Yazışma: Filiz İzci İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, İstanbul / Türkiye



Yüklə 117,78 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix26.03.2018
ölçüsü117,78 Kb.
#34055
növüYazı


31

 JCBPR 2017; 6(1):31−38



Travma Sonrası Stres Bozukluğunda Bilişsel Davranışçı Terapi 

ve Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme

Filiz İZCİ

1

, Gizem ÜNVEREN

2

REVIEW / DERLEME

 DOI: 10.5455/JCBPR.236616

Correspondence / Yazışma:

Filiz İzci

İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp Fakültesi, 

Psikiyatri Anabilim Dalı, İstanbul / Türkiye



E-mail: filizizci@yahoo.com 

Received / Geliş: 20.07.2016 

Accepted / Kabul: 11.10.2016

©2017 JCBPR. All rights reserved.



Öz

Bilişsel davranışçı terapi (BDT) ve göz hareketleri ile duyarsızlaştırma ve yeniden işleme (EMDR) 

uygulamaları, travma hastalarında son dönemde sık kullanılmaya başlanan tedavi yöntemlerindendir. 

Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) ve diğer travma hastalarında bu iki tedavi yönteminin 

klinikte uygulanabilirliğinin artması ile, travma hastalarında tedavi başarısı giderek artmaktadır. 

Bu makalede, travma hastaları arasında sık olarak olarak görülen TSSB’nda, BDT ve EMDR 

yöntemlerinin, uygulama şekillerinin ve tedaviye olan etkilerinin gözden geçirilmesine çalışılmıştır. 

Bu yazı ile travma sonrası akut ve kronik seyir gösteren, birden fazla psikiyatrik belirti ile giden 

hastalıkların tedavisinde BDT ve yeni kullanılmakta olan EMDR yönteminin önemine vurgu 

yapılması amaçlanmıştır. 



Anahtar Kelimeler:

 Travma, TSSB, BDT, EMDR



Abstract

Cognitive Behavioral Therapy and Eye Movement Desensitization and Reprocessing in 

Posttraumatic Stress Disorder 

Cognitive behavioral therapy (CBT) and eye movement desensitization and reprocessing (EMDR) 

are the most common treatment methods that are practiced on trauma patients in recent years. With 

the increased applicability of these treatment models in Post Traumatic Stress Disorder (PTSD) and 

on other trauma patients, success rate of these treatments on trauma patients is increasing steadily. 

In this article, it is tried to review the application forms and effects of EMDR and CBT methods 

among patients with PTSD, which is a commonly seen trauma disorder. It is aimed in this article 

to emphasize the importance of CBT and a newly treatment EMDR in post-traumatic acute and 

chronic disorders with multiple psychiatric symptoms. 

Keywords:

 Trauma, posttraumatic stress disorder, cognitive behavioral therapy, EMDR

1

İstanbul Bilim Üniversitesi Tıp 



Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, 

İstanbul/ Türkiye

2

 İstanbul Florence 



NightingaleHastanesi, Psikoloji Birimi, 

İstanbul / Türkiye



GİRİŞ

Psikolojik travma, kişinin hayatında değişiklik yapmasını gerektiren ve kişi için yeniden 

uyumu gerektiren olay olarak tanımlanmıştır (Coddington, 1972). Travma sonrası orta-

ya çıkan birden çok psikiyatrik hastalık tanımlanmıştır. Bunlar; Akut Stres Bozukluğu 

(ASB), TSSB, Uyum Bozuklukları olarak tanımlanmıştır. Bu hastalıkların özellikle 

travmanın direk etkisi ile ortaya çıktığı düşünülmektedir. Travma sonrası ortaya çıkan 

hastalıklardan biri olan TSSB’yi ele alırsak, TSSB genellikle travmatik bir yaşantının ar-

dından ortaya çıkan psikolojik bir bozukluktur. Fiziksel saldırı, cinsel istismar, şiddet, 

trafik kazaları ve endüstriyel kazalar, savaş, terör olayları, başkalarının yaralanmasına veya 

ölümüne şahit olmak, yaşamı tehdit eden hastalıklar ve deprem, tsunami, sel, kasırga 

gibi doğal afetler en yaygın olarak görülen travmatik yaşam olaylarıdır (Kessler, Sonnega, 

31



32

Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 2017; 6(1):31-38

başına örseleyici olay(lar) geldiğini öğrenme (Aile bireyinin 

ya da arkadaşının gerçek ölümü ya da ölüm olasılığı, kaba 

güçle ya da kaza sonucu olmuş olmalıdır), d) Örseleyici ola-

yın sevimsiz ayrıntıları ile yineleyici biçimde ya da aşırı bir 

düzeyde karşı karşıya kalma (örneğin; felaket sonrası insan 

kalıntılarını toplayan kişiler, çocuk istismarının ayrıntıları 

ile yeniden karşılaşan polis memurları) Ancak bu tip bir 

karşı karşıya gelme, işle ilgili olmadıkça, elektronik yayın 

ortamları, televizyon, sinema ya da görseller aracılığı ile ol-

muş ise bu ölçütün uygulanamayacağı belirtilmiştir (APA, 

2013). 

Travmaya Bağlı Oluşan Ruhsal 

Bozukluklar

Travma sonucunda kişiler, bireysel, toplumsal ve biyolojik 

etkenler, travmanın tipi, şiddeti, yaşanma biçimi ve diğer 

birçok etkene bağlı olarak çeşitli tepkiler vermektedir. 

Sonuçta bir kısmı doğrudan maruz kalınan travmatik de-

neyim ile ilişkilendirilen, bir kısmı ise travma ile dolaylı 

olarak ilişkilendirilen pek çok ruhsal bozukluk gelişmek-

tedir. Bunlar, doğrudan travma ile ilişkilendirilen ruhsal 

bozukluklar, ASB, TSSB, Uyum Bozuklukları iken, do-

laylı olarak travma ile ilişkilendirilen ruhsal bozukluklar, 

Dissosiyatif Bozukluk, Borderline Kişilik Bozukluğu, 

Konversiyon Bozukluğu, Somatizasyon Bozukluğu, Yeme 

Bozuklukları, Depresyon, Diğer Anksiyete Bozuklukları 

(yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluğu, vb.), 

Psikotik Bozukluklardır (Baysak, 2010). 

TSSB

TSSB, kişinin aşırı travmatik bir stresörle karşılaşmasından 

ya da duymasından sonra, olayların kişiye sıkıntı veren bir 

biçimde yeniden yaşanması, kaçınma davranışı gösterme, 

duygulanımda küntlük ile birlikte otonomik, disforik ve 

bilişsel bulguların değişik derecelerde bulunması ile karak-

terize bir ruhsal bozukluktur (Sadock ve Sadock, 2003). 

Travmatik olaylara karşı gelişen bir aydan kısa süren tep-

kiler ASB ve daha hafif olduklarında ise Uyum Bozukluğu 

olarak tanımlanır. ASB ve TSSB’den stres etkeninin genel-

de daha hafif olmasıyla ve TSSB’nin temel belirtilerinden 

olan yeniden yaşama belirtilerinin olmamasıyla ayrılmak-

tadır. Baskın özellik kısa veya uzamış depresif reaksiyon, 

diğer duygu ve davranış bozukluklarıdır (WHO, 1993). 

Weiss ve arkadaşlarına (1995) göre, TSSB gelişimi için 

risk grupları arasında yalnızca travmaya doğrudan maruz 

kalanlar değil, travmaya maruz kalan bireylerle çeşitli şe-

killerde ilişki kuran bireyler de yer alır. 

Bromet, Hughes ve Nelson, 1995). Yetişkinlerde görülen 

TSSB’ye yönelik psikososyal müdahalelerde destekleyici, 

psikodinamik, BDT, maruz bırakma, EMDR gibi farklı 

yaklaşımlar ve modeller kullanılmaktadır (Foa, 2000; Foy, 

Erikson ve Trice, 2001). Son yıllarda yapılan bir derleme-

de, TSSB tedavisinde Travma odaklı BDT ve EMDR’nin 

diğer terapilerden üstün olduğu bildirilmiştir (Bisson ve 

Andrew 2007). Foa ve Rothbaum (1998), TSSB’de uygu-

lanan BDT’nin, travmaya maruz bırakmayı içerdiğini ve 

TSSB’ ye bağlı bilişsel ve davranışsal kaçınmayı hedefledi-

ğini belirtmişlerdir. Bunun yanında EMDR ise, bilgi işle-

me süreçlerini kolaylaştıran ve travmatik anı parçalarının 

bütünleşmesini sağlayan yenilikçi bir terapi yöntemidir. 

Kişinin travmatik yaşantısına ilişkin bilgi işleme sürecini 

yeniden işlemleyerek kişiyi rahatsız eden travmatik olayla 

ilgili düşünceleri, görüntüleri, duygu ve duyumları orta-

dan kaldırmayı amaçlamaktadır (Foa, 2000; Foy ve ark., 

2001; Stickgold, 2002). Bu derlemede, TSSB hastalarında 

BDT ve EMDR tedavi yöntemlerinin yeri ve etkisini göz-

den geçirmek amaçlanmıştır. 



Travma

“Travma” sözlük anlamı olarak ‘Bir doku veya organın ya-

pısını, biçimini bozan ve dıştan mekanik bir tepki sonucu 

oluşan yara’ şeklinde tanımlanmıştır. Tıpta fiziksel ve ruh-

sal travmalar olarak iki farklı anlamda kullanılmaktadır. 

Coddington (1972), yaptığı bir çalışmada psikolojik trav-

mayı, kişinin hayatında değişiklik yapmasını gerektiren ve 

kişi için yeniden uyumu gerektiren olay olarak tanımlamış-

tır. Amerikan Psikiyatri Birliği’nin Diagnostic and Statistical 

Manual of Mental Disorders (DSM)-IV-TR’deki tanımına 

göre travma, kişinin gerçek bir ölüm ya da ölüm tehdidi 

yaşaması, kendisinin ya da bir başka kişinin fiziksel bütün-

lüğüne karşı bir tehdit olayı yaşaması ya da tanıklık etmesi 

ya da ailesinden birinin veya başka bir yakınının beklen-

medik ölümünü, şiddete maruz kalarak öldürülmesini, ağır 

yaralanmasını öğrenmesi sonucunda kişide dehşete düşme, 

korku ve çaresizlik benzeri duygularının ortaya çıkmasıdır 

(APA, 2000). DSM-V’de ise travma, gerçek bir ölüm veya 

ölüm tehdidi, ciddi yaralanma veya cinsel şiddete maruzi-

yet şeklinde tanımlanmıştır. Travmaya uğrama yolları ayrı 

kriterlerle belirtilmiştir (Çolak, Kokurcan ve Özsan, 2010). 

DSM-V tanımına göre, kişi olayı aşağıdaki yollardan biri 

ya da daha fazlası ile gerçek ya da göz korkutucu şekilde 

ölümle, ağır yaralanmayla karşılaşmış ya da cinsel saldırıya 

uğramış olmalıdır: a) Doğrudan örseleyici olay(lar) yaşama, 

b) Başkalarının başına gelen olay(lar)ı doğrudan görme, ta-

nıklık etme c) Bir aile yakınının ya da yakın arkadaşının 



İzci ve ark.  

n

  Travma Sonrası Stres Bozukluğunda Bilişsel Davranışçı Terapi ve Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme 



33

TSSB’nin Tarihçesi

19. yy.’da şiddetli biçimde yaşanan travmanın psikolojik ve 

psikofizyolojik etkileri giderek daha çok ilgi çekmeye baş-

lamıştır. Amerikan iç savaşında savaşmış olan askerlerde 

fiziksel ve zihinsel tükenme ile “asker kalbi” olarak tanım-

lanmıştır (Ramsay, 1990). Özellikle savaş travmasına bağlı 

olarak gelişen ve süreğen nitelik kazanan TSSB belirtileri-

nin yaygınlaşması, ortaya çıkan sosyal ve mesleki işlevsel-

likteki bozulmayla birlikte 1980 yılında DSM-III sınıfla-

ma sisteminde önemli bir klinik antite olarak TSSB için 

ayrı bir tanıma yer verilmiştir. DSM-III-R ve DSM-IV’de 

değişikler yapılmış ve ASB DSM-IV’de sınıflamaya eklen-

miştir (Noyes ve Hoehn-Saric, 1998). Lanius ve arkadaşları 

(2010), DSM-IV ve ICD-11 sınıflama sistemlerinin travma 

ile ilişkili ruhsal bozuklukların ve özellikle TSSB’nin önemli 

bir antite olarak varlığını devam ettireceği, dissosiyatif özel-

likler gösteren alt tip gibi bazı yeni alt bölümlemelerin ve 

alt tiplerin geliştirileceği öngörmektedir. DSM-V e kadar 

anksiyete bozuklukları içinde değerlendirilen TSSB, DSM 

V’de ise travma ve stresörle ilişkili bozukluklar bölümü için-

de ASB ve Uyum Bozukluğu ile birlikte yer almıştır. DSM-

V’de TSSB “korku” kökenli tanımlanmış bir bozukluk 

olmaktan ziyade anhedonik/disforik belirtiler de gösterebi-

len, negatif bilişler ve kızgınlık, dürtüsellik, kendine zarar 

verme gibi davranışsal belirtileri de olabilen bir sendrom 

olarak tanımlanmıştır. DSM-V’de akut, kronik kavramları 

kaldırılmış olup “gecikmeli dışavurum gösteren tip” tanım-

lanmış, ancak “kimi belirtiler kısa süre içinde başlamış olsa 

da” ibaresi eklenmiştir. Ayrıca dissosiyatif belirti gösteren 

TSSB’nin ayrıca kodlanması istenmiş ve derealizasyon ve 

depersonalizasyon alt başlıkları eklenmiştir (APA, 2013). 

