Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
155
durumudur. Kendi sınırlarının ötesi-
ne geçmemesi veya aşırıya kaçma-
masıdır. Yine bir örnekle açıklamak
gerekirse, nasıl bir insan doygunluğa
ulaştıktan sonra yediği lokmalar artık
bünyesinin zararına olmaya başlıyor-
sa ve artık gereksiz yiyecek sarfiyatına
giriyorsa, ruhsal açıdan da bazı istek
ve arzuların dozunun aşımı bireyde
mutsuzluğa ve huzursuzluğa yol aça-
bilir. Kutsal kitaplarda da bunun gibi
ölçüyü aşma örnekleri bireyin zararına
olacağı işaret edilmiştir.
Kur’an-ı Kerim’de sınır olgusu hudud
olarak taratıldığında
kav-
ramı dikkat çeker.
5
Bu kavram, Türkçe
ifadesiyle
anlamına
gelir. Sınırlandımalar Sûrelerin içinde
işaret edilmiştir. Bunlar toplumun dü-
zenli ve huzurlu yaşayışı için usulleri
de içerir. Örneğin Bakara ve
Sûrelerinde geçen hususlar boşanma
konusu üzerinedir. Bu usullerden sa-
pıldığında ise sınırların dışına çıkıl-
dığı işaret edilir. Kur’an-ı Kerim’de
şu şekliyle verilmiştir: “...
6
Bu halde yukarıda kullanılan “Al-
lah’ın sınırları” kavramından anlaşı-
lan şudur ki; Toplumda veya ailede
uygulanan ya da uygulanması Allah
tarafından belirtilmiş sınırlamalar her-
kesin huzuru içindir. Bu sınırlamalara
dikkat edilmediği takdirde bir tarafa
zulum edilebileceği işaret edilmiştir.
Allah’ın sınırlamalarının herkesin hu-
zuru için oluşu ise
nde gös-
terilmiştir. Buna göre vasiyet sonu-
cunda mal paylaşımının nasıl olması
gerektiğine işaret edilir:
.
7
Bu sınırlamalara uy-
5
Kuran-ı Kerim, Bakara
2/229, 230;
4/13;
9/112;
65/1
6
Kuran-ı Kerim,
2/229
7
Kuran-ı Kerim,
4/12-13
mak demek Kuran’a göre Allah’a ve
O’nun Resûl’üne itaat etmek demek-
tir. Her kim ki bu sınırlamalara uyar
ve ona göre yaşar ise ona ebedî huzuru
duyumsayacağı müjdelenmiştir.
Kutsal kitaplarda birebir kullanılmış
bazı “Sınır” kavramları bunlardır. An-
cak kutsal kitaplarda bire bir kullanıl-
maksızın metinlerde gizil olan “sınır”
kavramlarıyla karşılaşmamız müm-
kündür. Buna bir örnek olarak
geçen Sezar’ın ve Tanrı’nın hakları
bahsidir. İsa “
”
8
diyerek bir sınır çizmiştir ve
net bir şekilde ayırım yapmıştır. Tan-
rı’nın hakkını Tanrı’ya vermek ile
Sezar’ın hakkının Sezar’a verilmesi,
hakkın hakedene âdil olarak verilmesi
üzerine bir belirlemedir. Bu bahisten
ne anlaşılması gerektiği üzerine dü-
şünüldüğünde, Matta’da geçen bahis
Sezar’a ödenilen vergilerle ilgilidir.
İsa’nın öğrencileri İsa’ya; Sezar’a
ödenen vergilerin kutsal yasaya aykırı
olup olmadığıyla ilgili sual yöneltirler.
İsa ise bu suale cevaben vergi verir-
ken kullandıkları paranın üzerinde
Sezar’ın resminin ve Sezar’ın yazısı
olduğunu gösterir. O halde Sezar’ın
hakkının Sezar’a, Tanrı’nın hakkının
Tanrı’ya verilmesi gerektiğine işaret
etmiştir. Bu durumdan anlaşılması
gereken, toplumun sıhhati, düzeni ve
huzuru için çalışan kuruma vergi ve-
rerek aslında onun hakkını ona teslim
etmiş oluruz.
Bu kurum çağımızda Devlet, o çağda
İmparatorluk, toplumun güvenliğin-
den, huzurundan, evine gelen gıda-
sından sorumlu olan üst kurumdur.
Kutsal kitapların hepsinde ortak ola-
rak geçen “Adalet” ilkesi toplumun
huzuru için olmazsa olmaz olan yegâ-
ne evrensel ilkedir. O halde birey de
kendi ve diğerlerinin huzuru için âdil
olmak zorundadır. Toplumda yaşayan
bireylere sunulan hizmetlerin karşılı-
ğı, bir şekilde ödenmesi gerekmekte-
dir. Hakların âdil olarak dağılması bu
şekilde olur. Tanrı’nın
, Zebur,
8
İncil, Matta 22:17
ve
’de “Adalet”i
sağlamak adına gönderdiği Peygam-
berleri, Tanrı’nın “Âdl” olduğuna dair
ve de toplumdaki her bireyi “âdil” ol-
ması yönünde Peygamberler aracılığı
ile uyardığını görmemiz mümkündür.
O halde bireyin üst kurumun hakkını
üst kuruma vermesi adaletli bir yakla-
şım olacaktır ve bireyin kendini adalet
ilkesiyle sınırladığını gösterecektir.
Kendini adalet ilkesiyle sınırlamak
yani adaletli yaklaşım içersinde bu-
lunmak, tanrısal yasaya uygundur ve
tanrısal sınırlandırma çerçevesinde
olacaktır.
Sınır kavramının felsefî ve kutsal me-
tinlerde kullanıldığı gerçek anlamının
dışında, farklı bakış açılarıyla yaklaşa-
rak, anlatılmak istenenin ne olabilece-
ği konusunda daha da zengin yorum-
lar yapılabilir. Bu yorumlar, kavramlar
arasında kurulacak bağlarla ve sezgi
yoluyla anlayışı daha da zenginleş-
tirebildiği gibi keşfe de yönlendire-
bilir. Binlerce yıl önce yazılan kutsal
kitaplar, ünlü düşünürlerin söylemiş
olduğu sözlerin hepsi insan bilincinin
eylemidir ve bir diğer bilince açıktır.
Onlar okunup anlaşılmadığı takdirde,
bir diğer bilincin nesnesi olmadığı
takdirde o bilinç için hiçbir şey ifade
etmezler. Söz konusu insan bilincinin
sınırları olduğunda, “sınır” kavramını
Hegel’in görüşü üzerinden ele alırsak;
.
Felsefe tarihinin önde gelen isimle-
rinin de düşüncesine konu ettiği “sı-
nır” kavramını merkez alarak, kutsal
metinler üzerinden yapılan bu küçük
araştırma beş yüz yıllık koca bir çınar
ağacının bir yaprağı boyutundadır.
Bunun yanı sıra bir bilincin yeni bir
kavram üzerine düşünerek, o kavra-
mı diğer kavramlarla ilişkilendirerek
anlayışını genişletmesi, o bilinç için
kuşkusuz en büyük kazanım olacaktır.
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Dostları ilə paylaş: |