Türklerde İslamiyet Öncesi İnanç Sistemleri Öğretiler-Dinler



Yüklə 224,4 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə1/10
tarix07.12.2017
ölçüsü224,4 Kb.
#14452
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   10


TÜRKLERDE  İSLAMİYET  ÖNCESİ  İNANÇ  SİSTEMLERİ - ÖĞRETİLER-DİNLER 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Prof. Dr. Erman Artun 

 

Türkler; tarihleri boyunca birbirinden farklı birçok dinin veya inanç sisteminin etkisi altında 

kalmıştır. Orta Asya'daki en eski Türk topluluklarının inanç sistemleri atalar kültü, tabiat kültleri ve 

Gök Tanrı kültü olmak üzere üçlü bir din anlayışından oluşmaktadır. Bunlardan atalar kültünün 

çeşitli eski Türk zümreleri arasında en köklü ve en eski inançlardan birisi olduğu söylenebilir. Atanın 

öldükten sonra ailesine yardım edeceği inancından doğan, korku ve saygıyla karışık bir anlayıştan 

oluşan atalar kültü, Budizm ve Maniheizm gibi yabancı dinlerin yayılmasından sonra da Türkler 

arasında kuvvetinden bir şey kaybetmeden varlığını devam ettirmiştir.  İslamiyet, VII. yüzyılda 

yayılmaya başlamış, Türklerin bu yeni dine geçişleri de aynı yüzyılda başlamış ancak, X. yüzyılda 

tamamlanmıştır (Turan, 1994:110). 



              İnanç 

“İnanç” sözcüğüne kaynakların farklı tanımlar yaptığını görmekteyiz. “İnanç bir şeyi güvenle 

doğru sayma tutumudur. Buna göre, yeterince gerekçesi bulunmayan, kesin olmayan bir şeyi doğru 

sayma, akıl yoluyla genel geçer bir doğrulama yapmadan başkasının tanıklığı üzerine kurulmuş 

kanıtları, bir kuşku olmaksızın onaylamadır “(Akarsu, 1988:104).  “İnanç, bir düşünceye bağlı 

bulunma, Tanrıya, bir dine inanma, iman, birine duyulan güven, itimat, inanma duygusu, inanılan şey, 

görüş ve öğreti”dir (ML, 1971, C.6,:300). Din ve inanç kavramları birbirinden farklıdır. Ayrıca, din 

denen toplumsal kurum inanç ve tapınma adlı iki bölümden oluşur. Her iki bölümün temelinde de 

kutsallık ve yasak kavramları yatar (Turan,1994: 84).  

 1. Totemcilik (Totemizm) 

Totemizm kısaca; insanla hayvan ya da bitki gibi doğal nesneler arasında bir akrabalık ilişkisi 

ya da gizemli bir bağ bulunduğu inancına dayanan düşünce ve davranış sistemidir. Genel olarak, totem 

hayvan ya da bitkiyle topluluk üyesi arasında bir akrabalık ilişkisi kurulur. Bu ilişki mitolojiyle de 

desteklenerek kuşaktan kuşağa aktarılır. Türklerin kurt neslinden ve kayın ağacından geldiği inancı 

buna bir örnek olarak verilebilir. Böylece bitki ve hayvana aktarılan kutsallık sayesinde, doğa, kutsal ve 

kutsal olmayan olarak ikiye ayrılır.  

Kutsal olan kutsal olmayan ayrımı, totem-hayvan ya da totem-bitkinin rast gele tüketilmesinde 

de kendini gösterir. Bunlar ancak dinsel törenlerde tüketilebilir, bunun dışında, totem-hayvan ya da 

totem-bitkiye dokunulmaz. Ata ruhlarının bu bitkilerde yaşadığı inancı aynı zamanda bu bitkilerin 

törenle tüketilmesi durumunda insanların üstün güç elde edeceği inancını da beraberinde getirir. 

 Totemciliğin Orta Asya Türkleri arasında da yerleşmiş olduğunu gösteren birçok kayıt 

bulunmaktadır. Bunların başında, kimi yaratıkların ya da nesnelerin totem olarak kabul edilmiş olması 

gelmektedir. Bir toplulukta totem üç yönden önemlidir: a)   Klanın geldiği, türediği kabul edilen kutsal 

varlıktır. Klan üyelerinin  atası sayılır.  b)   Klanın adını oluşturur.  c)   Klanın simgesidir (Tezcan, 

1996:114). 

Jean Paul Roux, totemciliğe ilişkin görüşleri belli noktalarda toplamıştır (Roux, 1970, akt. 

Avcıoğlu, 1995:401-403): 

İlk bakışta, totemcilik gibi görünen her şey, totemcilik değildir. Örneğin; bir hayvan atanın 

varlığı, onun totem olmasına yetmez. Zira totemci olmayan topluluklarda da hayvan ata efsanelerine 

rastlanır. Totemcilikte hayvana tapma yoktur. Totemler tanrı değildir. Onlara bir dost ve akraba olarak 

saygı gösterilir.   

Kurban konusu yeterince açık değildir. Bazı araştırmacılar  kurbanı totemcilik öğesi olarak 

kabul ederken bir kısmı kabul etmez. Bitkiler ve ender olarak cansız şeyler (yıldızlar, bulut vs.) totem 

olabilirse de totem genellikle hayvandır. Totem ilişki kurulan tür ile bu türün çeşitli tasvirleridir. Bu 

tasvirler de kutsaldır ve kutsanır. 




 Totemle bu akrabalık ilişkisi çeşitli inançlara yol açar. İnsanlar, kökenini bu totemlere 

dayandırmak yanında ata ruhlarının bu hayvan ve özellikle bitki totemlerde eyleştiğine inanırlar. 

Totem ile insan arasındaki “akrabalık” çok tartışılır. Bazı bilim adamları akraba olduklarını 

savunurken (Durkheim, Freud),  bazıları buna karşı  çıkmaktadır (Davy, Cazeneve). Tümünün 

birleştikleri nokta ise totem ile insan arasında yakın bir ilişki olduğudur. Totemcilik ancak boy 

örgütlenmesi olan yerde var olabilir. Mauss’ un sözleriyle, “Totemi olmayan boy olabilir; fakat boy 

olmadan totem olmaz”. Totemin koruyuculuğu karşılıksız değildir.  İnsanın ilk yükümlülüğü totem 

hayvanı öldürmek ve yemekten kaçınmaktır. Yasak yalnızca akraba boyun üyeleri için geçerlidir. 

Freud bunu totemciliğin çekirdeği sayar (Roux, 1970, Akt. Avcıoğlu, 1995:401-403). 

 Aynı toteme bağlı kişiler arasında evlenme yasağı konuyu ilk inceleyen uzmanlarca kesinlikle 

kabul edilmiştir; fakat sonradan bu tutum değişir. Van Gennep, ilkin bütün gerçek totemcilik 

biçimlerinde aynı totemin üyeleri arasında evlenme ve bazen de cinsel ilişki yasağı bulunduğunu 

düşünür. Daha sonra egzogami ve totemciliğin iki özerk kurum olduğunu, biri olmadan ötekinin 

olabileceği ya da her ikisinin sınırlı ölçüde bir araya gelebildiğini ileri sürmüştür (Roux, 1970, Akt. 

Avcıoğlu, 1995:401-403). 

Freud, totemi şu  şekilde tanımlamaktadır: “ Totem yenebilen ve zararsız ya da tehlikeli ve 

korkunç bir hayvan, pek nadir olarak bitki veya (yağmur, su gibi) bir tabiat gücüdür. Totemin bütün 

bir klanla özel bir ilişkisi vardır. Totem, her şeyden önce klanın atasıdır. Klanın koruyucusudur. Klan 

halkına zor durumlarda yol gösterir. Evlatlarını daima tanır ve korur” (Freud, 1971:50). 