Bilişsel Terapinin Tanımı ve Tarihçesi

Modern ruhbilim içinde düşünceye hak ettiği yeri veren 

ilk kişi, New York’ lu psikolog Albert Ellis’tir. Ellis’in ku-

rucusu olduğu Düşünsel Duygulanımcı Terapi, insanın 

ruhsal sorunlarının büyük ölçüde bireyin akılcı ve gerçe-

ğe uygun olmayan inançlarından kaynaklandığını savun-

maktadır (Ellis, 1994). Daha sonra 1960’lı yıllarda Aaron 

T. Beck’in geliştirdiği Bilişsel Terapinin düşüncenin ruhsal 

patolojilerin kavramsallaştırılmasındaki yerini psikoloji ve 

psikiyatri alanına kabul ettirmiştir (Beck, 1967). 

Hawton, Salkovskis, Kirk ve Clark (1989) çalışmalarında, 

Beck tarafından formüle edilen bilişsel terapinin, çeşitli 

ruhsal bozuklukları (örneğin, depresyon, anksiyete, fobi-

ler, ağrı sorunları, vb.) tedavi etmekte kullanılan etkin, 

yönlendirici, yapılandırılmış bir yaklaşım olduğundan 

bahsedilmektedir. Young ve Beck (1980), hastanın düşü-

nüşünü tekrar değerlendirerek ve düzelterek sorunlarına 

ve daha önce aşılmaz sandığı ortamlara egemen olmayı öğ-

rendiğini söylemişlerdir. Beck (1987), bilişsel yöntemlerle 

hastanın özgül hatalı kavramlaştırmalarını ve uyuma yö-

nelik olmayan varsayımlarını tanımlayarak göstermeyi ve 

test etmeyi amaçlamıştır. Clark ve Teasdale’e (1982) göre, 

çeşitli sözel yöntemler özgül bilişlerin ve varsayımların al-

tında yatan mantığı ve temeli keşfetmek için kullanılır.



Bilişsel Terapilerin Temel Özellikleri

Davranışçı yaklaşımlar klasik uyaran-tepki modeli üzerinde 

kurulmuştur. Bilişsel psikoloji ise uyaranla tepki arasındaki 

mental süreçleri inceler. Bilişsel modele göre A noktasın-

daki olaya (uyaran) C noktasında verilen duygusal yanıtı 

(tepki) belirleyen, A ile C arasındaki B noktasında A olayı 

ile ilgili olarak yapılan yorumdur. B noktasındaki otomatik 

düşünceler bu yorumun ne biçimde yapılacağını belirler. 

Başka bir deyişle B noktasında A olayı ile ilgili yapılan farklı 

yorumlar, C noktasında farklı duyguların ortaya çıkması-

na neden olur (Sungur, 1997). Biliş önceliği (primacy of 

cognition) olarak bilinen bu kavram, duyguların öncesinde 

düşüncelerin olduğunu dile getirmektedir (Sungur, 2003).

Yapılan çalışmalarda (Beck ve Emery, 1985; Sungur, 

1997), bilişsel terapilerin temel ilke ve özellikleri şöyle 

sıralanmıştır: 

a)   Bilişsel terapiler bilişsel model üzerine kurulmuşlardır. 

Başka bir deyişle, yaşanan bir olay sonunda hangi tür-

den bir duygunun ortaya çıkacağını belirleyen olayla 

ilgili yapılan yorumlar, yani düşünce biçimleridir, 

b)   Bilişsel terapiler davranış tedavileri gibi soruna yöne-

lik, zamanla sınırlı, hastayla işbirliği üzerine kurulu, 

yapılandırılmış terapilerdir, 

c)   Bilişsel terapiler terapist ile hastanın ortak çabalarını 

ve işbirliğini gerektirir. Bu bağlamda bilişsel terapiler 

aynen davranış terapileri gibi hastaya yapılan işlemler 

değil, hasta ile birlikte yürütülen işlemlerdir, 

d)   Hastanın düşünce ve inançları birer hipotez gibi kabul 

edilmelidir. Her bir düşünce veya hipotez uygunluğu 

(doğruluğu değil) gözden geçirilmeli ve bu işlem so-

nunda desteklenmeli veya çürütülmelidir, 

e)   Hipotezlerin sorgulanması sırasında soru sorma biçi-

mi temel terapötik araçtır. Başka bir deyişle sorgulama 

hastanın temel düşünce ve inançlarını tehdit etmeden 

yapılmalıdır. Hastaya yönlendirme aracılığıyla bir far-

kındalık sağlamak (guided discovery), inançlarındaki 




34

Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 2017; 6(1):31-38

ve düşüncelerindeki tutarsızlıkları göstermekten çok 

daha etkilidir, 

f)   Sorulan sorular: hastanın düşünce biçimlerini anla-

masını, düşüncelerindeki çeşitli bilişsel çarpıtmaların 

farkına varmasını, düşünce biçim ve içeriğinin daha 

uyumlu olanlarla yer değiştirmesini, düşünce ve buna 

bağlı davranışları ile ilgili olarak geleceğe yönelik daha 

gerçekçi planlar yapmasını sağlamalıdır, 

g)   Sorulan kapalı uçlu sorular bazen açık uçlu sorular-

dan daha uygun olabilir, h) Bilişsel terapiler yapılan-

dırılmıştır terapilerdir. Çeşitli belirsizlikleri nedeniyle 

anksiyetesi artmış hastalar için en azından başlangıçta 

yönlendirici bir yaklaşım oldukça yarar sağlayacaktır, 

i)   Bilişsel terapiler davranış terapileri gibi sorun çözmeye 

yönelik yaklaşımlardır. Önce sorunlar sıralanır, ardın-

dan bu sorunlar üzerinde ayrı ayrı çalışılır. Böyle bir 

yaklaşım sorunların çözümüne terapistin istediği yer-

den değil, hastanın istediği yerden başlamak anlamına 

da gelir. Böylelikle hastanın terapiye uyumu arttırıl-

mış olur, 

j)   Bilişsel terapiler anlaşılamayanı anlaşılır duruma ge-

tirmeyi amaçladığından, bilgilendirme çok önemlidir. 

Karşılıklı bilgi alışverişi tedavide sık olarak yapılmak-

ta, terapistle hasta, hasta-hekim ilişkisinden öteye in-

san-insana bir ilişki içine girmektedir, 

k)   Bilişsel terapiler tümevarım metoduna dayalıdır. 



Davranışçı Terapilerin Temel Özellikleri

Sungur (1993), davranış tedavilerini oldukça genel bir 

tanımla, öğrenme ilkelerinin davranış bozukluklarının 

analiz ve tedavilerine sistematik bir biçimde uygulanı-

şı olduğunu belirtmiştir. Öğrenme kuramları yönünden 

anksiyete bozuklukları klasik koşullanma ile oluşan ve 

edimsel koşullanma ile devam eden klinik tablolardır. 

Klasik koşullandırma kuramına göre nötral yani özünde 

korkutucu olmayan bir uyaran (koşullu uyaran), fobik 

bir uyaranla yani nötral olmayan korkutucu bir uyaran-

la (koşulsuz uyaran) eşleştirildiğinde koşullu uyaran nötr 

özelliğini kaybederek itici/rahatsızlık verici bir uyaran ha-

line gelir. Klasik uyaran-tepki kuramına göre koşullu uya-

ran (özünde korkutucu olmayan) zaman zaman koşulsuz 

uyaran (korkutucu olan) ile pekiştirilmez ve yalnız başına 

verilmeye devam edilirse, giderek uyarıcı veya itici özelli-

ğini kaybeder. Bu teoriye aykırı gibi görünen klinik özellik 

edimsel koşullanma ile açıklanabilir. Edimsel koşullanma 

bir davranış parçacığının kendi doğurduğu sonuçlara bağlı 

olarak değişikliğe uğraması sürecidir. Kişi anksiyete oluş-

turabilecek ortamlardan ya uzak durur (kaçınma davranış-

ları) ya da kaçınma mümkün değilse ortamda bulunma 

süresini kısaltır, yani kaygısı artınca ortamı terk eder (kaç-

ma davranışları). Davranışçıların “İki Aşamalı Teori”si 

olarak bilinen bu teori Alıştırma İlkesi’ne dayalı tedavi-

lerin temel ilkesidir. Alıştırma tedavisi (exposure therapy) 

kişiyi kaçınma davranışlarına neden olan yer/durum/nes-

ne/düşünce/imajlarla yeterince süre karşı karşıya getirerek 

kaçınma davranışlarının sönmesini ve alışma durumunun 

ortaya çıkmasını sağlamaktır (Sungur, 1996). 



TSSB ve BDT

TSSB’yi açıklamaya yönelik birkaç bilişsel kuram çerçe-

vesinde farklı açıklamalar yapılmıştır. Horowitz’in (1986) 

yaptığı çalışmada, TSSB’nin kişinin var olan şemaları ile 

tehdit edici olay sırasındaki algısını örtüştürme ve travma-

ya bağlı gelişen uyarılma ile kişinin bunu normal düzeyde 

tutma isteği arasındaki çatışmadan kaynaklandığı ileri sür-

müştür. McCann, Sakheim ve Abrahamson (1988), trav-

matik olayın kişinin önceden var olan, dünyaya ve kendilik 

algısına ait yerleşik bilişsel şemaları bozduğunu, travmanın 

niteliğine ve doğasına bağlı olarak olumsuz ve bireyin uyu-

munu bozacak nitelikte yeni şemaların oluştuğunu belirt-

mişlerdir. Foa ve Kozak, (1986) ise, TSSB’nin bilgi işleme-

deki kusurdan ileri geldiğini öne sürmektedir. Buna göre 

travmatik deneyimin yaşandığı andaki uyaranlara ait bilgi 

sözel, davranışsal ve fizyolojik tepkiler olarak kişinin belle-

ğinde “korku yapıları” olarak yerleşmekte, kişi benzeri ola-

yı yeniden yaşadığında bu bellek bölgesi aktive olmakta ve 

bireyin tehlikeli durumlardan kaçınmasını sağlamaktadır. 

Travma sonrasında bireyin temel varsayımları zedelendiği 

halde insanlar sıklıkla güvenli ve anlamlı bir dünya inancını 

sürdürmektedir. Livanou’a (2003) göre bu durum dünyayı 

tehdit edici olarak görmekten kaçınma arzusuna bağlıdır. 

Foa ve Rothbaum (1998), TSSB için BDT travmaya maruz 

bırakmayı içerdiğini ve TSSB’ ye bağlı bilişsel ve davranış-

sal kaçınmayı hedeflediğini belirtmişlerdir. BDT, travma 

yaratan olaylara odaklanmanın yanı sıra kaygıyla başetme 

(ör. gevşeme), psikoeğitim ve Cognitive Restruction (CR) 

teknikleri gibi bileşenleri içeren yapılandırılmış bir tedavi 

yöntemidir. TSSB hastalarında uygulanan BDT yöntem-

lerinden biri, öncelikle kaygı yatışıncaya kadar travma ile 

ilgili korkutucu uyarımlarla (görsel ve içsel) yüzleşmeye 

odaklı Prolonged Exposure’dir (PE). Resick ve Schnicke’e 

(1993) göre, bir diğer yöntem, travma ile ilgili olarak yer-

leşmiş olan problemli bilişsel süreçlerin tespit edilip yerini 

daha adaptif bilişsel süreçlerin almasını sağlamayı hedefle-

yen Cognitive Processing Therapy’dir (CRT).

TSSB’de kullanılan terapi yöntemlerin amaçları aşağıdaki 

gibidir: 



İzci ve ark.  

n

  Travma Sonrası Stres Bozukluğunda Bilişsel Davranışçı Terapi ve Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme 



35

Prolonged Exposure (PE): korkularla yüzleşmenin ve bun-

ları kontrol etmeyi öğrenmenin önemini vurgulayarak, 

yaşanan travmayla güvenli şekilde yüzleşmeyi hedefler. 

Görüntüleme, yazma veya olayın yaşandığı yerlere ziyaret 

gibi uygulamalar sırasında hastalara duygularını nasıl idare 

edeceği konusunda destek sağlanır (Litz, Engel, Bryant ve 

Papa, 2007). 

Cognitive Restruction (CR): Bazı olgular olayları olduğun-

dan farklı hatırlayabilirler, gerçekçi olmasa da suçluluk-u-

tanç hissedebilirler. Hedef kötü anıların mantıklı hale 

getirilmesi, istismar olayına gerçekçi bir bakış açısı sağla-

maktır (Litz, Engel, Bryant ve Papa, 2007). 

Stresle Başa Çıkma Yöntemleri: Litz ve arkadaşları (2007), bu 

uygulama ile anksiyetenin nasıl azaltılabileceğinin öğretile-

bilir olduğunu söylemektedirler. Amaç, CR’ ye benzer bi-

çimde, hastanın anılara sağlıklı bakabilmesini sağlamaktır. 

BDT’nin etkililiği konusunda; Bisson ve Andrew (2007), 

Travma odaklı BDT’nin, tedavi görmeyenlerle ve stresle 

baş etme, destekleyici/yönlendirici olmayan tedavilerle 

kıyaslandığında TSSB kriterlerinin tümü üzerinde klinik 

olarak etkili olduğu göstermişlerdir. Akut veya kronik 

TSSB olan afet mağdurlarında Travma odaklı BDT, te-

davide ilk seçenek olarak tavsiye edilmektedir. TSSB de 

uygulanacak BDT süresi; TSSB tek bir olaya bağlıysa 45-

60 dakika uzunluğunda 8-12 görüşme yapılır. Seanslarda 

travmatik olay tartışılıyorsa görüşme süreleri daha uzun 

olmalıdır (90 dakika). Görüşmeler ise, ilk görüşme ve gö-

rüşmelerde danışanla terapötik işbirliği kurmak ve danışa-

nı travma yasayanlarda travma sonrası ortaya çıkabilecek 

tepkiler konusunda bilgilendirmek, nefes eğitimi gibi gev-

şeme tekniklerini tanıtmak ve danışanı bunları uygulama 

konusunda eğitmek, danışanı travmaya maruz bırakma 

tekniği ve gerekçeleri konusunda bilgilendirmek şeklin-

de olmalıdır. Maruz bırakma genellikle kişinin travmayla 

ilgili anılarını gözünde yeniden canlandırarak anlatması 

veya bu anıları hikaye tarzında yazmasının sağlanması şek-

linde olur. In vivo maruz bırakma uygulamasında ise Foa 

ve Kozak (1986), danışanın travmayla bağlantılandırması 

sonucunda kendisinde güçlü duygular uyandırdığı veya 

fiziksel bazı tepkilere yol açması nedeniyle kaçındığı du-

rumlarla yüzleşmesini sağladığını söylemektedirler. 

EMDR Tanımı ve Tarihçesi

EMDR, bilişsel, davranışçı ve danışan merkezli yaklaşım-

lar gibi çok iyi bilinen farklı yaklaşımların öğelerini bir 

araya getiren bir yöntemdir (Shapiro, 1999). EMDR, 

savaş stresi, taciz, doğal afetler veya çocukluk döneminde 

yaşanan örseleyici olaylar gibi rahatsız edici yaşam dene-

yimlerinin neden olduğu duygusal sorunların yanı sıra, 

fobi, performans kaygısı, panik bozukluk, beden algısının 

bozukluğu, çocuklarda travma belirtileri, yas, kronik ağrı, 

taciz, tecavüz ve başka sorunların tedavisinde kullanılan 

bilişsel, davranışsal ve danışan merkezli yaklaşımlar gibi 

çok iyi bilinen farklı yaklaşımların öğelerini bir araya geti-

ren psikoterapi yöntemidir (Shapiro, 2001). 

EMDR, 1987 yılında ilk kez Francine Shapiro adlı bir kli-

nik psikolog tarafından travmatik yaşantıların tedavisinde 

kullanılmak üzere geliştirilmiştir. Shapiro’nun Uyumsal 

Bilgi İşleme (UBİ) modeline göre; bir bilgi eğer sıkıntı 

verici ya da travmatik ise tam olarak işlenemez. Bellekte 

olayla ilgili ilk algılar, beraberinde çarpıtılmış düşünce ve 

algılar olarak depolanacaktır. TSSB’nin “intrusive” (girici) 

belirtilerinin, travmanın işlenmemiş algı, afektif ve bilişsel 

elemanlarından kaynaklandığı varsayılır. Göz hareketleri 

ve diğer bilateral (iki yönlü ses ya da dokunma uyaranı 

gibi) uyaranların bilgi işlemeyi uyardığı varsayılmaktadır 

(Kavakçı, Doğan, ve Kuğu, 2010). 

EMDR ile tedavi rasyoneli, travmatik bir olay olduğun-

da bilgi işleme için gerekli olan uyarıcı/engelleyici denge-

nin zarar gördüğü saptamasına dayanmaktadır (Shapiro, 

1995). Göz hareketleri uyarıcı/engelleyici dengeyi yeniden 

kurup “donmuş” bilginin duyarsızlaştırılmasını sağlayarak 

bilgi işlemeyi ve uyarlanmış bir bütünleşmeyi sağlamakta-

dır. Bilgi işleme, olumsuz etkinin nötrlenerek travmatik 

imgenin difüzyonu ve olumlu düşüncenin yeniden kurul-

ması sayesinde gerçekleşir. Bireyin tedaviye alınabilmesi 

için anının resimli bir imgesini oluşturabilmesi, kendine 

ait olumsuz ifade ya da düşüncesi ve duygusal tepkisini 

gösterebiliyor olması gereklidir (Gürel, 2004). 

EMDR sekiz evrede uygulanır. İlk iki evre bir seansta 

tamamlanırken, diğer beş evrenin seans sayısı farklılık 

gösterebilir. 

1.  Evre: Öykü alma, EMDR için hastanın hazırlığını de-

ğerlendirme, tedavi planı geliştirme ve EMDR tedavisi 

için uygun hedefleri belirleme aşamasıdır. 

2.  Evre: Hastanın hazırlanmasını içerir. Göz hareketi veya 

başka iki yönlü uyarım tekniklerinden birini seçmesi 

sağlanır. 

3.  Evre: Travmatik anının işlenmesi başlar. Hedef anıyı 

temsil eden bir resim belirlenir. Hastadan bu resimle 

beraber gelen, onun hatırlattığı algılar, bilişler, duygu 

ve beden duyumları istenir. 




36

Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 2017; 6(1):31-38

4.  Evre: Duyarsızlaştırmadır. Bu aşamada iki yönlü uyarım 

verilmeye başlanır, uyarım zaman zaman kesilerek has-

taya nelerin canlandığı sorulur. Temalar duygusal, dav-

ranışsal bilişsel ve fizyolojik ya da olayla ilgili olabilir. 

5.  Evre: Bu evre, hedeflenen anıyı hastanın sıkıntı yaşa-

madan anımsaması ile başlar. Hastanın bu anı ile ilgili 

ifadeleri teşvik edilerek içgörüsünün sağlamlaşmasına 

çalışılır. 

6.  Evre: Beden taraması aşamasıdır. Hastadan hedef resim 

ve olumlu bilişe odaklanırken bedende herhangi bir 

gerginlik olup olmadığına dikkat etmesi istenir. Hasta, 

rahatsız edici bir beden duyumu bildiriyorsa rahatlaya-

na kadar işlemeye devam edilir. 

7.  Evre: Kapama aşamasıdır. Hastadan bu aşamada otu-

rum bittikten sonra da işleyişin devam edeceğini, yeni 

iç görüler, düşünceler, anılar ve rüyalar fark edebileceği 

eğer bu olursa yalnızca ne yaşadığına odaklanması ve 

bunu ayrıntılarıyla not etmesi istenir. 

8.  Evre: Tekrar değerlendirme seansıdır ve ilk uygulama-

dan sonraki her seansın başlangıç aşamasıdır. Tedavinin 

etkisi değerlendirilir, hem de odaklanılması gereken ko-

nular hakkında bilgi edinilir. Yeni hedefler belirlenerek 

yeni bir EMDR seansına başlanır (Shapiro, 2001). 

Travma ve EMDR 

EMDR yaklaşımına göre, travma ile ilgili anı bellekte uygun 

olmayan bir biçimde depolanır ve bu geçmiş yaşantı “dü-

ğüm” olarak adlandırılır. Düğüm, terapötik olarak çözül-

mesi hedeflenen, anı ağlarının merkezinde bulunan, biyo-

lojik olarak depolanmış olan deneyimdir. Uygun olmayan 

biçimde depolanan bu anılar, işlevsel olmayan tepkilerin 

verilmesi ve kendilik algısının zayıflamasının en temel ne-

denidir. Şu andaki yaşantılar var olan anı ağları ile bağlantı-

da olduklarından, işlevsel olmayan bir biçimde depolanmış 

anı ile beslendiklerinde uygunsuz bir biçimde yerleşebilirler. 

Bellekte depolanan anılar, görüntü, düşünce, duyumlar gibi 

bilgilerden oluşurlar. Bilgi, “donmuş” bellek sisteminde de-

ğişmemiş/ işlenmemiş şekilde, nörobiyolojik seviyede başka 

bilgilerle uyum sağlayacak şekilde işlenmeden depolanmış 

olabilir. Birbiri ile ilişkili, temeldeki hedef anılar (düğüm-

ler) özgün halleriyle (değişmeden-işlenmeden) depolanmış-

lardır ve şimdiki zamanı önemli şekilde etkilerler. Birçok 

insanın hayatı boyunca benzer sorunları tekrar tekrar ya-

şamasının nedeni, işlenmemiş travmatik anıları olabilir. Bu 

anılar işlendiğinde, bilgi, bozukluktan işlevselliğe doğru 

hareket eder. Bilgi işleme, işlevsel olmayan verileri donma 

durumundan çıkarıp uyum sağlayıcı bir çözüme doğru gö-

türür. Bozukluktan işlevsel olana doğru hareket eder, daha 

yüksek uyum sağlama gerçekleştikçe düzelme artar (Shapiro 

ve Maxfield, 2002). 



TSSB ve EMDR

EMDR’nin TSSB’de etkili olduğu kanıtlanmıştır (Bisson 

ve Andrew, 2007). EMDR’nin belirtilerde bir çok tedavi-

den daha hızlı düzelme sağladığı (Ironson, Freund, Strauss 

ve Williams, 2002) ve daha az tedavi seansı gerektirdiği 

(Van Etten ve Taylor, 1988) ve Travma odaklı bilişsel te-

rapi ile eşit etkili olduğu bildirilmiştir (Seidler ve Wagner, 

2006). Konuk, Knipe, Eke, Yüksek, Yurtsever ve Ostep 

(2006), 1999 depremi sonrası TSSB tanısı alan 47 olgu-

ya ortalama beş seans 90 dakikalık EMDR uygulamışlar 

ve katılımcıların bildirimine göre TSSB belirtilerinde 

belirgin azalma olduğunu bulmuşlardır, 6 ay sonra yapı-

lan izlemde, iyilik halinin devam ettiğini saptamışlardır. 

Gürel (2004), yaptığı bir olgu bildiriminde, fizik tedavi 

ve rehabilitasyon kliniğinde yatan, trafik kazası sonrası 

TSSB ve bedensel yaralanması bulunan ve hiçbir tedavi-

yi kabul etmeyen bir hastaya iki seans EMDR uygulamış 

ve hasta travmatik anıların etkisinden kurtularak, tedavi 

sürecini kabul etmiş ve iyileşme sürecinin takipte artarak 

devam ettiğini belirtmiştir. Barrowcliff, Gray, Freeman ve 

MacCulloch (2004), EMDR terapisi sırasında göz hare-

ketlerinin, gözlerin sabit olduğu durumun tersine, olum-

suz otobiyografik anılarla beraber olan canlılığı, emos-

yonel değeri ve elektrodermal aşırı uyarılmayı azalttığını 

göstermişlerdir. Stickgold (2002), EMDR’nin nörobiyo-

lojisi ile ilgili makalesinde, uyku fizyolojisi çalışmaların-

dan yararlanan bir model geliştirmiştir. Ona göre TSSB, 

Rapid eye movement (REM) uykusu sırasındaki beynin 

normal fonksiyonunu değiştirebilir. EMDR, REM uyku-

su sırasında oluşan bellek bütünleşmesi için gereken özel 

fizyolojik durumu karşılar, bu durum iyileşme için gerek-

lidir. Tekrarlayan sakkadik göz hareketleri beyin sapının 

REM üreten mekanizmalarını başlatabilir. REM benzeri 

durum şeklindeki bu oryantasyon yanıtı, travmatik anı-

ların kortikal bütünleşmesini kolaylaştırır. EMDR ile ak-

tive olan sistemler beyni, kendiliğinden, REM uykusuna 

benzer bellek işleme moduna kaydırır. Bu REM benze-

ri durum, hipokampus tarafından düzenlenen epizodik 

anımsamaların müdahalesi olmaksızın assosiatif kortikal 

ağlardaki bütünleşmeye izin verir. EMDR, iki nedenden 

dolayı, REM uykusundan daha fazla işe yarar. Birincisi, 

REM uykusundan farklı olarak, EMDR tedavisi sırasında, 

danışan, iki yönlü uyarıma başlamadan önce neyi zihninde 

tutmak istediğine, dolayısıyla neyi işlemek istediğine kendisi 

karar verebilir. İkinci olarak, terapistlerin dikkatli yönetimi 

eşliğinde, kaygı ve korku düzeyi EMDR tedavisi süresince 

düşük seviyelerde tutulabilir. Bergman’nın (2008), yayın-

lanan bir makalesinde, EMDR’nin etki mekanizması hak-

kındaki görüşlerini geliştirmiştir. Travma belleği beynin sağ 



İzci ve ark.  

n

  Travma Sonrası Stres Bozukluğunda Bilişsel Davranışçı Terapi ve Göz Hareketleri ile Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme 



37

tarafında lokalize olarak bildirilmektedir. İki yönlü uyarım 

hemisferler arası iletişime, travma materyalinin konuşma ve 

dil alanlarıyla bütünleşmesine izin verir. EMDR’nin etkisi 

ile hemisferik lateralitenin onarılması, bellek bütünleşmesi, 

somatosensoryal (beden-algı) bütünleşmesi ve dinamik nö-

ral ağların senkronize olması sonucu somatosensoryal-kog-

nitif (beden-algı-biliş) bütünleşme oluşmaktadır. Travma 

sırasında talamo-kortikal bağlanma bozulur, EMDR tala-

musu aktive eder ve bu bozulmayı onarır.



SONUÇ

Travma, ASB, TSSB, Uyum Bozuklukları, Depresif 

Bozukluklar ve Anksiyete Bozuklukları gibi birden fazla 

ruhsal bozukluğa sebep olabilmektedir. Ruhsal bozukluk-

ların ortaya çıkması, kişiyi, çevresini ve yaşam kalitesini 

ciddi anlamda etkileyen bir duruma sebep olabilir. Travma 

tedavisinde medikal tedavi, BDT, psikodinamik terapi, 

maruz bırakma ve EMDR gibi bir çok tedavi şekli kulla-

nılabilmektedir. Son yıllarda yapılan bir gözden geçirme 

çalışmasında, TSSB tedavisinde, Travma odaklı BDT ve 

EMDR’nin diğer terapilerden üstün olduğu bildirilmiştir 

(Bisson ve Andrew, 2007).

BDT, genellikle otomatik düşünceleri saptama, günlük 

tutma, gevşeme ve başa çıkma, beceri eğitimini ve bilişsel 

yeniden yapılanmayı içerir (Tatrow ve Montgomery, 2006; 

Anderson, Watson ve Davidson, 2008). Bu tedavi teknik-

leri sıkıntıları tanıma ve iyileştirmeye, uyumsuz düşünce 

ve davranışlarını değiştirmeye ve yaşam kalitesini yükselt-

meye odaklanmakta, hastanın günlük hayatında kendini 

daha iyi hissetmesini sağlamak amacıyla kullanılmaktadır 

(Moorey ve Greer, 2002; Greer, Park, Pigerson ve Safren, 

2010). Travmada BDT ise, travma yaratan olaylara odak-

lanma, kaygıyla başetme (ör. gevşeme), psikoeğitim ve CR 

teknikleri gibi bileşenleri içeren yapılandırılmış bir tedavi 

yöntemi olarak kullanılmaktadır (Foa ve Rothbaum, 1998). 

TSSB’nin bilgi işlemedeki kusurdan ileri geldiği düşünül-

müştür. Travmatik olayın yaşandığı andaki uyaranlara ait 

bilgiler, sözel, davranışsal ve fizyolojik tepkiler olarak kişi-

nin belleğinde “korku yapıları” olarak yerleşmektedir. Kişi 

benzeri olayı yeniden yaşadığında bu bellek bölgesi aktive 

olmakta ve bireyin tehlikeli durumlardan kaçınmasını sağ-

lamaktadır. TSSB’de ise bu “korku yapılarının” daha geniş 

olduğu, uyaran fazlalığı ve yanıt fazlalığı içerdiği, özgün bir 

uyarandan çok geniş bir uyaran yelpazesine aşırı bir yanıt 

olduğu ve uyaranlarla kolayca ve hızlı bir şekilde yanıt geliş-

tiği öne sürülmüştür (Foa ve Kozak, 1986).

Birçok çalışma ile EMDR’nin TSSB’de etkili olduğu görül-

müştür (Lazrove, Triffleman, Kitei McGlashan ve Rounsville, 

1998; Scheck, Schaeffer ve Gilette, 1998; Van der Kolk ve 

ark. 2007). Travma tedavisi için kolay öğrenilebilir ve uygu-

lanabilir tedavi yöntemlerinden biri olan EMDR’nin klinik 

kullanımının artması, travma hastalarının iyileşme hızlarını 

artıracaktır. TSSB hastalarında BDT ve EMDR gibi tedavi 

yöntemlerinin kullanılması hastaların yaşam kalitelerine ve 

işlevselliklerine olumlu yönde etki edecektir. 

KAYNAKLAR

Amerikan Psikiyatri Birliği. (2001). Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı 

(DSM-IV-TR) (4th Ed.). (Köroğlu E, Trans.),  Yeniden  gözden 

geçirilmiş. Ankara: Hekimler Yayın Birliği.

Anderson, T., Watson, M., Davidson, R. (2008). The use of cognitive 

behavioural therapy techniques for anxiety and depression in 

hospice patients: a feasibility study. Palliative Medicine, 22, 814–

21. 


APA (2013). Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders 

(5th Ed.). (DSM-5). Washington, DC: American 

Psychiatric Association.

Barrowcliff, A.L., Gray, N.S., Freeman, T.C.A. ve MacCulloch, 

M.J. (2004). Eye-movements reduce the vividness, emotional 

valence and electrodermal arousal associated with negative 

autobiographical memories. Journal of Forensic Psychiatry & 

Psychology, 15, 325-45. 

Baysak, E. (2010). Acil ve Yoğun Bakım Çalışanlarında Travma Sonrası 

Stres Bozukluğu, Stresle Başa Çıkma Tarzları,  Tükenmişlik  ve 

İlişkili Etkenler (Uzmanlık Tezi, Gazi Üniversitesi). 

Beck, A.T. (1967). Depression: Causes and Treatment. Philadelphia, 

PA: University of Pennsylvania Press. 

Beck, A.T. & Emery, G. (1985). Anxiety Disorders And Phobias: A 

Cognitive Perspective. NewYork: Basic Books.

Beck, A. (1987). Cognitive Therapy of Depression. New York: Guilford 

Press.

Bergman, U. (2008) The Neurobiology of EMDR: Exploring the 



thalamus and neural integration. Journal of EMDR Practice and 

Research, 4, 300-14.

Bisson, J. & Andrew, M. (2007). Psychological treatment of post-

traumatic stress disorder (PTSD). Cochrane Database of 

Systematic Review, 18(3), CD003388. 

Clark, D.M. & Teasdale, J.D. (1982). Diurnal variation in clinical 

depression and accessibility of memories of positive and negative 

experiences. Journal of Abnormal Psychology, 91, 87–95.

Coddington, R.D. (1972). The significance of life events as etiologic 

factors in the diseases of children. II. A study of a normal 

population. Journal of Psychosomatic Research, 16, 205–13.

Çolak, B., Kokurcan, A. & Özsan, H.H. (2010). DSM’ler Boyunca 

Travma Kavramının Seyri. Kriz Dergisi, 18(3), 19-25. 

Ellis, A. (1994). Reason and Emotion in Psychotherapy. Secaucus, NJ: 

Birch Lane.

Foa, E.B. & Kozak, M.J. (1986). Emotional processing of fear: exposure 

to corrective information. Psychological Bulletin, 99(1), 20-35.

Foa, E.B. & Rothbaum, B.O. (1998). Treating the trauma of rape. 

Cognitive-behavior therapy for PTSD. NewYork: Guilford.



38

Bilişsel Davranışçı Psikoterapi ve Araştırmalar Dergisi 2017; 6(1):31-38

Foa, E.B. (2000). Psychosocial treatment of posttraumatic stress 

disorder. The Journal of Clinical Psychiatry, 61(Suppl 5), 43-8. 

Foy, D.W., Eriksson, C.B. & Trice, G.A. (2001). Introduction to group 

interventions for trauma survivors. Group Dynamics, 5(4), 246-

51.

Greer, J.A, Park, E.R., Prigerson, H.G. & Safren, S.A. (2010). 



Tailoring cognitive-behavioral therapy to treat anxiety comorbid 

with advanced cancer. Journal of Cognitive Psychotherapy, 24, 

294–313.

Gürel, D. (2004). Tıbbi tedaviye karşı olumsuz tutum gösteren fiziksel 

ve ruhsal travmalı bir hastanın iki seanslık göz  hareketleri 

ile 


duyarsızlaştırma ve yeniden yapılandırma tekniği ile iyileşme 

süreci: Olgu sunumu. Türkiye Klinikleri Journal of Medical 

Sciences, 24, 689-96.

Hawton, K. & Kirk, J. (1989). Problem-solving. In: K. Hawton, P. M. 

Salkovskis, J. Kirk & D. M. Clark (Eds.), Cognitive Behavioural 

Therapy for Psychiatric Problems: A Practical Guide. Oxford: 

Oxford University Pres. 

Horowitz, M.J. (1986). Stress-response syndromes: A review of 

posttraumatic and adjustment disorders. Hospital and 

Community Psychiatry, 37, 241–9.

Ironson, G., Freund, B., Strauss, J.L. & Williams, J. (2002). 

Comparison of two treatments for traumatic stress: a community 

based study of EMDR and prolonged exposure. Journal of Clinical 

Psychology, 58, 113-28.

Kavakçı, Ö., Doğan, O. & Kuğu, N. (2010) EMDR (göz hareketleri 

ile duyarsızlaştırma ve yeniden işleme): Psikoterapide farklı bir 

seçenek. Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, 

23, 195-205.

Kessler, R.C., Sonnega, A., Bromet, E., Hughes, M. & Nelson, C.B. 

(1995). Posttraumatic Stress Disorder in the national comorbidity 

survey. Archives of Genetic Psychiatry, 52, 1048-60.

Konuk, E., Knipe, J., Eke, I., Yuksek, H., Yurtsever, A. & Ostep, 

S. (2006). The effects of eye movement desensitization and 

reprocessing (EMDR) therapy on posttraumatic stress disorder in 

survivors of the 1999 Marmara, Turkey, earthquake. International 

Journal of Stress Management, 13, 291-308. 

Lanius, R.A., Vermetten, E., Loewenstein, R.J., Brand, B., Schmahl, 

C., Bremner, J.D. & Spiegel, D. (2010). Emotion modulation 

in PTSD: Clinical and neurobiological evidence for a dissociative 

subtype. American Journal of Psychiatry, 167(6), 640-7.

Lazrove, S., Triffleman, E., Kite, L., McGlashan, T. & Rounsaville, B. 

(1998). An open trial of EMDR as treatment for chronic PTSD. 

American Journal of Orthopsychiatry, 68, 601-8.

Litz, B.T., Engel, C.C., Bryant, R.A. & Papa, A. (2007). A Randomized, 

Controlled Proof-of-Concept Trial of an Internet Based, Therapist-

Assisted Self-Management Treatment for Posttraumatic Stress 

Disorder. The American Journal of Psychiatry, 164, 1676-84.

Livanou, M. (2003). Travma Sonrası Stres Bozukluğunun Teorik 

Yönleri. In: Aker T, Önder M. E. (Eds.). Psikolojik Travma ve 

Sonuçları, 5US Yayınları.

McCann, I.L., Sakheim, D.K. & Abrahamson, D.J. (1988). Trauma 

and victimization: A model of psychological adaptation. The 

Counseling Psychologist, 16, 531–94.

Moorey, S. & Greer, S. (2002). Cognitive Behavior Therapy for People 

with Cancer. New York: Oxford University Press.

Noyes, R.J. & Hoehn-Saric, R. (1998). The Anxiety Disorders. 

Cambridge: Cambridge University Press.

Ramsay, R. (1990). Invited review: post-traumatic stress disorder; a 

new clinical entity? Journal of Psychosomatic  Research,  34(4), 

355-65. 


Resick, P.A. & Schnicke, M.K. (1993). Cognitive Processing Therapy 

For Rape Victims: A Treatment Manual. Newbury Park, CA: Sage. 

Sadock, B.J. & Sadock, V.A. (2003). Kaplan & Sadocks’s Synopsis 

of psychiatry: Behavioral Sciences, Clinical Psychiatry. (9th Ed). 

Philadelphia: Lippincott Williams & Wilkins Publishing, 623-31.

Scheck, M.M., Schaeffer, J.A. & Gillette, C. (1998). Brief psychological 

intervention with traumatized young women: the efficacy of eye 

movement desensitization and reprocessing. Journal of Traumatic 

Stress, 11, 25-44.

Seidler, G.H. & Wagner, F.E. (2006). Comparing the efficacy of 

EMDR and trauma-focused cognitive-behavioral therapy in 

the treatment of PTSD: a meta-analytic study. Psychological 

Medicine, 36, 1515-22.

Shapiro, F. (1995). Eye Movement Desensitization and Reprocessing. 

(1st ed.) New York: Guilford Press, pp.1-65.

Shapiro, F. (1999). Eye movement desensitization and reprocessing 

(EMDR): Clinical and research implications of an integrated 

psychotherapy treatment. Journal of Anxiety Disorders, 13, 35–67.

Shapiro, F. (2001). Eye Movement Desensitization and Reprocessing: 

Basic Principles, Protocols And Procedures. (2nd Ed). Newyork: 

Guilford Press, 4-126.

Shapiro, F. & Maxfield, L. (2002). Eye Movement Desensitization and 

Reprocessing (EMDR): Information Processing in the Treatment 

of Trauma. Journal of Clinical Psychology, 58, 933–46. 

Stickgold, R. (2002). EMDR: A putative neurobiological mechanism 

of action. Journal of Clinical Psychology, 58, 61-75. 

Sungur, M.Z. (1993). Davranış Tedavileri. Psikiyatri Bülteni, 2(3), 

109-15.


Sungur, M.Z. (1996). Anksiyete bozukluklarının tedavisinde davranış 

tedavileri. Anksiyete Monografları Serisi, 10, 431-40. 

Sungur, M.Z. (1997) Bilişsel-davranışçı terapilerin gelişim öyküsü. 

Psikoterapiler El Kitabı. Tangör A (Ed). Ege Psikiyatri Sürekli 

Yayınları, 4, 50-66.

Sungur, M.Z. (2003). Bilişsel-davranışçı terapilerin temel ilke ve 

özellikleri ve entegre yaklaşımın yararları. 3P Dergisi, 11(Ek.2), 

31-8. 


Tatrow, K. & Montgomery, G.H. (2006). Cognitive behavioral therapy 

techniques for distress and pain in breast cancer patients: a meta-

analysis. Journal of Behavioral Medicine, 29, 17–27.

Van der Kolk B.A., Spinazzola, J., Blaustein, M.E., Hopper, J.W., 

Hopper, E.K., Korn, D.L., et al (2007). A randomized clinical 

trial of eye movement desensitization and reprocessing (EMDR), 

fluoxetine, and pill placebo in the treatment of posttraumatic 

stress disorder: treatment effects and long-term maintenance. 

Journal of Clinical Psychiatry, 68, 37-46. 

Van Etten, M.L. & Taylor, S. (1988). Comparative efficacy of 

treatments for post-traumatic stress disorder: a meta analysis. 

Clinical Psychology & Psychotherapy, 5, 126-44.

Weiss, D.S., Marmar, C.R., Metzler, T. & Ronfeldt, H. (1995). 

Predicting symptomatic distress in emergency services personnel. 

Journal of Consulting and Clinical Psychology, 63, 361-8.

World Health Organization. (1993). The ICD-10 classification of 

mental and behavioural disorders: diagnostic criteria for research. 

Geneva: World Health Organization. 

Young, J. & Beck, A.T. (1980). Cognitive Therapy Scale: Rating 

manual. Philadelphia: Center for Cognitive Therapy. 



Yüklə 117,78 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə