıksal problemlerine rağmen- bu ifadelerin mecmua mürettibi tarafından kaleme alınmış
olmasıdır. Eğer bu doğruysa mürettibin şiirlerini beğenip mecmuasına aldığı şairleri neden bu
kadar sert ve aşağılayıcı bir şekilde hicvettiğini anlamaya çalışmak gerekecektir.
Divan edebiyatı geleneği içerisinde şairlerin birbirlerine karşı söyledikleri bu türden kaba
saba sözler yok değildir. Agâh Sırrı Levend, bu türden kaba şakalaşmaları toplum hayatının
kısırlığına bağlamıştır (Levend, 1971: 40). Yoksa hiciv geleneği içerisinde bu türden şahsa yönelik
Bir Şiir Mecmuasındaki Hicivli Söyleyişler 93
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/2 Spring 2011
saldırılar çoğunlukla kiĢisel bir husumetin ürünüdür ve rakip olarak görülen bir Ģairin küçük
düĢürülerek alt edilmesi amacı taĢırlar. Mecmuada zemmedilen Ģairlerin Ģiirlerine yer verilmesi,
böyle bir amacın olmadığını göstermektedir. Eserde arkadaĢlar arasındaki (edebî muhit)
atıĢmaların/göndermelerin bulunduğu Ģiirlerin de olması bu ihtimali daha da güçlendirmektedir. ġu
hâlde mecmua mürettibi muhtemelen aynı dost meclisinden arkadaşları olan şairlerin şiirlerini
mecmuasına almış aynı zamanda onlarla şakalaşmıştır. Bu varsayıma göre mürettip, Siyâmî ile ve
diğer şairlerle aynı dönemde yaşamış, aynı ortamlarda bulunmuştur ve iyi arkadaştır. Bu da
mürettibin söylediklerinin doğruluğunu gösterir ve onları bu noktada dikkate değer hâle getirir.
Çünkü bunlar hicvâne söyleyişler de olsa kasıtla söylenmiş yalan ya da iftiralar değildir. Bu
duruma bir örnek vermek yerinde olacaktır. Mürettibin hakkında pek çok olumsuz şey söylediği
Siyâmî‟nin bir tezkirecinin kaleminden nasıl anlatıldığına bakmak mürettibin tutumu hakkında fikir
verecektir.
Siyâmî hakkında sadece Ahdî‟nin
Gülşen-i Şuèarâ
‟sında bilgi bulabiliyoruz. Burada Ģairin
Galatalı olduğu, bir süre tasavvuf yoluna girmiĢse de sonradan yoldan çıkıp KasımpaĢa’ya
yerleĢtiği, kendini son derece yetkin göstererek falcılık yaptığı ve bu yolla kazandığı üç beĢ kuruĢu
erbab-ı dile sarf ettiği, son derece cahil olduğu hâlde âlim, derviĢ ve Ģair geçindiği, bir gecede beĢ
yüz Ģiir söyleyebildiği ama bunların tamamının anlamsız sözler olduğu, içerisinde anlam kırıntıları
bulunan beyitleri ise muhakkak baĢkalarından çalmıĢ olduğu, mesnevileri ve Ģiirleri bulunmakla
birlikte hiçbirisinin meĢhur olmadığı belirtilmiĢtir. Ayrıca daha önce yaĢamıĢ bir remmalin ahlaksız
bir iliĢki sırasında basılıp, bu durumun insanlar arasında darb-ı mesel hâline gelmesinin Siyâmî‟nin
hasb-i hâline uygun olduğu kaydedilmiĢtir (Solmaz, 2005: 396-397).
Görüldüğü üzere Ahdî’nin Siyâmî hakkında anlattıklarıyla mürettibin söyledikleri tamamen
örtüĢmektedir. Kullanılan kelimeler gözardı edildiğinde tezkirecinin tarihî bir hakikat olarak
anlattıkları ile mürettibin hicvâne bir dille ortaya koydukları farklı değilse hicvin nerede baĢladığı
ve sınırlarının ne olduğu çözülmesi gereken ayrı bir mesele olarak önümüzde durmaktadır.