Totem inanışında insan vücudunun bazı  kısımları özel bir kutsallık taşımaktadırlar. Örneğin 

saç ve kan gibi. Totemi oluşturan insanlar, tek bir aile ve kan kardeşi sayılırlar. Bu nedenle klan 

üyelerinden biri, başka bir klan üyesi tarafından öldürülürse onun kanı yerde bırakılmaz. Kan davası 

gütmek, bütün klan için bir borç sayılmaktadır. Bir başka tabu ise, klan içi evliliktir. Klanlardaki 

kadınlar ve erkekler kardeş sayılırlar (Tezcan, 1996:115). 

Türklerden bir grubun “kurt”u (Gökböri) ata olarak tanıdıkları, Göktürklerin kurttan 

türedikleri hakkındaki efsanenin Çin kaynaklarına kadar geçtiği bilinmektedir. X. yüzyılda 

Abbasoğulları döneminde özel bir görevle Türklerin yaşadığı bölgeleri gezmiş olan Arap bilgini İbni 

Fadlan, Başkurt Türklerinden bir kısmının “yılan”a, “balık”a veya “turna”ya taptıklarından söz 

etmektedir. XI. yüzyılın Arap tarihçilerinden Gardızi de Kırgızlar içerisinde “inek”e, “kirpi”ye,  

“saksağan”a ve “şahin” e hatta güzel ağaçlara tapanların  bulunduğunu anlatmaktadır (Turan, 

1994:98). Fakat, Türklerde totem inanışının olmadığını ileri süren tarihçiler de bulunmaktadır. 

Örneğin,  İbrahim Kafesoğlu, Türklerde kurdun saygıdeğer bir simge sayıldığını; fakat ona 

tapılmadığını, ayrıca totemci ailede ana hukukunun hakim olduğunu; oysa Türk ailesinin ataerkil bir 

yapıya sahip olduğunu vurgulamıştır (Tezcan, 1996:115). 



 2. Canlıcılık, Ruhçuluk (Animizm) 

İlkel dinler, günümüzden yaklaşık olarak 3.000 yıl önce beş  kıtada doğmuştur. Bu dinlerin 

hemen hemen hepsi “canlıcılık” formunda görülmektedir. Çünkü, ilkeller, hayvanlar, bitkiler, kayalar, 

dağlar, ırmaklar, yıldızlar gibi çevrelerinde bulunan her şeyin bir “ruh” u olduğuna inanmaktaydılar. 

Bu inanca göre, ruhun bedene ya da bedenin bazı bölümlerine bağlı olduğuna inanılır.  Ruh canlıdır ve 

bedenin dışındayken de  onu etkiler. Ruh, bedeni kesin olarak bırakırsa beden ölür. Ölen kişinin ruhu, 

yine de cesedine bağlı kalır. Ölen kişi yaşayanları  kıskanıp onlardan öç almaya çalışabilir. Bunu 

önlemenin yolu ölen kişinin cesedine özen gösterilmesidir. Ölüler yaşamaya devam ederler, saygı 

isterler. Yiyip içmek isterler. Bu nedenle ölenlerin mezarlarına sevdikleri yiyeceklerle, yaşarken 

beğendikleri eşyalar, araçlar konur. Fakat, ölülerin dünyası canlıların tersidir. Yeryüzünün gecesi 

onların gündüzüdür (Tezcan, 1996:115-116). Anadolu’da yaşayan Alevi Tahtacı Türkmenlerinde 

günümüzde de süren elbiseyle ve bazı eşyalarla gömülme inanışı sürmektedir. 

Animizm kısaca; ölenlerin ebediyen dünyadan ayrılmadıkları, bunların ruhlarının cenazenin 

çevresinde, ağaçlarda, bitkilerde ve giderek tüm doğada dolaştığı ve böylece tüm doğanın canlı olarak 

algılanmasıdır. Psikolojik olaylarda olduğu gibi hayatla ilgili olayları da düşünen bir ruhun yönettiğine 

inanan sistem.  




Yüklə 224,4 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə