140
düşünce ile eş zamanlı olarak gelişen bir anlayış, ahlâk ve epistemolojiyi temel
dayanakları ve mantıksal modaliteleri açısından birbirinden ayırdı. Hume ve Smith’ten
günümüze kadar uzanan bu anlayış, farklı ahlâkî gerekçelendirme türleri geliştirdi.
Bunun temeli, bilgiyle ilgili ve bilişsel unsurlar taşımakla birlikte duygusal ve
psikolojikti.
Deontolojik düşünce, normatiftir. Tüm ahlâkî yargılar, davranışlarımızı
belirlemeye veya etkilemeye yöneliktir. Ahlâkî yargılar, nasıl davranmamız gerektiğini
belirlemek için vardır ve ahlâkî düşünce, yapmamız gereken şeyi belirlemeye yardım
eder. Fakat ahlâkî iddialar, eylemlerimize rehberlik eden diğer düşüncelerden daha
güçlüdür. Diğerleri (örneğin yarın sinemaya gitmeye karar vermem gibi) seçimlerimizin
konusudur. Ahlâkî düşünceler böyle zayıf değildir. Onlar, bizim sadece görmemezlikten
gelebileceğimiz tavsiyeler değildir. Normatiflik, eyleme nedenlerini içerir.
379
Deontoloji, ahlâkî yaptırım konusunda iki farklı yaklaşımla karşımıza çıkar.
çselcilik, ahlâkî gerekçelendirmenin; başka bir ifade ile ahlâkî inanç oluşturmanın
kendi başına ahlâkî yaptırım sağlayan yegâne unsur olduğunu ileri sürer. Dışsalcılık ise
ahlâkî inanç oluşturmakla ahlâkî yaptırımı birbirinden ayırır. Ahlâkî inançları doğru
yapan nedenler, davranmanın da nedenleri olabilir; ancak her zaman yeterli neden
olmayabilir. Biz ahlâkî bir inanca uymak için bazı dış nedenlere ihtiyaç duyabiliriz.
Bunlar, sonuççuluğun öne sürdüğü türden nedenler olabilir. Örneğin haz duygusu,
menfaat beklentisi, karşılıklı çıkar düşüncesi, ayıplanma korkusu, Tanrı sevgisi veya
Tanrı korkusu, bu tür nedenler olabilir. Ancak bunlar, birincil ahlâkî nedenler veya
ahlâkî açıdan aslî değere sahip olan şeyler değildir. Bunları ahlâkî unsurlar olarak
görebiliriz; fakat ahlâkı belirleyen nedenler olarak göremeyiz. “Hiçbir ahlâk yargısı
ondan beklenen etkiden çıkarılamaz.”
380
ilkesi, deontolojinin temel ilkesi olarak kabul
edilir.
mmanuel Kant, Michael Sandel, John Rawls, Charles Larmore, Joseph Raz ve
Will Kymlicka gibi düşünürler, ahlâkî yargı, liberal ilke ve inançları tarafsızlık
düşüncesi içinde savundular. Onlar kişisel beklenti, mutluluk, duygu, fayda, zarar, çıkar,
işlev gibi psikolojik ve duygusal terimlerin ahlâkî içeriğe dâhil edilmesine karşı çıktılar.
nancı gerekçelendirme nedenleri tek başlarına ona uymak için yeterlidir.
381
Bu yönü ile
onlar, içselci bir anlayışı savundular. Buna karşın John Locke’la başlayan, Thomas
Hobbes’la devam eden ve yakın zamanlarda bir taraftan Robert Nozick, David Gauthier,
379
Meyers, age., ss. 101, 104.
380
Kant, Ahlâk Metafiziği, s. 16.
381
Kant, age., ss. 11, 16 vd.; Sandel, age., ss. 3, 4; Rawls, age., s. 12. Bu yorumun nedenleri daha
sonra ayrıntıları ile açıklanacaktır.
141
Alan Gewirth gibi sözleşmeci düşünürlerle (James Buchanan, Gordon Tullock, A. De
Jasay gibi kamu tercihi okulu düşünürleri de burada zikredilebilir) diğer taraftan Carl
Menger (1840–1921), Ludwig von Mises ve Murray N. Rothbard gibi daha fazla
sonuççu unsurları içinde barındırmasına rağmen kısmî bir deontolojiyi savunan
düşünürler vardır. Günümüzde “liberteryen” olarak isimlendirilen bu düşünürler, liberal
ilkeleri ahlâkî temelde deontolojik bir tarzda savunmalarına rağmen duygusal ve
psikolojik terimlerin ahlâkî gerekçelendirmede kısmî etkisi bulunduğunu veya en
azından bir motivasyon unsuru olarak bulunması gerektiğini savundular. Bu anlamda
onlar, liberal ahlâkî ilkeleri, karşılıklı çıkar düşüncesi içinde savundular. Bu anlamda
onlar, dışsalcı bir gerekçelendirmeye başvurdular. Ahlâkî inançların varlığını kabul
etmek açısından inanç temelli yaklaşımı genel olarak devam ettirdiler.
Bir duygu teorisi olan sonuççulukta ahlâkî gerekçelendirme farklı bir
istikamette gelişti. Bu düşünce, ilk temellerini aklın hiçbir zaman bir eyleme
yönlendiremeyeceğini ya da bir istek doğuramayacağını ileri süren David Hume’da
buldu. Hume’a göre ahlâkî davranışlarımıza nedenler sağlayan şey, arzu ve
tutkulardır.
382
Ahlâk, inanç ve olgulara dayanmaz; ahlâk, arzu istek ve eğilimleri uygun
bir şekilde tatmin etmenin bir yoludur. Ahlâkî gerekçelendirme, uygun bir tatmin
sürecini gösterir ve kendini bir motivasyon sorunu olarak ortaya koyar.
5. Ahlâkî Yaptırım ve Motivasyon Sorunu
Duygu teorileri açısından ahlâkî gerekçelendirme, bir motivasyon sorunudur.
Motivasyon sorunu, ahlâkî yargıların (inançların değil) uygun davranışa yol açacak
ş
ekilde insanlar üzerinde etkilerinin olup olmaması ile ilgilidir. Başka bir ifade ile
motivasyon sorunu, insanların niçin ahlâkî yargılara göre davranmak zorunda oldukları
ile ilgilidir. Ahlâkın ilk nedenleri, bizi ahlâkî davranışa yönlendirmede yeterli midir?
Soruyu liberal ahlâk açısından şu şekilde tekrarlayabiliriz: “ nsanlar, niçin liberalizmin
ilkelerine göre davranmak zorunda olsunlar?” Bir davranışı, ona sevk edecek yeterli
gerekçeler varsa yerine getirebiliriz. Bu gerekçeler, aynı zamanda davranıştan
beklediğimiz etkileri sağlama güvencesi vermelidir. Ahlâkî davranış, bir duygu veya
beklentinin uygun bir şekilde giderilmesini ifade eder. Bir kimse, ahlâkî bir davranışta
bulunuyorsa bu davranışın kendisini amacına ulaştıracağı beklentisindedir.
Deontolojiler, bizim bir ahlâkî yargıya göre davranmamızı sağlayan şeyin, o
yargının doğruluğu veya doğruluk ihtimali olduğunu ileri sürerler. David Gauthier,
382
Hume, nsan Doğası, s. 365; Meyers, age., s. 215.
Dostları ilə paylaş: |