Üzerinde durmaya çalıĢtığımız Ģiir mecmuası baĢlı baĢına bir letaifname, bir hicviyye ya da
müstakil bir biyografik kaynak değilse de sonuç itibarıyla eser, yazıldığı döneme ıĢık tutacak
mahiyettedir. Bu türden bilgilerin gelenek içerisindeki takdim ediliĢ yöntemlerine baktığımızda çok
zengin bir tabloyla karĢılaĢırız. Divan Ģiirinde “letâif” türü, müstakil eserlerden tezkire, mesnevi
gibi çeĢitli türdeki eserler içerisinde yer alan Ģiirlere, hikâyelere, anekdotlara ya da daha küçük
çaptaki ibarelere kadar uzanan geniĢ bir alanı kapsar. Aynı zenginlik eserlerin içerikleri ve
yöntemleri için de geçerlidir: Ahlakî kaygı taĢıyanlar, öğretici nitelikteki alegorik hikâyeler, ince
zekâ ürünü olan ve seviyeli bir mizahî dille kaleme alınmıĢ olanlar, eğlenme ve eğlendirme
maksadıyla yazılmıĢ olanlar, incitmeden eleĢtirenler, hicvetme amacı güdenler, alaya alanlar, tahkir
edip aĢağılayanlar, muhataplarının fiziksel özellikleriyle dalga geçenler, argo tabirlerle
oluĢturulanlar, cinsellikle ilgili birtakım göndermeler üzerine kurulu olanlar, müstehcen nitelikte
olanlar, sözlü gelenekte var olan fıkraları aktaranlar, bunları yeniden kurgulayanlar ya da orijinallik
peĢinde koĢanlar... Bütün bu yöntemlerin seçiminde belirleyici olan, latife kurgulayıcısının
muhatabıyla olan iliĢkisi ve ona karĢı beslediği hisleridir. Güdülen amaç ve uygulanan yöntem her
ne olursa olsun bu türdeki bir hiciv anlayıĢı Ģairlerin edebî muhitlerine, özel yaĢamlarına ve
gündelik hayatlarına dair bilgiler sunması bakımından önemlidir.
KAYNAKÇA
94 İncinur ATİK GÜRBÜZ
Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 6/2 Spring 2011
AKSOYAK, Ġ. Hakkı (1997). “Nâr (u) Nûr”, Tarih ve Toplum, (ġubat), S. 158, s. 71-73.
ALTUNEL, Ġbrahim (2003). “Latife”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 27,
Ġstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları.
ANETSHOFER, Helga (2011). “MeĢâ’irü’Ģ-ġu’arâ’da Toplum-Tanımaz Sapkın DerviĢler”, Âşık
Çelebi ve Şairler Tezkiresi Üzerine Yazılar, (Derleyenler: Hatice Aynur, Aslı
Niyazioğlu), Ġstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, s. 85-101.
APAYDIN, Mustafa (1993). Türk Hiciv Edebiyatında Ziya Paşa, Çukurova Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, YayımlanmamıĢ Doktora Tezi, Adana.
DANKOFF, Robert (2004). Evliya Çelebi Seyahatnamesi Okuma Sözlüğü, (Çev.: Semih
Tezcan), Ġstanbul: Kitap Matbaası.
DEMĠREL, ġener (2010). “Eski Türk Edebiyatında Letaifnâmeler ve Bir Yazma Eserin
Kenarındaki Latifeler”, Adıyaman Üniversitesi Ulusal Eski Türk Edebiyatı
Sempozyumu (15-16 Mayıs 2010) Bildiriler Kitabı, Ankara: Sözkesen Matbaacılık, s.
225-240.
Derleme Sözlüğü (1974), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, C. VII.
Derleme Sözlüğü (1975), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, C. VIII.
Derleme Sözlüğü (1979), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, C. XI.
JOHNSON, Francis (1852). Dictionary Persian, Arabic and English, London.
KILIÇ, Zülküf (2008). “Klasik Türk Edebiyatında EleĢtiri Terminolojisi”, Adıyaman Üniversitesi
Sosyal Bilimler Dergisi, C.1, S.1, s:151-160.
KORTANTAMER, Tunca (2004a). “Osmanlı Dönemi Türk Mizah AnlayıĢı”, Eski Türk
Edebiyatı – Makaleler, (Haz. ġerife Yağcı, Fatih Ülken), Ankara: Kültür ve Turizm
Bak.
Yayınları,
s.
131-137;
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-20270/h/
eskiturkedebiyati.pdf
, (E.T. 15.12.2010).
KORTANTAMER, Tunca (2004b). “KuruluĢtan Tanzimat’a Kadar Osmanlı Dönemi Türk
Mizahının Kısa Bir Tarihi”, Eski Türk Edebiyatı – Makaleler, (Haz. ġerife Yağcı, Fatih
Ülken),
Ankara:
Kültür
ve
Turizm
Bak.
Yayınları,
s.
138-170;
http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-20270/h/eskiturk
edebiyati.pdf
,
(E.T.
15.12.2010).
LEVEND, Agâh Sırrı (1971). “Divan Edebiyatında Gülmece ve Yergi (Hezl ve Hecv”, Türk Dili
Araştırmaları Yıllığı Belleten, s. 37-45.
LEVEND, Agâh Sırrı (1984).Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları.
PALA, Ġskender (2001). Nedim, Ġstanbul: TimaĢ Yayınları.
SOLMAZ, Süleyman (2005). Ahdî ve Gülşen-i Şuèarâ’sı (İnceleme-Metin), Ankara: Atatürk
Kültür Merkezi BaĢkanlığı Yayınları.
STEINGASS, F. (1998). A Comprehensive Persian-English Dictionary, Beirut.
TUĞLUK, Halil Ġbrahim (2009). “Bir Mecmuada Bâkî, Nev’î (Yahya) ve Nef’î Ġle Ġlgili Bazı
Latifler”, Turkish Studies, (Winter), vol. 4/2, s. 993/1006.
Yeni Tarama Sözlüğü (1983). (Düzenleyen: Cem Dilçin), Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Dostları ilə paylaş: |