Aşkın Gözyaşları I -şems Tebrizi



Yüklə 0,68 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə38/50
tarix15.10.2018
ölçüsü0,68 Mb.
#74403
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   50

vermiştim:
“Evladım,  Mevlâna’nın  gözbebeği  benim  de  gülümdür,  sen  evladımsın.  Vakti  gelir  ben
giderim,  saati  gelip  çatar  baban  gider,  sana  tavsiyelerimi  yüreğine  nakşet:”  Yalancıda  da
vefa olmaz. Ahlâksızın tövbesi nasıl sağlam kalır? Cimrilerin vefası az olur.
İkiyüzlüleri kendine düşman bil. Onlardan ve onların işlerinden beri ol.
Dinin  saf  ve  katıksız  bir  su  gibi  kalması  için  daima,  helâl  rızık  iste.  Haram  rızık  peşinde
koşanın kalbi, teni içinde tamamıyla ölüme mahkûmdur. Belâların nerden geldiğini bilmemek,
belâların en büyüğüdür.
Görüyorum  ki  sen  de  kitap  yazma  arzusu  var,  ben  hayatta  iken  bir  satır  bile  yazma.
Benden  sonra  kalemi  al  yaz,  ne  zaman  ilhamın  durur,  kalemin  buruklaşırsa  şu  yüzüğü
parmağına tak, akik yüzüğün ismi iptidadır, senin kitabın da İptidanâme olsun.
— Tamam Pirim. Kitabımı yazmaya kıvılcım olabilecek tavsiyelerinize ihtiyacım var.
— O zaman dinle evlat, şu tavsiyelerim sana ışık olsun:
“Dervişleri  eğitmek,  iffetli  bir  kız  evlat  yetiştirmek  gibidir.  Nereye  gittikleri,  kimlerle
görüştükleri  konusunda  dikkatli  olmak  gerekir.  Yanlış  insanlarla  görüşmeleri,  temiz  tarlaya
kötü tohum ekmek gibidir; iyi ürün almak mümkün değildir.
Gönül konularında kendini hemen verme, kendini verdiğinde diplere batarsın.
Aydınlanmış  insanlar  yöneticilerin  tutsakları  olmazlar.  İnsanlar  kararlıysalar,  yazgıyı  alt
edebilirler;  irade  yoğunlaştığında,  enerjiyi  harekete  geçirebilir.  Aydınlanmış  insanlar
geleneklerin kendilerini bir kalıba dökmesine izin vermezler.
Kötü  bir  şey  yaptığında,  insanların  bunu  öğreneceğinden  korkuyorsan,  o  zaman  o
kötülükte iyi bir şey vardır. İyi bir şey yaptığında  insanların  bilmesini  istiyorsan,  o  zaman  o
iyilikte kötü bir şey vardır.
Gözler  ve  kulaklar,  görme  ve  işitme  dışsal  yağmacılardır;  duygular,  arzular  ve  görüşler
içsel  yağmacılardır;  ama  içsel  zihin  uyanık  ve  ayaktaysa,  hepsinin  ortasında  kayıtsız
oturuyorsa, o zaman bu yağmacılar değişip ev halkından olurlar.
Suskun  ve  anlaşılmaz  insanlarla  karşılaştığında,  onlara  düşüncelerini  açma.  Alıngan  ve
bencil insanlarla karşılaştığında, sözlerine dikkat et.
Başkalarına  güvenenler,  herkesin  içten  olmadığını  göreceklerdir;  ama  kendileri  içten
kalırlar.  Başkalarından  kuşkulananlar,  herkesin  kendilerine  ihanet  etmediğini  göreceklerdir,
ama kendileri hep ihanet içinde olurlar.
İyilik yapıp da yararını görmemek, otlarda yetişen kabağa benzer; doğal olarak, kimsenin
dikkatini  çekmeden  büyür.  Kötülük  yapıp  da  zararını  görmemek  bahçedeki  bahar  karı
gibidir; kaçınılmaz olarak ya eriyecek ya buharlaşacaktır.
Gayret,  erdem  ve  adalet  konularında  özenli  olmaktır;  ama  dünyevi  insanlar  gayreti
ekonomik sorunlarını çözmek için kullanırlar. Yalınlık maddi varlıklara ilgi duymamaktır; ama
dünyevi insanlar yalınlığı cimriliklerini örtmek için kullanırlar. Böylelikle aydınlanmış yaşamın


ilkeleri, küçük insanların özel işlerinde araç haline gelir. Ne yazık!
İtirazcı  ve  iftiracılar  güneşi  geçici  olarak  örten  bulut  parçaları  gibidirler;  az  süre  sonra
hava  yine  açacaktır.  Yağcılar  ve  dalkavuklar,  tene  saplanan  hava  akımı  gibidir;  kişi
ayrımsamadan zarar görür.”


 
 
Madem hamı pişiremiyorsunuz.
Bari pişmişi ham etmeyin...
 
Dergâha  Mevlâna  ile  kol  kola  girdik.  Birbirimizi  öyle  derin  özlemişiz  öyle  özlemişiz  ki
dakikalarca  konuşmadan  kokumuzu  kokladık.  Kaldığımız  yerden  devam  etmeye,  muhabbet
deminde  demlenmeye,  hasbıhâlden  hasbıhâle  kanat  çırpmaya  başladık.  Hasretimizi  halvet
sohbetleri ile gidermeye başladık.
Ben  gelmeseydim  sadece  Mevlâna  Konya’da  bilinen  bir  ışık  olacaktı,  sadece  bu  çorak
topraklarda  akan  bir  nehir.  Ben  maşukumu  cihana  duyuracağım.  Okyanuslaştıracağım.
İnsanlar şu hâldeki Mevlâna’dan memnundu. Ama Mevlâ memnun değildi Mevlâna’dan.
— Ne diye camide vaaz ediyorsun. Onların yüreklerini değil, kulaklarını okşuyorsun?
— İnsanlar bilgilensin diye?
— Peki, yıllardır vaaz ediyorsun değişen hangi insanlık, sonuç ne?
— Bunu biz bilemeyiz.
—  Kim  bilecek  peki.  Bilmiyorsun  sen  insanları.  Bak  yarın  vaazını  değiştir.  Mülayim
menkıbeler  anlatmayı  bırak.  Yarın  vaazında  sürekli  cehennemi  anlat,  acı  ver  sözlerine.
İktidara  sataş,  dramatize  et  vaazını.  Dilin  sivri,  sözlerin  bıçak  olsun.  Ertesi  gün  cemaatin
camiye sığmadığını göreceksin. Bu millet ağlayan, ağlatan hitaptan haz alır. Ama gel gör ki
ağlamayı bile beceremezler.
Yarın vaaz vermen gerek. Bu zor iştir. Kapı bir kere açılmıştır, eğer vermezsen insanlar
bağırıp  çağıracaklar.  Keşke  onlar  vaazlarından  yararlansalar.  Bütün  sözler  açık  ve  imarla
söylendiği  hâlde  sanki  hiç  öğütlenmemiş  gibi  sözlerin  amaçlarını  da  kavratamıyorlar.
Mademki  anlamıyorlar,  uygulamayı  nasıl  yapacaklar?  Bilinçsiz  uygulamanın  sonu
sapkınlıktır.  Çile  çekerken  ne  yaparlar?  “Allah’tan  başka  Allah  yoktur”  derler;  fakat  bu  da
gönülden söylenmelidir. Sadece dilden çıkan sözün ne değeri var?
Üçüncü  gün  vaazında  cenneti  anlat.  Asude  konuş.  Cemaatin  dağıldığını  göreceksin.
Cenneti isteyen çok, arzulayan yok göreceksin. Yalan gelir halka konuşmaların. Dene, gör.
Bırak o vakit vaazı. Gel vaazlar vaazını avaz avaz ben sunayım sana.


Kalbini  okumadığın  sürece  geçemezsin  sidretü’l  müntehayı.  Sonrası  yok.  Allah  var
sadece. Ne zaman başka bir şey oldu ki dünyada. Sadece göz yanıldı hep… Akıl her şeyi
bilebileceğini sandı. Bilemedi. Kendini bilemedi.
Kalp  kalemi  yazmasaydı  kelimeler  ağzında  dekor  olarak  kalırdı.  İçi  boş  kelimeleri
yalnızlık doldurur.
Aşkın  yaşanabilmesi  mümkün  mü  ölümü  göze  almadan?  Aşk  ve  ölüm  aslında  tek  bir
kelime değil mi? Beklenen kelime ne olabilir o zaman? Sır burada.
“Söz”  bitti!  “Hâl”  başladı  artık.  O  hâlin  içine  girdik.  Esmaü’l-  Hüsna  zikrimizin  içinde
insanlık  sırrımız  ile  buluşuyoruz. Allah’tan  hiç  uzaklaşmadık  ki  biz.  İster  cennet  olsun,  ister
dünya. Biz her an hâlimizle o hâlin içinden hiç çıkmadık ki.
—  Sen  benden  sonra  insanlara  daha  değişik  bakacaksın.  Bu  bakışın  seni  gönüllerde
büyütecek. Dört duvar, dört kapı, Konya değil senin kitlen, kalabalığın.


Yüklə 0,68 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   34   35   36   37   38   39   40   41   ...   50




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə