Uluslararasi göÇ ve insan kaçAKÇiliğI İle mücadele semineri akiş plâni



Yüklə 72,6 Kb.
səhifə1/4
tarix26.08.2018
ölçüsü72,6 Kb.
#64462
  1   2   3   4


ULUSLARARASI GÖÇ, SIĞINMA ve
İNSAN KAÇAKÇILIĞI/TİCARETİ SORUNLARI ve
SOSYAL ÇALIŞMA

İlhan Tomanbay(*)



ÖNGİRİŞ

Göçmen ve sığınmacılarla sosyal çalışma ya da göçmen ve sığınmacılara verilen sosyal hizmetler diğer sorun gruplarıyla, diğer özel gereksinim gruplarıyla yapılan sosyal çalışma uygulaması gibi bir başka uygulama konusu, bir başka sosyal hizmet alanıdır. Sosyal çalışma için göçmen ve sığınmacılar “özel gereksinim grubudur.” Mesleğin ilgi alanıdır. Neden?

Toplumda yaşayan her birey, grup, aile, topluluk zaman zaman sosyal sağlığını yitirebilir. Bu onların zincirleme etkiyle önce ruhsal, sonra bedensel sağlıklarını da yitirmelerine yolaçabilir. Her insan zaman zaman bir başkasının yardımına, desteğine, gözetimine gereksinim duyabilir.

İki: Bu “sosyal rahatsızlık” durumu;

(a) yol kazası biçiminde geçici,

(b) yaşamın belirli bir evresinde mutlaka,

(c) belli özelliklerden ötürü ömürboyu olabilir.

İşsiz kalmak, açlık, parasızlık, hastalık, geçirilen bir kazadan sonra geçici ayakta duramama, çalışamama, bakıma muhtaç olma, hastaneye yatma, cezaevine düşme gibi durumlar (a) şıkkının örnekleridir. İş bulana, hastaneden çıkana, bakım sona erene değin sosyal destek gereksinimi kendisini gösterir, sorun ortadan kalkınca destek de ortandan kalkar.

Bebeklik, çocukluk, erginlik, ergenlik, yaşlılık dönemleri (b) şıkkını örnekler. Yaşamın belirli bir evresinde insan özel bir desteğe, yardıma gereksinim duyar. Bu dönemin yarattığı sıkıntılar meslek disiplini içinde gerçekleştirilen bir destekle kolayca atlatılabilir ve bu dönem geçince desteğe gerek kalmaz.

Doğuştan özürlü olan ya da yaşamın belirli bir anından sonra engelli olmuş bir insan, ömürboyu hapis cezası almış biri, bunların aile bireyleri gibi örnekler de yukarıdaki (c) şıkkındaki grubu oluşturur. Bu kategoride olanlara ömürboyu, ilk iki şıkka girenlere belirli sürelerde çeşitli destekler sağlamak gerekir.

Bu destekler,


  1. Ekonomik,

  2. Sosyal,

  3. Psikolojik olabilir.

İnsan toplumda yaşar. Kimin başına nerede, ne zaman, ne geleceği belli olamayacağı gibi, insanın yaşamın belli evrelerinde ya da doğumundan başlayarak belirli desteklere, yardımlara gereksinim duyacağı açıktır. Böylesi durumlarda yapılan yardımlar,

  1. Kişisel (Sokaktaki bir insan, aile bireyleri, akrabalar, mahalleli ya da insana yardım duygusu gelişkin biri gibi…) ya da

  2. Örgütlü yapılabilir.

Bunlardan hangisi olursa olsun, bu yardım ve destekler;

  1. Gönüllü (Gerek birey, gerek grup olarak para kazanma kaygısı olmadan çalışmayı istemiş, seçmiş ve programlamış kişiler…)

  2. Mesleki (Bir bilim dalına dayalı olarak geliştirilmiş mesleki bir disiplin, plan, program ile belirli düzen ve kurallar içinde…) sağlanabilir.

Bu yardımı ya da desteği sağlayan örgüt,

  1. Kamusal (kamu kurumları),

  2. Yerel (belediyeler ve il özel idareleri),

  3. Gönüllü (sivil toplum örgütleri),

  4. Özel girişim (kâr amaçlı şirketler) modelinde olabilir.

Yapılacak yardım ve destek yukarıdaki model ve boyutlarda birbiri içine girerek verilebilir, ancak, belli kurallar ve koşullar içinde düzenlenir. Örneğin gönüllülük bireysel de örgütlülük içinde de olabilir; sağaltım, esenlendirme (rehabilitasyon) ve bakım ise mesleki olmak zorundadır1.

Bu anılan türdeki hizmetler sosyal hizmet alanında/alanlarında verilir. Bu tür hizmetlerin meslek olarak sorumlusu sosyal çalışmacılardır. Sosyal çalışma meslek olduğuna göre yukarıda değindiğimiz gibi belirli bir bilim dalına dayalı olarak geliştirilmiş mesleki bir disiplin, plan, program ile belirli düzen ve kurallar içinde yapılır.

Sosyal çalışma mesleğinin üç temel işlevi ve görevi bulunmaktadır:


  1. Sağaltım (tedavi),

  2. Esenlendirme (rehabilitasyon),

  3. Bakım.

Bu üç işlev yerine getirilirken belirli mesleki yöntemler kullanılır. (Bunların neler olduğu ayrı bir yazının konusudur.). Ancak, yukarıda düzenlediğimiz sağaltımın, esenlendirme ve bakımın da üç boyutlu olduğunu burada netleştirmeliyiz. Bunlar,

  1. Tıbbi sağaltım,

  2. Ruhsal sağaltım,

  3. Sosyal sağaltımdır.

Biraz yukarıda sosyal çalışma mesleğinin üç temel işlevini belirtirken şimdi anlaşılıyor ki sosyal sağaltım, sosyal rehabilitasyon ve sosyal bakımı belirtmek istiyorum. Çünkü tıbbi sağaltım, rehabilitasyon ve bakım tıbbi (medikal) sağlık elemanlarının, yani doktorların, hemşirelerin ve hastabakıcıların işidir. Ruhsal sağaltım, rehabilitasyon ve bakım ruh hekimlerinin, psikologların ve o alandaki yardımcı meslek elemanlarının işidir. Sosyal sağaltım, rehabilitasyon ve bakım da sosyal çalışmacıların ve diğer yardımcı meslek elemanlarının görevidir. Bu işleri örneğin meslek elemanı olmayan kişiler ya da gönüllüler yapamaz.

Öncelikle bilinmelidir ki, sosyal çalışma mesleğinin ailelerle, sokak çocuklarıyla ve yardıma gereksinimi olan diğer çocuklarla, gençlerle, yaşlılarla, engellilerle, hastalarla, tutuklu ve hükümlülerle, zora düşmüş kadınlarla, stres altında olanlarla, yaşamın herhangi bir aşamasında dara ve zora düşmüş olanlarla, bu arada, AIDS (Acquired Immuno Deficiency Syndrome), MS (Multiply Skleroz), ALS (Amyotrofik Lateral Skleroz), SSPE (Subakit Sklorozan Panesefalit), arenolökodistrofi, talasemi (Akdeniz anemisi), erken yaşlanma (Progeria), EB (Epidermolysis Bullosa), çölyak, kan kanseri (lösemi) ve diğer insanın sosyal yaşamını derinden etkileyen diğer benzer hastalıklar ve kanser türlerine sahip olan hastalar ve aileleriyle, yakınlarıyla, onların toplumla ve sosyal çevreleriyle sağlıklı bağlarını tekrar geliştirmek amaçlı yapılan her türlü çalışma sosyal çalışmaların içine girer. Göçmen ve sığınmacılar da bu anlayış ve ortak özellikleriyle sosyal çalışmanın bir başka çalışma alanıdır.


GÖÇ, SIĞINMA İLE İNSAN TİCARETİ VE KAÇAKÇILIĞI NEDEN
SOSYAL ÇALIŞMA MESLEĞİNİN KONULARIDIR?

Yukarıdaki anlatım şemasına göre verilen sosyal hizmetlerin ve bu hizmetleri verecek asli öge olan sosyal çalışmacının (ve yanında yapılan iş çeşidine göre diğer birçok sosyal meslek elemanının) çalışma alanlarından biri de göçmenlik ve sığınmacılıktır. Çalışma nesneleri (obje) göçmenler ve sığınmacılardır; insan kaçakçılığı ve insan ticareti mağdurlarıdır. Çünkü bu kişiler ya da gruplar (yukarıdaki şemalara göre bakarsak) yaşamlarının belirli dönemlerinde toplumsal yaşamlarını tekbaşlarına sürdürme konusunda sıkıntıya düşmüş ve herhangi bir biçimde yardım ve destek gerekseyen kişi ve gruplardır. Kişisel, örgütlü ya da örgütsüz gönüllü çalışmaları bu yazının konusu anlamında bir yana bırakırsak bu durumdaki insanlarla çalışacak meslek elemanının sosyal çalışmacı olması gerekir. Çünkü bunlar sosyal sağlık elemanlarıdırlar ve göçmen ve sığınmacılar da en hızlı boyutta sosyal sağlıklarını sağlayan ve sürdüren dengeleri yitirmiş insanlardır.

Göçmen ve sığınmacılar öz kültürlerini soludukları, kendilerini o güne değin vareden yaşam ortamlarından ayrılmak zorunda kalmış, yerine göre farklı dil, din, kültür, anlayış, davranış, bakış, duruş ortamlarının içine düşmüşlerdir. Göçmen olarak geleceği belirsiz bir toprak değiştirmeye kilitlenmiş, günlerce yollarda, gideceği yerde kendi ve ailesinin başına neler geleceğini, nasıl karşılanacağını bilemeyen bir insan, sığınmacı olarak gece gündüz dağları aşıp yabancı bir ülkeye girmiş, korku, heyecan, stres yaşamış, uykusuz kalmış, yatacak yer bulması zor, parası yok, yiyecek bulamayan, konut, banyo yapma, alışveriş olanakları bulunmayan, çevresinde hiçbir tanıdığı olmayan, belli koşullarda girdiği toprakların dilini bilmeyen, kültürünü bilmeyen, alışkanlıklarını, tavırlarını, bakışlarını, yaklaşımlarını bilmeyen, üstüne üstlük geleceğini göremeyen, heran kaçtığı ya da ayrıldığı ülkeye zorla gönderildiği taktirde ne yapacağını bilemeyen bir insan; yaşayacakları sağlık sorunlarında kendilerine yapılacak sağlık müdahaleleri güçleşmiş; çocuklarını ya da kendi eğitim öğretimlerinin yapısı değişmiş, zora girmiş; adalet arama hakları kısıtlanmış; çalışma ve sosyal güvenlik haklarından yoksun duruma düşmüş bir insan, aile ilişkileri bozulmuş, ya ailelerinden ayrı düşmüş ya da aile olarak bir yoksulluğun içine yuvarlanmış, yersiz, yurtsuz, işsiz, desteksiz, bakımsız ve dolayısıyla umutsuz bir insan sosyal çalışma mesleği için bir özel gereksinim grubudur. O ve – varsa – ailesi için tekrar olağan, huzurlu bir ortam yaratılması, o kişi ve – varsa – ailesinin toplumun eşit koşullarda bir bireyi olma konumuna getirilmesi dar anlamda sosyal çalışma mesleğinin, geniş anlamda çağdaş bir devletin tartışılmaz görevlerindendir.

Önceki paragrafta belirtilen koşullar altında bulunmak onların önce sinir sistemlerini, fizik çevre beden dengelerini, toplumsal çevreleriyle kişisel ilişkilerini, aile ve yakın çevre ilişkilerini olumsuz etkileyecek, hatta bozacaktır. Ekonomik yoksulluk ve sosyal yoksunluklarından ötürü sinirli, gergin olmaları doğaldır. Uyku düzenleri bozulacaktır. Anlaşılamamaktan, kendilerini anlatamamaktan yakınacaklardır.

Böylesi bir ortam sosyal sağlığın yitmesine hızla yolaçar. Bu sosyal dengesizlik ve uyumsuzluklar giderek onların ruhsal ve giderek bedensel sağlıklarını da olumsuz etkileyecek, sorun alanları hızla büyüyecektir. Önce kendilerinin, sonra çevrelerinin, giderek içinde yaşanılan topluluğun dengeleri bozulacak, rahatı, huzuru kaçacaktır. Bu durum giderek toplum içinde ve toplum için de sorun olarak belirecek; gündeme oturtacaktır.

Bu nedenle göçmenler ve sığınmacılar sosyal çalışma mesleğinin doğrudan konusudur. Sosyal çalışma sosyal boyutta sağlıklı birey, sağlıklı topluluk ve sağlıklı toplum ereğindedir.

Dünyada bir hizmet alanı olarak göçmen/lik ve sığınmacı/lık birarada kullanılan kavramlardır. Sosyal çalışmanın genel bir çalışma alanı olarak insan ticareti ile insan kaçakçılığı mağdurları da benzer bir çalışma gerektirir. Çünkü ortak özelliklere sahiptirler. Sorunları genellikle ortaktır ve – istisnaları dışında - uluslararası sorun niteliğindedir. Ancak bu sosyal hizmet alanını bir sosyal çalışmacı olarak daha kolay ve kapsamlı algılayabilmek ve mesleksel müdahale yapabilmek için öncelikle, konuyla ilgili;


  1. kavramları,

  2. ulusal ve uluslararası mevzuatı,

  3. Dünya örnekleriyle birlikte Türkiye’deki örgütlenmeleri ve işleyişi bilmek gerektir.

KONUYLA İLGİLİ TEMEL KAVRAMLAR

Sosyal çalışmanın bu çalışma alanını tüm kapsamıyla iyi algılayıp iyi hizmet verebilmek için ilgili kavramları iyi kavramak öncelikle zorunludur. Bunlar, göç, göçmenlik, sığınma, sığınmacılık kavramlarıyla azınlık, etnik grup kavramları ve insan kaçakçılığı, insan ticareti kavramlarıdır. Ancak böyle bir bilgi birikimiyle konu ile ilgili algı ve hizmet temeli oluşturulabilir. Bu sağlanmadığı sürece sosyal çalışmacı olarak göçmen ve sığınmacılara verilecek hizmetler, yapılacak yardımlar gönüllü, kişisel, yani meslekdışı girişimleri aşamaz, mesleksel bir bütünlüğe oturamaz.



Göç (Hicret; muhaceret (Ar.), Migration; Migratory; Immigration; Emigration; exodus (İng.) Flucht, f; Abwanderung, f; Auswanderung, f; Zuwanderung, f; Migration, f; Immigration, f; Flucht, f (Alm.))

Temel kavram göçtür. Göç aynı zamanda genel bir kavramdır. Bir kişinin, ailenin ya da bir grubun fiziksel, ekonomik, kültürel, siyasal vb. çok çeşitli nedenlerle, kendi kararlarıyla ya da zorunlu olarak yaşadıkları, çalıştıkları yerleşimlerini değiştirerek bir başka yerleşim yeri edinmeleridir. Kapıdan kapıya, mahalleden mahalleye göç olmaz. Her iki yerleşim arasında anlamlı bir uzaklık ve yaşam ortamlarında anlamlı bir farklılık olmalıdır. Ülkenin bir bölgesinden bir başka bölgesine zorunlu yollanma ya da 1960’lı yıllarda Türkiye’den Almanya’ya istemli giderek yerleşme göçtür. Bu uzun taşınma, bunun için verilen karar, süreç ve yeni ortama uyma gerekliliği sıkıntılı bir süreçtir. İnsanın ve ailesinin sağlığını ve sosyal yaşamını mutlaka etkiler.

Bu yazının çerçevesi içinde bulunmayan, bu yüzden sadece adını anacağımız göçlerin farklı özelliklere sahip çeşitleri vardır. İçgöç, dışgöç, mevsimlik göç, zorunlu göç, beyin göçü, işçi göçleri, mübadele göçleri… Bunlar ayrı bir yazının konularıdır.

Tarihte tüm göçlerin temel nedenleri ortaktır. Göçün çıktığı topraklardaki itici nedenler ve göçülen yerlerin çekiciliği… MÖ 6. Yüzyıl ile 2. Yüzyıl arasında hızlanan ve daha sonra da devam eden Türk göçleri Türklerin Uzak Asya’dan Batı’ya doğru sürekli yer değiştirmelerini sağlamıştır. Bunu izleyen 4. Yüzyıl’dan 6. Yüzyıl’a değin süren kavimler göçü, 15. ve 16. yüzyıllarda coğrafi keşifler nedeniyle Avrupa’dan Amerika kıtasına süren göçler ve arkasından farklı devletler arasında yaşanan mübadele göçleri tarihte kayıtlı önemli göçlerdir.

Ancak Müslümanlık tarihinde Hz. Muhammet’in Mekke’den Medine’ye hicreti tarihsel bir olaydır. Göçün Arapça karşılığı hicrettir. Deve yürüyüşü ile 13 günlük yolda hicreti 8 gün sürmüştür (http://www.medine.org/efendimiz6.htm). Çin Devlet Başkanı olan Mao’nun 1934 yılında başlattığı büyük yürüyüş olarak adlandırılan göçü kimi kaynaklara göre 9650 Km., kimi kaynaklara göre 13.000 Km.’dir. (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87in_Devrimi). 368 gün, bir yıl sürdüğü söylenir (http://www.sinbad.nu/uzunyuru.htm). Tarihteki bu iki büyük hicret de düşmanlardan (Hz. Muhammet müşriklerden; Máo Zédōng; (Mao Zedong Chiang Chieh-Shih (Çan Kay Çek) birliklerinden) kaçma amacıyla yapılmıştır.)

Göç en kapsayıcı tanımıyla kalıcı olma duygusu ve kararıyla yer değiştirme, yaşam alanını değiştirme demektir. İnsanın ömürboyu yaşadığı toprak, yaşam ve iş çevresinden kesin bir kararla eşyalarını toplayarak ya da eşyalarını alamadan geri dönmemek üzere ayrılmasıdır. Fiili göçmektir. Düşünsel bir benzetmeyle göçmenin iki anlamı vardır. Bir yerden bir yere göçmek, bulunduğu yerde hareket edemez hale gelmek, güçsüzleşerek bulunduğu yere oturmak ya da kalakalmak. Uzun ya da ani bir kararla bir yerden uzun mesafeli bir başka yere kalıcı ve yeni bir yaşam kurma amacıyla göçen bir insan bu meşakkatli, sıkıntılı süreçte ikinci anlamda da belli oranda göçer. Göçtüğü anda göçmese de göçün tamamlandığı, bir yere yerleştiği zaman çevreye uyum sıkıntılarıyla ruhsal bakımdan zaman içinde göçer. Göç uluslararası olursa başka, ülkeiçi olursa başka, gönüllü olursa başka, zor kullanarak olursa başka, zorunlu (resmi bir otoritenin kararıyla) olursa başka sıkıntılara yolaçar. Ama mutlaka açar; çünkü, kişinin yaşam düzeni, alışkanlıkları, fiziksel, maddesel ve insan çevresi değişmiştir. Yaşam düzeni ve alışkanlıklarının değişmesi belli kişi ve kişilikler için ya olanaksızdır ya çok zordur, ya destek sağlanarak yapılabilir.

Belgeli ve belgesiz göçmen, düzenli ve düzensiz göçmen gibi ayrımlar da yapılmaktadır.

Göçmen (Muhâcir (Ar.), migrant, immigrant, emigrant, settler (İng.), Auswanderer, m, Zuwanderer, m; Migrant, m; Migrantin, f; Emigrant, m; Immigrant, f; Siedler, m; Ansiedler, m (Alm.).

Bir yerleşimden, sürekli kalma, yaşama, çalışma amacıyla genellikle farklı coğrafik ve kültürel özellikleri olan bir başka yerleşime kalıcı olmak amacıyla gidenlere ve bu amaçla gelmemiş olsalar da yeni yerleşimde anlamlı uzunlukta kalanlara verilen ad. Çoğulu göçmenlerdir (muhâcirûn).



Sığınma (İltica (Ar.), refuge; asylum defection; taking refuge; seeking refuge (İng.), Asyl, n; Emigration, f (Alm.))

Bir insanın asıl olarak siyasal ve kimi toplumsal nedenlerle baskı gördüğü ve öldürülme tehdidi ya da riski altında olduğu ülkesinden gizlice çıkarak can güvenliği ve yaşam güvencesi isteme amacıyla başka bir ülkeye kaçması demektir.



Sığınmacı (mülteci; İlticacı (Ar.), Refugee, Exil, Asylum seeker (İng.), Asylant, m; Asylantin, f (Alm.))

Temel olarak siyasal ve sınırlı toplumsal nedenlerle baskı gördüğü ve öldürülme tehdidi ya da riski altında olduğu ülkesinden gizlice çıkarak can güvenliği ve yaşam güvencesini sağlayacağını düşünerek bir yabancı ülkeye kaçma yoluyla giden kişidir.



Sığınmacılık

Sığınmacı olma eylemi, süreci ve durumudur.



Azınlık (Akalliyet (Ar.), Ekalliyet (Osm.), minority (İng.); Minderheit, f; Minorität, f (Alm.))

Genel anlamı: Bir toplam sayı (nüfus) içinde sayıca en fazla % 50’nin altında olma durumu. Özel anlamı: Genel nüfus içinde sayıca olabildiğince az sayıda olan, anlamlı bir yüzdenin altında ve o ülkede bir devlet otoritesinin koruması altında, hukukun kendilerine sağladığı özel konum içinde genel nüfustan farklı özellikler ve koşullar altında yaşama durumunda olan insan gruplarıdır.

Azınlığın konumuzu ilgilendiren anlamı hukuksaldır. Hukuk tanımıdır. Hukuksal değer taşır. Dolayısıyla hukukta azınlık hakları, azınlık grubu, azınlık payları gibi kavramlar yeralır. Türkiye’de Osmanlı döneminde Müslüman olmayan topluluklar olarak Sırplar, Bulgarlar, Yunanlar, Yahudiler ve Ermeniler azınlık olarak kabul ediliyordu. Lozan Antlaşması uyarınca azınlıkların sayıları azaltılmış ve sadece Rumlar, Yahudiler ve Ermeniler azınlık statüsünde bırakılmışlardır. Bunlar Müslüman olmayan etnik gruplardır. Ancak Müslüman olmayan Süryaniler azınlık sayılmamıştır. Müslüman gruplardan hiçbiri azınlık kapsamı içine alınmamıştır. Azınlıklara pozitif haklar verilmiştir.

Azınlıkların genel nüfus içindeki farklılıkları genelden daha kötü durumda bulunmaları ya da genel nüfustan daha iyi durumda olmalarıyla kendisini gösterir. Sığınma ve göç kavramları üzerinde uluslararası hukukun üzerinde anlaştığı tanım/lar bulunmaktaysa da uluslararası hiçbir belgede azınlık kavramı için ortak bir tanım bulunmamaktadır. Uluslararası belgelerde azınlık hakları bireysel hak olarak görülür ve daha çok kültürel boyuttadır.



Etnik grup (Budun (Tr.), kavmî cemaat (Ar.), ethnic group, ethnics (İng.), ethnische Gruppe, f (Alm.)

Bir toplum içinde kendilerini büyük gruptan dilleri, dinleri, soyları, tarihleri gibi konularda farklı duyumsayan, faklı aidiyet duygusu taşıyan ya da büyük kesim tarafından bu özelliklere göre farklı görülen, kendi içlerinde büyük gruba göre farklı antropolojik özelliklere sahip olan coğrafi ve toplumsal gruplardır. Ancak bunlar aynı zamanda “Toplum içinde bulunan, o toplumu oluşturan ulusal kimliği benimseyen” insanlar olarak özel bir farklı değer taşırlar (Tomanbay, 1999b). Bunların özelliği kendilerini ayrı görmek, özelliklerine değer vermek ve koruma çabası ve farklı olduklarının kabulü, değerlerinin bilinmesi duygularına sahip olunmasıdır. Bu durum onların genel toplumla uyumlarını ya da uyumsuzluklarını körükler. Bu duyguların gelişmesi de ekonomik, toplumsal ve siyasal etkenlere bağlıdır. Kendilerinin reddi etnik ayrımcılık sorununu doğurmaya başlar. Kabulü toplumsal uyuma yardımcı olur. Toplumsal uyum içinde olan etnik gruplar toplumsal sorun oluşturmazlar. Dolayısıyla etnik grupların benimsenmeleri, içselleştirilmeleri toplumsal uyum ve huzur için gerekli koşullardan biridir. Bunun için de farklılıkların ve aykırılıkların değil ortaklıkların öne çıkarılmasından geçer.



İnsan ticareti (human trafficking) (İng.); Menschenhandel, der (Alm.); insan kaçakçılığı (human smuggling (İng.); Menschenschmuggel, der (Alm.). kaçak işçilik (illegal labor (İng.); illegale Arbeit (Alm.)

İnsan ticareti herhangi bir yasadışı amaç ve maddi bir kazanç için (zorla çalıştırma, fuhuş, uyuşturucu taşıma, satma, organ ticareti gibi konularda…) kullanmak üzere insanların illegal biçimde alınıp satılmasına denmektedir. Modern kölelik olarak da adlandırılan insan ticareti dünyada en hızlı büyüyen suç sektörlerinden biridir (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0n san_ticareti). Karanlık ya da gizli işlerde yasadışı çalıştırmak için yapılır.

İnsan (göçmen) kaçakçılığı, daha çok ekonomik ve daha iyi bir gelecek gibi nedenlerle sınırötesi bir ülkeye gitmek isteyip de o ülkeye yasal yoldan girebilme umudu olmayanları ücret karşılığı, yasadışı yollardan istediği ülkeye gönderme eylemidir. Suçtur.

Kaçak işçilik: Yabancı kaçak işçilik, Türkiye’ye resmi veya gayrıresmi yollardan giriş yapıp, burada süreli veya süresiz kalan yabancıların çalışmalarını ve/veya ikametlerini ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına bildirmeden sürdürmesidir (Karadeniz, 1999, 20).



SAYILARLA SIĞINMACILAR

Dünya’da nüfus ve nüfussal hareketlilik hızla artıyor ve dünyada savaşlar, zulümler, kaçmalar kaçınmalar bitmiyor. Ülke içlerinde de ülkeler arasında da isteğe bağlı (bir yönüyle göçler) ve istekdışı (sığınmalar ve bir başka yönüyle göç, insan kaçakçılığı) yer değiştirme hareketleri büyük oranlarla devam ediyor.

Dünyanın nüfusu şu anda (07 09 2012, saat 12:38 itibariyle) 7.352.356.543 kişidir. (http://www.neleryokki.org/biliyormusunuz/dunyanufusu/dunyanu fusu.htm). BM Raporuna göre dünyada göçmen sayısı 1975 yılından buyana bir kat arttı. Bugün ülkeleri dışında yaşayanların sayısı 175 Milyon. BM bu rakamın hızla artacağını söylüyor (http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/ 184814.asp). Buna kendi ülkeleri içinde göçeden ya da göçetmek zorunda olanları, başka ülkelerde sığınma arayanları, 42,5 Milyon insanı ekleyelim (Bunların 15,2 Milyonu BMMYK kayıtlarına göre sığınma arayanlar ve sığınmacılar. 26,4 Milyon yerinden edilmiş kişiler (2011 sonu.). Bu arada aynı tarihlerde 42,5 kişiden 25,9 Milyon insan BMMYK korunması altında bulunuyor. 12 Milyon kişi devletsiz (Doğru kavram: stateless. Türkçe vatansız deniyor ki doğru değildir. Onların vatanım, yurdum dedikleri yerler olabilir. Ancak resmi devlet statüleri yoktur.) statüde yaşıyor (http://www.unhcr.org/4fd6f87f9.html). Ortalama 225 milyon nefes alıp veren insan 225 milyon sorun demektir. Göç alan ve veren ülkeler için ekonomik sorundur, toplumsal sorundur, göçenler ve aileleri, çevreleri için sosyal sorundur, bireyler için psikolojik, gruplar için sosyopsikolojik sorundur. Hiçdeğilse geçici olarak göçmenler ve sığınmacılar bu sorunları yaşarlar. Bu sorunlar yaşananların yapısında bulunur; kaçınılamaz.

