138
gerekçelendirme düşüncesi genellikle deontolojik gerekçelendirme düşüncesi ile aynı
anlamda kullanılır. John Locke, bir şahsın “rasyonel varlık olarak sorumluluğu” derken
bunu kasteder ve bilgiyle ilgili sorumluluk konusu, birçok çağdaş düşünürde karşılık
bulur.
372
Chisholm, bunu “-den daha makul” olma ilişkisine bağlı olarak ortaya koydu
ve “S, t’de öylesine bulunur ki, onun entelektüel ihtiyaçları ve bir entelektüel varlık
olarak sorumluluğu p yoluyla q’dan daha iyi karşılanır.” diyerek “p, t’de S’ye q’dan
daha makuldür.” ilişkisini yeniden ifade etti.
373
Epistemolojide içselcilik tartışması, oldukça geniş ve karmaşıktır. Ancak
ahlâktaki uzantısı ile içselcilik, ahlâkî yargıların kendi bünyesinde ahlâkî failleri
davranışa yöneltmek için bazı güdü ve nedenleri taşıması gerektiğini iddia eder.
374
Gerekçelendirilmiş ahlâkî bir inanç, herhangi bir başka nedene (kişisel arzu veya istek
gibi) ihtiyaç duymaksızın ona uygun davranmayı sağlayacak tüm unsurları ve nedenleri
içinde bulundurur. Buna göre ahlâkî düşünce, inanç ve yargılarla motivasyon yani
davranma nedeni arasında zorunlu bir ilişki vardır. Bu ilişki, insan doğası (Locke’a
eleştiri) veya deneysel bir psikoloji kuralı ile sağlanmış kontenjan bir olguya değil
kavramsal (a priori) bir zorunluluk ilişkisine işaret eder. Meyers, içselciliğin bu türüne
güdü (motive) içselciliği adını verir. Ahlâkî yargıda bulunmak zorunlu olarak bazı
motivasyonları içerir. Başka bir ifade ile güdü/motivasyon, ahlâkî inançların bir
parçasıdır. Davranma güdüsü doğrudan ahlâkî yargılara/inançlara bağlıdır.
375
çselci bir gerekçelendirme, anlaşılacağı gibi, içinde deontolojik unsurlar
barındırır. Gerekçelendirme nedenleri ve kanıtlar, aynı zamanda davranma nedenleridir.
Gemimin uzun bir yolculuğa dayanabileceğine inanıyorsam, onun sefere çıkmasına izin
verebilirim
; gemimin bu yolculuğa dayanamayacağına inanıyorsam onun bu seferine
asla izin vermemeliyim. Şayet götürmediğim yolcular, zalim bir diktatörün işkencelerine
maruz kalacak ve büyük kısmı ölecek olsa bile. Çünkü inanmamın nedenleri, aynı
zamanda yapmam gereken şeyin nedenleridir ve bu nedenler, tek başına beni davranışa
sevk edecek motivasyon gücüne sahiptir. Zehir öldürür; o halde zehir içmemeliyim.
Zehrin öldürücü olduğunu bana gösteren nedenler, aynı zamanda onu içmemem
gerektiğini bana bildiren nedenlerdir. Zehrin öldürücü olması, ahlâkî bir olgudur; o
halde ahlâkî yargım, buna uygun olmalıdır.
Dışsalcılık ise ahlâkî bir inancı gerekçelendirmeyi sağlayan nedenlerin tek
başına bizi o davranışa sevk edemeyeceğini düşünür. Buna göre ahlâkî inanç ve
372
Goldman, age., s. 4.
373
Chisholm, Theory of Knowledge, s. 14.
374
Meyers, age., s. 20.
375
Age.
, s. 14.
139
yargılarla davranma nedeni arasında zorunlu bir ilişki yoktur. Ahlâkî yargıda bulunmak,
motivasyonları içermez. Başka bir ifade ile güdü/motivasyon, ahlâkî inançların veya bu
inançların doğruluğunu gösteren kanıtların bir parçası değildir. Davranma güdüsü,
dolaylı olarak ahlâkî yargılara bağlıdır. Dışsalcılığa göre samimi ahlâkî inançlara sahip
olmak ve onlarla tamamen hareketsiz bir şekilde olmak mümkündür. Ahlâkî inanca
sahip olmak, eylemek için nedenler sağlamaz. Ahlâkî inançlarla güdüler arasında bir
bağlantı olabilir, fakat bu zorunlu değildir. Bu bağ, kontenjan ve dolaylıdır.
Motivasyon, ahlâkî yargıların parçası değil onların “dışında”dır. Bu yüzden ahlâkî
inançlar, eylemi açıklamak için asla yeterli olamazlar. Ahlâkî düşünceler, bizi sadece
Tanrı korkusu, kötü şöhret korkusu veya ceza korkusu vs. ile takdir edilme arzusu gibi
arzu veya duygularımızın çekiciliği, başkalarının duygularına ortak olma (sympathy),
başkalarına yararlı olma arzusu veya sadece herhangi bir doğruyu yapma arzusu gibi
ş
eyler üzerinden dolaylı bir şekilde davranışa sevk edebilir.
376
Fakat bunlar, ahlâkî
yargıları doğru veya uygun kılan nedenler değildir; sadece doğru ahlâkî inanca uymayı
sağlayan dış veya ikincil nedenlerdir.
çselcilik ve dışsalcılık, tamamen bilişsel teorilerdir. Ahlâkî yargılar, doğru ve
yanlış olabilirler. Bilişçi ahlâkî içselcilik, ahlâkî yargıların objektif bir şekilde doğru ve
yanlış olduğu ve onların kendi başlarına eyleme sevk edici olarak yeterli olduğu
iddiasıdır. Ahlâkî yargıların objektif doğruluk ve yanlışlığı bilişçiliğin; onların kendi
başına eyleme sevk edici olması ise içselciliğin ifadesidir. Dışsalcılık ise ahlâkî
yargıların doğruluk ve yanlışlıklarını kabul ederken onların kendi başlarına ahlâkî
eyleme sevk etmeye yetmeyeceğini iddia eder. Bilişçilik, doğru ve geçerli olduğuna
inandığımız ahlâkî inançların varlığı fikrine dayanır. nanca dayalı bir ahlâk araştırması,
yapmamız gereken şeyi değil doğru olarak yapmamız gereken şeyi gösterir. Farklı
insanlar veya aynı insanlar farklı zamanlarda karşıt ahlâkî görüşleri kabul etmiş
olsalardı ahlâk tartışması boş bir şey olmuş olurdu.
377
Ahlâkın temeline ahlâkî olguları ve inanç önermelerini koyan deontoloji değer,
sorumluluk, güven, ruhsat (izin: permission) gibi terimleri ahlâk ve epistemolojinin
ortak terimleri kabul etti. Bu anlayış, Locke’dan günümüze kadar pek çok liberal
tarafından benimsendi. Bu fikre göre ahlâkî yargılar bilişseldir; yani onlar doğru veya
yanlış olabilirler. Ahlâkî inançlarımız davranma nedenlerimizdir. Ahlâkî inançlar, bu
inançlara uygun hareket etmenin nedenleridir.
378
Ancak liberal gelenek içerisinde bu
376
Meyers, age., s. 15. Meyers, dışsalcılığın makul olmadığını savunur. Ona göre ahlâkî kavramların
eylemlere sağladığı rasyonel icaplar (requirements), davranma nedenlerini içinde barındırır.
377
Age.
, s. 1.
378
Age.
, s. 215.
Dostları ilə paylaş: |