31
JCBPR 2017; 6(1):31−38
Travma Sonrası Stres Bozukluğunda Bilişsel Davranışçı Terapi
ve Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme
Filiz İZCİ
1
, Gizem ÜNVEREN
2
REVIEW / DERLEME
DOI: 10.5455/JCBPR.236616
Correspondence / Yazışma:
Filiz İzci
İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi,
Psikiyatri Anabilim Dalı, İstanbul / Türkiye
E-mail: filizizci@yahoo.com
Received / Geliş: 20.07.2016
Accepted / Kabul: 11.10.2016
©2017 JCBPR. All rights reserved.
Öz
Bilişsel davranışçı terapi (BDT) ve göz hareketleri ile duyarsızlaştırma ve yeniden işleme (EMDR)
uygulamaları, travma hastalarında son dönemde sık kullanılmaya başlanan tedavi yöntemlerindendir.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ve diğer travma hastalarında bu iki tedavi yönteminin
klinikte uygulanabilirliğinin artması ile, travma hastalarında tedavi başarısı giderek artmaktadır.
Bu makalede, travma hastaları arasında sık olarak olarak görülen TSSB’nda, BDT ve EMDR
yöntemlerinin, uygulama şekillerinin ve tedaviye olan etkilerinin gözden geçirilmesine çalışılmıştır.
Bu yazı ile travma sonrası akut ve kronik seyir gösteren, birden fazla psikiyatrik belirti ile giden
hastalıkların tedavisinde BDT ve yeni kullanılmakta olan EMDR yönteminin önemine vurgu
yapılması amaçlanmıştır.
Anahtar Kelimeler:
Travma, TSSB, BDT, EMDR
Abstract
Cognitive Behavioral Therapy and Eye Movement Desensitization and Reprocessing in
Posttraumatic Stress Disorder
Cognitive behavioral therapy (CBT) and eye movement desensitization and reprocessing (EMDR)
are the most common treatment methods that are practiced on trauma patients in recent years. With
the increased applicability of these treatment models in Post Traumatic Stress Disorder (PTSD) and
on other trauma patients, success rate of these treatments on trauma patients is increasing steadily.
In this article, it is tried to review the application forms and effects of EMDR and CBT methods
among patients with PTSD, which is a commonly seen trauma disorder. It is aimed in this article
to emphasize the importance of CBT and a newly treatment EMDR in post-traumatic acute and
chronic disorders with multiple psychiatric symptoms.
Keywords:
Trauma, posttraumatic stress disorder, cognitive behavioral therapy, EMDR
1
İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp
Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı,
İstanbul/ Türkiye
2
İstanbul Florence
NightingaleHastanesi, Psikoloji Birimi,
İstanbul / Türkiye
GİRİŞ
Psikolojik travma, kişinin hayatında değişiklik yapmasını gerektiren ve kişi için yeniden
uyumu gerektiren olay olarak tanımlanmıştır (Coddington, 1972). Travma sonrası orta-
ya çıkan birden çok psikiyatrik hastalık tanımlanmıştır. Bunlar; Akut Stres Bozukluğu
(ASB), TSSB, Uyum Bozuklukları olarak tanımlanmıştır. Bu hastalıkların özellikle
travmanın direk etkisi ile ortaya çıktığı düşünülmektedir. Travma sonrası ortaya çıkan
hastalıklardan biri olan TSSB’yi ele alırsak, TSSB genellikle travmatik bir yaşantının ar-
dından ortaya çıkan psikolojik bir bozukluktur. Fiziksel saldırı, cinsel istismar, şiddet,
trafik kazaları ve endüstriyel kazalar, savaş, terör olayları, başkalarının yaralanmasına veya
ölümüne şahit olmak, yaşamı tehdit eden hastalıklar ve deprem, tsunami, sel, kasırga
gibi doğal afetler en yaygın olarak görülen travmatik yaşam olaylarıdır (Kessler, Sonnega,
31
32
Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 2017; 6(1):31-38
başına örseleyici olay(lar) geldiğini öğrenme (Aile bireyinin
ya da arkadaşının gerçek ölümü ya da ölüm olasılığı, kaba
güçle ya da kaza sonucu olmuş olmalıdır), d) Örseleyici ola-
yın sevimsiz ayrıntıları ile yineleyici biçimde ya da aşırı bir
düzeyde karşı karşıya kalma (örneğin; felaket sonrası insan
kalıntılarını toplayan kişiler, çocuk istismarının ayrıntıları
ile yeniden karşılaşan polis memurları) Ancak bu tip bir
karşı karşıya gelme, işle ilgili olmadıkça, elektronik yayın
ortamları, televizyon, sinema ya da görseller aracılığı ile ol-
muş ise bu ölçütün uygulanamayacağı belirtilmiştir (APA,
2013).
Travmaya Bağlı Oluşan Ruhsal
Bozukluklar
Travma sonucunda kişiler, bireysel, toplumsal ve biyolojik
etkenler, travmanın tipi, şiddeti, yaşanma biçimi ve diğer
birçok etkene bağlı olarak çeşitli tepkiler vermektedir.
Sonuçta bir kısmı doğrudan maruz kalınan travmatik de-
neyim ile ilişkilendirilen, bir kısmı ise travma ile dolaylı
olarak ilişkilendirilen pek çok ruhsal bozukluk gelişmek-
tedir. Bunlar, doğrudan travma ile ilişkilendirilen ruhsal
bozukluklar, ASB, TSSB, Uyum Bozuklukları iken, do-
laylı olarak travma ile ilişkilendirilen ruhsal bozukluklar,
Dissosiyatif Bozukluk, Borderline Kişilik Bozukluğu,
Konversiyon Bozukluğu, Somatizasyon Bozukluğu, Yeme
Bozuklukları, Depresyon, Diğer Anksiyete Bozuklukları
(yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluğu, vb.),
Psikotik Bozukluklardır (Baysak, 2010).
TSSB
TSSB, kişinin aşırı travmatik bir stresörle karşılaşmasından
ya da duymasından sonra, olayların kişiye sıkıntı veren bir
biçimde yeniden yaşanması, kaçınma davranışı gösterme,
duygulanımda küntlük ile birlikte otonomik, disforik ve
bilişsel bulguların değişik derecelerde bulunması ile karak-
terize bir ruhsal bozukluktur (Sadock ve Sadock, 2003).
Travmatik olaylara karşı gelişen bir aydan kısa süren tep-
kiler ASB ve daha hafif olduklarında ise Uyum Bozukluğu
olarak tanımlanır. ASB ve TSSB’den stres etkeninin genel-
de daha hafif olmasıyla ve TSSB’nin temel belirtilerinden
olan yeniden yaşama belirtilerinin olmamasıyla ayrılmak-
tadır. Baskın özellik kısa veya uzamış depresif reaksiyon,
diğer duygu ve davranış bozukluklarıdır (WHO, 1993).
Weiss ve arkadaşlarına (1995) göre, TSSB gelişimi için
risk grupları arasında yalnızca travmaya doğrudan maruz
kalanlar değil, travmaya maruz kalan bireylerle çeşitli şe-
killerde ilişki kuran bireyler de yer alır.
Bromet, Hughes ve Nelson, 1995). Yetişkinlerde görülen
TSSB’ye yönelik psikososyal müdahalelerde destekleyici,
psikodinamik, BDT, maruz bırakma, EMDR gibi farklı
yaklaşımlar ve modeller kullanılmaktadır (Foa, 2000; Foy,
Erikson ve Trice, 2001). Son yıllarda yapılan bir derleme-
de, TSSB tedavisinde Travma odaklı BDT ve EMDR’nin
diğer terapilerden üstün olduğu bildirilmiştir (Bisson ve
Andrew 2007). Foa ve Rothbaum (1998), TSSB’de uygu-
lanan BDT’nin, travmaya maruz bırakmayı içerdiğini ve
TSSB’ ye bağlı bilişsel ve davranışsal kaçınmayı hedefledi-
ğini belirtmişlerdir. Bunun yanında EMDR ise, bilgi işle-
me süreçlerini kolaylaştıran ve travmatik anı parçalarının
bütünleşmesini sağlayan yenilikçi bir terapi yöntemidir.
Kişinin travmatik yaşantısına ilişkin bilgi işleme sürecini
yeniden işlemleyerek kişiyi rahatsız eden travmatik olayla
ilgili düşünceleri, görüntüleri, duygu ve duyumları orta-
dan kaldırmayı amaçlamaktadır (Foa, 2000; Foy ve ark.,
2001; Stickgold, 2002). Bu derlemede, TSSB hastalarında
BDT ve EMDR tedavi yöntemlerinin yeri ve etkisini göz-
den geçirmek amaçlanmıştır.
Travma
“Travma” sözlük anlamı olarak ‘Bir doku veya organın ya-
pısını, biçimini bozan ve dıştan mekanik bir tepki sonucu
oluşan yara’ şeklinde tanımlanmıştır. Tıpta fiziksel ve ruh-
sal travmalar olarak iki farklı anlamda kullanılmaktadır.
Coddington (1972), yaptığı bir çalışmada psikolojik trav-
mayı, kişinin hayatında değişiklik yapmasını gerektiren ve
kişi için yeniden uyumu gerektiren olay olarak tanımlamış-
tır. Amerikan Psikiyatri Birliği’nin Diagnostic and Statistical
Manual of Mental Disorders (DSM)-IV-TR’deki tanımına
göre travma, kişinin gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi
yaşaması, kendisinin ya da bir başka kişinin fiziksel bütün-
lüğüne karşı bir tehdit olayı yaşaması ya da tanıklık etmesi
ya da ailesinden birinin veya başka bir yakınının beklen-
medik ölümünü, şiddete maruz kalarak öldürülmesini, ağır
yaralanmasını öğrenmesi sonucunda kişide dehşete düşme,
korku ve çaresizlik benzeri duygularının ortaya çıkmasıdır
(APA, 2000). DSM-V’de ise travma, gerçek bir ölüm veya
ölüm tehdidi, ciddi yaralanma veya cinsel şiddete maruzi-
yet şeklinde tanımlanmıştır. Travmaya uğrama yolları ayrı
kriterlerle belirtilmiştir (Çolak, Kokurcan ve Özsan, 2010).
DSM-V tanımına göre, kişi olayı aşağıdaki yollardan biri
ya da daha fazlası ile gerçek ya da göz korkutucu şekilde
ölümle, ağır yaralanmayla karşılaşmış ya da cinsel saldırıya
uğramış olmalıdır: a) Doğrudan örseleyici olay(lar) yaşama,
b) Başkalarının başına gelen olay(lar)ı doğrudan görme, ta-
nıklık etme c) Bir aile yakınının ya da yakın arkadaşının
İzci ve ark.
n
Travma Sonrası Stres Bozukluğunda Bilişsel Davranışçı Terapi ve Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme
33
TSSB’nin Tarihçesi
19. yy.’da şiddetli biçimde yaşanan travmanın psikolojik ve
psikofizyolojik etkileri giderek daha çok ilgi çekmeye baş-
lamıştır. Amerikan iç savaşında savaşmış olan askerlerde
fiziksel ve zihinsel tükenme ile “asker kalbi” olarak tanım-
lanmıştır (Ramsay, 1990). Özellikle savaş travmasına bağlı
olarak gelişen ve süreğen nitelik kazanan TSSB belirtileri-
nin yaygınlaşması, ortaya çıkan sosyal ve mesleki işlevsel-
likteki bozulmayla birlikte 1980 yılında DSM-III sınıfla-
ma sisteminde önemli bir klinik antite olarak TSSB için
ayrı bir tanıma yer verilmiştir. DSM-III-R ve DSM-IV’de
değişikler yapılmış ve ASB DSM-IV’de sınıflamaya eklen-
miştir (Noyes ve Hoehn-Saric, 1998). Lanius ve arkadaşları
(2010), DSM-IV ve ICD-11 sınıflama sistemlerinin travma
ile ilişkili ruhsal bozuklukların ve özellikle TSSB’nin önemli
bir antite olarak varlığını devam ettireceği, dissosiyatif özel-
likler gösteren alt tip gibi bazı yeni alt bölümlemelerin ve
alt tiplerin geliştirileceği öngörmektedir. DSM-V e kadar
anksiyete bozuklukları içinde değerlendirilen TSSB, DSM
V’de ise travma ve stresörle ilişkili bozukluklar bölümü için-
de ASB ve Uyum Bozukluğu ile birlikte yer almıştır. DSM-
V’de TSSB “korku” kökenli tanımlanmış bir bozukluk
olmaktan ziyade anhedonik/disforik belirtiler de gösterebi-
len, negatif bilişler ve kızgınlık, dürtüsellik, kendine zarar
verme gibi davranışsal belirtileri de olabilen bir sendrom
olarak tanımlanmıştır. DSM-V’de akut, kronik kavramları
kaldırılmış olup “gecikmeli dışavurum gösteren tip” tanım-
lanmış, ancak “kimi belirtiler kısa süre içinde başlamış olsa
da” ibaresi eklenmiştir. Ayrıca dissosiyatif belirti gösteren
TSSB’nin ayrıca kodlanması istenmiş ve derealizasyon ve
depersonalizasyon alt başlıkları eklenmiştir (APA, 2013).
Bilişsel Terapinin Tanımı ve Tarihçesi
Modern ruhbilim içinde düşünceye hak ettiği yeri veren
ilk kişi, New York’ lu psikolog Albert Ellis’tir. Ellis’in ku-
rucusu olduğu Düşünsel Duygulanımcı Terapi, insanın
ruhsal sorunlarının büyük ölçüde bireyin akılcı ve gerçe-
ğe uygun olmayan inançlarından kaynaklandığını savun-
maktadır (Ellis, 1994). Daha sonra 1960’lı yıllarda Aaron
T. Beck’in geliştirdiği Bilişsel Terapinin düşüncenin ruhsal
patolojilerin kavramsallaştırılmasındaki yerini psikoloji ve
psikiyatri alanına kabul ettirmiştir (Beck, 1967).
Hawton, Salkovskis, Kirk ve Clark (1989) çalışmalarında,
Beck tarafından formüle edilen bilişsel terapinin, çeşitli
ruhsal bozuklukları (örneğin, depresyon, anksiyete, fobi-
ler, ağrı sorunları, vb.) tedavi etmekte kullanılan etkin,
yönlendirici, yapılandırılmış bir yaklaşım olduğundan
bahsedilmektedir. Young ve Beck (1980), hastanın düşü-
nüşünü tekrar değerlendirerek ve düzelterek sorunlarına
ve daha önce aşılmaz sandığı ortamlara egemen olmayı öğ-
rendiğini söylemişlerdir. Beck (1987), bilişsel yöntemlerle
hastanın özgül hatalı kavramlaştırmalarını ve uyuma yö-
nelik olmayan varsayımlarını tanımlayarak göstermeyi ve
test etmeyi amaçlamıştır. Clark ve Teasdale’e (1982) göre,
çeşitli sözel yöntemler özgül bilişlerin ve varsayımların al-
tında yatan mantığı ve temeli keşfetmek için kullanılır.
Bilişsel Terapilerin Temel Özellikleri
Davranışçı yaklaşımlar klasik uyaran-tepki modeli üzerinde
kurulmuştur. Bilişsel psikoloji ise uyaranla tepki arasındaki
mental süreçleri inceler. Bilişsel modele göre A noktasın-
daki olaya (uyaran) C noktasında verilen duygusal yanıtı
(tepki) belirleyen, A ile C arasındaki B noktasında A olayı
ile ilgili olarak yapılan yorumdur. B noktasındaki otomatik
düşünceler bu yorumun ne biçimde yapılacağını belirler.
Başka bir deyişle B noktasında A olayı ile ilgili yapılan farklı
yorumlar, C noktasında farklı duyguların ortaya çıkması-
na neden olur (Sungur, 1997). Biliş önceliği (primacy of
cognition) olarak bilinen bu kavram, duyguların öncesinde
düşüncelerin olduğunu dile getirmektedir (Sungur, 2003).
Yapılan çalışmalarda (Beck ve Emery, 1985; Sungur,
1997), bilişsel terapilerin temel ilke ve özellikleri şöyle
sıralanmıştır:
a) Bilişsel terapiler bilişsel model üzerine kurulmuşlardır.
Başka bir deyişle, yaşanan bir olay sonunda hangi tür-
den bir duygunun ortaya çıkacağını belirleyen olayla
ilgili yapılan yorumlar, yani düşünce biçimleridir,
b) Bilişsel terapiler davranış tedavileri gibi soruna yöne-
lik, zamanla sınırlı, hastayla işbirliği üzerine kurulu,
yapılandırılmış terapilerdir,
c) Bilişsel terapiler terapist ile hastanın ortak çabalarını
ve işbirliğini gerektirir. Bu bağlamda bilişsel terapiler
aynen davranış terapileri gibi hastaya yapılan işlemler
değil, hasta ile birlikte yürütülen işlemlerdir,
d) Hastanın düşünce ve inançları birer hipotez gibi kabul
edilmelidir. Her bir düşünce veya hipotez uygunluğu
(doğruluğu değil) gözden geçirilmeli ve bu işlem so-
nunda desteklenmeli veya çürütülmelidir,
e) Hipotezlerin sorgulanması sırasında soru sorma biçi-
mi temel terapötik araçtır. Başka bir deyişle sorgulama
hastanın temel düşünce ve inançlarını tehdit etmeden
yapılmalıdır. Hastaya yönlendirme aracılığıyla bir far-
kındalık sağlamak (guided discovery), inançlarındaki
34
Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 2017; 6(1):31-38
ve düşüncelerindeki tutarsızlıkları göstermekten çok
daha etkilidir,
f) Sorulan sorular: hastanın düşünce biçimlerini anla-
masını, düşüncelerindeki çeşitli bilişsel çarpıtmaların
farkına varmasını, düşünce biçim ve içeriğinin daha
uyumlu olanlarla yer değiştirmesini, düşünce ve buna
bağlı davranışları ile ilgili olarak geleceğe yönelik daha
gerçekçi planlar yapmasını sağlamalıdır,
g) Sorulan kapalı uçlu sorular bazen açık uçlu sorular-
dan daha uygun olabilir, h) Bilişsel terapiler yapılan-
dırılmıştır terapilerdir. Çeşitli belirsizlikleri nedeniyle
anksiyetesi artmış hastalar için en azından başlangıçta
yönlendirici bir yaklaşım oldukça yarar sağlayacaktır,
i) Bilişsel terapiler davranış terapileri gibi sorun çözmeye
yönelik yaklaşımlardır. Önce sorunlar sıralanır, ardın-
dan bu sorunlar üzerinde ayrı ayrı çalışılır. Böyle bir
yaklaşım sorunların çözümüne terapistin istediği yer-
den değil, hastanın istediği yerden başlamak anlamına
da gelir. Böylelikle hastanın terapiye uyumu arttırıl-
mış olur,
j) Bilişsel terapiler anlaşılamayanı anlaşılır duruma ge-
tirmeyi amaçladığından, bilgilendirme çok önemlidir.
Karşılıklı bilgi alışverişi tedavide sık olarak yapılmak-
ta, terapistle hasta, hasta-hekim ilişkisinden öteye in-
san-insana bir ilişki içine girmektedir,
k) Bilişsel terapiler tümevarım metoduna dayalıdır.
Davranışçı Terapilerin Temel Özellikleri
Sungur (1993), davranış tedavilerini oldukça genel bir
tanımla, öğrenme ilkelerinin davranış bozukluklarının
analiz ve tedavilerine sistematik bir biçimde uygulanı-
şı olduğunu belirtmiştir. Öğrenme kuramları yönünden
anksiyete bozuklukları klasik koşullanma ile oluşan ve
edimsel koşullanma ile devam eden klinik tablolardır.
Klasik koşullandırma kuramına göre nötral yani özünde
korkutucu olmayan bir uyaran (koşullu uyaran), fobik
bir uyaranla yani nötral olmayan korkutucu bir uyaran-
la (koşulsuz uyaran) eşleştirildiğinde koşullu uyaran nötr
özelliğini kaybederek itici/rahatsızlık verici bir uyaran ha-
line gelir. Klasik uyaran-tepki kuramına göre koşullu uya-
ran (özünde korkutucu olmayan) zaman zaman koşulsuz
uyaran (korkutucu olan) ile pekiştirilmez ve yalnız başına
verilmeye devam edilirse, giderek uyarıcı veya itici özelli-
ğini kaybeder. Bu teoriye aykırı gibi görünen klinik özellik
edimsel koşullanma ile açıklanabilir. Edimsel koşullanma
bir davranış parçacığının kendi doğurduğu sonuçlara bağlı
olarak değişikliğe uğraması sürecidir. Kişi anksiyete oluş-
turabilecek ortamlardan ya uzak durur (kaçınma davranış-
ları) ya da kaçınma mümkün değilse ortamda bulunma
süresini kısaltır, yani kaygısı artınca ortamı terk eder (kaç-
ma davranışları). Davranışçıların “İki Aşamalı Teori”si
olarak bilinen bu teori Alıştırma İlkesi’ne dayalı tedavi-
lerin temel ilkesidir. Alıştırma tedavisi (exposure therapy)
kişiyi kaçınma davranışlarına neden olan yer/durum/nes-
ne/düşünce/imajlarla yeterince süre karşı karşıya getirerek
kaçınma davranışlarının sönmesini ve alışma durumunun
ortaya çıkmasını sağlamaktır (Sungur, 1996).
TSSB ve BDT
TSSB’yi açıklamaya yönelik birkaç bilişsel kuram çerçe-
vesinde farklı açıklamalar yapılmıştır. Horowitz’in (1986)
yaptığı çalışmada, TSSB’nin kişinin var olan şemaları ile
tehdit edici olay sırasındaki algısını örtüştürme ve travma-
ya bağlı gelişen uyarılma ile kişinin bunu normal düzeyde
tutma isteği arasındaki çatışmadan kaynaklandığı ileri sür-
müştür. McCann, Sakheim ve Abrahamson (1988), trav-
matik olayın kişinin önceden var olan, dünyaya ve kendilik
algısına ait yerleşik bilişsel şemaları bozduğunu, travmanın
niteliğine ve doğasına bağlı olarak olumsuz ve bireyin uyu-
munu bozacak nitelikte yeni şemaların oluştuğunu belirt-
mişlerdir. Foa ve Kozak, (1986) ise, TSSB’nin bilgi işleme-
deki kusurdan ileri geldiğini öne sürmektedir. Buna göre
travmatik deneyimin yaşandığı andaki uyaranlara ait bilgi
sözel, davranışsal ve fizyolojik tepkiler olarak kişinin belle-
ğinde “korku yapıları” olarak yerleşmekte, kişi benzeri ola-
yı yeniden yaşadığında bu bellek bölgesi aktive olmakta ve
bireyin tehlikeli durumlardan kaçınmasını sağlamaktadır.
Travma sonrasında bireyin temel varsayımları zedelendiği
halde insanlar sıklıkla güvenli ve anlamlı bir dünya inancını
sürdürmektedir. Livanou’a (2003) göre bu durum dünyayı
tehdit edici olarak görmekten kaçınma arzusuna bağlıdır.
Foa ve Rothbaum (1998), TSSB için BDT travmaya maruz
bırakmayı içerdiğini ve TSSB’ ye bağlı bilişsel ve davranış-
sal kaçınmayı hedeflediğini belirtmişlerdir. BDT, travma
yaratan olaylara odaklanmanın yanı sıra kaygıyla başetme
(ör. gevşeme), psikoeğitim ve Cognitive Restruction (CR)
teknikleri gibi bileşenleri içeren yapılandırılmış bir tedavi
yöntemidir. TSSB hastalarında uygulanan BDT yöntem-
lerinden biri, öncelikle kaygı yatışıncaya kadar travma ile
ilgili korkutucu uyarımlarla (görsel ve içsel) yüzleşmeye
odaklı Prolonged Exposure’dir (PE). Resick ve Schnicke’e
(1993) göre, bir diğer yöntem, travma ile ilgili olarak yer-
leşmiş olan problemli bilişsel süreçlerin tespit edilip yerini
daha adaptif bilişsel süreçlerin almasını sağlamayı hedefle-
yen Cognitive Processing Therapy’dir (CRT).
TSSB’de kullanılan terapi yöntemlerin amaçları aşağıdaki
gibidir:
İzci ve ark.
n
Travma Sonrası Stres Bozukluğunda Bilişsel Davranışçı Terapi ve Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme
35
Prolonged Exposure (PE): korkularla yüzleşmenin ve bun-
ları kontrol etmeyi öğrenmenin önemini vurgulayarak,
yaşanan travmayla güvenli şekilde yüzleşmeyi hedefler.
Görüntüleme, yazma veya olayın yaşandığı yerlere ziyaret
gibi uygulamalar sırasında hastalara duygularını nasıl idare
edeceği konusunda destek sağlanır (Litz, Engel, Bryant ve
Papa, 2007).
Cognitive Restruction (CR): Bazı olgular olayları olduğun-
dan farklı hatırlayabilirler, gerçekçi olmasa da suçluluk-u-
tanç hissedebilirler. Hedef kötü anıların mantıklı hale
getirilmesi, istismar olayına gerçekçi bir bakış açısı sağla-
maktır (Litz, Engel, Bryant ve Papa, 2007).
Stresle Başa Çıkma Yöntemleri: Litz ve arkadaşları (2007), bu
uygulama ile anksiyetenin nasıl azaltılabileceğinin öğretile-
bilir olduğunu söylemektedirler. Amaç, CR’ ye benzer bi-
çimde, hastanın anılara sağlıklı bakabilmesini sağlamaktır.
BDT’nin etkililiği konusunda; Bisson ve Andrew (2007),
Travma odaklı BDT’nin, tedavi görmeyenlerle ve stresle
baş etme, destekleyici/yönlendirici olmayan tedavilerle
kıyaslandığında TSSB kriterlerinin tümü üzerinde klinik
olarak etkili olduğu göstermişlerdir. Akut veya kronik
TSSB olan afet mağdurlarında Travma odaklı BDT, te-
davide ilk seçenek olarak tavsiye edilmektedir. TSSB de
uygulanacak BDT süresi; TSSB tek bir olaya bağlıysa 45-
60 dakika uzunluğunda 8-12 görüşme yapılır. Seanslarda
travmatik olay tartışılıyorsa görüşme süreleri daha uzun
olmalıdır (90 dakika). Görüşmeler ise, ilk görüşme ve gö-
rüşmelerde danışanla terapötik işbirliği kurmak ve danışa-
nı travma yasayanlarda travma sonrası ortaya çıkabilecek
tepkiler konusunda bilgilendirmek, nefes eğitimi gibi gev-
şeme tekniklerini tanıtmak ve danışanı bunları uygulama
konusunda eğitmek, danışanı travmaya maruz bırakma
tekniği ve gerekçeleri konusunda bilgilendirmek şeklin-
de olmalıdır. Maruz bırakma genellikle kişinin travmayla
ilgili anılarını gözünde yeniden canlandırarak anlatması
veya bu anıları hikaye tarzında yazmasının sağlanması şek-
linde olur. In vivo maruz bırakma uygulamasında ise Foa
ve Kozak (1986), danışanın travmayla bağlantılandırması
sonucunda kendisinde güçlü duygular uyandırdığı veya
fiziksel bazı tepkilere yol açması nedeniyle kaçındığı du-
rumlarla yüzleşmesini sağladığını söylemektedirler.
EMDR Tanımı ve Tarihçesi
EMDR, bilişsel, davranışçı ve danışan merkezli yaklaşım-
lar gibi çok iyi bilinen farklı yaklaşımların öğelerini bir
araya getiren bir yöntemdir (Shapiro, 1999). EMDR,
savaş stresi, taciz, doğal afetler veya çocukluk döneminde
yaşanan örseleyici olaylar gibi rahatsız edici yaşam dene-
yimlerinin neden olduğu duygusal sorunların yanı sıra,
fobi, performans kaygısı, panik bozukluk, beden algısının
bozukluğu, çocuklarda travma belirtileri, yas, kronik ağrı,
taciz, tecavüz ve başka sorunların tedavisinde kullanılan
bilişsel, davranışsal ve danışan merkezli yaklaşımlar gibi
çok iyi bilinen farklı yaklaşımların öğelerini bir araya geti-
ren psikoterapi yöntemidir (Shapiro, 2001).
EMDR, 1987 yılında ilk kez Francine Shapiro adlı bir kli-
nik psikolog tarafından travmatik yaşantıların tedavisinde
kullanılmak üzere geliştirilmiştir. Shapiro’nun Uyumsal
Bilgi İşleme (UBİ) modeline göre; bir bilgi eğer sıkıntı
verici ya da travmatik ise tam olarak işlenemez. Bellekte
olayla ilgili ilk algılar, beraberinde çarpıtılmış düşünce ve
algılar olarak depolanacaktır. TSSB’nin “intrusive” (girici)
belirtilerinin, travmanın işlenmemiş algı, afektif ve bilişsel
elemanlarından kaynaklandığı varsayılır. Göz hareketleri
ve diğer bilateral (iki yönlü ses ya da dokunma uyaranı
gibi) uyaranların bilgi işlemeyi uyardığı varsayılmaktadır
(Kavakçı, Doğan, ve Kuğu, 2010).
EMDR ile tedavi rasyoneli, travmatik bir olay olduğun-
da bilgi işleme için gerekli olan uyarıcı/engelleyici denge-
nin zarar gördüğü saptamasına dayanmaktadır (Shapiro,
1995). Göz hareketleri uyarıcı/engelleyici dengeyi yeniden
kurup “donmuş” bilginin duyarsızlaştırılmasını sağlayarak
bilgi işlemeyi ve uyarlanmış bir bütünleşmeyi sağlamakta-
dır. Bilgi işleme, olumsuz etkinin nötrlenerek travmatik
imgenin difüzyonu ve olumlu düşüncenin yeniden kurul-
ması sayesinde gerçekleşir. Bireyin tedaviye alınabilmesi
için anının resimli bir imgesini oluşturabilmesi, kendine
ait olumsuz ifade ya da düşüncesi ve duygusal tepkisini
gösterebiliyor olması gereklidir (Gürel, 2004).
EMDR sekiz evrede uygulanır. İlk iki evre bir seansta
tamamlanırken, diğer beş evrenin seans sayısı farklılık
gösterebilir.
1. Evre: Öykü alma, EMDR için hastanın hazırlığını de-
ğerlendirme, tedavi planı geliştirme ve EMDR tedavisi
için uygun hedefleri belirleme aşamasıdır.
2. Evre: Hastanın hazırlanmasını içerir. Göz hareketi veya
başka iki yönlü uyarım tekniklerinden birini seçmesi
sağlanır.
3. Evre: Travmatik anının işlenmesi başlar. Hedef anıyı
temsil eden bir resim belirlenir. Hastadan bu resimle
beraber gelen, onun hatırlattığı algılar, bilişler, duygu
ve beden duyumları istenir.
36
Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 2017; 6(1):31-38
4. Evre: Duyarsızlaştırmadır. Bu aşamada iki yönlü uyarım
verilmeye başlanır, uyarım zaman zaman kesilerek has-
taya nelerin canlandığı sorulur. Temalar duygusal, dav-
ranışsal bilişsel ve fizyolojik ya da olayla ilgili olabilir.
5. Evre: Bu evre, hedeflenen anıyı hastanın sıkıntı yaşa-
madan anımsaması ile başlar. Hastanın bu anı ile ilgili
ifadeleri teşvik edilerek içgörüsünün sağlamlaşmasına
çalışılır.
6. Evre: Beden taraması aşamasıdır. Hastadan hedef resim
ve olumlu bilişe odaklanırken bedende herhangi bir
gerginlik olup olmadığına dikkat etmesi istenir. Hasta,
rahatsız edici bir beden duyumu bildiriyorsa rahatlaya-
na kadar işlemeye devam edilir.
7. Evre: Kapama aşamasıdır. Hastadan bu aşamada otu-
rum bittikten sonra da işleyişin devam edeceğini, yeni
iç görüler, düşünceler, anılar ve rüyalar fark edebileceği
eğer bu olursa yalnızca ne yaşadığına odaklanması ve
bunu ayrıntılarıyla not etmesi istenir.
8. Evre: Tekrar değerlendirme seansıdır ve ilk uygulama-
dan sonraki her seansın başlangıç aşamasıdır. Tedavinin
etkisi değerlendirilir, hem de odaklanılması gereken ko-
nular hakkında bilgi edinilir. Yeni hedefler belirlenerek
yeni bir EMDR seansına başlanır (Shapiro, 2001).
Travma ve EMDR
EMDR yaklaşımına göre, travma ile ilgili anı bellekte uygun
olmayan bir biçimde depolanır ve bu geçmiş yaşantı “dü-
ğüm” olarak adlandırılır. Düğüm, terapötik olarak çözül-
mesi hedeflenen, anı ağlarının merkezinde bulunan, biyo-
lojik olarak depolanmış olan deneyimdir. Uygun olmayan
biçimde depolanan bu anılar, işlevsel olmayan tepkilerin
verilmesi ve kendilik algısının zayıflamasının en temel ne-
denidir. Şu andaki yaşantılar var olan anı ağları ile bağlantı-
da olduklarından, işlevsel olmayan bir biçimde depolanmış
anı ile beslendiklerinde uygunsuz bir biçimde yerleşebilirler.
Bellekte depolanan anılar, görüntü, düşünce, duyumlar gibi
bilgilerden oluşurlar. Bilgi, “donmuş” bellek sisteminde de-
ğişmemiş/ işlenmemiş şekilde, nörobiyolojik seviyede başka
bilgilerle uyum sağlayacak şekilde işlenmeden depolanmış
olabilir. Birbiri ile ilişkili, temeldeki hedef anılar (düğüm-
ler) özgün halleriyle (değişmeden-işlenmeden) depolanmış-
lardır ve şimdiki zamanı önemli şekilde etkilerler. Birçok
insanın hayatı boyunca benzer sorunları tekrar tekrar ya-
şamasının nedeni, işlenmemiş travmatik anıları olabilir. Bu
anılar işlendiğinde, bilgi, bozukluktan işlevselliğe doğru
hareket eder. Bilgi işleme, işlevsel olmayan verileri donma
durumundan çıkarıp uyum sağlayıcı bir çözüme doğru gö-
türür. Bozukluktan işlevsel olana doğru hareket eder, daha
yüksek uyum sağlama gerçekleştikçe düzelme artar (Shapiro
ve Maxfield, 2002).
TSSB ve EMDR
EMDR’nin TSSB’de etkili olduğu kanıtlanmıştır (Bisson
ve Andrew, 2007). EMDR’nin belirtilerde bir çok tedavi-
den daha hızlı düzelme sağladığı (Ironson, Freund, Strauss
ve Williams, 2002) ve daha az tedavi seansı gerektirdiği
(Van Etten ve Taylor, 1988) ve Travma odaklı bilişsel te-
rapi ile eşit etkili olduğu bildirilmiştir (Seidler ve Wagner,
2006). Konuk, Knipe, Eke, Yüksek, Yurtsever ve Ostep
(2006), 1999 depremi sonrası TSSB tanısı alan 47 olgu-
ya ortalama beş seans 90 dakikalık EMDR uygulamışlar
ve katılımcıların bildirimine göre TSSB belirtilerinde
belirgin azalma olduğunu bulmuşlardır, 6 ay sonra yapı-
lan izlemde, iyilik halinin devam ettiğini saptamışlardır.
Gürel (2004), yaptığı bir olgu bildiriminde, fizik tedavi
ve rehabilitasyon kliniğinde yatan, trafik kazası sonrası
TSSB ve bedensel yaralanması bulunan ve hiçbir tedavi-
yi kabul etmeyen bir hastaya iki seans EMDR uygulamış
ve hasta travmatik anıların etkisinden kurtularak, tedavi
sürecini kabul etmiş ve iyileşme sürecinin takipte artarak
devam ettiğini belirtmiştir. Barrowcliff, Gray, Freeman ve
MacCulloch (2004), EMDR terapisi sırasında göz hare-
ketlerinin, gözlerin sabit olduğu durumun tersine, olum-
suz otobiyografik anılarla beraber olan canlılığı, emos-
yonel değeri ve elektrodermal aşırı uyarılmayı azalttığını
göstermişlerdir. Stickgold (2002), EMDR’nin nörobiyo-
lojisi ile ilgili makalesinde, uyku fizyolojisi çalışmaların-
dan yararlanan bir model geliştirmiştir. Ona göre TSSB,
Rapid eye movement (REM) uykusu sırasındaki beynin
normal fonksiyonunu değiştirebilir. EMDR, REM uyku-
su sırasında oluşan bellek bütünleşmesi için gereken özel
fizyolojik durumu karşılar, bu durum iyileşme için gerek-
lidir. Tekrarlayan sakkadik göz hareketleri beyin sapının
REM üreten mekanizmalarını başlatabilir. REM benzeri
durum şeklindeki bu oryantasyon yanıtı, travmatik anı-
ların kortikal bütünleşmesini kolaylaştırır. EMDR ile ak-
tive olan sistemler beyni, kendiliğinden, REM uykusuna
benzer bellek işleme moduna kaydırır. Bu REM benze-
ri durum, hipokampus tarafından düzenlenen epizodik
anımsamaların müdahalesi olmaksızın assosiatif kortikal
ağlardaki bütünleşmeye izin verir. EMDR, iki nedenden
dolayı, REM uykusundan daha fazla işe yarar. Birincisi,
REM uykusundan farklı olarak, EMDR tedavisi sırasında,
danışan, iki yönlü uyarıma başlamadan önce neyi zihninde
tutmak istediğine, dolayısıyla neyi işlemek istediğine kendisi
karar verebilir. İkinci olarak, terapistlerin dikkatli yönetimi
eşliğinde, kaygı ve korku düzeyi EMDR tedavisi süresince
düşük seviyelerde tutulabilir. Bergman’nın (2008), yayın-
lanan bir makalesinde, EMDR’nin etki mekanizması hak-
kındaki görüşlerini geliştirmiştir. Travma belleği beynin sağ
İzci ve ark.
n
Travma Sonrası Stres Bozukluğunda Bilişsel Davranışçı Terapi ve Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme
37
tarafında lokalize olarak bildirilmektedir. İki yönlü uyarım
hemisferler arası iletişime, travma materyalinin konuşma ve
dil alanlarıyla bütünleşmesine izin verir. EMDR’nin etkisi
ile hemisferik lateralitenin onarılması, bellek bütünleşmesi,
somatosensoryal (beden-algı) bütünleşmesi ve dinamik nö-
ral ağların senkronize olması sonucu somatosensoryal-kog-
nitif (beden-algı-biliş) bütünleşme oluşmaktadır. Travma
sırasında talamo-kortikal bağlanma bozulur, EMDR tala-
musu aktive eder ve bu bozulmayı onarır.
SONUÇ
Travma, ASB, TSSB, Uyum Bozuklukları, Depresif
Bozukluklar ve Anksiyete Bozuklukları gibi birden fazla
ruhsal bozukluğa sebep olabilmektedir. Ruhsal bozukluk-
ların ortaya çıkması, kişiyi, çevresini ve yaşam kalitesini
ciddi anlamda etkileyen bir duruma sebep olabilir. Travma
tedavisinde medikal tedavi, BDT, psikodinamik terapi,
maruz bırakma ve EMDR gibi bir çok tedavi şekli kulla-
nılabilmektedir. Son yıllarda yapılan bir gözden geçirme
çalışmasında, TSSB tedavisinde, Travma odaklı BDT ve
EMDR’nin diğer terapilerden üstün olduğu bildirilmiştir
(Bisson ve Andrew, 2007).
BDT, genellikle otomatik düşünceleri saptama, günlük
tutma, gevşeme ve başa çıkma, beceri eğitimini ve bilişsel
yeniden yapılanmayı içerir (Tatrow ve Montgomery, 2006;
Anderson, Watson ve Davidson, 2008). Bu tedavi teknik-
leri sıkıntıları tanıma ve iyileştirmeye, uyumsuz düşünce
ve davranışlarını değiştirmeye ve yaşam kalitesini yükselt-
meye odaklanmakta, hastanın günlük hayatında kendini
daha iyi hissetmesini sağlamak amacıyla kullanılmaktadır
(Moorey ve Greer, 2002; Greer, Park, Pigerson ve Safren,
2010). Travmada BDT ise, travma yaratan olaylara odak-
lanma, kaygıyla başetme (ör. gevşeme), psikoeğitim ve CR
teknikleri gibi bileşenleri içeren yapılandırılmış bir tedavi
yöntemi olarak kullanılmaktadır (Foa ve Rothbaum, 1998).
TSSB’nin bilgi işlemedeki kusurdan ileri geldiği düşünül-
müştür. Travmatik olayın yaşandığı andaki uyaranlara ait
bilgiler, sözel, davranışsal ve fizyolojik tepkiler olarak kişi-
nin belleğinde “korku yapıları” olarak yerleşmektedir. Kişi
benzeri olayı yeniden yaşadığında bu bellek bölgesi aktive
olmakta ve bireyin tehlikeli durumlardan kaçınmasını sağ-
lamaktadır. TSSB’de ise bu “korku yapılarının” daha geniş
olduğu, uyaran fazlalığı ve yanıt fazlalığı içerdiği, özgün bir
uyarandan çok geniş bir uyaran yelpazesine aşırı bir yanıt
olduğu ve uyaranlarla kolayca ve hızlı bir şekilde yanıt geliş-
tiği öne sürülmüştür (Foa ve Kozak, 1986).
Birçok çalışma ile EMDR’nin TSSB’de etkili olduğu görül-
müştür (Lazrove, Triffleman, Kitei McGlashan ve Rounsville,
1998; Scheck, Schaeffer ve Gilette, 1998; Van der Kolk ve
ark. 2007). Travma tedavisi için kolay öğrenilebilir ve uygu-
lanabilir tedavi yöntemlerinden biri olan EMDR’nin klinik
kullanımının artması, travma hastalarının iyileşme hızlarını
artıracaktır. TSSB hastalarında BDT ve EMDR gibi tedavi
yöntemlerinin kullanılması hastaların yaşam kalitelerine ve
işlevselliklerine olumlu yönde etki edecektir.
KAYNAKLAR
Amerikan Psikiyatri Birliği. (2001). Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı
(DSM-IV-TR) (4th Ed.). (Köroğlu E, Trans.), Yeniden gözden
geçirilmiş. Ankara: Hekimler Yayın Birliği.
Anderson, T., Watson, M., Davidson, R. (2008). The use of cognitive
behavioural therapy techniques for anxiety and depression in
hospice patients: a feasibility study. Palliative Medicine, 22, 814–
21.
APA (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders
(5th Ed.). (DSM-5). Washington, DC: American
Psychiatric Association.
Barrowcliff, A.L., Gray, N.S., Freeman, T.C.A. ve MacCulloch,
M.J. (2004). Eye-movements reduce the vividness, emotional
valence and electrodermal arousal associated with negative
autobiographical memories. Journal of Forensic Psychiatry &
Psychology, 15, 325-45.
Baysak, E. (2010). Acil ve Yoğun Bakım Çalışanlarında Travma Sonrası
Stres Bozukluğu, Stresle Başa Çıkma Tarzları, Tükenmişlik ve
İlişkili Etkenler (Uzmanlık Tezi, Gazi Üniversitesi).
Beck, A.T. (1967). Depression: Causes and Treatment. Philadelphia,
PA: University of Pennsylvania Press.
Beck, A.T. & Emery, G. (1985). Anxiety Disorders And Phobias: A
Cognitive Perspective. NewYork: Basic Books.
Beck, A. (1987). Cognitive Therapy of Depression. New York: Guilford
Press.
Bergman, U. (2008) The Neurobiology of EMDR: Exploring the
thalamus and neural integration. Journal of EMDR Practice and
Research, 4, 300-14.
Bisson, J. & Andrew, M. (2007). Psychological treatment of post-
traumatic stress disorder (PTSD). Cochrane Database of
Systematic Review, 18(3), CD003388.
Clark, D.M. & Teasdale, J.D. (1982). Diurnal variation in clinical
depression and accessibility of memories of positive and negative
experiences. Journal of Abnormal Psychology, 91, 87–95.
Coddington, R.D. (1972). The significance of life events as etiologic
factors in the diseases of children. II. A study of a normal
population. Journal of Psychosomatic Research, 16, 205–13.
Çolak, B., Kokurcan, A. & Özsan, H.H. (2010). DSM’ler Boyunca
Travma Kavramının Seyri. Kriz Dergisi, 18(3), 19-25.
Ellis, A. (1994). Reason and Emotion in Psychotherapy. Secaucus, NJ:
Birch Lane.
Foa, E.B. & Kozak, M.J. (1986). Emotional processing of fear: exposure
to corrective information. Psychological Bulletin, 99(1), 20-35.
Foa, E.B. & Rothbaum, B.O. (1998). Treating the trauma of rape.
Cognitive-behavior therapy for PTSD. NewYork: Guilford.
38
Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 2017; 6(1):31-38
Foa, E.B. (2000). Psychosocial treatment of posttraumatic stress
disorder. The Journal of Clinical Psychiatry, 61(Suppl 5), 43-8.
Foy, D.W., Eriksson, C.B. & Trice, G.A. (2001). Introduction to group
interventions for trauma survivors. Group Dynamics, 5(4), 246-
51.
Greer, J.A, Park, E.R., Prigerson, H.G. & Safren, S.A. (2010).
Tailoring cognitive-behavioral therapy to treat anxiety comorbid
with advanced cancer. Journal of Cognitive Psychotherapy, 24,
294–313.
Gürel, D. (2004). Tıbbi tedaviye karşı olumsuz tutum gösteren fiziksel
ve ruhsal travmalı bir hastanın iki seanslık göz hareketleri
ile
duyarsızlaştırma ve yeniden yapılandırma tekniği ile iyileşme
süreci: Olgu sunumu. Türkiye Klinikleri Journal of Medical
Sciences, 24, 689-96.
Hawton, K. & Kirk, J. (1989). Problem-solving. In: K. Hawton, P. M.
Salkovskis, J. Kirk & D. M. Clark (Eds.), Cognitive Behavioural
Therapy for Psychiatric Problems: A Practical Guide. Oxford:
Oxford University Pres.
Horowitz, M.J. (1986). Stress-response syndromes: A review of
posttraumatic and adjustment disorders. Hospital and
Community Psychiatry, 37, 241–9.
Ironson, G., Freund, B., Strauss, J.L. & Williams, J. (2002).
Comparison of two treatments for traumatic stress: a community
based study of EMDR and prolonged exposure. Journal of Clinical
Psychology, 58, 113-28.
Kavakçı, Ö., Doğan, O. & Kuğu, N. (2010) EMDR (göz hareketleri
ile duyarsızlaştırma ve yeniden işleme): Psikoterapide farklı bir
seçenek. Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi,
23, 195-205.
Kessler, R.C., Sonnega, A., Bromet, E., Hughes, M. & Nelson, C.B.
(1995). Posttraumatic Stress Disorder in the national comorbidity
survey. Archives of Genetic Psychiatry, 52, 1048-60.
Konuk, E., Knipe, J., Eke, I., Yuksek, H., Yurtsever, A. & Ostep,
S. (2006). The effects of eye movement desensitization and
reprocessing (EMDR) therapy on posttraumatic stress disorder in
survivors of the 1999 Marmara, Turkey, earthquake. International
Journal of Stress Management, 13, 291-308.
Lanius, R.A., Vermetten, E., Loewenstein, R.J., Brand, B., Schmahl,
C., Bremner, J.D. & Spiegel, D. (2010). Emotion modulation
in PTSD: Clinical and neurobiological evidence for a dissociative
subtype. American Journal of Psychiatry, 167(6), 640-7.
Lazrove, S., Triffleman, E., Kite, L., McGlashan, T. & Rounsaville, B.
(1998). An open trial of EMDR as treatment for chronic PTSD.
American Journal of Orthopsychiatry, 68, 601-8.
Litz, B.T., Engel, C.C., Bryant, R.A. & Papa, A. (2007). A Randomized,
Controlled Proof-of-Concept Trial of an Internet Based, Therapist-
Assisted Self-Management Treatment for Posttraumatic Stress
Disorder. The American Journal of Psychiatry, 164, 1676-84.
Livanou, M. (2003). Travma Sonrası Stres Bozukluğunun Teorik
Yönleri. In: Aker T, Önder M. E. (Eds.). Psikolojik Travma ve
Sonuçları, 5US Yayınları.
McCann, I.L., Sakheim, D.K. & Abrahamson, D.J. (1988). Trauma
and victimization: A model of psychological adaptation. The
Counseling Psychologist, 16, 531–94.
Moorey, S. & Greer, S. (2002). Cognitive Behavior Therapy for People
with Cancer. New York: Oxford University Press.
Noyes, R.J. & Hoehn-Saric, R. (1998). The Anxiety Disorders.
Cambridge: Cambridge University Press.
Ramsay, R. (1990). Invited review: post-traumatic stress disorder; a
new clinical entity? Journal of Psychosomatic Research, 34(4),
355-65.
Resick, P.A. & Schnicke, M.K. (1993). Cognitive Processing Therapy
For Rape Victims: A Treatment Manual. Newbury Park, CA: Sage.
Sadock, B.J. & Sadock, V.A. (2003). Kaplan & Sadocks’s Synopsis
of psychiatry: Behavioral Sciences, Clinical Psychiatry. (9th Ed).
Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins Publishing, 623-31.
Scheck, M.M., Schaeffer, J.A. & Gillette, C. (1998). Brief psychological
intervention with traumatized young women: the efficacy of eye
movement desensitization and reprocessing. Journal of Traumatic
Stress, 11, 25-44.
Seidler, G.H. & Wagner, F.E. (2006). Comparing the efficacy of
EMDR and trauma-focused cognitive-behavioral therapy in
the treatment of PTSD: a meta-analytic study. Psychological
Medicine, 36, 1515-22.
Shapiro, F. (1995). Eye Movement Desensitization and Reprocessing.
(1st ed.) New York: Guilford Press, pp.1-65.
Shapiro, F. (1999). Eye movement desensitization and reprocessing
(EMDR): Clinical and research implications of an integrated
psychotherapy treatment. Journal of Anxiety Disorders, 13, 35–67.
Shapiro, F. (2001). Eye Movement Desensitization and Reprocessing:
Basic Principles, Protocols And Procedures. (2nd Ed). Newyork:
Guilford Press, 4-126.
Shapiro, F. & Maxfield, L. (2002). Eye Movement Desensitization and
Reprocessing (EMDR): Information Processing in the Treatment
of Trauma. Journal of Clinical Psychology, 58, 933–46.
Stickgold, R. (2002). EMDR: A putative neurobiological mechanism
of action. Journal of Clinical Psychology, 58, 61-75.
Sungur, M.Z. (1993). Davranış Tedavileri. Psikiyatri Bülteni, 2(3),
109-15.
Sungur, M.Z. (1996). Anksiyete bozukluklarının tedavisinde davranış
tedavileri. Anksiyete Monografları Serisi, 10, 431-40.
Sungur, M.Z. (1997) Bilişsel-davranışçı terapilerin gelişim öyküsü.
Psikoterapiler El Kitabı. Tangör A (Ed). Ege Psikiyatri Sürekli
Yayınları, 4, 50-66.
Sungur, M.Z. (2003). Bilişsel-davranışçı terapilerin temel ilke ve
özellikleri ve entegre yaklaşımın yararları. 3P Dergisi, 11(Ek.2),
31-8.
Tatrow, K. & Montgomery, G.H. (2006). Cognitive behavioral therapy
techniques for distress and pain in breast cancer patients: a meta-
analysis. Journal of Behavioral Medicine, 29, 17–27.
Van der Kolk B.A., Spinazzola, J., Blaustein, M.E., Hopper, J.W.,
Hopper, E.K., Korn, D.L., et al (2007). A randomized clinical
trial of eye movement desensitization and reprocessing (EMDR),
fluoxetine, and pill placebo in the treatment of posttraumatic
stress disorder: treatment effects and long-term maintenance.
Journal of Clinical Psychiatry, 68, 37-46.
Van Etten, M.L. & Taylor, S. (1988). Comparative efficacy of
treatments for post-traumatic stress disorder: a meta analysis.
Clinical Psychology & Psychotherapy, 5, 126-44.
Weiss, D.S., Marmar, C.R., Metzler, T. & Ronfeldt, H. (1995).
Predicting symptomatic distress in emergency services personnel.
Journal of Consulting and Clinical Psychology, 63, 361-8.
World Health Organization. (1993). The ICD-10 classification of
mental and behavioural disorders: diagnostic criteria for research.
Geneva: World Health Organization.
Young, J. & Beck, A.T. (1980). Cognitive Therapy Scale: Rating
manual. Philadelphia: Center for Cognitive Therapy.
Dostları ilə paylaş: |