Dünya’da, kıta ve bölge olarak Asya’da, Afrika’da, Avrupa’da, Avrupa’da, Kuzey Amerika’da, Güney Amerika’da ve Karayipler’de, Okyanusya’da bu hareketlilikler durmuyor. Buna giderek hızlanan Ortadoğu’daki siyasal sorunlara bağlı göç ve sığınma hareketleri eklendi. BMMYK sözcüsünün yaptığı açıklamaya göre (Akşam Gazetesi, 4 Eylül 2012) bugün sadece Türkiye’de 100.000’e yakın Suriyeli koruma ve sığınma arıyor. Bunlar Ürdün (77.000), Lübnan (59.000), Irak (18.700) gibi diğer sınır ülkelerinde de var. Dünya Gıda Programı sözcüsü de kurumun bu ay 1,5 Milyon kişiye yönelik gıda operasyonunu büyüteceklerini açıklıyor.

Rakamlara boğmadan, son 20 yıl içinde Lübnan’da, Filistin’de, Eritre’de, Burundi’de, Ruanda’da, Liberya’da, Çat’ta, Sudan’da, Angola’da, Somali’de, Kongo’da, Libya’da, Pakistan’da, Makedonya’da, Bosna Hersek’te, Afganistan’da, Kolombiya’da, Çin’de, Vietnam’da, Kore’de, Çeçenistan’da, Türkiye’de (1980 askeri darbe dönemi), Çeçenistan’da, Irak’ta, Suriye’de yüzbinlerce sivil ya yerinden edilmiş ya sığınma arar duruma gelmiştir. Ya ülkelerinde ya yurtdışına yönelik olarak yerlerinden edilmişlerdir; edilmektedirler. Huzursuzluk çoğu yerde artarak ve içerden alevlenerek, dışardan kanıksanarak sürmektedir.

Sadece göç ve sığınma alanında sorun yok. Bunların dışında, sayıları net olarak bilinemeyen, her yıl sınırlar arasında kadın ve kız çocuğunun ticareti yapılmaktadır. Kendi ülkesi içinde (örneğin, Tayvan) yapılan kadın ve kız ve genç erkek ticaretinin rakamlarını bulmak olanaksızdır ve seks turizmi adıyla milyon dolarların döndüğü bu sektör de insan ticareti kapsamındadır. Çalıştırmak ve çalışmak umuduyla ve çalıştırmak sözüyle kaçakçılığı yapılan insanların kesin sayısını bulmak olanaksızdır. Çok kaba oransallamayla, “Tüm dünyada kadın cinayetlerinin yaklaşık %70’i, genellikle suiistimale dayalı bir ilişki bağlamında, eşler tarafından işlenmektedir. Her yıl sınırlar arasında iki milyon kadın ve kız çocuğunun ticareti yapılmaktadır. 90 milyondan fazla Afrikalı kadın ve kız çocuğu kadın sünnetinin mağdurudur. Çeşitli ülkelerde -çoğu Asyalı- en az 60 milyon kız çocuğu, cinsiyet konusunda yapılan tercih sonrasında kürtaj, bebek katli ya da ihmal sonucu kayıp durumdadır (www.improvedfuture.se/tur/Artic4.pdf). Bunlar her gün ve her gece yataklara ve bağırlara düşen yangınlardır; sosyal sorun yangınlarıdır.



Yüklə 72,6 Kb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə